HAC ve UMRE. 3
Fıkhî Hükümleri, Delilleri ve Sırları 3
Hacc'ın
Mânâsı 3
Umrenin Mânâsı 3
Hac ile Umre Arasındaki Fark. 3
Hac ve Umre'nin Teşrî Kılınma Zamanı 3
Haccin Hükmü ve Delili 3
Umre'nin Hükmü ve Delili 3
Hac ve Umre'nin Hikmet ve Faydaları 4
Kendilerine
Haccın Sahih Olduğu
Kimseler 7
1. Müslüman
Olmak. 7
2. Mümeyyiz
Olmak. 7
3. Hac
Aylarında İhrama Girmek. 7
4. Haccın Rükûnlannı
Yerine Getirmek. 7
I. Mîkat 7
Zamanı Mikat 8
Mekânı Mikatlar 8
A.
Zu'1-Huleyfe. 8
B. Cuhfe. 8
C. Yelemi em.. 8
D. Karn. 8
E. Zatu'Irk. 8
II. Hac ve
Umre İçin îhrama Girmenin Keyfiyeti 9
III, İhramU Olan Kişiye Haram Olan
Şeyler 9
Hac ve Umre'nin Amelleri 10
a. Haccın
Amelleri 10
Haccın Vacib (Farz)
Olan Amelleri 10
1. Mîkatta
İhrama Girmek. 11
2.
Müzdelife'de Gecelemek. 11
3. Cemrelere
Taş Atmak. 11
Bir Mülahaza. 11
IV.
Teşrik Günleri'nde Mina'da
Gecelemek. 11
V. Veda Tavafı
.Yapmak. 11
Haccın
Rükûnları 12
Arafat'ta
Vakfe'nin Şartları 12
Sa'y Etmenin
Şartları 13
Bir Mülahaza. 13
b.
Umre'nin Amelleri 13
Haccın
Sünnetleri 13
İhram'ın
Sünnetleri 14
Mekke'ye Girmenin Sünnetleri 14
Tavafın
Sünnetleri 14
Say'in
Sünnetleri 15
Arafat'a
Çıkmanın Sünnetleri 15
Müzdelife'de
Gecelemenin Sünnetleri 16
Şeytan
Taşlamanın Sünnetleri 16
Teşrik Günleri'nde Cemrelere Taş Atmanın Sünnetleri 16
Haccı Tamamlayıp İhramdan Çıkmanın Keyfiyeti 16
Hac Duaları 17
1. İhram'da. 17
2. Hoşa Giden
Birşey Görüldüğünde. 17
3. Mekke Sınırlarına
Vasıl Olunduğunda. 17
4. Kabe Görüldüğünde. 18
5. Tavaf
Esnasında. 18
6. Sa'y
Yaparken. 18
7. Arafat'ta. 18
8.
Müzdelife'de ve
Meş'ar'ul-Haram'da. 18
9.
Kurban Günü Mina'da. 18
10. Teşrik
Günlerinde Mina'da. 19
11.
Zemzem Suyu İçerken. 19
Hülasa. 19
Haccı İhlâl 19
Hac'da
Vacib Olan Kurbanlar
ve Onların Yerine
Geçen Şeyler 20
Hz.
Peygamber'in Haccı 21
Hz.
Peygamber'in Mescidini Ziyaret
Etmenin Âdabı 23
Bir Mülâhaza. 24
Hac Yapmadan Ölen Kimsenin Durumu. 24
Çeşitli
Hükümler 24
Hac Nasıl Yapılmalıdır?. 25
Hacdın lügat mânâsı,
kasdetmektir. Lügat âlimi Halil 'Tazim edilen bir insanı çokça kasdetmektir'
diyor.
Haccın şer'î
(ıstılahı) mânâsı ise, özel şartlan ile özel birtakım ibadetleri yerine
getirmek maksadıyla Kabe'yi kasdetmektir.
Umre'nin lügat mânâsı
ise, ziyaret etmektir. Bazıları 'Mamur olan bir yeri kasdedip oraya gitmektir'
demişlerdir.
Umre'nin şer'î (ıstılah!)
mânâsı da özel şartları ile özel birtakım ibadetleri yerine getirmek için hac
vaktinden başka bir zamanda Kabe'yi kasdetmektir.
Hac, zamanı ve bazı
hükümleriyle umre'den ayrılır. Çünkü hac, sadece belirli aylarda yapılır. Bu
aylar ise Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on günüdür. Umre ise hac zamanı dışında senenin tüm
aylarında yapılabilir. Haccın ahkâm bakımından umre'den ayrılmasına gelince,
hac'da Arafat'ta vakfeye durmak, geceleyin Müzdelife ve Mina'da bulunmak,
Mina'da cemrelere taş atmak bulunmaktadır. Umre'de ise bunlar yoktur. Bunları
daha ilerde açıklayacağız. Umre'de yapılması gereken şeyler-, niyet, tavaf,
saçın tamamını veya birazını kesmektir. Ayrıca hac, bütün âlimlere göre
farzdır. Umre'nin ise vacib olup olmadığında ihtilaf vardır. Umre, Şafii
mezhebine göre vacibdir.
Hac ve umre'nin teşrî
kılınma zamanı hakkında söylenen sözlerin en güçlüsü, hicretin
dokuzuncu yılında vacib
kılındığını söyleyenlerin görüşüdür.
Bunun delili de hicretin dokuzuncu senesinde Hz. Peygam-ber'e gelip yapmakla
yükümlü oldukları vacibleri soran Abdulkays heyetine, Hz. Peygamber'in
söyledikleridir:
Önce Allah'a iman
etmenizi, sonra namaz kılmanızı, zekât vermenizi, Ramazan orucunu tutmanızı ve
ganimetlerin beşte birini vermenizi emrediyorum.
Eğer hac, bundan önce
farz edilmiş olsaydı, Hz. Peygamber bu emirlerin arasında haccı da sayardı.
Hac, müslü mani arın
ittifakıyla farzdır. İslâm'ın rükûnl arından biridir. Müslümanlardan hiç kimse
buna muhalefet etmemiştir. Delili de Kur'an, Sünnet ve İcma'dır.
Şüphesiz ki insanlar
için ilk kurulan ev, Mekke'deki mübarek ve âlemler için hidayet vesilesi olan
Kabe'dir. Orada apaçık alâmetler vardır, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya
girerse emin olur. Oraya (gitmeye) yol bulabilen kimseye Allah için Kabe'yi
ziyaret etmek farzdır. Kim nankörlük eder (de imkânı olduğu halde haccetmez)se
(bilsin ki) Allah âlemlerden müstağnidir. (Âlu İmran/96-97)
Sünnet'ten delili ise
Hz. Peygamber'in şu sözüdür.-
İslâm beş şey üzerine
bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın rasûlü
olduğuna şehadet etmek, Namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve
Kabe'yi haccetmek.
İcma'ya gelince,
müslümanlarm tümü haccin farziyetinde ittifak etmişlerdir. Onlardan hiç kimse
haccin farz olmadığını söylememiştir. Bu yüzden haccin farziyetini inkâr eden
kimsenin kâfir olduğuna hükme-dilmiştir. Çünkü bu Kitab, Sünnet ve İcma ile
sabit olan bir hükmü inkâr etmektir.
İmam Şafii'nin açık
kavline göre umre de hac gibi farzdır. Umre'nin farz olduğuna dair İmam Şafii
Kur'an ve Sünnet'ten delil getirmiştir. Kur'an'dan delili şu ayettir:
Hac ve umre'yi Allah
için tamamlayın. (Bakara/196)
Sünnet'ten delili ise
Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadîstir: Hz. Peygamber'e 'Ey Allah'ın Rasûlü!
Kadınlara cihad var mıdır?' diye sordum. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Evet vardır. Ama
içinde savaş olmayan bir cihaddır. Bu cihad hac ve umre'dir.
Bazı Mülâhazalar
1. Hac ve umre'nin farz olan adedi
Âlimler, hac ve
umre'nin, gücü yeten bir kimseye hayatı boyunca bir defadan fazla farz
olmadığında ittifak etmişlerdir. Ancak Allah için hac yapmayı adayan bundan
müstesnadır. Onun adağım yerine getirmesi va-cibdir.
Bunun delili, Ebu
Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadîstir: Hz. Peygamber bir hutbe esnasında 'Ey
insanlar! Size, hac farz kılınmıştır, hac yapınız' buyurdu. Bir kişi 'Ey
Allah'ın Rasûlü! Her sene mi?' diye sordu. Fakat Hz. Peygamber sustu. Kişi bunu üç defa tekrar edince, Hz.
Peygamber şöyle buyurdu:
Ben sizi terkettiğim
zaman benim yakamı bırakın. Eğer 'evet' desey-dim, her sene hac yapmanız vacib
olurdu, sizin de buna gücünüz yetmezdi. Sizden önceki ümmetler peygamberlerine
sual sorup da ihtilafa düştükleri için helak olmuşlardır, Size birşey
emrettiğimde gücünüz yettiği kadar onu yerine getirin; size birşeyi
yasakladığımda ise ondan kaçının!
Bir de Cabir b.
Süraka'nın rivayet ettiği şu hadîstir: Cabir b. Süraka 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu
umre bu sene için mi, yoksa ebediyyen geçerli mi?' diye sordu. Hz. Peygamber
şöyle dedi:
Umre haccın içine
girmiştir, umre haccın içine girmiştir. Umre ebecİiyyen geçerlidir, umre
ebediyyen geçerlidir.
2. Hac ve
umre'nin vacib olduğu kişi, onları tehir edebilir mi?
İmam Şafii'nin
mezhebine göre, hac ve umre'nin vacib olduğu kimsenin onları hemen yapması
vacib değildir. İsterse onları tehir edebilir. Çünkü hac ve umre'nin zamanı,
tüm hayat boyudur. Ancak kişi gelecekte hac ve umre'yi eda etmeye kararlı
olmalıdır. Bu, beraat-i zimme kaidesine ve ibadeti hemen eda etmenin sünnet
olmasına ters düşmez.
Artık hayırlarda
yarışın. Hepinizin dönüşü
Allah'adır. Hakkında ihtilaf ettiğiniz
şeyleri(n hakikatini) O size haber verecektir. (Mâide/48)
3. Hz.
Peygamber'in yaptığı hac ve umre'Ierin sayısı.
Katade şöyle anlatır:
Enes'e 'Hz. Peygamber kaç hac yaptı?' diye sordum. Enes şöyle dedi: 'Hz.
Peygamber, bir hac, dört umre yapmıştır. Umre'nin birini Zilkade, birini
Hudeybiye'yi takip eden senede, birini yaptığı hac ile beraber, dördüncü
umre'yi de Cirane denilen yerde ihrama girerek yapmıştır. Çünkü Huneyn
Gazvesi'nde elde edilen ganimetleri orada taksim etmişti1.
Nevevî Şerh-i
Müslim'de şöyle demektedir: Hz. Peygamber'in yaptığı umre'Ierin biri Hudeybiye
senesinin Zilkade ayında idi. Fakat o sene Mekke'ye girmeleri engellendiği için
kurbanlarını orada keserek ihramdan çıktılar. Fakat bu umre sayıldı. İkinci
umre hicretin yedinci senesinde Zilkade ayında yaptığı urnre'dir. Bu 'Gelecek
sene umre yapacaksınız' diye va'd edilen umre'dir. Üçüncü umre hicretin
sekizinci senesinde Zilkade ayında yaptığı umre'dir. Bu da fetih senesinde
yapılan umre'dir. Dördüncü umre ise Hz. Peygamber'in farz olan hac ile beraber
yaptığı umre'dir'.
Hz. Peygamber'in,
hicretten önce yaptığı hac ve umreler bu sayıya dahil edilmemiştir. Çünkü esas
olan hac ve umre'nin farz kılınmasından sonra yaptığı hac ve umrelerdir.
Allah Teâlâ, kulları
için şeriatlar vaz'etmiş, onların din ve dünya maslahatları için ahkâmı beyan
etmiştir. Kur'an-ı Kerîm hac'dan bahsederken insanların maslahat ve
faydalarına işaret ederek şöyle demiştir:
Gelsinler, kendilerine
ait olan birtakım menfaatlere şahit olsunlar. (Allah'ın) kendilerine rızık
olarak verdiği (deve, sığır, koyun gibi) dört ayaklı (kurbanlık) hayvanlar
üzerine bilinen (teşrik) günlerde Allah'ın ismini zikred(erek onları
kes)sinler. O hayvanların etinden yeyin ve ihtiyaç içindeki fakirleri de
doyurun.
(Hac/28)
İbn Abbas, bu ayetin
tefsiri hakkında şunları söyler: 'Bu ayetteki menfaatlerden maksat, dünya ve
ahiret menfaatleridir. Ahiret menfaati, Allah'ın nzasıdır. Dünya menfaatleri
ise insanların kurbanlardan yararlanmaları ve ticaret yapmalarıdır'.
İbn Abbas'ın
bahsettiği dinî ve dünyevî menfaatlerin ayrıntılarına girecek olursak, onları
şöyle sıralayabiliriz:
1. Müslümanların bir araya gelmesi.
Bu dinin binası,
müslümanların bir araya gelmesi ve aralarının telif edilmesi temeli üzerine
kurulmuştur. Bu nedenleAllah'ın teşrî kıldığı ibadetlerin en üstünleri,
müslümanlar arasındaki birliği temin eden ibadetlerdir. Allah Teâlâ, aynı
mahalledeki müslümanların bir araya gelmelerini sağlamak için
beş vakit namazı
cemaatle kılmayı teşrî kılmıştır. Müslümanların haftada bir
defa tek bir yerde toplanmalarını sağlamak için Cuma namazını teşrî kılmıştır.
Ayrıca senede bir defa müsîümanların bir araya gelmelerini sağlamak için
Kabe'yi haccetmeyi emredip teşri kılmıştır.
2. İslâm kardeşliğini İhya etmek, onu görülür
bir şekilde meydana çıkarmak, dillerin değişik olmasının, memleketlerin birbirine
uzak olmasının hiçbir önemi olmadığını göstermek için Kabe'yi tavaf
etmelerini, bir tek rabbe yöneldiklerini göstermek için hac ibadetini teşrî
kılıp tanzim etmiştir.
3. Memleketleri ne kadar uzak olursa olsun tüm
müslümanların, İslâm'ın merkezi ve tevhid nurunun fışkırıp bütün dünyaya
yayıldığı
Mekke'ye
yöneldiklerini görürsün. Bu, müslümanlann birliğinin manevî varlıklarının
tecessümü olarak görünmesi için tanzim edilmiştir.
4. Hac, insanların eşit olduğunu gösteren bir
ibadettir. Bu ibadet, insanları birbirlerinden ayıran elbise ve meskenlerde
birbirlerine üstünlük taslamalarını ortadan kaldırmaktadır. Arafat'ta, Mina'da,
cemrelere taş atmada, Kabe'yi tavaf etmede zenginlik ve fakirlik ortadan
kalkar. Efendi ile köle eşit olur. Tüm müslümanlann üzerine ruhanî bir hava
çöker; Allah'a yakın olma, O'nun rızasını neredeyse elle tutulur derecede
hissetme halet-i nahiyesine girerler. Bu fevkalâde bir doğuştur. Çünkü
insanlara, annelerinden eşit olarak doğdukları zamanı, hiç kimsenin kimseden
üstün olmadığı o anı ve bütün insanların Allah'a hesap vermek üzere çıplak,
yalınayak, soy ve sopun olmadığı günü hatırlatır.
5. Müslümanlara atalarının ve peygamberlerin
hallerini hatırlatarak en büyük dersi vermektedir. Çünkü haccın her ameliyesi bir olaya bağlıdır
ki hacıların şuurunda birçok hatıraları canlandırır. Meselâ hacı, Hz. İbrahim
ile Hz. İsmail'in Beyt-i Atiki yaparken çektiklerini hatırlar. Hacer'ül-Esvedi
öptüğü zaman şuurunda Hz. Peygamber'in sureti, elinde sopa olduğu halde putları
devirmesi canlanır. Safa ile Merve'ye çıkınca, Hz. Hacer'in,
oğlu İsmail'e su bulmak için iki
tepe arasında nasıl koştuğunu
hatırlar. Mina'da cemrelere taş atarken,
Hz. İbrahim'in, şeytanın vesveselerine nasıl karşı koyduğunu ve onu nasıl
taşladığını ve rüyasında gördüğü kurban
olayını ve Hz. İsmail'i kurban etmeye çalışarak Allah'ın emrini nasıl
yerine getirmeye çalıştığını hatırlar. Arafat'ta, Allah'ın
rahmet ve mağfiretine
olan ümidi artar.
Hz. Peygamber'in Veda Haca esnasında devesinin sırtında müslümanlara
okuduğu şu hutbeyi hatırlar:
Ey insanlar! Rabbiniz
birdir. Hepiniz Ademdensiniz, Adem de topraktandır. Arab'ın Acem'e hiçbir
üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Dikkat edin! Benden sonra kâfir
olup da birbirinizin boynunu vurmayın.
6. O mübarek
mevsimde, o memleketin fakirleri kendilerine bir yıl yetecek kadar nzıklarını
alırlar.
Bu, Hz. İbrahim'in
duasının kabul edildiğine bir işarettir. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim'in şöyle dua
ettiğini bildiriyor:
Rabbimiz! Ben
çocuklarımdan bir kısmını senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye
yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (bunu yaptım). Artık sen
de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyleder kıl ve ürünlerinden
onlara rızık ver, umulur ki şükrederler. (İbrahim/37)
7. Hac;
bedenî meşakkatlere, hoşa gitmeyen şeylere tahammül etmeyi kolaylaştırır.
İnsanlara tevazu göstermeyi, güzel münasebeti, eski şeylerle yetinmeyi öğretir.
Kurban kesmeye, sadaka vermeye, ihsanda bulunmaya, kalbi temizleyip Allah'ı
murakabe etmeye sevkeder.
