CEALE. 2
Ceâle'nin
Tarifi 2
Ceâle'nin
Meşruiyeti 2
Ceâlenin
Meşruiyetinin Hikmeti 2
Ceâle'nin
Rükûnları 2
1. Akid Yapan
İki Kişi 2
2. Siga. 3
3. Çalışma. 3
4. Mal Sahibinin,
Çalışmanın Karşılığı Olarak
Kendisine Vacib Kıldığı Para veya Mal 3
Ceâle'nin
Hükümleri 3
.
Lugatta ceâ/e, kişinin
herhangi birşeyi yapma karşılığında herhangi bir kişiye tayin etiği mal
demektir.
Ceâle'nin ıstılahı
mânâsı ise kişinin, belli bir çalışma karşılığında malum olan bir parayı
vermeyi kendisine vacib kılmasıdır.
Bu çalışma, belli bir
kişi tarafından da, belli olmayan bir kişi tarafından da gerçekleştirilebilir.
İleride celâle'nin rükünlarından bahsederken bunlar daha açık olarak izah
edilecektir.
Ceâle meşrudur, Ebu
Said eî-Hudrî'nin rivayet etiği şu hadîs-i şerif de buna delâlet etmektedir:
Hz. Peygamber'in ashabından bir grup yolculuğa çıktılar, bir Arap kabilesinin
yanında gecelediler. Onlardan kendilerini misafir etmesini istediler, fakat
onlar misafir etmedi. O gece kabilenin reisini yılan ısırdı, her ne yapütarsa
bir faydası olmadı. Onlardan bazıları dediler ki: 'Yakınımızda geceleyen şu
gruba gidelim, belki onların bildiği bir tedavi yolu vardır'.
Bunun üzerine ashabın
yanma gelerek reislerinin yılan veya akrep tarafından ısınldığım, ellerinden
gelen herşeyi yaptıkları halde hiçbir netice elde edemediklerini söylediler ve
onlardan reislerini tedavi edip edemeyeceklerini sordular. Sahabîlerden biri
dedi ki; 'Evet, tedavi edebiliriz. Ancak bizi misafir etmediğiniz için
karşılığında bir mal vermedikçe tedavi etmem'..
Böylece bir bölük
koyun üzerinde anlaştılar. O sahabî, onlarla beraber gitti, Fatiha Sûresi'ni
okuyarak yılanın veya akrebin ısırdığı yere tü-kürdü. O kişi, sanki bağh
bulunduğu ipten kurtulmuş gibi sapasağlam oldu, hiçbir acısı kalmadığı halde
yürüyüp gitti. O kişiler, üzerinde anlaşılan koyunları (ceâlelerini) verdiler.
Sahabîlerden bir kısmı dedi ki: 'Bunu aramızda
taksim, edelim'. Bu işi
yapan kişi ise şöyle dedi: 'Hayır!
Peygamber'e gidip
hâdiseyi anlatıp onun ne diyeceğine
bakmadan olmaz'.
Rasûlullah'a gelerek
hâdiseyi anlattıklarında, Rasûlullah (s.a) şöyle dedi: 'Fatiha'nın böyle bir
faydası olduğunu nereden öğrendin?' Daha sonra Hz. Peygamber söyle buyurdu:
'İsabet etmişsin. Koyunları aranızda taksim edin, bana da bir pay ayırın'.
Hz. Peygamber'in bu
sözü, onların yaptıklarını kabul ettiğine ve ceâle'nin meşruiyetine delildir.
Şu ayet-i kerime
de bunu teyid etmektedir:
Dediler ki: 'Melikin
su tasım kaybettik, onu getirene bir deve yükü (mükâfat) var. Ben buna
kefilim'.
(Yusuf/72)
Her ne kadar bu hüküm
bizden önceki şeriatlarda vârid olmuşsa da bizim şeriatımızda bunu destekleyen
deliller vardır. Nitekim yukarıda naklettiğimiz hadîsten bu mânâ
anlaşılmaktadır.
Ceâle'nin meşru
kılınmasının sebebi, insanların zor durumda kaldıklarında ona ihtiyaç
duymalarıdır. Zira kişi bazen bir şeyini kaybeder ve kendiliğinden onu arayıp
bulup kendisine getirecek kimseye de rastlamaz. İnsanlar mecburiyet nedeniyle
ve üstesinden gelemedikleri bu tür işler karşısında kalabilirler. O işin
üstesinden gelmeleri muhtemel kişilerin ise paraya ve mala ihtiyaçlarının
olması ise gayet tabiidir. İşte bu ihtiyaç ve maslahat nedeniyle ceâle meşru
kılınmıştır.
Ceâle'nin dört rüknü
vardır:
1 Akid yapanlar
2. Siga .
3. Çalışma
4.Çalışmanın
karşılığı olarak verilen para veya mal
Onlardan biri, çalışma
karşılığında ceâleyi kendisine vacîb kılan kişidir. Bu kişinin âkil, baliğ ve
reşid olması şarttır. Diğer kişi ise, işi (çalışmayı) yapacak olan kişidir. O
kişi işi yaptığında ceâle'yi haketmiş olur. Bu kişinin, belirli bir kişi olması
şart değildir. Meselâ malı çalınan kişi 'Çalınan arabamı getirene şu kadar mal
vereceğim' dediğinde, arabayı kimin getireceğini bilmemektedir. Arabayı kim getirirse
-meçhul de olsa- ceâle'yi hakeder.
-
'
Siga., para karşılığı
yapılması istenen işe izin verilmesine delâlet eden lafızdır. Meselâ kişinin
'Çalınmış olan arabamı geri getirene şu kadar para vereceğim' demesi, veya
kişinin, bir doktora 'Hastamı tedavi edip sağlığına kavuşturursan sana şu
kadar para veririm' veya bir öğretmene 'Oğluma okuma vey yazmayı öğretirsen
sana şu kadar para vereceğim' gibi lafızlar kullanması sigadır. İşi yapan
kişinin bunu kabul etmesi şart değildir. Zira işi yapan kişi meçhul olsa da
ceâle geçerlidir. İşin yapılması, ceâle'nin geçerli olması için yeterlidir.
Bu çalışma, mal
sahibinin ceâle'ye hak kazanmak için şart koştuğu çalışmadır ki bu da
yukarıdaki örneklerde olduğu gibi çalman malı geri getirmek veya çocuğa
okumayı-yazmayı öğretmek veya hastayı tedavi edip sağlığına kavuşturmaktır.
İcare'deki menfaat gibi amelin malum olması şart koşulamaz ve.amel meçhul olsa
da, yani zaman ve çalışmayla sınırlanmamış olsa da ceâle sahihtir.
Ceâle, bir fiil veya
bir zamanla sınırîandırılsa da, sınırlandırılmasa da sahihtir. Zira çalınan
malı geri getirmek, çocuğa okumayı-yazmayı öğretmek bazen uzun, bazen kısa,
bazen zor ve külfetli, bazen de kolay olabilir. Bütün bunlar, yapılan işin
kıymeti bakımından meçhul olablir. Ancak ihtiyaç nedeniyle affedilmiştir
(hoşgörülmüştür).
Çalışmanın karşılığı
olarak tayin edilen malın malum olması şarttır. Çünkü bu akid, karşılıklı ivaz
akdidir. Bu akid, meçhul bir ivazla caiz olmaz. Mal sahibi, kaybolan malını
geri getiren kişi için meçhul bir ceâle şart koşarsa, akid fasid olur. Ancak
işi yapan kişi, ücretin mislini hakeder. Zira sahih olması halinde belli bir
malın vacib olduğa her akdin, fasid olması durumunda misli vacib olur.
1. Bu akid,
caiz olmakla birlikte lâzım değildir.
Çünkü hem mal sahibi,
hem de işi yapacak olan kişi dilediği anda -diğer taraf razı olsa da olmasa da,
bilse de bilmese de- bu akdi feshedebilir. İvaz sebebiyle akid meçhul bir amel
üzerinedir ve bu nedenle taraflardan herbiri için akdin feshi caizdir. Eğer
âmil akdi feshederse -birşey yapmış olsa da- hakkını kaybetmiş olur. Çünkü
ceâle, iş bitirildiğinde hakedilir. İşi yarıda bıraktığı için hakkı sakıt
olmuştur. Zira kişi, ancak işi yaptıktan sonra ceâle'yi haketmiş olur. Şayet iş
sahibi -işe başlamadan önce- akdi feshederse, birşey vermesi gerekmez. Çünkü
fesh çalışanın menfaatine zarar vermeden önce gerçekleşmiştir. Ancak işe
başlandıktan sonra feshederse, yapılan
işe mukabil ücret-i misil vermesi gerekir. Çünkü şart-ı ivaz sebebiyle
çalışanın menfaatinin bir kısmına zarar vermiştir ve ücretini de ödemesi
gerekir.
2. Kişi,
ceâle'yi ancak mal sahibinin izninden sonra hakeder.
Meselâ mal sahibi
'Kaybolan falan malımı bulup getirene şu kadar para vereceğim1 dese, bir kişi
onun iznini almadan aramaya başlasa Ve kaybolan malı bulup getirse, ceâle'yi
almaya hak kazanamaz. Nitekim kayıp bir malı bularak sahibine teslim eden veya
birisinin çocuğuna kendiliğinden okumayı-yazmayı öğreten kişi hiçbir ücret
talep edemez; zira menfaatini bir bedel olmaksızın bağışlamış olacağından
birşey haketme-miştir. Mal sahibi, bir kişiye çalışma izni verirse, o işi
çalışma izni almayan bir başkası yaparsa -o kişi halk arasında böyle işleri
yapmakla tanınsa bile- hiçbir karşılık talep edemez. Çünkü mal sahibi ona
herhangibir şey vermeyi tekeffül etmemiş, o da herhangibir şey alacağını
söylememiştir. Bu bakımdan onun çalışması teberru kabul edilir.
3- Çalışan
kişi, ceâle yoluyla tayin edilen ücrete ancak işi bitirdikten sonra müstahak
olur.
