VEKİL'İN TASARRUFLARININ SINIRI 2
1.
Husumetlerde Vekil Tayin
Etmek. 2
2. Kabz İçin
Vekil tayin Etmek. 2
3- Almak ve Satmak Hususunda Vekil Tayin Etmek. 2
A. Satış
Hususunda Vekil Tayin Etmek. 2
Satış Hususunda Mutlak Vekalet Vermek. 2
Satışa Bağlı Olan Vekalet 3
Vekil'in
Yakınlıkla İtham Olunacağı
Kimselere Mal Satması 3
Fasid Bir
Alışveriş İçin Vekil Tutmak. 4
B. Satınalma Hususunda Vekalet Verme. 4
Satınalma Hususunda
Mutlak Vekalet Verme. 4
• Satmalmakla
Kayıtlı Olan Vekalet 4
Vekil'in
Muhayyerlik Şartı Koşması 5
Vekalet Akdinin Hakları ve Hükümleri 5
Akdin Hukuku. 5
Vekil'in
Kendisine İzafe Ettiği
Akidler 5
Vekil'in
Müvekkiline İzafe Ettiği Akidler 5
Vekalete
Bağlı Olan Hükümler 5
1. Vekil'in
Vekil Tutması 5
2. Bir Bedel
Karşılığında Vekil Olmak. 6
3.
Vekilin Elinin Durumu. 6
4. Vekil Olduğunu
İddia Etmek. 6
5. Borç Ödemek Üzere Vekil Tayin Etmek. 7
6. İki Kişiyi Vekil Tayin Etmek. 7
7. Vekil ile Müvekkilin İhtilaf Etmesi 7
b. Vekil İle
Müvekkilin Mala Yapılan
Saldırgınlık veya Tefrit Nedeniyle
İhtilaf Etmeleri 8
Vekalet, rükün ve
şartlan tam olarak tahakkuk edip sabit olduktan sonra, vekil, vekil tutulduğu
hususta tasarruf etme hakkına sahip olur. Ancak bu tasarrufun sınırı nereye
kadardır? Bunu vekil'e isnad edilen vekalet konusuna göre tesbit etmeye
çalışacağız.
teker ölü
olarak.bulunan kişiyi öldürmediklerine dair yemin etmeleridir. Yemin'in
sekli
ÖIdürmed™ ve k™* öldürdüğünü de
yin etmeleridir. Yeminin sekli ÖIdürmed™ ve
k™* öldürdüğünü de
Husumetlerde vekil
tutmak, hâkim huzurunda murafaa davasında vekil tayin etmektir. Bu, günümüzde
avukatların müvekkillerini savunması gibidir. Eğer kişi husumet konusunda bir
avukata veya başka birisine vekalet verirse, avukat müvekkilinin hakkını isbat
etmek için her yola başvurabilir veya avukat, husumeti müvekkilinden
uzaklaşurmak için her çareye başvurabilir.
Vekil, müvekkili
üzerinde bulunan bir hakkı ikrar etme yetkisine sahip midir?
Bu soruya şöyle cevap
verilebilir: Vekil'in böyle bir yetkisi yoktur. Çünkü vekil, sadece münazaa
hususunda vekil tayin edilmiştir. İkrar ise başka bir konudur. İkrar,
musalahadır (sulh yapmaktır). Bu bakımdan husumet hususunda verilen vekalet,
ikrarı (sulh yapmayı) kapsamaz. Dolayısıyla vekil, böyle bir yetkiye sahip
değildir. Mal husumetinde vekil tayin edilen kişi, müvekkili için hakkı isbat
eder de hâkim de karar verirse, vekil, müvekkili yerine o hakkı kabzedebilir
mi?
Buna da şöyle cevap
verilir: Burada vekil, müvekili adına o malı kabzedemez. Çünkü
vekil, sadece hakkın isbat edilmesi için tayin edilmiştir. Dolayısıyla o malı
kabzetme yetkisine sahip değildir. Böyle bir yetki, ne şer'an, ne de örfen
bulunmamaktadır; zira örfen kişi, hakkı isbat etmek için avukat' tutar, fakat
avukatın malı kabzetmesine razı olmaz;
zira o insanlar genellikle hakkını
en iyi şekilde savunacak .
avukatları tutarlar. Tutulan bu avukat ise din ve ahlâk bakımından insanların
en zayıfı olabilir. İnsanlar avukat tutarken genellikle avukatın din ve
ahlâkının güzel olmasına dikkat etmezler. Bu bakımdan husumet için tutulan
avukat, kabz için elverişli olmayabilir. Husumet için avukat tutmak, avukatın malı
kabzetmesine rıza göstermek anlamına gelmez.
Bir kişi, başka bir
şahısta bulunan hakkını kabzetmek için vekil tayin ederse, o şahıs da bunu
inkâr ederse, vekil, hakkı isbat etmek için muhaseme yapabilir mi?
Burada iki görüş
vardır:
Birincisine göre vekil
muhaseme yapabilir. Çünkü ancak muhaseme ile hakkı isbat ettikten sonra malı
veya alacağı kabzedebilir. Kabz'a izin vermek, o hususta muhaseme etmeye- de
izin vermek sayılır.
İkinci görüşe göre
vekil, hakkı isbat etmek için muhaseme edemez. Çünkü izin, sadece kabz için
verilmiştir. Kabz için verilen izin, lafzen de örfen de muhaseme etmeye delâlet
etmez; zira insan bazen birine kabz için vekalet verir, fakat aynı kişinin
hakkı isbat hususundaki vekaletine razı olmaz. Çünkü insanlar kabz için dindar,
muttaki ve emin kişileri vekil (avukat) tayin ederler. Fakat bu kişiler hakkı
isbat hususunda çok zayıf olabilirler. Buna binaen eğer vekil, hakkı isbat
etmek için kendiliğinden dava açarsa, hâkim de onun ve müvekkilinin aleyhine
karar verirse, bu hüküm geçerli olmaz. Bu hususta muhtemelen ikinci görüş daha
doğrudur. Allah hakikati daha iyi bilir.
Kişi, bir başkasını
herhangibir şeyi satmak üzere vekil tayin ettiğinde bu vekalet ya mutlak, ya da
kayıtlı olur. Bunların herbirinin de ayrt hükümleri vardır:
Satış hususunda mutlak
vekalet vermek, bir kişiyi herhangibir malı satmak üzere hiçbir kayıt
koymaksızm vekil tayin etmektir. Kendisine mutlak vekalet verilen kişinin şu
hususlara dikkat etmesi gejekir:
a. O malı, memleketin parasından başka bir para
ile satamaz.
. Zira satış konusunda mutlak vekalet
verilmesi, örfen o memleketin parasına bağlıdır. Memlekette iki çeşit para
kullanılıyorsa, alışverişlerde daha geçerli olan para ile satmalıdır. Eğer her
iki para da eşit oranda geçerli ise daha yararlı olanla satmalıdır. Yarar
hususunda da eşitseler, hangisiyle satabiliyorsa, onunla satar.
b. Malı borca satamaz.
Peşin satması halinde
az paraya gitse bile borca satamaz. Çünkü vekaletin mutlak olması, paranın
derhal alınmasını gerektirir; zira satışta esas olan paranın peşin alınmasıdır.
Eğer mal sahibi, malı belli bir zamana kadar borca satmasına izin verirse,
vekil'in izin verilen zamana kadar borca satması caiz olur. Ancak izin verilen
zamandan daha fazlası için malı borca satamaz. Fakat malın peşin satılmasında
müvekkilin zararı varsa veya paranın gasbedilmesi sözkonusu ise borca
satılabilir. Müvekkil 'Mallarımı borca satabilirsin' dese ve belli bir zaman
tayin etmese -en sahih görüşe göre- vekalet sahih olur. Bu durumda zaman
örfe göre takdir edilir.
Eğer bu hususta Örf yoksa müvekkil için en yararlı olan gözetilir.
c. Malı
fahiş bir zararla satamaz. Fiyat -çoğunlukla- muhtemel olan miktardır ve bu
miktar eksperlerin takdirlerinden çıkan Ölçüyle tesbit edilir. Meselâ
alışverişte uzman olan kişiler (eksperler) malın yedi ile. onu arasında
gideceğini tahmin ederler de vekil malı beş veya altıya satarsa, bu satış sahih
olmaz. Bu üç şarta uymazsa -en sahih görüşe göre- satış caiz olmaz. Eğer malı
müşteriye teslim etmişse vekil zâmin
olur. Çünkü tasarruf sınırını aşmıştır. Satılan mal müşterinin elinde
ise parası verilerek mal geri alınır. Aksi takdirde müvekkil, malın kıymetini
isterse vekilden, isterse de müşteriden talep eder. Malın tazminatı müşterinin
üzerine olur. Vekil, malın parasını daha önce vermiş olsa da geri alır.
Satışa bağlı olan
vekalet şöyle olur: Kişi, mülkünde olan bir malı, bir şahsa satmak veya belli
bir zaman içinde satmak veya belli bir para karşılığında sstmak üzere bir vekil
tayin eder.
Kişi, malını belli bir
şahsa satmak üzere vekil tayin ederse, meselâ 'Benim şu malımı falan adama sat'
derse, vekilin o malı o şahsa satması vacib olur. Çünkü müvekkilin özel bir
amacı olabilir. Meselâ satmasını istediği adamın malı şüpheden uzak olabilir.
Mal sahibi, malının falan adama satılmasını isterken özel bir amacı yoksa,
karineler mal sahibinin kâr etmeyi kasdettiğine delâlet ederse, tayin edilen
şahıstan başkasına da satılabilir.
Mal sahibi, malın
satışını" belli bir zamanla kayıtlandırırsa, meselâ 'Malımı Cuma günü sat'
derse, Cuma günü satılması gerekir; daha önce veya daha sonra satmak caiz
olmaz. Çünkü mal sahibinin tayin ettiği günde bir ihtiyacı olabilir.
Mal sahibi, malın
satışını belli bir mekânla kayıüandınrsa, meselâ 'Mahmt falan pazarda sat'
derse, bunda da meşru bir hedefi olursa, meselâ.mal orada daha fazla ediyorsa
veya mal orada peşin para ile satılıyorsa veya o pazarın parası daha kaliteli
ise (bu hüküm eski za -manlara aittir) o pazardan başka yerde satmak caiz
olmaz. Mal sahibinin, belli bir pazar tayin etmesinin özel bir nedeni yoksa,
meselâ oradaki para ile diğer pazarlardaki para aynı ise -en kuvvetli görüşe
göre- diğer pazarlarda da satılabilir. Çünkü hangi pazarda satılırsa satılsın
maksat hasıl olmaktadır. Bu durumda mal sahibinin bir mekânda satış izni
vermesi, başka yerlerde de satış izni vermesi anlamına gelir.
Mal sahibi, malının
belli bir fiyata satılmasını şart koşarsa, meselâ 'Malımı 100 liraya sat'
derse, vekil, malı 100 liradan daha aşağıya sata -maz. Vekil, o malı semen-i
misil veya 100 liradan daha aşağıya satarsa, satış akdi sahih olmaz. Çünkü
müvekkilin iznine muhalefet etmiş olur. Ancak vekil, o malı -en sahih görüşe
göre- belirtilen fiyattan daha fazlasına satabilir. Çünkü malın belli bir
fiyata satılmasını istemek, örf de o fiyattan daha düşük bir fiyata satmamayı
istemek anlamına gelir. Eğer belirtilen fiyattan daha fazlasına almak isteyen
bir müşteri olursa, o zaman 100 liraya satılması caiz olmaz. Çünkü vekil,
müvekkili için en yararlı olanı yapmak mecburiyetindedir. Hatta vekil malı
muhayyer olarak satmışsa (muhayyerlik müddeti içinde satıştan vazgeçme şartıyla
satmışsa), muhayyerlik müddeti dolmadan o mala daha fazla para veren bir
müşteri çıkmışsa alışveriş feshedilir. Vekil alışverişi feshetmese bile
alışveriş akdi kendiliğinden fesholur.
Mal sahibi vekil'e,
'BelirtLiğim fiyattan daha fazlaya satma' derse, vekil, belirtilen fiyattan
daha fazlaya satamaz. Çünkü sarahat olduğunda örfün delâletine bakılmaz; zira
sarih söz, örfün delâletini iptal eder.
Bir malı satmak üzere
vekil tayin edilen kişi o malı kendisine satamaz (o malın parasını vererek
kendisi alamaz). Ayrıca vekil o malı küçük çocuğu için de himayesinde ve
velayetinde bulunan kişiler için de satın alamaz. Çünkü bir malı satmak üzere
vekil tayin edilen kişi, örf ve âdete göre o malı ancak başkalarına satabilir.
Kendine, küçük çocuğuna, himayesinde veya velayetinde bulunan kimselere
satamaz. Eğer bunlara satarsa, alışveriş akdi sahih olmaz. Hatta müvekkil
vekil'e, bu hususta izin vermiş olsa dahi satamaz. Çünkü satıcı ile alıcının
gayeleri değişiktir. Alıcı daima en ucuz fiyatla almak ister, vekil ise o malı
en yüksek fiyatla satmaya gayret etmek zorundadır. Eğer vekil, malı kendisine
alırsa, alıcı ile satıcı aynı kişi olur ve alışverişten kasdedilen hedef
tahakkuk etmez. Yukarıda saydığımız kişilerin dışındaki yakınlarına satmasında
herhangibir sakınca yoktur. Vekil o malı, hanımına, kardeşlerine ve diğer
akrabalarına satabilir. Çünkü burada alışveriş akdi yapan tek kişi değildir,
alışverişten kasdedilen hedef de ortadan kalmaz. En sahih görüş şudur ki vekil
malı, babasına, dedesine, asılları olan herkese, baliğ olan oğluna ye diğer
ferlerine -müstakil oldukları takdirde-satabilir. Ancak öyle bir fiyatla
satmalıdır ki o malı başkalarına sattığında ..da yine aynı kârı elde
edebilmelidir. Bu durumda sevgi ithamı ortadan kalkar, alışveriş akdi sahih
olur.
Fasid bir alışveriş
için, meselâ bir ölçek buğday verip iki ölçek buğday almak için veya aralarında
riba cereyan eden mallardan birini verip diğerini fazlasıyla almak için veya
lehv (oyun) aletleri karşılığında malını satmak için vekil tutmak caiz
değildir. Çünkü Allah Teâlâ bunları yasaklamıştır. Müvekkil bunları yapmaya
yetkili değil ki vekil tutabilsin de vekil yetkili olsun.
Kişi, fasid bir
alışveriş için birini vekil tayin ederse, o vekilin müvekkilinin malını meşru
bir şekilde satması caiz olur mu?
Buna şu şekilde cevap
verilir: Hayır! Satması caiz olmaz. Çünkü müvekkil ona bu hususta izin
vermemiştir.
Kişinin, belli
vasıflara sahip bir malı almak üzere bir kişiyi vekil tayin etmesi veya belli bir
para ile sınırlamadan muayyen bir malı satınalmak üzere bir kişiyi vekil tayin
etmesi, meselâ 'Bir araba almak üzere seni vekil tayin ettim' demesi halinde,
vekil'in şu hususlara riayet etmesi gerekir:
1. Kusurlu
bir mal almamalıdır. Çünkü kişinin mutlak olarak 'Bana araba al' demesi,
alınacak arabanın kusursuz olmasını
gerektirir; yani kişinin mutlak olarak 'Bana araba al' demesi, 'Bana kusursuz
bir araba al' mânâsına gelir. Buna rağmen vekil, kusurlu bir araba alırsa ve
arabanın da kusurlu olduğunu biliyorsa, alınan araba vekil'in kendisine ait
olur. En sahih görüşe göre vekil'in aldığı kusurlu mal para etse dahi müvekkile
değil, kendisine ait olur. Çünkü müvekkil, kusurlu araba alması için izin
vermemiştir. Vekil o arabayı almak suretiyle kusur işlemiştir. Dolayısıyla
bunun cezası da kendisine ait olur; zira müvekkil arabayı, satan kişiye iade
etme imkânına sahip olmayabilir, meselâ adam arabayı sattıktan sonra kaçıp
gitmiş olabilir. Bu durumda müvekkil zarara girmiş olur. Hele alınan arabanın
kıymeti ödenen paradan çok düşük olursa müvekkilin zararı daha da artar.
Vekil, aldığı arabanın
kusurlu olduğunu bilmiyorsa, araba da verilen paraya denk ise, araba müvekkile
ait olur. Çünkü müvekkilin zarara uğraması sözkonusu değildir. İsterse arabayı
alıkoyar, isterse de satıcıya iade eder. Vekil burada kusur işlemiş sayılmaz,
zira arabanın kusurlu olduğunu bilmemektedir. Ayrıca benzerlerinin fiyatından
daha fazlaya da almamıştır. Satınahnan kusurlu araba, verilen paraya denk
değilse –en sahih görüşe göre- araba yine müvekkile ait olur. Bu tıpkı
müvekkilin, kusurunu bilmeden o arabayı almasi gibidir. Bu durumda malın
kusurlu olması nedeniyle sadece müvekkilin cayma hakkı vardır. Ancak araba
peşin para ve peşin mal ile alınmışsa cayabilir. Çünkü zarar gören odur. Eğer
kusura razı olursa vekil onu geri verme hakkına sahip değildir; zira akid vekil
için vâki olmadığı gibi, zarar gören de vekil değildir. Ancak vekil malı borca
almışsa, vekil'in onu iade etmeye hakkı vardır. Çünkü bu vekil'in hakkıyla
meydana gelmiş bir durumdur, dolayısıyla vekil bunu ortadan kaldırma yetkisine
sahiptir. Vekil burada o malı kendisi için almış gibidir.
Eğer vekil'in iade
hakkı olmasa, mal
sahibi razı olmadığında malın
mülkiyeti vekile geçer ve malı iade etmek zorlaşır. Çünkü mal, kusuru
görüldüğünde hemen iade edilmeyi gerektirir. Buna müvekkil de razı olur.
2. Semen-i
misille veya herkesin aldanabileceği az bir artışla alabilir. Vekil, normal,
olmayan bir aldanma ve fazlalık ile satın alırsa, aldığı mal müvekkile değil,
kendisine ait olur.
Meselâ Zeyd, Amr'ı bir
malı belli bir para ile almak üzere vekil tayin etse, Amr'ın bu kayıtlara
riayet etmesi gerekir. Bu kayıtlara muhalefet ederse, yaptığı tasarruf müvekkil
için değil, kendi için olur. Ancak müvekkilin yararına olmak şartıyla
müvekkilin şartlarına muhalefet ederse, yaptığı tasarruf müvekkil için
olur.
