YAĞMUR UMMA NAMAZI VE DUASI 2
Gayr-İ Müslim Vatandaşlar Da Yağmur Duasına Çıkar Mı?. 3
Yağmur Duasına Nerelerde Çıkılır?. 3
(Salat-i Istiska)
Sebeplerin Allah'ın
kudret elinde bulunduğunu bir türlü idrâk edeimyen inkarcılar, «duâ ile yağmur
yağar mı?» derler. «Yağmurun oluşması ve yağması için belli kanunları, sebepleri
hazırlayan kimdir?» diye soracak olursak, *bu güç tabiatın kendisinde
mevcuttur» derler. «Peki tabiat dediğiniz madde âlemi, nasıl olurda bu kadar
düzenli ve en yüksek hesaplara dayalı binlerce kanunları düzenlemiştir? Tabiat
dediğiniz maddenin çok bilgili, kudretli olması ve her şeyi lâyıkıyla bilmesi
gerekir. İnsan en mükemmel ve en akıllı canlı olmasına rağmen, ne böyle muhteşem
bir düzen, ne de onu idare edecek kanunları ve sebepleri yaratabiliyor. İnsan
kadar akıllı ve mükemmel olmayan madde yığını kendisinden çok daha mükemmel
varlıkları, olayları nasıl meydana getirebilir?
Bütün bu sorular
cevapsız kalır. Çünkü Allah'a, Onun sonsuz kudret ve tükenmiyen hikmetine
inanmıyan kişilerden olumlu bir cevap beklemenin de bir yararı yoktur.
Mevlâna bu konuya temas
ederek diyor ki :
«Her olayın bir sebebe,
bir'illete bağlandığım biliyoruz. Ama sebep ve illetler nereye bağlanır? Biz
diyoruz ki, onları vücuda getiren Allah'a bağlanır. Bütün sebep ve illetler Onun
kudret elinde bulunuyor. Dilediğinde müdahale yapar. Yoksa eşyayı yaratıp
sebeplere bağladıktan sonra kendini bir tarafa çekip düzeni sahipsiz
bırakmamıştır.»
îşte yağmur umma namazı
ve duası, ilâhî müdahaleyi dilemek ve sebepleri yeniden oluşturmasını
istemektir.
Resûlüllah CA.S.)
Efendimiz devrinde Medine ve civarında kuraklık hüküm sürdü ve kıtlık başladı.
Bir cuma günü Efendimiz Minberde hutbe okurken, Ashabdan biri ayağa kalkıp
şöyle dilekte bulundu : «Ya Resûlellah! Davarlarımız yok oldu, yollarımız
kesildi, ekinlerimiz kurudu. Allah'a duâ edin de bize yağmur indirsin...»
Bunun üzerine
Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ellerini kaldırıp şöyle duâ etti :
«Allahım! bize yardımda
bulun, bize meded-u inayet eyle. Bize yağmur ver.,.»
Hz. Enes (R.A.) diyor
ki :
«Resûlüllah Efendimiz
bu duayı yaparken, Allah'a yemin ederim ki gökte buluttan eser yoktu. Ansızın
bir kalkan büyüklüğünde bir parça bulut ufukta göründü, derken çok geçmeden
yayılıp Medine'yi kapladı ve yağmur yağdı. Hiç kesilmeden ikinci cumaya kadar
devam etti. Yine birinci cumada olduğu gibi bir adam kalkıp şöyle dilekte
bulundu: «Ey Allah'ın Peygamberi! Mallarımız yok oldu, yollarımız kesildi.
Allah'a duâ edinde yağmuru durdursun...» Bunun üzerine Efendimiz (A.S.) ellerini
kaldırıp şöyle duâ etti : «Allahım! Yağmuru çevremize gönder, artık bizim
üzerimize indirme. Allah'ım yağmuru, tepeler, vadiler, ağaçlar ve bitkiler
üzerine yağdır...»
Bunun üzerine bir
haftadan beri devam eden yağmur, derhal kesiliverdi ve hava açıldı, güneş
göründü.»
îbn Abas (R.A.)'dan
yapılan sahih rivayete göre,
«Rasûlüllah (A.S.)
Efendimiz, yağmur dileme namazım, tıpkı bayram namazı gibi iki rek'at olarak
kıldı.»
Abdullah bin Kinâne
anlatıyor :
«Velid bin Atebe beni,
Resûlüllah (A.S.) Efendimizin nasıl yağmur duasında bulunduğunu öğrenmem için
îbn Abbas'a gönderdi, îbn Abbas (R.A.) bana aynen şunları söyledi : «Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz eski elbise giyindi, çok mütevazi bir edâ içinde başını yere
doğru eğip tam bir mahviyet göstererek namazgahe geldi, Sizin bugünkü okuduğunuz
hutbe gibi bir hutbe okumadı. Ama hiç durmadan duâ etti, niyazda bulundu, Tekbîr
getirdi ve sonra iki rek'at namaz kıldı, tıpkı bayramda kıldığı gibi.»
Hz. Âişe (R.A.)
Validemizden yapılan diğer bir rivayette şöyle deniliyor :
«Halk kuraklıktan
bunaldı ve gelip Resûlüllah'a dert yandı. Bunun üzerine Allah Resulü, namazgaha
bir minber getirip konulmasını emretti. Va'dettiği günde halk ile birlikte
namazgahe çıktılar. Efendimiz minbere çıkıp Tekbîr getirdi, sonra Aziz ve Celil
olan Allah'a hamdetti; sonra da şöyle dedi : «Sizler ülkenizdeki kuraklıktan
şikâyetçi oldunuz, zamanında yağmur yağmadığından yakındınız. Halbuki Allah
size duâ etmenizi ve yapacağınız duayı kabul buyuracağını va'detmiştir.»
Efendimiz bu uyarıda bulunduktan sonra şu duayı yaptı :
«Hamd, âlemlerin Rabbi
Allah'a mahsustur. Rahman ve Rahim O'dm; din gününün (kıyametin ve oradaki
cezanın) yegane sahibidir. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O dilediğini
işler. Allahım! Sen Allansın, Senden başka ilâh yoktur. Sen ganî (çok zenginsin
ve hiç bir şeye muhtaç değil) sin. Bizler ise fakirleriz. Üzerimize bereketli
bir yağmur indir. İndireceğini bize azık yap ve bir süre bizi idare edecek
ölçüde bereketli kıl.»
Bu duadan sonra
Efendimiz ellerini kaldırıp yine duaya devam etti. Öyleki koltuklarının beyaz
kısmı görünebiliyordu. Sonra cemaate arkasını döndürdü, üzerindeki üstlüğü
başaşağı edip ters giyindi, sonra yüzünü cemaate çevirdi ve minberden inip iki
rekat namaz kıldı. Allah diledi, yağmur yağdı ve dereler akmaya başladı. Halk
ıslanmamak için koşuşurken Efendimiz tebessüm etti, o kadar ki dişlerinin
beyazlığı göründü ve : «Ben şehadet ederim ki, Allah'ın gücü her şeye yeter ve
ben de Onun kulu ve Peygamberiyim.» buyurdu.
îmam Şafii bu ve diğer
hadislere dayanarak bu konuda şöyle ic-: tihadda bulunmuştur : «Yağmur talep
etme namazı, ihtiyaç duyulduğunda sünnettir. Yağmur yağmadığı takdirde ikinci
ve üçüncü 1 günleri iade edilir, yani namaza devam edilir. Şehir dışına
çıkılma-; dan üç gün oruç tutulur, tevbe edilir, iyilik ve hayırlar yapılarak
Al-lah'a yakın olunmaya çalışılır. Sonra eski elbiseler giyilir. Çocuklar ve
hayvanlar da çıkarılır. Bayram namazı gibi iki rek'at olarak namaz kılınır.
Bayram hutbesi gibi bir hutbe okunur. Hutbede dua yapılır.
îmam Ebû Hanîfe ise bu
konuda şöyle ictihadda bulunmuştur.
«Yağmur talep etmede
cemaatle kılman sünnet bir namaz yoktur. Aynı
zamanda hutbe de okunmaz. Sadece dua ve istiğfar edilir. Üstlük ve benzeri
şeyler başaşağı edilip ters çevirümez.
İmam Ebû Yusuf ile îmam
Muhammed'e göre . îmam halk ile birlikte şehir dışma çıkar, namazgahta iki
rek'at namaz kıldırır, kıraati aşikâr okur.
