BİRİNCİ BÖLÜM
HACLA İLGİLİ BAZI ÖN BİLGİLER
I-HAC NEDİR ?
Hac, İslâm’ın beş
esasından birisidir. Hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.
Hac, kelime olarak,
"yönelmek, kasdetmek, bir kimseyi ya da bir yeri çokça ziyaret etmek"
anlamlarına gelir.
Dini bir terim
olarak hac, "Belirli bir zamanda usulüne uygun olarak ihrama girdikten sonra
Arafat’ta vakfe yapmak, Kâbe’yi tavaf ederek ziyaret etmek ve diğer bazı dini
görevleri yerine getirmek" suretiyle yapılan ibadeti ifade eder. Bu ibadeti
yerine getirene hacı denir.
Hac, hicretin IX. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz
olduğu hükmü, Kur’an ve Sünnette bildirilmiştir. Bu konuda tüm müslümanlar görüş
birliği içerisindedirler. Kur’an-ı Kerîm’de, "Gitmeye gücü yetenlerin Kâbe’yi
haccetmeleri insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır."(1)
buyurulmuştur. Hz. Peygamber de, “İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur.
Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın peygamberi
olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan
orucunu tutmaktır.”(2)
buyurmaktadır.
Hac, bilindiği
şekliyle Hz.İbrahim’e kadar uzanan bir ibadettir. Kur’an ve hadisler bize,
Hz.İbrahim’in haccından, insanları hacca çağırmasından bahsetmekte, (Hac
22/27-28) Kâbe’nin ve hac menasikinin tarihçesine işaret etmektedir.
1. Hac Kimlere Farzdır ?
Erkek olsun, kadın
olsun şartlarını taşıyan her müslümana, ömründe bir defa haccetmek farzdır.
Üzerine hac farz olan kimse, bu ibadeti geciktirmeden bir an önce yerine
getirmelidir. Üzerine farz olduğu halde bir takım gerekçelerle bu önemli ibadeti
yerine getirmeyip ileri yaşlara ertelemek dinen uygun değildir. Bu şekilde
haccını erteleyip daha sonra bizzat hac yapamayacak duruma düşen kimse, yerine
bedel (vekil) göndermek zorunda kalır.
Bir kimsenin hac
ibadetiyle yükümlü sayılması için; müslüman, akıllı, erginlik çağına ulaşmış,
hür, hac için yeterli malî imkâna sahip ve bu ibadeti yerine getirecek vakte
erişmiş olması şarttır. Bu şartlardan birini taşımayan kimseye hac farz olmaz.
Kendisine hac farz
olan kimsenin, haccını bizzat eda etmekle yükümlü sayılması için de, sağlıklı
olması, tutukluluk veya yurtdışına çıkma yasağı gibi bir engelinin bulunmaması
ve yolun güvenli olması şarttır. Ayrıca boşanma veya ölüm iddeti beklemekte olan
kadının, beklemesi gereken süreyi tamamlamış olması lazımdır.
Hac yolculuğuna
katlanamayacak, ya da fiilen haccedemeyecek derecede hasta olanlar ile,
yaşlılar, tutuklular, yurtdışına çıkışları yasaklanmış olanlar ve iddet
beklemekte olan kadınlar, hac kendilerine farz olsa bile, eda ile yükümlü
değildirler. Bu durumda olanlar şartları oluştuğu takdirde bizzat haccederler.
2. Haccın Fazileti
Dünya ve ahiret
hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlâslı bir
şekilde yerine getirildiği zaman, müslümanı günahlarından arındırır, onun Allah
katındaki derecesini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi
ahlâken olgunlaştırır.
Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa
yapacakları bu ibadetin fazileti gerçekten büyüktür. “Kim Allah için hacceder de
kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa – kul hakları hariç -
annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner”(3)
hadisi şerifi, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya yeter.
Bununla birlikte haccın fazileti konusunda birkaç hadis-i şerif daha zikretmek
yararlı olacaktır.
Peygamber Efendimiz
(S.A.S.) şöyle buyurmuştur:
"Makbul haccın karşılığı Cennetten başka bir şey değildir.
Umre de diğer bir umre ile arasındaki günahları siler."(4)
Amellerin hangisi
daha faziletlidir? şeklindeki bir soruya Peygamberimiz:
"Allah ve Rasûlüne
iman" şeklinde cevap vermiş; sonra hangisi ? diye sorulunca;
"Allah yolunda
cihad" buyurmuş, sonra hangisi? denince;
"Makbul hac" diye cevap vermiştir.(5)
Hacceden kimselerin
Allah katındaki değeri çok yüksektir. Bu sebeple Yüce Allah onların içtenlikle
yapacakları duaları geri çevirmez. Peygamber Efendimiz;
"Haccedenler ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir.
Kendisine dua ederlerse, dualarını kabul eder, Bağışlanma dilerlerse onları
bağışlar"(6)
buyurmaktadır.
Konuyla ilgili bir
diğer hadis-i şerif de şöyledir:
"Hac ve umreyi art arda yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün
demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi fakirliği ve günahları yok eder."(7)
Bir hadis-i şerifte de hac ve umre normalde gaza yoluyla
yapılan cihada katılmayan yaşlılar, küçükler, güçsüzler ve kadınların cihadı
olarak nitelendirilmiştir(8)
ki, bu da haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu göstermektedir.
Yüce Allah’ın kullarını en çok affettiği gün olan Arafe
gününde(9)
saçı başı dağılmış, toza toprağa belenmiş bir vaziyette el açıp Allah’a yalvaran
kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Önemli olan böylesine üstün bir ibadeti,
gereği gibi yerine getirerek onun faziletinden yararlanmaktır.
3. Haccın Hikmetleri
Allah’ın emrettiği
her şeyde şüphesiz insanların dünya ve ahiret hayatı için pek çok hikmetler
vardır. Bu şaşmaz gerçeğe göre haccın da pek çok hikmetleri bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
Her insan yaratılışı
gereği Yüce Allah’a karşı kulluğunu ortaya koymak ihtiyacındadır. Hac, kula, en
belirgin bir şekilde Yüce Allah karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade
etme ve onun verdiği nimetlere şükretme imkanı veren bir ibadettir. Çünkü hacı,
mal, mülk, makam ve mevki gibi dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah’a yönelir.
Sonsuz güç ve kudret sahibinin karşısında teslimiyetini ve bağlılığını ifade
eder. Bu durum kendisine Allah’a kul olma zevkini tattırır.
Hac; renk, dil, ırk,
ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin aynı amaç ve gayeleri taşıyan
milyonlarca müslümanı bir araya getirerek eşitlik ve kardeşliğin çok canlı bir
tablosunu oluşturur. Bu, lafta kalan kuru bir iddiadan ibaret değildir.
Zenginiyle, fakiriyle, güçlüsüyle, güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler
içinde, aynı mahrumiyetleri yaşayarak, aynı güçlüklere katlanarak, aynı
şartlarda hareket ederek fiili bir eşitlik ve kardeşlik eğitiminden geçerler.
Trilyonlara hükmeden bir zenginle geçimini zor karşılayan bir fakire aynı
kıyafet içinde Arafat’ta beraberce el açıp dua ettiren ve Kâbe’nin etrafında yan
yana tavaf ettiren hac ibadeti, insanlara makam, mevki, mal mülkle
böbürlenmemeyi, İslâm kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve mahşeri unutmamayı
öğretir.
İslâm Dininin doğup
yayıldığı, vahyin indiği, Hz. Peygamber ve Ashabının bin bir güçlük ve
sıkıntılar içinde mücadeleler verdiği ve Hz. Adem’den beri bazı peygamberlerin
uğrak yeri olmuş kutsal toprakları görmek, müminlerin dini duygularını
güçlendirir, İslâm’a bağlılıklarını artırır.
Dünyanın dört bir
tarafından gelen, renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farklı, fakat hedef
ve gayeleri aynı binlerce müslümanın birbirleriyle kaynaşması ve görüşmesi
sağlanmış olur. Bu durum müslümanların birbiriyle irtibat kurmalarına,
birbirlerinin dertlerinden haberdar olmalarına ve hatta ticari bağlantılar
kurmalarına imkan sağlar.
Hac ibadetiyle
müslüman, Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği sağlık, yetenek, mal ve mülk gibi
dünyevi nimetlerin şükrünü eda etmiş olur.
Hac yapan
müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme,
büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme,
yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme... gibi ahlaki
özelliklerini geliştirirler.
Hac, müslümanlarda
ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır. Bu hatıralar; müminin hacdan
sonraki yaşamında istikametini kaybetmemesine hizmet eder. Hac, müminin
hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur.
Arafat gibi mahşerin
örneğini oluşturan bir yerde Allah’a el açıp yalvaran ve günahlarından sıyrılan
bir müslüman bir daha kolay kolay eski işlediği günahlara dönmek istemez. Bu
yönüyle hac, günahkar müslümanlar için bir arındırma ve iyileştirme işlemi
görür.
Hac sayesinde
müslümanlar arasında güzel etkileşimler meydana gelir. Müminler birbirlerinden
güzel hasletler alırlar. Fikirlerinde müspet anlamda önemli değişmeler olur.
İnsanları birbirinden uzaklaştıran ırkçılık gibi olumsuz düşüncelerin
törpülenmesi sağlanır.
Kısaca haccın, başka
ibadetlerde olmayan kendine özgü pek çok hikmetleri, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve
psikolojik yararları vardır. Yukarıda yalnızca bunlardan bazıları
zikredilebilmiştir.
II- UMRE NEDİR ?
Umre, belirli bir
vakte bağlı olmaksızın usulüne göre ihrama girdikten sonra, tavaf ederek Kâbe’yi
ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek suretiyle yapılan
ibadettir.
Hacca "Hacc-ı Ekber" (büyük hac) , umreye de "Hacc-ı
Asgar" (küçük hac) denir.(10)
III- KÂBE VE MESCİD-İ HARAM
1. Kâbe
Haccın sebebi ve namazlarda kıblegâhımız olan Kâbe,
yeryüzünde alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk
binadır. Allah’ın emriyle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından Mekke’de
yapılmıştır.(11)
"Mescid-i Haram"
denilen mabedin ortasında bulunan Kâbe, kuzeydoğu duvarı 12.63; kuzeybatı duvarı
11.03; güneybatı duvarı 13.10; güneydoğu duvarı 11.22 ve yüksekliği 13 m olan
145 m2 alan üzerine kurulmuş taş bir binadır. Üzeri siyah bir örtü ile
örtülüdür. Örtüsü her sene hac mevsiminde yenilenmektedir.
Kâbe’nin köşeleri
yaklaşık olarak dört ana yönü gösterir. Köşelerden her birinin ayrı ismi vardır.
Doğu köşesine
"Hacer-i Esved" veya "Şarki", kuzey köşesine "Irakî", batı köşesine "Şâmî" ve
güney köşesine de "Yemânî" denir.