İsrafın Fert, Aile Ve Ekonomi Açısından Zararları
Gönderen Kadir Hatipoglu - Mayıs 04 2023 01:00:00

İsrafın Fert, Aile Ve Ekonomi Açısından Zararları

 

Yüce Allah kainattaki bütün güzellikleri ve nimetleri bizler için yaratmıştır. Allah tarafından verilen bu nimetler ve güzellikler bizlere birer emanettir. Bu nimetlerden dolayı insanoğlu imtihana tabi tutulacaktır.

إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللَّهُ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

Mallarınız ve evlatlarınız ancak ve ancak bir imtihandır.” (Teğabun, 64/15)

Allah tarafından bize bahşedilen hayat, sağlık, evlat, mal, makam, mevki…gibi nimetler bir yerde imtihan vesilesi olduğu gibi bu nimetleri kullanma tarzımızdan israf edip etmediğimizden ve bunları nerelerde harcadığımızdan ahirette sorguya çekileceğiz . Konumuz ile ilgili olarak Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

ثُمَّ لَتُسَْلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعيمِ

“Sonra o gün, nimetlerden hesaba çekileceksiniz.”(Tekasür, 102/8)

Sevgili Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyurmuşladır: “Kıyamet günü insanoğlu, ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, nasıl kazanıp nereye harcadığından, vücudunu ve sıhhatini nerede ve nasıl değerlendirdiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.” (Tirmizi, Kıyame, 1)

Yüce dinimiz İslam’ın huzurlu bir hayat için benimsediği prensiplerden birisi de, iktisat ve itidaldır. İktisat ve itidal, yeme, içme, harcama, konuşma ve benzeri bütün işlerde kişinin ölçülü olmasıdır.

Bunun zıddı ise israftır. İsraf, herhangi bir konuda aşırı gitmek, doğru ve gerçek olandan  sapma, meşru sınırların ötesine geçme, imkanları ve sahip olunan değerleri, gerekli görülen yerler dışında veya gereğinden fazla harcama anlamına gelmektedir.(Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, V, 3613)

Kısacası israf, insanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi, lüzumsuz ve gereksiz harcama yapması anlamına gelir.( Şamil, İslam Ans. “İsraf” )

İslam’da israf ayet ve hadislerle yasaklanmıştır. Nitekim:

كُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِين

“Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 7/31 )  

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا

 “Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere saçıp savurma. Zira böyle saçıp savuranlar şeytanların  dostlarıdır. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür.”( İsra, 17/27 ) ayetleri bu yasağı dile açıkça dile getirmektedir.

Bu ayet-i kerimedeki tebzir kavramı, malı, mülkü saçıp savurmak, akılsızca harcamak, gerektiği yere sarf etmemek anlamındadır. Ayet, saçıp savurmayı nankörlükle, bu davranışı sergileyenleri ise şeytanın kardeşi olmakla nitelemektedir ki bu, israf olayının ve müsrif olmanın ne denli kötü bir şey olduğunu ortay koymaktadır. Kur’an’ı Kerim’de “meşrûiyet sınırını aşanlar” için sık sık “müsrif”, “müsrifîn, müsrifûn” kelimeleri kullanılmaktadır

Hz. Peygamber de “Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz, ve sadaka veriniz.” (Buhari, Libas, 1)

Dikkate şayan olan bu hadis, İslam’ın israf konusunda ne denli titiz olduğu hususunda bize yeterli fikir vermektedir: “Bir defasında Hz. Peygamber Sa’d’e uğradı. Sa’d bu esnada abdest alıyordu. Resulullah, onun suyu aşırı kullandığını görünce bu israf nedir? Diye sordu. Sa’d da, abdestte de israf olur mu? dediğinde, Hz. Peygamber de evet hatta akmakta olan  bir nehirde abdest alsan bile” (İbn Mace, Taharet, 48) şeklinde cevap verdi.

 Çalışıp servet sahibi olmak kadar serveti doğru bir şekilde harcamak, aile fertlerinin, akrabanın, yoksulların ve toplumun haklarını vermek de önemlidir

Yüce Allah, her şeyi bir ölçü ve denge ile yaratmıştır. İnsanlar da hayatın her alanında olduğu gibi, harcamalarında da ölçülü ve dengeli olmak durumundadırlar.

İslam, mal, mülk ve para harcamakta ihtiyacı ölçü almış, gereksiz ve faydasız yerlere yapılan lüzumsuz harcamaları yasaklamıştır. Masraf gelire göre değil ihtiyaca göre yapılmalıdır. Gelirimiz artsa bile harcama ihtiyaç hududunu aşmamalıdır. Her konuda olduğu gibi bu hususta da İslam, israf  ve cimriliğe kaçmadan itidali emretmektedir. Dinimizde bu ölçü olgun mümin olabilmenin vasıflarından biri olarak kabul edilmiştir. Cenâb-ı Hakk bu hususta şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا

“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma”( İsra, 17/29 ) diğer bir ayet-i kerimede:

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا

“Onlar ki harcadıkları vakit ne israf ne de sıkılık yapmazlar. (harcamalarında) ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan, 25/27 ) Ayette israf ve cimriliğin yerilmesine karşılık, ölçülü ve dengeli olma övülmekte ve bu tutum Rahmanın kullarının özelliği olarak zikredilmektedir

Ayet ve hadisi şeriflere baktığımızda özetle bizden servetin, mal-mülkün, para ve ekonomik değerlerin, ihtiyaç maddelerinin harcanmasında israf yapılmaması istenmektedir. Ve bu davranışın, olgun müminin davranışları arasında yer aldığı belirtilmektedir.

İsrafın Fertlere, Topluma ve Ekonomiye Olan Zararları

İsrafın fertlere, topluma ve ekonomiye pek çok zararları mevcuttur. Kur’an-ı Kerim’de: “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz.; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 7/31 ) buyrulmaktadır. Ayette, bir taraftan bu yeme ve içmede, israfa kaçılmaması emrediliyor. İnsan karnını tıka basa, ölçüsüzce doyurmayacak ama güç ve takatten düşecek derecede de aç durmayacaktır. Yani her şeyde olduğu gibi yeme ve içmede de dengeli davranılacak

Şimdi ferdi, aileyi ve ülkeyi etkisi altına alan bu israf çeşitlerine kısaca değinelim:

-Yeme ve içmede israf:

Kur’an-ı Kerim’de:

وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 7/31) buyrulmaktadır.

Ayette, bir taraftan insanın yemesi içmesi emredilirken, diğer taraftan bu yeme ve içmede, israfa kaçılmaması emrediliyor. Yani her şeyde olduğu gibi yeme ve içmede de dengeli bir yol tutulacaktır.

Hz. Peygamber de: “Ademoğlu, karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Yemek yediğinde, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeğe, üçte birini de nefes almaya ayırsın.” (Tirmizi, Zühd, 47)

Sözüyle haddinden fazla yemenin insanı sürükleyeceği zarara dikkat çekmektedir. İnsanın gereğinden fazla yemesinin ekonomik ve dini açıdan sakıncaları bir tarafa, aşırı yemenin sağlık açısından da zararlı olduğu, tıp otoritelerince ifade edilmektedir.

Günümüz toplumlarına şöyle bir baktığımızda, yapılan yiyecek ve içecek israflarının haddi hesabının olmadığını görmek hiç de zor olmasa gerektir. Çöplere atılan ekmeklerin, dökülen yemeklerin, boşa akan suların, milyonları bulan fakirlere yetecek miktara ulaşmış durumdadır.

Yüce dinimiz İslam israfı yasaklarken maalesef biz toplum olarak çöp tenekelerini ekmek ve yemek artıklarıyla doldurmaktayız.

Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye çapında ekmeğin en az yüzde on ikisi çöpe atılıyor. Üç büyük şehirde (İstanbul, Ankara, İzmir) her gün altı ekmekten bir tanesi, yani üç milyon ekmek çöpe atılıyor. Senelik israf bedeli 600 milyarı geçmektedir.

Sadece İstanbul’da her gün boşa akan su miktarı 10 bin metre küptür. Dakikada on damla su kaçıran musluk ayda 170 litre su miktarının yarıya yakının zayi edildiği hesaplanmıştır.

Bu israf fertten başlayarak mensubu olduğu aileye ve topluma zarar vermekte ülkeyi de ekonomik anlamda ileri bir aşamada krize ve zayıflığa itmektedir.

Bu durum “abdest alırken fazla su kullanmak mekruhtur.” Diyen yüce dinimizle de örtüşmemektedir.

Oysa gerek ülkemizde gerekse dünyada, hoyratça atılan bir parça ekmeğe, dökülen bir tabak çorbaya hatta umursamadığımız miktarda musluklardan sızan bir damla suya muhtaç olan ne kadar da insan vardır. Hatta bu yüzyılın su savaşlarına gebe olacağı otoritelerce gündeme getirilmektedir. İşte Hz. Peygamberin “akan bir nehirde ibadet niyetiyle abdest alırken bile suyu israf etmemelidir.” Hitabının altındaki espri bu olsa gerek.

-Giyim kuşamda israf:

İnsan soğuk-sıcaktan korunmak bir tarafa belli yerlerini örtmek zorundadır. Bu zorunluluğun temeli, bazen dine bazen de örf ve kültüre dayanmakta ve bu değerlere göre değişkenlik arz etmektedir. Ama insanlık alemine şöyle bir göz atıldığında kaynağı her ne olursa olsun, bütün toplumlarda giyinmenin bir zorunluluk olduğu görülür. Öyle ki giyim kuşamın tarihsel kökeni ilk insana kadar dayanmaktadır.

Hz. Peygamber varlıklı kimsenin, gurur ve gösterişten uzak kalmak koşulu ile kendine verilen nimetlerin belirtisini üzerinde hissettirmesinin, Allah’ın bir isteği olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca huzuruna pejmürde kıyafetle gelen varlıklı birini, “Allah, sana mal verdiyse, onun nimet ve ikramı üzerinde görülmelidir.” (Ebu Davud, Libas, 17) buyurmak suretiyle ikaz etmiştir. Şu kadar var ki kişi, güzel giyineceğim diye lükse ve gösteriş yönünden israfa kaçmamalı, henüz giyilebilecek elbiseleri, modası geçti düşüncesiyle zayi etmemelidir. Suni bir olgu olan moda anlayışı, günümüzde insanların israfa yönelmesinde baş etkenlerden birisini teşkil etmektedir.

Henüz rengi dahi solmamış, bir iki defa giyilen elbiselerin düşüncesizce zayi edilip atılması, israf dışında hangi kavramla açıklanabilir. Bu tür davranışların İslam’dan ruhsat alması kolay olmasa gerek.

-Zaman israfı:

İnsan için en değerli mefhumlardan birisi de zamandır. Çünkü her şey zaman içinde var olmakta, gelişmekte ve yine  zaman içinde yok olmaktadır. İnsan hayatında önemli bir yere sahip olan ilim, servet ve diğer bir çok değer, zaman içinde elde edilebilmektedir. Zamanını  gerektiği şekilde değerlendirebilenler hem dünyada  hem de ahirette   huzuru yakalayacaklardır. Kur’an-ı Kerim’de zamanın öneminin bir sure ile vurgulanması

gerçekten anlamlıdır.

“Asra yemin ederim ki, insan ziyan içindedir.” (Asr, 103/1-2 ) ayetinde  yer alan “asr” kelimesinin, zaman anlamında kullanıldığı müfessirlerin çoğunluğu tarafından ifade edilmiştir.

Bu ayet, zamanın önemine işaret etmektedir. Sevgili Peygamberimiz de: “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunların değerinden habersizdirler. Bunlar sağlık ve boş zamandır.” (Buhari, Rikak, 1) buyurmak suretiyle zamanın ve sağlığın önemine dikkat çekmiştir. Hayatımız saniyelere, dakikalara bağlıdır. Bütün servetimizi feda etsek Rabbimizin bize takdir ettiği ömür bittiğinde bir saniyemizi geri getirme gücümüz ve imkanımız yoktur. Bu anlamda zaman bizler için çok önemlidir.

Sevgili Peygamberimiz de: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunların değerinden habersizdirler. Bunlar sağlık ve boş zamandır.” (Buhari, Rikak, 1) buyurmak suretiyle, zamanın ve sağlığın önemine dikkat çekmiştir.

Nitekim sevgili Peygamberimiz şu hadisinde insanın ahiret yurdunda hesaba çekileceği mefhumlardan birisinin de zaman olduğunu vurgulamaktadır: “Ahirette insan şu beş şeyden; ömrünü nerede tükettiğinden, servetini nasıl kazanıp harcadığından, ne gibi işler yaptığından, bedenini ne yolda yıprattığından sorguya çekilmedikçe hesap sahasından ayrılamaz.”

Onun için her fert ve toplum zamanın değerini iyi bilmek ve kullanmak zorundadır. Yoksa hüsrana uğrayanlardan olur.

-Düğün sünnet vs. şeylerde yapılan israf:

Evlilik, sünnet ve cenaze törenleri gibi törenler bir milletin bir araya geldiği kaynaştığı birlikteliğinin perçinleştiği törenlerdir. Ama bu törenler daima meşru çerçevede olmalı ve kalmalıdır. Niteliği ve dayanağı ne olursa olsun, yapılan merasimlerde milli ve manevi değerlerin zedelenmesi temel amaç olmalıdır.

