ÇÂRMÎH (Çihâr mîh):

Dört çivi. Birbiri üzerine dikey olarak konulmuş iki tahtadan meydana gelen, suçluları

îdâm etmek için kullanılan haç şeklindeki darağacı. Bu cezâya çarptırılan kişi iki yana açılmış

kollarından ve bağlanmış ayaklarından çivilenerek öldürülürdü.

Engizisyon mahkemeleri denilen papaz cemiyetleri tarafından katledilen, çarmıha gerilen

ve yakılanların sayısı, beş milyon iki yüz bindir. (Harputlu İshak Efendi)

Yahûdîlerden bir cemâat, Îsâ aleyhisselâm ve annesi hazret-i Meryem'e dil uzattılar. Îsâ

aleyhisselâm bunu duyunca onlar hakkında beddûa etti. Allahü teâlâ onun bu duâsını kabûl

eyledi. Hazret-i Îsâ'ya ve annesine dil uzatanları maymun ve domuza çevirdi. Bu durumu

aralarında görüşen yahûdîler hazret-i Îsâ'yı öldürmek üzere anlaştılar. Hazret-i Îsâ'yı aramaya

başladılar. Îsâ aleyhisselâmın havârîlerinden biri olan Yehûda (Judas) bir kaç kuruş karşılığı,

Îsâ aleyhisselâmın yerini onlara haber verdi. Îsâ aleyhisselâmı yakalamak için yahûdîler ile

berâber eve girince, Allahü teâlâ Yehûda'yı Îsâ aleyhisselâma benzetti. Yahûdîler onu Îsâ

aleyhisselâm diye yakaladılar. Çarmıha gererek asıp öldürdüler. Îsâ aleyhisselâm ise, Allahü

teâlâ tarafından göğe kaldırıldı. (Senâullah Dehlevî, Ebû Hayyân Endülûsî, Ahmed Sâvî)

Hıristiyanlar, Îsâ aleyhisselâmın çarmıha gerilip orada öldüğüne, fakat sonra diriltilip göğe

çıktığına inanırlar. Müslümanlar ise, Îsâ aleyhisselâmın çarmıha gerilmediğine, doğrudan

göğe kaldırıldığına inanırlar. Bu husus, Kur'ân-ı kerîmin Nisâ sûresi 157-158. âyet-i

kerîmelerinde bildirilmiştir. (Enver Şah Keşmîrî)

ÇEŞTİYYE:

Evliyânın büyüklerinden Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.

Çeştiyye yolunun büyüğü Muînüddîn-i Çeştî hazretleri buyurdu ki: Kurtuluş, sâlihlerin,

büyüklerin sohbetindedir. Bir kimse her ne kadar kötü de olsa, büyüklerin sohbetinde

bulunmak onu kurtarır ve yükseltir. Sâlihlerin sohbetine devâm eden kimse iyi bir kişi ise,

kısa zamanda olgunlaşıp, yükselir. (Hediyye bin Abdürrahim Çeşti)

ÇIHÂR YÂR-I GÜZÎN:

Peygamber efendimizin dört seçkin ve büyük halîfesi: Hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer,

hazret-i Osman, hazret-i Ali.

Allahü teâlâ, hiçbir peygamberine vermediği kerâmetleri (üstünlükleri) bana verdi.

Kıyâmette en önce kabirden ben kalkarım. Allahü teâlâ, dört halîfeni (Çıhâr-yâr-ı güzîni)

çağır buyurur. Onlar kimlerdir yâ Rabbi? derim. Ebû Bekr'dir buyurur. Yer yarılıp Ebû

Bekr, herkesten önce kabirden çıkar. Sonra Ömer, sonra Osman, sonra Ali kalkar.

(Hadîs-i şerîf-Menâkıb-ı Çıhâr-Yâr-ı Güzîn).

ÇİLE:

Dervişlerin, nefislerini terbiye ederek tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için kırk gün tenhâ

bir yerde riyâzet (nefsin istemediği şeyler) ve ibâdetle meşgul olmaları.

Hak teâlâ, hepimizi her an kendinin esiri olmak şerefine kavuştursun. Hakîkî kurtuluş

O'na esîr olmak, tutulmaktır. Ondan başka bir şey düşünmemek, hâtıra bir şey getirmemek,

büyüklerimizin yolunda, pek kolay hâsıl olmaktadır. Hatta bu yolun büyüklerinden bir kaçı

kırk gün çile çekmiş, kırk gün sonra, hâtırlarına dünyâ düşünceleri gelmez olmuştur. (İmâm-ı

Rabbânî)

Behâiyye, ne güzel götürücüdür!

Yolcuları gizlice yerine götürür.

Sözlerin tadı sâliklerin kalbinden

Halvette çile çekmek fikrini süpürür

(Molla Câmi)

Ahrâriyye büyükleri, zamanlarında bulunmayan, halvet yâni yalnız başına kalmak, kırk

gün bir yere kapanıp çile çıkarmak yerine, insanlar arasında, kalbini Allah ile bulundurmak

seâdetine kavuşmuşlardır. (İmâm-ı Rabbânî)

Câhil sûfiler, zikre, fikre sarılıp, farzları ve sünnetleri yapmakta gevşek davranıyorlar.

Kırk gün çile çekmeyi ve riyâzetler yapmayı beğeniyor, Cum'a namazına ve cemâate

gitmiyorlar. Halbuki bir farz namazı cemâat ile kılmak onların binlerle, kırk günlük

çilelerinden daha faydalıdır. (İmâm-ı Rabbânî)

ÇİLEHÂNE:

Çile yapılan yer. (Bkz. Çile)

Açlıkla ve insanlardan kaçarak çilehânede yalnız yaşamakla nefislerini temizleyenlerin,

fakat Hak teâlâya yaklaşmayanların firâsetleri, cisimleri, maddeleri keşfetmek, mahlûkların

gayblerini haber vermektir. Bunlar yalnız mahlûklardan haber verir. Çünkü Hak teâlâ ile

aralarında perde vardır. (İmâm-ı Rabbânî)

ÇÛN Ü ÇİRÂ:

"Nasıl ve niçin" mânâsına farsça bir terim.