TAKSİTLE SATIŞ. 2
BEYT = ALIM - SATIM.. 2
«Ey imân edenler!
Belirli bir süreye kadar birinize
borçlandığınız zaman onu yazanı aranızda bir kâtip de doğru olarak onu yazsın.»
Âyet-i Kerime'den
belirli bir süre borçlanmanın, va'de ile alım -satımda bulunmanın caiz olduğu
anlaşılıyor. Ancak bu cevazın bir ruhsat mı, yoksa azimet mi olduğunda görüşler
farklıdır : Îbnü'1-Ara-bî'ye (H. : 468 - 543) göre, bu bir ruhsattır. Diğer bazı
ahkâm müfes-sirlerine göre, zahirine bakılırsa bir azimettir.
Va'deli alım-satımda
bulunmanın caiz olduğu BasûlüllaJı (A.S.) Efendimizin Sünnetiyle de sabit
olmuştur. Buharî'de Hazreti Âişe (R.A.) Validemizden yapılan, sahih rivayette,
diyor ki : «Peygamber (A.S.) Efendimiz bir Yahudîden bir miktar gıda maddesini
belirli bir süreye kadar veresiye satın aldı ve demirden ma'mul zırhını rehin
olarak ona bıraktı.» (612)
îmam Buharı bu hadîsi
tam on yedi yerde zikretmiş, bununla hadîsin va'deli satış konusunda geniş bilgi
verdiğini belirtmek istemiştir.
îbn Nüceym (H. ? - 970)
Bahrirâik adlı kıymetli eserinde diyor ki : «Bir malı peşin parayla da, belirli
bir süre veresiye de ahp-sat-mak caiz ve sahihtir.»
Ancak peşin-veresi ve
taksitle satışta fiat farkı şartım ileri sürmek caiz midir? Mesele
ihtilaflıdır, yani fakiihlerin bu husustaki görüş ve tesbitleri farklıdır. Buna
cevaz verenler çoğunluktadır. Ancak meseleyi bütün derinliğiyle kavrayabilmek
için önce fıkıhta bey'i = aîım-satımın kısımlarını ve sıhhat şartlarını bilmeye
ihtiyaç vardır.
Genel olarak beyi' yani
ahm-satım ikiye ayrılır : Mün'akid ve gayr-i mün'akid.. Mün'akid olan beyi' de
sahih, fâsid, nafiz ve mevkuf olmak üzere dört kısma ayrılır. Gayr-i mün'akid
ise bir kısımdan ibarettir, o da bâtıl, yani dinen hükümsüzdür.
Sahîh Beyî' : Aslı ve
vasfı itibariyle meşru' olanıdır.
Fâsîd Beyi' : Aslı
itibariyle caiz, vasfı itibariyle caiz olmayandır.
Nafiz Beyî' :
Başkasının hakkı taalluk etmiyenidir.
Mevkuf Beyi' :
Başkasının hakkı taalluk edenidir, «bey'i fuzuli gibi» Bey'i fuzuli : Şer'î
izin olmadığı halde başka birisinin hakkında tasarruf eden üçüncü şahıstır.
Bâtıl Beyi' : Aslı ve
vasfı itibariyle meşru' olmayan alım-sa-tımdir.
Konumuz olan Taksitle
Satış, Peşin Ayrı, Veresi Ayrı, sözü edilen kısımlardan hangisine girer? Bunu
tesbit edebilmek için önce beyi'de bu ve benzeri şartları ve bu şartların
beyi'de muteber olup olmadığını bilmemiz gerekmektedir. Çünkü beyi'de ileri
sürülen şart, ya bey'in muktezasmdandır (bedeli ödeninceye kadar satılan malın
elde tutulması şartı gibi), ya da muktezası değil de ona mülayimdir (alıcmm
ödeyeceği bedel için bir kefil getirmesi şartı gibi), veya ne bey'in muktezası,
ne de mülayimidir, fakat Şeriat o gibi şartlara cevaz vermiştir (muhayyerlik ve
belirli bir süre tanıma şartı bu cümledendir). Veyahut Şeriat ona cevaz
vermemiş, ancak Müslüman halk arasında ötedenberi pazarlamada örf haline
gelmiştir. (şapkaya astar, cekete cep, ayakkabıya bağcık takılması şartı gibi).
Bir de bunların dışında
akdin iktiza etmediği ve akidlerden hiç birine yarar sağlamıyan şart var ki,
fukahanm çoğuna göre beyi' o şartla yapılırsa fâsid olur (Bu atı başkasına
satmaman şartiyle onu sana sattım demek gibi).
O halde farklı fiat
üzerinden taksitle satış bu şartların hangisine dahildir? Fukahanm beyanına
göre, bu, bey'in muktezasmdan olmadığı gibi ona mülayim bir şart da değildir.
Şeriatın böyle bir şarta sarih olarak cevaz verdiğini tesbit etmek mümkün
değildir. Müslüman halk arasında ötedenberi böyle bir örfün câri olup olmadığı
ise münakaşa konusudur. Hem böyle bir örf bile olsa, Hadîs-i Şerifi
hususlandırır mı? Bu husustaki kıyas teamül ile terkedüir mi? Mü-tearef olan
şart, bey'i fâsid kılar mı? Bir.beldenin kendine has örfü muteber tutulur mu?
Böyle has bir örfle kıyas terkedüir mi? Yine bir beldenin kadîm veya hadis örfüyle Peygamberimizin
hadîsleri
hususlanabilir mi?
Bütün bu sorular
üzerindeki görüşler farklı ve çeşitlidir.
îbn Âbidîn (M. : 1783 -
1836) Neşrü'l-Örf Fi
Binaî Ba'di'l- Ahkâmı Alâ'l-Örf adlı risalesinde diyor ki : «Örf-i amm, haberi
hususlandmr ve böyle bir örf ile kıyas terkedilebüir»den
maksad, Sahabe ve onlardan sonra gelen müctehidler devrinde umumileşen
örftür.
"Beyi'de iki şart
yoktur» ve «Kim bir beyi'de iki beyi. yaparsa, ona ya en azı vardır, ya da ribâ
(faiz) vardır.» Yani iki beyi'der maksat iki ayrı fiat kasdediliyor, satıcı en
az fiatı kabul ederse.me sele yok, ikinci fiatı kabul ederse faiz yemiş olur.
Sahih hadislerde bir
defada iki bey'i ve beyi'de iki şartın men' edildiği dikkate alınacak olursa,
bunu hususlandıran bir örfün Sa habe ve Müctehidler devrinde umumileştiğini
isbat etmek mümkü] değildir.
Ancak mevcut Fıkıh
kitaplarında bir defada iki bey'i veya beyi e ileri sürülen şart konusunda vârid
olan Nehy-i Rasûlüllah = Pey-amber yasağı te'vil edilmek suretiyle böyle bir
şarta cevaz verildi-;ini görüyoruz.
Te'vîl diyoruz, çünkü
bu mevzudaki şartlar (sıhhat şartları tah-lid edilmiştir. Nitekim sahih
kaynaklardan süzülerek rivayet edilen u Hadîs-i Şerif bunu ifâd© etmektedir :
«Şu insanlara ne oluyor
da Allah'ın Kitabında olmayan şartları ileri sürüyorlar. Kim Allah'ın Kitabında
bulunmayan bir şartı ileri sürerse, o şartı batıldır. Yüz şart bile ileri
sürülse, Allah'ın şartı daha haklı, daha. sağlam ve daha güven vericidir.»
Hazret-i Âişe
Validemizin (R.A.) rivayet ettiği bu hadîs-i şerifin şarta dayalı köle
alım-satmüyle ilgili bulunduğunu hem Bühari, hem Buhari şerhleri Umdetü'l-Kaarî
ve Kastalanî belirtmişlerdir.
Az yukarıda da
belirtildiği gibiı bir malı peşin bedelle satmak caiz olduğu gibi belirli bir
süre sonra ödenmek üzere veresi satmak da caizdir. Ancak veresiyede müddet
belirtilmiyecek olursa, fukaha-dan bazısına göre bu bir ay olarak kabul edilir.
Fetva da bu görüşe göredir. Fetâvâ-yi Hindiyye'de müddeti meçhul olan beyi'
fasiddir. denilmekledir. Bu, «Ne zaman elime para geçerse o zaman öderim»
şekliyle ilgilidir.
Mi'rat-i Mecelle'de bu
husus daha da açıklanarak deniliyor ki «Semeni te'cil ve taksit ile beyi' sahih
olur. Semenin te'cilinde ve tak sitinde müddet malûm ve muayyen olmalıdır.
Veresiye pazarlık olur
da müddet ta'yîn olunmazsa bir ay'a mas ruf olur.»
«Peşin veya veresiye
şartı olmaksızın çarşıdan bir şey alsa, akçesi peşin vermesi gerekir.»
Bu maddelerden ve
yukarıdaki kayıtlardan anlaşılan şudur : Semenin te'cilinde müddet belli
olmalıdır. Hiç bir şey söylenmeksizin yani peşin veya veresiye diye bir kayıt
belirtmeksizin alman bir şeyin bedelinin peşin ödenmesi; veresiye kaydı
konulmuş fakat müddet belirlenmemişse bir ay sonra ödenmesi gerekir. Ayrıca bu
konuda beldenin câri örfü de dikkate alınır.
Görülüyor ki beyi'de
peşin-veresiye mal alıp satmak caizdir. Ancak peşin ve veresiye durumlarında
farklı fiat şart koşularak taksitle satışta bulunmak caiz midir? îşte bu tarz
bir alım-satım yukarıda belirtilen kısımlarla ve o kısımlarla ilgili şartlarla
karşılaştırmak ve fukahanm tesbit ve görüşlerini sıralamak ve sonra bir hükme
varmak gerekir.
îbn Âbidin Şart-I Fâsid
konusunda diyor ki.:
«Akdin iktiza etmediği
ve ona mülayim de olmayan, aynı zamanda âkidlerden birine menfaat getiren ve
bir de o hususta câri bir örf bulunmayan; Şeriatte de cevazına yol bulunmayan
şart, şart-i fasiddir.»
Kâsânî,
Bedayiussanayi'de diyor ki :
«Fasid bey'a gelince,
o, içinde sıhhat şartlarından bir şartın yerine getirilmesi kaçırılıp
arızalanan beyi'dir.»
Aynı eserde
Hâherzade'den naklen deniliyor ki :
«Âkidlerden birine
menfaat sağlayan şart, görüş farkı olmaksızın mekruhtur.»
Mezahib-i Arbaa'da
deniliyor ki :
«Şartlı alım-satımda
âkidlerin birine bir menfaat varsa, bu şart akdi bozar. Şayet âkidlerden
herhangi birine bir menfaat yoksa akdi bozmaz.»
Bundan açıkça
anlaşılıyor ki beyi'de şart-i fâsid, akdin iktiza etmediği ve ona mülayim
olmayan, aynı zamanda o hususta şer'î bir cevaz ve câri bir örf de bulunmayan ve
fakat âkidlerden birine menfaat sağlıyan şarttır. (Bu Hanefîlere göredir).
Şâfiilere göre de akdin
iktiza etmediği ve bey'in maslahatına uygun olmayan şart, şart-i fâsiddir.
Mecmeul-Enhür'de deniliyor ki :
«Beyi' = Alrm-satım,
akdin iktiza etmediği ve âkidlerden birine menfaat sağladığı' bir şarta
bağlanırsa, o beyi' fâsid sayılır.
Diğer kaynak fıkıiı
kitaplarında da buna yakın ifadeler yer almaktadır. Bu bakımdan daha fazla
kaynak verip konuyu uzatmaya gerek görmüyoruz. Asıl üzerinde durmak istediğimiz
husus şudur :
Bey-i Fâsid hakkında
fıkhı tesbit bu olunca, farklı fiat üzerinden taksitle ve va'deli satış, bey'in
iktiza etmediği veya âkidlerden birine verilen va'deden dolayı menfaat
sağladığı ;bir şart-ı fâsid midir?
Bu hususta mezheplerin ve
müctehid imamların, aynı zamanda aynı mezhebe bağlı bulunan fukahanın görüşleri
nelerdir?
Önce farklı fiat
üzerinden taksitle satışa, diğer bir deyimle farklı fiat üzerinden veresiye
satışa te'vîl yollu cevaz verenleri sıralıyoruz :
1. İbn Âbîdîn'de deniliyor ki :
«Meşayih hadis ile men'edüen
bey'i ıyne hakkında ihtilâf etmişlerdir. çoğuna göre ıyne : Muhtaç bir adamın
bir kimseye gelerek on dirhem ödünç istemesi ve fakat Ödünç vermekle bir
menfaat elde edemiyeceğini düşünen mukriz ona : Sana ödünç para veremem, Arzu
edersen pazarda kıymeti ön dirhem Olan şu elbiseyi sana on iki dirheme satayım
da götürür onu on dirheme satarsın ve böylece ihtiyacını karşılarsın, demesi ve
ödünç istiyenin de buna rıza, göstermesidir.
îmanı Muhammed diyor ki
: Bu tarz bir aîım-satun benim gönlümde ve vicdanımda dağlar kadar ağırdır
(yani büyük bir vebaldir). Bunu faiz yiyenler uydurup icad etmişlerdir.»
Fukahadan bazısı bunu
fiat farkı üzerinden va'deli satışla yorumlamışlardır. Gerçi bu her ne kadar
farklı fiat üzerinden taksitle satışa pek benzemiyorsa da mâna ve maksad
bakımından ikisi arasında kanaatimce pek fark yoktur. Çünkü bir bakıma
peşin-veresi kapsamına giriyor. Böylece îbn Âbidîn taksitle satış konusunu açık
biçimde belirtmemiş, sadece Bey-Î Iyne bahsinde buna işaret etmek istemiştir.
2. Hidâye Şerhi Fethü'l-Kadîr'de deniliyor ki i
Hadîs-i Şerifini tefsir
eden Ebu Ubeyd b. Selâm şu yorumda bulunuyor : «Birinin diğerine, bunu sana
peşin şu kadara, veresiye de şu kadara sattım (satıyorum) demesi (ve bu iki
şarttan biri ihtiyar edilmeden) ayrılmaları, bey'i = mevcut ahm-satımı fâsid
kılar.»
Fethü'l-Kadîrin bu
ibaresinden anlaşılıyor ki : Hadîs-i Şerif ile men'edilen «Bir defada iki
beyi'»den maksad budur. O halde peşin ya da veresiyeden biri -henüz alıcı ile
satıcı birbirinden ayrılmadan ihtiyar edilirse, o takdirde yapılan beyi' =
alını-satım fâsid sayılmaz. Çünkü bedelin peşin olduğu takdirde 1000, veresiye
olduğu takdirde 2000 olması ve bunlardan birinin akid esnasında kabul edilmesi
faiz anlamında değildir. Ama beyi1 esnasında «Evde oturmak veya kölenin hizmet
etmesi» şartı böyle değildir; o, faiz manasına gelen bir şarttır.
Resûlüllah (A.S.) Efendimizden sahih senedle rivayet
olunan,
hadîsine gelince :
Bunun üzerinde söz sahibi olanların yorum ve açıklamasından, bunun da yukarıda
geçen,
hadîsin mânasında olduğu
sanılmışsa da aslında ikisi arasında bir nüans (fark) mevcuttur; bu ondan daha
has bir anlam ve hüküm taşımaktadır. İmam Şafii bu ikinci hadîsi şöyle
açıklayıp yorumlamış îunca evim de sana gerekli olur
3. Et-Tac Elcâmıu Lî'l-Usûl'da
Hadîsin açıklamasında deniliyor ki : Bu hadîs
üzerinde ilim
adamlarının görüş ve yorumu çok farklıdır : Îbnü'1-Esir (H. 544 - 606) En-Nihâye
adlı eserde diyor ki : Meselâ, bir ay sonra bir sâ' (3334 gr.) buğday teslim
edilmek üzere bir dinar verir de müddet dolunca mezkûr buğdayı ister, alıcı ona
: Bu bir sâ'a buğdayı iki sâ' buğday karşılığında bana sat, der ve âkidler bunu
kabul ederse, bu birinci bey'a giren ikinci bir bey'i olduğundan bir defada iki
beyi'den bulunmak sayılır. Bunun en azı olan bir sâ'ı alırsa caiz olur; iki
sâ'ı alırsa tefadül bulunduğu için faiz olur.
Veya bir borcu bir
başka borca karşılık satmaktır ki bu da men1-edilmiştir. îmam Şafiî diyor ki :
Satıcının alıcıya, «Köleni bana şu kadara satman şartiyle şu evimi sana şu
kadara satarım veya 6atdemesi gibi.
Ya da satıcının alıcıya
: «Şu elbiseyi sana peşin on dirhem veresiye yirmi dirheme satıyorum» demesi ve
iki beyi'den biri ihtiyar edilmeden alıcı ile satıcının ayrılmaları, gibi..
İşte bu kabil
ahnvsatım, akdin şekli bilinmediği için bâtıldır. Müşteri yani alıcı bu
ikisinden birini ihtiyar etmiş olsaydı -veresi olduğu için gününrayicinden
farklı bir fiatla satışı caiz görenlere gore- sahih olurdu. (625)
sanın oıuruu.
4. Müfessir Elmalıli Hamdî Yazır Kendi Tefsirinde Riba
bahsinde bu konuya temasla diyor ki :
«Yukarıda geçen ibareden
anlaşıldığı üzere RÎBA = Faiz insanın malını ivazsız (karşılıksız) almaktır.
Yüz lirayı yüz bir liraya peşin veya veresi satmak her halde aşikardır ki bir
lirayı karşılıksız almaktır. İnsanın malı da hacetiyle alâkadar olduğundan
büyük hürmeti hâizdir. Nitekim Resûlüllah (A.S.) :
«İnsanın malının
hürmeti kanının hürmeti
gibidir.» buyurmuştur.
Binaenaleyh insanın malını ivazsız ahzetmek (almak) haram olmak lâzım gelir.
Acaba o yüz lira re'sülmalın (ana sermayenin) bir müddet zimmette ibkası
(tutulup bekletilmesi) bir liranın ivazı mıdır? Bir de bugün peşin olarak on
kuruşa satılacak bir şeyi' bir ay sonra veresiye olarak on bir kuruşa satmak da
caiz oluyor mu? Hayır, bir lira sağlam bir liradır. Yüz liranın
zimmette durması ise mevhum ve i'tibarî bir duruştur
ki bu duruş bir menfaat olabileceği gibi ayni zamanda bir zarar da olabilir.
Hattâ bundan dolayıdır kî ribâ (faiz) yalnız insanın malını ivaz almakla
kalmayıp ivazlı namını vermek gibi bir ahlâksızlığı, bir yalancılığı ve bir
nev'i sahtekârlığı mutazammındır. Buna karşı gösterilen terazinin bir tarafı
haki-kette rıza değil bir kerhtir. Bunun için bir lirasmı doğrudan hibe veya
sadaka olarak veren kimse ile faiz olarak veren kimsenin ahval-i kalbiyyelerinde
ne büyük tefavüt (farklılık) vardır. Birisi en yüksek sekinete ermiş bir kalb
olarak münşerih olurken diğeri malını çarptırmış bir biçare vaziyetinde ıztırap
içindedir.
Beyi'deki veresi, peşin
farkına gelince : Eğer alman verilen be-deleyn bir cinsten değil iseler bunlar
her hangi bir akidde yekdiğerine tekabül ettirildikleri ve yalnız birbirleriyle
ölçüldükleri zaman aralarında tefadül farkına imkân yoktur. O tefadül bu
mübadelede değil akidden hariç olan üçüncü bir mikyasa nazaran sabit olabilir.
Bunun için yalnız bir akdi beyi' hiç bir zaman ribh (kâr) ifade etmez. Beyi'de ribih bir şey
üzerine teval-yi ukudun neticesidir. Tüccar da böyle ukud-i mütevaliye ile
iştigal edendir. Meselâ, on kuruş şu anda ve şu akidde bir okka buğdaya tam
mukabil olabildiği gibi diğer bir gün ve diğer bir akidde on okka buğdaya
tekabül eder- Ve kuruş ile buğday arasında cinslerinin ve menfaatlerinin
tehalüfün-den dolayı tarafeyn her zaman için seve seve hakiki bir mübadele
yapabilir. Ve hiç biri maksadına nazaran bir şey zayi' etmiş olmaz. Bu,
bunlardan birisine bir kâr te'min etmiş olursa o kâr yalnız bundan değil,
bununla daha evvelki bir akdin mukayesesindendir. Yani on okkayı on kuruşa satan
ihtimalki mukaddeme onu beş kuruşa almıştır.
Bilakis bir okka unu on kuruşa satan da yirmi kuruşa al-, mış olabilir. Ve bey'i
suretiyle muamelatı ticariyedeki kâr-ü zarar hep böyledir.»
5. Merhum Ömer Nasuhî Bilmen, Istılahat-i Fıkhiyye Ka muşunda bu konuya
şu cümlelerle dokunmuşsa da açık bir ifade kullanmamıştır :
«Bir malı peşin bir
semen ile satmak sahih olduğu gibi cinsinin hilâfına olarak müeccel ve mukassat
bir semen (bedel-fiat) ile satmak da sahihtir. Bu halde satan, semeni vaktinden
önce istiyemez.»
«Semenin te'cil ve
taksitinde müddetin ve taksitlerin âkidlerce malûm ve muayyen olması lâzımdır.
Aksi takdirde beyi' fâsid olur.»
6. Fethü'l-Allam Li Şerhi Büluği'l-Meram'da deniliyor ki :
«Ebu Hüreyre (R.A.)'den
yapılan rivayette, Resûlüllah (A.S-) Efendimiz «Bir defada iki beyi'de
bulunmaktan nehyetmiştir» mealindeki hadîsi Ahmed bin Hanbel, Nesâî rivayet
etmişlerdir. Tirmi-zî ile İbn Hibban bunu sahih görmüşlerdir.»
Ebû Davud'un Ebû
Hüreyre CR.A.) 'den yaptığı rivayette ise,
hadîsin tefsirinde îmam
Şafiî diyor ki : «Bunun iki türlü yorumu vardır : Satıcının alıcıya, şunu sana
veresi iki bine, peşin bin sattım, hangisini istersen onu alırsın» demesinde
ibham ve ta'lîk bulunduğu için bu tarz bir beyi' fâsiddir. İkinci yorum ise,
«Atını bana satman şartiyle bunu sana sattım» demesi gibi.
Birinci şekildeki
nehyin illeti, semenin müstekar olmaması ve bir şeyi veresi satarken günün
rayicinden fazla satmayı men'eden-lere göre ribâya yol açmasıdır. İkinci şeklin
illeti, müstakbel bir şarta ta'lik edilmesidir ki, bunun vukuu da adem-i vukuu
da caizdir. Böylece mülk müstekarr olmamış sayılır.»
«Peşin veresiden
hangisini istersen onu kabul edip al!» cümlesinde ibham ve ta'lik bulunduğu
için bu tarz bir bey'in fâsid olduğu kaydediliyor. Bunu incelediğimizde şu
sonuca varabiliyoruz : «Peşin şu kadar, veresi şu kadar» denilir, ama bu
ikisinden biri üzerinde akid yapılırsa beyi' caiz olur. Nitekim gerek Hanefi,
gerekse Şafiî îu-kahası bu şekli caiz kabul etmişler ve fetva vermişlerdir. Bazı
istisnalarla birlikte genel kaide olarak, peşin ve veresi hususlarından biri
akid anında kesinliğe kavuşturulur, yani alıcı veresi şekli kabul edip aldığını
ifade ederse, bu tarz bir bey'in fâsid olmadığıdır.
Aynı eserde peşin ayrı,
veresi ayrı fiat üzerinden bir bey'in = alım satımın caiz olmadığına da temas
edilerek deniliyor "ki :
Beş muhaddisin rivayet
ettiği, Tirmizî'nin sahih gördüğü bu ha-dis-i şerifin ilk iki cümlesini ele
alıyoruz : Selef ve beyi' şeklinde bir ahm-satım men'edilmiştdr. Bumın sebebi
şudur : Bir şahıs bir malı veresiye olarak asıl değerinden fazla almak istiyor;
müellife göre, bu selef ve beyi' kapsamına girdiğinden caiz olmuyor. Beyi'de iki
şarta gelince, bir alım-satımda iki şart ileri sürülmesi caiz görülmemiştir.
.Ancak, bu cümlenin tefsirinde görüş farkı vardır : Fukahadan bazısına göre,
satıcının alıcıya «Bunu peşin şu kadara, veresiye şu kadara sana sattım»
demesidir. Çünkü «Peşin şu kadara» bir şart, «veresi şu kadara» da ikinci şart
kabul edilmiş ve böylece nehyin kapsamına girdiğinden caiz görülmemiştir.
7. Şafii Fukahasmdan Mînhaç Şerhi Nîhayetü'l-Muh-Taç'da
Tircnizî'nin rivayet ettiği ve sahih gördüğü bu hadîs-i şerif şöyle
açıklanmıştır : Satıcının alıcıyı, bunu sana peşin 1000 dirheme, veresi 2000
dirheme sattım, hangisini istersen al vsya ben hangisini istersem sen onu al, ya
da falan adam hangisini isterse onu al! demesidir ki bunda ibham ve cehalet
bulunduğu için nehyedilmişür.
Ama peşin bin'e, bir sene
va'deli ikibine, derse bunda ibham ve cehalet olmadığı için alıcı ikisinden
hangisini kabul edip «aldım» derse sahihtir. Böylece semen üçbin olmuş oluyor;
peşin 1000, bir sene va'deli 2000...
Diğer bir tefsir ve
açıklama da şöyledir : Sen veya falan, adanı evini bana satman şartiyle veya
şunu şu kadara benden veya falandan satın alman şartiyle şu kölemi sana bir
dirheme sattım, demesi gibi ki bu tarz bir beyi' fâsiddir.
8. Yine Şafii fükahasmdan El-Envar ve haşiyesinde
hadîs-i şerifi tefsir
edilerek deniliyor ki : «Satıcının alıcıya, şunu sana peşin bkı'e, veresiye iki
bine bir sene va'deli olmak üzere sattım, hangisini istersen onu al!.» demesi
gibi. Bu tarz bir beyi.de ivazın belli olmaması nehiy illeti kabul edilmiştir.
O halde ivaz (ödenecek malın
fiatı, karşılığı) belli olduğu yani peşin ve veresiyeden biri akid ânında
ihtiyar edildiği takdirde beyi' caiz olur. Sahih olan da budur.
9. Şafiî fıkhından Es-Siracü'l-Vehhac'da,
hadîs-i şerifin
tefsirinde deniliyor ki : «Alıcının satıcıya şunu peşin bin dirheme, bir sene
va'de ile iki bin dirheme sana sattım» veya «Evini bana şu kadara satman
şartiyle şu kölemi sana şu kadara sattım» demesi gibi.
Şârih bunu şöyle tasvir
ediyor : «Bunu sana peşin 1000 dirheme, bir sene va'deli 2000 dirheme sattım,
hangisini istersen al!.» demesi-dir- Böyle bir beyi' nehyoluııduğu için
bâtıldır.
Görülüyor ki Minhac
metninde hadîsin tefsirinden taksitle satışın caiz olmadığı anlaşılırken
şerhinde bunun «hangisini istersen» kaydiyle bağlı bulunduğu ileri sürülerek
bundan dolayı nehyedildiği ifâde ediliyor. Çünkü bu tarz bir beyi' nizaâ yol
açar. O halde.Minhac gibi Şafiî mezhebinde muteber sayılan bir kitapta farklı
fiat üzerinden taksitle satışın caiz olup olmadığı kesinlikle anlaşılmıyor,
şerhi bunu açıklığa kavuşturarak nehyin illetini belirtiyor.
10. Şeyh Abdurrahman bin Muhammed, Buğyetü'l-Müster-Şidîn
adlı eserinde bu konuya yakın bazı meselelere temas ederek diyor ki «Müeccel
olan bir borcu peşine çevirip daha noksanına satmak sahih .değildir. Bunun
gibi, müeccel olan on dirhemin peşin beş dirhem üzerine sulh edilmesi de dahin
değildir. Çünkü buradaki noksanlık huhıl
(va'denin dolmuş bulunması)
karşılığında olduğundan helâl sayılmamıştır.»
Buraya kadar sıraladığımız
on madde halindeki kaynak eserlerde farklı fiat üzerinden taksitle satışın,
yani peşin ayrı, veresi ayrı fiat üzerinden yapılan bey'in bedeli ve va'desi
maîûm ve muayyen olduğu, müşteri bu farklardan birini satıcıdan ayrılmadan
ihtiyar edip akidde bulunduğu takdirde caiz olduğu anlaşılmıştır. Fetva da buna
göredir.
Şimdi de farklı fiat
üzerinden taksitle alım-satıma. cevazda tereddüt gösteren kaynakları ve bu
kaynaklarda yer alan görüşleri sıralıyoruz :
11. Şemsü'l-Eimme Serahsî El-Mebsut adlı eserinde «îki
şarttan nehiy» bahsinde diyor ki :
«Resûlüllaih (A.S.)
Efendimiz Itab b. Useyd'i Mekke'ye gönderdiğinde ona şu talimatı da vermişti :
Mekke halkını bey'i =
alım-satımda iki Şarttan ve beyi' ve seleften men'et!.»
Serahsî, biz bu
rivayeti tutuyor ve bununla amel ediyoruz, diyor ve sonra beyi'deki iki şartın
sıfatını şöyle açıklıyor : «Satıcının alıcıya, peşin şu kadara, veresi şu
kadara, demesidir- Bu ise caiz değildir.
Serahsî, beyi' ve
selefin nehyini ise şöyle tefsir ediyor : «Selefle beraber beyi', alıcının
kendisine ödünç para vermesi veya bir kâr karşılığında semenin ödenmesine bir
va'de tanınması için satıcıdan bir şey satın almasıdır.»
İmam Serahsî bu
meseleyi biraz daha izah ederek diyor ki ^Bütün beyi'ler = alım-satımlarda
menhiy-i anh olan, şarta dayalı menfaattir.
İslâm Hukukunda yed-i
tûlâ sahibi kabul edilen îmanı Serahsî yukarıdaki hadîs-i şerifi başka bir
yorumda bulunmadan ve «hangisini
istersen onu al!» kaydını ilâve etmeden olduğu gibi manalan-dırmış ve buna
dayanarak peşin ayrı, veresi ayrı fiat üzerinden taksitle satışa cevaz vermediği
gibi görünüyorsa da el-Mebsût'un diğer bir yerinde buna açıkça cevaz verdiği
anlaşılıyor; şöyle ki :
«Âkid = akdi ya,pan
kimse, şu süreye kadar şu fiatla, şu süreye kadar şu fiatla diyerek akidde
bulunur veya bir ay'a kadar şu fiatla, ya da iki ay'a kadar şu fiatla diye
teklifte bulunursa, bu tür alım-sa-tım fâsid olur. Çünkü belli bir fiat üzerine
akid yapılmamıştır. Aynı zamanda Peygamber (A.S.) Efendimiz bir beyi'de iki şarü
men'et-miştir.
Bu da bir sonuca bağlanmadan
alıcı ile satıcı birbirinden ayn-lırsa böyledir. Şayet ayrılmadan iki tarafın
karşılıklı nzalariyle belli bir fiat (ve süre) üzerirde kesin akid yapılırsa, o
takdirde caizdir. Çünkü akdin sıhhatinin şartı yerine geldikten sonra
ayrılmışlardır.»
12. Fetâvâ-Yî Hîndiyye'de «Şurût-i müfside» bahsinde bu
konuya temas edilerek deniliyor ki :
«Bir adam, peşin şu
kadara, veresiye şu kadara veya bir ay va'-deyîe şu kadara, iki ay va'deyle şu
kadara olmak üzere satış yapar-sa, bu caiz değildir. Nitekim el-Hulasa adlı
kitapta da bu böyle kaydedilmiştir.»
Yine aynı kitapta bu
husus başka bir ifadeyle şöyle izah ediliyor : «Semenini taksitle ödemek üzere
beyi'de = satışta bulunulsa, bakılır : Eğer bu, beyi'de bir şart olarak
koşuluyorsa caiz olmaz. Şart olarak koşulmaz da beyi' yapıldıktan sonra ifâde
edilirse satıcı semenin tamamını defaten alır.»
Ayrıca Fetâvâ-yi
Kaadıhan'dan naklen yine aynı kitapta deniliyor ki : «Semenin her hafta bir
miktarını vermek üzere bir ay hitamında yarısını ödemesi şartiyle kölesini
taksitle 1000 dirheme satan kimsenin, bu bey'i fâsiddir.»
Görülüyor ki fetva
kitapları arasında müstesna bir yeri olan ve yetkili bir ilim heyeti tarafından
hazırlanan Fetâvâ-Yî Hindîy-Ye'de de «istersen» veya «istersem...» ,ile
kayıtlanmadan mesele hükme bağlanmıştır. Buna göre, farklı fiat üzerinden peşin
ve veresiye, yani taksitle satış caiz değildir.
13. Fetâvâ-Yi Rezzaziyye'de «Nev'un fi's-semeni» bahsinde
bu meseleye yer verilerek deniliyor ki :
«Peşin şu kadar,
veresiye şu kadar veya bir ay va'deyle şu kadara, iki ay va'deyle şu kadara
beyi' yaparsa, bu fâsid olur.»
Bezzaziyye farklı fiat
üzerinden peşin-veresi ve taksitle satışları fâsid saymıştır. Çünkü bu gibi
şartların ne bey'in muMezasmdan, ne ona mülayim olmadığını, Şeriatte de böyle
bir şartın vârid bulunmadığım, aynı zamanda Sahabe ve müctehidler devrinde
umumileşmiş böyle bir örfün de olmadığını, bu nedenlerle şurût-i faside
arasına girdiğini anlatmak istemiştir.
14. Muvatta' Şerhi Tenvir'ü'l-Havâlîk'de bu mesele ele
alınarak
hadîsin ışığı altında
şöyle izahı yapılıyor : «Mâlik bana haber verdi, kendisine kadar ulaşan rivayete
göre Kaasırn b. Muhammed'den, bir meta'ı peşin 10 dinara veya veresi 15 dinara
satın alan bir adamdan soruldu, o bunu yani bu tarz bir bey'i hoş karşılamadı ve
böyle bir alım-satımı men'etti.»
İmam Mâlik, birinden
bir meta'ı peşin 10 dinara veya veresi 15 dinara satın alan a.r"am hakkında
diyor ki : «Alıcıya bu iki fiatdan biri vâcib olmuştur; bu ise uygun değildir.
Çünkü 10 dinarı belli bir va'deye bırakacak olursa bu belli bir va'deyle 15
dinar olur. Peşin 10 dinara satın alacak olursa, bununla va'deli 15 dînar
değerindeki bir malı satın almış olur. İşte bu mekruhtur, uygun bir alım-satım
değildir.»
15. Hanbeli fukahasmda Şemsüddin Ebulferec Abdur-Rahman
(H. 682) Şerh-İ Kebîr'de diyor ki:
«Beyi'de iki şart sahih
değildir. Ahmed bin Hanbel'den sabit olan şudur : Beyi'de bir şart caizdir.
Meselâ, peşin şu kadar, demek gibi. Nehiy ancak beyi'de iki şart hakkındadır.
Meselâ : Peşin şu kadar, veresi şu kadar. Veya evini bana şu kadara satman
şartiyle kölemi sana şu kadara satıyorum, gibi.
Nitekim Muvaffakiddin
b. Kudametü'l-Makdisî (H. 620) diyorki : «Beyi' iki şartla olursa bâtıldır. Ama
bir şart ile bâtıl değildir.»
16. Şafiî Mezhebinde muteber fıkıh kitaplarından Zekeriya
Ne-Vevî'nin (H. 676)
Mînhacüt-Tâlîbîn adlı kitabında
bahsinde bu hadis şöyle
tefsir ediliyor :
«Satıcının alıcıya : Şunu
sana peşin 1000'e, bir sene va'deyîe 2000'e sattım veya şu köleyi sana, evini
bana şu kadara satman şartiyle 1000'e sattım» demesidir.
Şafii fıkhında yetkili
bir zat olan Nevevi farklı fiat üzerinden peşin-veresi alım satımın, ilgili
hadîs-i şerife dayanarak menhi-yi anh olduğunu söylüyor. (İkisinden hangisini
istersen al kabul et) kaydını ilâve etmiyor.
17. Şeyhülislâm Ebû Yahya Zekeriyya el-Ansari (H. 825 -
925) el-MENHEC adlı muteber eserinde aynı hadîs-i şerife dayanarak diyorki :
«Peşin 1000, bir yıl va'deyle 2000'e sattım» demesi gibi.
Şeyhülislâm el-Ansarî
bu tarz alım-satımm hadîs-i şerîf-in kapsamına giren menhi-yi anh beyi'lerden
olduğunu ifâde ediyor.
Ancak şunu da ilâve
edelim ki, Menhec'i bizzat şerh eden aynı müellif aynı metnin şerhini yaparken
«ikisinden hangisini istersen al» veya «ikisinden hangisini ben istersem onu
al!» kaydını koymuş ve bu bey'in adem-i sıhhati, ivaz bilinmediği içindir,
diyerek nehyin illetini belirtmiştir.
Bundan da anlaşılıyor
ki, Şafii fukahasının ileri gelenleri.de peşin ayrı, veresi ayrı fiat üzerinden
satışa - alıcı ile satıcı birbirinden ayrılmadan ikisinden birisi üzerinde akid
yaparlarsa, cevaz vermişlerdir. Böylece mezhep imamlarından Şafiî ve Hanefîler
belirtilen ölçüler içinde görüş birliği sağlamışlardır. Tabii bu arada farklı
izah ve görüşler de ortaya koyanlar olmuştur.
Sonuç olarak, fukahanm
çoğu peşin ayrı fiat, veresi bir va'deye mahsus olmak üzere ayrı fiat üzerinden
alım-satıma kesinlik kazandığı, yani bu ikisinden biri üzerinde akid yapıldığı
takdirde cevaz vermişlerdir. Bununla beraber takva yönünden böyle bir
alım-satım-da bulunmamak daha uygundur.
Farklı görüşler, farklı
ictihad ve farklı tesbitlerden ve yorumlardan kaynaklanmaktadır. Nitekim, ilim
adamlarından Abdülvâris İbn Sa'd diyor ki :
«Mekke'ye gittiğimde
orada tmam Ebû Hanife, îbn Ebî Leylâ ve İbn Şubrüme ile karşılaştım. Önce Ebû
Hanîfe'ye sordum : Bir beyide bir şart ileri süren kimse hakkında ne dersin? O
bana şu cevaibı verdi : «Beyi'de bâtıldır, şart da bâtıldır.» Aynı meseleyi bu
defa İbn Ebî Leylâ'ya sordum, «Beyi' caizdir, şart bâtıldır» diye cevap verdi.
Sonra bunu İbn Şubrüme'ye sordum, o da bana şu cevabı verdi : «Beyi'de
caizdir, şart da caizdir.»
Subhanellah! İdedim,
Irak'ın üç fakîhi bir mesele üzerinde görüş ayrılığı içindeler. Ve sonra tekrar
Ebû Hanîfe'ye uğradım ve diğer iki fakîhin verdikleri cevabı kendisine anlattım.
Bana : «Onların ne dediklerini bilmiyorum!» dedi. Yani benim içtihadım böyledir,
onların ki değişik olabilir.