Nasıl olsa yılda veya ömürde bir gün veya gece anlayışı ile başta israf olmak üzere her şey mübah görülmemelidir. Nitekim günümüzde servetlerin bu tür törenlerde ölçüsüzce israf edildiğini, yapılan davranışların meşruluk kapsamında olup olmadığının hiç dikkate alınamadığını görmekteyiz.  Bu merasimlerde, anlamsızca kırılan tabaklar, yakılan masalar, elbiseler, tüketilen içkiler ve dahası… hem ferde hem aileye hem de ülkeye zarardan başka ne  yararı olur.

Ülkemiz gibi dar gelirlilerin çoğunlukta olduğu bir ülkede harcanan bu paralarla kaç fakirin karnı doyurulur? Kaç öğrenciye burs verilir? Hiç düşündük mü?

Oysa bu yol hiç düşünülmemekte ve tercih edilmemektedir.

Kaynakların İsrafı:

Kaynaklar denildiğinde genel anlamıyla bir ülkenin sahip olduğu yer altı ve yerüstü zenginlikleri akla gelmektedir. Denizler, akarsular, ormanlar, tarıma elverişli araziler, kara ve deniz hayvanları, madenler bu bağlamda bir ülkenin başlıca kaynaklarını teşkil etmektedirler. Modern dünyada bunlara olan ihtiyaç yadsınamayacak kadar büyüktür. Ama yine de bunları israf etmekten geri durmuyoruz.. Allah’ın insanlar için verdiği nimetlerin olumsuz kullanımı israftır. Yapılan her israf ister fert ister toplumsal bazda olsun, o nimetin elden çıkmasına dolayısıyla da ülkenin zayıflamasına sebep olmak demektir.

Onun için ülkemizin sahip olduğu ve Allah’ın bize nimet olarak lütfettiği hiçbir değeri israf etmemeliyiz. Bunun dinimizin bir emri ve gereği olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Bu anlamda denizlerimizi, akarsularımızı, madenlerimizi enerji kaynaklarımızı israf etmemeye özen göstermeliyiz. 

İnsan, nerede ve nasıl olursa olsun hayatın her alanındaki harcamaları ve tüketimleri belirli ölçüler dahilinde yapmak zorundadır. Aksi bir tutum içinde olan fertler önce kendilerini zayıf duruma sonra da ailelerini; hatta bazen boşanmalara ve dağılmalara daha sonra da ülkenin başkalarına muhtaç duruma düşmesine sebep olmaktadır.

Onun için akl-ı selim bir insan kendisine, ailesine, toplumuna ve de ülkesine zarar verecek israf ve benzeri kötü davranışlardan kaçınması gerekir.

Millet olarak da israftan özenle kaçınmalıyız. Özellikle çöpe atılan ekmeklerden tutun da kamu malları, tabi kaynaklar, elektrik, su ve zaman… gibi sayısız nimetlerini israf etmekten kaçınmalıyız.

Unutulmamalıdır ki, yeryüzünde kaynak ve imkan sonsuz değildir. Bir gün gelir insan içecek su, yiyecek ekmek, sığınacak bir çadır, ihtiyacını giderecek bir sıhhat bulamayabilir

Sonuç olarak:

Dünyada her şey insan için, insan da kendisi için yaratılmıştır. Allah’ın insanoğluna verdiği nimetler sınırsızdır ve bu nimetler Allah’ın istediği şekilde kullanılmak zorundadır. Zira mümin bu dünyada faydalandığı nimetlerin hesabını Allah’a verecektir.

ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ

“Sonra da (o) nimetlerden sorulacaksınız.” (Tekasür,  102/8)   Allah-ü Teala’ya karşı kulluk görevimizi hakkıyla yapabilmek ve Allah’ın bahşettiği nimetlerin hesabını ahirette kolay vermek istiyorsak Allah’ın nimetlerini israf etmeden O’nun istediği şekilde kullanmak, harcamak ve infak etmek zorundayız.

Bizim, çocuklarımızın ve de ülkemizin geleceği için fert ve toplum olarak iktisatlı davranmak ve israfa sapmamak zorundayız. Çünkü israf, Allah’ın verdiği nimetlere sahip çıkıp korunup tutumlu olmak ise, o nimetlere gösterilen fiili bir şükürdür.

İnsan nerede ve nasıl olursa olsun hayatın her alanındaki harcamaları ve tüketimleri belirli ölçüler dahilinde yapmak zorundadır. Aksi bir tutum içinde olanlar hem kendilerine, hem de başkalarına (çevresine) telafisi güç, hatta imkansız olan büyük bir zarar vermiş olurlar. Öyleyse bize verilen her nimetten dolayı da hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız.

 

 

 

 

 

 

                                                                                            www.islamdahayat.com



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler