GUSLÜN HÜKÜM VE ÇEŞİTLERİ 2
Gusl'ün Mânâsı 2
Guslün
Meşruiyeti 2
Guslün
Meşruiyetinin Hikmeti 2
Gusl'ün
Kısımları 2
1. Cünüplük. 2
Cünüb Olan Kişiye Haram Olan Şeyler 3
Bir Mülâhaza. 3
2. Hayz. 4
Hayz'ın
Gusl'ü Gerektirdiğinin Delili 4
Buluğ Yaşı 4
Hayz1 in
Müddeti 4
istihaze Kanı 4
Hayızdan Ötürü
Yapılması Haram Olan Şeyler 5
3. Doğum.. 5
Nifas
(Lohusa) Kanı 6
Nifas'ın
Müddeti 6
Nifas'tan Ötürü, Yapılması Haram Olan Şeyler 6
Hamilelik
Esnasında Görülen Kan. 6
Hamileliğin
Müddeti 6
4. Ölüm.. 6
1. Cuma Günü
Yıkanmak ve Bu Yıkanmanın Meşruiyeti 7
Cuma Günü Yıkanmanın Vakti 7
2.
Bayramlarda Yıkanmak ve
Meşruiyeti 7
Ramazan ve Kurban
Bayramında Gusül Almanın Vakti 7
3.
Güneş ve Ay
Tutulması Esnasında Gusül
Almak ve Meşruiyeti 7
Güneş ve Ay Tutulması İçin Gusül Almanın Vakti 7
4. Yağmur
Namazı İçin Gusül Almak. 7
5. Ölü
Yıkayan Bir Kimsenin Gusül Alması 7
6. Hac île
İlgili Yıkanmalar 8
Niyet Nasıl
Yapılır?. 8
Sünnet
Olan Guslün Keyfiyeti 8
Guslün
Mekruhları 9
Gusî kelimesi lügatte,
suyun herhangibir şey üzerinden dökülmesi demektir. Şer'î mânâsı ise, suyu
hususi bir niyetle bedenin üzerine dökmektir.
Gusl ister nezafet
için, ister cünüplüğü gidermek için olsun meşrudur. Bir ibadete şart olup
olmaması durumu değiştirmez. Kur'an, Sünnet ve İcma, guslün meşruiyetine
delâlet eder. Kür'an'daki delillerden biri şu ayettir:
Şüphesiz ki Alan, çok
tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.
(Bakara/222)
Yani abdestsizlikten,
maddî ve manevî pisliklerden çok korunanları, yıkananları sever. Sünnet'teki
delillerden biri ise, Hz. Peygamber'in şu hadîsidir;
Her müslümanın haftada
bir defa yıkanması, o günde başını ve bedenini yıkaması boynunun borcudur.
Alimler, bu hadîsteki
yıkanmayı Cuma günündeki yıkanmaya hamletmişlerdir. Yeri geldiğinde -Allah
dilerse- daha fazla tafsilat verilecektir.
İcma'dan delili de
şudur: Müctehid imamlar 'Nezafet için yıkanmak müstehab, ibadetin sahih olması
için yıkanmak farzdır' demişlerdir. Bu hususta onlara muhalefet eden bir kimse
bilinmemektedir.
Guslün birçok hikmeti
ve faydası vardır. Onlardan biri sevaba vesile olmasıdır. Çünkü şer'î mânâda
yıkanmak ibadettir. Şeriatın emri.olduğu için cünüplükten temizlenmek için
yıkanmanın ecri büyüktür. Bu nedenle Hz. Peygamber 'Temizlik imanın yarısıdır'
buyurmuştur. Bu temizlik, hem abdesti,
hem de guslü kapsamaktadır.
Gusülden ötürü nezafet
hasıl olur; bedendeki bütün kirler yok olur. İnsan bu temizlik sebebiyle
hastalıklara yol açan mikroplardan korunur ve bedenin kokusu güzelleşir. Bu da
insanlar arasında yakınlığa ve saygıya sebep olur.
Hz. Aişe şöyle
anlatıyor: "Sahabîler, işçileri ve hizmetçileri olmadığı için bahçelerinde
kendileri çalışırlardı. Toz ve ter nedeniyle onlardan çirkin kokular gelirdi.
Hz. Peygamber 'Keşke Cuma günü için yıkansaydınız' dedi". Başka bir
rivayette Hz. Peygamber 'Keşke siz bugün için yıkansaydınız1 demiştir.
Yıkanmak insana neşe
verir. Çünkü beden yıkanınca hayat ve enerji elde eder, üzerindeki gevşeklik ve
tembellik yok olur. Hele cinsî münasebet nedeniyle yıkanılırsa, yorgun düşen
beden tamamen canlanır. Bu hususa daha sonra değinilecektir.
