Kurbanlarımızla Kardeşliğimizi Güçlendirelim
Gönderen Kadir Hatipoglu - Haziran 14 2023 01:00:00

                                                                Vaaz Resimleri: w.jpg

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿١٦٢﴾

مَا عَمِلَ آدَمِىٌّ مِنْ عَمَلٍ يَوْمَ النَّحْرِ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ مِنْ إِهْرَاقِ دَمٍ وَإِنَّهُ لَيَأْتِى يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِى فَرْثِهِ بِقُرُونِهَا وَأَشْعَارِهَا وَأَظْلاَفِهَا وَإِنَّ الدَّمَ لَيَقَعُ مِنَ اللَّهِ بِمَكَانٍ قَبْلَ أَنْ يَقَعَ فِى الأَرْضِ فَطِيبُوا بِهَا نَفْسًا  

Bize kurban yoluyla kurbiyet imkânını bahşeden; bize şah damarımızdan daha karîb/yakın olan Rabbimize sonsuz defa hamd ve senâlar olsun.

Bize diğer ibadetlerde olduğu gibi kurban ibadetinde de örnek olan iki kurbanlığın oğlu Hz. Muhammed (s.a.s)’e salât ve selamlar olsun.

KURBAN

Kurban: Allah’a ibadet maksadıyla belirli şartları taşıyan küçük veya büyük baş bir hayvanı, belirli bir zamanda usulüne uygun olarak kesmek demektir. Bu ibadet, zamanı belirli olan ve malla yapılan bir ibadettir.

Tarihçesi: Kurban ibadeti Hz. Muhammed (s.a.s) ve ümmetine has olarak başlamış bir ibadet olmayıp, öncesinde de var olan bir ibadettir. Maide sûresinin 27. Ayetinde anlatılan olayda Hz. Adem’in iki oğlunun olayında kurban zikredilerek şöyle buyrulur: وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَاناً فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ  "(Ey Muhammed!) Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, "Andolsun seni mutlaka öldüreceğim" demişti. Öteki, "Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder" demişti." (Mâide; 27)

Saffat sûresinin 102 ila 108. Ayetlerinde İbrahim (a.s)’ın oğlu İsmail (a.s) ile olan bir kıssası anlatılırken İsmail (a.s) yerine verilen kurbanlıktan bahsedilir ve şöyle buyrulur: “فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ ﴿١٠٣﴾ وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ ﴿١٠٤﴾ قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿١٠٥﴾  اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ ﴿١٠٦﴾  وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٠٧﴾  وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ ﴿١٠٨﴾  Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık.” (Saffât Sûresi, 37/103-108)

İslam öncesi arap toplumunda “atîre” denilen koyun Recep ayının ilk on gününde putlar için kurban edilirdi. İslam dini geldikten sonra bu kurbanlar şirke aracılık olması dolayısıyla yasaklanmış, bu kurbanların etleri murdar kabul edilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.s) Medine’ye hicretten bir sene sonrasında başlayıp vefat edinceye kadar bu ibadeti yerine getirmiştir.

Hükmü: Nisap miktarı mala sahip olan (buradaki nisap şartı sadakayı fıtır nisabıdır) ve mukim olan kimselerin kurban kesmeleri Rabiatu’r-Rey, Leys b. Sa‘d, İmam Evzaî, İmam Süfyan es-Sevrî, İmam ebû Hanîfe, İmam Muhammed, İmam Züfer, Hasan b. Ziyâd ve Caferîlere göre vaciptir. Alkame, Ata b. ebî Rabâh, ebû Sevr, İshak b. Rahûye (Râhaveyh), İbn Münzir, İmam Şafi, İmam Malik ve Hanbelîlere göre hazarda da seferde de kurban kesmek sünnettir. Ancak buradaki sünnet hükmü, bu ibadetin terk edilmesine mesnet edilmemelidir. Abdullah b. Ömer (r.anhuma)’ya kurban kesmek vacip midir diye sorulduğunda o, her defasında: “Hz. Peygamber ve arkadaşları kurban kestiler” cevabını vermiştir. Soru soran kişi sorusunu yine tekrarladığında İbn Ömer (hiddetlenerek): “anlamıyor musun, Hz. Peygamber ve Müslümanlar kurban kestiler diyorum” demiştir. (Tirmizi, “udhiyye”, 11/1506 nolu hadis)

Seferî olan kimsenin kurban kesip kesmeyeceği konusu günümüzde ihtilaflı hale gelmiş denebilir. Klasik fıkıh kaynaklarında yolcu olan kimsenin kurban kesmesinin vacip olmadığı beyan edilmekle birlikte bu görüş günümüz açısından tenkide tabi tutulmuştur. Yolcu olan kimsenin Cuma namazı kendisine farz olmadığı halde bu namazı kılması halinde öğle namazı kendisinden sâkıt olmaktadır. Yine misafir/yolcu olan kimse farz olan ramazan orucunu tutmakla yükümlü olmadığı halde oruç tutması halinde orucu sahih kabul edilip daha sonra o orucu kaza etmesi istenmemektedir. “Klasik fıkıh kültüründe konu böyle ele alınmış olmakla birlikte, (yolcunun kurban kesmemesi) günümüzde yolculuk imkân ve şartları büyük ölçüde değişmiştir. Bayram tatilini fırsat bilerek yurt içi veya yurt dışı geziye çıkan, yazlığa giden, memleketine ana-ata ocağına giden kimsenin durumu farklıdır. Bu durumdaki kimselerin söz konusu ruhsattan yararlanma yerine ya önceden gerekli tedbirleri alarak vekâleten kurbanını kestirmesi ya da bulunduğu yerde kurban kesmesi daha isabetlidir. Çünkü kurbanın namaz, oruç gibi bireyin niyetiyle ve iç dünyasıyla alâkalı yönü bulunduğu gibi onlara ilâveten toplumda sosyal adaleti sağlayan ve üçüncü şahısların haklarını ilgilendiren yönü de mevcuttur. Bu sebeple de, yolcunun namaz ve oruçta yolculuk ve meşakkat içinde olma ruhsatından yararlanması daha bireysel bir karardır. Kurbanda ise zikredilen hususların, bu ibadetin sosyal amaçlarının göz önünde bulundurması, savunulabilir bir gerekçe, sıkıntı veya mazeret bulunmadığı sürece kurban ibadetinin yerine getirilmesi gerekir.” (TDV İlmihal, c.2, s. 4) Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığımızın verdiği fetva şu şekildedir: “Yolcu (seferi) kurban kesmekle mükellef değildir (Fetâvây-ı Hindiyye, V, 292). Ancak kesmesi halinde sevabını kazanır. Kişi, kurbanını ikamet ettiği yerde kesebileceği gibi, bayram dolayısıyla veya başka bir sebeple gitmiş olduğu yerde de kesebilir. Seferi olması, kurban kesmesine ve kestiği kurbanın makbul olmasına engel değildir. Seferî iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönerlerse, yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Yine kurban bayramının başında mukim iken sefere çıkana da vacip olmaz. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenlerin, kurban kesmeleri gerekir (Kâsânî, Bedâiü’s-Sanâî, V, 63). Başta Şâfiî mezhebi olmak üzere kurbanın sünnet olduğu görüşünde olanlara göre, seferilik durumunda da aynı hüküm geçerlidir (Nevevî, el-Mecmu, VIII, 383).” (DİB, Musahhah Fetvalar, 911 nolu sorunun cevabı)

Fazileti: Kurban kesmek başlı başına bir ibadettir ve bu ibadetin en büyük fazileti bunu Allah için yerine getirmektir. Yukarıda İbn Ömer örneğinde olduğu gibi fiilini Rasûlullah’ın filine hatta Hz. İbrahim’in sünnetine benzetmek az bir iş olmasa gerektir.  Allah Rasûlü (s.a.s) Aişe annemizin rivayet ettiği bir hadisinde bunu şöyle haber vermiştir:

مَا عَمِلَ آدَمِىٌّ مِنْ عَمَلٍ يَوْمَ النَّحْرِ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ مِنْ إِهْرَاقِ دَمٍ وَإِنَّهُ لَيَأْتِى يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِى فَرْثِهِ بِقُرُونِهَا وَأَشْعَارِهَا وَأَظْلاَفِهَا وَإِنَّ الدَّمَ لَيَقَعُ مِنَ اللَّهِ بِمَكَانٍ قَبْلَ أَنْ يَقَعَ فِى الأَرْضِ فَطِيبُوا بِهَا نَفْسًا Ademoğlu kurban bayramı günü Allah’a kurban ibadetinden daha sevimli bir ibadet işlemiş olmaz. Çünkü kurban, kıyamet günü boynuzları, tüyleri ile birlikte getirilir. Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden Allah katındaki yerine ulaşır. Nefsi(nizi) kurban ile hoşnut edin.” (Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, “dahaya”, 1/19488 nolu hadis)

Kurban dinin şearindendir. Farklı dinlerde olmasının ötesinde Müslümanlar için bir imtihan aracıdır ve bu haliyle Şeair-i İslam’dandır. Şu ayet buna işaret etmektedir: وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِـعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٣٦﴾  Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. (Hac sûresi, 22/36)

Kurban, takvanın kalplerden azalara tezahür edilmesine bir fırsattır. Adet ile ibadetin farkı takvadadır ve kurban başlı başına bir ibadet olduğundan bu muttakilerin de sınanması anlamına gelmektedir. Rabbimiz bunu şu şekilde beyan buyurmuştur: لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٣٧﴾  Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele. (Hac sûresi, 22/37)  Bu takva bilinci ki Hz. Adem’in iki oğlundan birinin, (muttaki olan Habil’in) dudaklarındaki terennümünü Rabbimiz asırlar sonra bize Hz. Muhammed’in dili ile şöyle haber verdi: “قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ ﴿٢٧﴾ …Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder dedi”. (Maide sûresi, 5/27) Bu takva bilinci ve ameliyesi/fiili kurban edilecek hayvanın seçilmesi esnasındaki niyetten tutun kurban kesilmesi esnasındaki hayvan refahı ve kesim usulüne varıncaya kadar Müslüman için bir imtihandır. Hanefî alimlerin kurban ibadetinde niyeti ön plana çıkarmaları çok ilginçtir. Şafii ve Hanbelî mezheplerinde ortakların farklı niyette olmaları kurbana zarar vermezken Hanefîlerde ortaklardan birinin dahi kurban/kurbiyet niyeti taşımaması kurbanın sıhhatine halel getirmektedir. Kimin hangi niyette olduğunu tam olarak bilmenin imkansız olduğunu kabul etmekle birlikte anlıyoruz ki kurban son aşamasına kadar niyetin hakim olduğu bir ibadettir. Bu durumu Allah Rasûlü (s.a.s)’in şu hadisi ile anlamak daha doğru olacaktır: “لاَ تُصَاحِبْ إِلاَّ مُؤْمِنًا وَلاَ يَأْكُلْ طَعَامَكَ إِلاَّ تَقِىٌّ ancak mü’minle arkadaş ol ve yemeğini de yalnızca muttakiye yedir” (ebû Davud, “edeb”, 16/4832 nolu hadis) Demek ki kiminle kurban kestiğimiz çok önemlidir. Kurbanını kurbiyetten çok ete ve paraya çeviren mü’min için bu imtihan başarılı sayılmayacaktır. Boğazından aşağı inecek etin miktarını hesap edip özelikle kesim öncesi ve kesim aşamasında hayvan refahına dikkat etmeyen Müslümanlara asr-ı saadetten bir hatırlatma yapmak istiyoruz. Bıçağını keseceği kurbanının gözü önünde bileyleyen bir sahâbîye rahmet Peygamberi (sadece insanlara rahmet gönderilmemiştir): “yazıklar olsun sana! Hayvanı iki defa mı öldürmek istiyorsun, bıçağını hayvanı yatırmadan evvel keskinletsen olmaz mı” diye uyarmıştır. (Abdurrezzak b. Hemmam, Musannef, hadis no: 8608) Kısaca kurban başından sonuna kadar takvanın sınanmasıdır.

KURBANLARIMIZLA KARDEŞLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM

(VEKÂLETLE KURBAN)

İslam dininde malla yapılan ibadetler kural gereği vekâlet yoluyla yapılabilir. Zekat vekalet yoluyla verilebilir, sadakay-ı fıtır vekaletle yerine getirilebilir. Kurban da malla yapılan bir ibadettir ve vekâlet ile yerine getirilebilir. Bu vekâlet bu ibadetin ifasındaki farklı aşamalar için de mümkündür. Örneğin ortakların hepsi kurban satın almada hazır bulunmak zorunda değillerdir ve burada ortaklardan vekâlet alınıp kurban edilecek hayvan seçilebilir. Kişi birine vekâlet verip hayvan almada onu vekil atayabilir. Kurban kesme esnasında vekâlet mümkündür ve bu esnada ister kurban sahibi kurbanının başında olsun ister olmasın bir başkasına kesim, dağıtma vb. vekâlet verebilir. Bunun da ötesinde kişi kendi keseceği kurbanı alım sürecinden kesim aşaması ve takip eden fiillerin yerine getirilmesine kadar tümüyle vekâlet vererek bunları yaptırabilir. Bu tür vekâlet günümüzde “vekâletle kurban” diye tarif edilen işlemleri içine alan ve organizasyon gerektiren bir yapı arz eder. İster dar kapsamlı ister geniş kapsamlı olsun mâlî bir ibadet olan kurban ibadetinde vekâlet konusu Müslümanlar için kolaylık amacı güder.

Rasûlullah (s.a.s) zamanında vekâlet yoluyla kurban kesilmesine rastlamak mümkündür. Örneğin Efendimiz (a.s) kurbanlarının bir kısmını kendisi kesmiş bir kısmının kesimini de Hz. Ali’ye vermiştir. Ali (k.v) bunu Rasûlullah adına yapmıştır. Hz. Ali bunu anlatırken: “أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَحَرَ بَعْضَ هَدْيِهِ وَنَحَرَ غَيْرُهُ بَعْضَهُ Rasûlullah bazı (hedy) kurbanlarının bazılarını kendisi bazılarını ise başkası kesmiştir” demiştir. (Muvatta’, “hac”, hadis no: 1472) Kesilen kurban için tasarruftaki vekâlet de Allah Rasûlü (s.a.s) zamanında vardır. Efendimiz (a.s) bu konuda da Hz. Ali’ye vekâlette bulunmuştur ki Hz. Ali:  “أَمَرَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ أَتَصَدَّقَ بِجِلَالِ الْبُدْنِ الَّتِي نُحِرَتْ وَبِجُلُودِهَا Allah Rasûlü bana kurbanın etini ve derisini dağıtmamı/tasadduk etmemi emretti” demiştir. (Buhari, “vekâlet”, 1/2177 nolu hadis). Öte taraftan Allah Rasûlü hicretin dokuzuncu senesinde Mekke’de kendi adına kesilmesi için Hz. Ebû Bekir’e vekâlet vererek kurbanlık göndermiş, (Buhari, “vekâlet”, 14/2317 nolu hadis) kendisi veda haccında Mekke’de iken hanımları adına kurban kesmiştir. (Müslim, “hac”, 125/2925 nolu hadis). Allah Rasûlü (s.a.s)’in bu haccında kestiği kurban sayısı 100 devedir. (Buhari, “hac”, 122/1817 nolu hadis)

KURBANLARIMIZ KARDEŞLİK İÇİN

            İslam dininde ibadetlerin, hem bireyin hem de Müslüman toplumun olgunlaşmasına yönelik hikmetlerinin olduğunu belirtebiliriz. Yani her ibadetin içe dönük/enfüsî yönü olduğu gibi dışa dönük toplumsal tekâmül/âfâk yönü de vardır. Bunun sebebi bu dinin yaşanmasında bireysellik/Allah ile kul arasında kimsenin olmaması olduğu kadar aynı zamanda organizasyon/kurumsal faaliyete imkân tanıyan bir din olması gelir. Din, bireyin iç dünyasında bireyseldir. Dışa döndüğü anda bireyden cemaate/kitlesel bir hedefe doğru genişlik kazanır. Bu özellik namaz, oruç, hac, zekât gibi hem bedenî hem de malî ibadetlerde böyledir. Onun için kurbanın da hem bireyin iç dünyasına hitap eden hem de kurumsallaşmasına olanak sağlayan yönü vardır. İbadetlerin topluca yapılmasının teşvik edici olmasının yanında bazı ibadetlerin sadece topluluk halinde yapılması bu dinin müntesiplerine organizasyon kabiliyeti kazandırmış denebilir. Efendimiz (a.s) Medine’ye hicretinden hemen sonra yaptığı bütün işler buna dönüktür ve Hz. Muhammed ile başlayan İslam dininde dinin kurumsallaşması Medine’ye hicret ile başlamıştır da denebilir. Mescidin inşası, Medine Pazar yerinin yapımı, cihad için askeri birliklerin seçimi, ikinci seneden itibaren iki bayramın İslam toplumuna kazandırılması, zekâtın kurumsallaştırılarak fayda elde edilmesi gibi faaliyetler, Müslümanların disiplinli organize olmalarına salık vermiştir. Kurban ibadetinin günümüzde kurumsal bir faaliyetin içerisinde yürütülmesi bu anlayışın tabi sonucudur ve kaçınılmaz olan da budur. Özellikle haberleşme kanallarının verdiği imkânlarla dünyanın her yerinden haberdar olan Müslümanın malla yapılan ibadetlerini doğru seferber ederek daha faydalı işler yapması günümüz için fazlasıyla mümkün hale gelmiştir. Bu arada sorumluluklarımız da asr-ı saadete göre daha fazla durumdadır. Artık herkesin birbirinden haberi vardır ve bu Müslümanlara ayrıca sorumluluk yüklemektedir. Rabbimizin şu ayetine bakalım:

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِـعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٣٦﴾  Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. (Hac sûresi, 22/36) Ayete göre şükrün esaslarından biri kurbanlık hayvanlardan Allah için yemek ve yedirmektir. İsteyene verilmenin ötesinde istemeyenin tespiti bugün için bize daha fazla sorumluluk yükleyen alanı teşkil etmektedir.. Bugün artık dille istemenin ötesinde hal diliyle isteyenleri ekranlardan görmek çok daha kolay ama çok daha ıstırap verici hale gelmiştir. Bu Allah için yedirme konusu Medine’de kurbanın teşri‘ kılındığı ilk yıllarda öyle bir boyuta ulaşmıştı ki Hz. Peygamber kesilen kurbanın etlerinin üç (3) günden daha fazla saklanmasını yasaklamıştı. Zaman ilerlemiş ve Müslümanların durumu iyileşince bu yasak kaldırılmış ve şöyle duyurulmuştu: إِنِّي كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ لُحُومِ الْأَضَاحِيِّ فَوْقَ ثَلَاثٍ كَيْمَا تَسَعَكُمْ فَقَدْ جَاءَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ بِالْخَيْرِ فَكُلُوا وَتَصَدَّقُوا وَادَّخِرُوا وَإِنَّ هَذِهِ الْأَيَّامَ أَيَّامُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ وَذِكْرِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ Size kurban etlerini üç günden sonra tüketmek üzere ayırmanızı yasaklamıştım. Fakat Allah size bolluk verdi ve hayırlara kavuşturdu. Dolayısıyla kurbanlarınızın etlerinden yiyebilir, tasadduk edebilir ve saklayabilirsiniz. Hiç şüphe yok ki bu bayram günleri yeme/yedirme, içme/içirme ve Allah’ı zikir günleridir” buyurmuştur. (Nesai, “fer‘ ve’l-atîra”, 2/4230 nolu hadis) Rasûlullah (a.s) şimdi yaşasaydı ne der, ne yapardı bilemiyoruz* ama bu hadis bazı âlimlere göre zamanın değişmesi ile yeniden değerlendirilebilir bir hüküm ifade etmektedir. (Hadislerle İslam, “kurban”, c. 2, s. 515)

TDV VEKÂLETLE KURBAN ORGANİZASYONU

Bugün kurban ibadetini düzenli bir şekilde vekâlet yoluyla kesen kurumlarımız ve sivil toplum örgütlerimiz vardır. Bunlardan biri de 23 yıldır vekâlet yoluyla kurban kesen Türkiye Diyanet vakfımızdır. Vakfımız şu ana kadar Vekâletle Kurban Kesim Programının başladığı 1993 yılından 2015 yılına kadar toplamda 866 bin 955 hisse kurbanın kesim ve dağıtımı yaparak dünyanın birçok ülkesine ulaştırmıştır. Sadece 2015 yılında, hayırsever milletimiz Vakfımıza 180 bin 35 hisse kurbanın vekâletini emanet etti. Bu emanetleri yurt içinde 195 il ve ilçe merkezinde, yurt dışında ise Balkanlardan Filistin’e, Kafkasya’dan Afrika’ya, Orta Asya’dan Latin Amerika’ya ve Uzak Doğu ülkelerine kadar geniş bir coğrafyaya milletimizin emanetlerini ulaştırıldı. Geçen yıl toplam 104 ülkede 469 bölgede TDV kurban kesmiştir. (TDV 2015 Yılı Faaliyet Raporu)

Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında kardeşliğimizi tesis ve kuvvetlendirmek için kurbanlarımızı vesile kılabiliriz. Bunu Allah için istersek yapabiliriz. Hiç tanımadığımız, görmediğimiz hatta görme imkânımızı bırakın ihtimalinin dahi bulunmadığı Somalili, Kabartaylı, Etiyopyalı bir kardeşimizin sofrasındaki bir parça kurban etimizin bir gün her şeyin karşılığının ödendiği bir günde bize geri ödeneceğini bilmek, inanmak önemli olsa gerektir. Bu iman yeryüzünde kardeşliği tesis edecek kuvvette olacaktır. Kurbanlarımız bugüne hazırlık için kesilecektir.  

TDV vekâletle kurban ücreti hisse bedeli yurt içi 690 TL; yurt dışı hisse bedeli 500 TL olarak kararlaştırılmıştır. Vekâletle kurban kestirmek isteyen vatandaşlarımız İl ve İlçe müftülüklerimizden, cami görevlilerimizden, PTT Şubelerimizden ve anlaşmalı banklarımıza giderek bağışta bulunabilecekleri gibi aynı zamanda ONLİNE BAĞIŞ da yapabilirler. Cenab-ı Hak kurbanlarımızı şimdiden kabul eylesin, kurbiyetimize ve kardeşliğimize vesile kılsın.

Cumanız mübarek olsun.

                                                 Uğur ÖZTÜRK, Keskin İlçe Vaizi



* “Peygamberimiz şimdi yaşasaydı/olsaydı şöyle yapardı/derdi…” yaklaşımı Prof. Dr. İ. Lütfi ÇAKAN’a göre peygambere rol biçme cüretinde edepsizlik; Prof. Dr. Mustafa ERTÜRK’e göre ise Hz. Aişe’den itibaren başlayan ve müçtehidlerin bilinçaltındaki metottur. Doğrusunu Allah bilir. (Bakınız: Mustafa ERTÜRK, Hadis Metinlerinin/Sünnetin Yeniden Okunmasında /Yorumlanmasında Bir Yöntem Olarak “Hz. Peygamber Şimdi Yaşasaydı/Görseydi…” Söylemine Kısa Bakış (Tarîhî ve Güncel Değeri adlı makale…)



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler