İKRAR.. 2
İkrar'ın
Tarifi 2
İkrar'ın
Meşruiyetinin Delili 2
İkrar'ın
Meşruiyetinin Hikmeti 2
Üzerinde
Bulunan Hakkı İkrar
Etmenin ve İkrar'dan Dönmenin Hükmü 2
Allah'ın Hakları 2
Kulların Hakları 3
İkrar'da
Bulunan Kişide Olması Gereken Şartlar 3
Kendisi
Lehine İkrar Yapılan
Kişide Bulunması Gereken Şartlar 3
İkrar
Sığasının Şartları 4
İkrar Edilen Malın
Şartlan. 4
Üzerinde Bulunan Meçhul Bir Hakkı İkrar Etmek. 4
İkrar'da İstisna ve Hükmü. 4
İkrar'da
İstisnanın Sahih Olmasının
Şartlan. 4
İstisna-ı
Munkatı 5
Belli
Birşeyden İstisna Yapmak. 5
Hastalık Halinde Yapılan İkrar 5
Lugatta ikrar, isbat
etmek anlamına gelir. İkrar'ın şeriat ıstilahmdaki mânâsı ise muhbirin üzerinde
sabit olan bir hakkı ikrar etmesidir. İkrar'a aynı zamanda itiraf da denir.
İkrar'ın meşruiyeti
Kur'an, Sünnet ve İcma ile
sabittir. İkrar'ın meşruiyetine delâlet eden ayetlere şunları misal
olarak verebiliriz:
'Bunu ikrar ettiniz
mi? Bu husustaki ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?1 demişti de onlar (bütün
peygamberler): 'İkrar ettik' demişlerdi. (Bunun üzerine Allah) 'Şahit olun, ben
de sizinle beraber şahit olanlardanım' dedi. (Âlu îmran/81)
Ey iman edenler!
Adaleti ayakta tutanlar olun. Allah için şahit olun. Velev ki şahitliğiniz
kendinizin veya ebeveyninizin veya en yakın akrabalarınızın aleyhine olsun.
(Nisa/135)
Âlimler, kişinin kendi
nefsi aleyhine şahitlik yapmasının,
ikrar anlamına geldiğini Söylemişlerdir.
İkrar'ın meşruiyetine
delâlet eden hadîslere
misal olarak Hz. Peygamber'in şu sözünü verebiliriz:
Yâ Uneys! Haydi bu
adamın karısının yanına git, eğer itiraf (ikrar) ederse onu recmet.
Ravi diyor ki: 'Uneys
o kadının yanına gitti, kadın da zina ettiğini ikrar (itiraf) etti. Müteakiben
Rasûlullah (s.a) onun recmedilmesini emir buyurdu ve emri yerine getirildi'.
İkrar'ın meşruiyeti
hususundaki icma'ya gelince, âlimler ikrar'ın
meşru olduğu hususunda ittifak ettikleri gibi, ikrar eden kişinin ikrar'ını da
kabul etmişlerdir.
İkrar'ın meşru
kılınmasının hikmet ve nedeni, ona ihtiyaç olmasıdır. İnsanların ihtiyaç
duyması nedeniyle meşru kılınan birçok şey vardır. Eğer ikrar meşru kilınmasaydı,
kişinin üzerinde bulunan başkasının hakkı, hak sahibinin bu hususta bir
şahidi olmadığı için zayi olurdu. İslâm dini ise -malum olduğu üzere- hakların
sahiplerine iade edilmesi hususunda çok
hassastır. İslâm sürekli olarak hakları zayi olmaktan korumaya gayret eder. Bu
bakımdan ikrar'ın meşru kılınması, kişinin ikrarına itibar edilmesi tabiijinv
Böylece haklar -ister Allah'ın, ister
insanların hakkı olsun- ikrar ile ortaya çıkar; insanların hakları alınır,
Allah'ın hakkı eda
edilir; zira Maiz
b. Mâlik, Hz.
Peygamber'in huzurunda zina ettiğini ikrar etmiş ve Rasûlullah'tan
kendisini zinanın manevî kirinden temizlemesini; zina haddinin kendisine tatbik
edilmesini isteyerek 'Böylece Allah'ın hakkını eda etmiş olurum' demiştir. Hz.
Peygamber de Maiz'in recmedilmesini emretmiştir. Yine Gamidiyeli bir kadın
da zina
ettiğini ikrar (itiraf)
elmj^, Hz. Peygamber onun da recmedilmesini emir buyurmuştur.
Bunlar, ikrar'm
meşruiyetine delâlet ederler. İkrar'ın meşruiyetinin hikmet ve nedeni ise,
ikrar'ın bir hüccet, bir delil olması ve onunla ikrar sahibinin -üzerindeki hak
Allah'ın da olsa- muhafaza edilmesidir.
İkrar edilen haklar
iki çeşittir: Allah'ın haklan, kulların hakları
Zinanın, hırsızlığın,
irtidat etmenin cezası, zekât, kefaret ve benzerleri Allah'ın hakkıdır. Bunlar
(bu cezalar ve mükellefiyetler) dini ikame etmek, toplumun maslahatını gözetmek
üzere meşru kılınmıştır.
Allah'ın hakkının
hükmü şudur: Bu hak hususunda kul ile Allah arasındaki tevbe fayda verir ve
Allah'ın hakkını ikrar eden kişi, ikrarından dönebilir. Çünkü Allah'ın hakkı(nı
çiğneyen kişinin cürmü) örtülebilir. Bunun delili, Hz. Peygamber'in, zina
ettiğini ikrar (itiraf) eden Maiz b. Mâlik'e telkinde bulunarak şöyle
demesidir:
Belki de sen zina
etmedin. Sadece onu öptün veya ona dokundun.
Böylece Hz. Peygamber,
Maiz'e, zina ikrarından dönmesini, bir şüphe ile özür beyan etmesini telkin
etmektedir:
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Müslümanlardan,
elinizden geldiği kadar cezaları düşürünüz. Eğer bir çıkış yolu varsa onu
serbest bırakınız; zira imamın affetmek hususunda hata etmesi, cezayı tatbik
etmek hususunda hata etmesinden daha hayırlıdır.
İkrar'dan dönmek, bir
şüphedir. Şüphe olduğunda ise hadd düşer. Kadı'nın, ikrar'da bulunan kişiye,
İkrarından dönmesi için telkin yapması mendubdur. Fakat kadı, ikrar'da bulunan
kişiye, açıkça ikrarından dön diyemez. Çünkü bu takdirde adama, yalan
söylemesini telkin etmiş olur. Eğer kişi Allah'ın hakkını ikrar ettikten sonra
ikrarından dönerse, hüküm (ceza) kendisinden düşer. Bunun delili, Maiz'in
recmedilrnesiyle ilgili rivayettir: Maiz'e taşlar vurulmaya başlayınca Maiz
kaçtı. Fakat onu taşla-yanlar kendisine yetiştiler ve taşlayarak onu
öldürdüler. Sonra Rasûlulla-h'a Maiz'in kaçışı haber verilince, Hz. Peygamber
'Keşke bıraksaydınız' dedi.
Kulların haklarında
ikrar'dan dönmek sahih olmaz. Çünkü hak sahibinin hakkı o ikrar ile sabit
olmuştur. Ancak hak sahibi ikrar edeni yalanlarsa ikrar eden ikrarından
dönebilir. Meselâ Amr 'Zeyd'in bende alacağı vardır' veya 'Zeyd'in malını telef
ettim' veya 'Zeyd'e zina iftirası attım' diyerek ikrar'da bulunsa, bu
ikrarından dönmesi sahih olmaz; ikrar ettiği suçun cezası ne ise o, kendisine
tatbik edilir. Fakat hak sahibi (Zeyd) onu yalanlarsa, ikrarından dönebilir.
İkrar'da bulunan bir
kişide olması gereken birtakım şartlar vardır ki bu şartlardan biri eksik
olursa onun ikrarı sahih olmaz. Bu şartlar şunlardır:
1. Baliğ
olmak
Baliğ olmayan çocuğun
ikrar'ı -mümeyyiz olsa dahi- sahih- olmaz. Çünkü onun tasarruf yetkisi yoktur.
Ayrıca kalem de ondan kaldırılmıştır.