Satın alınacak malın
nevini belirtmek suretiyle kayıtlandırmaya misal şudur: Müvekkil, vekiline Bana
şu model mercedesten bir tane al' dese, vekil de belirtilen modeldeki mercedesi
olsa, bu müvekkil için alınmış olur. Eğer vekil belirtilen modelden başka bir
model alırsa, aldığı müvekkil için değil, kendisi için olur. Çünkü muteber
olan, bazen de müvekkil için maslahatlı olan bir kayda muhalefet etmiştir.
Paranın
sınırlandırılmasına misal İse şudur: Müvekkil, vekiline 'Bana 100.000 dirheme
bir araba al1 veya 'Bana 100.00Ö dirheme
bir ev al1 dese, vekil de gidip 200.000 dirheme satın alsa, alınan mal müvekkil
için değil, kendisi için olur. Çünkü para için tayin edilen sınırı aşmıştır.
Müvekkil için daha
yararlısını yapmak için müvekkilin şartlarına muhalefet etmeye misal şudur:
Müvekkil, vekiline 'Falan malı 1000 dirheme satın al' dese, vekil de aynı malı
800 dirheme satın alsa, alınan . mal müvekkil için olur. ne kadar vekil, müvekkilin şartlarına riayet
etmemişse de bu muhalefet müvekkilin yararına olduğundan alınan mal müvekkile
ait olur.
Meselâ Zeyd, Arnr'ı
belli vasıflara sahip olan bir malı belli bir paraya satın alma hususunda vekil
kılsa, Amr da o para ile müvekkilin belirttiği vasıflara sahip maldan iki tane
alsa, alınan mallar müvekkile ait olur; zira vekil her ne kadar müvekkilin
söylediğine muhalefet etmişse de onun için en yararlı olanı yapmıştır. Bütün
bunlara, daha önce geçen Urve hadîsi delâlet etmektedir.
Almak ve satmak için
vekil tayin edilen kişi, alışverişte muhayyerlik şartı koşmaya yetkili
değildir. Çünkü her iki halde de müvekkilin yararına olmayan bir şarttır. Eğer
müvekkil buna izin verirse, vekil'in muhayyerlik şartı koşması caizdir. Vekil
hem kendi, hem de müvekkili için şart koşabilir. Çünkü bu şartta müvekkil için
yarar vardır. Ayrıca böyle bir şart ihtiyata daha uygundur.
Vekalet akdinin
haklarından maksat, vekalet akdinden kasdedilen amaca ulaşmak için yapılan
tasarruflardır. Bunlar sattığı malı teslim etmek, malın parasını almak, nikâha
mehir istemek gibi tasarruflardır.
Vekalet akdinin
hükümlerinden maksat da akidden beklenen gayenin tahakkuk etmesidir. Bunlar da
satılan malda müşteri için mülkiyetin sabit olması, nikâhta kadınla cinsî
münasebetin helâl olması gibi hükümlerdir.
Şimdi akdin hakları ve
hükümlerinin vekil için mi, müvekkil için mi sabit olacağını inceleyeceğiz.
Vekalet akdinin
hükmüne gelince, fakihler, akdin hükmünün vekil için değil, müvekkil için sabit
olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü vekil bir vasıtadır, müvekkilin adına konuşur,
akdi onun için yapar. Vekilin akid üzerindeki velayeti müvekkilinden ötürüdür.
Bu nedenle gerçekte akdi yapan vekil değil, müvekkildir. Dolayısıyla akdin
hükmü de müvekkil için sabit olur.
Bunlar akdin üzerine
terettüb eden akidler hasebiyle iki kışıma ayrılır. Çünkü vekil'in yerine
getirmek imkânına sahip olduğu akidler iki çeşittir:
• Vekil'in kendisine izafe ettiği akidler.
• Vekil'in müvekkiline izafe ettiği akidler.
Bunlar satmak, almak,
icare ve benzeri akidlerdir ki vekil akid yaparken 'Sattım, satın aldım,
kiraya verdim' der de 'Müvekkilim için sattım, müvekkilim için satın aldım,
müvekkilim için kiraya verdim' demez. İşte bu tür akidlerin hükümleri müvekkile
değil, vekile bağlanır. Vekil'in burada alıp sattığı malı akidden önce görmesi
gerekir. Onun meclisten ayrılmasıyla akidler lüzumluluk vasfına sahip olur.
Aldığı malın parası ondan istenir, sattığı malın teslimi ondan talep edilir.
Sattığı malın bedelini kendisi alır. Buna benzer işler onun sorumluluğundadır.1
(Bu haklar vekile râcidir). Çünkü artık o asıldır ve akdi müvekkiline izafe
etmek mecburiyetinde değildir.
Bunlar nikâh, musalaha
(sulh yapmak) ve benzeri akidlerdir ki vekil burada 'Senin kızının nikâhını
müvekkilim olan falan kişi için kabul ettim' der. Kadının vekili olarak da
kadının kocasına 'Hanımın adına onu şu kadar para karşılığında boşaman şartıyla
seninle sulh yaptım' der. Bu tür akidlerde hükümler vekil'e değil, müvekkil'e
bağlanır. Çünkü mehir vekilden değil, müvekkilden istenir, boşanma için yapılan
musalaha'nm parası da vekilden değil, müvekkilden istenir.
Vekil, vekil olduğu
işi yapabilecek durumdaysa vekil tutma yetkisine sahip değildir. Ancak müvekkil
izin verirse vekil'in vekil tutması sahih olur. Çünkü müvekkil sadece
kendisinin tasarruf etmesine müsaade etmiştir. Ayrıca vekil'in vekil tutması
için ortada bir zaruret de yoktur, zira kendisi o işi yapabilecek durumdadır.
Ancak vekil, vekil olduğu işi . yapabilecek durumda değilse ve işi iyi
bilmiyorsa vekil tutabilir. Çünkü böyle bir işi ona tevfiz etmek, o işi
yapabilecek birini vekil tutmasına izin vermek anlamına gelir.
Vekil, vekil olduğu
işi en güzel şekilde yapabilecek durumda olduğu halde işin çokluğundan ötürü
işin tümünü yapamıyorsa, gücü haricinde kalan ulaşamadığı hususlarda -en sahih .görüşe göre- vekil
tutabilir. Çünkü burada zaruret vardır. Ancak şunu belirtelim ki vekil'in vekil
tutmasının caiz olduğu hususlarda vekil'in, emin bir kişiyi, müvekkilin
yararını gözetecek bir kişiyi vekil tutması şarttır. Fakat müvekkil emin
olmayan bir kişiyi vekil tayin etmişse, vekil de müvekkile ittibaen başka
birini vekil tayin edebilir. Bu durumda ikinci vekil, birinci vekilin mi, yoksa
müvekkilin mi vekili olur?
Buna şöyle cevap
verilir: Eğer müvekkil birinci vekile 'Kendine bir vekil tut' demişse, ikinci
vekil birinci vekil'in vekil'i olur. Birinci vekil istediği zaman ikinci vekili
azledebilir. Ayrıca birinci vekilin azledilme-siyle veya birinci vekilin
kendini- azletmesiyle ikinci vekil de azlolunmuş sayılır.
Müvekkil birinci
vekile 'Benden ötürü bir vekil tut' demişse veya mutlak şekilde 'Bir vekil tut'
demişse, ikinci vekil, müvekkilin vekili olur, iki vekilden hiçbiri diğerini
azledemez, birinci vekilin azledilmesiyle de ikinci vekil azledilmiş sayılmaz.
Ancak müvekkil isterse, vekillerin ikisini de azledebilir.
Bir bedel karşılığında
vekil tayin etmek de vekil olmak da caizdir. Çünkü Hz. Peygamber'in hem bedel
karşılığında, hem de bedelsiz olarak vekil tayin ettiği sabit olmuştur; zira
Hz. Peygamber, zekât me murlarını bir bedel karşılığında vekil tayin etmiştir.
Eğer vekalet bir bedel karşılığında olursa bedelin belli olması şarttır.
Günümüzde avukatlara, davadan kazanılacak mal veya paranın % 10'nun, daha fazla
veya daha azının bedel olarak verilmesi sahih değildir. Vakıf ve dernekler için
makbuz karşılığı para toplayan kişilere, topladıkları paradan belli bir yüzde
vermeleri de sahih değildir. Bir bedel karşılığında vekil tayin etmenin ve
vekil olmanın meşru olması için bedelin (ücretin) malum olması şarttır; yani
müvekkil ile vekilin vekalet akdini yaparken belli bir ücret belirlemeleri
gerekir. İş bittikten sonra vekil, tayin edilen ücreti alır.
Vekilin, vekil olduğu
konulardaki eli, emanet elidir. Ancak saldır-gmhk yapar da malın telef olmasına
sebep olursa sorumlu olur. Vekilin, bir bedel karşılığında veya bedelsiz vekil
olması durumu değiştirmez. Çünkü vekil, tasarruf hususunda müvekkilin naibi,
vekilidir. Vekil, vekil olduğu konularda tasarruf edebilir. Onun eli, tıpkı
müvekkilin eli gibidir. Nasıl ki mal, sahibinin elinde heder olduğunda sahibi
zâmin olmuyorsa, vekil de zâmin olmaz. Ayrıca, vekalet, vekilden müvekkile bir
yardım, bir şefkattir. Tazminat ise buna ters düşer, insanları vekaletten
ürkütür. Eğer vekalette tazminat sözkonusu olursa, halk vekaletten imtina eder.
Bu da zorluk ve sıkıntıya yol açar. Eğer vekil, eli altında bulunan mallara
saldırgınlık yaparsa, meselâ kendisine alışverişte kullanmak üzere verilen
malları kendisi kullanırsa, malları zayi eder de nasıl zayi olduğunu bilmezse,
mallan bir yere koyup unutursa, müvekkilin şartlarına muhalefet ederse, vekil
zâmin olur; yani zayi olan malın parası kendisinden tahsil edilir.
Bir kişi, borçlu bir
şahsa gidip 'Ben alacaklının vekiliyim, beni alacağını tahsil etmek üzere
gönderdi1 dese, borçlu olan şahıs parayı ona teslim etmek zorunda mıdır?
Buna şu şekilde cevap verilir;
Borçlu, vekil.olduğunu iddia eden kişiye
-alacak sahibini görünceye kadar- parayı teslim etmek zorunda değildir. Çünkü
borçlunun parayı, vekil olduğunu iddia eden kişiye veme-si, borçluyu haktan
ibra etmez. Vekil olduğunu iddia eden kişi borçluyu, borcunu ödemesi için
zorlayamaz. Ancak vekil olduğunu iddia
eden kişi, bu iddiasını isbat edecek bir delil getirirse, borçlu boicunu ona ödemeye mecburdur. Borçlu borcunu verirse,
o da kabzederse caiz olur. Alacaklı gelip onun vekaletini tasdik ederse,
borçlunun zimmeti haktan beri olur. Fakat alacaklı o kişiyi vekil tayin
etmediğini iddia ederse, yeminle beraber alacaklının sözüne itibar edilir.
Çünkü bu işlerde aslolan vekil tayin etmemektir. Alacaklı yemin ettikten sonra
alacağın durumuna bakılır: Alacak, bir mal ise ve vekil olduğunu iddia eden
kişinin yanında da duruyorsa alacaklı o malı alır, mal telef olmuşsa onun
bedelini alır. Alacaklı kişi, isterse vekil olduğunu iddia edenden, isterse de
borçludan hakkım isteme yetkisine' sahiptir. Çünkü borçlu, vekil olduğunu iddia
eden kişinin gerçekten vekil olup olmadığını araştırmadan, onun vekil olduğu
kesinleşmeden malı ona vermiştir. Bu nedenle da sorumludur. Vekil olduğunu
iddia ederek malı kabzeden kişi de hakkı olmayan bir malı kabzettiği
için sorumludur. Mal sahibi
bunlardan birini zâmin kıldıktan
sonra, artık diğerini zâmin kılamaz. Çünkü her ikisi de mal sahibinin
kendisinden almasını haksızlık kabul etmektedir. Bu bakımdan tazminata
çarptırılan kişi, haksızlık kabul ettiği
şeyi kendi nefsinden uzaklaştırıp başkasının üzerine atamaz.
*
Eğer alacak bir mal
değil de para ise, alacaklı onu sadece borçludan isteyebilir. Vekil olduğunu
iddia ederek o parayı alandan isteyemez. Çünkü alacak sahibi borcun hâlâ
borçlunun zimmetinde olduğunu, vekil olduğunu iddia eden kişinin zimmetine
intikal etmediğini düşünür. Âlimlerin çoğunun görüşü budur. Çünkü vekil
olduğunu iddia eden kişinin borçludan aldığı paranın, alacaklının parası olduğu
kesin değildir. Bu nedenle alacaklı -çoğunluğun görüşüne göre- alacağını, vekil
olduğunu iddia eden kişiden isteyemez. Çünkü kabzettiği şeyin kendi hakkı
olduğu taayyün etmediğinden o şeyi taleb edemez.
Kişi, bir şahsı
borcunu ödemek üzere vekil tayin ederse, vekilin borcu ödediğine dair şahit
tutması gerekir. Çünkü vekil, müvekkili için en yararlı olanı
yapmakla mükelleftir. Borcu
öderken şahit tutmak da
müvekkilin
yararınadır. Böylece alacaklı alacağını tahsil, ettiğini inkâr edemez. Vekil,
borcu şahitsiz olarak ödediğinde alacaklı 'Ben alacağımı almadım' dese, vekilin
borcu ödediğini söylemesine itibar edilmez, borç müvekkilin zimmetinde kalmaya
devam eder.
Müvekkil, vekilin
şahitsiz olarak ödediği, alacaklının da inkâr ettiği parayı vekilden alabilir
mi?
Buna şöyle cevap
verilir: Vekil o parayı müvekkilin bulunmadığı bir yerde vermişse, vekil o
paraya zâmin olur. Çünkü borcu öderken şahit tutmamakla kusurlu davranmıştır.
Vekil borcu müvekkilin yanında ödemişse zâmin olmaz; zira para ödenirken
müvekkil şahit tutabilirdi. Şahit tutmak hem Hakkıdır, hem de maslahatı
icabıdır.
Kişi, tasarrufta
bulunmak üzere iki vekil tayin ederse, vekillerden biri vekil olduğu konuda tek
başına hareket edebilir mi?
Eğer müvekkil vekalet
akdi yaparken her vekilin müstakil olarak tasarrufta bulunmasına izin vermişse,
vekillerden birinin diğeri olmadan tasarrufta bulunması caizdir. Müvekkil,
vekilleri sıra ile veya tek başlarına tasarrufta bulunmak üzere -bir tek
lafızla olmasa da- vekil tayin etmişse, tasarrufları yine sahih olur; yani
onların herbiri diğerinden bağımsız olarak tasarruf edebilir.
Vekalet akdi tek
lafızla yapılmışsa, şu hususlara bakılarak karar verilir:
• İçinde malî bir bedel bulunan konularda
tasarruf etmek.
İçinde malî bir bedel
bulunan bir hususta ise, meselâ satmak, satın almak, borcu kabul etmek, nikâh
yapmak, mal karşılığında boşanmak gibi hususlarda vekillerden biri diğerinden
bağımsız olarak tasarrufta bulunamaz.
Eğer diğerinin haberi
olmadan tasarrufta bulunursa tasarrufu durdurulur. Yapılan tasarruf, ancak
diğer vekilin de kabul etmesiyle geçerli olur. Çünkü içinde malî bir bedel olan
tasarruflar, daha fazla görüşe ihtiyaç duyarlar. Ayrıca müvekkil de onların
birlikte tasarruf etmelerine izin vermiştir ve onların da bir araya gelmeleri
mümkündür. Bu bakımdan onlardan -biri olmadan diğerinin tasarrufu geçerli
olmaz.
• İçinde malî bir bedel bulunmayan hususlarda
tasarruf etmek.
Yapılan tasarruf
içinde malî bir bede! bulunan hususlarda değilse, meselâ yapılan
tasarruf para karşılığı olmayan
boşanmada, borcu ödemede, hibeyi
teslim etmede olursa, her vekil tek başına tasarrufta bulunabilir. Çünkü bu tür
tasarruflarda iki kişinin görüşüne gerek yoktur. Bu bakımdan müvekkilin onlara
vekâlet vermesi, tek başlarına tasarrufta bulunmak izni vermesi anlamına gelir.
Husumet sebebiyle tayin edilen iki vekil için de aynı hüküm geçerlidir. Çünkü
burada maksat, müvekkilin hakkını kadı'ya bildirmek ve onun hakkım müdafaa
etmektir. Bazen iki vekil birlikte hareket ettiğinde savunma daha zor olur.
Bazen vekil ile
müvekkil birtakım işlerde ihtilafa düşerler. Şimdi ihtilaf durumundaki
hükümlerin neler olduğunu inceleyelim. İhtilaf konusu olacak hallerin en
önemlilerini şöyle sayabiliriz:
a. -Vekilin
Elinde Olan Malın
Telef Olması Durumunda Vekil ile
Müvekkilin İhtilaf Etmeleri
Vekilin emin olduğunu,
elinde telef oîan -mal hususunda zâmin olmayacağını, ancak malın telef
olmasında kusur gösterirse veya mala karşı saldırgınlık yaparsa zâmin olacağını
söylemiştik.
Vekil, satmak üzere
vekil kılındığı malın veya malın parasının telef olduğunu iddia ederse veya
kendisine mal alması için verilen paranın telef olduğunu veya kabzettiği
paraların telef olduğunu iddia ederse, müvekkil de onun iddiasını reddederse,
yeminle beraber vekilin sözüne itibar edilir. Çünkü vekil emindir, aslolan onun
zâmin olmamasıdır. Ayrıca telef olan mal veya paranın gerçekten telef olduğunu
isbat etmek de zordur. Bu bakımdan vekil, malların gerçekten telef olduğunu
isbat etmek için zorlanamaz. Ancak vekil, mal veya paranın yangın, sel, yağma
gibi herkes tarafından bilinecek bir sebeple telef olduğunu iddia ederse, bunu
isbat etmeye zorlanabilir. Çünkü eğer bu şekilde telef olmuşsa, isbat edilmesi
zor olmaz. Eğer vekil isbat edemezse, telef olan malın zâmini olur.
Vekil ile müvekkil
malın telef olduğunda değil, telef olmanın sebebinde ihtilaf ederlerse, meselâ
müvekkil vekiie 'Sen benim şartlanma muhalefet ettin' veya 'Malı korumakta
kusur gösterdin' veya 'Malı şahsî işlerinde çalıştırdın' şeklinde suçlamada
bulunursa, vekil de bunları inkâr ederek 'Mala saldırganlık yapmadım' veya
'Malın telef olması hususunda kusur işlemedim' derse, yeminle beraber vekilin
sözüne itibar edilir. Çünkü burada müvekkil iddiacı, vekil ise iddiayı inkâr
eden kişidir. Bu