GİRİŞ
Baktım ki, dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadır. Gördüm ki, gelen gidiyor,
giden gelmiyor. Günlerimse, sonbahar yaprakları gibi dökülüyor. Rüzgâr gibi
esip giden ömrüme yandım da, bir felah aradım.
Anladım ki, ruhumun ayrılık derdine ancak Allah sevgisi deva olabilir.
Sezdim ki, Onsuz hayat bir serap olacak. Kalbim, Onunla yanan, Onsuz kalınca
sönen bir mumdur.
Ona giden bir kısa yol aradım, "Allaha muhabbetiniz varsa, Onun habibine
tâbi olmalısınız!" emrini duydum. Ve sonunda sevgili Peygamberimin yolunu
buldum, tarifsiz kederlerden kurtuldum.
Böyle bir kitaba gençlik yıllarımda ne kadar da çok ihtiyaç hissetmiştim!
Bir elimde Kurân vardı ve ben öbür elime de derlitoplu bir hadîs kitabı
almak istiyordum. Her zaman ve her yerde okumak, sevgili Peygamberimin bana
neler söylediğini bilmek ve tavsiyelerini hayatıma uygulamaktı niyetim. Onu
tanımak, örnek almak ve onun gibi yaşamak istiyordum.
Ne mümkün! Gerek hadîsler, gerekse hadîs kaynakları o kadar çoktu, o kadar
hacimliydi ve o kadar dağınıktı ki, yararlanabilmek için neredeyse bir hadîs
âlimi olmak gerekiyordu.
Beni böyle bir kitap hazırlamaya yönelten dürtü de bu öznel deneyimim oldu.
Bu kitabı, hadîs oldukları kesin senetlerle kanıtlanmış olan "sahih"
hadîsleri bir araya toplamak, güvenilir kaynakların tümünün özünü yansıtmak
ve bütün insanlara sunmak amacıyla hazırladım.
Bu kitabın, ömür günlerini en güzel biçimde geçirmek isteyenler için de bir
"hayat rehberi" olmasını da ümit ediyorum.
Emelim, şu fani âlemden bâkiye bir yol bulmak ve buldurmaktır, vesselâm!
HADİS
Hadîs, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin akvali, etvarı ve ahvalidir.
Akvali, yani bir mesele üzerine söylediği sözleri ki, mânâsı Allah teâlâdan,
lafzı Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâmdandır. Etvarı, yani kendine özgü
ve bize örnek davranışları. Ahvali, yani işittikleri ve gördükleri
karşısındaki durumları. Zira, onun susması da hikmet dolu bir dildir, uygun
bulma ve kabul etme mânâsına gelir.
Hadîsler, âyetlerin ilke düzeyindeki hükümlerini uygulanabilir duruma
getirir, tamamlayıcı unsurlarla zenginleştirir, kapalı noktalarını açıklar,
genel hükümlerini sınırlandırır, dokunulup geçilen bazı anlamlarını
pekiştirir. Kurânı sevdirir, müminleri isteklendirir, soyut mânâları
örneklendirir, kısacası, o ilahî ruha güzel bir beden olur.
Bir hadîs kitabı, ne tefsir, ne fıkıh, ne tarih, ne siyer, ne de bir ahlâk
kitabıdır. Bir bakıma da bunların hepsidir. O, nurlu ilimler annesidir,
peygamber kaynaklı anlamlar hazinesidir. Onu başka bir ilim dalının adıyla
adlandırmak, sınırlandırmak ve daraltmak olur.
O, Allah tarafından, âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hazreti
Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın, bize iletilen kutsal mirasıdır.
SÜNNET
Ayrılmaz ikililer: Allah ve peygamber, âyet ve hadîs, kitap ve sünnet...
Sünnet, Kurân güneşinden dünyaya yansıyan nurlu aydınlık!
Sünnetin iki mânâsı vardır. Biri genel, biri özel. Özel anlamda sünnet,
farzın ve vâcibin hemen arkasından gelen hüküm demektir.
Genel anlamda sünnet ise, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin bütün
kabulleri, redleri ve hâlleridir. Ondan bize miras kalan ne varsa, bu genel
sünnet tanımının içindedir. Onun inanışı, ibadet edişi, yaşayışı, yolu,
yordamı, âdetleri ve toptan ifade edersek, onun örnek insanlığıdır.
Biz ümmeti ise, yürüdüğü yoldaki mübarek izlere milimetrik hassasiyetle
basarak yürümekle yükümlüyüz. Müslümanlık kalitemiz, ona benzemekteki
derecemizle orantılı.
Bu mukaddes yolun sonu ise, cennet!
HADİS DERLEME
Kurân, kendi ifadesiyle "lâ reybe fîh"dir, yani "kendisinde şüphe olmayan"
kesin bir kaynaktır. Hadîs ise, belki de hemen kaleme alınmadığı için,
sayısı, güvenilirliği ve taşıyıcıları bakımından farklı bir manzara
arzetmektedir.
Ancak, hadîsin önemini bilen büyük âlimler, sahabe devrinden hemen sonra
derlemelere başlamış ve bu işi büyük bir başarıyla sonuçlandırmışlardır.
Bu vesileyle de, "hadîs usûlü" adı altında son derece özgün ilmî yöntemler
geliştirilmiş ve büyük bir ilim alanı ortaya çıkartılmıştır. Bunlar, öyle
güvenilir metodlardır ki, daha sonra gerçek anlamda ortaya çıkacak olan
tarih ilminin gelişmesinde de en önemli rehber olmuşlardır.
Hadîsler, başta Buhârî ve Müslim olmak üzere, pekçok büyük bilgin tarafından
tesbit edilmiş ve sınıflandırılmış, "cerh ve tâdil ilmi" gibi hassas
terazilerle tartıldıktan ve nice ince eleklerde elendikten sonra, sarsılmaz
birer metin hâline getirilmiş ve günümüze kadar da böylece nakledilmiştir.
HADiS KAYNAKLARI
Yüzlerce hadîs kitabı yazılmış, ama bunların ancak bir düzine kadarı daha
öncelik kazanmıştır. Bu ünlü kaynakların yazarlarının adlarını sıralayalım:
Buhârî, Müslim, Mâlik, Dârimî, Ahmed bin Hanbel, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesêî,
İbn Mâce, Bezzâr, Rezîn, Taberânî...
Kitaba giren hadîsleri bu sahih kaynaklardan çıkardım. Hadîs bilginleri
tarafından "sahih" mührü vurulmamış hiçbir hadîsi almadım.
Ekser hadîsler birden fazla kaynakta yer alıyordu. Ben sadece birinin,
lafız, râvi ve güvenilirlik bakımından en uygun olanının adını yazdım.
Mesela, ünlü "altı kitab"ın hepsinde yer alan bir hadîsin altına, "Buhârî"
yazmak bana yeterli göründü.
Hadîsin emniyeti yönünden en önemli iki unsur, "râvi" ve "kaynak"tır. Her
hadîsin yanıbaşında bu ikisini kısaca anmakla yetindim.
Bize yüzbinlerce hadîs ulaşmış, ama bunların ancak onbin kadarına "kesin"
gözüyle bakılmıştır. Ben, sıhhati senediyle ispatlanmış olan ve günümüz
insanının her zaman ihtiyaç duyup yararlanabileceği hadîsleri aldım.
Tekrarları eledim, fakat bunu yaparken, konuyu en özlü biçimde ortaya koyan
hadîsleri almaya büyük bir özen gösterdim. Aynı hadîs, birden fazla kaynakta
yer almakla birlikte, aralarında ayrıntı düzeyinde bile olsa, bir fark
gördüysem, ikisini de aldım.
Kitabın hazırlanışında, düzenlenişinde ve basımında düşünülen önemli bir
husus da, mümkün olduğu kadar hacminin kabarmamasıydı. Onun, kolayca elde
edilebilen, taşınabilen ve okunabilen bir "hadîs el kitabı" olmasını
istedim.
TASNİF
Hadîsleri alışılmışın dışında bir yöntemle sınıflandırdım. iktibas ettiğim
"bin tane" hadîsi "elli bölüm" hâlinde yerleştirdim. Bölümlere, mânâları
birbirine yakın hadîsleri aldım. Ancak, bir konu ile ilgili hadîsler, sadece
adı konan bölümde bulunmamakta, başka bölümlerdeki bazı hadîslerde de aynı
konu farklı yönlerden ele alınmaktadır.
Bazı öyle hadîsler var ki, muhtevasında pek çok konuya ışık tutmaktadır.
Okuyucu bu önemli hususa dikkat etmeli.
Bu kitaba aldığım hadîsleri, sahih hadîs kaynaklarının özünü ve ruhunu
yansıtabilecek bir usûlle seçtim ve yerleştirdim. Hadîs alanında uzmanlaşan
bilginlerin dışında kalan herkes için kitabın yeterli olmasını hedefledim.
istedim ki, bu hakikat incilerini en fazla sayıda insana göstereyim ve
tanıtayım, onlar da yararlansınlar da yoksun kalmasınlar.
Kitaba, hadîslerin arabî ibarelerini almadım. Buna gerek de yoktu. Böyle
yapsaydım, kitabın hacmi ikiye katlanacak, elde edip faydalanma oranı da
azalacaktı. Bu kitabın muhatabı arabî lisanı bilmeyenlerdir. Muhataba göre
hitap ise, belagatın temel niteliklerinin birincisidir!
TEŞRİH
Kitapta, bu önsözden başka bana ait olan tek cümle yoktur! Okuyucuyu,
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin o harikulâde veciz ve anlamlı
sözleriyle başbaşa bırakmaktı niyetim. Okuyanın zihnini kendime göre
yönlendirmek istemedim.
Her okuyucu, her hadîsten kendi durumuna göre ayrı bir mânâ ve feyiz
alabilir. Yorum yapsaydım, bu mânâ ihtimallerinden biri görünecek, öbürleri
ise, belki de kaybolup gidecekti.
Manzara tek de olsa, onun aynadaki yansımaları ayrı ayrıdır ve aynanın
özelliklerine göredir. Ruhlar da birer ayna gibidirler ve aldıklarını kendi
niteliklerine göre yansıtırlar.
Açıklanmasında fayda bulunan hadisler de vardır şüphesiz. Bu ihtiyacı
gidermek amacıyla, açıklamalar yapmak yerine, bunu başka bir yolla telâfi
etmeye çalıştım: Hadîsi yine hadîsle açıklamak. Bu sebeple, sıralamada,
hadîslerin birbirini açıklaması, desteklemesi ve konuyu her yönüyle
aydınlatması hareket ilkelerim oldu.
Sade bir dil kullanmak için elimden geleni yaptım, ama yine de yeni nesiller
tarafından bilinmeyen kelimelerin olduğunu gördüm. Daha fazla sadeleştirme
de anlamı bozacağı için, başka bir çözüm ürettim ve kitabın arkasına bir
sözlük koydum. Dileyen hemen açıp baksın da hadîsi tam olarak anlasın
istedim.
Sözlükte 474 tane kelimenin açıklaması yapılmıştır.
HADİSİ ANLAMAK
Hadîse yüzeysel bakan biri, bazı çelişkiler bulunduğu vehmine kapılabilir.
Peygamber aleyhissalatü vesselam, aynı soruya bazen birbirinden farklı
cevaplar verebilmiştir. Mesela, "En üstün ibadet hangisidir?" diye soran
birine, "Vaktinde kılınan namaz" derken, bir başkasına, "Anne babaya itaat"
demiştir. Dikkatli bir inceleme sonucunda anlarız ki, birinin namaz
konusunda, öbürünün de itaat meselesinde özel bir durumu vardır ve
Efendimiz, "ilacı yaraya damlatmak" ilkesini uygulamıştır.
Bazen fakirlik, bazen de zenginlik övülmüş, bir iş kimine yasak edilmiş,
kimine de yasak edilmemiştir. Dikkatle bakılırsa bunlarda bir aykırılık
olmadığı görülebilir. Muhataba, hâle, duruma ve şartlara göre konuşmak ve
davranmak reddedilmesi mümkün olmayan önemli bir iletişim kuralıdır.
Dinin temel meselelerinde aynılık olmakla birlikte ayrıntılarında bazı
farklılıklar olabilir. islâmın, bütün zamanlara, ülkelere ve tek tek her
insana uygun bir "yaradılış dini" olmasının bir nedeni de budur.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, yaşı, cinsiyeti, işi, mizacı,
bilgisi, maddi durumu, kültürel düzeyi, anlayışı ve benzeri nitelikleri
birbirinden oldukça farklı milyarlarca insanın peygamberidir. Elbette,
hepsini tatmin edecek, hepsine örnek olacak ve hepsine yol gösterecek
biçimde konuşacak ve davranacaktı.
ÖRTÜLÜ GERÇEKLER
Hemen kavranması kolay olmayan bir kısım hadîsler de, gelecekte olacaklarla
ilgili hadîslerdir. Bunlarda, kapalı bir dil ve anlatım biçimi
kullanılmıştır.
Böyle yapmasının önemli bir nedeni, insanın bu dünyadaki varlık sesebi olan
"imtihan sırrı" ile ilgilidir. Bu alanda, "Akla kapı açmak, iradeyi elden
almamak," mühim bir ilkedir. insanı inanmaya zorlayacak derecede normal
insanlarca bilinmesine imkan bulunmayan haberleri apaçık bir dille söylemek
bu sırra aykırı olabilirdi.
Ayrıca, gaybı bilen Allahtır. Peygamber ise, ancak Allahın bildirdiğini
bilir. Eğer gelecekteki gaybi hadiseleri ve sırları ifşa etseydi bu, "Gaybı
yalnız Allah bilir," hakikatına karşı bir saygısızlığı hatıra getirebilirdi.
Allaha saygı ve edep konusunda ise, Peygamber aleyhissalatü ve sellemın
hassasiyeti malumdur.
işte bu gibi sebeplerle, o türden hadîsleri, ancak örtülü anlatımlarla
söylemiş, ne ümmetini tamamen gafil bırakmış, ne de edep ve imtihan sırrı
sınırlarını aşmıştır. Bu harika denge de, onun peygamber oluşunun bir başka
göstergesidir.