2. Akıllı olmak
Delinin, bir hastalık
nedeniyle aklı gidip gelenin, sürekli baygınlık geçirenin ikrarı sahih olmaz;
zira bu durumda olan kişilerin tasarruf yetkisi olmadığı gibi, kalem de
onlardan kaldırılmıştır.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Kalem, üç kişiden
kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, baliğ oluncaya kadar çocuktan,
akıllanıncaya kadar deliden.
3- İstek ve
iradesiyle ikrar etmek
Birşeyi ikrar etmesi
için zorlanan kişinin ikrarı sahih olmaz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ ümmetimin
göğüslerindeki vesveseleri için -onunla amel etmedikleri veya onu açıkça
söylemedikleri sürece- günah yazmaz.
Allah Teâlâ
ümmetimin zorlanması sebebiyle
yaptığı fiillerin günahını
yazmaz.
Yani Allah Teâlâ,
zorlanan bir kişiden -zorlandığı hususta- teklifi kaldırmıştır. Bu bakımdan bir
kişi, herhangibir fiili yapmaya zorlanır da yaparsa, sonra onu itiraf (ikrar)
ederse, bu ikrar sahih olmaz; zira Allah Teâlâ, zorlanma durumunda -kalbi
mutmain olmakla beraber- küfrü ikrar etmeyi dahi sahih saymayarak şöyle
buyurmuştur:
Kalbi iman ile mutmain
olduktan sonra küfre zorlanan kimse dışında kim imanından sonra Allah'ı inkâr
eder, küfre göğsünü açarsa, Allah'tan bir gazap onların üzerindedir ve onlar
için büyük bir azap vardır. (Nahl/106)
Bu bakımdan küfrün
dışındaki ikrarlara itibar edilmemesi daha uygundur.
4. Hacr
altında olmamak
Yani ikrar'da bulunan
kişi, üzerine hacr konulup tasarruftan menedilmiş olmamalıdır. Üzerinde hacr
bulunan kişi, hacr'dan önce veya sonraki bir borcu veya bir malı telef ettiğini
ikrar ederse, ikrar'ı sahih olmaz. Çünkü üzerinde hacr bulunan bir kişi,
malında tasarruf etmekten menedilmiştir. Ancak hacr altında bulunan bir kişi
hadd ve kısası ikrar edebilir. Çünkü bunlar mal ile ilgili değildir. Ayrıca
burada itham da sözkonusu olmaz. Hacr altında olan kişi hırsızlık yaptığını
ikrar ederse, eli kesilir. Fakat çaldığı mal, kendisine ödettirilmez.
Kendisi lehine ikrar
yapılan kişide bulunması gereken şartlar şunlardır:
1. Kendisi
lehine ikrar yapılan (kendisi için mal ikrar edilen) kişinin -dava açabilmesi,
malı isteyebilmesi için- az da olsa belli olması gerekir.
Eğer kişi 'Herhangibir
şahısın bende bin lirası var' şeklinde ikrar'da bulunursa, -kendisi lehine
ikrar yapılan kişi meçhul olduğundan- ikrar sahih olmaz; zira ibham, ikrar'ı
iptal eder.
Eğer kişi 'Şu üç
kişiden birinin bende bin lirası var' şeklinde ikrar'da bulunursa, az da olsa
kişi belli olduğundan ikrar sahih olur. O üç kişiden biri 'Bu sözle beni
kasdediyor, o bin lira benimdir' derse, yeminle beraber onun sözüne -ikrar
eden kişi onu yalanlamazsa- itibar edilir. Çünkü o üç kişi arasında onun
kasdedilme ihtimali bulunmaktadır. Ayrıca yemini de onun kasdedildiğini tekid
etmektedir. İkrar eden kişi de onu yalanlamadığı takdirde bu da ikinci bir
tekid olur ki artık o paranın onun olduğuna hükmedilir.
2. Kendisi lehine ikrar yapılan kişinin, ikrar
edilen mala sahip olma ehliyetinin bulunması gerekir.
Zira ikrar, o
zaman isabetli olur ve-muhtemelen bir şahit de onu tekid
eder. Eğer kişi 'Şu hayvanın bende bin lirası var' diye ikrar'da bulunsa
-hayvanın mala sahip olma ehliyeti olmadığı için- ikrar sahih olmaz.
3. Kendisi lehine ikrar yapılan kişi, ikrar
edeni yalanlamamalıdır.
Kendisi lehine, mal
ikrar edilen kişi, ikrar edeni yalanlarsa, ikrar sahih kabul edilmez, mal,
ikrarı yapanın elinde kalır. Çünkü malın onun elinde olması -zahiren de olsa-
onun mal sahibi olduğuna delâlet eder. İkrar
ise sonradan ortaya
çıkmış birşeydir ve
yalanlanması onu düşürmüştür.
İkrar sigasında sarih
bîr lafız veya ikrar'a delâlet eden bir lafız kullanılması şarttır. Niyetle
beraber olan yazı ve dilsiz bir kişinin anlaşılır işareti sarih lafız anlamına
gelir.
Kişi 'Zeyd'in bende
bin lirası vardır' veya 'Zeyd'in benim zimmetimde bin lirası vardır' dese, bu
ikrar olur ve bu, borç üzerine hamledilir ve o borç kişinin zimmetinde gerekli
olur. Çünkü örfen bu sigadan -ilk önce- bu anlaşılır. Eğer kişi 'Zeydin benim
katımda bin lirası vardır' veya 'Zeyd'in benimle beraber bin lirası vardır'
dese, bu da ikrar sayılır ve. 'aynen' bulunduğuna hamledilir. Çünkü iki siga da
zarfchr. Her ikisi de paranın kesinlikle onun elinde (aynen) bulunduğuna
delâlet eder.
Eğer bir kişi, başka
bir kişiye 'Benim sende bin liram vardır' dese, o da 'Evet' veya 'Doğru
söylüyorsun' dese, bu ikrar olur. Çünkü bunlar tasdik için kullanılan sözlerdir.
Eğer ona 'Sen beni
ondan beri ettin' veya 'Ben onu sana hibe ettim' dese, bu da ikrar olur. Çünkü
bu, zimmetinin bir hakla meşgul olduğunu itiraf (ikrar) etmektir. Sonra o hakkı
iskat etmiş demektir ki aslolan onun iskat edilmemesidir.
1. İkrar edilen hak, ikrar anında ikrar edenin
(kendisi için ikrar edilenin) mülkü olmamalıdır. ;
Zira ikrar, mülkü
izale etmek anlamına gelmez. O ancak, kendisi için ikrar edilenin memluku
olduğu haberini vermektir. Eğer kişi 'Benim elbisem Zeyd'indir' veya 'Zeyd'de
olan alacağım Amr'ındır' derse, bu ikrar sahih olmaz. Çünkü bu hakların onun
olması için nefsine izafe edilmesi gerekir. Bu da hakların başkasına ait
olduğuna dair ikrarına ters düşer.
2. İkrar edilen hak, ikrar edenin elinde
olmalıdır ki lehine ikrar edilene -ikrar nedeniyle- hakkını teslim edebilsin.
Eğer kişi üzerinde bulunan bir hakkı ikrar eder de o hak elinde bulunmazsa,
sonra o hak eline geçerse, o hak -ikrarı üzere- ondan alınır, kendisi için ikrar
ettiği kişiye verilir.
Kişinin, üzerinde
bulunan meçhul bir hakkı ikrar etmesi sahih olur. Çünkü ikrar, sabit bir hakkı
ihbar etmek (haber vermek) demek tir. Bazı şeyler mufassal ve açık, bazı şeyler
de mücmel olarak haber verilir. Kişi 'Zeyd'in bende bir malı vardır' dediğinde,
bu ikrar sahih kabul edilir ve o malın ne olduğu hususunda ondan bilgi alınır;
zira kişi, mal ile 1 dirhemi kasdetmiş
olabilir. Çünkü mal tabiri, 1000 dirhemi de 1 dirhemi de kapsar.
Eğer kişi üzerinde
bulunan meçhul bir hakkı ikrar eder ve bu meçhul hakkın ne olduğunu
söylememekte ısrar ederse -ikrar ettiği hakkın ne olduğunu açıklayıncaya kadar-
hapsedilir. Çünkü ikrar ettiği hakkı açıklamak onun üzerine vacibdir. Tıpkı
borcunu ödemekten imtina eden kişinin hapsedileceği gibi, ikrar ettiği ve
açıklaması üzerine vacib olan bir hakkı açıklamadığı için de hapsedilir.
İkrar'da istisna
sahihtir. Çünkü Kur'an'da, Sünnet'te ve gerek nesir gerek şiir olsun Arab
dilinde ikrar'da istisna vâriddir. Eğer kişi 'Benim üzerimde falan kişinin 1000
dirhemi vardır, ancak 100 dirhem eksik1 şeklinde ikrar'da bulunursa, ikrarı
sahih olur ve 900 dirhemi ödemesi gerekir.
îkçar'da istisnanın
sahih olması için birtakım şartların bulunması gerekir:
1. İstisna ile kendisinden istisna yapılan, aynı
sözde ve birbirine bitişik olmalıdır.
Yani örfen ikisi bir
keîâm sayılacak şekilde olmalıdır. Fakat hatırlamak veya nefes almak için
istisna ile kendisinden istisna yapılan şey arasında biraz sükût fasıl
sayılmaz. Eğer istisna ile kendisinden istisna yapılan arasında uzun bir müddet
susulursa, bu, fasıl sayılır; birinci söz ile ikinci söz birbirinden ayrı kabul
edilir ve istisna sahih olmaz, istisnadan önce ikrar edilen hak kamilen sabit
kalır.
2. Müstesna ile müstesna minhu (istisna ile
kendisinden istisna edilen) birbirinin aynısı olmamalıdır.
Meselâ kişi 'Zeyd'in
bende 5 lirası vardır, ancak 5 lirası müstesna' derse, bu istisna sahih olmaz.
5 lirayı tam olarak ödemesi gerekir, çünkü onu ikrar etmiştir. Eğer kişi
'Zeyd'in bende 5 lirası vardır, ancak 4 lirası müstesna' derse, bu istisna
sahih olur.ve 1 lirayı Zeyd'e vermesi gerekir.
Müstesnayı, cinsinden
olmayan birşeyden istisna etmek sahihtir. Buna istisna-ı munkatı denir.
İstisna-ı munkatı hem Kur'an'da, hem de başka yerlerde varid olmuştur. Meselâ
şu ayet-i kerime istisna-ı munkatı'ya örnek olarak gösterilebilir:
(ibrahim) sordu: 'Şimdi neye tapmakta olduğunuzu
gördünüz mü? Hem siz, hem de önceki atalarınız!' İşte bu mabudîar gerçekten
benim düşmanımdır. Fakat âlemlerin rabbi hariç.
. (Şuara/75-77) .
Görüldüğü üzere
ayetteki rabbu'l-âlemîn kelimesi, öncekilerden istisna edilmiştir. Oysa bu'
onların cinsinden değildir. Bu bakımdan kişi 'Zeyd'in bende 1000 lirası vardır,
ancak elbisesi müstesnadır' dese, ikrar'ı sahih olur ve elbisenin kıymetini
1000 liranın altında bir kıymetle beyan etmesi de -müstesnanın müstesna
minhu'yu tamamen kapsamaması için-vacib olur. Eğer kıymeti 1000 lira olan bir
elbise olduğunu söylerse, istisna da yaptığı açıklama da batıl olur; 1000
lirayı Zeyd'e vermesi gerekir.
Belli birşeyden
istisna etmek sahihtir. Meselâ kişi 'Şu ev Zeyd'in, fakat şu oda müstesna'
derse, istisna sahih kabul edilir. Çünkü bu, ikrar ve bitişik bir lafızla
birşeyi ondan istisna etmektir ki bu da açıklama sayılır.
Hastalık halinde
yapılan ikrar -ölüm hastalığı dahi olsa- sahihtir. Bunun hükmü, sıhhatliyken
yapılan ikrar'ın hükmü gibidir. Kişinin sağlıklıyken ikrar ettiği borç ile
hastayken ikrar ettiği borç arasında hiçbir fark yoktur; sağlıklıyken ikrar
edilen borç, hastayken ikrar edilen borca takdim edilemez. Yine kişinin ölüm
hastalığmdayken bir varisi için yaptığı ikrar da tıpkı yabancı bir kişi için
yaptığı ikrar gibidir. Çünkü zahire göre kendisi için ikrar yapılan kişi o
malın sahibidir; zira kişi öyle bir haldedir ki o halde yalancılar bile doğru
söyler, fasık ve facirler de o" halde tevbe ederler.