Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Büyük Şafii Fıkhı

CEALE. 2

Ceâle'nin  Tarifi 2

Ceâle'nin   Meşruiyeti 2

Ceâlenin   Meşruiyetinin   Hikmeti 2

Ceâle'nin   Rükûnları 2

1.   Akid Yapan İki Kişi 2

2.   Siga. 3

3.   Çalışma. 3

4.    Mal   Sahibinin,   Çalışmanın   Karşılığı   Olarak   Kendisine Vacib Kıldığı Para veya Mal 3

Ceâle'nin   Hükümleri 3


CEALE

 

Ceâle'nin  Tarifi 

.

Lugatta ceâ/e, kişinin herhangi birşeyi yapma karşılığında herhangi bir kişiye tayin etiği mal demektir.

Ceâle'nin ıstılahı mânâsı ise kişinin, belli bir çalışma karşılığında ma­lum olan bir parayı vermeyi kendisine vacib kılmasıdır.

Bu çalışma, belli bir kişi tarafından da, belli olmayan bir kişi tarafın­dan da gerçekleştirilebilir. İleride celâle'nin rükünlarından bahsederken bunlar daha açık olarak izah edilecektir.

 

Ceâle'nin   Meşruiyeti

 

Ceâle meşrudur, Ebu Said eî-Hudrî'nin rivayet etiği şu hadîs-i şerif de buna delâlet etmektedir: Hz. Peygamber'in ashabından bir grup yolculuğa çıktılar, bir Arap kabilesinin yanında gecelediler. Onlardan kendilerini misafir etmesini istediler, fakat onlar misafir etmedi. O gece kabilenin reisini yılan ısırdı, her ne yapütarsa bir faydası olmadı. Onlardan bazıları dediler ki: 'Yakınımızda geceleyen şu gruba gidelim, belki onların bildiği bir tedavi yolu vardır'.

Bunun üzerine ashabın yanma gelerek reislerinin yılan veya akrep tarafından ısınldığım, ellerinden gelen herşeyi yaptıkları halde hiçbir ne­tice elde edemediklerini söylediler ve onlardan reislerini tedavi edip ede­meyeceklerini sordular. Sahabîlerden biri dedi ki; 'Evet, tedavi edebiliriz. Ancak bizi misafir etmediğiniz için karşılığında bir mal vermedikçe tedavi etmem'..

Böylece bir bölük koyun üzerinde anlaştılar. O sahabî, onlarla bera­ber gitti, Fatiha Sûresi'ni okuyarak yılanın veya akrebin ısırdığı yere tü-kürdü. O kişi, sanki bağh bulunduğu ipten kurtulmuş gibi sapasağlam oldu, hiçbir acısı kalmadığı halde yürüyüp gitti. O kişiler, üzerinde anlaşı­lan koyunları (ceâlelerini) verdiler. Sahabîlerden bir kısmı dedi ki: 'Bunu aramızda  taksim, edelim'.   Bu   işi  yapan  kişi  ise şöyle dedi:  'Hayır!

Peygamber'e gidip hâdiseyi  anlatıp onun ne diyeceğine bakmadan olmaz'.

Rasûlullah'a gelerek hâdiseyi anlattıklarında, Rasûlullah (s.a) şöyle dedi: 'Fatiha'nın böyle bir faydası olduğunu nereden öğrendin?' Daha sonra Hz. Peygamber söyle buyurdu: 'İsabet etmişsin. Koyunları aranızda taksim edin, bana da bir pay ayırın'.[1]

Hz. Peygamber'in bu sözü, onların yaptıklarını kabul ettiğine ve ceâle'nin meşruiyetine delildir.

Şu ayet-i kerime de  bunu teyid etmektedir:

Dediler ki: 'Melikin su tasım kaybettik, onu getirene bir deve yükü (mükâfat) var. Ben buna kefilim'.

(Yusuf/72)

Her ne kadar bu hüküm bizden önceki şeriatlarda vârid olmuşsa da bizim şeriatımızda bunu destekleyen deliller vardır. Nitekim yukarıda naklettiğimiz hadîsten bu mânâ anlaşılmaktadır.

 

Ceâlenin   Meşruiyetinin   Hikmeti

 

Ceâle'nin meşru kılınmasının sebebi, insanların zor durumda kaldık­larında ona ihtiyaç duymalarıdır. Zira kişi bazen bir şeyini kaybeder ve kendiliğinden onu arayıp bulup kendisine getirecek kimseye de rastla­maz. İnsanlar mecburiyet nedeniyle ve üstesinden gelemedikleri bu tür işler karşısında kalabilirler. O işin üstesinden gelmeleri muhtemel kişilerin ise paraya ve mala ihtiyaçlarının olması ise gayet tabiidir. İşte bu ihtiyaç ve maslahat nedeniyle ceâle meşru kılınmıştır.

 

Ceâle'nin   Rükûnları

 

Ceâle'nin dört rüknü vardır:

1  Akid yapanlar

2.  Siga                  .     

3. Çalışma

4.Çalışmanın karşılığı olarak verilen para veya mal

 

1.   Akid Yapan İki Kişi

 

Onlardan biri, çalışma karşılığında ceâleyi kendisine vacîb kılan kişidir. Bu kişinin âkil, baliğ ve reşid olması şarttır. Diğer kişi ise, işi (çalışmayı) yapacak olan kişidir. O kişi işi yaptığında ceâle'yi haketmiş olur. Bu kişinin, belirli bir kişi olması şart değildir. Meselâ malı çalınan kişi 'Çalınan arabamı getirene şu kadar mal vereceğim' dediğinde, arabayı kimin getireceğini bilmemektedir. Arabayı kim getirirse -meçhul de olsa- ceâle'yi hakeder.

 

2.   Siga    

-                                                                                   '

Siga., para karşılığı yapılması istenen işe izin verilmesine delâlet eden lafızdır. Meselâ kişinin 'Çalınmış olan arabamı geri getirene şu kadar para vereceğim' demesi, veya kişinin, bir doktora 'Hastamı tedavi edip sağlı­ğına kavuşturursan sana şu kadar para veririm' veya bir öğretmene 'Oğluma okuma vey yazmayı öğretirsen sana şu kadar para vereceğim' gibi lafızlar kullanması sigadır. İşi yapan kişinin bunu kabul etmesi şart değildir. Zira işi yapan kişi meçhul olsa da ceâle geçerlidir. İşin yapıl­ması, ceâle'nin geçerli olması için yeterlidir.

 

3.   Çalışma

 

Bu çalışma, mal sahibinin ceâle'ye hak kazanmak için şart koştuğu çalışmadır ki bu da yukarıdaki örneklerde olduğu gibi çalman malı geri getirmek veya çocuğa okumayı-yazmayı öğretmek veya hastayı tedavi edip sağlığına kavuşturmaktır. İcare'deki menfaat gibi amelin malum ol­ması şart koşulamaz ve.amel meçhul olsa da, yani zaman ve çalışmayla sınırlanmamış olsa da ceâle sahihtir.

Ceâle, bir fiil veya bir zamanla sınırîandırılsa da, sınırlandırılmasa da sahihtir. Zira çalınan malı geri getirmek, çocuğa okumayı-yazmayı öğret­mek bazen uzun, bazen kısa, bazen zor ve külfetli, bazen de kolay olabilir. Bütün bunlar, yapılan işin kıymeti bakımından meçhul olablir. Ancak ihtiyaç nedeniyle affedilmiştir (hoşgörülmüştür).

 

4.    Mal   Sahibinin,   Çalışmanın   Karşılığı   Olarak   Kendisine Vacib Kıldığı Para veya Mal

 

Çalışmanın karşılığı olarak tayin edilen malın malum olması şarttır. Çünkü bu akid, karşılıklı ivaz akdidir. Bu akid, meçhul bir ivazla caiz ol­maz. Mal sahibi, kaybolan malını geri getiren kişi için meçhul bir ceâle şart koşarsa, akid fasid olur. Ancak işi yapan kişi, ücretin mislini hakeder. Zira sahih olması halinde belli bir malın vacib olduğa her akdin, fasid olması durumunda misli vacib olur.

 

Ceâle'nin   Hükümleri

 

1. Bu akid, caiz olmakla birlikte lâzım değildir.

Çünkü hem mal sahibi, hem de işi yapacak olan kişi dilediği anda -diğer taraf razı olsa da olmasa da, bilse de bilmese de- bu akdi feshede­bilir. İvaz sebebiyle akid meçhul bir amel üzerinedir ve bu nedenle taraf­lardan herbiri için akdin feshi caizdir. Eğer âmil akdi feshederse -birşey yapmış olsa da- hakkını kaybetmiş olur. Çünkü ceâle, iş bitirildiğinde hakedilir. İşi yarıda bıraktığı için hakkı sakıt olmuştur. Zira kişi, ancak işi yaptıktan sonra ceâle'yi haketmiş olur. Şayet iş sahibi -işe başlamadan önce- akdi feshederse, birşey vermesi gerekmez. Çünkü fesh çalışanın menfaatine zarar vermeden önce gerçekleşmiştir. Ancak işe başlandıktan sonra feshederse,  yapılan işe mukabil ücret-i misil vermesi gerekir. Çünkü şart-ı ivaz sebebiyle çalışanın menfaatinin bir kısmına zarar ver­miştir ve ücretini de ödemesi gerekir.

2. Kişi, ceâle'yi ancak mal sahibinin izninden sonra hakeder.

Meselâ mal sahibi 'Kaybolan falan malımı bulup getirene şu kadar para vereceğim1 dese, bir kişi onun iznini almadan aramaya başlasa Ve kaybolan malı bulup getirse, ceâle'yi almaya hak kazanamaz. Nitekim kayıp bir malı bularak sahibine teslim eden veya birisinin çocuğuna ken­diliğinden okumayı-yazmayı öğreten kişi hiçbir ücret talep edemez; zira menfaatini bir bedel olmaksızın bağışlamış olacağından birşey haketme-miştir. Mal sahibi, bir kişiye çalışma izni verirse, o işi çalışma izni almayan bir başkası yaparsa -o kişi halk arasında böyle işleri yapmakla tanınsa bile- hiçbir karşılık talep edemez. Çünkü mal sahibi ona herhangibir şey vermeyi tekeffül etmemiş, o da herhangibir şey alacağını söylememiştir. Bu bakımdan onun çalışması teberru kabul edilir.

3- Çalışan kişi, ceâle yoluyla tayin edilen ücrete ancak işi bitirdikten sonra müstahak olur.

Meselâ bulunup sahibine teslim edilmesine bağlı olan ceâle, kişinin maiı bulup sahibine teslim etmesinden sonra veya bir çocuğa okumayı-yazmayı öğretmeye bağlı olan ceâle, kişinin çocuğa okumayı-yazmayı öğretmesinden sonra hak edilir.

Çalışmaya birden fazla kişi katılırsa, -bazıları diğerlerinden fazla ça­lışmış olsa da- ücret, aralarında eşit şekilde taksim edilir. Zira  herbirinin yaptığı işe nisbeüe ceâle tevzi edilene kadar, amel tesbit edilemez.

4.   Çalışma  sona  ermeden  önce   ceâle'de artırma veya eksiltme yapmak caizdir.

Meselâ mal sahibi, bir kişiye 'Şöyle şöyle yaptığın takdirde sâna on dinar vereceğim' dedikten sonra 'Bu işi yap sana 20 dinar vereyim' veya 'Bu İşi yaptığında sana 5 dinar vereceğim' derse, yaptığı eksiltme veya ar­tırma geçerli olur. Ancak bu eksiltme veya artırmanın, kişi çalışmaya baş­lamadan önce yapılması şarttır. Mal sahibi, kişi çalışmaya başladıktan sonra eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışan kişiye ücret-i misil verilir. Çünkü ikinci, birincisini feshetmiştir. Çalışma esnasında ceâie akdi fes-holduğunda ücret-i misil'e dönülür. Mal sahibi, işe başlanmadan önce eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışacak muayyen kişi de bundan haberdar olmazsa veya ilgili kişiye bildirilmemişse -en kuvvetli görüşe göre- çalışan kişiye ücret-i misil verilir.

5. Mal sahibi ile çalışan kişinin ihtilaf etmesi.

Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle'nin şartında ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Şu iş karşılığı şu kadar paranın ceâle olarak verileceği husu­sunda anlaşLık' derse, mal sahibi de 'Ben böyle bir şart koşmadım' derse, burada yeminie beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü aslolan. şartın olmamasıdır. Zira çalışan kişi, hem tazminat iddia ediyor, hem de ihtilaf ediyor.. Asi ise mal sahibinin yanındadır. Dolayısıyla da yeminle beraber onun sözüne itibar edilir. Ceâle'nin şart olduğu bir çalışmada ihtilaf etmeleri halinde de durum böyledir. Meselâ mal sahibi 'Ben ücreti, çalınmış olan otomobilimin geri getirilmesi şartıyla tekeffül ettim' dese, çalışan kişi de 'Hayır, sen zayi olan falan malının geri getirilmesi şartıyla ücreti tekeffül ettin' dese veya kişi 'Bu İşi ben yaptım' dese, mal sahibi de 'Hayır, sen yapmadın, falan kişi yaptı' dese, her iki durumda da yeminle beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü çalışan kişi, aslı meydanda bulunmayan birşey üzerine yapılan akidde ceâle'nin şart koşulduğunu,   kişinin  zimmetinin   bu  şartla  meşgui  olduğunu   iddia etmektedir. Oysa aslolan beraat-ı zimme'dir. Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle'nin miktarında veya cinsinde ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Bana 1000 dirhem vermeyi şart koştun' dese, mal sahibi de 'Ben 500 dirhem vermeyi şart koştum' dese veya çalışan kişi '10 dinarı şart koştun' dese, mal sahibi de '10 dirhemi şart koştum' dese, her ikisi de yemine davet edilir, yemin ettiklerinde ikisinin sözü de düşer.

Mal sahibi ile çalışan kişi, çalışma  hususunda   ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi 'Sadece çalışma karşılığı olarak bana şunu şart koştu' dese, mal sahibi de 'Bu çalışma üzerine şu şartı koştum'.dese, yine aynı şekilde her ikisine yemin teklif edilir, yemin ettiklerinde ikisinin de sözü düşer.

Ceâle'nin   İcare'den   Ayrıldığı   Hususlar Ceâle birkaç noktada icare'den ayrılır:

1.  Ceâle'de, meçhul bir çalışma caizdir. İcare'de ise çalışmanın belli olması gerekir.

2.  Ceâle'de muayyen olmayan işçiyle çalışma caizken, icare'de de­ğildir.

3- Ücretle çalışan kişinin işi-kabul etmesi gerekir. Fakat ceâle'de, çalışanın kabul etme şartı yoktur.

4.  Kişi, ancak işi bitirdikten sonra ceâle'yi hak eder. Ceâle'nin, iş bit­meden önce verilmesi şart koşulursa, akid fasid olur. İcare'de ise, ücretin iş bitmeden önce verilmesini şart koşmak caizdir.

5.  Ceâle -yukarıda da belirttiğimiz gibi- caiz olan bir akiddir. (Yani taraflardan biri istediği anda onu feshedebilir). Ücret karşılığı yapılan ça­lışma akdi (icare) ise lüzumlu bir akiddir. (Yani taraflardan biri, diğerinin rızasını almadan akdi feshedemez).

 



[1] Buharî/2156, Müslim/2201

 

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,837,955 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024