Meselâ bulunup
sahibine teslim edilmesine bağlı olan ceâle, kişinin maiı bulup sahibine teslim
etmesinden sonra veya bir çocuğa okumayı-yazmayı öğretmeye bağlı olan ceâle,
kişinin çocuğa okumayı-yazmayı öğretmesinden sonra hak edilir.
Çalışmaya birden fazla
kişi katılırsa, -bazıları diğerlerinden fazla çalışmış olsa da- ücret,
aralarında eşit şekilde taksim edilir. Zira
herbirinin yaptığı işe nisbeüe ceâle tevzi edilene kadar, amel tesbit
edilemez.
4. Çalışma
sona ermeden önce
ceâle'de artırma veya eksiltme yapmak caizdir.
Meselâ mal sahibi, bir
kişiye 'Şöyle şöyle yaptığın takdirde sâna on dinar vereceğim' dedikten sonra
'Bu işi yap sana 20 dinar vereyim' veya 'Bu İşi yaptığında sana 5 dinar
vereceğim' derse, yaptığı eksiltme veya artırma geçerli olur. Ancak bu
eksiltme veya artırmanın, kişi çalışmaya başlamadan önce yapılması şarttır.
Mal sahibi, kişi çalışmaya başladıktan sonra eksiklik veya fazlalık yaparsa,
çalışan kişiye ücret-i misil verilir. Çünkü ikinci, birincisini feshetmiştir.
Çalışma esnasında ceâie akdi fes-holduğunda ücret-i misil'e dönülür. Mal
sahibi, işe başlanmadan önce eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışacak muayyen
kişi de bundan haberdar olmazsa veya ilgili kişiye bildirilmemişse -en kuvvetli
görüşe göre- çalışan kişiye ücret-i misil verilir.
5. Mal
sahibi ile çalışan kişinin ihtilaf etmesi.
Mal sahibi ile çalışan
kişi ceâle'nin şartında ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Şu iş karşılığı
şu kadar paranın ceâle olarak verileceği hususunda anlaşLık' derse, mal sahibi
de 'Ben böyle bir şart koşmadım' derse, burada yeminie beraber mal sahibinin
sözüne itibar edilir. Çünkü aslolan. şartın olmamasıdır. Zira çalışan kişi, hem
tazminat iddia ediyor, hem de ihtilaf ediyor.. Asi ise mal sahibinin
yanındadır. Dolayısıyla da yeminle beraber onun sözüne itibar edilir. Ceâle'nin
şart olduğu bir çalışmada ihtilaf etmeleri halinde de durum böyledir. Meselâ
mal sahibi 'Ben ücreti, çalınmış olan otomobilimin geri getirilmesi şartıyla
tekeffül ettim' dese, çalışan kişi de 'Hayır, sen zayi olan falan malının geri
getirilmesi şartıyla ücreti tekeffül ettin' dese veya kişi 'Bu İşi ben yaptım'
dese, mal sahibi de 'Hayır, sen yapmadın, falan kişi yaptı' dese, her iki
durumda da yeminle beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü çalışan
kişi, aslı meydanda bulunmayan birşey üzerine yapılan akidde ceâle'nin şart
koşulduğunu, kişinin zimmetinin
bu şartla meşgui
olduğunu iddia etmektedir. Oysa
aslolan beraat-ı zimme'dir. Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle'nin miktarında
veya cinsinde ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Bana 1000 dirhem vermeyi
şart koştun' dese, mal sahibi de 'Ben 500 dirhem vermeyi şart koştum' dese veya
çalışan kişi '10 dinarı şart koştun' dese, mal sahibi de '10 dirhemi şart
koştum' dese, her ikisi de yemine davet edilir, yemin ettiklerinde ikisinin
sözü de düşer.
Mal sahibi ile çalışan
kişi, çalışma hususunda ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi
'Sadece çalışma karşılığı olarak bana şunu şart koştu' dese, mal sahibi de 'Bu
çalışma üzerine şu şartı koştum'.dese, yine aynı şekilde her ikisine yemin
teklif edilir, yemin ettiklerinde ikisinin de sözü düşer.
Ceâle'nin İcare'den
Ayrıldığı Hususlar Ceâle birkaç
noktada icare'den ayrılır:
1. Ceâle'de, meçhul bir çalışma caizdir.
İcare'de ise çalışmanın belli olması gerekir.
2. Ceâle'de muayyen olmayan işçiyle çalışma
caizken, icare'de değildir.
3- Ücretle
çalışan kişinin işi-kabul etmesi gerekir. Fakat ceâle'de, çalışanın kabul etme
şartı yoktur.
4. Kişi, ancak işi bitirdikten sonra ceâle'yi
hak eder. Ceâle'nin, iş bitmeden önce verilmesi şart koşulursa, akid fasid
olur. İcare'de ise, ücretin iş bitmeden önce verilmesini şart koşmak caizdir.
5. Ceâle -yukarıda da belirttiğimiz gibi- caiz
olan bir akiddir. (Yani taraflardan biri istediği anda onu feshedebilir). Ücret
karşılığı yapılan çalışma akdi (icare) ise lüzumlu bir akiddir. (Yani
taraflardan biri, diğerinin rızasını almadan akdi feshedemez).