Ayrıca namazdan sonra
imam iki hutbe okur, hutbede bulunduğu yerde ayakta durup yüzünü cemaate
çevirir, minbere çıkmaz. îki hutbe arasında azıcık oturur. Bununla beraber bir
tek hutbe okuyup Allah'a dua etmesi, teşbih ve istiğfarda bulunması,
günahlarının bağışlanması için Allah'a yalvarması kâfi gelir.
Hutbenin baş kısmım
okuduktan sonra üzerindeki üstlük veya benzeri ne varsa onu ters çevirir. Cemaat
böyle yapmaz, sadece imamın yapması kâfidir. Üstlüğün altının üste, üstünün alt
kısmına gelmesine dikkat edilir. Ceket gibi bir şeyse, sadece ters çevrilmekle
ye-tinilir. Baş a^ağı getirilmesine gerek yoktur.
Tuhfe adlı kitapta ise
şöyle deniliyor :
îmam hutbeyi
bitirdikten sonra arkasını cemaate döndürüp kıbleye yönelir ve bu sırada
üstündeki ceket veya cübbe ne varsa onu ters çevirir, sonra yağmur talebinde
bulunarak dua eder. Halk ise yüzleri kıbleye yönelik bir vaziyette oturur, duâ
ve istiğfar ile meşgul olurlar. İmamın duâ ederken ellerini göğe doğru
kaldırması iyi olur. Böyle yapmaz da sadece parmağıyla göğe doğru işarette
bulunursa, bu da yeter. îmam ellerini kaldırınca cemaatte kaldırır. Çünkü
böyle yapmak sünnete daha uygundur.
Yağmur yağmadığı
takdirde üç gün üstüste çıkılması müstehab-dır. Minber götürüp hazırlamaya gerek
yoktur. Yaya olarak çıkılması da müstehabdır. Bunun gibi eski yırtık elbiseyle
ve son derece mütevazi bir eda ile çıkmak Sünnettir. Her gün duâ ve namaza
çıkılmadan önce sadaka verilir, hayırlar yapılır.
Şâfülere göre, onların
çıkmasına engel olunmaz. Arzu ettikleri takdirde ayrı bir gurup halinde
çıkabilirler. Müslümanlarla birlikte çıkmamalarının sebebi açıktır : Müslümanlar
toplu halde namaz kılar, onlar kılmaz. Müslümanların duâ adâbıyla onların duâ
adabı birbirine uymaz.
Hanelilere göre, gayr-i
müslim vatandaşlar duaya çıkmaz. Ancak kendi aralarında bir gün belirleyip
çıkabilirler. Bunda engel olunmaz. O
halde Gayr-i Müslim vatandaşlar dilerlerse kendi mâ-bedlerinde veya açık havada
yağmur duası yapabilirler. Çünkü İslâm, diğer dinlere bağlı bulunanların inanç
ve ibâdetine müdahale etmez.
îslâm bunun ölçüsünü
belirlemiş ve bir takım kıstaslar koymuştur. Irmak ve akarı, kuyu ve artizyeni,
çeşme ve pınarı olmayan köy, kasaba ve şehir halkının duaya çıkması sünnettir,
Belirtilen imkânlara sahip olanların çıkması sünnet değildir. Çünkü önce mevcut
sulan değerlendirmek, istifade yollarım araştırmak vâcibdir. Köy veya kasabanın
içinden ya da yakınından ırmak veya akar akıp gitmekte, hiç kimse zahmet edip
bu sudan yararlanma yollarım araş-tırmıyorsa, o takdirde yağmur. duasına
çıkmalarının hiçbir anlamı yoktur. Hem bu durumda olanların duası kabul olunmaz.
Nitekim bir ilim heyeti
tarafından titizlikle hazırlanan ve kaynak eser olarak kabul edilen Fetâvâ-yi
Hindiyye'de bu hususa özellikle temas edilmiştir.
El-Muhit Sahibi de aynı
meseleye parmak basmış ve-ancak zaruret hallerinde çıkılır. Çeşmesi, akarı olan
yerlerde susuzluk ve kuraklık bir zaruret sayılmaz, demiştir.
Çünkü İslâm tembelliğin
karşısmdadır. Kul gücünün yettiği nis-bette çareler araştırır ve imkân sınırının
son noktasına gelirse, ancak Allah (C.C.) ona yardım eder, duasını kabul
buyurur.