PAPA:

Katolik mezhebine mensûb hıristiyanların en yüksek rûhânî (dînî) lideri. Atalar atası

mânâsına gelen papa, Roma'da bulunur. Îsâ aleyhisselâmın dînini yaymak için seçtiği on iki

havârîden mürted olan (dinden çıkan) Yehûda (Judas) ilk papa olarak kabûl edilir. Aynı

zamanda Roma piskoposu olan papanın aldığı kararlarda yanılmaz olduğuna inanılır. Papa,

kardinaller meclisi tarafından seçilir.

Bugün papa, Vatikan sarayında bir hükümdâr gibi hareket etmektedir. Papaya bu hakkın

tanınması, 1870'de İtalya birliğinin kurulup Roma'nın ele geçirilmesinden sonra olmuştur.

Papaların hıristiyan devletleri üzerindeki siyâsî otoriteleri kalkmakla berâber, halka te'sir

etmede ve kilise adına vergi toplamadaki te'sirleri devâm etmektedir. Lüks bir hayat yaşayan

papanın ve papalığın masrafları hıristiyan halkından toplanan kilise vergisi ile

karşılanmaktadır. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)

Orta çağda hıristiyanlık dîni, papaların oyuncağı hâline geldi. Papalar istemediği her kişiyi

dinden aforoz ediyor, istediğini affediyor, para karşılığı Cennet'ten arsa satıyorlardı.

Engizisyon mahkemelerinde binlerce insanı aforoz ettikten sonra işkenceyle öldürtüyorlardı.

Papalar, makamlarını kuvvetlendirmek ve servetlerini artırmak için akıl almaz yollara baş

vurdular. Galile, Kopernik, Newton dünyânın döndüğünü İslâm âlimlerinin yazdığı

kitablardan öğrenip söyleyince, bu sözleri suç sayıldı. Galile, papa tarafından aforoz edildi.

(Harputlu İshâk Efendi)

Hıristiyanlar Îsevîlik (Nasrâniyyet) dîninin esâsını değiştirdiler. Papayı günâhsız kabûl

ettiler. Papazlara günâh çıkarmak gibi yetki verdiler. İnsanların günahkâr olarak doğduklarını

iddiâ ettiler. Teslis yâni üçlü tanrı sistemini kabûl ettiler. Üçlü tanrı inanışına karşı çıkan

papalar oldu. Meselâ Papa Honorius hiçbir zaman üçlü tanrı sistemi olan teslisi kabûl

etmediği için, öldükten kırk sekiz sene sonra İstanbul'da toplanan Sinod (rûhânî meclis)

tarafından resmen lânetlenmiştir. (El-Hâc Abdullah bin Destan Mustafa)

Papaların arasından çok korkunç câniler çıktı. Bunlardan biri olan papa Borjiya (Borgia),

düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını türlü türlü zehirlerle öldürdü,

mallarını gasb etti. Her türlü rezâleti işledi. Kız kardeşi ile karı koca hayâtı yaşadı. Bütün

bunlara rağmen, mukaddes ve günahsız sayıldı. (Şemseddîn Sâmi, Yeni Rehber Ansiklopedisi)

PAPAZ (Papas):

Hıristiyan din adamlarına verilen ad.

Akıldan ve ilimden mahrûm olan papazlar, İslâm dînine ve onun yüce peygamberine karşı

korkunç iftirâ yapıp yalanlar uydurdular. İslâm âlimleri, papazlarla yaptıkları çeşitli

münâzaralarda onları cevap veremez hâle getirdiler. Hıristiyanlar içinde de papazların

zulümlerine, akıl ve mantıktan uzak inanışlarına isyân edenler çıktı. Luther ismindeki papaz,

papaya isyân etti. İncîl'i Almanca'ya tercüme etti. İncîl'de bulunmayan; papazların evlenmesi,

evlenenlerin bir daha ayrılmaması, günâh çıkarmak ve haça tapmak gibi hususları

hıristiyanlık dîninden çıkardı. Böylece protestan denilen başka bir hıristiyan mezhebi ortaya

