"Kullarım, sana Ben’den sorarlarsa (onlara söyle): Ben (onlara) yakınım,
dua eden, Bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm. O hâlde
onlar da Bana karşılık versin (Benim çağrıma uysunlar), Bana inansınlar
ki, doğru yolu bulmuş olalar.” (Bakara, 186) "Yahut dua ettiği zaman
darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor?"
(Neml, 62)
Birinci ayette dua edenin duasının kabul edileceği, ikinci ayette ise
darda ve sıkıntıda kalanın sıkıntısının giderileceği bildirilerek
Allah’ın dualara icabet ettiğine işaret edilmektedir.
“Şüphesiz Rabbim duaları işitendir.” (İbrahim, 39); “O’ndan mağfiret
dileyin, sonra O’na tövbe edin! Çünkü Rabbim yakındır, (duaları) kabul
edendir." (Hûd, 61) anlamındaki ayetlerde ise Allah’ın kullarına yakın,
duaları işiten ve duaları kabul eden olduğu bildirilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s.) de;
"Allah, hayâ sahibidir, çok kerimdir. Bir insan iki elini kaldırıp
kendisine dua ettiği zaman, o kalkan iki eli boş çevirmekten hayâ eder."
(Tirmizî, Deavât,118) anlamındaki hadisi ile Allah’ın duaları kabul
edeceğini beyan etmiştir.
Medineli Müslümanlardan Ebû Ümâme adlı sahabîyi mescitte kederli bir
şekilde otururken gören Rasûlüllah (s.a.s.), ona; ‘Namaz vakti değil,
niçin mescitte oturuyorsun? diye sorar. Sahâbî; “Üzüntülerim ve
borçlarım sebebiyle buradayım, ey Allah’ın Rasûlü!” diye cevap verir.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.); "Söylediğin zaman, Allah’ın
üzüntünü ve borçlarını gidereceği bir dua öğreteyim mi sana?” der.
Sahâbî; “Evet, öğret ey Allah’ın Elçisi!” karşılığını verir.
Peygamberimiz (s.a.s.) ona, şu duayı öğretir ve akşam sabah okumasını
tavsiye eder: "Allah’ım! Kederden ve hüzünden Sana sığınırım, acizlikten
ve tembellikten Sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten Sana
sığınırım, borç altında ezilmekten ve insanların kahrından Sana
sığınırım." Sahâbî; "Hz. Peygamber’in öğrettiği duayı okudum; Allah da
üzüntümü ve borçlarımı giderdi.” demiştir. (Ebû Dâvûd, Vitir, 32)
Sırf sözle yapılan bir dua ile çalışmadan borçlar nasıl ödenecek?
Sahâbîye öğretilen duanın cümleleri arasında; “Acizlikten ve
tembellikten Allah’a sığınırım diye dua et” sözünün bulunması bir
mesajdır. Bu mesaj ile “Ey Ebû Ümâme! Üzüntülerin ve üzüntülerine sebep
olan borçların, mescitte de olsa, oturmakla ortadan kalkmaz, acizliği ve
tembelliği bırak, çalış, bu konuda Allah’tan yardım iste, harekete geç,
borçlarını ödemenin yollarını ara, mescitte oturup beklemekle ne
üzüntün, ne de borcun biter.” demek istenmiştir.
Dua bir ibadet ve bir zikir olduğu için dua eden mutlaka ilâhî emre
uymuş, itaat etmiş ve sevap kazanmış olur. Dünya ile ilgili isteklerini
yüce Allah, kulun yararına göre hemen verebileceği gibi bir müddet sonra
da verebilir veya duasının karşılığı âhirete bırakılmış olabilir.
Dolayısıyla, dünya hayatına yönelik talepleri karşılanmayan kişi, duam
kabul edilmedi dememelidir. Peygamberimiz (s.a.s.); dua edene yüce
Allah’ın, isteğini ya dünyada hemen vereceğini veya âhirette vereceğini
ya da istediği iyilik kadar kötülüğünün giderileceğini bize haber
vermiştir: "Allah’a dua eden herhangi bir insan yoktur ki, duası kabul
edilmiş olmasın. Günah işlemediği, yakınları ile ilişkisini kesmediği ve
isteğinde acele etmediği sürece, Allah ona ya dünyada istediğini hemen
verir veya isteğini âhirete bırakır ya da duası nispetinde günahlarını
bağışlar. Sahabe, "Ey Allah’ın Elçisi! Nasıl acele edilir? diye
sordular. Hz. Peygamber, "Kulun, Rabbime dua ettim de duama icabet
etmedi demesidir." buyurur. (Tirmizî, Deavât, 133)
Duanın makbul olabilmesi için, bir kısım usûl, âdâp ve kurallara riayet
edilmesi gerekir. Bu usûl, âdâp ve kuralları şöyle sıralayabiliriz:
1. Duaya eûzü besmele, Allah’a hamd ve Peygambere salât ve selâm ile
başlanmalıdır: Dua öncesinde Müslüman, ruhen ve bedenen duaya hazır hâle
gelmeli, mümkünse abdest alıp kıbleye dönülmelidir. (İbn Mâce, Dua, 13)
Her hayırlı işte olduğu gibi duaya da eûzü ve besmele çekerek
başlamalıdır.
2. Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmelidir: Günah işleyen bir kulun
duası kabul edilmeye layık değildir. Peygamberimizin şu hadisi çok
dikkat çekicidir.
“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini
semaya kaldırarak, "Ya Rabbi" Ya Rabbi" diye yalvarıyor. Oysa yediği
haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin
duası nasıl kabul olur?" (Müslim, Zekât,19)
Bu itibarla mümin duaya başlamadan önce günahlarını itiraf edip, ihlâs
ile Allah’a tövbe etmeli ve affını dilemeli, sonra dua yapmalıdır.
3. Dua ederken mümkünse kıbleye dönülür (Buhârî, Deavât, 24), ellerin
içi açılır, parmaklar omuz hizasına kadar, başı geçmeyecek (İbn Hibbân,
Ed’ıye, No: 878) ve koltuk altları görünecek şekilde semaya kaldırılır.
(Buhârî, Deavât, 22) Dua sonunda eller yüze sürülür. (Tirmizî, Deavât,
1) Dua esnasında gözler semaya dikilmez.
4. Esma-i Hüsna ile dua edilmelidir: Yüce Allah, Kur’an’da; "En güzel
isimler Allah’ındır. O hâlde O’na o güzel isimler ile dua edin." (A’râf,
180) anlamındaki ayeti ile kendisine, güzel isimleriyle dua edilmesini
emretmektedir. Hem Kur’an’da hem de hadislerdeki dua örneklerinde bunu
görmekteyiz.
5. Kısık bir sesle ve yalvararak dua edilmelidir: Bağırıp çağırarak,
yüksek ses ve riya ile değil; yalvararak ve kısık bir sesle dua edilmesi
Allah ve Peygamber’in emridir: “Rabbinize yalvararak ve içten dua edin.
Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf, 55) "Rabbini, içinden,
yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an,
gafillerden olma." (A’râf, 205)
Sahabeden Ebû Musa el-Eş’arî der ki: Allah Rasûlü ile birlikte
bulunduğumuz bir seferde, tepelere çıktıkça, derelere indikçe, yüksek
sesle tekbir ve tehlîl getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Ey
İnsanlar! Kendinizi yormayınız. Çünkü sizler sağır ve uzaktaki birine
değil, her an sizinle olan, her şeyi duyan Allah’a dua ediyorsunuz.”
buyurarak bizi uyardı. (Buhârî, Cihâd,131; Müslim, Zikir, 44, Dua, 44)
demiştir.
“Beni zikrettiği ve dudaklarını Benim için hareket ettirdiği zaman Ben
kulumla beraberim.” (Hâkim, Deavât, I, 496) anlamındaki kutsî hadiste
beyan edildiği gibi, biz nerede olursak olalım Allah bizimle beraberdir.
Allah bizim kısık sesle bile olsa yaptığımız duaları duyar. Bu itibarla,
duada bağırıp çağırmak, süslü olsun ve beğenilsin diye yapmacık
hareketlerde bulunmak doğru değildir. Duayı sessizce ve yalvararak
yapmak, ihlâsın gereğidir. Yüksek sesle yapılan duaya, riya karışabilir.
Bu sebeple Hanefî bilginler, namazda Fatiha sonunda "âmin" kelimesini
sessiz söylemenin daha faziletli olduğu ictihadında bulunmuşlardır.
Dualar, ibadet şuuruyla, dinî vakar ve ölçülere uygun olarak
yapılmalıdır. Mânâ yavanlığı taşıyan, tumturaklı ifadelerle hüner
göstermeye girişmek, duanın amacına ve ruhuna aykırıdır. Kur’an ve
Sünnet’te yer alan dualar, kapsamlı ve veciz sözler tercih edilmeli,
tekellüf, kafiye ve seci yapmaktan kaçınılmalıdır.
6. Ümit ve korku içinde dua edilmelidir: İnsan, dua ederken, Allah’a
karşı saygı ve azabından korku içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve
ümitli olmalıdır. Yüce Allah, "Korkarak ve umarak O’na dua edin.
Muhakkak ki, Allah’ın rahmeti, sözü ve işi en iyi bir şekilde yapan
müminlere yakındır." (A’râf, 56) buyurmakta, ümit ve korku içinde dua
edenleri övmektedir: Mümin, ilâhî azaptan korku içinde bulunmakla
birlikte, yaptığı duayı Allah’ın kabul edeceği inancı ve düşüncesini
taşımalıdır. Çünkü yüce Allah Kur’an’da, "Rahmetim her şeyi
kaplamıştır." (A’râf, 156) buyurmuştur.
7. İhlâs ile ve bilinçli olarak yapılmalıdır: Dil ile dua cümlelerini
söylerken, zihin başka düşüncelere dalmamalı, insan, bütün varlığı ile
Allah’a yönelmeli, bilerek ve isteyerek, ihlâs ve samimiyetle dua
etmelidir. “O diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde dini
sadece Allah’a özgü kılarak ihlâsla O’na dua edin / ibadet edin. Her
türlü övgü, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” (Mümin, 65) "Biliniz ki,
Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez." (Tirmîzî, Deavât, 66)
anlamındaki hadis, duanın ihlâslı ve şuurlu yapılması gerektiğini ifade
etmektedir.
8. Kabul olacağına inanılarak dua edilmelidir: Mümin dualarını Allah’ın
kabul edeceğine inanarak dua etmelidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.);
“Kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak Allah’a dua edin."
(Tirmîzî, Deavât, 66) tavsiyesinde bulunmuş ve “Dua ettiğiniz zaman,
isteğinizi kesin olarak isteyin.” (Buhârî, Deavât, 21) buyurmuştur.
9. Salih amel ve hayırlı işler vesile edilmelidir: Mümin, duanın kabul
olması için işlediği sâlih ve hayırlı amelleri vesile edebilir. Bunun
örnekleri hadislerde vardır.
10. Israrla dua edilmelidir: Mümin, yüce Allah’tan isteğinde ısrarlı
olmalı, isteğim yerine gelmedi diye duadan vazgeçmemelidir. "Şüphesiz ki
Allah, ısrarla dua edenleri sever." (Beyhakî, Şu’abü’l-Îmân, er-Ricâ
Minallah, No: 1108) anlamındaki hadis buna işaret etmektedir.
11. Meşru şeyler istenmeli, ölçülü olunmalı, aşırı gidilmemelidir:
İşlenmesi ve istenmesi dinimizce günah sayılan konularda dua
edilmemelidir. Çünkü bu tür dualar kabule şayan olmaz. Peygamberimiz
(s.a.s.), “Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını
istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.” (Müslim,
Zikir, 25) buyurmuştur. Çünkü dinin haram kıldığı ve yapılması günah
olan şeylerin elde edilmesini istemek, Allah’a saygısızlıktır.
12. Sadece sıkıntılı zamanlarda değil, her zaman dua edilmelidir: Sadece
darlıkta, sıkıntıda veya bir korku, kaza ve felâketle karşı karşıya
gelindiği zaman değil; varlıklı ve sağlıklı zamanlarda, huzur ve
rahatlığın hüküm sürdüğü anlarda da dua edilmelidir. Kişi sıkıntıya,
darlığa ve zorluğa karşı sabır ve dua ile ayakta kalmaya çalıştığı gibi,
nimetlere kavuşması durumunda da şükredip dua etmelidir. Peygamberimiz
(s.a.s.), "Sıkıntılı ve musibete uğradığı zamanlarda Allah’ın duasını
kabul etmesini isteyen kimse, rahat zamanlarında çok dua etsin." (Tirmizî,
Deavât, 9) buyurmuştur.
13. Sadece Allah’a dua edilmelidir: Dua, sadece Allah’a yapılmalı, araya
başka aracılar sokulmamalıdır. Her namazda okuduğumuz Fatiha suresinde,
"Sadece Sana ibadet eder, sadece Sen’den yardım dileriz." diyerek bunu
dile getiriyoruz. Yüce Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. (Kâf,
16) Bu sebeple ne istersek, aracısız O’ndan istemeliyiz.
14. Özellikle mübarek gün ve geceler tercih edilmelidir: Dua, her zaman
ve her yerde yapılabilir. Bununla birlikte Arefe günü ve geceleri,
Ramazan ayları, cuma ve bayram gün ve geceleri, seher vakitleri, gecenin
üçte ikisi, sabah ve akşam vakitleri, ezan ile kamet arasında, secdede
ve namaz akabinde yapılan duaların kabul edileceği ile ilgili hadisler
vardır. Mesela Kur’an’da akşam ve sabah dua edilmesine işaret
edilmektedir. Yine muttakilerin Kur’an’da, seher vakitlerinde Allah’tan
bağışlanma diledikleri (Zâriyât, 18) bildirilmektedir.
15. Dua sonunda "âmin" ve "Ya Rabbi! Duamı kabul et." denilmeli
(İbrahim, 40), Peygamberimize salât ve selâm getirilmeli ve Fatiha
suresi okunmalıdır.
Sonuç olarak; dua bir ibadettir. Dua eden insan, Allah’a kulluk etmiş ve
isteklerini Allah’a arz etmiş olur. Dua eden mümin sıkıntı ve
üzüntülerden kurtulur. Duanın kabul olması için duanın zikrettiğimiz
usûl ve âdâbına uyulmalıdır. İsteklerimizi sadece sözlü olarak dile
getirmekle yetinmemeli, aynı zamanda arzu ettiğimiz şeyleri elde etmek
için çalışmalı ve sebeplere yapışmalıyız. Samimiyetle dua edersek,
Rabbimiz dualarımızı kabul buyuracaktır.
|