Gusül farz ve mendub
olmak üzere iki kısımdır. Farz olan gusül, tahareti gerektiren ibadetin, onsuz
sahih olmasının sözkonusu olmadığı yıkanmadır. Farz olan guslün sebepleri de
cünüplük, hayız, doğum ve ölümdür.
Cünüb kelimesi lugatta
uzaklık mânâsına gelir. 'O da öbürleri sezmeden uzaktan gözledi' (Kasas/11)
ayetinde cünüb kelimesi bu mânâda kullanılmıştır. Cinsel ilişkiye cenabet
denir. Buna binaen cünüb kimse,
Guslün Hüküm ve
Çeşitleri
meninin akmasından
veya cinsî ilişkide bulunmaktan ötürü temiz olmayan kişi demektir. Böyle
durumdaki kişiye cünüb denir. Çünkü o, bu hâl üzere bulundukça namazı eda
etmekten uzak olur. Cünüb kelimesi, erkek için de kadın için de, tekil veya
çoğul için de kullanılır; erkeğe de kadına da, bir kişiye de bir topluluğa da
cünüb tabiri kullanılır.
Cünüblüğün Sebepleri Cünüb olmanın iki sebebi vardır:
1. Erkek
veya kadının herhangibir sebepten (ihtilam, oynaşma, bakma, düşünme gibi
şeylerden) dolayı boşalmasıdır.
Ümmü Seleme şöyle
anlatıyor: Ümmü Süleym isimli bir kadın Hz. Peygamber'in yanma gelerek 'Ey
Allah'ın Rasûlü! Allah hakkı söylemekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğu zaman
yıkanması gerekir mi?' dedi.
İhtilam olmak, kişinin
uykusunda cinsel ilişkide bulunduğunu görmesidir. Hz. Aişe'den şöyle rivayet
ediliyor: Hz. Peygamber'e 'İhtilam olduğunu hatırlamadığı halde donunda
ıslaklık gören bir erkek cünüb sayılır mı?' diye soruldu. Hz. Peygamber 'Evet,
yıkanması gerekir' dedi, Yine Hz. Peygamber'e 'Uykusunda ihtilam olduğunu
gördüğü halde donunda ıslaklık olmayan kimse hakkında ne dersin?' diye
soruldu. Hz. Peygamber 'Onun yıkanması gerekmez' dedi. O esnada Ümmü Süleym
'Bunu kadın görürse yıkanması gerekir mi?' deyince, Hz. Peygamber 'Evet,
gerekir. Çünkü kadınlar da erkekler gibidir' dedi.
2. Cünüblüğün diğer sebebi de cimadir. Cima
yapmak, meni gelmese bile yıkanmayı gerektirir. Hz. Peygamber şöyle demiştir:
Erkek, kadının
bacakları arasına oturduktan sonra kadını yorduğu zaman onun üzerine gusül farz
olur.
Erkeğin sünnet yeri,
kadının sünnet yerine dokunursa hem erkeğe, hem de kadına gusül vacib olur.
1. Cünüb olan kişi ister nafile, ister farz
olsun namaz kılamaz.
Ey iman edenler!
Sarhoş olduğunuz zaman ne söylediğinizi bilecek derecede ayılıncaya kadar,
cünüb iken de -yolculukta olmanız hariç- gusledinceye kadar sakın namaza
yaklaşmayın.
(Nisa/43)
Bu ayetteki na/naz'dan
maksat, namaz kılınan yerlerdir. Cünüb olan kimsenin mescide girmesi yasak
olduğuna göre, namaz kılması haydi haydi yasak olur. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Taharet olmaksızın
hiçbir namaz kabul edilmez.
Taharet hem küçük, hem
de büyük hadesten temiz olmayı ifade eder, abdestsiz ve cünübken namaz kılmanın
hararri olduğuna delâlet eder.
2. Cünüb olan kişinin mescidde oturması
haramdır. Ancak hiç beklemeksizin girip çıkması haram değildir; zira Allah
Teâlâ 'Cünüb iken de -yolcu olmanız hariç- gusledinceye kadar namaza
yaklaşmayın' (Nisa/43) buyurmuştur. Bu 'cünübken camide oturmayın ve namaz
kılmayın1 demektir. Ancak camiden geçilebileceğini gösterir. Hz. Peygamber
şöyle buyurmuştur:
Mescid hayızlı bir
kadın için de cünüb bir insan için de helâl kılınmamıştır.
Yukarıdaki ayetteki
gibi -hayız konusunda göreceğimiz nedenlerden ötürü- bu hadîsteki hüküm de
mescidde beklemeye ve oturmaya hamledilir.
3. Cünüb
olan kişinin ister farz, ister nafile olsun Kabe'yi tavaf etmesi de haramdır.
Çünkü tavaf da namaz gibidir; namazda olduğu gibi tavafta da abdest şarttır.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kabe'yi tavaf etmek de
salât'tır. Ancak Allah, tavaf esnasında konuşmayı helâl kılmıştır. Tavaf esnasında
konuşan da hayırdan başka birşey
söylemesin.
4. Cünüb
olan kişinin Kur'an okuması da haramdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
» Hayızlı bir kadın ve
cünüb bir kimse, Kur'an'dan birşey okuyamaz.
Cünüb bir kimse
mushafa bakabildiği gibi, telaffuz etmeksizin Kur'an1: kalbinden geçirebilir.
Kur'an'daki zikirleri Kur'an okumak maksadıyla değil de zikir maksadıyla
okuyabilir. Meselâ Kur'an'daki şu ayeti zikir maksadıyla okuyabilir:
Ey Rabbimiz! Bize
dünyada da bir güzellik, ahirette de bir güzellik ver, bizi ateşin azabından
koru!
(Bakara/201)
Bu bir ayet olduğu
halde cünüb olan kişi bunu dua amacıyla okuyabilir. Cünüb iken hayvana bindiğinde,
dua amacıyla şu ayeti okuyabilir:
Bunu bizim hizmetimize
vereni teşbih ve takdis ederiz. Aksi takdirde
biz bunlara güç
yetiremezdik.
(Zuhruf/13)
5. Cünüb
olan kişiye Kur'an'ı tutması, kaldırması, yaprağına dokunması, bir sandıkta
iken onu kaldırması haramdır.
Ona temizlenmiş
olanlardan başkası el süremez. (Vâkıa/79) Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Kur'an'a ancak temiz
bir kimse dokunabilir. Bir Mülâhaza
Cünüb bir kimse
kumaşlar veya elbiseler içinde olmak şartıyla, tutmaktan maksadı da Kur'an
olmaksızın Kur'an'ı tutabilir. Böylece Tefsir kitaplarını da taşıyabilir. Çünkü
Tefsir kitaplarını taşımak, örfen Kur'an'ı taşımak sayılmaz.
Hayz, lugatta akmak
mânâsına gelir. Şer'î mânâsı ise, hilkat ve tabiatından ötürü kadından kan gelmesi
demektir. Bu kan, kadının rahminin en üst kısmından gelir. Sağlıklı olan ve
buluğ çağına giren her kadından belli zamanlarda akar.
Hayz'ın gusl'ü
gerektirmesinin delili Kur'an ve Sünnet'tir. Kur'an'dan delili şu ayettir:
Sana kadınların aybaşı
hali hakkında soruyorlar.-De ki: (O (hâl) bir eziyettir'. Kadınlar aybaşı
halindeyken onlara yaklaşmayın, temizleninceye kadar bekleyin.
Temizlendiklerinde Allah'ın size emrettiği yoldan onlara varın. Şüphesiz ki Allah
çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever. (Bakara/22)
Hadîsten delili ise,
Hz. Peygamber'in Fatıma binti Ebî Hubeyş'e söylediği şu hadîstir:
Hayız görmeye
başladığında namazı bırak, hayız kesildikten sonra yıkan ve namazını kıl.
Buluğdan maksat, kadın
ve erkeğin namaz, oruç, hac ve benzeri emirlere muhatap olacak duruma
gelmesidir. Buluğ zamanı, bazı şeylerle bilinir:
1. Kadın veya erkeğin ihtilam olmasıyla bilinir.
2. Kadının hayız kanı görmesiyle bilinir. Kadın
hayız görmeye başladığı zaman buluğ yaşına girmiş demektir. Bu durum kamerî
takvime göre dokuz yaşında meydana gelir. Dokuz yaşına geldiği halde ihtilam
olmuyor, hayız görmüyorsa, bu yaşadığı memleketin hayat ve tabiat şartlarından
ötürüdür. Yaşadığı memleketin iklimi sıcaksa, kızın dokuz yaşında hayız görmesi
mümkündür. İklimi soğuksa daha ileri yaşlarda hayız görür.
3. Kamerî takvime göre, onbeş yaşına geldiği
halde ihtilam olmayan veya hayız görmeyen kız, buluğ yaşına girmiş sayılır.
Hayz'ın en kısa, en
uzun ve bir de normal müddeti vardır. Hayz'ın en kısa müddeti bir gün bir
gecedir. En uzun müddeti onbeş gündür. Normal müddeti ise altı veya yedi
gündür. Hayızdan temizliğin en az müddeti onbeş gündür. Temizlik süresi bazen
senelerce sürer. Bunlar müşahede ve tecrübeyle bilinen şeylerdir. Bu tür
durumların olduğu görülmüştür. Kadın bir gün bir geceden az müddette kan
görürse veya on beş gün onbeş geceden fazla kan görürse, bu kan hayız kanı
değil, is-tihaze kanıdır. Hayız kanı, istihaze kanından rengi ve şiddetiyle
ayırdedilir.
Bu, hastalık kanıdır.
Rahmin en altında olan bir damardan çıkar. Bu damara azil denir. Bu kan aktığı
zaman abdest bozulur, fakat guslü gerektirmez. Namaz ve orucu bırakmayı da
gerektirmez. Bu bakımdan istihaze kanı gören bir kadın, kanı yıkamalı ve kanın
aktığı yeri bağlayıp her farz namaz için abdest alarak namaz kılmalıdır.
Hz. Peygamber,
istihaze kanı gören Fatıma binti Ebî Hubeyş'e şöyle demiştir:
Hayız kanı siyah bir
kandır. Bu kanı gördüğünde namazdan uzakdur. Diğer kan ise hastalık kanıdır; bu
kan geldiği zaman abdest al ve namazını kıl
Fatıma binti Ebî
Hubeyş, Hz. Peygamber'e gelip 'Ey Allah'ın Rasûlü, ben devamlı istihaze kanı
görüyorum, namazı terkedeyim mi?' deyince Hz. Peygamber şöyle dedi:
Hayır terketme, o
hayız kanı değil sadece hastalık kanıdır. Hayız gördüğün zaman namazı terket,
kesildiği zaman da onun vaktini takdir et, sonra da kanı yıka ve namazını kıl.
1. Hayızlı iken namaz kılmak haramdır. Çünkü
Fatıma binti Ebî Hubeyş'in istihaze kanı hususunda rivayet edilen hadîsler buna
delâlet eder.
2. Hayızlı iken Kur'an'ı okumak, mushafa
dokunmak ve taşımak haramdır.
3. Mescidde durmak -mescidden geçmek değil-
haramdır. Bu husus cünüplük bahsinde de geçmişti. Mescidden -beklemeksizin,
orada otur-maksızın- sadece geçmenin haram olmadığının delili, daha önce geçen
delillerle beraber şu hadîstir. Hz. Aişe şöyle anlatıyor: "Hz. Peygamber
mesciddeyken, bana 'Seccadeyi ver1
dedi. 'Ben hayızhyım' deyince 'Senin
hayızın elinde değildir1 dedi".
Hz. Meymune de şöyle
anlatıyor: 'Hayızlı olduğumuz halde, Hz. Peygamber'e mescidde seccade
açıyorduk'.
4. Hayızlı kadının Kabe'yi tavaf etmesi
haramdır. Bu husus cünüplük bahsinde geçmişti. Bunun delilinin biri de Hz.
Aişe'nin şu rivayetidir:. "Hac maksadıyla Medine'den çıktık. Şeref denilen
yere geldiğimizde benden hayız kanı geldi. Ben ağlamaya başladım, Hz.
Peygamber yanıma gelerek 'Neden ağlıyorsun, yoksa hayız mı gördün?' dedi.
'Evet, hayız gördüm' dedim. Hz. Peygamber 'Bu, Allah'ın Adem'in kızlarına
yazdığı bir şeydir. Hacıların yaptığı herşeyi yap, fakat Kabe'yi tavaf etme'
dedi".
Bunların dışında
hayızlı kadına haram olan başka şeyler de vardır:
a. Eğer kanın mescidde akıp mescidi kirletmesi sözkonusu
ise mescidden geçmek haram olur. Çünkü kan necistir, mescidi necasetle kirletmek
ise haramdır. Kanın akmayacağından emin olunursa mescidden geçilebilir.
b. Hayızlı kadın farz veya nafile oruç tutamaz.
Bunun delili şu hadîstir: Hz. Peygamber'e 'Kadının dini neden eksiktir?' diye
sorulunca, Hz. Peygamber 'Hayızlı olduğu zaman namaz kılamayıp oruç tutamadığı
için' diye cevap vermiştir.
Nitekim bu hususta
ictna vardır. Hayızlı bir kadın, hayızdan ötürü tutamadığı orucunu
temizlendikten sonra kaza etmelidir, fakat hayızlı iken kılamadığı namazlarını
kaza edemez. Hayız kanı kesildikten sonra, gusletmemiş olsa bile oruca
başlaması farzdır.
Muaze isimli bir kadın
şöyle rivayet ediyor: Hz. Aişe'ye 'Hayızlı bir kadın neden orucu kaza ediyor da
namazı kaza etmiyor?' diye sordum. Hz. Aişe 'Biz hayızlı olduğumuzda orucu kaza
etmekle emrolunduk, fakat namazı kaza etmekle emrolunmadık' dedi.
Belki de bunun hikmeti şudur:
Namaz çok olduğu için kaza edilmesi zor gelir, fakat oruç böyle
değildir.
c: Hayızlı
bir kadınla cinsî ilişkide bulunmak haramdır. Hayızlı kadının diz kapaklarıyla
göbeği arasındaki kısımla oynamak da haramdır.
Kadınlar aybaşı
halindeyken onlara yaklaşmayın, temizleninceye kadar bekleyin.
Temizlendiklerinde Allah'ın size emrettiği yoldan onlara varın. Şüphesiz ki
Allah çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever. (Bakara/222)
Bu ayetteki 'onlardan
uzak durun' ibaresinden maksat; 'onları terke-din, onlarla cinsî münasebette
bulunmayın' demektir.
Abdullah b. Sa'd, Hz.
Peygamber'e 'Karım hayızlı iken bana neresi helâl olur?' diye sordu. Hz.
Peygamber 'İzar'ın üst kısmı helâl olur' dedi.
îzar göbek üzerine
bağlanan bir sütredir. Göbekten diz kapaklarına kadar sarkar. İzann üst kısmı
sözünden maksat 'göbekten yukarısı' demektir. Göbekten diz kapaklarına kadar
olan kısım haramdır. Diz kapaklarından aşağıda ise ayak bilekleriyle ayaklar
vardır.
Doğum, hamlin
bırakılması demektir. Bazen doğumdan sonra kan gelmez. Bu durumda doğumun
hükmü, cünüplüğün hükmü gibidir. Sadece gusül yeterlidir.
Çocuk, kadın ve
erkeğin suyundan meydana gelir. Hamlin yeri ve konumu ne kadar değişik olursa
olsun durum değişmez. Doğumun hemen akabinde gelen kana nifas (lohusa) kanı
denir. Nifas kanıyla ilgili hususlar aşağıda belirtilmiştir:
Nifas'm lügat mânâsı
doğum, şer'î mânâsı ise 'doğumdan hemen sonra gelmeye başlayan kan'dır. Bu kana
nifas denilmesinin sebebi, nefsin (çocuğun) çıkışından hemen sonra
başlamasıdır. Kadın için nufesa tabiri kullanılır. Doğum esnasında çıkan veya
doğumdan kısa bir süre önce çıkan veya çocukla beraber çıkan kan, nifas kanı
değildir. Çünkü çocuktan önce çıkan bir kandır, bu şekilde çıkan kan, hastalık
nedeniyle gelen kandır. Bu nedenle kan gelse dahi doğum esnasında da da namaz
kılmak kadına farzdır. Ancak o esnada namaz kılma imkânı yoksa, kaza etmesi
vacibdir.
Nifas'ın en az
müddeti, bir an'dır. Bazen nifas kanı birkaç gün devam eder. Çoğu zaman 40 gün
sürer, en uzun müddeti ise 60 gündür. 60 günden fazla süren kan ise istihaze
kanı sayılır. Burada esas olan şey, müşahede ve tecrübedir. Bu hususu hayzm müddeti bahsinde anlatmıştık
Âlimler, nifasın da
hayız gibi olup hayızdan ötürü haram olan şeylerin, nifas'tan ötürü de haram
olduğunda ittifak etmişlerdir.
Hamile bir kadın kan
görürse ve bu kan da hayzm en az müddeti kadar (bir gün bir gece) devam ederse,
hayzın en uzun müddeti olan onbeş gün onbeş geceyi geçmezse bu kana hayız kanı
denir. Zahir olan görüşe göre bu durumdaki kadın namazı, orucu ve hayızhya
haram olan herşeyi terketmelidir. Bu kan hayzın en az müddeti olan bir gün bir
geceden az veya en uzun müddeti olan onbeş gün onbeş geceden fazla olursa, en
kısa olanı ve en uzun olanı istihaze kanı sayılır; namaz ve diğer ibadetler
hususunda onun hükmünü alır.
Bazı âlimler 'Hamile
kadının gördüğü kan ne kadar olursa olsun hayız kanı değil, istihaze kanı
sayılır. Çünkü hayız kanının çıkış yerini kapatmıştır' demişlerdir. Genellikle
olan durum budur. Kadının hamilelik döneminde hayız görmesi imkânsız değilse de
çok nadirdir.
Hamileliğin en kısa
müddeti altı aydır. Bunu şu ayetlerden anlıyoruz: Onun taşınması ve sütten
kesilmesi otuz aydır. (Ahkaf/15) Sütten kesilmesi de iki senede olmuştur.
(Lokman/14) Hamilelik ve süt emme müddeti otuz ay, süt emme müddeti ise iki
yıldır. Otuz aydan iki yıl çıkarılırsa, hamilelik müddetinin altı ay olduğu
görülür ve bu altı ay hamileliğin en kısa müddetidir. Eğer kadın evlendikten
sonra altı aydan daha kısa bir zamanda çocuk doğurursa, çocuk da ölü değilse
onun nesebi o kadının kocasına bağlanmaz.
Hamileliğin normal
müddeti dokuz aydır. Çünkü kadınların çoğu dokuz ayda -birkaç gün önce veya
birkaç gün sonra- doğum yaparlar. imam Şafii'ye göre hamileliğin en uzun
müddeti dört yıldır. Hamileliğin dört yıl sürmesi imkânsız değilse de çok az
vaki olmuştur. İmam Şafii de buna binaen böyle ictihad etmiştir.
Bir müslüman öldüğü
zaman onu yıkamak, diğer müslümanlara farzdır. Fakat bu farz, bazı
müslümanların bu görevi yerine getirmesiyle diğer müslümanların üzerinden düşen
bir farz-ı kifayedir. Bu görevi ister akrabaları, ister yabancılar yerine
getirsin durum değişmez. Eğer hiç kimse bu görevi yapmazsa, bütün müslümanlar
günahkâr olur. Yıkayıcının, ölüyü yıkarken gusle niyet etmesi vacibdir. Bunlar
şehid olmayan bir ölü için sözkonusudur. Şehid ise yıkanmadan defnedilir. Bunun
tafsilatı cenaze bahsinde ölünün hükümleri konusunda geçecektir. Ölünün
yıkanmasının farz olduğunun delili Hz. Peygamber'in ih-ramhyken devesi
tarafından yere atılıp da boynu kırılan zat için söylediği şu sözüdür:
Onu, su ve sidr
(köpüklü ot) ile yıkayın.
Sünnet Olan Gusül
Bu tür gusül olmasa da
namaz kılmabilir. Fakat şeriat, onları birtakım ihtimallerden dolayı mendub
kılmıştır. Mendub olan guslün tafsilatı aşağıda verilmiştir.
Cuma namazına gidecek
bir kimsenin Cuma günü gusletmesi sünnettir. Seferi, kadın ve çocuklar gibi
Cuma namazının kendilerine farz olmadığı kimselere dahi Cuma günü gusül almak
sünnettir. Bazı âlimler 'ister Cuma namazına gitsin, ister gitmesin her müslümanın
Cuma günü yıkanması sünnettir' demişlerdir. Cuma günü gusül almanın
meşruiyetine Hz. Peygamber'in şu hadîsi delildir:
Cuma namazına gitmek
isteyen kimse yıkansın.
Buradaki emir mendubiyet içindir; zira Hz. Peygamber başka bir hadîsinde şöyle
buyurmuştur:
Kim Cuma günü abdest
alırsa gerekeni yapmıştır ve güzeldir. Fakat kim de yıkanırsa yıkanmak daha
faziletlidir.
Cuma günü yıkanmanın
vakti, fecr-i sadık'ın ezariıyla başlar. Fakat Cuma namazına yakın bir vakitte
gusül almak daha faziletlidir. Bu, guslün amacına daha uygundur. Çünkü
gusül'den maksat, teri ve pis kokuları giderip bedeni temizlemek ve bedenin
kokusunu güzelleştirmektir. Şeriat, insanların Cuma günü bir araya
geldiklerinde birbirlerinin kokusundan rahatsız olmamaları için Cuma günü
yıkanmalarını mendub kılmıştır. Bu nedenle Hz. Peygamber, soğan ve sarımsak
yiyen kimseyi mescide gelmekten menetmiştir.
Ramazan ve kurban
bayramında ister namaza gitsin, ister gitmesin her müslümanın yıkanması
sünnettir. Çünkü bayram günü süs günüdür, yıkanmak da bu nedenle sünnet
kılınmıştır.
Bunun delili şu
rivayettir: 'Abdullah b. Ömer, Ramazan bayramı günü yıkanıyor, sonra musallaya
(Bayram namazının kılındığı yere) gidiyordu'. Kurban
bayramı da Ramazan bayramına kıyas edilir. Bunu, iki bayramda yıkanmanın, Cuma
günü yıkanmaya kıyas edilmesi de desteklemektedir. Çünkü amaç ikisinde de
aynıdır; bu da insanlara eziyet vermemek için-temizlenmektir.
İbn Abbas şöyle
rivayet ediyor: 'Hz. Peygamber, Ramazan bayramında da Kurban bayramında da
yıkanırdı'.
Bu hadîsi, daha önce
geçen İbn Ömer'in uygulaması ve Kıyas desteklemektedir.
Ramazan ve Kurban
bayramında gusül almanın vakti, bayram gecesinin ortasından itibaren başlar.
Güneş ve ay tutulması
esnasında namaz kılmak isteyen kimsenin gusül alması sünnettir. Bunun delili,
Cuma günündeki gusle kıyas etmektir. Çünkü bunların amacı birdir; ikisinde de
amaç, bir araya toplanan halkın eziyet görmemesidir.
Güneş ve ay tutulması
sebebiyle gusletmenin vakti, tutulmanın başlangıcından itibaren başlayıp
tutulmanın sonunda biter.
Yağmur namazı kılmak
isteyen bir kimsenin, namaza çıkmadan önce gusletmesi sünnet1 tir. Bu da ay ve
güneş tutulması esnasındaki gusle kıyasla sabittir.
Ölü yıkayan bir
kimsenin gusletmesi sünnet'tir. Bunun delili Hz. Peygamberin şu sözüdür:
Kim bir ölü yıkarsa,
yıkadıktan sonra kendisi de yıkansın. Şu
hadîs ise bu yıkanmanın vacib olmadığını göstermektedir:
Ölülerinizi yıkadığınızda, yıkanmanız vacib değildir.
a. Hac veya Umre için ihrama girmek isteyen
kimse yıkanmalıdır. Bunun delili, Zeyd b. Sabit el-Ensarî'nin şu rivayetidir:
ıHz. Peygamber'in, hac için ihrama girmek istediğinde elbiselerini çıkarıp
yıkandığını gör-düm
b. Mekke'ye girmek isteyen bir kimse
yıkanmalıdır. Bunun delili şu rivayettir: İbn Ömer Mekke'ye her girişinde Zî
Tuva denilen yerde geceler,
sabahleyin yıkandıktan sonra
Mekke'ye girerdi ve
Hz. Peygamber'in de böyle yaptığını söylerdi'.
c. Öğleden
sonra Arefe'de vakfe'ye
durmak isteyen kimse yıkanmalıdır. Bunun en faziletlisi,
Arafat'ın yakınında bulunan Nemire denilen yerde yıkanmaktır. Bunun delili de
şu rivayettir: 'Hz. Ali, iki bayram gününde, Cuma ve Arefe günü, bir de ihrama
girmek istediği zaman yıkanırdı'.
Nafi şöyle rivayet
ediyor: 'İbn Ömer, ihrama girmeden önce ihram için, Mekke'ye girmek için ve
Arefe'de vakfe'ye durmak için akşamdan yıkanırdı'.
d. Teşrik günlerinde öğleden sonra cemrelere
taş atmak için yıkanmak gerekir. Bu hususta birçok rivayet varid olmuştur. Bir
de buralar halkın toplandığı yerlerdir. Bu yerler için yıkanma, Cuma namazı
için yıkanmaya benzer.
e. Eğer mümkünse Medine'ye girmeden önce de
yıkanmak gerekir. Bu, Mekke'ye girmek için yıkanmaya kıyas edilmiştir. Çünkü
ikisi de haram beldedir. Eğer kişi Medine'ye girmeden önce yıkanamamışsa, Hz.
Peygamber'in mescidine girmeden önce yıkanmalıdır.
Guslün vacib ve sünnet
olarak birtakım keyfiyetleri vardır. Vacib
Olan Guslün Keyfiyeti
Bu, iki şeyden ibarettir.
Bunlara Fıkıh'ta guslün farzları denir. Birincisi, beden yıkanmaya
başlandığında niyet etmektir. Çünkü Hz. Peygamber 'Ameller ancak niyetledir'
buyurmuştur.
Niyet, kalpten 'Guslün
farzına niyet ediyorum' veya 'Cünüblüğü kaldırmaya niyet ediyorum' veya 'Namaz
kılmayı kendime helâl etmeye niyet ediyorum' veya 'Kur'an'a dokunmak gibi
yıkanmayı gerektiren şeyleri kendime helâl etmek için niyet ediyorum' diyerek
yapılmalıdır. Fakat dil ile niyet etmek daha efdaldir.
İkincisi, bedeni deri
ve kıllar dahil olmak üzere, suyu kılların diplerine ulaştırarak yıkamaktır.
Cabir b. Abdullah'a, yıkanmanın nasıl olması gerektiği sorulduğunda Cabir şöyle
demiştir: 'Hz. Peygamber iki avucuyla başına üç defa su döküyordu. Sonra da
vücudunun tümünü yıkıyordu1.
Ümmü Seleme, Hz.
Peygamber'e 'Nasıl yıkanayım' diye sorduğunda, Hz. Peygamber şöyle
demiştir: -
Başına üç defa su
dökmen yeterlidir; sonra suyu bütün vücuduna dökerek temizlen!
Hz. Ali, Hz.
Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kim cünüb olduğu halde
bedeninde yıkanmamış bir kıl bırakırsa, Allah ona cehennemde şu şu cezaları
verecektir. Hz. Ali 'Bundan dolayı
kıllarıma düşman oldum' demiştir. Hz. Ali, sakalı hariç, bütün kıllarını traş
ederdi.
Buna, fıkıh'ta guslün
sünnetleri denir. Bunlar aşağıda zikredilmiştir:
a. Elleri su kabına sokmadan önce yıkamalıdır.
Sonra vücuddaki kirleri giderip bedeni temiz birşeyle ovmahdır.
Hz. Meymune şöyle
rivayet ediyor: 'Hz. Peygamber'e yıkanması için su koydum. Peygamber iki veya
üç kere elini yıkadıktan sonra suyu sol eline döktü, onunla tenasül uzvunu ve
arkasını yıkadı. Sonra da ellerini toprağa sürdü1.
b. Eksiksiz bir abdest almalıdır, ayakları
guslün sonuna bırakmakta bir sakınca yoktur.
c. Başa su döküp saçlarını karıştırmalı, sonra
başı üç defa yıkamalıdır.
d. Önce sağ, sonra da sol tarafını tepeden
tırnağa yıkamalıdır. Bunların sünnet olduğuna şu hadîsler delâlet eder. Hz.
Aişe şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Peygamber cünüplükten ötürü guslederken önce
ellerini
yıkıyordu'.
Müslim'in bir rivayetinde ise 'Sonra sağ eliyle sol eline su döküp tenasül
uzvunu yıkıyordu' şeklindedir.
Hz. Meymune şöyle
rivayet ediyor: 'Hz. Peygamber, tenasül uzvunu yıkadıktan sonra namaz abdesti
gibi abdest alıyordu. Sonra ellerini suya sokup vücudundaki kılları, suyu
diplerine ulaştırmak için hilalliyordu (elleriyle karıştırıyordu). Sonra başına
üç avuç su döküyor, sonra da bütün vücuduna su döküyordu'.
Gusle sağ taraftan
başlamanın delili, şu hadîstir: 'Hz. Peygamber ayakkabılarını giyerken,
saçlarını tararken, abdest alırken ve guslederken sağ taraftan başlamaktan
hoşlanırdı'.
e.Yıkanırken
vücudu ovalamalı, azalan da peşpeşe yıkamalıdır. Çünkü bazıları (Mâlikîler)
'Azaları peşpeşe yıkamak vacibdir1 demişlerdir.
f. Yıkanırken
kulakların içini, karındaki kıvrımları, göbeğin içini ve koltuk altlarım ele su
alarak yıkamalıdır. Eğer kişide suyun buralara ulaşmadığı kanaati hasıl olursa
böyle yapması farz olur.
9. Guslün
her ameliyesini, abdeste kıyasen üçer defa yapmalıdır.
I. Yıkanırken
suyu israf etmek mekruhtur. Bunu, abdestin mekruhları arasında zikretmiştik.
Çünkü böyle yapmak Hz. Peygamber'in fiiline aykırıdır.
Enes b. Mâlik şöyle
rivayet ediyor: 'Hz. Peygamber 1 sâ (sâ iki eli birleştirip avucu dört defa
dolduracak kadar bir ölçektir) ile 5 müdd kadar su ile yıkanıyordu. 1 müdd
Çmüdd iki eli birleştirip avucu bir defa dolduracak kadar bir ölçektir) ile de
abdest alıyordu'.
Cabir b. Abdullah'a,
Hz. Peygamber'in nasıl yıkandığı sorulduğunda şöyle demiştir:
- 1 sâ su ile yıkanman yeterlidir.
- Bana bu kadar su yetmez.
- Kılları senin kıllarından çok olan ve senden
hayırlı olana (Hz. Peygamber'e) yetiyordu.
1 sâ, 4 müdd'dür. 1
müdd 9.2 cm. uzunluğundaki bir kaba eşittir.
II. Akmayan durgun
suda yıkanmak mekruhtur.
Ebu Hüreyre Hz.
Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
İçinizden biri
cünübken durgun suda yıkanmasın!
Bunun üzerine
dinleyenler 'Ey Ebu Hüreyre! Peki nasıl yıkanacak?' dediler. Ebu Hüreyre şöyle
dedi: "Suyu avucu ile veya bir kap ile almalıdır. Eğer kap ile aldığı su
çok değilse; elini içine soktuğunda kullanılmış su hükmünde olacaksa elini
kaba sokarken 'Kepçe niyetiyle sokuyorum' diye niyet etmelidir veya cünüblüğü
kaldırmak için niyet etmeden önce kap'tan biraz su alıp sonra niyet etmeli ve
onunla elini yıkayıp suyu temizlenen eliyle almalıdır".
Akmayan durgun suda
yıkanmanın yasaklanmasının hikmeti şudur: İnsan, içinde başkasının yıkandığı
sudan nefret eder. Bu yıkanmanın cü-nüplük veya başka bir sebepten olması da
durumu değiştirmez. Ayrıca içinde yıkanılan durgun su 2 kulle'den az olursa
zayi .olur. Çünkü içinde yıkanmakla bu su temizleyicilik vasfını kaybeder.
İnsanların durgun suya ihtiyaçları olduğu için Hz. Peygamber durgun suda
yıkanmayı yasaklamıştır.