HADİSE SAYGIYLA YAKLAŞMAK
Bazı hadîslerde ise, akla aykırı gibi görünen ifadeler olabilir. Bu durumda,
hemen o hadîsi inkâr etmek, yahut reddetmek veya şüpheye düşmek hatalı bir
davranış olur. "Bu hadîstir," denilen her sözü hemen hadîs olarak kabul
edelim demiyorum. Kaynaklarına bakılır, sahih olduğu senediyle
kanıtlanmışsa, ona hürmetle yaklaşılır.
"Benim aklım almıyor, o halde akla aykırıdır," diye düşünmek, bazen
gafletin, bazen de gurur ve büyüklenmenin bir sonucudur. Böyle bir hadîsle
karşılaşınca , "Ben anlayamıyorum, ama elbette bir anlayan vardır. Gerçi
aklıma aykırı görünüyor, fakat benim aklım tek ölçü olamaz. Araştırmalı, bir
bilenden sormalıyım," diye düşünmek gerekir.
Bazı hadîslerin anlatımı son derece sadedir, bazılarında ise, kavranması
ciddi gayret isteyen edebî sanatlar kullanılmıştır. "Bunların, anlatılınca
hoşa gidecek bir yorumu mutlaka vardır," denmeli, hadîse ilişilmemelidir.
"Bilenin üstünde daha fazla bilen vardır" ve "akıl akıldan üstündür."
Bazı bilgin kılıklı türediler, hadîse yaklaşırken bu tevazu tavrını
göstermediklerinden, sanki tek ölçü kendi anlayışlarıymış gibi, hadîse
saygısızca yaklaşabiliyorlar. Hem kendileri bu feyizli nur kaynağından
yoksun kalıyor, hem de pekçok insanı yoksun bırakıyorlar! Gururlarının,
kibirlerinin ve bilgi örtüsüyle örtülmüş cehaletlerinin kurbanı oluyorlar!
Bazen de, hadîslerin ifadesinde bir abartı varmış gibi görünebilir.
Özellikle amellerin önemi konusundaki hadîslerde bu sorun aklımıza
gelebilir. Bu durumda, hemen kötü düşüncelere kapılmak yerine,
Peygamberimizin, insanlar için bir uyarıcı ve sakındırıcı olduğunu
hatırlamamız yeterli olacaktır.
isteklendirme ve sakındırma, ümitlendirme ve korkutma sadedinde söylenen
sözler abartı sayılmaz. Meselenin önemini vurgulamak gibi önemli bir amaç
güdülmektedir. Genel gayeyi nazara almak, vasıtaya takılıp kalmamak gerek.
ÇALIŞMADA TİTİZLİK
Bu çalışmayı yaparken bazı hadîsler rehberim oldu. "Kolaylaştırınız,
güçleştirmeyiniz, sevdiriniz, tiksindirmeyiniz!" hadîsini devamlı
hatırladım.
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin, "Bizden işitip de başkalarına
aynen bildiren kişinin yüzünü Allah ak etsin!" duası beni hep isteklendirdi.
"Benim adıma yalan söylemeyin! Kim benim adıma yalan söylerse, ateşe girer!"
tehdidini hiç unutmadım ve bu uyarı benim titiz davranmama sebep oldu.
"insanların durumlarına göre söz söylemek," önemli bir sünnet ilkesiydi, ben
de buradan hareketle günümüz insanının durumunu hep göz önünde bulundurdum.
Efendimiz ile ümmetini aydınlık bir zeminde buluşturmak ve onu onlara
tanıtmak için elimden gelen çabayı gösterdim.
Konunun hassasiyetinin farkındayım. Kitabı hazırlarken azami oranda titizlik
gösterdim. Yine de bir hata ettiysem Gafûr ve Rahîm olan Rabbimden mağfiret
diliyorum.
Kitapta kusurlar varsa, bendendir. Üstünlükler ve güzellikler ise, her
meselede rehberimiz olan Hazreti Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdandır.
Niyetim, en fazla sayıda insana, ruha huzur, kalbe sürur ve akla nur verip
gönülleri aydınlatan Muhammedî kaynaktan bengisular sunmaktır. Talebim,
Allahın rızası ve ihsanıdır.
Emelim ise, şu fani âlemden bâkiye bir yol bulmak ve buldurmaktır, vesselâm!
Ömer Sevinçgül
Ramazan'98,
Sakarya.
Bismillâhirrahmanirrahîm.
Ehamdülillahi Rabbil âlemîn.
Vessalâtü vesselâmü âlâ seyyidinâ Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmaîn.