Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı Celal YILDIRIM

İSLÂM MİRAS HUKUKU (FERÂİZ) 2

ÎRSİN RÜKÜNLERİ 2

İrs'în Şartlan Üçtür : 2

İrsin Sebepleri Üçtür : 2

İrse Mani' Olan Sebepler : 3

Ölenin Geriye Bıraktığı Mal : 3

Murisin Ölümünün Tesbiti : 4

Vârislerin Diri Olması : 4

Doğan Çocuğun Diri Olması : 5

Terikeyle İlgili Hükümler : 5

Tekfin Ve Teçhiz : 5

Öldükten Sonra Kabri Kazılıp Kefeni Soyulursa : 5

Borçların Ödenmesi : 6

Hiç Mal Bırakmadan Vefat Ederse : 6

Vasiyyetin Yerine Getirilmesi : 6

Hiç Varis Bırakmadan Ölen Kimse : 6

Kendi Vârisine Vasiyyet Muteber Midir?. 7

Vârislerinden Birine Borçlu Olduğunu Söylemişse : 7

Vasiyyetin Birden Fazla Olması : 7

Malının Üçte Birini Hayr Îşlerine Sarfedilmek Üzere Vasiyyet Ederse : 7

Verese Arasında Taksim : 7

Terikenin Çeşitleri : 7

TERİKENİN SARFEDİLECEĞİ VÂRİSLER.. 8

Birinci Derecede Olan Ashab-I Ferâiz : 8

Dörtte Bir Pay iki Vârise Verilir 9

ASABE : 10

Asabe-İ Sebebiyye : 11

Redd : 11

ZEVİ'L-ERHAM.. 11

ZEVİ'L-ERHAM DÖRT SINIFTIR.. 11

Mukırrün Leh Bi'n-Neseb Alâl'gayr 12

Terikesinin Üçte Birinden Fazlasını Birine Vasîyyet Ederse : 12

BEYTÜL-MAL. 12

İrse Mani' Olan Sebepler : 12

Dinlerin Ayrı Olması : 13

Murteddin Hükmü : 13

Ülke Değişikliği : 14

Esir Ve Hükümleri : 14

Îrse Engel Sayılan Diğer Sebepler : 14

Vârisin Bilinmemesi : 15

Liân Da İrse Engel Sebeplerden Biridir : 15

Mirasta Hacb : 15

Hacb-İ Hirmân: 16

ASHAB-I FERÂİZ. 16


İSLÂM MİRAS HUKUKU (FERÂİZ)

 

İslâm'da miras hukuku geniş bir yer tutar. Buna ferâiz il­mî de denilir. Daha çok ölüm olayıyla ilgili bir konudur; ölen kimse­nin terekesiyle ilgili hukuktan sözeder.

Miras Hukuku, diğer bir deyimle Ferâiz İlmi, Kitap, Sünnet ve İcma' ile sabit olmuştur. Kur'ân-ı Kerîm'de Nisa Sûresinde bu ilmin yüzde doksanı açıklanmıştır. Geriye kalan yüzde onu ise Sünnet ile belirlenmiş ve icma' ile sabit olmuştur.

Ölüm olayı meydana geldikten sonra ölenin geriye bıraktığı ma­lından önce teçhiz ve tekfini karşılanır. Sonra ilk iş olarak insanlara olan borçları ödenir. Sonra da malının üçte birine tekabül eden va-siyyeti yerine getirilir. Sonra da kalan mal -Kitap ve Sünnette belir­tildiği üzere- vârisler arasında taksim edilir.

Kitap ve Sünnet ile takdir edilen sehimler ikiye ayrılır : Biri belli ölçüde takdir edilen, diğeri belli ölçüde takdir edilmiyen sehimler-dir. Birincisi Ashab-ı Ferâize, ikincisi Asabe ve Zevi'l-Erhama ayrı­lıp verilenidir.[1]                                                               

 

ÎRSİN RÜKÜNLERİ

 

İrsin rükünleri üçtür :

1. Muris                                                                  

Öldükten sonra geriye miras ve vâris bırakan kimseye denilir. İslâm fıkhında hakikaten ya da hükmen ölen kimse hakkında bu tabir kullanılmıştır. Hakikaten ölmek, ya eceliyle ya da bir kaza neticesi öldüğü kesin olarak bilinen kimseyle ilgilidir. Hükmen ölmek, uzun yıllar ortadan kaybolup nerede bulunduğa, sağ veya ölü ol­duğu bilinmeyen kimse hakkında hâkimin ölmüş kabul ederek ver­diği kararla gerçekleşir.

2. Vâris

Ölenin baba ve ana tarafından yakınıdır ki irsi, şer'î delil üe sabit olan kimse hakkında yaygındir.

3. Miras ya da Mevrûs. ölenin geriye bıraktığı mal ve servettir. Teçhiz ve tekfin masrafı yapıldıktan, borçlar ödendikten ve vasiy-yet yerine getirildikten sonra kalan miras, verese arasında taksim edilir. [2]

 

İrs'în Şartlan Üçtür :

 

1 — Murisin ölmesi,

2 — Vârisin hayatta bulunması,

3 — İrs cihetinin bilinmesi..

0  halde muris ölmedikçe vârisler onun malını taksim edemez­ler. Ölenin hiçbir vârisi bulunmadığı takdirde,   bıraktığı mal Bey-tü'lmale = Hazineye intikal eder- Aynca irsin cihetinin bilinmesi de gerekir- Vârisin murise olan yakınlığından derecesi, Ashab-ı Feraiz-den ya da Asabe veya Zevi'l-erhamdan hangi sınıfa girdiği   tesbit edilmedikçe miras taksim edilmez. [3]

 

İrsin Sebepleri Üçtür :

 

1 — Rahm,

2 — Nikâh,

3 — Velâ'..

Birincisi : Ölen kimseye neseb cihetiyle yakınlığın bulunmasıdır. Kan-Koca müstesna diğer üç sınıf (Ashab-ı Feraiz, Asabe ve Zevi'l-erham) akrabanm hepsi rahm yoluyla mirasçı olur.

İkincisi : Karı-koca arasında sahih akidle meydana gelen bağdır. Bu tarife göre, halvet-i sahihe bile şart değildir. Yani nikâh akdi ya­pıldıktan sonra cinsel temas meydana gelmediği gibi, karı- koca ten­ha bir odada başbaşa da kalmasalar, yine de' ikisinden birisinin ölü­mü halinde diğeri ona vâris olur.

Yine bu tariften anlıyoruz ki, fasit veya batıl bir nikâh irsi se­beplerinden değildir. O halde bir adam hiç şahid bulundurmadan bir kadınla nikâh akdi yapar veya muvakkat bir nikâh akdinde bulu­nursa o takdirde cincel temas meydana gelsin gelmesin, ikisinden bi­rinin ölümü halinde dikeri hiçbir suretle ona vâris olamaz. Çünkü birinci şekilde fasit bir nikâh, ikinci şekilde bâtıl bir nikah akdi ya­pılmıştır.

Üçüncüsü : Bir köle ya da câriye, azat edenin velâsidir, yani ve­layet hakkıdır Azad edilen kişinin ölünce rahm cihetiyle hiçbir vâri­si bulunmazsa, efendisi ona vâris olur. Nesebi belirsiz bir kimsenin kendine efendi seçtiği kimse de böyledir.                                    

Günümüzde efendilik kölelik diye bir konu kalmadığı için üze­rinde durmaya gerek görmüyoruz.                                              

İrsin üç sebebinden bazen ikisi aynı şahısta bulunabilir. O tak­dirde şartlar müsaitse iki yönden mirasçı olur. Meselâ Bir kimse amcasının kızıyla evlendikten sonra hanımı ölürse, hem nikâh sebe­biyle, hem de asabilik sebebiyle vâris olur. [4]

 

İrse Mani' Olan Sebepler :

 

îrse engel sayılan sebepler dörttür :

1 — Riddet (dinden dönmek),

2 — Rık (kölelik),

3 — Murisi öldürmek,

4 — İhtilâf-i dar, İhtilâf-i din..

O halde kan kocadan biri veya muris ya da vârislerden biri din­den döner, ister başka bir dine girer, ister dinsiz kalırsa, öldüğü tak­dirde Müslüman vârisleri ona vâris olamıyacakları gibi, irtidad eden yaşar da onun yakınlarından biri ölürse, o da ona vâris olamaz.

Köle de miras hakkına sahip değildir. Çünkü onun her geyi efen-dişinindir.

Aralarında miras bağı bulunan yakınlardan biri diğerini öldü­recek olursa, ona vâris olma hakkını kaybeder. Bunun gibi murisle-vârisin dinlerinin ayrı olması veya birinin gayr-i müslim ülkede, di­ğerinin Müslüman bir ülkede yaşaması ve o milletin tebasmdan ol­ması da irse msnî sebeplerden biridir. [5]

 

Ölenin Geriye Bıraktığı Mal :

 

Ölenin geriye bıraktığı mal iki kısımdır : Taşınır mallar, taşın­maz mallar. Birincisi para, altın, davar, ticaret eşyası, ölçü ve tartı­ya giren diğer şeylerdir. Bunların hepsi miras hukukunun kapsamı­na girer, yani bunlara sahip bulunan kimse öldüğünde, tekfin-teçhiz masrafı, borçları ve vasiyeti karşılandıktan sonra geriye kalanı vâ­rislerindir.

İkincisi ise, akar denilen ev, arsa, arazi, bağ ve bahçe gibi ta­şınması mümkün olmayan mallardır. Bunlar da genellikle üç kısma ayrılır :

1. Sadece mülk.

Mülkiyet cihetiyîe tasarruf olunan ev, dükkân, han, otel, hamam, bağ ve bahçe gibi şeyler bu cümledendir.

2. Arazi,

Birinci madde de belirtilen emval dışmdaıki taşınmazlardır.

3. Sahih Vakıflar.. Arazi yedi kısma ayrılır :

a) Arazi-yi Memlûke,

b) Arazi-yi Miriyye,

c) Arazi-yi Mevkufe,     

d) Arazi-yi Metruke,                                            

e)  Arazi-yi Mevat,

f) Arazi-yi Uşriye,

g) Arazi-yi Haraciye..

Arazi-yi Memlûke : Mülkiyet yoluyla tasarruf olunan yerlerdir. Köy ve kasabalardaki yerler bu cümledendir. Bunlara Tetimme-i -Süknâ da denilir.

Arazi-yi Mîriyye'den ifraz yoluyla şer'in cevaz ölçüleri içinde mülkiyet cihetlerinden biriyle tasarruf olunmak üzere padişah ta­rafından sahih bir temlikle temlik olunan arazidir.

Arazi-yi Uşriyye : Bir memleket fetihedildiğinde, mücahitlere da­ğıtılan arazidir.

Arazi-yi Haraciyye : Fethedilen yerin arazisini o yerin yerlileri­ne her sene belli bir miktar vergi alınmak suretiyle bırakılan ara­zidir.

Arazi-yi Memlûke'nin rakabe ve mülkiyeti sahibine ait olduğun­dan, bütün kısımlarıyla diğer mülkler gibi miras kapsamına girer.

Arazi-yi Miriyye'nin rakabesi Beytü'1-Male = Hazineye ait olan tarla, çayır, yaylak, kışlak, korular ve bunlara benzer yerlerdir ki, bunlar Feraiz Ahkâmı kapsamına girmez, Arazi Kanunnamesine gö­re muamele görür-

Arazi-yi Mevkufe iki kısımdır : Birinci kısım, arazi-yi memluke-den iken şer'î ölçülere göre vakfedilmiş yerlerdir. Bunların rakebesi ve hukuki tasarrufiyesi vakfe aittir, vâkıfın şartı ne ise ona göre muamele görür. İkincisi. Arazi-yi Mîriyye'den büifraz sultanın izni ile vakfedilen yerlerdir. Bunlar sahih vakıflardan olmayıp Tahsisat kabüindendir.

Böylece Arazi-yi Mevkuf enin her iki kısmı da Arazi Kanunna­mesi hükümlerine göre muamele görür, feraiz kapsamına girmez.

Arazi-yi Metruke de iki kısımdır : Biri halk için terk olunmuş yerlerdir, umuma ait yollar gibi. Diğeri, köy ve kasabalarda yine hal­kın hepsinin yararına terkolunmuş mer'a ve benzeri yerlerdir.

Böylece Arazi-yi Metruke de her iki kısmıyla feraiz ahkâmı kap­samına girmemektedir.

Arazi-yi Mevat : Bir kimsenin tasarrufu altında olmadığı ve halka terk ve tahsis edilmediği halde, yüksek sesli bir kimsenin köy ve kasabalarda sesi işitilmiyecek kadar köy ve kasabadan uzaklarda bulunan arazidir. Bu tür arazi kimsenin malı olmadığından feraiz ah­kâmına tabi1 değildir. Arazi kanunnamesi ahkâmına göre, muamele görür. [6]

 

Murisin Ölümünün Tesbiti :

 

Mûrîs'in ölümü şu üç halden biriyle gerçekleşir :

1. Hakiki ölüm,

Sahicilerle resmî belgelerle sübut bulur.  

2. Hükmî ölüm,

Gaiblere karışıp nerede olduğu bilinmiyenin hâkim tarafından Öldüğüne hükmedilmesi. Bunun da ölü olarak kabul edilmesi görül­düğü gibi hâkimin hükmüyle sübut bulur.

3. Takdîr-i Ölüm.

Ana rahmindeki cenini düşürmek suretiyle gurre gereken ölüm­dür. Kadına vurmak suretiyle çocuğunun düşmesine sebep olan kim­seden tam diyetin yirmide biri (beşyüz dirhem) alınır, ceninin vâris­lerine taksim edilir.

Bunun gibi kadın kocasının müsaadesini almadan rahmindeki cenini düşürmek için ilâç alır ve bu yüzden cenin düşerse, kadından aynı diyet alınır. Ancak düşen çocuğun şekillenmiş olması şarttır. Fı­kıhta buna Müstebinü'l-Hılka denir. Ceninin belirtilen şekiller­de ölü olarak düşmesine Takdîr-i Ölüm adı verilmiştir. Onu düşüren vereseden biri ise alman diyetten ona pay verilmez.

Cenin diri olarak düştükten sonra ölürse, belirtilen şekilde diyet değil artık kâmil diyet gerekir. [7]

 

Vârislerin Diri Olması :

 

Vârislerin diri olması iki şekilde gerçekleşir :

1. Hakiki hayât,

2. Takdiri hayat,

Vârislerde hükmî hayat yeterli değildir- O nedenle mefkud (or­tada bulunmayıp gaib olan) kimse, ölen murisine vâris olamaz.

Hakikî hayat, muris öldüğünde vârisin kesinlikle hayatta bulun­masıyla gerçekleşir. Bir de vâris olmanın diğer şartlarım da taşıma­sı gerekir. Bunu bir misal ile açıklıyalım : Bir müslümanm gayr-i müslim olan oğlu, babasının ölümünden sonra İslâm'a girerse, vâris olamaz.

Bunun gibi İslâm Devletinin teb'asından olan babanın oğlu ya­bancı bir ülkenin teb'asmda bulunurken ikisinden biri ölürse diğeri ona vâris olamaz. Ölüm olayından sonra murisinin teb'asına, girme­si vâris olmasını sağlamaz.

Takdiri hayat, ana rahmindeki ceninin hayatıdır. Kadın sahih bir firaştan dolayı hamile kalır ve cinsel temastan altı ay süre geç­tikten sonra meydana gelirse, çocuğun nesebi o kocadan sabit olur. Altı ay geçmeden meydana gelirse, nesebi o kocadan sabit olmaz. Ancak sözü edilen koca, «bu çocuk bendendir» .derse o takdirde ne­sebi ondan sabit olur.

Kadın bu durumda ister sahih bir nikâhla, ister fasit bir nikâhla evlenmiş olsun farketmez. Çünkü her iki durumda da cinsel temas meydana geldikten sonra gebe kalması sahih nikâh gibi kabul edilir. Buna firaş-i sahih da denir.

O halde bir kimse öldüğünde vârislerinden birini de ana rah­minde bırakırsa, terike taksiminde ana rahmindeki vârise kız veya erkek olma durumunda hangi yönden çok miras alırsa, ona göre takdir edilip hissesi ayrılır. Dünyaya geldiğinde takdir edildiği gibi olursa mesele yok, ayrılan hisseden bir şey artacak olursa, o nisbet diğer varisler arasında taksim olunur.

Buna bir misal verelim :

Bir kimse vefat ederek bir karısını, bir amcasını ve bir de karısı­nın karnındaki çocuğunu mirasçı olarak bırakırsa, çocuk erkek farz-edilirse anası sekizde bir alır, amcasına hiçbir şey düşmez. Kız farz-edilirse, anasına yine sekizde bir hisse düşer, kıza malın yarısı düşer, geriye kalan üç hisseyi de amcası alır.

Geninin mirastan hak sahibi olabilmesi için iki şart vardır : Bi­rincisi murisin öldüğünde ana rahminde mevcud olmasıdır; bunun için doğum süresi olan altı ayın gerçekleşmesi gerektir. İkincisi, diri olarak doğmasıdır.

İslâm Fukahasma göre, gebeliğin en çok suresi iki yıldır; en az süresi ise altı aydır. Ama daha yaygın olanı, dokuz aydır.

Murisin ölümünden iki yıl ya da daha fazla bir süre geçtikten sonra kadın doğuracak olursa, artık o çocuk vâris.olamaz.

Murisin vefatından itibaren altı ayda veya daha az bir süre için­de doğum yaparsa, çocuk ölene vâris olur.

Bunun gibi, kadın mürahika (buluğ çağma yaklaşmış bir yaşta) bulunduğu takdirde dokuz ay, on günden daha az bir süre içinde do­ğum yaparsa, çocuğun nesebi ve veraseti sabit olur, bu süre geçerse-sâbit olmaz.

Kadın bulûğ çağma girdikten sonra gebe kalır, yani o yaşta ev­lenip gebe kalır ve kocasının ölümünden altı aydan fazla bir süre geçtikten sonra doğum yaparsa, çocuk vâris olamaz. Çünkü murisin ölümü anında kadının gebe olduğu kesinlikle bilinmiyordu. [8]

 

Doğan Çocuğun Diri Olması :

 

Doğan çocuğun diri olması bir takım belirtilerin ortaya çıkmasiyle gerçekleşir : Doğduğunda ağlamak, bağırmak,  aksırmak, gül­mek, el ayak, baş gibi bir organını hareket ettirmek bu cümledendir. [9]

 

Terikeyle İlgili Hükümler :

 

Ölenin geriye bıraktığı mal ve servete sırasiyle dört hak taalluk eder :

1. Tekfin ve teçhiz masrafı,

2. Kullara olan borçları,

3. Vasiyyetinin yerine getirilmesi,

4. Geri kalan malın vârisler arasında taksimi..

Tekfin ve teçhizin öne alınmasındaki hikmet şudur : Hayatta iken nasıl ihtiyaç elbise alıp giymesi borcuna takdim ediliyorsa, ölün­ce tekfin ve teçhizi de borcuna öylece takdim edilir.

Borçlarını ödemek ise vasiyyetine takdim edilir. Çünkü borçları ödemek farzdır. Hayatta iken de borçlu olan bir kimse hayır hase­nattan önce borcunu ödemesi gerekir. Vasiyyet ise nafile ibadet ka-bilindendir. Ku borcu, Allah (C.C.) borcuna da takdim edilir. Çünkü Allah (C.C.) kendi hakkından vazgeçer. O Gafur ve Rahîm'dır Arna kul hakkı böyle değildir-

Vasiyyeti ise, malının üçte birini geçmediği takdirde yerine ge­tirilerek malın varislere taksimine takdim edilir. Üçte birini aşıvor-sa, aşan kısmı vasiyyete girmez, diğeri takdir edilip yerine getirilir. Ancak vârisler bu fazlalığı tecviz ederlerse, o takdirde mesele kal­maz ve yerine getirilir. [10]

 

Tekfin Ve Teçhiz :

 

Tekfin ve teçhiz, ölen kimseyi kefenleyip defnetmek masrafları­dır. Bıraktığı maldan -başkasının hakkı taallûk ettiği ayıniardan baş­ka- terikesinin tamamından önce tekfin ve teçhiz masrafı çıkarılır Hatta kendisinden bir an evvel ölüp de nafakası vâcib olan kimsele­rin de tekfin ve teçhiz masrafları çıkarılır.

Ölen kimsenin bıraktığı mal, tekfin ve teçhiz masrafını karşıla­madığı takdirde, nafakası kimin üzerine vâcibse, teçhiz masrafı da ona ait olur. Hiç kimsesi yoksa, bu masraf Beytü'l-Maldan = Devlet hazinesinden karşılanır.

Ölenin terikesinde ayn olarak başkasının hakkı varsa, o takdir­de onlar terikeye dahil edilmez, sahiplerine verilmek üzere bir tara­fa konulur. Ayn olan bu hakları fukaha beş maddede toplamıştır :

1. Borca karşılık rehin olarak teslim ettiği mal satılarak ala­caklının hesabı kapatılır. Bundan fazla bir şey kalırsa tekfin ve teç­hizine sarf edilir-

2. Ölen kimse hayatta iken bir mal satın almış, karşılığı olan parayı ödememişse, satıcının elinde duran malı teslim almak için parasının ödenmesi ve sonra terikeye katılması gerekir. Ödenmedik­çe terikeye katılmaz.

3. Evini bir kimseye icar edip icar bedelini aldıktan sonra ölür­se, o ev, alman icar bedeli karşılığında müste'cirin (kiracının) elinde merrrun olarak kalır.

4. Karısının mehri ödenmedik kalmışsa, o takdirde bu hak da tekfin ve teçhiz masrafına takdim edilir.

5. Fasit bir alım-satım ile satılan şey alıcıya teslim edilir de he­nüz elinde iken alım-satım feshedilmeden önce satıcı ölürse, satılan malın parası alıcıya verilmedikçe,    satılan mal onun elinden alına­rak satıcının tekfin ve teçhizine sarfedilemez.

Tekfin ve teçhiz masrafında israfa kaçmamak gerekir. Buna bir misal verelim : Erkeğe normal olarak üç kat kefen, kadına beş kat sarılır. Bundan fazlası israftır. Kıymet yönünden de vesat bir bez almak uygun olur. Pahalı bir bez israf sayılır- Ancak zengin olur da pahalı bezden kefen alınmasını vasiyyet ederse, vasiyyetine uyulur.

Teberru' edilen kefenlerde sayı ve kıymete bakılmaz.

Terikesi ancak borçlarım karşılayacak nisbette ise, o takdirde tekfin ve teçhiz masrafı olarak en az nisbet ayrılır. Çünkü kul hakkı çok önemlidir.

Bu takdirde kendisine kifaye yollu bir kefen alınır ki bu erkek için iki, kadın için üç parçadan ibarettir.

Nitekim hayatta olan bir kimsenin bagkasına borcu var ve çok da kıymetli bir elbisesi bulunuyorsa, o takdirde o kıymetli elbisesi satılır, kendisine yetecek nisbette vasat bir elbise satın alınır, arta kalan para borcuna yatırılır. [11]

 

Öldükten Sonra Kabri Kazılıp Kefeni Soyulursa :

 

Ölen kimsenin kabri açılıp kefeni soyulursa, bakılır : Henüz şı-şip dağümamışsa, ilk sarılan kefen gibi bir kefen terikesinden alınıp sarılır. Dağıtılmaya yüztutmuşsa, sadece bir bez sarılır. Ancak terıkeşi tamamen. alacaklılara dağıtılmış, geriye bir şey kalmamışsa, ar­tık ödenen borç geri alınmaz. Nafakası kime vâcibse onun kefen al­ması gerekir. Borçlardan arta kalan malı olur da vârislere taksim edilmişse, o takdirde vârisler kendi aralarından kefenin masrafını karşılarlar. [12]                                                                          

 

Borçların Ödenmesi :

 

Tekfin ve teçhiz masrafı yapıldıktan sonra kalan mal, ölenin bor­cu varsa alacaklılara ödenir. Alacaklı birden fazla ise, borç nisbeti dikkate alınarak aralarında âdilâne taksim edilir. Ölenin terikesi borcuna yeterse olduğu gibi borcuna yatırılır. Yetmediği takdirde, ona göre dağıtılır.

Ölen kimse biri sağlıklı sıhhatli iken, diğeri ölüm hastalığı için­deyken iki türlü borca girmişse, bunlar beyyine veya ölenin ikra­rıyla sübut bulduğu takdirde, önce sıhhatli iken yaptığı borçlar öde­nir, sonra da diğeri. Bununla beraber terikesi yettiği takdirde her ikisi birden ödenir.

Borcu bıraktığı maldan daha fazla bir nisbette olursa, o takdir­de malı satılır ve alacaklılara adilane şekilde taksim edilir. Ancak bu hususta yani malın satılıp borçların ödenmesinde hâkimin kara­rı daha uygundur.

O halde mal satılıp alacaklılara âdilâne biçimde taksim edildik­ten sonra bir alacaklı daha çıkarsa, malı varisler satıp dağıtmışlar-sa, son çıkan alacaklı onlara başvurup kendisine de diğer alacaklı­lar gibi bir miktar verilmesini talep edebilir. Malı hâkim satıp tak­sim etmişse, o takdirde hâkime başvurup diğer alacaklılardan biraz geri alınarak kendisine verilmesini talep edebilir. [13]

 

Hiç Mal Bırakmadan Vefat Ederse :

 

Adam hiç mal bırakmadan borçlu bir halde vefat ederse, o tak­dirde alacaklılar onun vârislerine alacaklarının ödenmesi için mü­racaat edemezler. Çünkü onlara intikal eden bir mal ve para mevcut değildir. Ancak vârisler murislerini kul borcundan kurtarmak ister­lerse o takdirde büyük sevap kazanırlar.

Bıraktığı mal borcuna tam yetecek kadar olur, ama vârisler o malı satıp borçları ödemek istemezler, sadece biri kendi malından murisinin borçlarını öderse, o takdirde diğer varisler Ödenen borç­tan hisselerine düşeni o varise vermedikçe terikeden hisselerini ala­mazlar. [14]

 

Vasiyyetin Yerine Getirilmesi :

 

Ölen kimsenin teçhiz ve tekfini yapıldıktan ve borçları ödendik­ten sonra geriye kalan malından -üçte birini geçmediği takdirde va-siyyeti yerine getirilir.

Ancak vasiyyetin muteber olabilmesi için vasiyyeti yapanın bu­na ehil olması şarttır. O halde ergen olmamış çocuğun, akli dengesi bozuk olamn, bunağın yaptığı vasiyyetler muteber değildir. Çünkü bunlar vasiyyete  ehil sayılmazlar.

Ölüm hastalığında yarı koma halinde ne dediğini bilmiyen bir kimsenin de vasiyyetine itibar edilmez.

Dilsizin işaretle yapacağı vasiyyet muteberdir. Hastalık halinde aklı başında olup dili tutulan kimsenin de işaretle yapacağı vasiyyet sahih kabul edilir. İsterse vasiyyetten sonra konuşma melekesi ye­rine geldikten sonra sözlü olarak vasiyyetini tekrarlamadan ölürse yine de muteber sayılır.

Bir kimse yapmış olduğu vasiyyetinden ölmeden evvel rücu' ede­bilir. Çünkü vasiyyet bir teberru anlammadrr. Rücu' sözlü olabilece­ği gibi, fiilen de olabilir.

Ergen olmayan çocuğa vasiyyet caiz olduğu gibi, ana rahminde­ki çocuk için de vasiyyet caizdir. Ancak vasiyyet ile doğum arasında altı ay veya daha fazla bir süre geçmemiş olmalıdır. Aksi halde sa­hih kabul edilmez:

Bunun gibi, Müslümanm gayr-i Müslim, Gayr-i Müslimin Müs-lümana vasiyyeti caizdir.

Ancak bir yabancıya, yani vâris olmayana vasiyyet Ölenin teri-kesinden tekfin ve teçhiz masrafı ve borçları çıktıktan sonra kalan malın üçte birinden muteberdir. Bu nisbeti aşarsa, vârislerin icazeti­ne bağlıdır, tecviz ederlerse vasiyyet yerine getirilir; etmezlerse an­cak kalan malının üçte birine tekabül edeni geçerli olur.

Tabii vârislerin bu husustaki tecvizi, murisleri öldükten sonra­ki zamanla ilgili ve muteberdir. Murisleri ölmeden onların tecvizi sözkonusu değildir, çünkü mal henüz onlara intikal etmemiştir. [15]

 

Hiç Varis Bırakmadan Ölen Kimse :

 

Hiç vâris bırakmadan ölen kimse ölmeden önce malının tama­mını vasiyyet edebilir. Bunun gibi, karısından veya kocasından başka vârisi olmayan kişi de malının tamamını karışma ya da kocasına vasiyyet edebilir. O takdirde Beytü'1-Mal emîni ölenin makna gelip müdahale edemez, çünkü tamamını vasiyyet hakkı vardır ve bu hak­kım • kullanmıştır. [16]

 

Kendi Vârisine Vasiyyet Muteber Midir?

 

Allah (C.C.) her hak" sahibinin hakkını ayırıp vermiştir. Bu ba­kımdan vârise vasiyyet pek uygun görülmemiştir. Bununla beraber adam vârislerinden birine vasiyyette bulunursa, diğer vârisler bunu tecviz ederlerse geçerli olur, etmezlerse geçerli ve muteber olmaz. [17]

 

Vârislerinden Birine Borçlu Olduğunu Söylemişse :

 

Muris ötmeden önce vârislerinden birine borçlu olduğunu veya mevcut bir aynin ona ait olduğunu ikrar edip öylece ölürse, bu da diğer vâris'orin tecvizine bağlıdır, tecviz ederlerse muteber sayılır. Değilse, muteber değildir.

Ama bir yabancıya borçlu bulunduğunu veya bir aynin ona ait olduğunu söylerse, vârislerin icazeti bunda aranmaz, ikrarı mute­ber kabul edilir. [18]

 

Vasiyyetin Birden Fazla Olması :

 

Vasiyyetin birden fazla olması caizdir. îkinci vasiyyet birin­ci vasiyyetinden döndüğünü söylemedikçe ikisi de muteberdir. Bir­den fazla vasiyyette bulunur da malının üçte biri bunlara yetmezse, bakılır : Bunlar insanlara vasiyyet edilmişse, malının üçte biri onlar arasında taksim edilir. Namaz oruç gibi ilâhî haklara dayanan cins­ten ise, malin üçte biri bu konuda dağıtılır. Eğer vasiyyetin tamamı ilâhî hakla ilgili bulunuyorsa, ya hepsi farzlardan, ya da vâcibler-dendir. Bu durumda hangisini önce anmışsa o cihet tercih olunur. Tabii her ikisine malının üçte biri yetmediği takdirde böyle yapılır, yettiği takdirde hem farzlar, hem de vâcibler yerine getirilir.

Bunu bir misal ile açıkhyalım :

Adam ölmeden önce kendi adına farz olan haccm edası için bir miktar para vasiyyet eder, sonra da bir kölesinin hürriyetine kavuş­turulmasını vasiyyet eder, sonra da bir miktar para belirleyip fakir­lere verilmesini vasiyyet ederse, öldükten sonra tekfin teçhiz mas­rafları çıktıktan ve borçları ödendikten.sonra kalan malın üçte bi­riyle önce ona farz olup yerine getiremediği hacc için bir vekil tu­tulur, artarsa vasiyyeti üzerine kölesi azâd edilir. Geriye bir şey ka­lırsa fakirlere dağıtılır. Sadece hac masrafını karşılar da bir şey art-mazsa, diğer vasiyyetleri yerine getirilmez. [19]

 

Malının Üçte Birini Hayr Îşlerine Sarfedilmek Üzere Vasiyyet Ederse :

 

Adanı ölmeden önce malının üçte birinin hayır işlerine sarfedil-mek üzere vasiyyet eder ve bunun için bir adamı vasiy ta'yin eder­se, öldükten sonra Vasiy onun malının üçte birini ahp vasiyyetini yerine getirir, vârisler ona engel olamam. [20]

 

Verese Arasında Taksim :

 

Ölenin tekfin ve teçhizi, borçlan ve vasiyyeti belirtilen şekilde yerine getirildikten sonra ait a kalan mal varisleri arasında taksim olunur. Allah  (C.C.) her hak sahibinin hakkını belir lemistir. [21]

 

Terikenin Çeşitleri :

 

Ölen murisin geriye bıraktığı mal, ev, bağ, bahçe, han, otel gibi akar olabileceği gibi, arazi ve nakit de olabilir. Ayrıca ev eşyası, ti­caret malı ve başkaları üzerindeki alacakları da olabilir.

Bu durumda mevcut ev eşyası, ticaret malı, tarla, bahçe, ev, han, otel ve nakit paradan her biri mevcut vârisler arasında belirtilen şe­kilde taksim edilir. Birine tarla, birine bahçe, birine ev, birine han veya otel verilmez. Ancak vârislerin hisseleri belli olduktan sonra kendi aralarında böyle bir anlaşma ve uzlaşma yaparlarsa, caizdir.

Başkaları üzerindeki alacakları da yalnız bir veya iki üç vârise hisse olarak ayrılmaz. Para tahsil edildikçe vârislerin hisselerine gö­re hepsi arasında taksim edilir.

Mecelle'de bu mesele şöyle belirtilmiştir ;

«Terikenin ta'rifinden anlaşılacağı veçhile tevarüs hakikaten ve­ya hükmen a'yan-i maliye hakkında câridir : O halde müteveffanın a'yan-i metrukesi vârisleri arasında hisselerine göre müşterek oldu­ğu gibi âhirin zimmetinde olan alacağı da vârisleri arasında hisse­lerine göre müşterek olur.»[22]

Ne var ki hukukun bazısında Tevarüs câri olup bazısında câri değildir. Bunlardan bazıları aşağıda açıklanmıştır :

«Satılan.malın elde tutulması satıcının vefatiyle vârislerine in­tikal eder. Şöyleki : Peşin satışta alıcı semeni (satın alman malın bedeli olan parayı)    tamamen ödeyinceye kadar   satıcının satılan malı elinde tutması hafckı vardır. Bedel henüz ödenmeden satıcı ve­fat ederse, satılan mal onun vârislerinin elinde kalır.»[23]

«Mürtehin vefat ettiği takdirde yanındaki rehni bahsetmek hak­kı vârislerine intikal eder-»[24]

«Hıyar-i şart vârise intikal etmez. Bu suretde muhayyer olan kimse satıcı ise vefatiyle alıcı satılan mala sahip olur. Eğer muhay­yer alıcı ise vefatında vârisi muhayyer olmaksızın satılan mala sa­hip olur.»[25]

«Hıyar-i vasıf vârise intikal eder. Alıcı bu şartla muhayyer olun­ca vefatından sonra satın aldığı malın belirlenen. şart ve vasıftan uzak bulunduğu ortaya çıkarsa, vârisinin bu ahm-satımı bozma yet­kisi vardır.»

«Hıyar-i rü'yet vârise intikal etmez. O halde satın alan kimse malı görmeksizin vefat etse, vârisi muhayyer olmaksızın o mala sa­hip olur.»

«Hıyar-i ayb vârise intikal eder. Hıyar-i tağrir vârise intikal et­mez. Alıcı fahiş fiatla aldatıhrsa, vefatı halinde vârisi bu hususta da­vacı olamaz.» [26]Bunun gibi hakk-ı tezvîc de vârisi intikal etmez.

Buna bir misal verelim :

Bir kızın ana-baba erkek kardeşi vefat ecek bir oğluyla bir de baba bir erkek kardeşini terk etse, o kızı evlendirmek hakkı oğluna intikal etmeyip baba bir erkek kardeşine ait olur.

Velayet de vârise intikal etmez. Meselâ : Bir küçük çocuğun ya­ni ergen olmayan çocuğun velîsi olan babası vefat ederse, velayet hakkı vârisine intikal etmez.

Bunun gibi ariyet, vedia = iğreti, emanet ve hibede vârise inti­kal etmez. [27]

 

TERİKENİN SARFEDİLECEĞİ VÂRİSLER

 

Yukarıda belirtildiği üzere ölenin tekfin, teçhiz masrafı, kullara olan borçlan ve vasiyyeti yerine getirildikten sonra arta kalan malı aşağıda belirtilen dokuz derecedeki yerlere sarfedilir :

1 — Ashab-ı Feraiz,

2 — Asabe-i nesebiyye,

3 — Asabe-i sebebiyye,                                                           

4 — Red  (neseb cihetiyle   farz sahiplerine    arta kalanın veril­mesi) ,                                                                                            

5 — Zevi'l-Erham,

6 — Mevla'l-Muvalat,

7 — Ölünün gayri hakkında sabit olan neseb,

8 — Terikesinin üçte birinden   fazlasını vasiyyet   ettiği kiinse (mûsa-leh),

9 — Beytü'1-mal..., [28]

 

Birinci Derecede Olan Ashab-I Ferâiz :

 

Kur'ân veya Sünnet ya da îcmâ' ile farz ve takdir edilen senim (pay) sahiplerine «A&hab-ı Ferâiz» denilir. Bu derecede, olan vâris­ler belli paylarını aldıktan sonra geriye bir-şey kalırsa, ikinci derece­de olanlara verilir.

Ashab-ı Ferâiz On İkidir. Bunların on tanesi neseb cihetiyle iki­si sebep cihetiyle vâristirler. Neseb cihetiyle olanların üçü erkekten, yedisi, kadındandır :

1 — Baba

2 — Sahih dede (babanın babası)

3 — Anabir erkek kardeş,

4 — Kız

5 — Oğlun kızı

6 — Ana baba bir kız kardeş

7 — Baba bir kız kardeş

8 — Ana bir kız kardeş                                                     

9 — Anne

10 — Sahih nine (ölüye nisbetinde fasit dede arayere   girmiyen nine)..

 

Sebeb cihetiyle vâris olanlar :

 

1 — Koca

2 — Karı.

 

Takdir Edilen Farzlar Altıdır :

 

1. Yarı (1/2).

2. Dörtte-bir (1/4)                              

3. Sekizde bir (1/8)

4. Üçte iki  (2/3)

5. Üçte bir (1/3)

6. Altıda bir (1/6).

 

Yan Pay Beş Vârise Verilir :

 

1 — Kız

2 — Oğlun kızı (kızı bulunmadığı takdirde)

3 — Ana baba bir kız kardeş

4 — Baba bir kız kardeş (ana baba bir kız kardeş olmadığı tak­dirde ve yalnız oldukları zaman)

5 — Koca (ölenin evladı ve oğlunun evlâdı   bulunmadığı tak­dirde)...

Bunları birer misal ile açıklıyalım :

Adam ölür de geriye bir kızını ve karısını bırakırsa, dörtte bir karısına, yarısı kızma verilir. Arta kalan kısım da kızma reddedilir, ölen kimse kızını değil de oğlunun kızım ve karısını bırakırsa, du­rum aynıdır.

Ölen kimse karısını, anasını ve ana baba bir kız kardeşini bıra­kacak olursa, karışma dörtte bir, annesine üçte bir, kız kardeşine ya­nsı verilir. Ölenin bu durumda ana baba bir kız kardeşi değil de yal­nız baba bir kız kardeşi bulunursa, taksimde bir değişiklik olmaz.

Kadm ölür de kocasını, anasını ve babasını bırakırsa, malın ya­nsı kocasına, üçte bir annesine, geriye kalanı babasına verilir. Şöy­le ki babasına da üçte bir verildikten sonra arta kalanı da ona inti­kal eder.                                                      

 

Dörtte Bir Pay iki Vârise Verilir

 

1. Koca (ölenin çocuğu veya oğlunun çocuğu bulunduğu, tak­dirde)

2. Zevce (kan)   (ölenin evlâdı veya oğlunun evlâdı bulunduğu takdirde)

Bunları birer misal ile açıklıyalım :

Kadın ölür de geriye kocasını, anasını, bir oğlunu ve bir de kı­zım bırakırsa, kocasına dörtte bir, anasına altıda bir pay verilir- Ge­riye kalanı oğluyla kızı arasında ikili birli taksim olunur.

Adam ölür de geriye karısını, anasını ve bir erkek kardeşini bı­rakırsa, karısına dörtte bir anasına üçte bir, geriye kalanı erkek kar­deşine verilir.

Ölenin evlâdı bulunmuş olsaydı, karısına sekizde bir verilir, kar­deşi ise bir şey alamazdı.

 

Sekizde Bir Yalnız Zevceye Verilir :

 

Ölen adamın evlâdı veya oğlunun evlâdı bulunduğu takdirde ka­rısı sekizde bir hisse alır, gerice kalan mal evlâda intikal eder.

 

Üçte İki Hisse, Dört Vârise Verilir :

 

1 — Birden fazla kız

2 — Birden fazla oğlunun kızı

3 — Birden fazla ana-baba bir kız kardeş

4 — Birden fazla baba bir kız kardeş..

Bunları birer misal ile açıklıyalım :

Adam ölür de geriye iki kızını, karısını ve anasını bırakırsa, ma­lın üçte ikisi iki kıza, sekizde biri karısına, altıda biri annesine ve­rilir.

Adam geriye kızlannı değil de ölen oğlunun birden fazla kızları­nı, karışım ve anasını bırakırsa, yukarıda belirtildiği gibi, oğlunun kızlanna üçte iki, karısına sekizde bir, anasına altıda bir hisse ve­rilir.

Adam ölünce bunları değil de karısıyla birlikte ana-baba bir iki kız kardeşini veya baba bir iki kız kardeşini bırakacak olursa, bu defa malın üçte iki hissesi kız kardeşleri, dörtte biri de kansına

verilir.                                                               

 

Üçte Bir Hisse İki Vârise Verilir :

 

1 — Anne

2 — Birden fazla ana bir kardeşlere...

Ölenin evlâdı veya oğlunun evlâdı ya da birden fazla erkek ve kız kardeşleri bulunmadığı takdirde terikesinin üçte biri annesine verilir. Bunlardan biri bulunursa, altıda bir hisse alır.

Ölen kimsenin karısı, anası ve bir de ana bir iki ya da fazla kar­deşi vâris olarak kalırsa, karışma dörtte bir, anasına altıda bir, ana bir kardeşlerine üçte bir hisse verilir.        

 

Altıda Bir Hisse Altı Vâris Verilir :

 

1 — Anne

2 — Bir tane ana bir kardeş

3 — baba

4 — Sahih dede

5 —- Oğlun ikizi

6 — Baba bir laz kardeş..

Açıklaması :                              

ölenin annesi, onun evlâdı veya oğlunun evlâdı ya da birden faz­la kardeşleriyle biraraya gelirse, altıda bir hisse alır.

Ölenin sadece ana bir olan bir kardeşi bulunursa, o da altıda bir hisse alır. Birden fazla olursa üçte bir hisse alırlar.

Ölenin babası, onun evlâdı veya oğlunun evlâdı ile biraraya ge- altıda bir hisse alır. Bunlar bulunmadığı takdirde üçte bir alır-

Ölenin sahih dedesi (babasının babası) belirtilenlerle biraraya gelirse, o da baba gibi altıda bir hisse alır.

Ölenin oğlunun kızı, öz kızıyla biraraya gelirse, öz kıza terike-nin yarısı, oğlunun kızına altıda bir hisse verilir.

Ölenin baba bir olan bir kız kardeşi, baba-ana bir olan bir kız kardeşiyle biraraya gelirse, ana-baba bir kız kardeşe malın yarısı, baba bir kız kardeşe altıda bir hisse verilir.

Belli hisse (pay) alan ashab-ı ferâizi kısaca açıkladık. Bunlardan herhangi biri vâris olursa, önce ona belirlenen hissesi verilir, geriye bir şey kalırsa, neseb cihetiyle asabe'ye verilir. [29]               

 

ASABE :

 

Kitab ve Sünnet'te belirli payı olmayıp Ashab-ı Ferâizden arta kalanı alan ve yalnız bulunduğu takdirde terikenin tamamına hak sahibi olan vârise, Asabe denilir.

İslâm Miras Hukukunda Asabe, biri nesebiyye, diğeri sebebiy-ye olmak üzere ikiye ayrılır :

Asabe-i Nesebiyye : ölene neseb cihetiyle yakınlığı bulunan kişi­lerdir. Bunlar, asabe-i sebebiyye ile biraraya geldiklerinde malın ta­mamı bunlara verilir. Çünkü neseb cihetiyle yakınlık, sebeb cihetiyle olan yakınlıktan daha kuvvetlidir, bu bakımdan diğerine tercih edi­lir.

Asabe-i Nesebiyye kimlerdir? Bunlar genellikle üç kısma ayrılır : Binefsihi asabe, bi-gayrihi asabe, maa-gayrihi asabe...

Birincisi, ölene nisbetinde kadın arayere girmiyen,. yani kendi­siyle ölen arasında kadın bulunmayan erkektir. Bu da dört sınıftır :

1 — Ölenin cüz'ü (oğlu, oğlunun oğlu...)

2 — Ölenin aslı (babası babasının babası...)

3 — Ölenin babasının cüz'ü (Ana-baba bir veya baba bir erkek kardeşleri ve onların oğulları, oğullarının oğullan...)

4 — Ölenin dedesinin cüz'ü (ana-baba-bir ve baba bir amcaları ve onların oğulları ve oğullarının oğullan....)

İkincisi (Asabe bi-gayrihi) : Yalnız iken belli paylan yarı, bir­den fazla iken üçte iki olup da erkek kardeşiyle beraber bulunan kız­lardır.

Ölenin kızı yalnız bulunduğunda malın yarısını alırken, ölenin oğluyla beraber bulunursa zevi'l-furuz olmaktan çıkar asabe duru­muna geçip belirli pay sahipleri paylarını aldıktan sonra geriye ka­lanı ikili birli alırlar.

Ölenin oğlunun kızı yalnız bulunursa, malın yansını alır- Ölenin oğlunun oğluyla birleştiğinde, asabe olur ve belli pay sahipleri pay­larını aldıktan sonra geriye kalanı ikili birli taksim ederler.

Ölenin ana-baba bir olan bir kız kardeşi yalnız bulunduğun da terikenin yansını, ana-baba bir erkek kardeşiyle birleştiğinde asabe olup farz sahiplerinden arta kalanı ikili birli alırlar.

Ölenin baba bir olan bir kız kardeşi yalnız bulunduğunda teri­kenin yarısını, baba bir erkek kardeşiyle birleştiğinde, farz sahip­lerinden arta kalanı asabe olarak ikili birli alırlar.

Üçüncüsü (Asabe maa-gayrihi)

Diğer bir kadınla birleştiğinde asabe olan kadındır. Bu da iki sı­nıf tır :

1 — Ana-baba bir kız kardeş, ölenin kızı ya da oğlunun kızıyla birleştiği zaman «asabe maa-gayrihi» olur.                         

2 — Yalnız baba bir kız kardeş, bu da yine ölenin kızı ya da oğ­lunun kızıyla biraraya geldiğinde «asabe maa-gayrihi» olur. Yani bu ramda kız kardeş, ölenin kızı ya da oğlunun kızıyla beraber bu-induğu için asabe olmuş oluyor. [30]

 

Asabe-İ Sebebiyye :

 

Mevlâ'l-İtaka veya onun asabesidir.

Günümüzde kölelik, efendilik kalmadığına göre, bu meseleyi yaz-lamıza bir bakıma gerek yoksa da, İslâm Hukukunda onlarla ilgili azı hükümleri bilmekte yarar olduğundan kısaca belirtmemiz uy­un olur :

Mevlâ'l-İtaka : Bir köle veya cariyeyi azâd etmiş bulunan kişi-ir. Azâd edilen köle veya câriye ölürse, geride Asabe-i Nesebiyyesi lmadığı takdirde, ashab-ı ferâizden arta kalan malı, onu azâd eden işi alır. O kişi de ölmüşse, onun erkek olan asabe-i nesebiyyesi alır.

Şayet onun asabe-i nesebiyyesinde erkek yoksa, o takdirde asa-ie-i sebebiyyesinden erkek olanlar alır. [31]

 

Redd :

 

Bu tabirin Miras Hukukunda ayrı bir yeri ve anlamı vardır. Ölen [imsenin ashab-ı ferâizden olan yakınları belli paylarını aldıktan onra geriye kalan malı alacak asabe bulunmadığı takdirde yine o nalı paylarına göre farz sahiplerine vermeğe   redd  denilir.

Bu hususta Ashabın, Tabiinin ve cumhur-i ulemânın görüş birliği sağlanmıştır. Ancak Zeyd bin Sabit (R.A.), arta kalanın farz sahip­lerine değil, beytü'1-male terki gerekir, diyerek ayn bir görüş izhar etmiştir. Fetva birincilerin  re'yüıe göredir.

Sözü edilen tariften anlaşıldığına göre, redd ancak neseb cihe-tiyle farz sahibi hakkında câridir. Kan, koca gibi sebep cihetiyle farz sahibi olanlar hakkında değil.

0  halde redd konusunda ashab-ı ferâiz iki kısımdır :

1 — Kendilerine redd olunanlar  (men yureddu aleyh),

2 — Kendilerine redd olunmayanlar (men lâ-yureddu aleyh).

Kendilerine redd olunanlar on sınıf, redd olunmayanlar ise iki sınıftır.

Bunu bir misal ile açıklıyahm :

Ölen kimse bir tane ana-baba bir kız kardeşini ve bir de anne­sini mirasçı olarak bırakırsa, kız kardeşine malın yarısı olan altıda üç, anasına malın üçte biri olan altıda iki hisse verilir. Bu iki hisse­nin toplamı beş olur, geriye bir hisse arta kalır. Bu da tekrar sözü edilen iki vârise reddedilir : Beşte üçü kız kardeşe, beşte ikisi anne­ye isabet eder. [32]

 

ZEVİ'L-ERHAM

 

Ölen kimseye yakınlığı olup da ashab-ı ferâiz ve asabeden olma­yanlara zevi'l-erham denilir. Bunun tekili, «zû-rahm»dır, Bunların mirasçı olup olmadıkları hakkında farklı görüş ve ictihadlar vardır :

a) Ashaib-ı Kirâm'dan Ömer, Ali, İbn Mes'ud, İbn Abbas, Ebu Ubeyde, Muaz bin Cebel ve Ebu Derdâ'ya göre (Allah hepsinden ra­zı olsun) Zevi'1-Erham vâris olur.

Tabiînden Alkame, İbrahim, Süreyh, Hasan, İbn Şirin, Atâ' ve Mücahid de ayni görüştedirler. Hanefî İmamlarının da görüş ve iç­tihadı bu doğrultutadır.

b) Ashabdan Zeyd bin Sabit (R.A.)    ise   Zevi'l-Erham'a   vâris kılmamıştır. Ashab-ı Ferâiz ile asabeden kimse kalmamışsa, malın tamamının Beytü'1-Male intikal etmesini söyler. Çünkü onlara göre, Kur'ân'da sadece Ashabı Feraiz'den ve bir de Asabe'den söz edil­miş, Zevi'l-Erham'a yer verilmemiştir.

Ne var ki Ashabın- Cumhuru ve Tabi'in'in çoğu- «Ve UlûH-Erha-mı ba'duhum evlâ bi-ba'din...» âyetine dayanarak onların da vâris olabileceklerini istidlal etmişlerdir.

İmam Mâlik ile İmam Şâfü, Zeyd b. Sabitin görüş ve içtihadını daha uygun görmüşlerdir. [33]

 

ZEVİ'L-ERHAM DÖRT SINIFTIR

 

1 — Ölene intisâb edenler..

Ölenin kızının çocukları ve oğlunun kızının çocukları...

2 — Ölen kimsenin intisab ettiği kimseler..

Ölenin fâsid dedeleri ve fâsid nineleri... Bundan maksat ara yere kadın giren dedeler ve ninelerdir.

3 — Ölenin ana-babasmdan birine veya ikisine intisab edenler..

Ölenin kız kardeşlerinin erkek ve kız çocukları. Oğlan kardeşle-finin kızları ile onların çocukları. Ölenin anabir kardeşinin erkek ve kız çocukları.

4 — Zevi'l-Erham'm dördüncü sınıfı dört gruba ayrılır :

Birincisi : Ölenin baba tarafından dede veya ninelerine intisab edenler : Babasının ana-baba bir veya baba bir ya da ana bir kız kar­deşleri (amme)- Babasının anabir oğlan kardeşleri (ananı liüm).

İkincisi : ölenin ana tarafından dede ve ninelerine intisab eden-! ler : Anasının ana-baba bir veya baba bir ya da ana bir erkek kar-i deşleri (hala = dayı). Anasının yine kız kardeşleri (hala. = teyze).

Üçüncüsü : Ölenin yukarıdaki dede ve ninelerine intisab eden­ler : Dede veya ninelerinin asabe olmayan erkek veya kız kardeş­leridir.

Dördüncüsü : Sözü edilen amca ve halâların erkek ve kız çocuk­ları ile asabe olan amcalarının kızları ve onların erkek ve kız ço­cukları. [34]

 

Mukırrün Leh Bi'n-Neseb Alâl'gayr

 

Nesebi meçhul olan kimsedir ki ölen adam onur, nesebini başka bir şahsa isnad edecek surette kendi akrabasından olduğunu ikrar etmiş olmasıdır.

Bu durumda olan kimse de yedinci derecede veraset hakkına nail olur. Ancak bunun üç şartı vardır, onlar gerçekleştiği takdirde veraset hakkı gerçekleşir :

1 — Nesebi meçhul şahsın nesebim ikrar ederken başka bir şah­sa isnadını içinde taşımalıdır : Kendi kardeşi veya amcası olduğu­nu ikrar etmesi gibi ki birinci de onun nesebini babasına, ikincide dedesine isnad etmiştir.

2 — O kimsenin nesebi belirtilen şahıstan    sabit olmamalıdır. Aksi halde ya ashab-ı feraizden, ya da Asabadan sayılır.

3 — Nesebi meçhul olan şahsın nesebini başka birine isnad edip kendi akrabasından olduğunu ikrar ettikten sonra ölünceye kadar bu ikrarından dönmüş olmamalıdır. Aksi halde, daha önceki ikrar bir hüküm taşımaz. [35]

 

Terikesinin Üçte Birinden Fazlasını Birine Vasîyyet Ederse :

 

Fıkihta buna «Musa leh bima zade alâ's-sülüs» denilir. Yani bir kimse ölmeden önce malının üçte birinden fazla bir nisbeti bir şah­sa verilmek üzere vasiyyet ederse, bu şahıs mirasta sekizinci dere­cede bulunur. Vârisler üçte biri aşan kısmı tecviz ederlerse vasiyyet edilen adama verilir, tecviz etmezlerse, sadece üçte bir nisbet verilir.

Ancak ölenin hiçbir vârisi yoksa, o takdirde vasiyyet edilen nis­bet ne ise olduğu gibi verilir. [36]

 

BEYTÜL-MAL

 

ölen kimsenin sözü edilen vârislerinden hiç kimse yoksa, o tak­dirde vasiyyeti de yerine getirildikten sonra arta kalan mal Beytü'l-Male intikal eder. Ölenin kocası, erkek ise karısı hayatta ise, onların hissesi verildikten sonra arta kalan mal yine Beytü'1-Male intikal eder. [37]

 

İrse Mani' Olan Sebepler :

 

Daha öncede kısmen dokunduğumuz gibi, irse mâni bazı hal ve sebepler vardır. Bunu dört grupta özetlemek mümkündür. Ancak bunlardan biri günümüzde geçerliğim kaybetmiştir, o da köle ve ca­riyeyle ilgilidir.

O halde biz irse mani' sebeplerden sadece üçünü anmakla yeti­neceğiz :

1. Öldürmek-

Bilindiği gibi, öldürmek beş kısma ayrılır : Kasden bile bile öl­dürmek, buna benzer şekilde öldürmek, hatâ ile öldürmek, hatâ mec­rasında cerayan eder şekilde öldürmek ve ölüme sebebiyet vermek.

Kasden Bile Bile Öldürmek :

Buna fıkıhta «Katl-i amd» denilmiştir. Öldürülmesi meşru' ol­mayan bir adamı kesici, yaralayıcı bir aletle haksız yere öldürmektir.

Kasde Benzer Şekilde Öldürmek :

Öldürülmesi meşru' olmayan bir adamı yaralayıcı, kesici olma­yan bir âletle öldürmektir. Yumruk, sopa ve tokat vurmak veya ate­şe atmak suretiyle meydana gelen öldürme bu cümledendir.

Hatâ ile Öldürmek :

Yaralama ve öldürme kasdı olmaksızın bir kişiyi hatâ ile öldür­mektir. Ancak hatâ'iki türlüdür . Biri fiilde hatâ, diğeri kasdde hatâdır. Fiilde hatâ : Av kayvanma veya boş bir yere atılan kurşunun ha­tâ ile bir adama isabet etmesi bu cümledendir. Kasdde hatâ : Av zan­nıyla bir insana kurşun atıp öldürmek bu cümledendir.

Hatâ Mecrasında Cereyan Eder Şekilde Öldürmek :

Elde olmıyarak meydana gelen öldürme olayıdır. Uyku halinde bir adamın üzerine düşmek veya bir evin damından, balkonundan düşüp bir şahsı öldürmektir.

Ölüme Sebebiyet Vermek :

Vali ya da Belediyemden ruhsat almadan umuma ait yolda'kuyu açmak, taş yığmak, kanal açmak veya başkasına ait bir arsada sa­hibinin iznini almadan kuyu açmak gibi. Bu sebeple biri kazılan ku­yu veya kanala düşüp ölürse, kuyu ya da kanalı açan kimse onun ölümüne sebep olmuş kabul edilir-

Sayılan bu öldürmelerden dördü irsi men'eder; beşincisi ise men1-etmez.

Sözü edilen dört türlü öldürme olayında, katile yardımcı olan kimse katil hükmündedir. Ancak bu durumlarda öldürmenin irsi men'etmesi için katilin âkil ve bâîiğ olması şarttır.

Birde öldürmenin meşru' şekilde cereyan etmemesi şarttır. O halde ölüm cezasına çarptırılan bir kimseyi celladın öldürmesi, dev­lete başkaldıranı âdil olan yakınının öldürmesi irse engel sayılmaz. Çünkü bu tür öldürmeler meşru, yoldan gerçekleştirilmiştir.

Bunun gibi, Öldürme olayının müdafaa yoluyla olmaması da şarttır. O halde bir kimse, kendisini öldürmek için üzerine hücum eden murisini öldürmekten başka çare kalmadığı için öldürürse, bu da irse engel değildir.

Katilin öldürme olayına zorlanmaması da şarttır. O halde ölüm tehdidi altında bir yakınını öldürmesi istenilir ve bu yüzden işkence yapılır da o takdirde zorlandığı için yakınını yani murisini öldürür­se, irse mani' sayılmaz. Bunun da dört şartı vardır, onlar gerçekleş­medikçe öldürme olayına zorlanmış kabul edilmez :

1 — Şiddetli dayak, organ kesilmesi, keskin bir aletle etinin ko­parılması,-

2 — Zorlayanın tehdide kudretinin yetmesi,

3 — Zorlanan kimsenin zorlayanın tehdidinden    şiddetle kork­ması,

4 — Zorlanan kimsenin öldürme olayını, yani fiilini zorlayanın huzurunda yerine getirmesi..

Bu durumlarda katil maktuldan ölürse, maktul ona vâris olur. [38]

 

Dinlerin Ayrı Olması :

 

Fıkıhta buna «İtıtüâf-i Din» denilir. Bu her iki taraf için de irse mani' sebeplerdendir- O halde müslim gayr-i müslim'e, gayr-i müs-Hm de müslime vâris olamaz. Bunu bir misal ile açıklıyahm :

Müslüman bir erkek, Kitap Ehlinden bir kadınla evlenirse, bun­lar birbirine vâris olamıyacakları gibi, onlardan doğup meydana ge­len çocuklar da babalarına tabi' sayılarak onlarla anneleri arasında da tevarüs mümkün değildir. Bunda icma1 vardır. Ashabdan Hz. Ali, Zeyd bin Sabit ve birçok zatların görüş ve içtihadı bu doğrultudadır. Onların delili, «La tetevaresü ehlü milleteyne şetta.;» hadisidir. Nite­kim Hanefi ve Şafiî imamları da bu rivayete ve ashabın ileri gelen­lerinin icmama dayanarak aynı şekilde ictihadda bulunmuşlardır.

Ancak Ashabdan Muaz bin Cebel ile Muaviye b. Ebî Süfyan müs-limin gayr-i müslime vâris olacağı görüşünü ortaya koymuşlardır.

İslâm'ın muhtelif mezhep erbabı arasında tevarüs caiz ve câri­dir. Çünkü bütün mezhepler Peygamberlere ve kitaplara inanırlar. O halde İmân esaslarının bir kısmına inanmıyan -kader meselesi müstesna kalmak üzere- mezhepler İslâm'ın dışına çıkmış kabul edi­leceğinden Müslümanlara vâris olamazlar.

Gayr-i müslimler arasında ise ister kitap ehlinden olsunlar, is­ter kitap ehliyle diğerlerinden olsunlar farketmez- tevarüs caizdir. [39]

 

Murteddin Hükmü :

 

Bir kişi İslâm Dininden döner ve o hal üzere, yani murtedd oldu­ğu halde ölür veya yabancı bir millete iltihak eder ve buna dair mahkeme kararı bulunursa.o takdirde müslüman iken kazandığı mal Müslüman olan vârislerine taksim edilir- Murted iken kazandı­ğı mal ise Beytü'1-Male bırakılır.

Bu, îmam Ebû Hanife'ye göredir. îmameyne göre,    murted İs­lâm'a dönmek zorundadır, bu bakımdan vârisleri hakkında müslim ":.    farzedilir ve her iki durumundaki kazancı müslüman olan vârisleri­ne taksim edilir. Ancak irtidad edip yabancı bir ülkeye iltihak ederittifakla o devrede kazandığı malı müslüman olan vârislerine ve--ilmez. Çünkü müslim, harbiye vâris olamaz.

Ayrıca, bir kadın irtidad etse, gerek İslâm'da iken, gerekse irti-lad halinde iken kazandığı mal vârislerine taksim edilir. Şu farkla ii, murtedd olduğu anda kocasından bayinen boşannuşsa, o takdir­de kocası ona-vâris olamaz.

Murtedd Müslime vâris olaınıyacağı gibi, diğer bir mürtedde de vâris olamaz. Çünkü nikâh gibi miras da milliyyete dayanır. Mur­tedd ise İslâm nazarında hiçbir milliyyete- mensup değildir.

Ancak bir bölge halkının hepsi irtidad ederse, onların kesimi Dar-Î Harp sayılacağından kendi aralarında tevarüs câri olur.

Mürtedde vâris olacak kimselerin irtidad zamanında mevcut ol­maları şart değildir. Murtedd öldüğünde vâris olan kimseler itibar edilir. Bunlar ister irtidad zamanında, isterse sonra mevcut olsun farketmez.

Murtedd yabancı bir ülkeye iltihak eder ve bu mahkeme kara­rıyla sübut bulur, sonra da malı vârisleri arasında taksim edildikten sonra İslâm ülkesine dönerse, hâkimin kararına müsteniden yapılan taksimat bozulmaz. Ancak vârislerin elinde aynen mevcut olan malı geri alabilir. [40]

 

Ülke Değişikliği :

 

Muris ile vârisin ayrı ayrı ülkeler halkından olması, irse mâni sebeplerden biridir. Fıkıhta buna «İhtilâf-ı Dar» denilir. Delâlet etti­ği 'asıl mâna şudur .- îki ülkenin ihtilâf, hükümdar ve ordusunu ayrı ayrı olmasıyla itibar edilir.

Ülkelerin ayrı ayrı olması irse mani'dir. Çünkü her iki taraf bir­birinin öldürülmesini helâl sayar. Ancak iki ülke arasında anlaşma yapılır da düşmana karşı birleşirlerse, o takdirde ikisi hükmen bir ülke sayılır ve aralarında tevarüs câri olur.

Ülkeler değişikliği, yani ihtilâf-i dar'm irse mani' olması, gayr-i müslim milletlere mahsustur. Müslüman ülkeler arasında câri de­ğildir. Çünkü genellikle Müslümanlar arasında İslâm toplayıcı bir ieştirici bir bağ olduğundan aralarında velayet ve ismet kıopmaz. Bu bakımdan ülkelerin değişik olması irse mani' teşkil etmez. [41]

 

Esir Ve Hükümleri :

 

Bir müslüman esîr olursa, İslâm Dini üzere sebat ettikçe hakkında müslim gibi muamele olunur: Hem vâris hem muris olur. Çünkü Müslüman nerede bulunursa bulunsun, yine İslâm ehlinden kabul edilir. Esir kaldığı süre içinde kansı bile boş düşmez. Yani esirlik ni­kâh ismetini kesmediği gibi, verese ismetini de kesmez. Ancak dinin­den ayrılırsa, murtedd kabul edilir, ona göre muamele yapılır- İslâm ülkesinde irtidad edip öylece yabancı bir ülkeye iltihak etmekle, esir düştükten sonra irtidad etmek arasında fark yoktur.

Esirin yabancı bir ülkede irtidad ve hayatı bilinmezse, ortadan kaybolmuş bir müslim gibi sayılır ve ona göre muamele yapılır. Du­rumu açıklığa kavuşuncaya kadar malı taksim edilmez, kansı baş­ka biriyle evlenemez. Ancak vârisleri onun yabancı ülkelerde irtidad ettiğini iddia eder ve iki âdil şahit ile bunu isbat ederlerse, o takdirde hâkim zevcesinin tefrikine ve malının taksimine karar verebilir,

Hâkimin kararından sonra adam çıkagelir ve irtidad etmediğini söylerse, hüküm bozulmaz. Ancak vârislere taksim edilen mal ay­nen ellerinde mevcut bulunuyorsa geri alınır. [42]              

 

Îrse Engel Sayılan Diğer Sebepler :                        

 

Yukarıda belirtilen sebeplerin dışında irse engel olan bazı se­bepler daha vardır. Onları da şu dört maddede toplamışlardır :

1. İrtidad  (İslâm Dinini terkedip başka dine girmek veya din­siz kalmak),                                                                           

2. Ölüm tarihinin bilinmemesi,                                

3. Vâris olduğunun bilinmemesi,                             

4. Lian..                                                                        

Bilindiği gibi, murtedd hiç kimseye vâris olamaz. Çünkü irtidad ihtilâfi dinden sayılmamıştır- Kendine has bir anlam doğrultusunda ayrı bir sebep kabul edilmiştir.                                     

Ölüm tarihinin bilinmemesine gelince, bir olay ya da felâkette vârislerle murislerinin toptan ölmesiyle yorumlanır. Molâ bir ev­de meydana gelen yangın veya bir deprem sonucu evdekilerin hep­si ölürse, hangisinin daha önce öldüğü kesinlikle tesbit edilemediğin­de ölenlerin terikesi sağ kalan vârislerine taksim edilir, onlar birbir­lerine vâris sayılmayıp hepsinin aynı anda öldüğüne hükmedilir.

Bunun gibi, babayla oğlu gece bir yıkıntı altında kalır veya düş­manları tarafından öldürülürler de hangisinin önce öldüğü veya öldurulduğu bilinmediği takdirde biri diğerine vâris olmaz. İkisi aynı anda ölmüş kabul edilerek terikeleri sağ kalan vârislerine taksim edilir.

Ancak hayatta olan vârislerden her biri kendi murisinin diğe­rinden sonra öldüğünü veya öldürüldüğünü iddia ederse, bunu isbat için kendisinden beyyine istenir. Yeterli beyyine ikame ettiği tak­dirde ona göre hükmedilir Aynı hususu iki tarafın vârisleri iddia eder de hiç biri beyyine ikame edemezse, kendilerine yemin teklif edilir, ikisi de yemin ederse, hiç biri kabul olunmaz. Birisi yemin eder, diğeri yeminden kaçınırsa, yemin edenin iddiası doğru kabul edilerek ona göre hükmedilir.

Bu meseleden istisna edilecek bir husus vardır : îki kardeşten veya baba ile oğuldan biri doğu ülkesinde, diğeri batı ülkesinde tam güneş batarken ölürlerse, bunlar aynı anda ölmüş kabul edilmez. Çünkü iki ülke arasında saat farkı vardır. Batıdafeinin daha sonra öldüğü kesindir. O nedenle kendisinden önce ölen doğudaki murisine vâris olur. [43]

 

Vârisin Bilinmemesi :

 

Vârisin bilinmemesi de irse engel olan sebeplerden biridir. Fu-kaha bunu beş mesele halinde özetleyip tesbit etmiştir :

1 — Anne olan bir kadın, biri kendi öz çocuğu, diğeri de baş­kasına ait bir çocuk olmak üzere iki çocuğu emzirirken ölecek olur ve bu iki çocuktan hangisinin onun öz evlâdı olduğu bilinmezse, o takdirde hiç birisi ona vâris olamaz-

2 — Bir kadın, birisinin babası müslüman, diğerinin ise gayr-i müslim olan iki çocuğu birlikte emzirir, onları besleyip büyüttükten sonra hangisinin müslüman, hangisinin gayr-i müslim olduğunu tes­bit etmek mümkün olmazsa, o takdirde her ikisi de müslüman kabul edilir ve gayr-i müslim olan babaya vâris olamazlar.

3 — Kendi öz çocuğunu beslememeye karar verip onu gece ya­rısı götürüp bir caminin önüne veya bir çocuk esirgeme kurumunun yada kreşin önüne bırakır, birkaç gün sonra pişmanlık duyar da ço­cuğunu almaya gittiğinde iki çocukla karşılaşır, hangisinin kendine ait olduğunu bilmez ve bu arada ölürse, o iki çocuktan hiçbiri ona vâris olamaz.

4 — Hür bir kadınla bir câriye karanlık bir odada birer çocuk doğurur, bunlardan hangisinin hür kadına ait olduğu kesinlikle bilinmez ve az sonra hür kadın ölecek olursa, bu iki çocuktan hiç biri ona vâris olamaz.

5 — Dadılık yapan bir kadm, biri hür kadından, diğeri cariye­den dünyaya gelme iki çocuğu emzirip büyütür, fakat hangisinin hür kadının çocuğu olduğu bilinmezken hür kadın ölecek olursa, bu ikisinden hiçbiri ona vâris olamaz. [44]

 

Liân Da İrse Engel Sebeplerden Biridir :

 

Liân : Namuslu iffetli karısına zina isnad eden veya bu kadı­nın doğurduğu çocuğun kendisinden olmadığını iddia eden kimse ile karısı arasında fıkıhta belirtilen şartlar doğrultusunda hâkimin hu­zurunda icra edilen dört şehadettir. Her ikisi de mülaanede iddiası­nı tekrarlayıp ısrar ederse, hâ-kim onları ayırır ve çocuğun nesebini babasından nefyedip anasına ilhak eyler. Bu durumda sözü edilen çocuk babasına vâris olamaz. Çünkü irsi gerektiren sebep ortadan kalkmıştır. [45]

 

Mirasta Hacb :

 

Hacb : Miras konusunda bir kimsenin var olmasiyle diğeri­nin mirastan ya tamamen ya da kısmen mahrum olması anlamında kullanılır. Bu suretle irsten mahrum edilene Mahcûb, mahrum etmeye sebep olana ise hâcib  denir.

Bu durumda hacb iki kısma ayrılır : Hacb-i noksan ve Hacb-i hirmân. Birincisi, vârisin hissesini az bir miktara düşürmek; ikincisi, vârisi tamamen mahrum bırakmak anlamına gelir.

Hacbi-   noksan,   beş kişi hakkında cereyan eder.

1. Koca..

Ölen kadının kocası terikenin yarısını alır. Ancak kadının geri­ye bıraktığı çocuğu varsa, bu çocuk kocanın hissesini yarıdan dörtte bire. düşürür.

2. Kadın..                            

Ölen erkeğin karısı terikenin dörtte birini alır. Ancak adamın geriye bıraktığı çocuğu varsa, bu çocuk o kadının hissesini dörtte bir­den sekizde bire düşürür.

3. Anne..

Anne, ölen evlâdının terikesinden üçte bir hisse alır. Ancak Ölenin çocuğu veya oğlunun çocuğu, ya da erkek ve kız kardeşlerinden iki tanesi bulunursa, o takdirde annenin hissesi üçte birden altıda bire düşer.

4. Ölenin oğlunun kızı.

Ölenin bir tane oğlunun kızı vâris olarak bulunursa, terikenin yansını, birden fazla bulunursa üçte ikisini alırlar. Ancak bu, öle­nin öz bir tane öz kızıyla birleşirse, üçte ikiyi tamamlamak için al tıda bir hisse alır ve bu sebeple hissesi yarıdan altıda bire düşmüş olur.                                                                                                    

5. Baba bir kız kardeş..                                                               

Bir tane olursa terikenin yarısını alır, birden fazla olursa, üçte  ikisini alır. Baba-ana bir, bir kız kardeşle beraber bulunursa, üçte ikiyi tamamlamak için altıda bir hisse alır, böylece nısıf (yan) olan hissesi altıda bire düşmüş olur. [46]

 

Hacb-İ Hirmân:

 

Bu, yukanda da belirttiğimiz gibi, bir vârisi olduğu gibi miras­tan mahrum bırakmak, anlamına gelir. Ancak himıan yoluyla nıah-cub olanla verasetten mahrum olan arasında fark vardır : Hacb yoluyla mirastan mahrumiyet ânzîdir. Verasetten mahrumiyet ise, arı­zî olmayıp zatîdir.

Hacb-i hirmâna nisbetle vârisler ikiye ayrılır : Birincisi, bazı hal­lerde hacb-i noksan ile mahcup olsalar bile hiçbir zaman hacb-i hir-man üe mahcup olmazlar. Bunlar şu altı vâristir; üçü erkekten, üçü de kadındandır. Erkekten olanlar : Oğul, baba ve kocadır. Kadından olanlar : Kız, anne ve zevcedir-

İkincisi, bazı hallerde vâris olduklan halde bazen de tamamen mirastan mahrum olurlar. Yukarıda belirtilen altı varisin dışında kalan vârisler bu kısma girer. Bunları birkaç misal ile açıkhyalım :

Ana-baba bir kardeşler : Önce oğul ile ve oğlun oğlu ile, sonra baba ile, sonra da dede ile mirastan düşerler. O halde baba-ana bir kardeşler, sözü edilen dört mirasçı bulunmadığı takdirde mirasçı olup hisse alırlar. Dört sınıftan biri mevcut olduğunda bunlar hacb-i hirmân ile mahrum olurlar.

Baba bir kardeşler : Önce oğul ve oğlun oğlu ile, sonra baba ile, sonra dede ile düştükleri gibi, ana-baba bir kardeşlerle de düşerler. Ayrıca ana-baba bir kızkardeş kız ile birleştiğinde asabe ulunca o da baba bir kardeşleri düşürür.

Ana bir kardeşler : Evlâd ve oğlun evlâdı ile, sonra baba ve dede ile düşerler.

Nineler -ister ana tarafından, ister baba tarafından olsunlar-mutlaka anne ile düşerler. Sonra baba tarafından olan nineler baba ile düşerler. Sonra da baba tarafından olan nineler dede ile düşer­ler. Ancak babanın anası, babanın anasının anası düşmezler.

Birkaç cihetten olan nineler biraraya geldiklerinde,' yakın plan­lar uzak olanlan düşürür.

Oğlun kızlan, kızlar ile düşerler- Tabii bu da kızlar birden faz­la olup asıl hakları olan üçte ikiyi aldıklan takdirde böyledir. Bir ta­ne olursa, o takdirde üçte ikiyi tekmil için oğlun kızı altıda bir hisse alır. Ayrıca oğlunun kızının ya hizasında ya da altında bir oğlan bu­lunursa, onunla asabe olurlar.

Baba bir kızkardeşler, ana-baba bir kızkardeşierle düşerler. Ta­bii ana-baba bir kızkardeşler bu durumda birden fazla olurlarsa böy­ledir. Bir tane olursa, o takdirde baba bir kızkard'eşleri düşüremez. Bir de baba bir kız kardeşin hizasında veya altında bir erkek kar­deşi yani baba bir kardeşi bulunursa, düşmezler onlar sebebiyle asa­be olurlar. [47]

 

ASHAB-I FERÂİZ              

 

Fıkıhta farz sahibi olan mirasçılara «Ashab-ı Ferâiz denilir. Bunların vâris olma hususunda kırk hali vardır. Yani farz sahibi olan her mirasçının miras ahkâmına göre bazı halleri vardır; bun­ları biraraya getirdiğimizde karşımıza knk hal çıkmaktadır. O hal­de feraiz ilmini iyi bilmek için herhalde bu kırk hali detaylı biçimde bilmeye ihtiyaç vardır.

Farz Sahibi :                                    Hallerinin Sayısı :

1 — Baba                                                    3

2 — Sahih dede                                           4      

3 — Ana bir oğlan ve kız kardeşler            3

4 — Koca                                                    2

5 — Zevceler                                               2

6 — Kız                                                       3

7 — Oğlun kızı                                            6

8 — Ana-baba bir kızkardeşler                    5

9 — Baba bir kızkardeşler                           7

10 — Ana                                                     3

11 — Sahih nine                                           2

TOPLAM  :                                                  40

Açıklama :                                              

1. BABA :

Yukarıda belirtildiği gibi BABA'nın miras hususunda üç hali vardır : Ivîutlaık farz, asabelikle birlikte farz ve sadece asabelik.

Birincisi : Baba sadece farz sahibidir, asabelik hali yoktur, ölen murisinin altıda bir terikesini alır. Bunu bir misal ile açıklıyalım. Ölenin babasiyle birlikte oğlu ya da oğlunun oğlu... bulunursa o takdirde terikenin altıda biri babasına, geriye kalanı oğluna ya da oğlunun oğluna verilir.

Altıda Bir ;             Geriye Kalan : 5 His.             Mesele ;

Baba                            Oğul                                      6

Baba                            Oğlun oğlu                            6

ikincisi :                                                  .

Asabelikle birlikte farzdır. Bu durumda baba hem farz sahibi olarak belirli payım alır, hem de asabe olmak sıfa-tiyle farz sahiple­rinden arta kalanı alır. Buna bir misal verelim : Ölenin babasiyle bir­likte kızı veya oğlunun kızı, ya da oğlunun oğlunun kızı... bulunursa,

Altıda Bir s       Geriye Kalan :     Nısıf = Yarı         Mesele :

Baba : 1 + 2 =                               Kız : 3                      6

Burada miras meselesi altı üzerindendir. Bunun yarısı olan üç hissesini ölenin kızı, altıda bir hissesi olan bir hisseyi babası aldık­tan sonra geriye kalan iki hisse de asabelik yoluyla babaya verilir-

Üçüncüsü :

Sadece asabeliktir. Bu durumda baba farz sahiplerinden arta ka­lanı alır. Bunu bir misal ile açıklıyalım : Ölen kimsenin evlâdı veya oğlunun evlâdı bulunmazsa, önce farz sahiplerine düşen belli hisse­ler verilir, sonra arta kalanı baba alır.

Üçte Bir :                        Geriye Kalan :                Mesele ;

Ana : 1                              baba : 2                             3

2. SAHİH DEDE :

Bu tabirden maksat, ölüye nisbetinde arayere kadın girmeyen dededir. O halde bu, ölenin babasının babası olduğu gibi babasının babasının babası da olabilir. Çünkü her iki durumda da ara yere ka­dın girmemektedir. Kadın girecek olursa, o takdirde sahih dede de­ğil fasit dede sayılır. Fasit dede ise farz sahiplerinden değildir, zevi'l-erham sınıfına girer.

Sahih dedenin   -yukandada belirtildiği   gibi miras   hususunda dört hali vardır :

a) Mutlak farz,

b) Asabelikle birlikte farz,

c) Sadece asabelik'

d) Düşmek..        

Bu dört halden ilk üçü babanın üç halinin aynıdır. Babanın bu­lunmadığı duruma hastır. Yani ölenin babası bulunmayıp da sahih dedesi bulunursa, her üç halde dede baba gibidir. Dördüncü hal ise, ölenin babasiyle birlikte bulunduğunda dede düşer, yani mirastan bir şey alamaz. Çünkü baba ölüye daha yakın durumda bulunuyör-dur. O varken dede düşer.

Her ne kadar üç halde dede baba yerine geçiyorsa da şu dört meselede babadan ayrılır :

a) Ölenin babasının anası baba ile beraber bulunursa, baba onu düşürür, ama ölenin babasının anası sahih dede ile bulunursa, sahih dede onu düşüremez; nine bu durumda altıda bir hisse alır-Altıda Bir :                                           Mesele :

Babasının anası : 1      Sahih dede : 5                            6

b) Ölenin babası ile anası ve bir de zevcesi   biraraya gelirse, zevceye dörtte bir verildikten sonra geriye kalanın üçte biri anası­na, arta kalanı babasına verilir. Ama burada baba değil dede bulu­nursa, ölenin anası zevceden arta kalanın değil, malın tamamının                                           

üçte birini alır.

Dörtte bir :       Geriye kalanın üçte biri :          Baki :         Mesele

Zevce : 1                        Anne : 1                     Baba : 2           4

Dörtte bir :         Tamamının üçte biri :           Baki :           Mesele

Zevce : 3                      Anne : 4               Sahih dede : 5        12

c) Ana-baba bir kardeşler ile baba bir kardeşler baba ile dü­şerler. Ama baba yerinde dede bulunursa düşmezler.

d) Ölen kimse Mevlâ'1-ı taka = Kendisini azâd eden efendisi­nin babasiyle oğlunu terk etse, îmam Ebû Yusuf'a göre, hakk-i velâ-nın altıda biri babasına, geriye kalanı oğluna- verilir. Ama burada baba yerine dede bulunsa hakk-i velâ tamamen oğluna ait olur, o ne­denle dedeye bir şey verilmez.

3. ANA BÎR OĞLAN ve KIZ KARDEŞLER

Bunlara fıkıh'ta BEN'l AHYAF da denilir. Mirasta üç halleri var­dır :

Birincisi, altıda bir hisse ahr. ölen kimsenin evlâdı ve ahfadı ba­ba ve dedeleri olmaz da sadece ana bir oğlan ve kız kardeşleri bu­lunursa., altıda bir hisse alırlar.

Altıda bir :                                     Geriye Kalan :             Mesele :

Ana bir erkek kardeş : 1                    Amca, : 5                      8

İkincisi, üçte bir hisse alırlar. Yukarıda belirtilen varisler olmaz da ölenin ana bir oğlan ve kız kardeşleri birden fazla olursa, üçte bir hisse alır ve aralarında eşit biçimde taksim ederler.

Üçte bir :                                        Geriye kalan :             Mesele ;

Ana bir erkek kardeş : 3                    Amca : 6                      9

Ana bir iM kız kardeş   3            

Üçüncüsü, ana bir kardeşlerin düşmesidir- Ölenin erkek ve kız çocukları veya oğlunun erkek ve kız çocukları veya babası ya da sahih dedesi bulunursa, ana bir kardeşlere verasetten düşerler.

Sekizde bir         Geriye kalan                  Düşer                Mesele :

Zevce : 1                 Oğul : 7              Ana bir kardeş             8

4. ZEVÇ = KOCA.

Yukarıda da belirtildiği gibi zevcin miras konusunda iki halli vardır : Yarı ve dörtte bir. Ölenin erkek ve kızları veya oğlunun ço­cukları bulunmadığı takdirde kocası terikenin yansını ahr.

Nısıf = Yan                               Geriye kalan                     Mesele :

Zevç = koca : 1                             Baba : 1                             2

Ölen kimsenin erkek ve kız çocukları veya oğlunun çocukları bulunursa, o takdirde kocasın terikenin dörtte birini alır, geriye ka­lanı ölenin evladına veya oğlunun çocuklarına verilir.

"*  Dörtte bir                 '-' ; '         Geriye kalan                      Mesele :

Zevç : 1                                Oğlunun oğlu : 3                        4

5. ZEVCELER.

Yukarıda da belirtildiği gibi zevcelerin veraset konusunda iki hali vardır : Dörtde bir ve sekizde bir.

Ölen kimsenin erkek ve kız çocukları veya oğlunun çocukları bu­lunmaz da karısı bulunursa, o takdirde karısına terikenin dörtte biri verilir.

Dörtte bir                            Geriye kalan                      Mesele :

Zevce : 1                                 Baba : 3                               4

Ölen kimsenin erkek ve kız çocukları veya oğlunun çocukları bulunursa, o takdirde karısına sekizde bir hisse verilir.

Sekizde bir                           Geriye kalan                     Mesele :

Zevce : 1                               Oğul : 7                               8

Ölenin birden fazla karısı bulunursa, gerek dörtte bir, gerekse sekizde bir hisse onlar arasında eşit biçimde taksim olunur- Her bi­rine ayrı ayrı dörtte bir veya sekizde bir hisse verilmez. Bunu bir ör­nek ile açıklayalım

Dörtte bir

Geriye kalan

Mesele :

Üç Zevce : 1 Sekizde bir

Baba : 3 Geriye kalan

4

Mesele :

Üç Zevce : 1

Oğlunun oğlu : 7    

8

6. KIZ.

Fıkıhta buna hem BİNT hem de Saibiyye denilir. Ölenin sulbün-lan meydana geldiği için bu isim verilmiştir. Yukarıda belirtildiği çibi, kızın mirasta üç hali vardır : Nısıf, Üçte iki ve ortaklaşa asa-3lik.

Ölenin oğlu olmaz da yalnız bir kızı bulunursa, terikenin yarı­sını alır. Bunu bir misal ile açıklıyalım :

Nısıf = Yarı                          Geriye kalan                     Mesele :

Kız : 1                                  Amca : 1                              2

Ölenin oğlu olmaz da iki veya daha fazla kızı bulunursa, bunlar terikenin üçte ikisini alırlar ve bu aralarında eşit biçimde taksim bunur.

Üçte iki           Geriye Kalan         Mesele :

Üç kız : 2          Amca : 1                    3

Ölen kimse oğluyla birlikte kızlarını da terkederse bunlar ortak­laşa asabe olurlar. Yani farz sahipleri belli hisselerini aldıktan sonra geriye kalan mal bunlar arasında ikili birli taksim olunur. Bunu bir misal ile açıklıyalım : Ölen kimse karısını, iki oğlunu, üç kızını ge­riye bırakırsa, miras meselesi sekizden olur : Bir hisse karısına, ge­riye kalan yedi hisse ikili birli kızlarla oğlan arasında taksim edilir.

Sekizde bir                           Geriye kalan                      Mesele :

Zevce : 1                            Üç kız,  oğlan : 7                     8

Bu meselede geriye kalan yedi hisseden dört hisse iki oğlana üç hisse de üç kıza isabet eder.             

7. OĞLUN KIZI.

Fıkıhta buna hem ibniyye hem bintü'l-ibn denilir. Ölenin oğlunun kızı veya oğlunun oğlunun kızı... anlamına gelir Bunlar ölene ister yakın ister uzak olsun farketmez. Ara yere kadın girme­diği takdirde bunlar farz sahipleri olarak kabul edilirler. Ara yere kadın girdiği takdirde, örneğin kızının kızı veya oğlunun kızının kı­zı düzeyinde bulunursa, o takdirde zevi'l-erham sınıfına girerler.

Yukarıda da belirtildiği gibi, bunların mirasta altı hali vardır : Nısıf, Üçte iki, altıda bir, verasetten düşme, ortaklaşa asabelik ve düşme.

Ölenin oğlu ve kızı bulunmaz da bir tane oğlunun kızı bulunur­sa, bu mahn yansını alır.

Nısıf = Yan                          Geriye kalan                     Mesele :

Oğlunun kızı : 1                          Amca : 1                              2

Ölenin oğlu ve kızı olmaz da iki veya daha fazla oğlunun kızı bulunursa, o takdirde terikenin üçte ikisini alırlar ve bu onların ara­sında eşit biçimde taksim olunur.

Görülüyor ki, oğlun kızının bu iki hali, kızın iki halinin aynidir.

Üçte iki                                     Geriye kalan              Mesele ;

bir tane oğlunun kızı : 2               Amca : 1                       3

Ölenin oğlu olmaz da sadece bir kızı ile bir ya da fazla, oğlunun kızları bulunursa, kızı terikenin yansını, oğlunun kızı veya oğlunun kızları altıda bir hisse alırlar. Çünkü kızîann asıl hakkı üçte ikidir. Bir tane olunca bu nisbeti alamıyor da terikenin yansını alabiliyor. Üçte ikiyi tamamlamak için oğlun kızına altıda bir hisse veriliyor.

Bunu bir misal ile açıklıyalım :

Ölen kimse bir kızını, bir de oğlunun kızını bırakırsa, miras me­selesi altıdan olur. Bunun yarısı olan üç hisse kıza, altıda biri olan bir hisse oğlunun kızına verilir :

Nısıf                   Altıda bir             Geriye kalan              Mesele :

Kız : 3              Oğlun kızı : 1             Amca : 2                       6

Tabii belirttiğimiz bu üç halde oğlun kızı ile beraber oğlun oğlu bulunmaması şarttır. Aksi halde beşinci halde belirtildiği şekilde oğlun kızları farz sahipleri değil asabe olurlar.

Ölenin iki veya daha fazla kızıyla beraber oğlunun kızı bulu­nursa, terikenin üçte ikisini kızlar alacağından oğlunun kızlarına bir şey verilmez. Çünkü kızlara ait olan üçte iki hissenin tamamını iki kız almıştır-

Üçte iki                Düşmek               Geriye kalan              Mesele :

îki kız : 2           Oğlun kızı :               Amca -. 1                       3

Ama bu durumda oğlunun kızıyla birlikte oğlunun oğlu bulun­saydı oğlun kızı düşmez, erkek kardeşleriyle birlikte asabe olurlardı.

ölenin oğlunun oğlu veya oğlunun oğlunun oğlu... ile beraber kızı bulunursa bunlar hep birlikte asabe olurlar ve farz sahiplerinden arta kalanı alıp ikili birli taksim ederler.

Oğlun kızının altıncı hali mutlak anlamda düşmektir. Şöyieki, senin oğlunun kızı oğlu ile veya kendi derecesinin üstünde bir ersk evlâdla bulunursa, terikeden bir şey almaz, düşer.

Bunu misallerle açıklıyalım :

Dörtte bir                 Düşmek

Koca : 1                  sekîzde bir

Oğlun kızı :              Düşmek

Geriye kalan             Mesele :

Oğul : 3                        4

Geriye kalan             Mesele :

Zevce : 1   Oğlunun oğlunun kızı :   Oğlunun oğlu : 7  [48]          

 

 



[1] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/217.

[2] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/217-218.

[3] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/218.

[4] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/218-219.

[5] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/219.

[6] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/220-221.

[7] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/221-222.

[8] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/222-223.

[9] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/223-224.

[10] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/224.

[11] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/224-225.

[12] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/225-226.

[13] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/226.

[14] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/226.

[15] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/227.

[16] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/227-228.

[17] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/228.

[18] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/228.

[19] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/228.

[20] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/229.

[21] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/229.

[22] Mecelle. 1092.

[23] Mecelle :   278.

[24] Mecelle : 1038.

[25] Mecelle :   306.

[26] Bu hususta geniş bilgi için bak: Mecelle -. 319 - 321 – 358.

[27] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/229-230.

[28] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/230-231.

[29] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/230-234.

[30] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/234-236.

[31] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/236.

[32] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/236-237.

[33] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/237.

[34] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/237-238.

[35] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/238.

[36] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/238-239.

[37] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/239.

[38] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/239-241.

[39] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/241.

[40] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/241-242.

[41] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/242.

[42] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/242-243.

[43] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/243-244.

[44] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/244-245.

[45] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/245.

[46] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/245-246.

[47] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/246-247.

[48] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/247-250.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.44 saniye 14,834,705 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024