BORÇ VE BENZERİ HAKLAR
KONUSUNDA ANLAŞMA.. 2
Alacağın Müeccel Ve Muaccel Durumları : 2
Hemen Ödenmesi Gereken Birinci Borcu Tecil Etmek Caiz
Midir?. 2
Alacağına Karşılık Başka Bir Cins Üzerine Anlaşma
Yapmak : 2
Bazı Haklardan Vazgeçmek; İbra Etmek : 3
BORÇ ALIP - VERMEK = İSTİKRAZ. 3
İstikraz Edilen Maddenin Misli Bulunmazsa : 4
Altın Ve Gümüş İstikraz Etmek : 4
Borcu, Borçludan Başkasına Satmak Caiz Midir?. 4
Borçlar ve benzeri
bağlantılar, insan haklarıyla ilgili meselelerdir. Bu bakımdan İslâm Fıkhında
aJım-satıma verilen önem kadar alacaklara da önem verilmiştir.
Müslümanların
alım-satımda birbirine kolaylık gösterip gerektiğinde borç vermesi bir
sünnettir. Ancak ne satıcı, ne de alıcı bu sünneti kötüye kullanmamalıdır. Aksi
halde toplum yapısında güven sarsılır ve Allah ile Resulünün sağlamak
istedikleri dayanışma, yardımlaşma ve dengeyi kurma gibi hasletler yok .olur.
Borçlu ödeme zamanı
geldiği ve ödeme imkânı bulunduğu takdirde zorluk çıkarmadan borcunu öder.
Aksine bir yol büyük günahı gerektirir. Alacaklı da borçluyu fazla
sıkıştırmamalıdır. Verecek durumda değilse ona biraz mühlet vermelidir. Hiç
ödenıiyecek duruma düşmüşse, bağışlama yollarını aramalıdır. Yeter ki borçlu
iyi niyet sahibi olsun.
Bir kimse borçlusundan
alacağı miktarın bir kısmından vazgeçebilir. Bu konuda borçlu ile bir anlaşma
yapmalarında dinen bir sakınca yoktur. Çünkü hak sahibi hakkının bir bölümünü
gönül rızası ile bağışlamış oluyor. Buna bir örnek verelim :A'nın B'de 5000 TL.
alacağı var, bunun 1000
lirasını borçluya bağışlıyor, geriye 4000 lira alacağı kalıyor. Bulundukları
mecliste de hemen ödeme şart değildir. Bir bakıma ibra
anlamına gelir. Bunda faiz sözkonusu değildir.
Bunun aksine bir
muamele faize girer. Meselâ : Borçlu olan A, bu borcunun bir kısmını alacaklıya
vazgeçirmek şartiyle borcunu satın alırsa, yani 5000 TL. borcunu ondan 4000
TL.sma satın alırsa, bu faiz kapsamına girer. O halde alacaklı alacağının bir
kısmını bağışlarsa, bu bir ibra olur. Borçlu borcunun tamamına karşılık bir
kısmını satın alırsa, faiz olur.
Bunun gibi, alacaklı
alacağından fazla bir nisbet talep eder ve iyle bir anlaşmaya varırlarsa, o
takdirde faiz almış olur. Çünkü mı-satım yapıldıktan sonra akid tamamlanmış
demektir. Ondan mra ya biraz mühleti uzatmak veya herhangi bir sebepten dolayı
acarından fazla bor nisbet üzerinde yapacağı anlaşma faiz kapsama ve hükmüne
gireceğinden haramdır.
Belli bir süreye kadar
borç verilen bir malın bedelinden bir kısımdan vazgeçmek suretiyle bunu muaccel
— peşin durumuna germek de faiz hükmüne gireceğinden haramdır. Bunu bir misal
ile iraz daha açıkhyalım :
A'nm B'de 5000 TL.
alacağı var, ancak buna bir süre konulmuş- Süresi dolmadan A, bu alacağını hemen
alabilmek için bunun 000 lirasından vazgeçer ve B de bunu kabul ederek kalan
4000 lirayı kierse, A faiz vermiş, B de faiz almış olur. Çünkü hemen ödemek,
pnra ödemekten hayırlıdır, yani arada bir menfaat sözkonusudur.
Arada bir fark
sözkonusu değilse, caizdir. Çünkü bu durumda ilacâkh muaccel olan alacağının
ta'cil hakkını düşürmüş oluyor ve aorçluya bir imkân ve fırsat vermiş oluyor.
Alacağın miktarında bir fazlalık ya da noksanlık sözkonusu olmuyor. Bu balomdan
faiz kapsamına girmiyor ve caiz kabul ediliyor.
Bunu bir misal ile
biraz daha açıklayalım :
A, peşin olan 5000 lira
alacağını bir yıl veya altı ay sonra almak üzere borçlusu olan B ile anlaşıyor.
Böylece peşin hakkından feragat edip borçlusuna bir imkân tanımış oluyor.
Alacağı yerine başka
bir cins üzerine anlaşma yapıp onu te'cil etmek de sahih
görülmemiştir. Buna bir örnek verelim : A'nm B'de beş ölçek buğday alacağı
bulunuyor. Bunu te'cil etmek üzere karşılığında yedi ölçek arpa verilmesi
şeklinde bir anlaşma yaparlarsa, bu faiz kapsamına girdiğinden caiz
görülmemiştir.
Çünkü buğdayın arpa,
gümüşün altın ile veresiye satışı faiz kabul edilmiştir. Bu hususta müctehid
imamların dayandığı sarih hadisler
Bunun gibi A'nm borçlu olan
B'ye- «Şu kadar veresi olan buğdayıma karşılık bunun yarısını peşin vermeniz
üzerine anlaşalım», der B de bunu kabul ederse, arada ivaz bulunduğundan faiz
hükmüne gireceğinden haram sayılmıştır.
Ancak cinsinin hilafiyle
değiştirilen bir alacak anlaşma yapılan mecliste elden ele verilmesi halinde
caizdir.
Bir kimse başkası
üzerindeki tahakkuk etmiş bir takım, haklarından feragatle onu ibra edebilir.
Bu sahih ve caizdir. Çünkü burada hak sahibi kendi nzasiyle hakkından
vazgeçerek borçlusunu bu yükten kurtarmış oluyor. Bunda vebal yok sevap vardır.
Ancak ibra iki kısma
ayrılır :
1 — İbra-i iskat
2 — îbra-d istifa
Birincisi : A'nın B
üzerindeki bir hakkını düşürmek, borçluyu o haktan beri kılmak anlamına gelir.
Meselâ : Sendeki şu alacağım veya şu hakkımın şu kadar kısmından vazgeçtim,
seni ondan ibra ettim veya tamamından vazgeçip ibra ettim., demesi bir îbra-i
ıskattır yani borçlusunun zimmetindeki alacağını veya herhangi bir hakkını
düşürmek suretiyle borçlusunu ondan beri kılmaktır.
İkincisi : Bir kimsenin
zimmetindeki alacağının ya bir kısmını veya tamamını aldığını ikrar etmesi gibi,
Şöyle ki A'nm B üzerin deki bir alacağı veya herhangi bir hakkı kısmen veya
tamamen aldığını itiraf etmesi, bir ibra-i istifadır.
Ayrıca ibra, genel ve
özel olmak üzere de ikiye ayrılır :
Bunu bir misal ile
açrklıyahm :
A, B üzerindeki belli
bir alacağım veya belli bir hakkını ibra etse, yani o haktan vazgeçtiğini
itiraf etse, buna İbra-i Has denilir. Ondaki her türlü haklarmdan vazgeçtiğini
itiraf ederse, buna da dbra-ı anını denilir ve her ikisi de caiz ve sahihtir.
Ancak ibra konusunda şu
şartların gerçekleşmesine dikkat et-ıek gerekir :
a) İbrada bulunan kişinin ergen ve âkil olması..
b) îbrâ olunan kişinin "bilinen, tanınan olması..
c) Yapılan ibranın bir rüşvet amacı taşımaması..
d) İbra edilen hakkın ibraya uygun bulunması, yani onu
ibra lunan zimmetinden düşürmeye elverişli olması şarttır. Bunu bir mi-al ile
açiiklâyalım : Alacak hak, hakk-ı şüf'a ise bunu isfcat etmek fiümkün
değildir^ O bakımdan alacaklı bu hakkı ibra edemez. Fuahanm çoğu bu misale
itiraz ederek, hakk-ı şüf'anın da kabili iskat Olduğunu söylemişlerdir. Sahih
olan da budur. Ama irs hakkını ve Vakıftaki istihkakı ibra yollu iskat etmek
sahih değildir.
Bunu da bir misal ile
açıklıyahm .
Bir adam vakfın gailesi
(gelir) inden şart kılınan hakkını iskat ötse; yine de istediği zaman sözü
edilen şartlı vakıftan elde edilen gaileyi istiyebilir. İskat yollu ibrada
bulunması bunu engellemez.
e) Alacaklı borçluyu ibra ettiğinde borçlunun «yaptığın
ibrayı kabul ettim» demesi şart değildir, susması da kabul sayılır. Ancak ibra
yapılan mecliste bunu reddederse, ibra reddedilmiş olur. Kabul ettikten sonra
reddederse, bu bir hüküm ifade etmez.
Borçlu vefat ettikten sonra
alacaklı onu alacağından dolayı ibra ederse, bu sahihtir. Vârisler bunu
reddettiği takdirde, İmam Muham-med'e göre, yine de sahihtir, reddedilmiş
sayılmaz.
Konuyu özeltliyecek
olursak, yapılan ibra ile iddia edilen haklar, alacaklar ve dâvalar düşer.
İslâm Fıkhında buna
karz denilir. Günlük hayatımızda ödünç alıp vermenin yeri ve Önemi inkâr
edilemez. İnsanlar çoğu zaman birbirlerine muhtaçtırlar. Bu bakımdan maddi bir
karşılık beklemeksizin birine borç vermek sadakadan daha üstündür. Bu bakımdan
fıkıhta buna ayrı bir bölüm ayrılmış ve geniş yer verilmiştir.
Karz = Borç, şu üç
şeyde câri ve caizdir :
1 — Tartıya giren maddeler,
2 — Ölçeğe giren maddeler,
3 — Sayıya giren maddeler..
Ödünç olarak alman bu
üç maddeden herhangi birinin aynını geri vermek mümkün olmadığında mislini
vermek caizdir. Meselâ : Ödünç alınan üç ölçek sert buğday yerine üç ölçek
yumuşak buğday vermekte bir sakınca yoktur.
Borç verme hususunda şu
hususa çok dikkat etmek gerekir : Borç veren (mukriz)den yana bir menfaata yol
açan borç haram kapsamına, diğer (bir tabirle faiz kapsamına girer. Borç alan.
(müs-takriz)ın borç vereni kira almaksızın dükkânında veya evinde oturtması,
arabasını bir süre kullanmak üzere vermesi, bahçesindeki mey-valardan ona ayırıp
göndermesi bu cümledendir. Çünkü menfaat celbeden her karz = ödünç faizdir- ve
dolayısiyle haramdır.
Borç verenle alan
arasında böyle bir anlaşma veya şart olmadığı halde, borçlu borcunu aynen veya
misliyle ödediğinde kendi gönül rızasiyle fazladan bir şey verecek olursa, buna
cevaz verilmiştir. Çünkü iyiliğe iyilikle karşılık vermek anlamına gelen güzel
bir davranış sayılır.
O halde birine borç
verinken bunun karşılığında aynından veya mislinden başka bir menfaat taleb
etmek doğru değildir, faiz kapsamına giren bir muamele şekline ve mânasına
sokmak demektir.
Burada üzerinde
durulacak diğer bir husus da şudur :
Karz ile borç arasında
ne fark vardır? Nitekim yukarıda bir karz tabirini borç kelimesiyle ifade ettik.
Türkçemizde karz'm tam karşılığı bulunmadığından ona borç demek zorunda kaldık.
Gerçi bir bakıma o da borç demektir, ama aralarında umum husus min-vech vardır
: Her karz aynı zamanda bortur, ama her borç Karz değildir.
Bunları birer misalle
açıklıyalim :
Ticarî alım-satımda
belli veya belirsiz bir sureyle verilen veresi bir borçtur, karz değildir. Yani
müşteri tacirden veresi mal alıyor, ileride onun.karşılığını nakit olarak
ödüyor. Bu, karz kapsamına girmiyor. Aynı zamanda böyle bir borcun va'desi
dolmadan istenilmesi doğru değildir ve borçlu va'de dolmadan bunu ödemeye hiçbir
zaman zorlanamaz. Ama Karz böyle değildir; onun için belli bir süre ta'yîn
edilse bile, süresi dolmadan mukriz borcu istiyebilir ve müs-takriz de o
takdirde onu ayniyle ya da misliyle ödemek zorundadır. işte kabz iie borç
arasındaki nüans (fark) budur. karz Allah için karşılıksız yapılan bir yardım
niteliğindedir. Borç ise bir yardım niteliğini pek taşımamaktadır, işin içinde
kâr sözkonusudur.
Yukarıda belirtilen
tartı, ölçek ve sayıya girmiyen eşyada istikraz doğru değildir. Çünkü böyle
malların ve eşyanın mislini iade etmek çok zordur. O halde aynını veya mislini
iade etme imkanı zor olan eşyayı istikraz etmek, fasid akm-satım kapsamına
girer. O nedenle de ondan yararlanmak caiz olmaz, aynen sahibine hemen iadesi
gerekir.
Tartı ve ölçeğe giren
maddeler istikraz edildikten sonra değerinde bir düşme veya yükselme olursa,
nasıl hareket edilir? Müctehid imamların bu meseledeki görüşleri farklıdır :,
İmam Ebû Hanîfe'ye göre, yine de misli iade edilir. Kıymetini vermeye lüzum
yoktur. İmam Ebû Yusuf'a göre, istikrazın yapıldığı gündeki kıymeti esas kabul
edilerek ona göre, iadesi yapılır. îmam Muhammed'e göre, piyasanın o günkü
durumuna göre, kıymeti takdir edilerek iade edilir. Bu mukrizin kaybını önlemeye
yönelik bir fetvadır.
Bu meseleyi' biraz daha
açıklryahm :
İstikraz edilen yiyecek
veya başka bir maddeyi, mukriz istikrazın yapıldığı beldenin dışında başka bir
yerde talep ederse, hangi ölçüye, yani rayice göre ödenmesi gerekir :
îmam Muhammed'e göre,
istenilen günün rayici belirlenip ona göre iade edilir. İmam Ebû Yusuf'a göre,
istikraz yapılan şehirde istikraz günündeki kıymeti üzerinden hesaplanarak
ödenir.
İstikraz edilen bir
maddenin herhangi bir sebeple misli piyasada kalmazsa ne yapılır? Mukriz — borç
veren kimse mutlaka onun mislini isterse, o takdirde misli te'min edilinceye
kadar beklenir. Kıymetini ister ve taraflar bu hususta anlaşırlarsa 'kıymeti
ödenir.
Genellikle îslâmî
ölçülere göre, altın ve gümüş tartıya giren maddelerdendir. Ancak bir beldede
bunların meskûkları tartıyla değil, sayıyla muamele görüyorsa, o takdirde
sayılar arasında tartı bakımından fark olmayacağına göre, artık tartı ile değil
sayı ile istikrazda bulunmak caizdir. Bunu bir misal ile açıklayahm : A, B'den
üç Reşat Altını karz = ödünç olarak alıyor, ödeme zamanına gelince bunları
tartısına göre değil sayısına göre iade eder. Çünkü hepsi de ayni tartıda
darbedilmişlerdir.
Bundan çıkan netice
şudur -.
Karz konusunda
genellikle tartıya girenler tartı ile, ölçeğe girenler ölçek ile, sayıya
girenler de sayı ile muamele görür. Ancak bir beldede bu örf değişiyorsa,
herhalde eski örfe bağlı kalmak mecburiyeti yoktur, yeter ki artık - eksik bir
durum meydana gelip bir tarafın zarariyle sonuçlanmasın.
(Alacağın Devri) :
îster Karz, ister
ahm-satım yoluyla gerçekleşen bir borç olsun, bunu borçludan başkasına satmak
veya bunun karşılığında borçlu adına başka birinden bir mal satın almak, dinen
hükümsüzdür.
Ancak Hanefî
imamlarından îmam Züfer buna cevaz vermiş ve gerekçesini açıklamıştır : Ona
göre, alacaklının alacağına karşılık borçludan herhangi bir mal satın alması
nasıl caizse, böylece o alacak karşılığında borçlunun gayrinden de borçlu adına
bir mal satın alınması öylece caizdir. Şayet ileride bu borç ödenmezse, o
takdirde satıcı alıcıya rücu' eder ve sattığı malın karşılığını ondan tahsil
eder.