Hac, bilinen
aylar(da)dır. O aylarda (ihrama girmekle) haccı kendine farz kılan kimse için
(hacda iken) kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Allah
işlediğiniz her hayrı bilir. Kendinize azık hazırlayın! Şüphesiz ki azığın en
hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun. (Bakara/197)
Hac ve Umre'nin Farz
Olmasının Şartlan
Aşağıdaki şartların
kendinde bulunduğu kimseye hac ve umre farz olur:
1. Müslüman olmak.
Bu bakımdan müslüman
olmayan kişiye hac vacib değildir. Çünkü hac
ve umre sadece
müslümanlardan istenilen ibadetlerdendir. Müslüman olmayan kişinin
haccı sahih olmaz. Çünkü ibadetin sahih olmasının şartı müslüman olmaktır.
2. Akıllı
olmak.
Hac ve umre, deliye
farz değildir. Çünkü delide, iyi ile kötüyü ayıracak akıl yoktur. Sorumluluk
ancak akıl ile olur.
3. Baliğ olmak.
Baliğ olmayan kişiye
hac ve umre vacib değildir. Çünkü baliğ olmayan kişi mükellef değildir.
Sorumluluk, ancak buluğ ile gerçekleşir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kalem üç kişiden
kaldırılmıştır: Baliğ oluncaya kadar
çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, akıllanıncaya kadar deliden.
4. Hür olmak.
Hac ve umre, köleye
vacib değildir. Çünkü kölenin malı olmaz. Onun malı efendisinindir.
5. Yol emin olmalıdır.
Can ve mal güvenliği
yoksa veya yolda savaş tehlikesi varsa, hac ve umre vacib olmaz. Çünkü insanın
zarar görmesi sözkonusudur.
Sakın kendi
ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. (Bakara/195)
6. İstitaat
(güç yetirmek).
Oraya (gitmeye) yol
bulabilen kimseye Allah için Kabe'yi ziyaret etmek farzdır.
(ÂIi îmran/97)
İbn Ömer'den şöyle
rivayet edilmektedir: "Bir kişi Hz. Peygamber'e 'Ey Allah'ın Rasûlü! Haccı
vacib kılan nedir?' dedi. Hz. Peygamber 'Azık ile binektir' buyurdu".
Kur'an-ı Kerim'de
'istitaat' şeklinde varid olan kelime, azık ve binek ile tefsir edilmiştir.
Güç yetirmek (=istitaa,
hac ve umre'yi eda etmek için binek ücretine, kendisinin gidiş geliş
masrafına, bir de bugün pasaport, toprak bastı parası ve benzerleri gibi
masrafları kaşılayacak mala sahip olmaktır. Ayrıca kişinin malı, borcundan
fazla olmalıdır ve gidip gelinceye kadar ailesinin nafakasını da karşılayacak
kadar olmalıdır.
İstitaat'm Çeşitleri İstitaat iki çeşittir:
I. Bilfiil istitaat
Kişinin hac ve umre'yi
bizzat yapabilmesidir.
II. Dolaylı istitaat
Yaşlılık, hastalık ve
benzeri şeylerden dolayı kişinin kendi yerine vekil göndermesidir.
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: Cüheyne kabilesinden bir kadın Hz. Peygamber'e gelerek
şöyle sordu:
- Ey Allah'ın Rasûlü!
Annem hacca gitmeyi adamıştı. Fakat haccede-meden Öldü. Onun yerine ben hac
yapabilir miyim?
- Evet, sen onun yerine hac yap! Acaba annenin
bir borcu olsa sen onu öder miydin?
- Evet, öderdim.
- Öyleyse Allah'ın
borcu ödenmeye daha layıktır.1
Neseî'nin rivayetinde
ise şöyledir: Bir kişi Hz. Peygamber'e şöyle sordu:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Babam haccetmeden öldü.
Ben onun yerine haccedebilir miyim?
- Eğer babanın bir borcu olsaydı, sen onu öder
miydin? ,- Evet!
- Allah'a olan borç
ödenmeye daha lâyıktır.
Buharî ve Müslim'in
rivayet ettiği hadis de şöyledir: Husam kabilesinden bir kadın Hz. Peygamber'e
şöyle sordu:
- Ey Allah'ın Rasûlü!
Allah'ın kullarına farz kıldığı hac, çok yaşlı olan babama da farz oldu. Fakat
babam binek üzerinde duramıyor. Ben onun yerine haccedebilir miyim?
- Evet, yapabilirsin.
Bazı Mülâhazalar
I. Mülâhaza
Ticarî bir mala sahip
olan kimseye hac ve umre farz olduğunda onu satıp hac ve umre'ye gitmesi
gerekir. Yine nafakasını temin ettiği bir arazisi olan -hac ve umre'nin de
kendisine vacib olduğu- kimseye, onu satıp hac ve umre'ye gitmesi farzdır.
Çünkü bir başkasına borçlu olsaydı, ticaret malını veya tarlasını satıp o borcu
ödemesi gerekirdi. Hac ve umre
Buharîde zenginin
üzerine bir borç olduğu için, malını satıp hac ve umre'yi eda etmesi gerekir.
Bu görüş, (Şafii mezhebinin) en sahih görüşüdür. Şafii âlimlerinden bazıları
"Ticaret malı ile nafakasını temin ettiği tarlanın satılması gerekmez.
(Çünkü bunlar onun geçim kaynağıdır)" demişlerdir.
II. Mülâhaza
İçinde oturulan ev ve
ev eşyalarının, hac ve umre için satılması vacib değildir. Çünkü bunlar zaruri
ihtiyaçlardır. Bu nedenle bunların satılması teklif edilemez.
III. Mülâhaza
Mekke'ye iki
konak veya daha
az bir mesafede
oturan ve yürüyebilen bir
kişinin, yürüyerek hacca gitmesi vacibdir. İki konak, eğer bineği veya
binek kiralayacak parası
yoksa yirmidört saatlik
bir mesafedir.
IV. Mülâhaza
Hac masrafını
karşılayacak mala sahip
olan kişi, evlenmek istediğinde iki durum sözkonusudur:
a. Evlenmediği takdirde zina yapmamaktan emin
olan kişinin haca öne alması gerekir.
b. Evlenmediği takdirde zinaya düşmekten korkan
kişinin ise evliliği öne alması daha efdaldir.
V. Mülâhaza
Hac ve umre'nin kadına
farz olması için sözkomısu şartlardan başka şu iki şartın da bulunması gerekir:
1. Kocasının
da kadınla beraber olması veya yanında bir mahremi olması.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Kadın iki günlük bir
yolculuğa ancak kocası veya bir mahremiyle çıkabilir.
Kadın, ancak mahremiyle
beraber sefere çıkabilir.
2. Yanında iffet sahibi güvenilir iki kadının olması.
Böyle üç kadın olursa,
kocası veya mahremi olmadan yolculuğa çıkabilirler. Çünkü onların bir araya
gelmesi güvenlik ve emniyet için yeterlidir. Kendisiyle beraber hac ve umre'ye
giden bir mahremi olmayan kadının, eğer parası varsa bir mahreminin ücretini
vererek onunla beraber gitmesi gerekir. Bu, hacca gitmenin vacib olmasının
şartıdır. Caiz olmasının şartı ise yanında en az iki kadının olmasıdır. Yol
emniyeti sağlandığı takdirde tek başınada hacca gidebilir. Ancak bu, sadece
farz olan hac için sözkonusudur. Farz olmayan hac'da ve diğer yolculuklarda
kocası veya bir mahreminin yanında bulunması şarttır. Kadının tek başına hacca
gitmesinin caiz olduğunun delili, Hz. Peygamber'in Adîy b. Hatem'e söylediği şu
sözdür.
Eğer benden sonra
yaşarsan, bir kadının tek başına Allah'tan başka kimseden korkmadan Hire'den
kalkıp Kabe'yi tavaf ettiğini göreceksin.
Kadında bulunması
gereken diğer şart, kocasının vefatı dolayısıyla iddet içinde bulunmamasıdır.
Rabbiniz olan
Allah'tan korkun (da boşanan kadınların iddetlerini uzatmayın). Onları
evlerinden çıkarmayın. (İddetleri bitinceye kadar) kendileri de çıkmasmlar.
Meğer ki açık bir edepsizlik etmiş olsunlar. (Talak/l)
VI. Mülâhaza
Kadın, ancak kocasının
izniyle hacca gidebilir. Eğer kocası gitmesine izin vermezse, kadının hacca
gitmesi caiz olmaz. Kocasının izin vermemeşinden ötürü hacca gidemeyen kadın
günahkâr olmaz. Onun yerine hac yapılır.
Haccın farziyetinin
şartlarını daha önce zikretmiştik. Bu şartlara sahip olmayan kişilerin hac ile
mükellef olmadığını da zikretmiştik. Ancak bu şartlar, haccın sahih olup
olmamasıyla ilgili değildir. Çünkü genellikle hac vacib olmadığı halde sahih
olur. Bazen de haccın farz olmasının şartlan mevcut olduğu halde hac sahih
olmaz. Bu bakımdan haccın sahih olmasının şartlarını beyan edelim:
Müslüman olmayan bir
kimsenin haca sahih olmaz. Eğer kâfir olan bir kişi hac yapar, sonra müslüman
olursa ve hac kendisine vacib olursa, daha önce yaptığı hac, farz olan haccın
yerine geçmez, yeniden hac yapması vacibdir.
Temyiz yaşına gelmeyen
çocuğun haccı sahih olmaz. Temyiz'den maksat, çocuğun iyi ve kötüyü ayırabilme
yeteneğine sahip olmasıdır. Bu, her çocuğa göre değişir.
Hac aylan Şevval,
Zilkade ve Zilhicce'nİn ilk on günüdür. Bu bakımdan hac için bu aylarda
ihram'a girmek gerekir. Bu ayların dışında ihrama girilirse hac sahih olmaz.
Kişinin yaptığı hac, sahih görüşe göre umre sayılır.
Haccın sıhhatli
olmasının şartı olan rükûnlardan, -Allah izin verirse-ileride bahsedeceğiz. Bu
şartlara sahip olan kişinin haccı -hac kendisine vacib olsa da olmasa da- sahih
olur. Bu durumda mümeyyiz olan çocuğun haccı, hac ile mükellef olmasa dahi
sahih olur. Mümeyyiz olmayan çocuğun velîsi onun yerine ihrama girer, sonra
çocuk velîsiyle beraber tavaf eder, sa'y yapar, cemrelere taş atar, Arafat'ta
vakfeye durursa haccı . sahih olur.
İbn Abbas şöyle
rivayet etmektedir: Hz. Peygamber, Revhâ denilen yerde bir kafileye rastladı ve
şöyle sordu:
- Bunlar kimlerdir?
- Biz müslumanlarız, ya sen kimsin?
- Ben Allah'ın Rasûlü'yüm.
Bunun üzerine bir
kadın küçük bir çocuğu kaldırarak dedi ki:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Bunun için hac var mı?
- Evet, ona hac, sana
da sevap vardır. ihram
İhram, haccın
anahtarıdır, giriş kapısıdır. îhramla ilgili hükümleri; ihramın vakti, ihramın
keyfiyeti ve ihramhya haram olan şeyler başlığı altında inceleyeceğiz:
Mîkat, zaman ve mekân
bakımından iki kısma ayrılır. Zamandan maksat, hac için ihrama girilen Şevval,
Zilkade ve Zilhicce'nİn ilk on günüdür. Mekân'dan maksat ise hacca niyet eden
kişinin ihramsız olarak geçmesinin caiz olmadığı mîkatlardır. Şimdi bunların
genel kaidelerini açıklayalım:
Bu Şevval, Zilkade ve
Zilhicce'nİn ilk on gününden ibarettir. Bu belirtilen zaman, hac için ihrama
girme zamanıdır. Bu zamandan önce ihrama giren kişinin haccı sahih olmaz.
Allah Teâlâ 'Hac bilinen ay-lar(da)dır' (Bakara/197) ayetinde bunu
kasdetmektedir.
Bunlar Harem-i Şerifi
her yönden kuşatan belli sınırlardır. Uzak memleketlerden gelenler için Hz.
Peygamber bu sınırları tesbit etmiştir. Oraya gelenlerin -eğer ihrama
girmernişlerse- orada ihrama girmeleri ve ihramın gereklerini yerine
getirmeleri gerekir. Biz ihramın vaciblerinden ileride bahsedeceğiz. Bu
sınırlar aşağıda belirtilmiştir:
Bu, Medine'den hacca
gelenler için tesbit edilen mîkattır. Buraya şu anda 'Ebyar-ı Ali' (Ali'nin
kuyuları) denilmektedir. Medine'de bulunan kişinin, Hz. Peygamber'in ihrama
girdiği mescidden itibaren ihrama girmesi mendubdur.
Burası Şam, Mısır ve
Mağrib'den hacca gelenler için tesbit edilen mîkattır. Buralardan gelenlerin
bu mekâna ulaştıklarında niyet edip ihrama girmeleri vacib olur.
Burası, Yemen'in
Tihame bölgesinden gelenler için tesbit edilmiş mî-katbr.
Burası, Yemen'den ve
Hicaz'ın Necd bölgesinden gelenlerin mî-katıdır.
Burası, Irak, Körfez
ve benzerleri gibi doğu tarafından gelenlerin mî-katıdır.
F. Evi bu zikredilen yerler ile Mekke arasında
bulunanların mîkatı ise kendi evleridir. Bunlar yolculuğa başladıkları yerde
ihrama girebilirler. Mekke halkı da evlerinde, Mekke'nin içinde ihrama
girerler.
Bunun delili, İbn
Abbas'ın rivayet ettiği şu hadîstir: Hz. Peygamber, Medineliler için
Zu'1-Huleyfe'yi, Şamlılar için Cuhfe'yi, Necidliler için Karn'i, Yemenliler
için Yelemlem'i mîkat olarak tesbit etmiş ve şöyle buyurmuştur; 'Bu mîkatlar,
onlar ve o cihetten gelenler içindir. Mekke'ye, bu inikatlardan daha yakın
olanlar ise yolculuğa başladıkları yerde ihrama girsinler. Mekkeliler de
Mekke'de ihrama girsinler'.
Buralar, hac ve
umre'ye gelenlerin mîkatlandır, Mekke'nin haricinden gelenler bu mîkatlardan
girerler. Fakat umre yapmak isteyen kişi Harem dahilinde ise -Mekkeli bile
olsa- ihrama girmek için Harem'e en yakın olan Hıll mevkiine gitmesi gerekir.
Mekke'nin bir adım dışında da ihrama girse umresi sahih olur. Umre için
Mekke'de niyet edip ihrama giren kişinin de umresi sahih olur, fakat bir kurban
kesmesi gerekir. Bunu ilerideki bahislerde göreceğiz.
Bunun vacib olduğunun
delili, Hz. Peygamber'in Hz. Aişe'yi haccı eda ettikten sonra Tenim'e
göndermesi ve Hz. Aişe'nin orada umre için ihrama girmesidir. (Tenim, Harem
hududunun dışında bir yerdir. Bugün Mekke sınırlan içinde bulunmaktadır).
İhram, hac veya
umre'ye veya ikisine birden niyet etmek demektir. Ayrıca bunu izleyen birtakım
ameller ve tamamlayıcı âdab daha vardır.
1. Hac veya umre için niyet eden kişinin yapması
gereken şeyler şunlardır:
a. Gusletmek
İhram için gusletmeye
niyet etmek sünnettir. Eğer gusletmek
mümkün olmazsa teyemmüm etmelidir.
b. Güzel koku sürmek.
Güzel koku da
sünnettir. Bu koku, hac menasıklarım yerine getirinceye kadar devam etse bile
zarar vermez. Çünkü Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir: 'Sanki Hz. Peygamber'in
kokusunun keskinliğini duyuyorum. Kendisi o sırada ihramlıydı'.
c. Erkeğin dikişli elbiselerini çıkarması
vacibdir. Onların yerine bir izar
ve bir rida bağlamahdır.
Erkeğin peştemalinin beyaz
olması sünnettir. Kadının ise elbiselerini değiştirmesi gerekmez. Fakat
onun yüz ve ellerini açıkta bırakması vacibdir.
Bazı sahabîlerin,
kadınların hacda ihramlıyken örtünmelerinin gerekli olup olmadığını sormalarına cevaben Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kadın ihramlıyken yüz
ve ellerini kapatmaz.
Kadının, ihrama
girmeden önce ellerini kınalamaması sünnettir. Çünkü ellerini açık bırakmak
mecburiyetindedir.
d. İki rekât
namaz kılmak.
Bu namaz da sünnettir.
Buna ihram sünneti diye niyet etmelidir.
2. Hacca
gitmek isteyen kişi ister uçakla, ister başka vasıtalarla gitsin yola çıkacağı
zaman kalbiyle hac veya umre'ye niyet etmelidir. Hacc-ı if-rad'a niyet edecekse
sadece hacca, hacc-ı temettü yapacaksa sadece umre'ye, hacc-ı kıran yapacaksa
hac ve umre'ye niyet etmelidir. Niyeti, diliyle söylemesi de sünnettir. Sonra
Lebbeyk Allahumme Lebbeykl Lâ şerike leke lebbeyk! İnne'l-hamde ve'n-nimete
leke ve'l-mulk lâ şerike
leke (Senin hizmetine
koşuyorum ey Allahım
senin hizmetine koşuyorum! Senin
hizmetine koşuyorum, senin ortağın yoktur. Hamd ve nimet şenindir, mülk de
senindir. Senin ortağın yoktur) demelidir.
Bütün bunlarda vacib
olan kalben niyet etmektir. Niyeti, dil ile söylemek ve telbiye duası okumak
sünnettir. Bunlardan sonra kişi hac veya umre'ye (veya her ikisine) başlamış
olur. O kişiye, daha ileride bahsedeceğimiz birtakım şeyler vacib olur.
3- Niyet
edip ihrama girmek isteyen kimse aşağıdaki durumlardan birini seçmelidir:
A. Sadece hac için ihram'a girmeye niyet etmek.
Haccın menasıkmı
tamamladıktan sonra Harem hududundan çıkıp umre'ye niyet ederek umre
yapmalıdır. Bu, ihram'ın en üstünüdür; yani bu tür hac, hacc-ı ifrad, hacc-ı
temettü ve hacc~ı kıran'dan daha üstündür. Çünkü Cabir'den rivayet edilen
sahih bir hadîste Hz. Peygamber'in bu şekilde ihram'a girdiği belirtilmiştir.
Buna ifrad denir.
B. Sadece umre için ihram'a girmek.
Bu durumda umre'den
sonra ihram'dan çıkmalı, Mekke'de veya nerede ihrama girdiyse orada hac için
ihram'a niyet etmelidir. Buna, temettü denir. Bu, fazilet bakımından ikinci
sıradadır.
C. Hac ve
umre'ye birlikte niyet etmek.
Böyle niyet ettikten
sonra haccın menasiklerini yerine getirdiğinde, umre'yi de tamamlamış olur.
Böylece hem hac, hem de umre sevabını elde etmiş olur. Bu tür hacca kıran
denir. Bu, fazilet bakımından üçüncü sıradadır. (İmam Ahmed b. Hanbel'e göre en
üstünü hacc-ı femetfu'dur. îmam Ebu Hanife'ye göre en üstünü hacc-ı kıran'dır.
İmam Şafii'ye göre en üstünü ise hacc-ı ifraddır).
İşte bunlar, ihram
keyfiyetinin özetidir. Bu da hac veya umre'nin başlangıç noktasıdır.
III, İhramU Olan
Kişiye Haram Olan Şeyler
Hac veya Umre
niyetiyle ihrama giren kişiye şu on şey haram olur.
1. Dikişli veya
tüm bedeni kaplayan bir elbise giymek.
Ayağın tümünü kapatan
ayakkabı da dikişli elbise hükmündedir. Ayakkabı yerine nalın giyilmelidir.
Çünkü ayağın arka tarafları kapanmamalıdır.
2. Özürlü
olmak müstesna başın
tamamını veya bir
kısmını kapatmak.
Kapatmak dikişli
elbise, sarık veya başka birşeyle de olsa hüküm değişmez. Başa birşey temas
etmemek şartıyla, bir duvar veya şemsiye gölgesinde oturmak caizdir. Bu iki şey
sadece erkeklere haramdır, kadınlara ise haram değildir.
Bunun delili, İbn
Ömer'den rivayet edilen şu hadîstir: "Bir kişi Hz. Peygamber'e 'îhramlı
bir kimse neler giyebilir' diye sordu. Hz. Peygamber 'Sarık, gömlek, don,
bornoz ve ayağı kapatan ayakkabı giyemez. Ancak nalın bulamayan kişi,
ayakkabıların üst kısımlarını kesmek şartıyla ayakkabı giyebilir. Ayrıca ihrama
giren bir erkek, zaferan veya vers denilen kokulardan sürmüş olduğu elbiseleri
de giyemez" diye cevap verdi.1
3. Saçı
taramak.
Tarak veya parmaklarla
taramanın hükmü aynıdır. Ancak taramadan ötürü kıl dökülmeyeceğinden emin
olunursa, taramak haram olmaz, sadece mekruh olur.
4. Bedendeki
kıl ve tüyleri traş etmek veya yolmak.
Ancak zaruret olursa
haram olmaz. Makasla kıl veya tüyün yarısını kesmek de haramdır.
Kurban, yerine
varmadıkça başlarınızı traş etmeyin. (Bakara/196)
Fakihler, bedendeki
kıl ve tüyleri de saça kıyas etmişlerdir. Çünkü kıl ve tüylerin arasını
ayırmayı gerektiren bir neden yoktur.
5. Tırnaklan
kesmek.
Bundan kasıt bir veya
yarım tırnak değil, cinstir. Bu da kıl ve tüylere kıyas edilmiştir. Kişi ancak
özürden dolayı tırnağını kesebilir. Meselâ kırılıp eziyet veren bir tırnağı
kesmek haram değildir.
6. Bedene koku sürmek.
Kokuyu, yemek veya
suya katıp bu şekilde alması, kokulu bir yatak veya toprağın üzerine çarşafsız
yatması da haramdır. Kokulu bir sabunla yıkanmak da haramdır. Fakat gül veya
gül suyunu koklamak haram değildir.
Bunların haram olduğu
icma ile sabittir. Ayrıca bunlar, haccın hikmetine aykırıdır. Çünkü bunlar
müreffeh hayatın en bariz örnekleridir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Hacı tozlu-topraklı,
kirli-paslıdir.
7. Avlanmak.
Hayvanın herhangibir
parçasını, hatta tüyünü kesmek de haramdır. Kara avının haram olması, deniz
avının haram olmadığını gösterir. İhramlıyken deniz avı yapmak helâldir. Vahşi
hayvanları öldürmek veya evcil hayvanları kesmek haram değildir. Kara avının
haram olduğunu bildiren ayet şudur:
Ey iman edenler!
İhramda iken avı öldürmeyin. (Mâide/95)
8. Nikâh
akdetmek.
İster kendisi için,
ister başkası için olsun, ihramlı kişinin nikâh akdi yapması haramdır. Çünkü Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
İhramlı bir kişi ne
nikâhlanabilir, ne de başkasına vekil olabilir. Bunu
yapan kişinin akdi batıldır.
9. Cima yapmak.
Hac, bilinen
aylar(da)dır. O aylarda (ihram'a girmekle) haccı kendine farz kılan kimse için,
(hacda iken) kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur.
(Bakara/197)
Ayette geçen refes
kelimesinden maksat, cinsî münasebettir. Refes kelimesi, birçok şekilde tefsir
edilmişse de en bariz mânâsı cinsî münasebette bulunmaktır.
10. Kadına
şehvetle dokunmak ve öpmek.
El ile veya başka bir
şekilde meniyi akıtmak da haramdır. Bütün bunlar, Allah Teâlâ'nın sözkonusu
ayette yasakladığı refes kelimesinin muhtevasına dahildir. İşte hac veya umre
için ihram'a giren kişiye haram olan şeyler bunlardır. Ancak kişi bunları
bilmeyerek veya bir zaruretten dolayı yaparsa haram olmaz. Meselâ bir
hastalıktan ötürü başını kapatmaya veya saçlarını kesmeye mecbur olan kişinin
bunu yapması haram olmaz. Ancak ileride bahsedeceğimiz gibi ona fidye vermek
vacib olur.
Haccın vucûbiyetinin
ve sıhhatinin şartlarım, haccın başlangıç yeri olan mîkatları ve ihramın
keyfiyetini zikretmiştik. Şimdi haccın amellerini açıklamaya başlayalım. Bu
amellerin bir kısmı vacib, bir kısmı rükün, bîr kısmı sünnet, bir kısmı da
müstehab olan dualar, Hz. Peygamber'in kabrini ve mescidini ziyaret etmek gibi
haccın tevabîleridir. Şimdi bunları teker teker ele alıp inceleyelim:
Haccın vacibleri ile
rükûnları arasındaki fark şudur: Vaciblerin de, rükûnların da mutlaka yerine
getirilmesi gerekir. Ancak vacibler terke-dildiği takdirde, bir kurban kesmekle
o vacib yerine getirilmiş sayılır. Bunu ileride göreceğiz. Rükûnlar ise haccın
kendileriyle tamamlandığı ameller olması dolayısıyla, terkedildiğinde kurban
veya başka birşeyle yerirîe getirilmiş sayılmaz. (Bu nedenle o haccın kaza
edilmesi gerekir). Haccın vacibleri şunlardır:
Hacca gitmek isteyen
kişinin -zamanî ve mekânî- mîkatta ihrama girmesi vacibdir. Zamanî ve mekânî
mîkatlann ne olduğunu daha önce beyan etmiştik. Mekâni mıkatı ihramsız olarak
geçip haram hududuna giren kişi haccın vaciblerinden birini terketmiş olur.
Fakat mekânî mîkata gelmeden önce evinde veya başka bir yerde ihrama girmenin
bir mahzuru yoktur. Zamanî ve mekânî mîkatlann delillerini ve yerlerini daha
önce açıklamıştık.
Güneş battıktan sonra
Arafat'tan çıkan hacı, Arafat ile Mina arasında bulunan Müzdelife'de
gecelernelidir. Ancak bunun fecre kadar devam etmesi vacib değildir. Orada
gecenin birinci yarısının sonuna kadar durması veterlidir. (Hanefîlere göre sabah namazını Müzdelife
sınırları içinde kılıp, taş toplamak gerekir). Çünkü Cabir'in rivayet ettiği
hadîste Hz. Peygamber'in böyle yaptığı nakledilmiştir.
Hacı, Arafat'tan
ayrılıp Müzdelife'de geceledikten sonra Cemretu'l-Akabe'ye doğru yönelmelidir.
Cemretu'l-Akabe, Mina'nın Mekke tarafının son sınırıdır. Burada cemrelere yedi
taş atmalı, bu taşlar sınırlandırılmış yere düşmelidir. Cemrelere taş atmak,
bayram gecesinin yansından sonra başlayıp bayram gününün güneşi batıncaya kadar
devam eder.
Hz. Peygamber'in haccı
ile ilgili Cabir'in rivayet ettiği hadîste şunlar bulunmaktadır: "Sonra
Hz. Peygamber, ortadaki yola girdi. O yol Cemre-tu'1-Akabe'ye çıkıyordu. Ağacın
yanındaki cemreye geldi ve yedi taş attı. Her taş atışında da tekbir getirdi.
Taşların büyüklüğü yaklaşık olarak nohut kadar veya biraz daha büyüktü".1
Bayram günlerinden
sonra gelen teşrik günlerinde Mescid-i Hife yakın olan birinci cemreden
başlayıp sonra orta cemreye, sonra da Cemretu'l-Akabe'ye yedişer taş atmak
vacibdir. Mina'daki bu cemrelerin yerleri bellidir. Cemrelere taş atmanın
vakti, güneşin batıya doğru kayması ile başlayıp güneş batıncaya kadar devam
eder. Hacı, bugün atması gereken taşları yarına erteleyebilir. Bunun için fidye
gerekmez.
Eğer hacı, Mina'dan
Mekke'ye Teşrik Günleri'nin ikinci gününün güneşi batmadan önce taşlarını atıp
çıkıyorsa, Teşrik Günleri'nin üçüncü günündeki taş atma üzerinden kalkar. Bu,
acele gitmek isteyen kimse için bir ruhsattır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
Kim (bu
zikri) aceleyle iki günde yapıp
(Mina'dan Mekke'ye dönerse) ona (bundan dolayı) bir günah yoktur. (Bakara/203)
Teşrik Günlerfnin ikinci gününün taşlarını attıktan sonra güneş batmadan Önce
oradan gitmeyen kişiye, Mina'da gecelemek ve üçüncü günün taşlarını atmak
vacib olur.
Hacı Teşrik
Günleri'nde cemrelere taş atıp Mekke'de geceleyemez. Hacı'nın, birinci ve
ikinci teşrik günlerinde Mina'da kalması vacibdir. Fakat üçüncü günün güneşi
batmadan önce Mina'yı terketmesi şartıyla
Müslim bu ruhsattan
yararlanabilir. Güneş batarken hâlâ Mina sınırları içinde olan kişinin, o geceyi
de -gecenin çoğunu- Mina'da geçirmesi gerekir. Sonra çıkıp sabah namazında
Mekke'ye gidebilir. Sonra taşlan atmak için tekrar Mina'ya dönebilir. Çünkü bu
durumda üçüncü günün taşlarını atmak vacibdir. Bütün bunların delili, Cabir'in
Hz. Peygamber'in haccınin keyfiyeti hususunda rivayet ettiği Müslim ve başka
muhaddislerin tahric ettiği hadîstir.
Hac menasıklarını
bitirip Mekke'den çıkmak isteyen kişinin veda tavafı yapması vacibdir. Bu
hususta sahih olan görüş budur. Nitekim Enes'ten şöyle rivayet edilmiştir: 'Hz.
Peygamber hac menasikini bitirdikten sonra, veda için tavaf yaptı'.
Ancak veda tavafı,
hayızh kadından sakıt olur. (Çünkü hayızlı kadın cünüp hükmündedir. Cünüp bir
kimse de Kabe'yi tavaf edemez). Veda tavafını yapan kişi, Mekke'de uzun zaman
kalamaz. Hemen Mekke'den çıkmalıdır. Eğer yaşlı veya hasta bir kimseyi ziyaret
etmek için gecikirse, tekrar veda tavafı
yapması vacib olur.
İşte bu beş
şey, haccın vacibleridir.
Özürsüz olarak bunları terkeden kişi günahkâr olur. Fakat bunlar, haccın
esasını teşkil eden ameliyeler
olmadığı için, bunları terkeden kişinin haccı batıl olmaz.
Çünkü bunlar kurban kesilerek telafi edilebilir. Bu hususu sonraki fasıllarda
daha geniş izah edeceğiz.
Birşeyin rükûnlarının,
o şeyi meydana getiren esaslar olduğunu söylemiştik. Haccın rükûnları da haccı
meydana getiren esaslardır ki onlardan biri ihmal edilirse, hac sahih olmaz.
Herhangibir kefaret ve fidye ile de telafi edilemez. Haccın rükûnları şunlardır:
1. İhrama girmek.
Daha önce
ihrama girmekten maksadın,
hacca niyet etmek olduğunu söylemiştik. İhramın
keyfiyetini âdab ve
şartlarını da zikretmiştik.
Niyet, nasıl namazın esas olan rükûnlarından biriyse, aynı şekilde haccın rükûnlarından
da biridir.
2. Arafat'ta vakfeye durmak.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Hac, Arafat'ta vakfeye
durmaktır. Kim cem'i gecesi fecirden önce Arafat'ta bulunursa hacca
yetişmiştir.
Arafat, Mekke'nin
güneyinde olup Mekke'ye 25 km. uzaklıkta, Mina'ya doğru uzanan bir dağın
ismidir.
A. Arafat'ta vakfeye durmak, Zilhicce'nin
dokuzuncu gününün öğle namazından bayram gecesinin fecrine kadar olan zamanın
bir parçasında olmalıdır.
Zilhicce'nin dokuzuncu
gününden önce veya bayramdan sonra Arafat'ta vakfeye duran kişinin haccı sahih
olmaz. Sözkonusu zamanın, gece veya gündüz herhangibir parçasında -isterse bir
saniye olsun-Arafat'ta vakfeye durmak yeterlidir. Fakat efdal olan hem gece,
hem gündüz vakfeye durmaktır. Güneş batmadan önce Arafat'tan çıkıp harem
sınırına giren kişinin bir kurban kesmesi müstehabdır. Fakat bu, zorunlu
(vacib) değildir. Bunun nedeni, Hz. Peygamber'in fiiline aykırı davranmış
olmasıdır.
B. Vakfe, Arafat sınırları içinde olmalıdır.
Arafat sınırları
içinde herhangibir yerde vakfeye durmak yeterlidir. Çünkü Hz. Peygamber'in
Arafat'ta vakfeye durduğu nakledilmiştir.
Urne denilen ve
Arafat'a sınır olan bu yerde vakfeye durmak yeterli olmaz. Burada akşam namazı
tehir edilerek Müzdelife'de yatsı namazı ile beraber kılınmalıdır. Çünkü Hz.
Peygamber böyle yapmıştır ve böyle yapılmasını da emretmiştir.
C. Veda tavafı, tavaful-ifaza'dır.
Allah Teâlâ'nın 'Onlar
Beyt-i Atik'i tavaf etsinler1 ayeti bunu belirtmektedir. Ayrıca Hz.
Peygamber'in de böyle yaptığı rivayet edilmiştir. Tavafın sahih olmasının
şartları şöyle özetlenebilir:
ı. Namazın sahih
olması için gerekli olan şartlar, tavafın sahih olması için de gereklidir.
Meselâ niyet etmek, abdestli olmak, cünüplükten temiz olmak, bedende, elbisede
veya tavaf edilen yerde necasetin bulunmaması, avret yerinin örtülü olması gibi
şartlar tavaf için de gereklidir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Tavaf da bir
salât'tır. Ancak Allah Teâlâ tavafta konuşmayı helâl kılmıştır. Kim tavaf
esnasında konuşursa hayırdan başka birşey konuşmasın. ıı.
Farz olan tavaf (tavaful-ifaza) yapılırken, bedenin herhangibir parçasıyla
Kabe'nin sınırına girilmemesi gerekir. Kişinin, Hicr sınırlarının dışından
tavaf yapması vacibdir. ÇHicr, Kabe'nin şimal tarafına düşen duvarının yanından kısa
bir duvar ile yarım
daire şeklinde çevrilen bölgenin adıdır). Çünkü Hicr, Kabe'nin sınırlan
içindedir. Hicr'in içinden tavaf edip onun kapısından geçmek caiz olmaz.
m. Tavaf yaparken Kabe
sol tarafa alınarak Haceru'I-Esvedden başlanmalıdır.
Haceru'l-Esved'den
önce başlanan tavaf, Hacer'ul-Esved'e varıncaya kadar tavaf sayılmaz. Çünkü Hz.
Peygamber tavafa Haceru'l-Esved'den başlamıştır. Müslümanların da ona uyması
gerekir.
iv. Tavaf, yediye
tamamlanmalıdır.
Kabe'nin etrafında
yedi defa dönmek, bir tavaftır. İşte bunlar tavafın şartlarıdır. Ayrıca tavafın
birtakım sünnet ve âdabı da bulunmaktadır. Onlardan ileride bahsedeceğiz.
D. Safa ile
Merve arasında sa'y etmek.
Safa ile Merve,
Kabe'nin yakınında bulunan iki tepedir. Onların arasında sa'y etmek, Safa'dan
Merve'ye, Merve'den Safa'ya gidip gelmek demektir. Sa'y, önce Safa'dan
başlamalıdır ve yedi kere yapılmalıdır. Bu rüknün delili, Hz. Peygamber'in şu
sözüdür:
Ey insanlar! Sa'y
yapınız.
Ayrıca Cabir'den
rivayet edilen hadîste şu kısım da bulunmaktadır: "Sonra Hz. Peygamber
Safa kapısından çıkıp Safa'ya vardı ve şu ayeti okudu: 'Şüphe yok ki Safa ile
Merve, Allah'ın (dininin) nişanelerin-dendir'.
(Bakara/158) Sonra da
'Ben Allah'ın başladığından başlayacağım1 dedi".
1. Sa'y» tavaftan sonra yapılmalıdır.
Sa'y, ister kudüm
tavafı olsun, ister ifaza tavafı olsun, tavaftan sonra yapılmalıdır. Çünkü Hz.
Peygamber böyle yapmıştır.
2. Sa'y, yedi şavttan meydana gelmelidir.
Safa'dan başlayıp Merve'de bitmelidir.
Safa ile Merve
arasındaki her sa'y, bir şavt'ür.
3. Safa ile Merve arasındaki mesafenin tümünün
katedilmesi gerekir. Eğer bu mesafeden bir karış eksik kalırsa, şavt sahih
olmaz. Bu bakımdan sa'y yapan kişinin, topuğunu Safa duvarına bitiştirmesi ve
yürüyüp parmaklarım Merve duvarına bitiştirmesi vacibdir. (Bugün Safa ve
Merve'deki bu duvarlar yoktur).
4. Sa'y peşpeşe yapılmalıdır.
Sa'yların arasında
örfen uzun sayılan bir ara verilirse, tekrar Safa'dan başlayarak yedi defa
gidip gelmek gerekir. E. Traş olmak.
Saçların tamamını veya
bir kısmını kesmek, hatta saçtan üç kıl kesmek traş sayılır, Bu, Şafii
mezhebinin en sahih görüşüne göredir. Bunun delili Buharı, Müslim ve başka
nıuhaddislerin rivayet ettiği hadîstir.
Traşın şartlan
şunlardır.-
1. Traş, vaktinden önce olmamalıdır.
Traşın vakti, Kurban
Bayramı gecesinin yarısından itibaren başlar. Bundan önce traş olan kişi
günahkâr olur ve fidye vermesi gerekir.
2. Üç kıldan az olmamak şartıyla saçın bir
kısmını veya tamamını kesmek.
Sahih görüş budur.
Başlarınızı kazıtarak
ve kırparak... (Fetih/27)
Ayetteki er-ruûs
(başlar) kelimesinden maksat saçlardır. Çünkü baş kesilmez. Bazı müfessirler
'eş-şaar kelimesi cemîdir. Cem'in en azı ise üç olduğundan, başlan üç kıît
kesmek yeterlidir' demişlerdir.
3. Kesilen
veya koparılan kıllar, başın sınırları içinde bulunanlardan olmalıdır.
Sakal, bıyık veya
kılları kesmek yeterli olmaz. Kadının saçını tamamen kesmesi haramdır.
Kadınların saçlarını biraz kısaltmaları en efdalidir.
Başında saç olmayan
kişinin, usturayı başının üzerinde gezdirmesi sünnettir.
Bu Rükûnlar Arasındaki Tertibi Gözetmek
Bu rükûnlann çoğunun
arasındaki tertibe riayet etmek vacibdir. Bu tertip şöyledir: Önce ihrama
girilir, sonra Arafat'ta vakfeye durulur, sonra tavaf yapılır, sonra sa'y edilir.
Traş, tavaftan önce de sonra da yapılabilir. Fakat bu tertibin bir rükün mu,
yoksa rükûnları yerine getirme keyfiyetinin şartı mı olduğunda Şafiî
mezhebinde ihtilaf vardır. Burada önemli olan bu tertibin gerekli olduğunu
bilmektir.
Umre'nin amellerini
şöyle özetleyebiliriz:
a. Hac ihramı yerine, umre ihramına girmek. Umre
ihramının şartlarını daha önce zikretmiştik.
b. Umre yapmak isteyen kişi, Mekke'ye girerek
umre tavafını bizzat yapmalıdır.
Yani kudüm tavafı,
umre tavafının yerine geçmez.
c. Safa ile Merve arasında sa'y etmek.
d. Saçın tamamını veya bir kısmını traş etmek.
Bunlar, Hz.
Peygamber'in tatbik edip öğrettiği haccı tamamlayan şeylerdir. Fakat hac
ibadetlerine dahil değildir. Terki günahı gerektiren vaciblerden de değildir.
Haccın sünnetleri çoktur. Bunlar haccın çeşitli amellerine dağılmıştır. Biz
bunların en önemlilerinden bahsedeceğiz.
Hac için ihram'a
girmek isteyen kişinin riayet etmesi gereken sünnetler şunlardır:
1.
Gusletmek.
Gusletmek imkânı
bulunmadığı takdirde teyemmüm edilmelidir. Etek ve koltuk altı traşı olmak,
bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek de buna dahildir. Bu gusül erkek veya
kadın -temiz olsalar da- herkese sünnettir.
2. Dille niyet etmek ve telbiye okumak.
Telbiye şöyle yapılır:
Lebbeyke Allahumme îebbeyke. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyke. İnne'l-hamde
ve'n-nimete leke ve'1-mülke lâ şerike leke.
Erkek, bu duayı
ayakta, oturarak veya yürüyerek okuyabilir. Ancak yüksek sesle okumalıdır.
Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Cebrail bana gelerek
ashabıma, yüksek sesle telbiye okumalarını emretmemi söyledi.
Bu, müstehab olan
bayram günü sabahından Cemretu'l-Akabe'ye taş atincaya kadar devam eder.
İhram'a girdiğinde kıbleye yönelip şöyle demelidir: Allahumme ehreme leke
şaarî ve beşşerî ve lahmî ve demi (Yârab! Bedenim; etim, kanım ve her tüyüm
senin için ihrama girdi).
Kadın ise kendi
duyacağı şekilde telbiye okumalıdır.
3. Hacı, ihram'a girdikten sonra dünya
hâdiselerinden ve insanı meşgul eden mubah şeylerden uzaklaşmalıdır.
Hac için Mekke'ye
girmek üzere olan kişinin, riayet etmesi gereken sünnetler şunlardır:
1. Mekke'ye, Arafat'ta vakfe'ye durmadan girip
Mekke'den Arafat'a gitmek.
2. Mekke'ye girmeden önce Zi-Tuva kuyusunun
yanında yıkanmak.
Hz. Peygamber,
Mekke'ye her girişinde burada yıkanırdı. Bugün bu kuyu belirgin bir durumda
olmadığı gibi, oraya girip yıkanmak da zordur.
3-
Seniyetui-Keda denilen yoldan Mekke'ye girmek. Bu yol, Mekke'nin üst
tarafındadır.
4. Mekke'ye girildiğinde Kabe'ye gidip Kudüm
Tavafı yapmak.
Bu tavaf, Beyt-i
Haram'ın hediyesidir. Hz. Peygamber Kudüm Tavafı yapmayı sever ve ihmal
etmezdi.
5. Mescid-i
Haram'a, Benî Şeybe kapısından girmek ve Kabe görüldüğünde elleri kaldırarak
şu duayı okumak:
Yârab! Şu beytin
(Kabe'nin) şeref, azamet, kerem ve mehabetini artır. Onu hac ve umre niyetiyle
ziyaret edip şereflendiren ve ona tazim eden kimselerin de şerefini, tazimini,
tekrim ve iyiliklerini artır. Yârab! Selâm sensin, selâm sendendir. Ey
rabbimiz! Bizi selâm ile hayata kavuştur.
Tavafın vaciblerini ve
sahih olmasının şartlarını beyan etmiştik. Tavafın sünnetlerini ise kısaca
şöyle sıralayabiliriz:
1. Tavafı,
yürüyerek yapmak.
Kadın ve erkeklerin
yürüyerek tavaf yapması sünnettir. Ancak hastalık veya başka nedenlerden dolayı
binekli olarak tavaf etmek mekruh değildir.
Ümmü Selma hasta
olduğu halde Mekke'ye geldi. Hz. Peygamber; ona şöyle dedi: 'Halkın arkasında
binekli olarak tavaf et!'
2. Tavafa başlarken Hacer'ul-Esved'i öpmeli veya
ona dokunmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber böyle yapardı.
İzdiham veya benzeri bir nedenden dolayı Hacer'ul-Esved'e yaklaşma imkânı
bulunamazsa, ona uzaktan işaret edilmelidir.
Bu da erkeklere mahsus bir sünnettir. Kadınların, Hacer'ul-Esved'i
öpmeleri, ona dokunmaları sünnet değildir. Ancak tavaf yeri boş olduğunda
kadınlar bunu yapabilirler. Hacer'ul-Esved'i öpmek veya ona dokunmak halka
eziyet verecekse, erkeklerin de ona dokunup öpmeleri müstehab olmaktan çıkar,
mekruh veya haram olur Bu halka verilen
eziyete göre değişir. Bu hususta Hz. Peygamber
Hz Ömer'e şöyle demiştir:
Ey Ömer! Sen güçlü bir
kişisin. Hacer'ul-Esved'e dokunup öpmek için insanlarla itişme, çünkü zayıf bir
kimseye eziyet verebilirsin. Bunu, tenha olduğu zaman yap. Tenha değilse
uzaktan teşbih ve tehlil getirip ona işaret etmen yeterlidir.
3. Her şavt'ta Hacer'ul-Esved'e dokunup öpmek.
Tavaf ve namazdan
sonra da Hacer'ul-Esved'e dokunup öpmek sünnettir.
4. Tavafın başlangıcında şöyle demelidir:
Allah'ın ismiyle.
Allah en yücedir. Yârab! Sana iman etmek, kitabını tasdik etmek, va'dini yerine
getirmek, peygamberin Muhammed'in sünnetine tâbi olmak üzere bunu yapıyorum.
Selef imamları bunda
ittifak etmişlerdir. Kabe'nin kapısının karşısına geldiğinde de şu duayı
okumalıdır:
Yârab! Şüphe yok ki
Kabe. senin beytindir, harem senin haremindir, emniyet senin emniyetindir. Bu
da ateşten sana sığınanın makamıdır.
Rükn-ü Irakînin
hizasına geldiğinde de şu duayı okumalıdır:
Yârab! Ben sekten,
şirkten, nifaktan ve kötü. ahlâktan, ailemden, malımdan, çocuklarımdan ve kötü
nazardan sana sığınıyorum.
Kabe'nin oluğunun
altına geldiğinde şu duayı okumalıdır:
Yârab! Senin arşının
gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir günde beni gölgelendir. Peygamberin
Muhammed'in kadehiyle bana hoş ve içildikten sonra artık susuzluk hissedilmeyen
bir içki ikram et, ey celâl ve ikram sahibi!
Şâmî ve Yemanî
rükünleri arasında da şu duayı okumalıdır:
Ey Allahım! Haccımı
mebrûr, günahımı mağfur, sa'yimi meşkûr, amelimi makbul eyle, ticaretimi zarar
etmeyen bir ticaret kıl ey aziz ve gafur!
Yemanî rükünle
Hacer'ul-Esved'in bulunduğu rükün arasında da şu duayı okumalıdır:
Ey Allahım! Bize
dünyada bir hasene ver, ahirette bir hasene ver. Bizi ateşin azabından koru!
Tavaf esnasında başka
dualar da okunabilir. Fakat Hz. Peygamber' den rivayet edilen duaları okumak
daha efdaldir.
5. Birinci, ikinci ve üçüncü şavtlarda adımlarını yakın
atarak canlı, diğer şavtlarda ise normal yürümek.
Bu yürüyüşe remel
denir. Tavaftan sonra sa'y var ise remel yapmak sünnettir, yoksa sünnet
değildir. Remel esnasında abanın ortasını sağ omuza, iki tarafını da sol omuza
atmalıdır. Buna izdiba. denir, Hz. Pey-gamber'in, Hudeybiye'nin ikinci
senesinde kaza umre'si yaparken böyle yaptığı ve ashabına da böyle yapmalarını
emrettiği rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber
şöyle demiştir: 'Bugün,
Mekke müşriklerine kuvvetli olduğunu gösteren kişiden Allah razı
olsun'. (Müşrikler 'Muhammed'in arkadaşları zayıf ve güçsüzdür. Biz onları bir
çırpıda altederiz' diyorlardı. Hz.
Peygamber, onların bu düşüncelerinin yanlış olduğunu, aksine
müslümanların güçlü olduğunu gösterip onları korkutmak için ashabına canlı ve
koşarak tavaf yapmalarını emretti ve bu bir sünnet olarak kaldı).
6. Tavaftan
sonra namaz kılmak.
Bu namaz Makam-ı
İbrahim'in arkasında iki rekât olarak kılınmalıdır. Birinci rekâtında Kâfkûn,
ikinci rekâtta ise İhlas sûresi okunmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in böyle
yaptığı ve halka da böyle yapmalarını emrettiği ve 'Siz de Makam-ı İbrahim'den
bir namazgah edinin' ayetini okuyarak onları teşvik ettiği rivayet edilmiştir.
1. Herhangibir tavaftan sonra sa'y edildiği
zaman, başka bir tavaftan sonra sa'y etmemek.
Meselâ sünnet olan
kudüm tavafı'ndan sonra sa'y yapılmışsa, hac'da rükün olan tavaf-ı ifaza'dan
sonra sa'y yapmak mekruhtur.
2. İlk
sa'ycte Safa tepesinin üzerine çıkmak.
Safa tepesine
çıktıktan sonra kıbleye yönelerek şöyle demelidir:
Allah en büyüktür,
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur. Allah en
büyüktür. Bize hidayet ettiği için Allah'a hamdediyorum. Hamd Allah'a
mahsustur. Allah'tan başka
ilah yoktur. Allah bir'dir, ortağı yoktur. Mülk Allah'ındır, hamd
Allah'ındır. O diriltir ve öldürür. Hayr O'nun elindedir. O herşeye kadirdir.
Bu duayı okuduktan
sonra yürüyerek Merve tepesine çıkmalı ve aynı duayı tekrar etmelidir.
3. Mümkün
olduğunca yaya olarak sa'y etmek.
Malum olan iki gün ve
yeşile boyanmış iki mil'de herveie yapmak da sünnettir. Hacı herveie yaparak
Safa ve Merve tepelerine çıktığında her seferinde kendisine, arkadaşlarına ve
mü'minlere dilediği şekilde dua edilebilir.
Arafat'ta vakfe'ye
durmanın, haccın en önemli rükûnlarından biri olduğunu söylemiştik. Mekke'den önce
Arafat'a gitmek de caizdir. Ancak sünnet olan şöyle yapmaktır:
a. Mekke'ye
girip kudüm tavafı'nı
yaptıktan sonra Arafat'a gidilmelidir.
b. Müslümanların idarecisi veya ileri gelen bir
kişi, Zilhicce'nin yedinci günü öğle namazından sona bir hutbe trad ederek
halkı yarın sabah Mina'ya çıkmaya
teşvik etmeli ve
Mina'dan sonra neler yapacaklarım, Arafat'a nasıl
gideceklerini onlara beyan etmelidir.
c. Zilhicce'nin sekizinci gününün sabahında
Mina'ya çıkılmalı, orada dokuzuncu günün
sabahına kadar durulmalıdır. Beş
vakit namaz, Mescid-i Hayfda eda edilmelidir. Çünkü Hz. Peygamber
namazlarını orada kılmıştır.
d. Dokuzuncu günün sabahı güneş doğduktan sonra
Arafat'a doğru yola çıkılmalı, Arafat yakınında Nemire denilen yerde durup
güneşin batıya doğru kaymasını beklemelidir. Öğle ile ikindi namazı burada
(Arafat Camii'nde) cem-i takdim yapılarak cemaatle kılınmalıdır. Sonra Arafat'a
gidilip güneş batmcaya kadar orada durulmalıdır. Orada Allah'ı zikredip dua
etmeli ve tehlil getirilmelidir. Çünkü Hz. Peygamber ve ashabının böyle
yaptığı rivayet edilmiştir.
Arafat'ta gecelemenin
vacib olduğunu belirtmiştik. Arefe gününün güneşi battıktan sonra Müzdelife'ye
gidip orada gecelemenin sünnetleri şunlardır:
a. Fecr'e
kadar Müzcielife'de kalıp fecr'den hemen sonra sabah namazını kılmak.
b. Miizdelife'de,
cemrelere atılacak taşlan topladıktan sonra Mina'ya hareket etmek.
Her cemre için yedi
taş toplanmalıdır. Bu taşlar nohuttan biraz büyük, bakladan da küçük
olmalıdır. Çünkü Fadl b. Abbas'tan
şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber, bayram sabahı bana 'Benim için
taş topla' dedi. Ben de nohut büyüklüğünde taşlar topladım".
c.
Meş'ar'ul-Haram'ın yanında durmak.
(Meş'ar'ul-Haram,
Müzdelife'nin sonunda küçük bir dağın adıdır). Burada seher vaktine kadar
durulup 'Rabbena âtina fi'd-dünya haseneten ve fi'l-ahireti haseneten ve kına
azabe'n-nâr' ayeti çokça okunmalıdır.
Meş'ar'ul-Haram (Kuzah
Dağın)da Allah'ı anınl-O'nu, size nasıl hidayet ettiyse öyle zikredin. Çünkü
O'nun hidayetinden önce dalâlette olanlardandınız.
(Bakara/198)
Sonra Mina'ya doğru
yola devam edilmelidir. Şiarları 'Lebbeyk Allahumme lebbeyke'; zikirleri de 'Lâ
ilahe illallah' olmalıdır. Yolculuklarını, güneş doğduktan sonra Mina'ya
varacak şekilde ayarlamalıdırlar.
Cemretu'l-Akabe'de
şeytan taşlarken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
a. Mina'da,
Cemretu'l-Akabe'ye taş atmadan
hiçbir şey yapılmamalıdır.
Çünkü Mina'nın
hediyesi, bayram gününde Cemretu'l-Akabe'ye yedi taş atmaktır.
b. Birinci taşı attıktan sonra telbiye etmeyi
bırakmalıdır.
Çünkü Hz. Peygamber,
birinci taşı atıncaya kadar telbiye'ye devam eder, birinci taşı attıktan sonra
keserdi ve onun yerine Allahu ekber derdi. ,
c. Her taş
atılırken Allahu ekber denilmelidir.
Erkek taşlama
esnasında kolunu, koltuk altının beyazlığı görünecek kadar kaldırmalı ve sağ
eliyle atmalıdır. Kadın ise kolunu fazla kaldırmamalıdir. Atılan taşlar en
fazla bakla kadar olmalıdır.
a. Taşlama, güneş batıya doğru kaydığı zaman
yapılmalıdır.
Şiddetli izdiham
olduğu zaman, taşlamanın tehir edilmesinde bir mahzur yoktur.
b. Birinci ve ikinci cemreye taş atılırken yüz
kıbleye dönük olmalı ve taşlar 'Allahu ekber' denilerek atılmalıdır.
c. Taşlan attıktan sonra, halkın attığı taşların
kendisine değmemesi için biraz durmalı, cemreyi arkasına alarak yüzünü kıbleye
çevirmeli, kendisi, arkadaşları ve bütün mü'minler için Allah'a niyaz
etmelidir. Bu duanın Bakara sûresini
okuyacak kadar sürmesi
sünnettir. İkinci cemrede de
aynısı yapılmalıdır. Halk arasında Büyük Şeytan denilen Cemretu'l-Akabe'de
şeytan taşlarken de birinci ve ikinci cemrelerdeki gibi yapılmalıdır. Ancak
buradaki taşlamadan sonra orada durulmamalı ve dua edilmemelidir. Bütün
bunların delili, Hz.
Peygamber'in böyle yaptığının
rivayet edilmesidir.
Hacca başlayan kişinin
neler yapması gerektiğini ve nelerden kaçınması gerektiğini beyan etmiştik.
Şimdi de hac'dan dolayı kendisine yasak olan şeyleri yapmak için hacının neler
yapması gerektiğini beyan edeceğiz.
Hac'dan çıkışın
zamanı, bayram gecesinin yarısından sonra başlar, Arafat'tan gelip Müzdelife'de
geceleyen kişinin yapması gereken üç şey vardır:
1.
Cemretu'l-Akabe'ye taş atmak
2. Traş
olmak
3. Kabe'yi
tavaf etmek
Bu üç şıktan ikisini
yerine getiren kişi hac'dan birinci çıkışa hak kazanmış olur. Buna 'küçük
tahallüP denir. Bu durumda olan hacıya, hac'da haram olan herşeyi yapmak helâl
olur. Ancak nikahlanmak ve cinsel ilişkiye girmek bundan müstesnadır.
Diğer üçüncü şıkkı
yaptıktan sonra, kişi hac'dan tamamen cıkmıs hac'da kendisine haram olan bütün
şeyler -cinsî ilişkide bulunmak da dahil- helâl olur. Bunun delili, Hz.
Aişe'nin rivayet ettiği şu hadîstir:
Siz Cemre
tu'1-Akabe'ye taş attıktan ve traş olduktan sonra, size güzel koku sürünmek ile
haccın diğer yasakları -kadınlar müstesna- helâldir.
Dua ibadettir. Hem de
ibadetin özüdür. Dua, kalp ve şuurun Allah'ın yardımına muhtaç olduğunun fiilî
bir ifadesidir. Bu nedenle Kur'an ve Sünnet'te dua emredilmiştir.
Yalvararak ve için
için dua ederek rabbinizi çağırın. (A'raf/55) Bana dua edin, size icabet
edeyim. (Mü'min/60) Ve şayet kullarım sana benden sual ettilerse, muhakkak ki
ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına icabet ederim.
(Bakara/186)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Kazayı, ancak dua geri
çevirir.
Dua ibadetin ta
kendisidir.
Duanın kabul
edilmesinin nedenlerinin; kalbin ihlası, nefsin temizliği, kazancın helâl oluşu
ve dünyadan yüz çevirmek olduğunda şüphe yoktur. İnsan bu vasıflara hac
esnasında daha fazla sahip olur. Bu nedenle hac günlerinde dua meşru
kılınmıştır. Allah'ın rahmetine kavuşmak, azabından korunmak için korku ile
ümit arasında dua edilmelidir. Duanın en efdali ise Allah'ın Kitabı'nda olan
duadır. Onlardan biri şudur:
Ey rabbimiz! Bize
dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.
(Bakara/)
Sonra da hadîslerde
varid olan dualardır. Onlardan biri şudur: Hz. Peygamber, yolculuğa çıkmak için
devesine bindiğinde üç defa tekbir getirir ve şöyle derdi:
Bu hayvanı bize
müsahhar kılan Allah ortaktan münezzehtir. Biz Allah Teâlâ'ya gereği gibi
ibadet edemiyoruz. Biz rabbimize döneceğiz. Ey Allahım! Biz senden bu
seferimizde birr ve takva'yi; seni razı eden ameli istiyoruz.
Ey Allahım! Bu seferi
bize kolaylaştır, uzaklığını kısalt. Ey rabbimiz!
Seferde arkadaş
sensin. Ailemi sen koru!
Ey Allahım! Seferin
şiddetinden, kabrin dehşetinden, aile ve malımın fitnesinden sana sığınıyorum.
Hac menasıkları
hakkında birçok dua varid olmuştur. Fakat bunların tümünün Hz.
Peygamber'e nisbeti sahih
değildir. Hatta bunların çoğunun Hz. Peygamber'den gelmediği
kesindir. Ancak âlim ve salihlerin çoğu bunları okumanın müstehab olduğunu
söylemişlerdir. Bunları dua niyetiyle okumak caizdir ve fakat şart değildir.
İnsan, hoşuna giden her-hangibir duayı okuyabilir. Hac menasiklarını izah
ederken hadîslerle varid olan birtakım duaları zikretmiştik. Şimdi
zikredeceğimiz duaları ise kimseye nisbet etmeden zikredeceğiz.
İmam Razi şöyle der:
"Lebbeyke'den sonra hacı 'Ey Allahım! Nefsim, etim, kanım, derim ve
tüylerim senin için ihrama girdi' demelidir".
Hoşuna giden bir şey
gördüğünde hacı Rasülullah'a uyarak şöyle Dua etmelidir
Senin hizmetine
koşuyorum ey rabbim. Hayat, ahiret hayatıdır.
Hacı, Mekke haremine
vardığı zaman şöyle dua etmelidir:
Ey Allahım! Bu, senin
haremindir, senin emniyetindir. Beni ateşe haram kıl, kullarını hasrettiğin
günde azabından emin kıl. Beni ibadet eden velî kullarından eyle!
Mekke'ye girip
Kabe görüldüğünde de
şöyle dua etmek müstehabdır:
Ey AUahım! Bu beytin
(Kabe'nin) şeref, azamet, kerem ve yüceliğini artır. Ey Allahım! Bu beyti
şereflendiren, yücelten kullarının da şeref ve keremini artır. Selâm sensin,
selâm sendendir. Ey rabbimiz! Bizi selâmla yaşat!
Tavaf yaparken de
şöyle demelidir:
Allah'ın ismiyle!
Allah en büyüktür. Allahım! Sana iman ederek, tazim ve tasdik ederek, ahdini
yerine getirerek, peygamberinin sünnetine uyarak bu işi yapıyorum. Allah'ın
salât ve selâmı peygamberinin üzerine olsun.
Birinci, ikinci ve
üçüncü şavtlarda remel yaptığında hacı şu duayı okumalıdır: 'Yarabbi! Haccımızı
mebrur, sayımızı makbul, günahımızı mağfur kıl'.
Dördüncü, beşinci,
altıncı ve yedinci şavtlarda şu dua okunmalıdır: 'Yâ rabbî! Affet, merhamet et.
Biz kullarını bağışla! Sen hem aziz hem kerimsin. Ey rabbimiz! Bize dünyada bir
hasene, ahirette de bir hasene ver. Bizi ateş azabından koru'.
Safa üzerinde kıbleye
yönelip şöyle dua edilmelidir:
Allah en büyüktür,
Allah en büyüktür. Bize hidayet, eden Allah en büyüktür. Hamd Allah'a
mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur,
hamd O'nundur. Ha}/ O'nun elindedir. O herşeye kadirdir. Allah'tan başka ilah
yoktur. O tektir. Sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım etmiştir. Ahzab'ı
(Düşman
ordularını) tek başına
kaçırmıştır. Allah'tan başka ilah yoktur. Biz ancak O'na ibadet ederiz.
Kâfirlerin hoşuna gitmese de dini yalnız O'na has kılarız. Yârab! Sen 'Bana dua
edin icabet edeyim' buyurdun. Sen asla sözünden caymazsın. Beni İslâm'a
hidayet ettiğin gibi, dünyadan müslüman olarak çıkıncaya kadar da hidayetini
benden esirgeme!
Merve tepesinin
üzerinde de aynı dua tekrar edilmelidir.
Sa'y yaparken okunması
müstehab olan dualardan biri de şudur:
Ey kalpleri evirip
çeviren Allah! Kalbimi dinin üzerinde sabit kıl. Allahım! Senden rahmetini
gerektiren şeyleri, mağfiretini, azimetini, cenneti istiyorum.
Her günahtan selâmeti
istiyorum. Ateşten
kurtuluşu istiyorum. Ey Allahım!
Senden takvayı, zenginliği ve namuslu olmayı istiyorum.
Arafat'ta çok dua
etmek müstehabdır. Bir hadîste 'Duanın en makbulü, Arafat'ta yapılan duadır'
buyurulmuştur. Hz. Peygamber, 'Benim ve benden önceki peygamberlerin yaptığı
duaların en güzeli şudur' diyerek şu duayı okumuştur:
Allah'tan başka ilah
yoktur. O tektir, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O
herşeye kadirdir.
Hz. Ali'den rivayet
edildiğine göre Hz. Peygamber'in, Arafat'ta vakfede en fazla okuduğu dua
şudur: 'Ey Allahım! Hamd ancak sanadır; bizim hamdımız ve bizden daha hayırlı
hamdler... Ey Allahım! Namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm senin içindir.
Dönüş sanadır. Ey rabbim! benim mirasım senindir. Ey rabbim! Rezilliğin
şerrinden sana sığınıyorum1.
Meş'ar'ul-Haram (Kuzah
Dağın)da Allah'ı anın! O'nu, size nasıl hidayet ettiyse öyle zikredin. Çünkü
O'nun hidayetinden önce dalâlette olanlardandınız. (Bakara/198)
Şu duayı okumak
müstehabdır: [Ey Allahım! Senden tüm hayırları ve kötülüklerimi ıslah etmeni
istiyorum ve bütün serleri benden uzaklaştırmanı istiyorum. Çünkü bunu senden
başkası yapamaz. Bunu sadece sen yapabilirsin'.
Meş'ar'ul-Haram'dan
çıkıp Mina'ya gelindiğinde şöyle dua edilmelidir:
Hamd Allah'a
mahsustur. O Allah ki beni afiyet içinde Mina'ya getirdi. Ey Allahım! Burası
Mina'dır. Ben senin kulunum, senin elinin altındayım. Velî kullarına minnet
ettiğin gibi bana da minnet etmeni istiyorum. Ey Allahım! Rezillikten ve dinim
hususunda fitneye düşmekten, musibetlere duçar olmaktan sana sığınıyorum yâ
erha-merrahîmin!
Hz. Peygamber 'Teşrik
günleri, yeme-içme ve Allah'ı zikretme günleridir' buyurmuştur. Teşrik
günlerinde Allah'ı çokça zikretmek müstehabdır. Zikrin en efdali de Kur'an
okumaktır. Her cemrenin yanında durup Kabe'ye yönelmek, Allah'a hamdetmek,
teşbih, tehlil ve tekbir getirmek, ümit ve korku arasında Allah'a yalvarmak
müstehabdır.
Hz. Peygamber 'Zemzem
suyu, ne için içilirse, onun için şifa olur* buyurmuştur. Zemzem içilirken şu
duayı okumak müstehabdır:
Ey Allahım! Senin
peygamberinin 'Zemzem, ne için içilirse, onun için şifa olur' buyurduğunu
işittim. Ben de beni affetmen ve şöyle şöyle yapman için içiyorum. (Veya ne
istiyorsa onu söylemelidir).
Bunlar birtakım
dualardır. Bunları İmam Nevevî'nin Ezkar isimli kitabından seçtik. Bunların
çoğu malum olduğu üzere selef-i salihînin ve âlimlerin dualarındandır. Onlar bu
duaları yapmışlar, halka, özellikle de halkın avamına bunları öğretmek
istemişlerdir. Böylece halkın o temiz mekânlarda, o huşûlu hallerde dua
etmelerini arzu etmişlerdir. Onlar, bu hususta Hz. Peygamber'den gelen duaların
az olduğunu bilirler. Onun için bu duaların, Hz. Peygamber'den geldiğine, onun
sözleri olduğuna inanmak doğru olmaz. Bunlar, mürsel dualardır ve onlarla dua
etmek caizdir. Ayrıca bunların dışında diğer dualar da okunabilir. Allah'tan
dileğimiz, razı olduğu duaları bize ilham etmesi ve dualarımızı kabul etmesidir.
Haccm ihlâlini
gerektiren şeyler şunlardır:
1. Emredilen birşeyin, Şârî tarafından -fidye
vermek şartıyla- terkedil-mesine izin verilmesi.
2. Sözü geçen beş vacibden birini terketmek.
3. Haccın rükûnlarından birini terketmek.
4. İhramlıyken yapılması haram olan şeylerden
birini yapmak.
Haccı ihlâl eden
şeyler bunlardır. Ancak bunların bazısı fidye ile telafi edilebilir, bazısı
ise edilemez. Şimdi bunları teker teker inceleyelim:
1. Emredilen
birşeyin, Şârî tarafından -fidye vermek şartıyla- terkedilmesine izin
verilmesi.
Bu, Kıran veya Temettü
haccına niyet edildiğinde sözkonusu olur. Çünkü Şafii mezhebinde emredilen şey,
hacca veya umreye gitmek için ihrama girmektir. Fakat buna rağmen Kıran veya
Temettü haccına da niyet edilebilir. Ancak bu durumda bir kurban kesme şartı
vardır. Eğer kurban bulunmazsa, onun bedeli verilmelidir. Eğer bedelini verme
imkânı da yoksa, üç gün hac'da iken, yedi gün de memlekete döndükten sonra oruç
tutmalıdır.
Hac zamanına kadar
umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolaylıkla elde edebileceği bir kurban
kessin. Fakat bunu bulamayan kimse, hac'da üç gün, hac'dan sonra (memleketine
döndüğünde) yedi gün oruç tutsun.
(Bakara/196)
Eğer hac'da üç gün
oruç tutmazsa, memleketine döndükten sonra üç gün tutmalı, sonra dört gün ara
verip yedi gün daha tutmalıdır.
2. Sözü geçen beş vacibden birini terketmek.
Bu beş vacib; mîkatta
ihrama girmek, şeytan taşlamak, Müzdelife'de gecelemek, Mina'da gecelemek ve
veda tavafı yapmaktır. Bunlardan birini terkeden kişi, haccı ihlâl etmiş
sayılır. Bu ihlâli telafi etmek için bir kurban kesmesi gerekir. Eğer bunu
yapamazsa üç gün hac'da, yedi gün de memleketine döndükten sonra oruç
tutmalıdır.
3. Haccın
rükûnlarından birini terketmek.
Meselâ haccm
rükûnlarından biri olan Arafat'ta vakfe'ye durmayı terkeden kişinin yapması
vacib olan şeyler şunlardır:
a. Tıpkı Temettü haccında olduğu gibi bir kurban
kesmesi gerekir. Eğer kurban kesemezse üç gün hac'da, yedi gün de memleketine
döndükten sonra oruç tutmalıdır,
b. O haccı, umre'ye çevirerek ihramdan çıkmalıdır.
Bu umre, onun üzerine farz olan umre yerine geçer.
c. Bu haccı, daha sonra kaza etmesi gerekir. Bu
haccın, farz veya nafile olması hükmü değiştirmez ve her halükârda kaza
edilmesi gerekir. Bu kazanın da hemen ertesi sene yapılması lâzımdır. Ancak bir
özür sözkonusu olursa, kaza tehir edilebilir. Haccın rükûnlarından birinin uyku
veya unutkanlık gibi bir sebepten ötürü terkedilmesi de" hükmü
değiştirmez.
Tavaf, sa'y ve traş
olmak gibi rükûnların telafi edilmesi sözkonusu değildir. Bunlardan birini
ihlâl eden kişinin, terkettiği rüknü yerine getirmesi şarttır. Meselâ haccı
yaptığı halde tavafı unutan kişi, üç veya beş sene sonra Mekke'ye gidip o
tavafı yaparak haccını tamamlar.
4. İhramlıyken yapılması haram olan şeylerden
birini yapmak.
İhramlıyken yapılması
haram olan şeyleri daha önce beyan etmiştik. Meselâ saçı traş etmek, tırnağı
kesmek veya dikişli bir elbise giymek bunlardandır. Bunlardan birini yapan
kişinin bu ihlâli şu şekilde telâfi etmesi vacibdir:
I. Eğer yaptığı haram, traş olmak, tırnak
kesmek, dikişli elbise giymek, koku sürünmek, başı kapatmak, cinsî ilişkide
değil de cinsî ilişkinin mukaddimelerinde bulunmak olursa aşağıdaki hususlardan
birini yerine getirmek vacib olur:
a. Bir koyunu kurban kesmek.
b. Altı fakiri doyurmak.
c. Üç gün oruç tutmak.
Kişi bunlardan birini
seçebilir. Ancak kestiği kıl veya tırnağın sayısı üçten az olmaması halinde
böyledir. Eğer üçten az olursa her kıl veya tırnak için 1 müdd yiyecek
vermelidir.
II. Eğer hac veya umre yapan kişinin işlediği
haram, cinsî ilişkide bulunmak ise, o zaman bir deve kesmesi vacib olur. Eğer
kesecek deve bulunmazsa, devenin bedeli fakirlere verilmelidir. Bu bedel, Mekke
piyasasının fiyatlarına göre takdir edilir. Bu da yemeğe göre takdir edilir,
yemekler de sadaka olarak fakirlere verilir. Eğer deve bulunamaz, devenin
bedeli de verilemezse, bu bedel müdd'e göre takdir edilir ve her müdd için 1
gün oruç tutulur.
III. Eğer kişinin işlediği haram, hayvan avlamak
ise aşağıdaki şartların yerine getirilmesi gerekir:
a. Eğer avlanan hayvanın evcil hayvanlar
arasında benzeri varsa, ceza olarak o benzerini kesmek vacib olur, Meselâ deve
kuşu avlayan kimse, bir deve kesmelidir. Avlanan hayvan yabanî bir sığır veya
eşekse, bir inek kesilmelidir. Avlanan hayvan geyikse, bir keçi kesilmelidir. Diğerleri de buna
kıyas edilir.
b. Eğer avlanan hayvanın cezası hakkında
sahabeden birşey nakle-diîmemişse, avlanan hayvanın, evcil hayvanlardan benzeri
de bilinmiyorsa, iki adil şahidin hakemliğine başvurulmalıdır.
.İhramda iken av
öldürmeyin. Sizlerden avı kasden öldürenin cezası (evcil hayvanlardan) onun
bir benzeridir. Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu cezaya sizden olan İki
adaletli kişi hükmedecektir.
(Mâide/95)
c. Şayet
öldürülen hayvanın misli
bulunamamışsa o günün değerinden kıymeti takdir edilir ve
bedeli fakirlere dağıtılır. Kıymet takdirinde ise adil iki kişinin hükmüne
müracaat edilir.
d. Güvercin ve benzeri kuşlar bu hükümlerden
müstesnadır. Bir güvercin avlamak ceza olarak bir koyun veya bir keçi kesmeyi
gerektirir. Sahabeden böyle nakledilmiştir. Bu hususta delil sahabeden yapılan
nakildir. Çünkü sahabe bunları Hz. Peygamber'den duymuştur.
Eğer avlanan hayvanın
bir benzeri varsa, avlayan kişi onun benzerini kesmek, bedelini vermek; onun
karşılığı olarak fakirlere yiyecek dağıtmak veya her müdd için 1 gün oruç
tutmak arasında muhayyerdir. Bunun delili şu ayet-i celüe'dir:
Ey iman edenler!
İhramda iken av öldürmeyin. Sizlerden avı kasden öldürenin cezası, (evcil
hayvanlardan) onun bir benzeridir -Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu
cezaya sizden olan iki adaletli kişi hükmedecektir- veya (cezası), fakirlere
yedirmek suretiyle kefaret vermektir veya onun dengi oruçtur. (Mâide/95)
Misli olmayan av
hayvanın kıymeti iki adil kişi tarafından takdir edilir ve o, fakirlere sadaka
olarak verilir. Veya her müdd için 1 gün oruç tutulur. Şimdiye kadar ki
açıklamalanmızdan vacib olan birşeyi terketmenin cezasının şu tertibe göre
yapılması gerektiği anlaşılmıştır: Cezanın bedeli olarak kurban kesilir, eğer
bu yoksa sadaka verilir, bu da yoksa oruç tutulur. Ancak bu hususta kişi
muhayyerdir; isterse kurban keser, isterse yemek yedirir, isterse oruç tutar.
Allah hakikati daha iyi bilir.
Hacı için olduğu gibi,
başkası için de kurban kesmek sünnet'tir. (Şartlan oluştuğunda kurban kesmek
Hanefî mezhebine göre vacibdir). Hac'da kurban kesmenin vakti, şeytan
taşlamadan sonra başlayıp teşrik günlerine; yani bayramdan üç gün sonraya kadar
devam eder.
Hac'da vacib olan
kurbanlar beş kısımdır:
1. Takdir edilmiş kurban
Bu kurban, haccın
vaciblerinden biri terkedildiğinde vacib olur. Bu vacibleri daha önce
zikretmiştik. Bu bakımdan haccın vaciblerinden birini terkeden kişinin bir
koyun kesmesi veya kurban edilecek bir sığır veya deveye ortak olması gerekir.
Eğer bunlardan birini yapamazsa, üç gün hac'da, yedi gün de memleketine
döndükten sonra oruç tutması gerekir. Buna, temettü haccı için kesilen ve umre
için tahallül'den sonra Arafat'ta vakfe'ye durulmamasi sebebiyle vacib olan
kurban da dahildir.
2. Takdir edilen cezalar arasında muhayyer olmak
Kişi, takdir edilen
cezalardan istediğini seçebilir. Bu durum, saç veya tırnağın kesilmesi gibi
şeylerde sözkonusu olur. Bunlardan birini yapan kişinin, bir koyun kesmesi veya
üç gün oruç tutması veya altı fakiri doyurması gerekir. Bu fidyenin vacib
olması için, üç kıl veya üç tırnağın kesilmesi yeterlidir.
3. Muhayyer ve muaddel ceza
Bu, kişinin cezada
muhayyer olması ve tadilat yapabilmesidir. Bu, bitki kopanldığında veya bir av
hayvanı öldürüldüğünde vacib olur. Eğer avlanan hayvanın benzeri varsa harem'de
kesilmesi veya onun bedeliyle yiyecek alınıp fakirlere verilmesi veya her müdd
için 1 gün oruç tutulması gerekir. Avlanan hayvanın benzeri yoksa, kişi yemek yedirmekle
oruç tutmak arasında muhayyerdir. Fakat güvercin öldürürse, bir koyun kesmek
vacib olur.
4. Takdir edilmiş ve muaddel olan ceza
Bu da ihrama girdikten
sonra vacib olan kurbandır. Bu bakımdan harem'e girdikten sonra hac'dan
menedilen kişiye, menedildiği yerde bir koyun kurban etmesi vacibdir. Eğer
koyun bulamazsa, onun bedelinin tutarınca fakirlere yemek yedirmeli, bunu da
yapamazsa her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır.
5. Yine aynı şekilde takdir edilmiş ve muaddel
olan ceza
Bu, özellikle cinsî ilişkide
bulunan kişinin yerine getirmesi gereken bir cezadır. İhramdan çıkmadan önce
cinsî ilişkide bulunan kişinin bir deve kesmesi vacibdir. Eğer deve bulamazsa
bir sığır kesmelidir. Sığır da bulamazsa yedi koyun kesmelidir. Eğer bunu da
bulamazsa, bir deve bedeli tutarında harem halkına yemek yedirmeli, bunu
yedirmekten acizse her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır.
Ancak bu cezalar
-kurban kesmek veya sadaka vermek gibi- harem'de olmalıdır. Hacının bunları
memleketinde yapması yeterli olmaz. Hatta hacı bunları Medine'de bile yerine
getirse geçerli olmaz. Mutlaka harem sınırlan içinde -meselâ Cidde'de-
yapılmalıdır. Fakat orucu istediği yerde tutabilir. Buradaki takdir ve
tertib'den maksat, birinci şıkka gücü yetmeyen kimsenin, ikinci şıkkı yerine
getirmesidir. Bu da muhayyerliğin zıddıdır. Çünkü muhayyerlikte kişi istediğini
yapabilir. Fakat burada birincisini yapamazsa, ikinciye, ikincisini yapamadığı
takdirde de üçüncüye geçebilir. Burada takdirin mânâsı, şeriatın birincinin
yerine -olmadığı takdirde- ikinciyi takdir etmesidir. Tadil'in mânâsı ise,
kişinin takdir edilenle onun kıymetini vermek arasında muhayyer olmasıdır.
Hac bahsinin sonunda
Hz. Peygamber'in haccıyla ilgili Cabir'in rivayet ettiği hadîsi nakletmekle
Hz. Peygamber'in ve ashabının bu farzı nasıl yerine getirdiklerini görerek
müslümanlann sevinmesini arzuladık.
Cabir b. Abdullah'tan
şöyle rivayet edilmiştir:
Hz. Peygamber hac
yapmaksızın (Medine'de) tam dokuz sene bekledi. Sonra onuncu senede
'Rasûlullah hac yapacak' diye halk arasında ilan ettirdi. Bu ilanı müteakib
Medine'ye pek çok insan geldi. Hepsi de Hz. Peygamber'i imam edinmeyi ve onun
ameli gibi amel etmeyi arzu ediyordu. Nihayet onunla beraber yola çıktık,
Zu'1-Huleyfe'ye geldik. Burada Esma binti Umeys, Muhammed b. Ebî Bekr'i
doğurdu. Hz. Peygamber'e haber göndererek nasıl hareket edeceğini sordu. Hz.
Peygamber 'Yıkan, bir bez tutun ve ihrama gir' diye emir buyurdu,
Hz. Peygamber
Zu'l-Huleyfe mescidinde namaz kıldırdı. Sonra Kusvâ'ya bindi. Devesi onu Beydâ
üzerine doğrulttuğunda ben de onun önünde gidiyordum. Gözümün yetiştiği kadar
uzaklara baktım. (Sanki) o geniş saha atlı ve yaya bir insan ormanı olmuştu.
Mevkibin sağına, soluna, arkasına da geçip ayrı ayrı baktım. Her tarafta bir
insan selinin dalga dalga akıp gittiğini gördüm. Hz. Peygamber aramızda
gidiyor, zaman zaman ona Kur'an nazil oluyor ve o da onun tevilini
bildiriyordu. O her ne yaparsa biz de onu yapıyorduk. Hz. Peygamber 'Lebbeyk
Allahumme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-nimete
leke ve'I-mulke lâ şerîke leke'. (Yârab! Davetine sözümle, özümle tekrar tekrar
icabet ettim, böylece emrine boyun eğdim. Allahım! Davetine icabet borcumdur.
Senin saltanatında eşin ve ortağın yoktur. Allahım! Bütün varlığımla sana yöneldim.
Şüphesiz hamd sana mahsustur, nimet senindir, mülk senindir, bütün bunlarda
senin şerikin yoktur) sözlerini yüksek sesle söyledi. İnsanlar da öteden beri
söyleyegeldikleri işbu telbiyeyi yüksek sesle tekrarladılar. Rasûlullah onlara
bundan hiçbir şeyi reddetmedi, Hz. Peygamber telbiyesine devarn etti.
Biz hac'dan başka
birşeye niyet etmiyorduk. Çünkü hac aylarında, hacla birlikte umreyi
tanımıyorduk. Nihayet onunla birlikte Beyt'e geldik. O, Hacer'ul-Esved'i
isti'lâm etti. Üç defa koşar adımlarla, dört defa'da mu-tad yürüyüşle tavaf
yaptı. Sonra kalabalık içinden geçerek Makam-ı İbrahim'e ulaştı ve hemen 'Siz
de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin' (Bakara/125) ayetini okudu.
Makamı, kendisi ile Beyt arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Birinci rekâtta
Fatiha'dan sonra İhlas, ikinci rekâtta Fatiha'dan sonra Kâfttûn sûrelerini
okudu. Sonra tekrar Hacer'ul-Esved'e döndü ve onu isti'Iâm etti. Sonra (Safa
kapısından) Safa'ya doğru çıktı. Safa'ya yaklaşınca 'Şüphe yok ki Safa ile
Merve Allah'ın şeairin-* dendir' (Bakara/158) ayetini okuyup 'Allah'ın
başladığı ile başlıyorum' dedi ve Safa'dan başladı. Beyt'i görünceye kadar Safa
üzerinde yükseldi, kıbleye döndü. Müteakiben şu sözlerle Allah'ı birleyerek
tekbir getirdi:
Allah'tan başka ilah
yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd
O'nundur. O diriltir ve
öldürür. Hayır O'nun elindedir. O
herşeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Va'dini yerine
getirmiş kuluna yardım etmiştir. Tek başına Ahzab ordularını mağlup etmiştir.
Sonra bu arada dua
etti. Bu sözleri üç defa söyledi. Daha sonra Merve'ye doğru indi. Ayakları
vadinin içinden yukarıya çıkınca yürüdü, Merve'ye geldi. Merve üzerinde de,
Safa üzerinde yaptığı gibi yaptı. Nihayet tavafının (sa'yının) sonu Merve
üzerinde tamam olduğu zaman 'Eğer ben sonra yapacağımı önceden bilseydim
kurbanlık sevketmezdim. Haccımi da umre kılardım (yani hac aylarında umre'nin
caiz olacağını önceden bilseydim, kurbanlık sevketmez, haccımi da umre
kılardım). Kimin yanında kurbanı yoksa ihramdan çıksın, haccını da umre kılsın'
dedi. Bunun üzerine Surâka b. Mâlik b. Cu'şum 'Ey Allah'ın Rasûlü! Yalnız bu
yılımıza mahsus mu, yoksa ebedî olarak mı?' diye sordu. Hz. Peygamber
parmaklarını birbirine geçirerek iki kere 'Hayır, ebedî olarak, ebedî olarak
umre hacca dahil olmuştur' buyurdu.
Hz. Ali, Yemen'den
Peygamber'in develeri ile gelmişti. Fatıma'yı ihramdan çıkanlar arasında,
boyalı elbise giyinmiş ve gözlerine sürme çekmiş olarak buldu. Hz. Ali,
Fatıma'nın ihramdan çıkmasını ayıpladı. Fatıma da 'Bunu bana babam emretti'
dedi.
Hz. Ali, Irak'da şöyle
anlatırdı: Yaptığı şeyden dolayı Fatıma'yı huzurunda ayıplamak ve
Peygamber'den naklettiği ihramdan çıkma emri hususunda fetvasını sormak için
Rasûlullah'a gittim. Bunu, Fatıma'ya karşı inkâr ettiğimi kendisine haber
verdim. Bunun üzerine Rasûlullah 'Fatıma doğru söyledi, Fatıma doğru söyledi.
Sen haca, niyetle kendine farzettiğin zaman ne diyerek niyet ettin?' buyurdu.
Ben de 'Yârab! Ben, Rasûlünün ihrama girdiği gibi ihramlanmaya niyet ediyorum1
dedim. Hz. Peygamber 'Benim yanımda
kurban var (onun
için ihramdan çıkmıyorum), bu
bakımdan sen de ihramdan çıkma' buyurdu.
Hz. Ali'nin Yemen'den
getirdiği kurbanlarla Peygamber'in Medine'den sevkettiği kurbanların toplamı
100 oldu. Peygamber ile yanında kurbanı bulunanlar müstesna, insanların hepsi
ihramdan çıktılar ve saçlarını kısalttılar. Nihayet Terviye Günü (Zilhicce'nin
8. günü) olunca hacca niyetle
ihrama girip telbiye
okuyarak Mina'ya yöneldiler. Rasûlullah
da devesine binip hareket etti. Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını
Mina'da kıldırdı. Sabah namazından sonra biraz daha bekledi. Nihayet orada iken
güneş doğdu. Sonra Nemire'de kendisi için kıldan bir çadır kurulmasını emretti.
Müteakiben Rasûiullah da hareket etti.
Kureyş, kendilerinin cahiliyye
devrinde yapageldikleri gibi, Peygamber'in de Meş'ar'ul-Haram yanında
vakfe yapacağını (ileriye geçmeyeceğini) düşünüyorlardı. Fakat Rasûlullah
Müzdelife'yi geçip Arafat'a geldi. Çadırını Nemİre'de kurulmuş olarak buldu,
oraya indi. Güneş batıya meyledince Kusvâ'nın getirilmesini emretti. Kendisi
için Kusvâ'nın üzerine semeri konuldu. Sonra Arafat vadisinin ortasına geldi.
Orada insanlara hitap ederek şunları söyledi:
Muhakkak ki kanlarınız
ve mallarınız bu beldenizde, bu ayınızda gününüzün hürmeti gibi sizlere
haramdır. Dikkat ediniz! Cahiliyye işlerinden
olan herşey ayaklarımın
altındadır, lağvedilmiştir.
Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da kaldırılmıştır. Kan davalarımızdan kaldırdığım ilk kan davası
Benû Rabia b. Hâris'in kan davasıdır. O, Benû Sa'd'dan çocuğu için süt anası
aramakta iken Huzeyl onu katletmişti.
Cahiliyye ribası da kaldırılmıştır. Ribalarınızdan ilk kaldırdığım riba
da Abbas b. Abdulmuttalib'in rîbasıdır. O tamamıyla lağvedilmiştir. Kadınlar
hakkında Allah'tan sakının! Çünkü sizler onları Allah'ın emanı ile aldınız ve
ferclerini Allah'ın kelimesiyle helâl kıldınız. Sizin onlar üzerinde hakkınız,
hoşlanmayacağınız kimselere döşeklerinizi çiğnetmemeleridir, Eğer bunu
yaparlarsa onlan şiddetli olmayacak şekilde dövünüz. Onların sizin üzerinizdeki
hakları da mâruf veçhile rızıklandırılmaları ve giydirilmeleridir. Ben size
öyle birşey bıraktım ki eğer ona sıkı tutunursanız ondan sonra asîâ dalâlete
düşmezsiniz. O, Allah'ın Kitabı'dır. Sizler benden sorulacaksınız. O zaman ne
diyeceksiniz?
'Senin tebliğ
ettiğine, vazifeyi îfa ettiğine ve nasihat verdiğine katiyetle şehadet ederiz'
dediler. Bunun üzerine Rasûlullah
şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret ederek üç defa 'Yârab! Şahid
ol!' dedi. Sonra ezan okuttu, sonra ikâmet ettirdi ve öğle namazını kıldırdı.
Sonra yine ikâmet ettirdi ikindi namazını kıldı. Bu iki
farz arasında başka namaz kılmadı. Sonra Rasûlullah devesine bindi vakfe yerine geldi.
Devesi Kusvâ'nın karnına
kaya parçalan değmeye başlayıncaya kadar tepenin eteğine
yanaştı. Yayalar topluluğunu önüne aldı ve kıbleye döndü. Sonra güneş batmcaya kadar
vakfe yapmakta devam etti. Sarılık biraz gidip güneş kaybolunca Rasûlullah,
Usame'yi terkisine bindirdi ve yavaş yavaş hareket etti. Kusvâ'nın dizginini, hayvanın başı semerin
mevrikine isabet edecek şekilde ve elinde kamış olduğu halde sağ eliyle işaret
ederek 'Ey insanlar! Sekinetle, sekinetle' diyordu. Kum tepeciklerinden
herbirine uğradıkça oraya çıkması için Kusvâ'nın dizginini biraz gevşetti.
Nihayet Müzdelife'ye geldi. Orada akşam ile yatsı'yi bir tek ezan ve iki
kametle kıldırdı. Aralarında hiçbir nafile de kılmadı. Sonra Rasûlullah fecr
vaktine kadar yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir kamet ile sabah
namazını kıldırdı. Sonra Kusvâ'ya bindi. Meş'ar'ul-Haram'a geldi, kıbleye
döndü. Allah'a dua etti, tekbir, tehlil ve tevhid okudu. Ortalık tamamen
ağarıncaya kadar vakfe yaptı. Sonra güneş doğmadan önce Müzdelife'den hareket
etti. Fadl b. Abbas'ı terkisine bindirdi.
Fadl güzel saçlı, beyaz şimali
güzel bir gençti. Rasûlullah deve
üzerinde giderken, binekli kadın hacılara rastladılar. Fadl kadınlara bakmaya
başladı. Bunun üzerine Rasûlullah elini
Fadl'ın yüzüne koydu. Fadl da yüzünü diğer tarafa çevirip bakmaya devam etti.
Rasûlullah elini diğer taraftan Fadl'm yüzüne koyup onun yüzünü baktığı
taraftan çeviriyordu. Nihayet Muassir vadisinin ortasına geldi. Burada bineğini
biraz hareket ettirip süratlendirdi. Sonra büyük cemreye çıkan orta yola girdi.
Sonunda ağacın yanındaki cemreye (Cemretu'l-Akabe'ye) geldi. Ona yedi küçük taş attı. Attığı
her bir taşla birlikte tekbir
getiriyordu. Rasûlullah bu çakılları, vadinin içinden iki parmağı ile atıyordu.
Sonra kurban kesme
yerine gitti. Kurban edilmek üzere hazırlanan 100 deveden 63 tanesini kendi
eliyle kesti. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. O da geri kalan devleri (37) kesti.
Ali'yi kendi kurbanında ortak etmişti. Sonra her bir deveden bir parça et
alınıp pişirilmesini' emretti. Onlar bir tencereye konuldu ve pişirildi.
Rasûlullah ile Ali onların etlerinden yediler, suyundan da içtiler. Sonra Hz.
Peygamber devesine binerek Mekke'ye geldi ve ifaza tavafı yaptı. Mekke'de öğle
namazını kıldırdı. Zemzem suyu dağıtan Muttaliboğullarına geldi ve 'Sulayınız
ey Muttalib oğulları! insanların, (hac rnenasikinden sanarak) sizlere,
sulamanızda galebe etmelerinden korkmasaydım sizinle beraber ben de su
çekerdim' buyurdu. Ona bir kova uzattılar, o da kovadan içti.
Hz. Peygamber'in
Mescidini ve Kabr-i Şerifini
Ziyaret Etmenin önemi ve Delili
Hz. Peygamber'in
mescidini ziyaret etmenin müstehab olduğuna, şu hadîs delâlet etmektedir:
Develer, ancak üç
mescid için hazırlanır; Mescid-i Haram, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.
Hz. Peygamber'in
kabrini ziyaret etmenin müstehab olduğunda ve bunun ecrinin büyüklüğünde sahabe
ve tâbiûn icma etmişler ve Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etmenin müstehab
olduğunu söylemişlerdir. Nitekim buna 'Kabirleri ziyaret etmek müstehabdır1
demeleri de delâlet etmektedir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Sizleri kabirleri
ziyaret etmekten nehyetmiştim. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz.
Kabirleri ziyaret
etmenin müstehab olduğu, Hz. Peygamber'in bu sözüyle sabit olduğu gibi,
fiiliyle de sabittir. Çünkü Hz. Peygamber zaman zaman Baki mezarlığını ziyaret
etmiştir. Ziyaret edilen kabir Hz. Peygamber'in kabri olunca bu daha da
güçlenir. Nitekim Hz. Peygamber'in, Muaz'ı Yemen'e gönderirken söylediği şu söz
de buna delâlet eder:
Ey Muaz! Bundan sonra
görüşemeyeceğini izi tahmin ediyorum. Artık benim mescidimi ve kabrimi ziyaret
edersin.
Kz. Peygamber'in
mescidini ve kabrini ziyaret etmenin önemini belirttiğimize göre, hac veya
umre'yi tamamlayan kişinin Medine'ye yönelip Hz. Peygamber'in kabrini ve
mescidini ziyaret etmesi gerekir. Bu ziyaret esnasında şu hususlara dikkat
edilmesi gerekir:
1. Hacı, Medine'ye yöneldiğinde, Hz.
Peygamber'in mescidini ve kabrini ziyaret etme azminde olmalıdır ki ikisinin
ecri de kendisine yazılsın. Aynca Medine'ye gelirken Hzr Peygamber'e çokça
salât u selâm getirilmelidir.
2. Medine'ye girmeden önce gusül almak
müstehabdır.
Bu mümkün olmadığı
takdirde, mescide girmeden önce gusledilmeli ve Hz. Peygamber'in huzuruna
çıkmak için en güzel elbiseler giyilmelidir.
3. Mescidin kapısına varıldığında sağ ayakla
girilmeli ve 'Kovulmuş şeytanın
şerrinden Allah'a, kerîm
olan vechine, yüce
saltanatına sığınıyorum' demelidir.
İmam Nevevî Bu duanın
her mescidde okunması müstehabdır demiştir. Bu hususta Sahiheyn'öe ve başka
kitaplarda hadîsler varid olmuştur.
Kişi, Hz. Peygamber'in
evi ile minberi arasında bulunan kabrin yanına gelerek minberin kenarında
tehiyyetu'l-mescid namazı kılmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in vakfe yaptığı
yerin orası olduğu kuvvetle muhtemeldir.
4. Ravza'nın
içerisinde tahiyyetu'l-mescid namazı kılındıktan sonra Hz. Peygamber'in kabrine
gelerek yüz kabir'e, sırt da kıbleye çevril mel idir. Kabirden dört zira kadar
uzakta durarak kabir duvarının bulunduğu kısmın alt bölümüne bakmalıdır.
Kalbini dünya işlerinden uzaklaştırıp kimin huzurunda bulunduğunu düşünmeli ve
sonra şöyle demelidir:
Selâm sana olsun ey
Allah'ın Rasûlü! Selâm sana olsun ey Allah'ın nebisi! Selâm sana olsun ey halkın en hayırlısı! Selâm sana ey rabb'ul-âleminin yaratıkları
arasında en hayırlı olanı! Allah, herhan-gibir peygamber'e ümmetinden ötürü
verdiği mükâfatın en üstününü bizden ötürü sana versin. Şehadet ederim ki
Allah'tan başka ilah yoktur, O'nun ortağı yoktur. Şehadet ederim ki sen O'nun
halkın arasından seçilerek gönderilen kulu ve rasûlüsün. Şehadet ederim ki sen
risalet görevini ifa ettin, emaneti yerine getirdin, ümmetine nasihat ettin.
Allah'ın huzurunda gerçek manâsıyla cihad ettin.
Sonra biraz sağa
kayarak 'es-Selâmu aleyke yâ Ebubekir'. ve biraz daha sağa kayarak 'es-Selâmu
aleyke yâ Ömer' demelidir.
Sonra ilk durduğu yere
gelip sırtını Ravza-yı Mutahhara'ya, yüzünü de kıbleye çevirmeli, kendisi ve
müslümanlar için dua etmelidir. Çünkü bu an -Allah'ın izniyle- duaların kabul
edildiği andır.
5. Hz.
Peygamber'in kabrinin etrafında, Kabe'nin etrafında dönüldüğü gibi
dönmek caiz değildir. İmam Nevevî de bunun caiz olmadığını söylemiştir. Bedeni
kabre yapıştırmak, kabri öpmek, elleri kabre sürmek de
caiz değildir. Bugün
birçok insan cahillikle
böyle yapmaktadır. Uygun olan şudur: Hz. Peygamber hayatta iken ne kadar
uzakta durmak gerekiyorsa, kabrinden de şimdi o kadar uzakta durmak gerekir.
6. Medine'de kalındığı süre içinde vakit
namazları, Hz. Peygamber'in mescidinde cemaatle kılınmalıdır.
Baki mezarlığı hergün
ziyaret edilmelidir. Başta Hz. Hamza olmak şartıyla diğer şehitler de ziyaret
edilmelidir. Ayrıca Küba mescidini hergün ziyaret etmek de müstehabdır. Çünkü
Hz. Peygamber'in her Cumartesi günü Küba mescidine gidip namaz kıldığı,
Sahiheyn ve diğer hadîs kitaplarında rivayet edilmiştir.
Hac'dan Menedilen
veya Vakfe Yapamayan
Kişinin Durumu
Mekke'ye girip hac
yapmasına engel olunan kişiye muhsar denir. Hac veya umre
niyetiyle ihrama giren kişi,
Mekke'ye girmekten , menedildiği veya hapsedildiği takdirde bulunduğu
yerde bir koyun kesmeli, saçlarının tamamını veya bir kısmını traş etmelidir.
Böylece ihramdan çıkmış olur.
Hac ve umreyi Allah
için tamamlayın! Eğer bunlardan ahkonulur-sanız, kolaylıkla elde edebileceğiniz
kurbanı (kesin). Kurban yerine varmadıkça başlannızı traş etmeyin. (Bakara/196)
Bu ayet, müşriklerin
Hz. Peygamber ve ashabını Kabe'yi ziyaret etmekten menettikleri zaman
Hudeybiye'de nazil olmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber umreye niyet etti.
Menedildiği yerde kurbanını kestikten sonra başını traş ettirdi ve ashabına
'Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun' buyurdu.
Kurban bulunamazsa,
bir koyun bedeli karşılığında fakirlere yemek verilir. Bunu yapamayan kişi, her
müdd için 1 gün oruç tutar. Bu durumdaki bir kişi, orucun sonunu beklemeden
ihramdan çıkar.
Hac veya umrenin tamam
olmasına mâni olan sebeplerden biri de kocanın karısına izin vermemesidir.
Kocasının izni olmadan
Hac veya Umre için ihrama giren kadını, -isterse bu hac veya umre farz olsun-
kocası ihramdan çıkarabilir. Eğer koca karısına İhramdan çık, hacca gitmene
izin vermiyorum' derse, kadının ihramdan çıkması vacib olur. Bu, koca ihramda
olmadığı durumda sözkonusudur. Zira koca ihramlı değilse, kadının ihramlı
olması kocasının hakkını yok eder. Kadının ihramdan çıkması, hacdan menedi-len
kişinin ihramdan çıkması gibidir; yani kurbanını kesip saçından biraz alması
gerekir. Böylece ihramdan çıkmış olur. Ancak daha sonra hac yapması vacibdir.
Özürlü veya özürsüz
olarak Arafat'ta vakfe yapmayan kişinin tavaf edip, sa'y yaparak traş olması
gerekir. Böylece ihramdan çıkmış olur. Fakat bir kurban kesmesi vacibdir. Bu
durumda olan kişinin, vakit geçirmeden haccını kaza etmesi vacibdir.
İmam Mâlik şöyle
rivayet etmiştir: "Hz. Ömer kurbanını keserken Hebbar b. Esved gelerek 'Ey
mü'minlerin emîri! Biz sa'yı yanlış yaptık. Bugün Arefe günü olduğunu
zannediyorduk' dedi. Hz. Ömer 'Mekke'ye dönün ve Kabe'yi tavaf edin. Safa ile
Merve arasında sa'y yapın, eğer beraberinizde getirdiyseniz kurbanlarınızı
kesin. Sonra saçınızı kesin veya kısaltın. Sonra memleketinize dönün. Gelecek
sene tekrar hacca gelin ve kurban kesin. Kurban kesmeye gücü yetmeyen kişi üç
gün hacda, yedi gün de evine döndükten sonra oruç tutsun' dedi".
Hac veya umre için
ihrama giren kişi 'Hac veya umrede ölürsem veya hastalanırsam ihramdan
çıkacağım' der ve böyle bir durumla karşılaşırsa ihramdan çıkmış sayılır.
Hz. Aişe'den şöyle
rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber, hasta olan Duâba binti Zübeyr'in yanına
girdi ve 'Sen hacca mı gideceksin?' diye sordu. O da 'Allah'a yemin ederim,
kendimi çok hasta hissediyorum'
dedi. Hz. Peygamber
"Hac yap! Fakat 'Yâ rabbî! Hastalık nerede benim durmama sebep olursa,
orası benim ihramdan çıkma yerimdir' diyerek niyet et!" buyurdu.
Böyle bir durumda
ihramdan çıkmak, niyetle veya traş olmakla gerçekleşir. Böyle şart koşan
kimsenin kurban kesmesi gerekmez. Ancak 'Kurban keserek ihramdan çıkacağım'
demişse, kurban kesmesi gerekir.
Üzerine hac veya
umrenin vacib olduğu kişi, onları geciktirir ve bu arada ölürse âsi olarak
ölmüş olur. Böyle bir kimsenin yerine hac veya umre yapabilecek bir kimseye
bunu teklif etmek vacib olur. Onun hac veya umre masrafları, ölenin mirasından
verilir. Bu tıpkı ölenin borcu gibi sayılır. Miras, hac veya umre
masraflarından sonra mirasçılar arasında taksim edilir.
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: Cüheyne'den bir kadın Hz. Peygamber'e gelerek şöyle sordu:
- Annem haccetmeyi
nezretmişti (fakat hac yapamadan öldü). Onun yerine ben hac yapabilir miyim?
- Evet, onun yerine hac yapabilirsin. Eğer
annenin bir borcu olsaydı sen onu ödemez miydin?
- Evet Öderdim..
- O halde Allah'a olan borcunu da öde! Çünkü
Allah'ın borcu ödenmeye diğer borçlardan daha lâyıktır.
Hz. Peygamber, haccı,
ölümle üzerinden düşmeyen bir borca benzetmiştir.
Hacca bir mahremini de
götüren kadın onun masraflarını da vermelidir. Ancak mahremi olan 'Ücret
mukabili olarak seninle beraber gelirim' derse, kadının da onun ücretini
vermeye gücü yetiyorsa vermelidir. Fakat kadının bu ücreti vermeye gücü
yetmiyorsa, hacca gitmeye de gücü yetmiyor demektir. Bu durumda da hac
kendisine vacib olmaz.
İki gözü kör olan bir
kimseyi hacca götüren kişinin durumu da mahremi tarafından hacca götürülen
kadının durumu gibidir. Eğer kör olan kişi, ücret verebilecek durumda ise onun
ücretini vermek kendisine vacib olur. Eğer ücret verebilecek durumda değilse,
kendisi yerine haccedecek bir kimseyi göndermesi vacibdir. Eğer normal bir
ücretle yerine haccedecek birini
bulamaz, fazlasını verecek
durumda da olmazsa, hac farizası
üzerinden kalkar. Kendisini hacca
götürecek kişinin ücretini oğlu veya başkası verecek olursa, o parayı kabul etmek
mecburiyetinde değildir. Ancak oğlu veya bir başkası, onun yerine hacca gitmeyi
teklif ederse, bu teklifi kabul etmesi farzdır.
Eğer hacılar, yanlışlıkla dokuzuncu gün yerine onuncu günde
Arafat'ta vakfeye dururlarsa, o vakfe yeterli olur. Onların bu haccı kaza
etmeleri farz değildir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Arefe günü, halkın
Arefeye çıktığı gündür.
Hayız gören bir kadın,
veda tavafı yapmadan Mekke'den çıkıp gidebilir. Nitekim İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: 'Hacıların en son Kabe'yi ziyaret edip gitmeleri
emredilmiştir. Fakat hayızlı kadın bundan müstesnadır'.
İhramlı bir kimsenin
av avlaması haram olduğu gibi, harem sınırlan içindeki bitkileri koparması da
haramdır. Bir bitki koparıldığında fidye verilmesi gerekir. Büyük bir ağaç
kesen kimsenin, bir deve kurban etmesi gerekir. Küçük bir ağaç kesen kimsenin
bir koyun kurban etmesi gerekir. Ot koparan kişinin de ceza olarak sadaka
vermesi gerekir.
Harem'in hayvanlarını
avlamak haram olduğu gibi Medine'deki ha-rem'in hayvanlanm da avlamak haramdır.
Ancak Medine hareminde bulunan hayvanların tazminatı yoktur.
Çocuk hac yaptığında,
haccı sahih olur. Fakat farz olan hac yerine geçmez. Baliğ olduğunda yeniden
hac yapması farzdır.
Daha önce hac ve
umreden, farz olmasının şartlarından, vacibîerin-den, rükûnlanndan, haca bozan
şeylerden, Hz. Peygamber'in haccmdan ve daha birçok meselelerden bahsettik.
Şimdi hac yapmak isteyen kişiye kolaylık olması için haccm tüm fiillerini
sırayla arzetmek istiyoruz.
Hac için yolculuğa
çıkmak isteyen bir müslümanın, önce borçlarını ödemesi veya sahibinden müsaade
alması, eziyet ettiği kimseden helallik istemesi ve yolculuk için salih
arkadaşlar bulması gerekir. Dinde fakih olan kimseleri bulması daha evlâdır.
Çünkü haccın mükemmel şekilde yerine getirilebilmesi için bu zaruridir.
Hacca gitmek isteyen
kişi, yola çıkmadan önce hac hükümlerini öğrenmelidir. İmam Gazali bunun farz-ı
ayn olduğunu söylemiştir. Hac yolculuğuna çıkan kişi evinde ihrama girebilir,
isterse de mîkat'ta ihrama ' girer. Ancak ister evinde, ister mîkatta ihrama
girsin, ihrama girmeden yıkanmalıdır. Sonra ihram elbiselerini giymelidir ki
bu, bir izar ile bir abadan ibarettir. Bunların biri göbekten aşağıya, diğeri
de göbekten yukarıya bağlanır. Bunların dikişsiz olması gerekir. İhram
elbisesini giydikten sonra iki rekât namaz kılmalı ve kıbleye karşı durarak
şöyle demelidir: 'Lebbeyk Allahumme
bihaccin'. (Yâ rabbî!
Haccetmek suretiyle senin hizmetindeyim).
Bunlardan sonra ihrama
girmiş sayılır. İhrama giren kişiye, harem sınırları dahilinde yapılması haram
olan şeylerin tümü haram olur. Bu haramlardan birini işlediğinde daha önce
zikrettiğimiz gibi fidye vermesi gerekir. Ancak bu haramlardan biri olan cinsel
ilişki haccı ifsad ettiği gibi ayrıca fidye de gerektirir.
Uçakla hacca giden
kişi, uçak kalktığında ihrama girmelidir. Çünkü uçak çok hızlı gittiğinden
kendisini ihramsız olarak mîkat'tan geçirebilir. İhramsız olarak mîkat'tan
geçen kişinin bir kurban kesmesi gerekir.
Hac için ihrama
girildiğinde şöyle demelidir: 'Yâ rabbî! Bedenim, etim, kanım ve tüylerim senin
için ihrama girmiştir'. Ayrıca 'Lebbeyk Allahumme lebbeyk' duasını okumak da
sünnettir. Yüksek bir yere çıktığında, bir vadiye indiğinde veya bir grupla
karşılaştığında da telbiye yapmak sünnettir. Telbiye şu lafızlarla yapılır:
'Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyk Iâ şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde
ve'n-nimete leke ve'l-mülke şerike leke'. (Ey Allahım! Senin hizmetine
koşuyorum, senin hizmetine koşuyorum, senin hizmetine koşuyorum. Senin ortağın
yoktur, senin hizmetine koşuyorum. Hamd sana mahsustur, nimet ve mülk senindir.
Senin ortağın yoktur).
Kadın da erkek gibi
bunların tümünü yapmalıdır. Ancak kadının dikişsiz elbise giymesi vacib
değildir. Kadın, telbiye okurken sesini yükseltmeme! idir. Kadının, yüzünü ve
ellerini açıkta bırakması da vacibdir. Elleri veya yüzü 24 saat kapalı kalan
kadının kurban kesmesi gerekir. Kadının ellerini kınalaması -daha önce geçtiği
gibi- sünnettir.
İhramlı kişinin,
Mekke'yi görecek bir yere geldiğinde durup Mekke'ye girmeden önce gusletmesi
(yıkanması) sünnettir. En efdali, Zi Tuva kuyusunun yanında yıkanmasıdır.
Mekke'ye girilip
eşyalar yerleştirildikten sonra Kudüm Tavafı yapmak için Kabe'ye gidilmelidir.
Eğer umre yapıyorsa, umre tavafına niyet etmeT Iidir. Kabe'yi gördüğünde
ellerini kaldırıp Allahu ekber demeli ve şu duayı okumalıdır:
Yârab! şu beytin
şerefini, tazimini, kerem ve mehabetini artır. Hac ve umre niyetiyle gelip onu
ziyaret eden kimsenin de şerefini, tazimini artır. Yârab! selâm sensin, selâm
sendendir. Ey Rabbimiz! bizi selâmla dirilt!
Sonra Hz. Peygamber'in
mescide girdiği Benî Şeybe kapısından girerek Hacer'ul-Esved'in bulunduğu
yerden tavafa başlamalıdır. Hacer'ul-Esved'e eliyle dokunmak, eğer mümkünse
öpmek sünnettir. Eğer dokunmak veya öpmek mümkün olmazsa, uzaktan eliyle
işaret etmelidir. (Hacer'ul-Esved'i öpmek için insanları rahatsız etmek
haramdır). Sonra Kabe'yi soluna alarak Hacer'ul-Esved'in yanından tavafa
başlamalıdır. Hacer'ul-Esved'in hizasına her geldiğinde bir şavt olur. Bunu
yedi kere tekrarlaması gerekir. Çünkü bir tavaf, yedi şavt'tan meydana gelir.
Tavafta, setr-i avret
farzdır. Hadesten ve necasetten temiz olmak da farzdır. Tavaf esnasında abdesti
bozulan kişi, abdest alarak bıraktığı yer-, den devam edebilir. Tavafın,
Kabe'nin etrafında yapılması farzdır. Kişi Hicr-i İsmail'in bir kapısından
girip diğer kapısından çıkarsa, bu tavaf sayılmaz. Çünkü Hicr-i İsmail,
Kabe'den sayılır.
Tavafın ilk şavtında
şu duayı okumak sünnettir:
Allah'ın ismiyle
başlıyorum. Allah en büyüktür. Yârab! Sana iman ederim, kitabını tasdik ederim.
Ahdini yerine getirerek ve peygamber'in sünnetine tâbi olarak bu İbadeti
yapıyorum.
Kabe'nin kapısının
hizasına gelindiğinde şu dua okunmalıdır:
Kabe, senin Kâbendir.
Harem, senin haremindir. Emniyet, senin emniyetindir. Bu makam, ateşten sana
sığınanın makamıdır.
îki rükün (Yemen ile
Hacer'ul-Esved) arasında da şöyle denmelidir:
Ey rabbimiz! Bize
dünyada bir hasene, ahirette de bir hasene ver ve bizi ateş azabından koru.
Tavaf esnasında
istenildiği gibi dua edilebilir:
Birinci, ikinci ve
üçüncü şavtlarda -eğer arkasından sa'y yapılacaksa-remel yapmak sünnettir.
Remel, adımları kısa atıp süratli yürümektir. Dördüncü, beşinci, altıncı ve
yedinci şavtlarda normal yürünmelidir. Remel yapıldığı zaman şu dua
okunmalıdır:
Yârab! Haccımı mebrur,
sa'yirm meşkur, günahımı mağfur kıl.
Arkasında sa'y olan
tavaflarda izdiba yapmak sünnettir. İzdiba, abanın ortasını sağ koltuğun altına
almak, diğer tarafını da sol omuza atmaktır. Remel ve izdiba, sadece erkekler
için sünnettir.
Tavafta kişinin Beyt-i
Haram'a yakın olması sünnettir. Kişiyle Beyt-i Haram arasındaki mesafe üç adım
olmalıdır. Ancak halka eziyet vermek sözkonusu ise uzaktan tavaf etmek gerekir.
Kadınların ise tavaf yerinin kenarından
yürüyerek tavaf etmesi sünnettir.
Kadınlar, erkeklerle sürtüşerek
tavaf etmemelidir.
Mümkünse Rükn-i
Yemanî'ye dokunmak sünnettir. Dokunmak mümkün değilse, uzaktan işaret etmek
yeterlidir. Rükn-ü Yemanî'yi öpmek hususunda herhangibir hadîs rivayet
edilmemiştir. Fakat Rükn-ü Yemanî'yi öpmek mekruh değildir.
Kabe'nin dört rüknü
(köşesi) vardır. Hacer'ul-Esved'in bulunduğu rükne 'Hacer'ul-Esved rüknü'
denir. Hacer'ul-Esved'den sonra 'Rükn-ü Irakf, ondan sonra 'Rükn-ü Şamî, ondan
sonra da 'Rükn-ü Yenıanî' gelir.
Tavaf bittikten sonra
-eğer yer varsa- Makam-ı İbrahim'in arkasında iki rekât namaz kılmak sünnettir.
Birinci rekâtta Kâfirûn, ikinci rekâtta ise
İhlas sûresi
okunmalıdır. Bu namazdan sonra -mümkünse- Hacer'ul-Esved'e giderek onu öpmek
veya dokunmak gerekir.
Sonra sa'y yapmak için
Safa kapısından çıkmalı, Safa tepesine gelerek sa'y yapmaya oradan
başlamalıdır. Safa tepesine çıkıldığında şöyle denmelidir:
Allah en büyüktür,
Allah en büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur. Allah en büyüktür. Bize hidayet eden
Allah'a dua ediyorum. Bize verdiği nimetlerden ötürü hamd Allah'a mahsustur.
Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd
O'nundur. Dirilten ve öldüren O'dur. Hayr, O'nun elindedir. O herşeye kadirdir.
Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Va'dini yerine getirdi, kuluna (Hz.
Muhammed'e) yardım etti. Ahzabı (çeşitli kabilelerden toplanıp Medine'ye
saldıran orduları) tek başına perişan etti. Allah'tan başka ilah yoktur. Biz
ancak O'na ibadet ederiz. Kâfirler hoşlanmasalar da din O'na mahsustur.
Sonra meşru şeyler
için olmak şartıyla istenildiği şekilde dua edilebilir. Zikir ve dua'yı ikinci
ve üçüncü defa tekrar etmek de sünnettir.
Sonra Safa'dan aşağıya
inerek normal şekilde yürümeli birinci yeşil işarete gelindiğinde hızlı
yürünmeli, ikinci yeşil işarete gelindiğinde tekrar normal yürüyerek Merve'ye
çıkılmalıdır. Safa'dan Merve'ye gitmek bir şavt'tır. Safa ile Merve arasında
yedi şavt yapmak farzdır. Bu şavtlarda da 'remel' yapmak erkekler için
sünnettir. Kadının ise hem tavafta, hem de sa'yda remel yapmaması sünnettir.
Sa'y yapan kişinin,
sa'y esnasında şu duayı okuması sünnettir:
Yârab! Affet, merhamet
et, hakkımda bildiklerini bağışla! Sen en aziz ve en kerîmsin.
Sa'yin Safa'dan
başlanıp Merve'de bitirilmesinin vacib olduğu geçen açıklamalardan
anlaşılmıştır. Sa'y, ancak Kudüm Tavafı'ndan veya rükün olan tavaftan sonra
yapılır. Eğer umreye niyet edilmişse sa'y bittikten sonra Merve'de saçlar
kesilmeli veya kısaltılmalıdır. Böylece umre tamamlanmış olur. Fakat hac için ihrama girilmişse ihramdan
çıkmadan . Zilhicce'nin sekizinci gününe
kadar Mekke'de kalınmahdır.
O gün Mina'ya inmelidir, fakat
Mina'ya gitmemek hacca zarar vermez. Çünkü Zilhiccenin sekizinci günü Mina'ya
gitmek sünnettir. Dokuzuncu gün güneş doğduktan sonra Mina'dan Arafat'a
yönelmelidir. Öğle vaktine kadar Nemire vadisinde durup Arafat'a öğleden sonra
gitmek sünnettir. Nemire'de öğle ile ikindi namazını cem-i takdim yaparak
kılmalıdır. Sonra Arafat'a gidip güneş batıncaya kadar orada vakfe yapmalıdır.
Arafat'ta zikir ve tfthlili çok yapmalıdır. Dilediği şekilde dua da
edilebilir. Arafat'ta vakfe yapmak, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir
rükündür. Günlerin en büyüğü olan bu günde yapılması gereken birçok dua varid
olmuştur ki onlardan bazıları şunlardır:
Ey Allahım! Kalbimde
nur kıl, sözümde nûr kıl, kulağımda nûr kıl. Yârab! Göğsümü aç, emrini bana
kolaylaştır.
Rabbimiz! Dünyada bize
bir hasene, ahirette de bir hasene ver ve bizi ateş azabından koru. Yârab! Ben
nefsime zulmettim, hem de çok! Günahlarımı ancak sen affedersin. Katından bana
mağfiret yaz. Bana merhamet et. Sen affı ve merhameti bol olansın. Yârab! Beni
günahların gölgesinden taatın izzetine götür. Helâllerin bana kâfi gelsin.
Lütfunla beni başkasına muhtaç etme. Kalbimi ve kabrimi nür-landır. Beni hidayete ulaştır. Beni tüm eserlerden
muhafaza eyle.
Tüm hayırları bana
nasip eyle. Yârab! Ben senden hidayeti, takvayı, namus ve zenginliği istiyorum.
Yârab! Sen benim
mekânımı görür, sözümü duyarsın. Gizli ve açıkta olan herşeyimi bilirsin.
Hiçbir işim senden gizli değildir. Ben zarara uğramış, şaki olmuş yardım talep
eden bir kulunum. Senden korkuyor, günahlarımı itiraf ediyorum. Bir fakirin
sana yalvarıp yakardığı gibi yalvarıyorum. Zelil ve günahkâr bir kimsenin
yakardığı gibi ya-karıyorum. Zarara uğramış, korku içinde olan bir kimsenin
çağırışı gibi seni çağırıyorum. Senden korkan, senin azametin önünde zilleti
kabul eden, senin için gözlerinden yaşlar akan, senin için yüzünü yerlere
sürten kimsenin duasıyla sana dua ediyorum.
Güneş battıktan sonra
Müzdelife'ye gitmek için hareket edilmelidir. Öğleden bayram gününün fecr
vaktine kadar Arafat'ın herhangibir yerinde bir lahza kalan kişi Arafat'ta
vakfeye durmuş sayılır. Fakat efdal olan, gündüzle gecenin bir parçasını bir
araya getirmektir.
Müzdelife'ye varıldığında
akşam ile yatsı namazı kasr edilerek ve cem-i tehir yapılarak yatsı namazıyla
birlikte kılınmalıdır. Gece yarısına kadar
Müzdelife'de kalmak vacibdir.
Gece yansından önce Müzdelife'den ayrılan kişiye, bir
kurban kesmesi vacib olur. Şeytan taşlamak için Müzdelife'den taş toplamak
sünnettir. Bu taşlar küçük olmalıdır.
Sabah namazı Müzdelife'de
kılındıktan sonra Meş'ar'ul-Haram'ın yanına gelip vakfe
yapılmalıdır. Meş'ar'ul-Hamm Müzdelife'nin sonunda küçük bir dağdır. Burada
Allah'a dua edilmelidir. Yapılması güzel olan dualardan biri şudur:
Yârab! Bizi burada
vakfe yapmaya muvaffak kıldığın, burayı bize gösterdiğin, bizi hidayete
ulaştırdığın gibi, bizi seni zikretmeye de muvaffak kıl. Bizi bağışla, bize
merhamet et. Çünkü sen bize "O halde Arafat'tan ayrıldığınızda, Meş'ar-i
Haram (Kuzah Dağın)da Allah'ı anın! O'nu^ size nasıl hidayet ettiyse öyle
zikredin. Siz, O'nun hidayetinden önce dalâlette olanlardandınız. Sonra siz de
insanların Arafat'tan dağıldıkları yoldan dağılın. Allah'tan mağfiret dileyin!
Muhakkak Allah, çokça
affeden ve rahmeti
bol olandır"
(Bakara/198-199) diyerek va'dde bulundun. Senin sözün hakkın ta kendisidir.
Meş'ar-i Haram'ın
yanında vakfe yapmak sünnettir. İnsanların birbirlerini tanıyabilecekleri kadar ortalık
aydınlandıktan sonra, güneşin doğuşundan sonra Mina'ya varmak üzere
yola çıkılmalıdır. Mina'da, Cemretu'l- Akabe 'ye yedi taş atmak vacibdir.
Cemretu'l-Akabe Mina'nın batısında ve Mekke'ye açılan yolun tam kenarındadır.
Taşlan atarken yüzü cemreye, Mina'yı sağ tarafa, Mekke'yi sol tarafa almak
sünnettir. Taş atılırken telbiye yapılmamalıdır. Her taşı atarken 'Allahu
ekber, Allahu ek-ber, Allahu ekber, lâ ilahe illallahu vallahu ekber. Allahu
ekber ve lillahi'1-hamd' demek sünnettir. Taşların sağ elle atılması ve elin
koltuk altı görünecek kadar yukarıya kaldırılması da sünnettir. Kadınlar ise
ellerini kaldırmadan taşları atmalıdırlar.
Atılan taşların yerine
düşmesi gerekir. Yerine düşmeyen taşlar hesaba katılmaz, onların yerine tekrar
atılması gerekir. Beraberinde kurban getiren kişi taşlamadan sonra kurbanını
kesmelidir. Sonra saçını kesmeli veya kısaltmalıdır. Erkeklerin, saçlarının
tümünü, kadınların ise saçlarının ucunu kesmeleri sünnettir. Saçları kesmek
veya kısaltmak haccın rükûnlarından biridir. (Hanefî mezhebinde rükün
değildir).
Taşları atıp kurban
kesen kişi için birinci tahallül gerçekleşmiş sayılır. Dolayısıyla hanımıyla
cinsî münasebette bulunmak hariç, ihramlıya yasak olan şeylerin tümünü
yapabilir. Traş olduktan sonra Mekke'ye gidip Kabe'nin etrafında yedi defa
dolaşmahdır. Böylece farz tavafı yapmış olur. Tavaf da haccın rükûnlarından
biridir, hac ancak bununla tamamlanır. Bundan sonra da -eğer kudüm tavafından
sonra sa'y yapmamışsa-sa'y yapmalıdır.
Taşlamadan, traştan ve
tavaftan sonra, ihramlıya haram olan şeylerin tümü -hanımıyla cinsî münasebet
de dahil- hacıya helâl olur.
Sonra gecelemek için
Mina'ya dönmelidir. Çünkü Mina'da gecelemek vacibdir. Mina'da gecelemeyi
terkeden kişi bir kurban kesmek zorundadır.
Taşlama vakti güneşin
batıya kaymasıyla başlar. Önce birinci cemreye, sonra ikinci cemreye, sonra da
halkın büyük şeytan dediği cem-retu'l-akabe'ye yedişer tane taş atmalıdır.
Taşlamada, yukardaki tertibi gözetmek vacibdir; yani önce küçük cemreden
başlayıp büyük cemreye doğru gitmelidir. Sonra ikinci gece de Mina'da
gecelemelidir. Üçüncü günün öğle vakti girdiğinde taşlama vakti başlamış olur.
Önce birinci cemreye, sonra ikinci cemreye, sonra da üçüncü cemreye yedişer
taş atılmalıdır.
Bu, teşrik günlerinin
ikinci gününün taşlamasıdir. Teşrik günlerinin ikincisinin taşlamasından sonra,
güneş batmadan önce Mina'dan çıkıp Mekke'ye gidilebilir ve böylece hac
tamamlanmış olur. Ancak teşrik günlerinin İkincisinde, güneş batmadan önce
Mina sınırlarından çıkmak şartıyla hac tamamlanmış sayılır. Eğer güneş batmadan
önce Mina sınırlarından çıkılmazsa,
teşrik günlerinin üçüncü günü de taşlama yapılması vacib olur. Öğle
vakti girdiğinde bu taşlama yapılıp Mekke'ye inilmelidir.
Memleketine dönmek
isteyen kişi veda tavafı yapmalıdır. Veda tavafını yapmayan kişinin bir kurban
kesmesi gerekir. Hayızlı kadın veda tavafı yapmadığından ötürü kurban kesmek
zorunda değildir, Çünkü veda tavafı, hayızlı kadının üzerinden kalkar. Veda
tavafı yapan kişi Mekke'de fazla kalırsa, tekrar veda tavafı yapması gerekir.
Zemzem suyu içmek sünnet'tir. Zemzem suyu içilirken, her içişte hayrı irade
etmek gerekir. İçerken kıbleye dönmek de sünnet'tir.