çıktı. (Rahmetullah Efendi)

Roma kilisesi diğer din mensublarını ve vahşi kavimleri hıristiyanlaştırarak nüfûzunu

artırmak için dünyânın her tarafında husûsî katolik mektebleri kurdu. Hıristiyanlığı duyurmak

ve yaymak için misyoner ismini verdikleri çok müteassıb (yanlış inanışlarında ısrâr eden)

papazlar yetiştirdi. Bu papazlar gittikleri yerlerde câhilleri aldattılar. Anayı kızının, oğulu

babasının aleyhine kışkırtarak birbirlerine düşman ettiler. (Harputlu İshâk Efendi)

PARA:

Alış-veriş aracı olarak kullanılan, biriktirme ve tasarruf etmeye yarayan, çeşitli

mâdenlerden veya kağıttan îmâl edilmiş değer ölçüsü. Belli ağırlıkta basılmış olan altın ve

gümüş paralara sikke veya meskûkât, altın paralara dînâr, gümüş paralara dirhem denir.

Geçen ümmetlerin herbirine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi mal ve para

toplamak olacaktır. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

Bir kimse helâl para ile binâ yaparsa, insanlar bundan faydalandığı müddetçe

kendisine sevâb verilir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

Bir zaman gelecek ki, insanlar yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp helâlini

haramını düşünmeyecekler. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)

Malı, parayı İslâm dîninin izin vermediği yerlere sarf etmemeli, izin verilen yere de israf

etmemelidir. Parayı oyunlara, haramlara, çalgılara, süslenmeye, gösteriş yapmaya, öğünmeye,

mal toplamaya kullanmamalıdır. Bunlara dikkat edince mal, para zarardan kurtulur ve

dünyâlıklar âhiretlik hâlini alır. Belki de bunlara dünyâ denmez. (Muhammed Ma'sûm-i

Fârûkî)

Haram olarak ele geçen bir kuruş parayı sâhibine geri vermek, yüz kuruş sadaka

vermekten daha sevâbdır. (Abdullah bin Mübârek)

Eshâb-ı kirâm (Peygamber efendimizin arkadaşları) ve Tâbiîn-i ızâm (Sahâbe-i kirâmı

gören büyükler) zamanlarında paralar üzerine mübârek kelimeler yazılmadı. Çünkü para

alış-veriş vâsıtası olduğundan muhterem (saygıya değer) değildir. Ehl-i sünnet (Peygamber

efendimizin ve Eshâbının yolunda) olmayan hükûmetler meselâ Fâtımîler, Resûlîler gibi

müslüman ismini taşıyan ve İslâmiyet'e uymayan devletler, para üzerine âyet-i kerîme ve

hadîs-i şerîf yazmışlar, milleti kandırmışlardır. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

PASKALYA:

Hıristiyanların inanışlarına göre, Îsâ aleyhisselâmın haça gerildikten sonra dirilerek göğe

yükselmesi ile ilgili olarak her yıl Mart ayının on dördüncü gününden sonra gelen ilk Pazar

günü yaptıkları şenlik, âyin.

Hindûların bayram günlerine ve ateşe tapınanların Nevrûz günlerine ve hıristiyanların

Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek (saygı göstermek) ve o zamanlarda

onların âdetlerini onlar gibi yapmak küfre (îmânsızlığa) sebeb olur. Kâfirlerin bayramlarında,

paskalya ve yortularında, müslümanların câhilleri, müslüman olmayanların yaptıklarını

yapıyor ve bu günleri müslüman bayramı zannediyor ve kâfirler gibi birbirlerine hediye

gönderiyorlar. Eşyâlarını sofralarını kâfirlerin yaptığı gibi süslüyorlar. O geceleri başka

gecelerden ayırd ediyorlar. Bunlar hep şirktir, îmânsızlıktır. (Ahmed Fârûkî)

PATRİK:

Ortodoks mezhebine mensûb hıristiyanların, en büyük rûhânî (dînî) lideri.

1054 (H. 446) yılına kadar Roma'daki papaya bağlı kalan İstanbul patriği Mihâel

Kirolarius, papadan ayrılarak şark (doğu) kilisesini kurdu. Ortodoks kilisesi adını alan bu

kilisenin idâresini eline aldı. Bundan sonra ortodoks kiliselerinin merkezi İstanbul Fener'deki

patrikhâne oldu. Ortodoksların en büyük dînî lideri olan patrik, İstanbul'da bulunmaktadır.

(Harputlu İshâk Efendi)

İslâm dîninin herkesi kendi dînî yaşayışında serbest bırakmasından ve müslümanların

hoşgörüsünden istifâde eden patrikler, zamanla kendilerine verilen hak ve hürriyetleri kötüye

kullandılar. Himâyesinde yaşadıkları İslâm devletlerini yıkmak ve hıristiyan tebeayı devlete

karşı ayaklanmaya teşvik etmek için çalıştılar. Osmanlı Devleti'nin duraklama ve gerileme

devirlerinde dînî faâliyetleri bırakıp siyâsî faâliyetlerde bulundular. Sultan İkinci Mahmûd

Han, Boğdan-Eflâk ve Mora isyânlarını plânlayan ve Osmanlı Devleti'ni parçalayarak

yıkmaya çalışan Rum patriği Gregorius'u patrikhânenin kapısında îdâm ettirdi. Tanzimattan

sonra batılı hıristiyan devletlerin destek ve teşvikiyle daha da rahat hareket eden patrikler,

Osmanlı Devleti'nin parçalanmasında ve yıkılmasında önemli rol oynadılar. (Yeni Rehber

Ansiklopedisi)

Osmanlı Devletinde Rus sefiri (büyük elçisi) olarak uzun seneler çalışan İgnatiyef,

hâtırâlarında Sultan İkinci Mahmûd Han zamânında Fener patrikhânesinin kapısında asılan,

1821 (H.1237) Rum isyânının baş plânlayıcısı olan patrik Gregorius'un, Rus Çarı Aleksandr'a

yazdığı mektubu açıklamaktadır. Mektûb ibret vericidir:

"Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler, müslüman

oldukları için çok sabırlı ve mukâvemetli (dayanıklı) insanlardır. Türkler zekîdirler ve

kendilerini müsbet yolda sevk ve idâre edecek reislere sâhib oldukları müddetçe de

çalışkandırlar. Gâyet kanâatkâr ve an'anelerine (geleneklerine) bağlıdırlar. Türklerde evvelâ

itâat (bağlılık) duygusunu kırmak, mânevî bağlarını parçalamak, dînî sağlamlıklarını

zayıflatmak lâzımdır. Bunun da en kısa yolu millî geleneklerine ve mânevî değerlerine

uymayan hâricî (yabancı) fikirler ve hareketlere alıştırmaktır. (M. Sıddîk Gümüş)

PAZARLIK ETMEK:

Alış-verişte satan ile alan arasında malın fiyâtı veya bir işin ücreti husûsunda yapılan

anlaşma.

Birbirinizi kıskanmayınız. Alış-verişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize dargın

durmayınız. Birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birinizin bitmek üzere olan pazarlığını

bozmayınız. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu yardımsız bırakmaz.

Onu hor ve aşağı görmez. (Hadîs-i şerîf-Müslim)

Peygamber efendimizin mübârek torunları İmâm-ı Hasen ve Hüseyn her aldıklarında

pazarlık eder, ucuz almağa uğraşırlardı. Kendilerine; bir günde binlerle dirhem sadaka

veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?

dediklerinde; "Verdiklerimizi Allah rızâsı için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır.

Fakat alış-verişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır" buyururlardı. (İmâm-ı Gazâlî)

PERİ:

Cin. (Bkz. Cin)

PEYGAMBER:

Allahü teâlânın, emirlerini ve yasaklarını kullarına bildirmeleri için insanlar arasından

seçtiği ve kendilerine mûcizeler verdiği üstün zâtlar. (Bkz. Resûl ve Nebî)

Allahü teâlânın emirlerini tebliğ etmekte, duyurmakta ve insanları Allahü teâlânın dînine

çağırmakta peygamberler arasında bir ayrılık yoktur. Peygamberlere îmân etmek, aralarında

hiçbir fark görmeyerek, hepsinin doğru sözlü olduğuna inanmak demektir. Onlardan birine

inanmayan kimse, hiçbirine inanmamış olur. (Seyyid Abdülhakîm)

Her peygamber, kendi zamânında, kendi mekânında, her insandan her bakımdan üstündür.

Muhammed aleyhisselâm ise her zamanda ve her mekânda her insandan her bakımdan

üstündür. (Seyyid Abdülhakîm)

Peygamberlik; çalışmakla, açlık, sıkıntı çekmekle ve çok ibâdet yapmakla ele geçmez.

Yalnız Allahü teâlânın ihsânı ile olur. İnsanların dünyâdaki ve âhiretteki işlerinin düzgün ve

faydalı olması için ve yanlış, zararlı işlerden koruyup, selâmete, hidâyete, râhata ve seâdete

kavuşturmak için peygamberler gönderilmiştir. (İmâm-ı Rabbânî)

Peygamberler mezarlarında bizim bilmediğimiz bir hayat ile diridir. Mübârek vücudlarını

toprak çürütmez. Bunun içindir ki, hadîs-i şerîfte; "Peygamberler, mezarlarında namaz

kılarlar ve hac ederler" buyruldu. (Dâvûd bin Süleymân)

Âhiret bilgileri ve Allahü teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve O'na ibâdet şekilleri

eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve akl ile doğru olarak bilinebilselerdi, binlerce

peygamberin gönderilmesine lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünyâ ve âhiret seâdetini kendileri

görebilir, bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ peygamberleri boş yere lüzumsuz göndermiş

olurdu. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

PÎR:

1.Yaşlı, ihtiyâr.

Kimisi bezirgân, kimisi hoca,

Ecel şerbetini içmek de güç a

Kimi ak sakallı kimi pîr koca

Ne söylerler ne bir haber verirler.

(Yûnus Emre)

2. Mürşîd-i kâmil, tasavvuf yolunda rehber zât.

Pîr, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturur. (Hâce Behâüddîn Buhârî)

Pîr, kâmil ve mükemmil ise (yetişmiş ve yetiştiren ise), sohbeti büyük nîmettir. Ve onun

bakışı devâ (ilâç) ve sözleri (sohbeti) şifâdır. Ve sohbetsiz vüsul (kavuşmak) mümkün

değildir. (Abdülhakîm Arvâsî)

Pîre bağlılıkta bozukluk olursa, yükselmek düşünülemez. (Hâce Muhammed Bâkî-billah)

Her işte pîrlerin mübârek rûhlarını vâsıta yaparak Allahü teâlâya yalvarmalı ve duâ

etmelidir. (Süleymân bin Cezâ)

Bağlı olunan pîre, zâhiren (açıkça) ve bâtınen (gizli) îtirâz etmek feyz kapısını kapatır.

(Hayderîzâde İbrâhim Fasîh Efendi)

Pîrini incitenden sen de incinmezsen, köpek senden daha iyidir. (İmâm-ı Rabbânî)

Pîrlik ve müridlik yalnız külâh giydirmekle ve babadan oğula kalmakla olmaz. Ehl-i

sünnet ve cemâat yolunu bilmek, öğretmek ve göstermekle olur. (İmâm-ı Rabbânî)

Pîr-i Fânî:

Ölünceye kadar Ramazân orucunu veya kazâya kalmış oruçlarını tutamıyacak kadar çok

yaşlı olan.

PİSKOPOS:

Hıristiyanlığın katolik ve doğu kiliselerinde en yüksek rûhânî ünvâna sâhip ve umûmiyetle

bir bölgenin dînî lideri olan hıristiyan din adamlarına verilen ad.

İncîl okuyan hıristiyan din adamlarına Kıssîs, bir üst derecesine de Üskuf denir.

Üskufların yüksek derecesindekilere piskopos denir. (Harputlu İshâk Efendi)

PİŞMANLIK:

Kişinin işlediği bir iş veya günâh sebebiyle vicdânen üzüntü duyması; tövbeye gelme;

nedâmet.

Pişmanlık tövbedir. (Hadîs-i şerîf-Miftâh-un-Necât)

Pişman olmaksızın dil ile yapılan tövbe yalancıların tövbesidir. (Hadîs-i şerîf-Risâle-i

Münire)

Her geçen an, ömrümüz azalmakta, ecel (ölüm) zamânını yaklaştırmaktadır. Bugün

aklımızı başımıza toplamazsak, yarın âh etmekten ve pişmanlıktan başka elimize birşey

geçmez. (İmâm-ı Rabbânî)

PİYANGO:

Bir kumar çeşidi. Mülk sâhiblerinin haklarının miktarlarını değiştirmek veya ortaklardan

birinin hakkını yok etmek, yâhut hakkı olmayana pay vermek için yapılan kur'a.

Satıcıların yaptıkları piyangolar, ziyan ve felâket sigortaları, kumarhâneler ve bankerler,

birçok kimsenin malını elinden alarak, bunu kumar ve fâiz ile başkalarına vermekte,

başkalarından aldıkları haram paranın arslan payı da piyangocunun, bu işi organize edenlerin

ceblerine girmektedir. (M. Sıddîk Gümüş)

İki veya daha çok kimse, aralarında para topladıktan sonra kendi aralarında piyango çekip

kazananların, vermiş oldukları paradan fazla almaları kumar olur. Geri kalan kısmı hayır

kuruluşlarına bağışlamaları, bu piyangoyu kumarlıktan kurtarmaz. (M. Sıddîk Gümüş)

POLİGAMİ:

Çok evlilik. (Bkz. Teaddüd-i Zevcât)

İslâmiyet'te poligami, dörde kadardır. Birden fazla evlenmek emir değil, şartlara bağlı bir

izindir. (Mustafa Sabri Efendi)

PUL:

Altın ve gümüş dışındaki mâdenî paralar. (Bkz. Fülus)

PUT:

Allahü teâlâya inanmayanların taptıkları resim veya heykel.

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

Kureyş kâfirleri, putların kendilerine şefâat edeceklerini söylüyorlar. Onlara söyle ki,

Allahü teâlânın izni olmadan hiç kimse şefâat edemez. (Zümer sûresi: 44)

Putları, tapınılan heykelleri kırmak için ve akrabâya iyilik etmek için gönderildim.

(Hadîs-i şerîf-Berîka)

İbrâhim aleyhisselâm; "Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak kıl" diye duâ edince,

Allahü teâlâ duâsını kabûl eyledi. Bu sebeble İbrâhim aleyhisselâmın evlâdından hiç kimse

hiçbir puta tapmadı. (İmâm-ı Mücâhid)

PUTPEREST:

Puta tapan.

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

(Allahü teâlâ) O'nu (Muhammed aleyhisselâmı) hak ve hakîkat olan dîni tebliğ

vazîfesiyle göndermiştir ki, Hak din diğer dinlere gâlib gelsin. Putperestler beğenmese de

bu böyledir. (Tevbe sûresi: 33)

İdrîs (aleyhisselâm) diri olarak Cennet'e çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına

dayanamadı. Resmini yapıp seyr eyledi. Daha sonra gelenler bu resimleri tanrı sandı. Çeşitli

heykeller de yapıldı. Böylece putperestlik ortaya çıktı. (Nişâncızâde ve Kisâî)

Sâlih aleyhisselâm Semûd kavmine gönderilen peygamberdi. Bu kavim putperest idi.

Sâlih aleyhisselâma inanmadılar. Sonunda onlara gökten azâb gelip helâk oldular.

(Nişâncızâde)