Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
KUDURİ Tercümesi Muhammed oğlu Ahmet Ebul Hasan El-Kuduri

Vedia' Bahsi: 1

A'riye Bahsi; 2

Lakıt Bahsi: 3

Lukata Bahsi: 3

Hünsa Bahsi: 4

Mefkud (Kaybolan) Bahsi: 4

İbak (Kaçmak)  Bahsi: 5

İhyai Mevat (Çorak Arazileri İşletmek) Bahsi: 5

Mezun  (İzni Verilmiş Köle)  Bahsi: 6

Müzaraa (Ortak Ziraat Yapmak) Bahsi: 7

Musakat (Bostanı, Meyvenin Bir Kısmının Karşılığında Ortağa Vermek) Bahsi: 7

Nikâh Bahsi: 8

Bida (Memeden Süt Emmek) Bahsi: 13

Talak (Boşanma) Bahsi: 14

Ricat Bahsi: 18

İylâ (X) Bahsi: 19

Hul   Bahsi: 20

Zihar Bahsi: 21

Zihar Kefareti Bahsi: 22

Lia'n Bahsî: 23

İddet Bahsi: 24

(Hamlin Müddeti Bahsi): 26

(Nafakalar Bahsi:) 26

Hidane  (Besleme)  Bahsi: 27

Î'tak (Azat Etmek) Bahsi: 29

Tedbir Bahsî: 30

İstîlâd (Cariyesinden Veled Talep Etmek) Bahsi: 31

Mukatep  Bahsi: 32

Vela Bahsi: 33

Cinayet Bahsi: 34

Diyetler Bahsî: 37

Kasame (Yeminler) Bahsi: 40

Mea'kıl Bahsi: 41

Hadlar Bahsi: 42

İçkinin Cezası Bahsi: 44

İftira Cezası Bahsi: 44

 

Vedia' Bahsi:

 

Vedia' (Muhafaza edilmek için başkasına tealim edilen mal) Müdâ'in (emanetçi) elinde emanettir. Helak olunduğunda, emanetçi me­sul değildir.

Emanetçinin kendisi de, emrinin altında bulunanlar da o ema­neti koruyabilir. Başkalariyle korur veya başkasına emanet ederse, zâ­min olur. Ancak evi yandığı zaman komşusuna leslim ederse, veya batmak üzere olan bir gemiden diğer bir gemiye atarsa mesul olmaz.

Eğer emanetçi, emaneti ayırdedilmiyecek şekilde, malına katarsa, zâmin olur. Emanet sahibi, emanetini istediği zaman emanetçi verebil­diği halde vermezse zâmin olur. Emanetçinin haberi olmadığı halde, emanet mal onun malına karışırsa, sahibiyle ortak olur.

Emanetçi, emanetin bir kısmını infak ederse, bilâhare mislini geri verip diğeriyle karıştırırsa hepsinin zâmini olur. Emanetçi, evvelâ emanette suiistimal yapar. —Meselâ hayvana biner, elbiseyi giyer ve­ya köleyi çalıştırırsa veya başkasına emanet 'bırakırsa— bilâhare sui­stimali kaldınrsa ve emaneti geri getirirse, zâminlik ortadan kalkar.                           .         '

Eğer emanet sahibi, emaneti ister, emanetçi de inkâr ederse, zâman olur. Bilâhare itiraf ederse bile zâminlikten çıkmaz.

Ağırlığı ve masrafı varsa bile emanetçi, emaneti beraberinde yol­culuğa çıkarabilir.

iki kişi birden, birisine emanet bıraktığında birisi tek basma ge­lip payını isterse İmam-ı Azama göre, diğeri gelmezden evvel ema­netçi gelene payını vermez. Ebû Yusuf ve Muhammed «paymı vere­cektir» debiler.

Bir kişi, taksim olunan bir şeyi, iki pişiye emanet ederse, birisi diğerine payım teslim etmez, ancak taksirifi eder herkes payını korur. Eğer taksim olunmayan şeylerden olsa birisi diğerinin izniyle hepsini muhafaza edebilir.

Emanet sahibi, emanetçiye, hanımına teslim etme dese, o da zev­cesine teslim ederse zâmin olamaz. Eğer bir odayı kastederek, bu oda­da muhafaza et dese, emanetçi de evin diğer bir odasında muhafaza ederse, zâmin olamaz. Başka bir evde muhafaza ederse zâmin olur.

 

A'riye Bahsi;

 

A'riye caizdir. A'riye: menfaatleri beclelsiz olarak başkasına mal etmektir. A'riye: Bu yeri sana a'riye verdim, sana yedirdim, —hibe kasdetmemek şartiyle— bu elbiseyi sana verdim. Seni bu hayvana bindirdim, bu köleyi sana hizmetçi yaptım, evim sana meskendir, evim sana hayatım boyunca meskendir, sözleriyle doğru olur.

MUUt'E (Bedelsiz olarak başkasına tir «eyi mülk eden) istediği anda a'riyeden cayabilir. A'riye emanettir, Eğer kendiliğinden helak olursa, hiç bir mesuliyet yoktur.

Müstei'r (A'riyeyi kabullenen) a'riye olarak aldığı şeyi icara ve remez. Fakat çalıştıranın değişmesiyle zarar görmeyen bir malı, di­ğerine a'riye suretiyle verebilir.

Dirhemlerin, dinarların (altınların), ölçülen ve tartılan malların a'riyeye verilmesi alanın boynunda borç olur.

, Ev yaptırmak ve ağaç dikmek için, bir araziyi a'riye suretiyle alırsa caizdir. A'riyeye malını veren zat, a'riyeyi alandan ev ve ağaçla­rının sökmesini isteyebilir. Eğer a'riyenin vakti yoksa, zâmin de ola­maz.

1-Eriyenin müddeti olduğu halde, Mui'r vakit gelmezden evvel ca­yarsa, ev ile ağaçların sökülmesiyle eksilen kıymetlerine zâmin olur.

A'riyeye verilen malın sahibine geri getirme ücreti *nüstei're (A'riyeyi alana) aittir. Ücrete verilen şeyin geri getirme ücreti ise ica-, ra verene aittir. Gasp edilen malın geri getirme ücreti gasbedene aittir.

Bir hayvanı a'riye yoluyla alıp kendiliğinden hayvanı sahibinin ahırına bırakırsa zâmin olmaz. Eğer bir ayni a'riye yoluyla alıp bilâ­hare sahibine teslim etmeksizin evine bırakırsa zâmin olmaz. Eğer emaneti, sahibine —teslim etmeksizin— evine bırakırsa zâmin olur.

 

Lakıt Bahsi:

 

Lakît (ehli tarafından nafakasından korkularak iterkedilen çocuk) hürdür. Nafakası hazineye aittir.

Onu alan kişinin elinden, hiç bir kimse alamaz. Eğer birisi «Oğ-lumdur» diye iddia ederse sözü kabul olunur. (Kendisine teslim edi­lir.) Eğer iki kişi bu iddiada ise, fakat birisi bedenindeki bir alâmeti söylerse buna verilir.

Çocuk, müsiümanlann bir şehrinde veya bir köyünde bulunduğu halde bir zımmî, «oğlumdur!» diye iddia ederse nesebi sabit olur, fa­kat kendisi (müslüman diyarında bulunduğu için) müslüraandır. Eğer zımmîlerin köyünde, Havrada veya kilisede bulunursa, zımmî sayılır.

Birisi «Lakît benim kölemdir» diye iddia ederse iddiası kabul olunmaz. Eğer bir köle «Oğlumdur» diye iddia ederse nesebi sabit olur, fakat hürdür. Eğer lakîtle bağlı bir mal üzerinde bulunursa o mal onundur.

Mültekit (çocuğu bulan) in lakîti evlendirmesi ve malında tasar­ruf etmesi caiz olamaz. (Çünkü velisi değildir.)

Lakîte yapılan hibeleri onun için kabullenmesi, lakîti sanata ver­mesi ve ücretle çalıştırması caiz olur.

 

Lukata Bahsi:

 

Korumak ve sahibine vermek için şahitli olarak yerden alınan hı-kata (kaybolan şey) emanettir. Eğer bulunan şey on dirhemden daha azsa, birkaç gün (bulduğu yerde) tarifini yapacaktır.

Eğer on ve daha fazla ise, bir sene müddetle halka bildirecektir. Eğer sahibi çıkarsa alır. Eğer çıkmazsa onun niyetiyle sadakaya verir. Bilâhare sahibi gelirse muhayyerdir, isterse sadakayı kabul eder, is­terse yerde bulan zatı, zâmın kılar (yâni parasını ondan alır.)

Sahipsiz koyun, sığır ve devenin ahnması caiz olur. Eğer alan adam, hâkimin hükmü olmaksızın bunlara nafaka verirse. kendiliğin­den vermiş olur. Eğer hâkimin emriyle yedinrse sahiplerinin borcu olur.

Bu hâdise, hâkime götürüldüğü zaman hâkim düşünür. Eğer hay­vanın kârı varsa ücretle verilecek ve ücretinden kendisine yedirilir. _Eğer menfaati yok ise. hâkim de yiyeceğinin kıymetini kapsamasın­dan korkarsa, satar parasının muhafaza edilmesini emreder. Eğer kendisine yedirmekte menfaat varsa, yedirmeye izin verir ve nafaka­yı sahibine borç kılar.

Hayvanın sahibi geldiği zaman besleyen, nafakayı alıncaya kadar vermeyebilir. Helâl ve haram (Mekke) arazisinden bulunan - Lukta (bulunan eşya) Icıra eşittir. (Hükümleri aynıdır).

Bir kişi, gelip luktanın kendisine ait olduğunu iddia ederse, şahit ve delil getirmedikçe kendisine verilmez. Alâmetini söylediği zaman, bulan zat, kendiliğinden verebilir. Fakat mahkemece vermeye zorlanmaz.

Lukta, zengine sadaka olarak verilmez. Eğer iuktayı bulan zat, zengin ise, ondan istifade etmesi haramdır. Eğer bulan zat, fakirse ondan menfaatlenmesinde beis yoktur. Luktayı bulan zat zengin ise, fakir olan babasına, oğluna, ve zevcesine verebilir. Allah (C.C.) (hu konuları) daha iyi bilir.

 

Hünsa Bahsi:

 

Çocukta, hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunduğu zaman ço­cuk hünsadır. Eğer erkeklik aletiyle idrarını yaparsa erkek, dişilik ale­tiyle yaparsa dişidir. Eğer her ikisiyle  (idrar) ederse, fakat idrar birinden daha evvel gelirse ona nisbet edilir.

Eğer her birisinden aynı zamanda bevl gelirse İmam-ı Azama göre, bi­risinden fazla akmasına itibar edilmez. Kbû Yusuf ve İmam-ı Muham-med (R.A.) «Hangi âletten daha fazla akarsa ona nisluet edilir» de­diler.          "

Hünsa, baliğ olduğunda sakalı biter, veya kadınlarla temas eder­se erkektir. Eğer kadın memeleri gibi memesi görünmeye başlar, veya memelerinden süt gelirse veya hayız (âdet kanı) görürse veya gebe kalırsa veya fercinden kendisiyle temas mümkün olursa, kadındır.

Eğer bunlardan hiç birisi görünmezse durumu meçhul bir hün-sadır. Namazda imama uyarsa erkek ile kadınlar safının arasında tek başına duracaktır. Eğer malı varsa, kendisini sünnet edebilecek bir cariye kendisine satın alınacaktır. Eğer malı yok ise, İrnam (Pâdişâh) hazineden kendisine bu cariyeyi alacak, sünnet olunduğu zaman ca­riyeyi satıp pahasını hazineye geri verecektir.

Ölen baba, bir erkek ile bir hünsa evlât vâris olarak bırakırsa Ebû Hanife (R.A.) ye göre, mal üç kısma ayrılır. Erkeğe iki kısım, Hünsaya bir kısım verilecektir. Hünsa irs meselesinde Ebû Hanife'ye göre, kadındır. Ancak erkeklik alâmetleri kendisinde bulunursa hü­küm değişir. Ebû Yusuf ve İmam-ı Muharnmed'e göre, mal ikiye bö­lünür. Yarısı erkeğin diğer yansı hünsanmdır.

Bu söz aynı zamanda şa'binin sözüdür. Imameyn bu sözün tevi­linde ihtilâfa düşmüşler. Ebû Yusuf «Mal aralarında yediye bölünür. Dördü erkeğe, üçü hünsaya verilecektir» dedi îmam-ı Muhammed: «mal on ikiye ayrılır erkeğe yedi, hünsaya boş verilecektir» dedi.

 

Mefkud (Kaybolan) Bahsi:

 

Kişi, kaybolunca bulunduğu yeri, diri veya ölü olduğu bilinmedi­ğinden Kadı, malını muhafaza, haklarını alan, malından ailesine ve çocuklarına nafaka veren birisini, tâyin eder.

Kaybolan zat ile hanımını ayırt edemez. Doğduğu günden itiba­ren yüz yirmi senesi tamam olduğunda ölümüne hükmederiz, artık ailesi iddetini çeker ve o zamandaki vârislerinin arasında malı taksim olunur. Daha evvel ölen birisi vâris olamaz. Kayıp zat, fcayıplık zama­nında ölenlerin hiç birisine vâris olamaz.

 

İbak (Kaçmak)  Bahsi:

 

Kaçan köleyi, üç günlük ve daha fazla bir mesafeden tutup geti­ren kişiye, kırk dirhem ücret verilir. Eğer daha az bir mesafeden çe­virirse ona göre hesaplayarak ücret alır. Eğer geri getirilen kölenin kıymeti kırk dirhemden daha azsa, getirene, bir dirhem eksik olarak kölenin kıymeti verilir.

Eğer köle, getirenin elinden kaçarsa getiren, hiç bir hak iddia edemez.

Köleyi geri getirene, ilkönce efendisine teslim etmek üzere götür­düğüne dair şahit edinmesi lâzımdır.

Eğer kaçan köle birisinin yanında rehin ise, geri getirmenin üc­reti alacaklıya (mürtehine) düşer.

 

İhyai Mevat (Çorak Arazileri İşletmek) Bahsi:

 

Mevat: Susuzluktan veya selden ötürü kabili menfaat ve ziraata elverişli olmayan arazi ve benzeridir. Köyün kenarında durup bağıran bir kimsenin sesi içinde duyulmıyacak kadar köyden uzak ya da hiç sahibi olmayan veya müslümanlarm zamanında sahibi olup bilâhare unutulan arazi mevattan sayılır. İmamın izniyle çalıştırana mülkü olur. Eğer izinsiz ihya ederse, Ebû Hanife'ye göre mülk edinmez. Ebû Yusuf ve Muhammed (R.A.) e göre, mülk edinir.

Müslümamn ihya ile mülk edindiği gibi, zımnıî de mevatı ihya ile mülk edinir.

Bir araziyi himayesine alıp üstüste üç sene işletmeyen şahıstan, o araziyi imam (devlet reisi) alır işleten birisine  verir.

Köye yakın olan bir arazinin ihyası caiz değildir. Belki..köylülere, otlak ve harman yeri olarak bırakılır.

Kişi, çölde kazdığı kuyunun harimine (dört tu rafına) sahip olur. Deve ve diğer hayvanlar için, elle su çekilen kuyunun hârimi her taraftan kırk arşındır.

Deve ile suyu çekilen kuyunun hârimi, altmış zir;&' (arşın) dır. Eğer çeşme olursa hârimi üç yüz zira' olur.

Daha evvelce açılmış kuyunun hâriminde, diğer bir kuyu açmak isteyene imkân verilmez.

Fırat ve Dicle'nin,, terkedip başka bir mecraya aktığı, fakat tekrar, orada akmaları mümkün ve muhtemel olan yerin ihyası caiz olamaz. Eğer oradan bir daha akmaları mümkün görülmezse mevat gibidir. İhyası caiz olur. İhya edilen arazi aynı zamanda bir köyün hârimi ol­mazsa —imamın izniyle— ihya edenin mülkü olur.

Başkasının arazisinden geçen bir ark'a sahip olana Ebû Hanife'ye göre, hârim hakkı yoktur. Meğer daha evvelce olduğuna dair delil ge­tirirse. Ebû Yusuf ve Muhammed dediler ki: Kanalın kenarı, üzerin­de yürümek ve çamurunu atmak için onundur.

 

Mezun  (İzni Verilmiş Köle)  Bahsi:

 

Efendi, kölesine ticaret etmesi için umumî izin verdiği zaman, her ticarî tasarrufu caiz olur. Satın alır, satar, rehin verir, rehin alır.

Ticaretin bir nev'inde mezun kılarsa, diğer nev'ilerde mezun kılmasa dahi hepsinde mezun sayılır.

Muayyen bir şey için iznini verirse, diğerlerinde mezurı değildir..

Mezun bir kölenin, borcu ve gsapları ikrar etmesi caizdir. Mezun, köle, evlenemez, köleleri evlendiremez. Onlarla mukâtebe akdi yapa­maz. Mal karşılığında azat edemez, tvezli ve ivezsîz hibe yapamaz. An­cak yiyecekten az bir şey hediye eder veya misafiri kabul edebilir.

Mezun kölenin borçları kendisine aittir. Alacaklılarına verilmek, üzere köle satılır, meğer ki; efendisi borçlarını verirse. Kıymeti ala­caklılara, alacakları nisbetinde taksim olunur. Geri kalan borcunu, hürriyetine kavuştuktan sonra öder.

Eğer efendisi mezun köleyi alışverişten men' ederse, piyasaya bu hükmünü açıkça belirtmezden evvel, köle men' edilmiş sayılmaz.

Efendisi öldüğü yahut deli olduğu veya dinini değiştirerek darül-harbe kaçtığı zaman, mezun kölesi alışverişten men' olunur.

Me'zun köle, firar ederse mezuniyeti kalkar.

Ebû Hanife (R.A.) ye göre, mezuniyeti geri alınan kölenin, elin­de bulunan mal için bu mal başkasmmdır demesi caizdir.

Eğer kölenin borçları, hem elindeki matı ve hem de kendisinin kıymetini kaplarsa, efendisi kölenin elindeki mala sahip olamaz.

Eğer borçlu köle, elindeki kölelerini azat ederse «Ebû Hanife'ye» göre, azat olamazlar.

Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre, köle elindekine sahiptir. Efen­disinden normal fiyatla alırsa caizdir. Efendisine az bir fiyatla satar­sa caiz olamaz.

Eğer efendisi kendisine normal veya normalin altında bir fiyatla bir şey satarsa caizdir. Eğer efendisi, kıymeti almazdan evvel malı köleye teslim ederse fiyatın alınması iptal olunur. Eğer fiyatını alın­caya kadar malı elinde tutup vermezse caizdir.

Efendisi, mezun köleyi borçlu olduğu halde azat ederse, azat edilmesi caiz olur, efendisi, alacaklılara kölenin kıymeti kadar zâmin olur. Geri kalan borçta azat olunan kölenin zatına râcictir.

Mezun; bulunan cariye, efendisinden doğurduğu zaman mezuni­yeti ortadan kalkar.

Çocuğun velisi çocuğa, ticaret iznini verdiği zaman, eğer çocuk alışverişi bilir ise, alışveriş konusunda mezun köle gibidir.

 

Müzaraa (Ortak Ziraat Yapmak) Bahsi:

 

Ebû Hanife, (Allah ondan razı olsun) üçte ve dörtte   bir   almak şeklinde müzaraa muamelesi yapmak batıldır dedi.

Ebû Yusuf ve Muhammed caizdir dediler. Müzaraa, imameynin nezdinde dört şekilde yapılır:

1-Yer ile tohum birinin, çalışmak ile öküz de öbür ortağın oldu­ğu zaman müzaraa caiz olur.

2 -Arazi birinin, çalışmak, öküz ve tohum da diğerinin ise, mü­zaraa caiz olur.

3 -Eğer arazi, öküz ve tohum birisine ait, çalışmak ta birisine ait ise yine caiz olur.ve öküz birisinin, tohum ve çalışmakta diğerine ait  olduğu zaman müzaraa akdi caiz değildir.

Müzara'a ancak belli bir müddet için yapılabılmır.

Yerden alman mahsulün, müzaraa akdini yapanların arasında or­tak olması müzaraamn sartlarmdandır. Eğer ikisi bîrden, taraflardan birisine belli birkaç ölçek şart kılarsa, müzaraa bâtıldır. Eğer bırısme, büyük ve küçük nehirlerin kenarındaki tarlaları şart kılarlarsa ye­niden müzaraa fasit'olur. [1]

Müzaraa sahih olduğu zaman, şarta göre çıkan'mahsul, ikisinin arasında taksim olunur.     '                        .

Eğer hiç bir şey bitmezse, çalışana bir şey yoktur. Müzaraa akdi fasit olduğu zaman, çıkan mahsul tohum sahibinin olur Tohum arazi sahibinin ise, çalışana ücretilmisil, (yâni benzeri­nin aldığı ücret) verilir. Ancak bu ücret te mahsulden payına düşece­ği miktardan daha fazla olmamalıdır. İmam-ı Muhammed'e göre, üc­reti ne kadara baliğ olursa olsun verilecektir.

Eğer tohum, âmil (çalışan) dan olursa, yer sahibine ücretilmisiî verilir.

' Müzaraa muamelesi akdolunduktan sonra, tohum sahibi çalışmaktan vazgeçerse icbar olunamaz. Eğer diğeri çalışmak istemiyorsa, ha­kim, onu çalışmaya icbar eder.

Akd yapanlardan birisi öldüğü zaman, müzaraa bozulur. Müzarka müddeti, mahsulün yetişmesinden evvel biterse, mahsu­lün olgunlaşmasına kadar olan müddet için, muzarî' (ziraat akdini ya-nan) payına düşen ecrilmisli arazi sahibine verir. :-      Ziraata yapılan masraf, haklarına göre, her ikisine de düşer.

Ekini biçenin, taşıtanın, döğenin ve savuranın ücretleri hissele­rine göre, her ikisine düşer.

Eğer iki taraf akd yaparken bu masrafı âmile (çalışana) yüklet-mişseler akd bozulur.

 

Musakat (Bostanı, Meyvenin Bir Kısmının Karşı­lığında Ortağa Vermek) Bahsi:

 

Ebû Hanife (B.A.) dedi ki: Meyvenin bir kısmiyle yapılan müsa-kat muamelesi bâtıldır.

Ebû Yusuf ve Muhammed (R.A.) «Eğer belli bir müddet ve mey­venin de belirsiz bir cüz'ünü zikrederse caizdir» dediler.    Hurmada, ağaçlarda, bağlarda, otlarda   (yonca gibi)    ve patlıcan köklerinde musakat caizdir.

Eğer, meyvesi olan bir hurmalığı musakata verirse ve çalışmak­tan dolayı da meyveleri fazlalaşıyorsa caizdir. Eğer gelişme sona er-mişse caiz olamaz.

Musakat akdi bozulduğu takdirde, çalışana ecrilmisil verilir. Musakat muamelesi, ölümle bozulur. İcar özürlerle bozulduğu gi­bi musakat da bozulur.

 

Nikâh Bahsi:

 

Nikâh, her ikisi geçmişi veya birisi -geçmişi diğeri geleceği belirten iki sözle yapılan icap ve kabulle sahih olur. Damadın «Benimle ev­lendir», Kız tarafının «Seninle evlendirdim» demesi gibi.

İki müslümanın nikâhı, ancak müslüman, akıllı, baliğ ve hür iki erkek veya bir erkek iki kadın, şahidin huzurunda yapılır, tster şahit­ler âdil, ister gayri âdil veya iftira cezasını çekmiş olsun.

Eğer bir müslüman erkek, zımrnî bir hanımla evlenirse iki zımmî-nin şahitliğiyle Ebû Hanifeye ve Ebü Yusuf'a göre caizdir.

İmam-ı Muhammed (R.A.) zımmi şahitlerin şahadetiyle yapılan nikâh caiz değildir, dedi.

Kişiye, annesiyle, nineleriyle, kıziyie ne kadar aşağı inerse insin evlâdının kıziyie, hemşiresiyle, hemşiresinin ve kardeşinin kızlariyle, teyzesiyle, halasiyle, (ister kıziyie temasta bulunsun, ister bulunma­sın) kayın vaüdesiyle, annesiyle cinsî münasebette bulunduğu üvey kıziyie (ister evinde olsun, ister olmasın) babasının ve dedelerinin ka-rılariyle, oğlunun ve torunlarının zevceleriyle, süt annesiyle, süt hem­şiresiyle evlenmek haram kılınmıştır.

Nikâhla iki hemşireyi bir araya getirmek, kardeş olan iki cariyeyi birlikte kullanmak caiz değildir.

Kadınla, teyzesini, halasını, kardeşinin ve hemşiresinin kızını ni­kâh edip bir araya getirmek caiz değildir.

Eğer birisi erkek olsaydı, diğeriyle evlenmesi caiz olmayan iki hanımı birden almak caiz olamaz [2]. Bir hanımı üvey kıziyle bera­ber nikâh etmekte hiç bir beis yoktur.

Bir kadınla zina edene, o kadının annesi ve kızı haram olur. Kişi, hanımını bayin talâkı ile boşadiğı saman iddeti bitinceye kadar onun hemşiresiyle evlenemez.

Efendi, cariyesiyle, hanım, kölesiyle evlenirse caiz değildir.

Kitap ehli olan hanımlarla evlenmek caizdir. Putperest ve ateş­perest hanımlarla evlenmek ise câîz değildir, Eğer bir Peygambere iman ve bir kitabı ikrar ederse «Sabi» [3] lerle evlenilir. Eğer yıldız­lara ibadet eder ve kitapsız iseler nikâhlanmalan caiz değildir.

İhramda bulunan erkekle ihramda bulunan kadmm ihram halin­de evlenmeleri caizdir.

Hür, âkil ve baliğ olan hanımın rızasıyle velisi olmasa dahi  nikâhı sahih olur. İster bakire ister dul olsun...

Ebû Yusuf ve Muhammed dediler ki: Ancak veli ile nikâh sahih olur.

Baliğ olan bir bakireyi nikâha zorlamak velisine caiz değildir.

Bakire kızdan velisi, izin istediği zaman, susarsa veya gülerse ve­ya ağlarsa bu haller izin vermek demektir. Eğer izin vermezse velisi onu evlendiremez.

Velisi, duldan izin istediği zaman, sözle rızasını belirtmesi lâzım­dır. Bekâreti, sıçramakla veya hayızla veya herhangi bir yara ile zail olan hanım bakireler hükmündedir.

Eğer bereketi zina ile zail olmuşsa, Ebû Hanife'ye göre, yine ba­kireler hükmündedir.

Kocası, hanıma: «Sana evlenme haberi geldiği zaman sen sükût ettin» dediği zaman, hanım da: «Hayır sükût etmedim belki reddet­tim» dese......

hanımın sözü yeminsiz kabul olunur.

Ebû Hanife'ye göre, nikâhta yemin istenilmez. Ebû Yusuf ve Mu-hammed nezdinde ise nikâhta yemin talep edilir.

Nikâh, tezviç, temlik, hibe ve sadaka bu köklerden gelen lâfız­larla nikâh münâkit olur. tcare ve ibaha kökünden gelen lâfızla münakit olamaz.

İster bakire olsun, ister dul, küçük erkek ve küçüjK kızın nikâhım velileri kıyarsa caiz olur.

Veli: Asabe (vâris) dir. Öyle ise, eğer baba ve decle evlendirirse baliğ olduktan sonra cayamazlar. Eğer baba ile dedenin gayrisi evlen-dirmişse, baliğ olduğu zaman her ikisine de hürriyet vardır; İsterseler nikâhı devam ettirir, isterse bozarlar.

Köle, küçük ve deli bir kimse (nikâhta) veli olamaz. Müslüman bir hanıma, kâfirler veli olamaz.

Ebû Hanife (R.A.), asabe olmıyan akrabalar da evlendirebilhier dedi.

Velisi olmıyan hanımı, azat eden efendisi evlendirirse caizdir.

En yakın veli, daimî bir şekilde kaybolursa, ondan daha uzak ve­lisi evlendirebüir. Daimî kaybolmak: Senede ancak bir defa kervan uğradığı bir beldede olmak demektir:                                   

Nikâhta kifaet (denklik) lâzımdır. O halde hanım küfvü olrruyan birisiyle evlendiği zaman veh'leri nikâhı feshedebilirler.

Kifaet: Nesepte, dinde ve malda muteberdir. Maldaki kifaet da­mat olan zatın, mihre ve nafakaya malik olması demektir.

Sanaatlarda  kifaet muteberdir. Hanım evlendiğinde mihrin-den eksiltirse Ebû Hanife'ye göre, velileri itiraz edebilirler. Ya mehr-i nrsli tamamlanarak kendisine verilir veya kocası kendisinden ayrılır.

Baba, küçük kızını evlendirdiğinde mehrini azaltırsa......

veya oğlunu evlendirip fazla, mehir verirse bu iki şekil de caiz olur. Ba­ba ve dededen başkasına bu şekilde hareket stmek caiz olamaz.

Koca olacak zat, nikâhta mehir belirtirse nikâh sahih olduğu gi­bi, mehir zikretmezse de nikâh sahih olur.

Mehrin en azı, on dirhemdir. Eğer ondan daha az söylerse, bile yine on dirhemi hanıma vermek mecburiyetindedir.

On veya daha fazla mihri vaadeden bir kişi,   .cinsî münasebette , bulunmakla veya ölmekle vaadettiği miktar kendisine lâzım olur

Eğer, temas ve halvetten evvel hanımını boşarsa/ vaadettiği mehrin yansını vermelidir.

Eğer mehir belirtmeksizin veya mehir olmaksızın evlenirse, cinsî münasebet veya ölüm olduğunda mehri misil hanıma verilir. Eğer dokunmazdan evvel boşarsa müt'a verilmesi lâzım gelir.

Mut'a: O hanimin benzerlerinin giydiği elbiselerden üç elbisedir.

Eğer müslüman, içki veya domuz üzerine evlenirse, nikâh caiz­dir. Hanıma mehrimisil verilir. .

Eğer mehrini.belirtmeksizin evlenirse, bilâhare ikisi bir miktar narada ittifak ederseler, cinsî münasebetten veya kocanın ölümünden sonra hanıma o, miktar verilir. Eğer, cinsî münasebetten evvel bo-şavsâ müt'a vermesi lâzımdır.

Eğer akdi nikâhtan sonra, koca mehri artünrsa cinsî münasebet­ten evvel boşanma olduğu takdirde kocaya fazla mehrin verilmesi de lâzımdır.

Eğer hanım, kocasından bir miktar mehrini atarsa, azaltması sahih olur Eğer cinsî münasebetten men'edecek bir durum olmadığı halde hanımiyle başbaşa kalırsa, sonra boşarsa bütün mehrım verme­lidir Eşler birisi hasta, veya ramazan münasebetiyle oruçlu, yahut da hac veya umre ile ihram bağlamış veya hanım hayızda ise, bu du­rumda başbaşa kalmak tam teslimiyet sayılmaz. Eğer bu durumda boşarsa mehrin yarısı düşer.    :

Âleti kesilen koca, ailesiyle başbaşa kaldıktan sonra (öoşarsa) Ebû Hanife'ye göre, tam mehir verecektir (imameyne göre yansı ve­rilir.) Her boşanmış hanıma müt'a vermek müstehaptır. Ancak daha evvelce mehri belirtilmediği halde boşanan hanıma müt'a yoktur.

Âkidlerden biri diğerinin ivezi (mihri) olmak üzere, başkasiyle —kız ve kızkardeşinin mukabilinde— kızını evlendirirse akd caiz olur. Ebû Hanife ve Yusuf'a göre, mehri misil verilmesi lâzım gelir. (Mu-hammed (R.A.) ecrü misil lâzımdır, dedi.)

Hür bir kişi, bir hanımla bir sene hizmetçiliğini yapmak veya Kur'an öğretmek mukabilinde evlenirse, hanım mehri mislini alır.

Eğer köle, efendisinin izniyle bir hür hanımla bir sene hizmetini yapmak şartiyle evlenirse, caiz olur. Deli bir hanımın hem babası ve hem de oğlu varsa, Ebü Hanife'ye ve Ebû Yusuf'a göre, nikâhında oğlu velisi olur. İmam Muharnmed, babası velisidir,

Kölenin ve cariyenin nikâhları ancak efendilerinin izniyle sahih olur. Köle efendisinin izniyle evlendiği zaman mehri kendisine ait olur. İcabında nıehr için satılır.

Efendi cariyesini evlendirdiği zaman kocasının evine gitmesine müsaade etmek kendisine lâzım gelmez. Belki efendisine hizmet etme­ye, devam eder. Kocası, fırsat buldukça temasta bulunabilir.

Bir kadın, kocası kendisini şehrinden başka yere götürmesin ve­ya üzerine kuma getirmesin diye, bin dirhem mehirle evlenirse, eğer koca şartını yerine getirirse, hanım bin dirhem mehdini alır. Eğer üzerine evlenir veya şehirden çıkarıp başka yere götürürse, hanıma mehri misil vermek gerekir. Hanıma belirsiz bir hayvanı mehir ver­mek suretiyle evlenirse, bu mehir doğrudur. Hanıma orta bîr hayvan verilir. Kocası muhayyerdir; isterse kendisine hayvanı verir, isterse hayvanın kıymetini verir.

Meçjıul bir elbise üzerine evlenirse, hanıma mehri mislini vere­cektir.

Mut'a nikâhı [4] ve muvakkat nikâh bâtıldır. Kölenin ve cariyenin, efendilerinin izni    olmaksızın evlenmeleri mevkuftur. Eğer efendileri doğrularsa caiz, reddederse bâtıl olur.

Yine nikâh mevkuftur, eğer kişi bir hanımı veya bir erkeği razılıklannı almaksızın evlendirirse.

Amca oğlu, amcasının kızını vekâlet edip kendisine alabilir [5]

Bir hanım herhangi bir erkeğe, beni kendinle evlendir şeklinde izin verirse, o da iki şahidin huzurunda akdi nikâh yaparsa caiz olur.

Kadının velisi mehrin zâmini olduğu zaman, zâminiyeti doğru olur. Bu takdirde kadın muhayyerdir; dilerse kocasından mehrini is­ter, isterse velisinden ister.

Temas olmazdan evvel, kadı, fasit nikâhtan ötürü iki tarafı ayı­rırsa, hanıma mehır düşmez, aralarında halvet olursa dahi... Eğer cinsî münasebette bulunulmuşsa, söylenilen miktardan fjazla olmamak şartiyle mehri misil hanıma verilir, iddet çekmesi gerekir ve olan ço­cuğunun nesebi sabit olur.

Hanımın mehri misli hemşireleri, halaları ve amca kuzlarının meh-riyle itibar olunur. Eğer annesi ve teyzesi kendisinin kabilesinden de-ğilseler, onların mehirleriyle itibar olunamaz.

Mehri misilde iki hanımın (benzerler) güzellikte, malda, akılda, dindarlıkta, şehirde ve zamanda bir olmaları nazarı itiıbara alınır.

İster müslüman, ister kitaplı olsun, cariyenin evlendirilmesi ca­izdir. Hür bir kadınla evli olan bir zatın, cariye ile evlenmesi caiz ola­maz. Fakat hür bir hanım, cariyesin üzerine kuma gelebilir.rHür bir erkek, dört hür kadın veya cariye ile evlenebilir. Dörtten fazla evlen­mesi yasaktır.

Küle ikiden fazla evlenemez.

Hür olan zat, dört hanımından birisini bain (1) talâkı ile boşar-sa ,onun iddeti tamamlanmazdan evvel başka birisiyle evlenemez.

Efendisi tarafından evlendirilen cariye, bilâhare azat olunursa,, ister kocası hür, ister köle olsun muhayyerdir. (Dilerse hürriyete ka­vuştuğunda nikâhım fesheder.) Böylece kendisiyle akdi kitabet yapı­lan cariye de muhayyerdir. Eğer bir cariye, efendisinin iznini almadan evlenirse, bilâhare azat edilirse nikâhı sahih olur ve pişmanlık da yoktur.

Kendisine nikâhı düşmeyen bir hanımla beraber başka bir hanı­mı bir âkidde nikâh ederse kendisine düşen hanımın nikâhı sahih, di­ğerinin nikâhı bâtıl olur.

Kadında ayıp varsa bile kocasına caymak yoktur.

(1) Talâk üç vecih üzeredir. 1 — En güzel talâk, 2 — Sünnet talâk. 3 — Bi­dat talâk. Bayın talâk, "bitte talâk ve Rici Talâkların ne olduğu talâk bahsinde-gelmiştir. Oraya müracaat ediniz.                                      (Mütercim)

Kocada, delilik vşya cüzzam veya beres denilen ci|t hastalığı ol­duğu zaman Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre, kadına muhayyerlik. (caymak) yoktur.

Muhammed'e göre, kadın cayabilir.

Eğer koca i'nin (âleti gevşek cima kudreti olmaz) olursa, hâkim, bir sene mühlet verir, eğer o bir sene zarfında cima ederse ne âlâ, eğer yapamazsa hâkim onları —eğer kadın isterse— ayırır.

Ayrılmak, bayin talâkı sayılır. O halde kadına —eğer Şadınla baş-başa kalmışsa— tam mehir verilir. Eğer kocanın âleti Kesik ise, kadı, derhal ayırır, mühlet falan vermez. Âleti gevşek olana mehil verildiği gibi hasiyye (taşak) sıza da mehil verilir.

Kadın,, kocası kâfir olduğu halde müslüman olursa, kadı kocasına İslâmı teklif eder. Eğer müslüman olursa zevcesi kendisinindir. Eğer müslüman olmayı reddederse derhal ayırır, tmam-ı Azam ile Muham­med'e göre, bu ayrılış bain talâkı sayılır. Ebü Yusuf, «talâk olmaksı­zın bir ayrılıktır» dedi.

Eğer koca müslüman olup elinde bir putperest hanımı varsa, ona İslâm dini teklif edilir. Müslüman olduğu takdirde kocasının ailesi-dir, kabul etmediği takdirde, kadı derhal ayırt eder ve bu ayırmak da boşanma sayılmaz. Eğer duhul (cinsî münasebet) yapmış ise mehrini verir, eğer duhul yoksa mehir de, yoktur.     .."

Darülharpte kadın müslüman olursa, üç defa hayız görmezse ko­casından ayrılmış sayılmaz. Hayız gördüğünde kocasından ayrılır.

Bir semavî kitaba tapan hanımın kocası müslüman olduğu za­man, nikâhları devam eder.

Karı-kocadan birisi darülharpten müslüman .olarak çıkıp gelirse beynunet (ayrılık) aralarına girer.

Eğer birisi esir düşerse (yirie) aralarına ayrılık vâki olur. Eğer beraber esir edilirseler beynunet yoktur.

Kadın, bize muhacir olarak gelirse evlenmesi caizdir. Ebû Hani-fe'ye göre, iddet te çekmez. Eğer hâmile ise doğuruncaya kadar evle-nemez.

İki esten birisi İslâmdan irtidat ederse, derhal talâk (boşanma) sız aralarına ayrılık vâki olur......

 , müslüman hanımla cinsî münasebette bulunindisine mehir yoktur. Eğer duhulden sonra   irtidat    ederse butun mehri alır.

Eğer Kantoca beraber mürdet veya müduman olsalar nikâhları devam eder.

 Mürted (dininden dönen) olan bir kişi, ne müslüman ne kâfir ve ne dfmürted bir kadınla evleneme, (Çünkü ölüme mffcte^ak ohir Böylece mürted bir kadın, na müslüman ne kâfir ve ne de murted bu erkekle evlenemez.

Eşlerden birisi müslüman olduğu zaman çocuk onun dini üzere kabul olunur.

Böylece birisi müslüman olursa küçük çocuğu onunla müslüman oluverir Eğer ebeveynlerden birisi kitap ehli, diğeri puta tapanlardan ise, çocuk kitap ehli sayılır.

Eğer kâfir, şahitsiz veya diğer bir kâfirin iddetini çekmekte olan bir hanımla evlenirse ve bu gibi evlenme de dinlerinde caiz ise, bilâ-hareSTbirden müslüman olsalar ayni nikâh üzere durdurulur.

Putperest annesiyle veya kayte evlendiğinde bilâhare ikisi bir­den müslüman olursa derhal ayrılırlar.                             

Kişinin iki hür zevcesi olduğu aman, ister bakire olsun ister dul veya binsi bakire, dilen dul olsun aralarında yatmakta adalet etoest lâzımdır'                                                         .

Eğer birisi hür kadın diğeri cariye ise ttgfe iki hürün üçte bin de cariyenindir.

Sefer'halinde yatmaktaki haklan düşer. Koca hangisini dilerse onunla sefere gideren iyisi aralannda kur'a çeker, hangisinin kurası çıkarsa onunla sefere çıkar.

Hanımlardan birisi payını arkadaşına terketmeye razı olduğunda caizdir ve tekraren cayabilir.

 

Bida (Memeden Süt Emmek) Bahsi:

 

Rida'nm azı ve çoğu, emzirme zamanında meydana gelirse, eşittir ve haram olma keyfiyeti kendisine taalluk eder...

Ebû Hanife'ye göre, rida müddeti otuz aydır.

Ebû Yusuf ve Muhammed iki senedir dediler.

Rida müddeti geçtiğinde, rida herhangi bir haramlık terettüp edemez.              '                                                                          

Neseb ile ne haramsa rida üe de o haram olur. Ancak süt hem­şiresinin annesiyle evlenebilir. Nesebden olan hemşiresinin annesiy­le evlenmesi elbette caiz değildir.

Oğlunun süt hemşiresiyle evlenebilir. Fakat nesebden plan hem­şiresi ile evlenemez.

Nesebden olan oğlunun karısiyle evlenemediği gibi, süt oğlunun ailesiyle ete evlenemez.

Nesebden babasının ailesiyle evlenemediği gibi, süt tjabasımn ai­lesiyle de evlenemez.

Erkeğin sütüne, haramlık taallûk eder; şöyle ki: Hanımı, küçük bir kız emzirdiği zaman, bu kız kendisine babalarına ve evlâtlarına haram olur. Sütün sebebi olan koca, emen kızın babası olur.

Kişi, süt kardeşinin hemşiresiyle evlenebilir. Nesebden olan kar­deşinin hemşiresiyle evlenebildiği gibi, meseiâ: Baba bir olan kardeşi­nin ana bir olan hemşiresiyle evlenebilir.

Ayni memeden süt içen iki çocuğun, evlenmeleri caiz değildir.

Emziren hanım, emzirdiği çocukların hiç birisiyle evlenemediği gibi onların çocuklarıyle de evlenemez.  (Çünkü nineleridir.)

Süt emen çocuk, süt sahibinin kız kardeşiyle de evlenemez. Çün­kü sütten halası olur. Süt, su ile karıştığında eğer sudan daha fazla ise hararnhğı icap eder. Eğer, su daha fazla ise, haramhğı icap etmez.

Ebû Hanife'ye göre, süt yemeğe karıştırıldığında haram olmaya sebep olamaz, velev kî süt daha fazla ise bile.

Fazla olduğu halde, ilâca karışırsa haram olmaya sebep olur.

Ölü kadından süt sağılarak çocuğun boğazına akıtılırsa hürmete sebebiyet verir. Kadının sütü daha fazla olduğu halde koyunun sütü­ne karıştırılırsa hürmete sebebiyet vem. Eğer koyunun sütü daha fazla ise hürmete sebep olamaz.

Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre, iki hanımın sütü karıştırıldığı za­man, hangisi daha fazla ise. haramhk hükmü ona taallûk eder. İmam-i Muhammed, her ikisine de taallûk eder, üedi.

Bakire kızın sütü akar ve bir çocuğa ıçırirse haram olmaya se­bebiyet verir (1). Eğer erkeğin memesinden süt akarsa, ve o, sütünü başka bir çocuğa îçirirse hüramete sebebiyet veremez.

İki yavru, bir koyunun sütünden içerlerse, yekdiğerinin süt kar­deşi olamaz. Kişi, bin küçük, diğeri büyük iki hanımla evlendiğinde büyük hanım küçüğü emzîrirse her ikisi de (eğer büyük hamınla te­mas etmişse) kendisine haram olur. Eğer büyük kariyle duhul etme­mişse ona mehır yoktur, yalnız küçük karıya mehrîn yarısını vere­cektir ve ceza olarak onu da Düyük hanıma —fesatlık için süt vermiş-se— alır. Eğer kasdı mahsusu yoksa, hiç bir ceza verilemez.

Rida meselesinde, tek olarak kadınların şahitliği kabul değildir. Rida (süt emzirme) ancak iki erkek veya bir erkek ile iki kadının şa­hitliğiyle sabit olur.

 

Talak (Boşanma) Bahsi:

 

Talâk üç çeşide ayrılır:

 1- En güzel talâk,

 2 -Sünnet talâk,

 3-Bidat talâktır.

En güzel talâk: Kişi hanımını bir talâkla, hiç cima etmediği bir tuhur (hayzzdan temizleme) de boşar ve iddeti bitinceye kadar kendi­sini terkeder.

Sünnet talâk: Kişi cima ettiği hanımını üç tuhurda. üç talâkla boşar.

CDYâiıl o, çocuk süt annesiyle ve bilâhare oîan kız evîâtlariyle, kız ise erkek evlâtlariyla evlenemez ve hakeza...

Bidat talâk: Kişi hanımını- bir kelime (cümle)-ile üç talâkla boşar veya bir tuhurda üç talâkla birden boşar.

Bunu yaptığı zaman, talâk düşer ve hanım kocasından ayrılır. Koca günahkâr olur.

Talâkta sünnet iki çeşittir:

 1-Vakitte sünnet,

 2 -Âdette sün­nettir. Âdette olan sünnet te, kendisiyle cima yapılan ve yapılmıyan hanım eşittir. Vakitte olan sünnet, ancak kendisiyle duhul yapılan banım hakkında sabit olur. Vakitteki sünnet: Cima yapmadığı bir tu-hurda hanımını bir talâkla boşamaktır.

Kendisiyle cima yapmadığı hanımını,  hayızda da,  tahir olduğu halde de boşayabilir.

Kadın küçüklükte veya büyüklükte hayız görmüyor ve kocası da sünnete uygun bir şekilde boşamak istiyorsa, o zaman bir talâkla bo­şar bir ay aradan geçince diğer bir talâkla daha boşar; bir ay daha geçince üçüncü talâkla da boşar (ve biter).

Hayız görmeyen hanımını, cima ile talâk arasına Kaman sokmak-sızın tatlik etmesi caiz olur.

Hâmile bir hanımm boşanması cimâdan sonra caizdir. Hamileyi sünnet şeklinde tatUk etmeli; üç talâkla her iki talâkın arasını Ebû fîanife'ye ve Ebû Yusuf'a göre, bir ay müddet vererek tatlik etmeli.

İmam-ı Muhammed, «sünnet hamileyi bîr   talâkla   boşamaktır»dedi.

Kişi hanımını hayız görürken boşarsa, boşanır. Fakat böyle bir hanımı tekrar müracaat şekliyle nikâhının altına geri alması müstehaptır. Ne zaman ki, temizlendi ve tekrar hayza düştü ve yine temiz­lendi o zaman kişi muhayyerdir; isterse yeniden boşar, isterse eş edi­nir.

Her kişi, âkil ve baliğ olduğu zaman boşanması nafizdir. Çocuğun, delinin ve uyuyanın boşanması nafiz değildir,

Köle, evlenip sonra boşarsa hanımı boşanır. Efendisinin boşatma-siyle kölenin hanımı boşanmaz.

Talâk iki kısma ayrılır:

 1-Sarih (açık'»,

 2 -Kinaye (kapalı) yoluyla boşanmaktır.

Sarih talâk: Kişinin: «Sen boşsun ve boşanmışsın, seni boşadım» sözüdür. Bu sözlerle ancak Rici'i talâk vâki olur've ancak bu sözlerle bir talâk düşer.

Birden fazla niyet ederse bile ancak bu sözlerle bir talâk gider ve bu sözlerde niyete ihtiyaç yoktur.

Kocanın, «Sen talâksın veya sen talâkı boşsun veya sen kesin ola­rak boşsun» sözü eğer niyeti yok ise, bir rici'i talâktır, Eğer buı sözüy­le üç talâk niyet ederse, üç talâk gider.

Talâkın ikinci kısmı, kinayelerdir. Ancak talâk niyet edilirse ve hal dalâlet ederse kinayelerle boşanma olur.

Kinayeler iki kısma ayrılır. Üç söz vardır ki, onlarla ancak bir ri-ric'i talâk vâki olur. Onlar şu sözlerdir: «İddet çek, rahpini temizlet ve sen birsin.»

Diğer kinayelere gelince, eğer onlarla boşanmayı niyet ederse bir bayin talâk düşer, eğer üç talâk niyet ederse, üç talâk gider. Eğer iki talâk niyet ederse tek bir talâk gider.

Kocanın «Sen bayin (ayrılmış) sın, senin ilgin kesilmiştir, sen ayrısın, sen haremsin, senin yuların hörgücüııün üzerindedir (dilediğin yere gidebilirsin). Ehline iltihak et, sen hâlisin, sen berisin, seni ehline hibe ettim, seni bıraktım, senden ayrıldım, sen hürsün, başına Örtünü  örtün, gurbete çık, kocaları veya kadınları ara» bu sözleri kinaye­dir. Eğer bu sözlerle beraber niyeti yoksa boşanma olmaz. Ancak karı ve koca boşanma müzakeresi yapıyorlarsa hüküm vermek bakımından bunlarla boşanma olur. Fakat kişi ile Allah arasında ancak niyet eder­se boşanma olur. Eğer eşler talâk bahsinde değil belki öfke ve kavga­da iseler, kendisinden sövmek kastedilrriiyen her kelime ile boşanma olur. Ancak sövmek maksadiyle sarfedilen kelimelerle boşanma niyeti yoksa talâk vâki olamaz.

Kişi, talâkı bir çeşit ziyade ve şiddetle tavsif ederse, talâk bayin olur «Sen bayin bir şekilde boşsun veya talâkın en şiddetlisi,..en fahiş veya şeytan vç bidat talâkla dağ ve evin dolusu talâkla boş­sun» demesi gibi.

Talâkı, kadının cümlesine (bütün cüzlerin) veya cümlenin yerin­de kullanan bir parçaya izafe ettiğinde talâk düşer. «Sen boşsun veya boynun boştur, ruhun veya bedenin veya gövden veya fercin (tenasül âleti) veya yüzün boştur» demesi gibi.

Yine talâk düşer, kadının belirsiz bir cüzünü boşansa «yarım veya üçte birin boştur» demesi gibi.

Eğer «Elin veya ayağın boştur» dese talâk düşmera.

Eğer karısını yarım talâkla veya bir talâkın üçte birisiyle boşarsa bir talâkı düşer. Zorlanan ve sarhoş olan bir kimsenin boşanması na­fizdir.

Ahras (dilsiz) in talâkı işaretle düşer. Talâkı (boyanmayı) nikâ­ha izafe ettiğinde nikâh olur olmaz talâk düşer. «Seninle evlenirsem sen boşsun veya her evlendiğim hanım boştur» demesi gibi...

Boşanmayı bir şarta izafe ederse, şartın var olmasından sonra derhal boşanır. Hanımına, «eve girersen sen boşsun» demesi gibi...

Talâkın izafesi, ancak tatük edenin talâka malik olmak veya mül­küne izafe etmekle sahih olur. Öyle ise eğer bir ecnebi hanıma «Eğer eve girersen sen boşsun» dese bilâhare aynı hanımla evlenir ve o ha­nım da eve girerse boşanmaz.

Şart kelimeleri: İn (eğer) İza (vakta) İzama (vakta ki) külle (Her) Küllema (Her zaman) Meta (ne zaman) ve metama (Ne za­man) kelimelerdir. Bütün bu şart aletleriyle yapılan şart bir defa mey­dana gelirse yemin tamam olur. Ancak «Küllema» kelimesinde, hü­küm değişir. Çünkü Küllemada ancak şartın tekrariyle talâk tekrar­lanır. Üç talâk düşünceye kadar. Eğer bundan sonra başka kocaya va­rır, ondan da boşanır, yine ilk kocasiyle evlenirse, şartın tekrarında hiç bir şey vâki olmaz. Yeminden sonra, nikâhın yok olması yemini bozmaz. O halde eğer şart —daha kocanın mülkünde iken— var olur­sa yemin yerine gelir ve talâk vâki olur.

Eğer şart -kocanın, mülkünde olmadığı halde— var olursa,   yemin yerine gelmiş olur ve her hangi bir talâk vâki olmaz.

Eğer eşler, şartın varlığında ihtilâfa düşerlerse, söz kocanındır.. Ancak kan, aksini delil ile ispat ederse, dâva değişir. Öyle ise, eğer şart, ancak hanımın beyaniyle bilinirse, söz hanımındır. Meselâ: Koca, ha­nıma «Eğer hayız görürsen boşsun dese, hanım da: Ben h;»yız gördüm» dediği zaman boşanır.

Koca, ailesine: «hayız gördüğünde hem sen, hem dip falan hanı­mım boşsunuz» dediğinde, hanım ben hayız gördüm dese kendisi boş, olur, fakat diğer hanım hoş olamaz.

Koca, hanımına «hayız gördüğün zaman sen boşsun» dediğinde, hanım ilk gördüğü kanla Üç gün devam etmedikçe boş olamaz. Üç gün tamam olunca biz, kan gördüğü andan itibaren boş olduğuna hükme­deriz.

Hanjmına, «bir hayız gördüğün zaman boşsun» dediğinde, hanım hayızdan; temizlenmeyince boş olamaz.

Cariyenin talâkı ikidir. İster kocası hür, ister köle olsun.

Hür hanımm talâkı üçtür. İster kocası hür, ister-köle olsun.     -

Kişi, temas etmezden evvel eşini üç talâkla hoşarsa her üçü bir­den düşer. Eğer talâkı tek tek atarsa [6] birinci talâk gider, ikinci ve üçüncü düşmerz. Ne zaman hanımına «Sen bir ve bir talâkla boşsun» dese bir talâk gider. Eğer: «Sen birden evvel, bir talâkla boşsun» dese bir talâk gider. Eğer dese ki, evvelinde bir talâk düşen bir talâkla boş­sun iki talâk gider. Eğer «Bîrle boşsun, ondan sonra bir daha ile boş­sun» dese tek bir talâk vaki olur. Eğer «Birden sonra veya birle bera­ber bîrle veya birin beraberinde birle boşsun» dese iki talâk düşer.

Ne zaman hanımına: «Eğer eve girersen, sen bir talâkla ve bir ta­lâkla boşsun» dedi ise ve hanım da eve girerse Ebû Hanife (E.A.) ye göre, bir talâk düşer......

Hanımına «Sen Mekke'de boşsun» dediği zaman, hanım nerede olursa -olsun (derhal) boş olur.

Hanımına «Sen evde boşsun» dediği zaman da derhal boş olur. Eğer hanımına «Sen Mekke'ye dahil olduğunda boşsun» dediğin­de Mekke'ye girmezden boş olamaz.

Eğer, hanımına «Sen' yarın boşsun» dese, ertesi günün şafağiyle talâkı düşer.

Hanımına «nefsini seç» deyip ve bununla boşanmayı niyet etti­ğinde veya kendisine nefsini boşat dese,' bütün bu durumlarda hanım o mecliste oldukça kendini boşayabilir. Eğer o meclisten kalkıp, baş­ka bir işle meşgul olursa emr onun elinden çıkar.

Eğer, kocasının «nefsini seç» demesiyle nefsini seçerse bir bayin talâkla boş olur. Koca niyet etse dahi, üç talâkla boş olamaz.

Kocanın veya hanımın sözünde nefis kelimesinin denmesi behe­mehal lâzımdır.

Eğer «Nefsini boşat» demesi mukabilinde nefsini boşatsa, bir rici talâk ile boş olur. Kocasının iradesine uygun olarak nefsini üç talâkla boşarsa, üç talâkı birden düşer.

Eğer koca, hanımına «istediğin zaman nefsini boşat» dese, ha­nım, gerek o mecliste ve gerekse ondan sonra kendini boşatabilir.

Başka bir ecnebi erkeğe, «Hanımımı boşat» dediğinde o vekil ge­rek o mecliste ve gerekse ondan sonra boşatabilir.

Eğer ecnebi bir erkeğe «istersen hanımımı boşat» dese, ancak ve­kil o mecliste boşatabilir.

Eğer bir kişi hanımına: «Eğer beni seviyorsan veya benden buğze-diyorsan sen boşsun» dese, hanım da «Ben seni seviyor veya senden buğzediyorum» dese —kalbindeki söylediğinin hilafı ise dahi— yine de boşanır.

Ne zaman ki, ölüm hastalığında kişi hanımını bayin suretiyle bo-şar ve daha iddet tamam olmazdan ölürse, hanım onun vârisi olur. Eğer iddet tamam olduktan sonra ölürse, hanıma mirası düşmez......

Kişi, hanımına ara vermeksizin: «Eğer Allah dilerse sen boşsun»

dediği zaman boş olmaz.

Eğer «Sen üç talâkla boşsun, ancak bir talâk hariç» dese hanımı iki talâkla boş olur. Eğer «Üç talâkla boşsun ancak iki talâk hariç»

Jcse. bir talâkla boş olur.

Koca hanımını veya her hangi bir parçasını mülk edinirse, hanım kocasını veya herhangi bir kısmını mülk edinirse derhal aralarına ay­rılık girer, yâni boş olur.

 

Ricat Bahsi:

 

Kişi hanımını bir veya iki rici talâkla boşadığı anman iddette -ister hanım razı olsun ister olmasın— tekrar nikâhının altına ala­bilir.

Ric'at: «Eğer hanım hazırsa seni nikâhınım altına aldım veya ha­nımımı nikâhımın altına aldım» demesi, veya cinsî münasebette bu­lunması veya hanımını, öpmesi veya şehvetle ellemesi veya şehvetle hanımın fercine bakmasıdır.

Ric'at ettiğine dair iki şahit edinmesi müstehaptır. Eğer şahit tutnıaksızın ric'at yaparsa ric'atı doğru olur.

İddet bittiği zaman, koca, ben hanımımı iddette iken ric'at ettim dese ve hanımda kendisini tasdik ederse ric'at olur. Eğer hanım ko­casını bu iddiasında yalanlarsa hanımın sözü makbuldür. Ebu Hanıfe'ye göre, yemin etmesi de lâzım değildir.

Koca hanımına: «Ben seni nikâhınım altına aldım» dediği zaman, hanım da, benim iddetim bitti diye cevap verirse, Ebû Hanife'ye göre, ric'at sahih değildir.

Cariyenin kocası iddetinin bitiminde, ben daha iddet bitmezden ric'at yaptım dese, cariyenin efendisi de onu doğrularsa, canye ya­lanladığı takdirde söz cariyenindir.

Kadının üçüncü hayzınm kam on günde kesildiği zaman, yıkan-masa dahi ric'at müddeti biter. Eğer on güne varmazdan evvel biter­se Ebû Hanife ve Yusuf'a göre, gusül yapmazdan veya bir namaz vak­ti'geçmezden veya teyemmüm edip namaz kılmazdan evvel ric'at za­manı bitmez.

İmam-ı Muhammed'e göre, teyemmüm ettiği zaman, namaz kıl­mazsa dahi ric'at müddeti biter.

Gusül yaparken bedenin bir parçasına su değmezse, o parça bir âza ve daha fazla bir yer ise, ric'at müddeti bitmez. Eğer bir azadan daha az ise, ric'at müddeti biter.

Ricî talâkla boşanmış bîr hanım, kocasına karşı şevkini izhar et­meli ve süslenmelidir. Kocası iznini almadan veya ayakkaplannın takırtısını işittirmeden evine girmemesi müstehaptır.

Ricî [7] talâk, cinsî münasebeti haram kılmaz (çünkü nikâhın aslı vardır).

Üç talâktan aşağı olarak bayın bir şekilde hanımını boşadığı za­man iddet içinde ve iddetten sonra hanımıyie evlenebilir.

Eğer hür hanımını üç talâkla veya cariye olan hanımını iki ta­lâkla boşamışsa, başka bir koca ile doğru bir nikâhla evlenip boşan-madıkça veya ikinci kocası ölmedikçe, birinci kocasına helâl qlmaz [8]

Mürahik bir çocuk (buluğa yaklaşan ve anlayışlı) tahlil (hülle) meselesinde baliğ gibidir. Yâni hanımla bir mürahik evlenirse sonra boşanırsa kocasına helâl olur.

Boşanmış cariyenin efendisi, cariye ile yatarsa birinci kocasına bu temasla helâl olamaz.

Eğer ikinci koca, sadece birinci kocasına helâl olsun diye hanımla evlenirse nikâh mekruh olur. (Fakat bozuk değildir). O halde eğer ikinci koca, hanımla temasta bulunur (ve bosnrsa iddet çektikten son­ra) birinci kocaya helâl olur.

Hür olan hanımını bir veya iki talâkla boşadığı zaman, iddeti bit­ti. Başka bir koca ile evlendi, bilâhare ikinci kocadan boşanıp birinci kocasiyle tekrar evlenirse, üç talâkla gelmiş olur. Çünkü ikinci koca, üçten az kalan talâkları —üç talâkı bozduğu gibi— bozar.

tmam-ı Muhammed'e göre, üçten aşağı olan talâkları bozmaz.

Hanımını üç talâkla boşadığında, hanım, benim birinci îddetim bitti, ve evlendim, ikinci kocanı temasta bulundu ve beni boşadı ve ikinci iddetimi de çektim dese ve aradan geçen müddette bunu istiap edebilirse birinci kocaya, hanımı doğrulamak caiz olur. Eğer zannı galibiyle onun doğru olduğunu tasdik ederse.

 

İylâ (X) Bahsi:

 

Kişi hanımına: «Allah'a yemin ederim sana ^. av kadar yaklaşmam» dediğinde muli (yeminli) olur. Eğer bu dört ay îcCe ^münasebette bulunursa yeminini bozmuş olur ve kendi»-lÇe kefaret lâTm olur ve iylâ ortadan kalkar. Eğer dört ay geçinceye "adar — yapmadıysa, hanım bir talâkla kendiden boş olur.

Eğer yata» dört ay üzerine yemin etmişse, dört ay geçince yemin düşer Eğer ebediyyen yaklaşmamak için yemin etmişse -bir talakla bofoldulansonra" yemin de daima varcur; 4 ay geçtikten Bonra tekrar hanımla evlenirse, iylâ (yemin) yine vardır, temasta bulunursa ke met verir ve boş olamaz. Eğer temas etmez ve dört ay geçerse, dıger b,r talâkirboş ota- Tekrar evlenir yaklaşmadan dört ay geçerse, dlger Ttafâkla'boş olur. Başka bir kocadan sonra o hanımla evlenirse artık o eski yeminle talâk düşmez, fakat yemin daha da vardır. Eğer ha-mmla, S münasebette bulunursa, yeminin kefaretim vermehdrr. Dört aydan az bir müddet için yemin ettiğinde, muli sayüma hacla veya oruçla veya sadaka veya köle azat etmek veya talakLa bir hac etmek lâzım gelsin veya kölem aza

Eğer, ricî talâkla boşanmış hanımından uzak olacağı için yemin ederse muli (yeminli) olur. Eğer, bayin talâkla boşattığı hanımından uzaklaşmak için yemin ederse, muli olamaz.

Cariyenin iylâ müddeti iki aydır. Eğer yemin eden koca, hastalı­ğından cima kudreti yok ise veya hanım hasta ise veya her ikisinin İasındaTyte bir mesafe vardır ki, iylâ müddetinde hanıma yeşmes. mümkün değildir. Böyle bir durumda kişinin cayması lisanıyla: «Ben SL« vapum,, demesidir. Bu sözü sö gediği = pa­tadan kalkar. Eğer bilâhare müddet içinde lyıleşırse, o lisanla yaptığı dönüş iptal olunur, ancak cimâa bağlanır.

(Dürer)

Hanımına «Sen bana haramsın» dediğinde niyetinden sorulur; Eğer deseki ben yalanı irade ettim sözü kabul olunur. Eğer "Ben boş­anmayı irade ettim» dese hanım beyin olarak boşanır. Ancak üç talak niyet ederse (Niyeti gibi olur). Eğer «Ben zihavi [9] irade ettim» dese zihar olur. Eğer «Ben haram olmayı irade ettim veya hiç bir şeyi irade etmedim» dese, bu söz yemin ve, kişi onunla muli olur.

 

Hul [10]  Bahsi:

 

Eşler ihtilafa düşüp, Allah'ın sınırlarına riayet etmemekten kork­tukları zaman, hanım nefsini bir miktar malla kocasının nikahından kurtarabilir ve beiste yoktur. Koca bu muameleye razı olduğu zaman hul ile bayin bir talâkı düşer ve hanıma söylenen malın kocaya veril­mesi lazım gelir.

Eğer huzursuzluk kocadan geliyorsa hanımdan bir şey alıp öylece boşanması bizce mekruhtur. Huzursuzluk hanımdan gelirse, hanıma verdiği sıdak ve mehirden fazlasını alması yine de mekruhtur. Ancak fazla alırsa hükmer câiz olur.

Eğer, koca. hanımını mal mukabilinde boşar, oda kabullenirse, talak bain olarak vaki olur ve hanıma o malıln verilmesi  lâzım gelir.

Hul'de alınacak ive: batıl olduğu zaman  Müslüman hanımın içki veya domuz üzerine hul yaptığı gibi - kocaya hiç bir şey verilmez ve talakta bayindir,

Eğer talakta söyleşilen mal batıl olursa talak rıca olur.

Mehir olunması caiz olan bir mal, hul meselesinde hulun bedeli olabilir. Eğer hanım, kocaasına «benim elimdekinin mukabilinde benî boşat» oda boşar ve bilahire elinde hiçbir malın olmadığı anlaşılırsa, koca hiçbir hak iddia edemez. Eğer «(Beni elimdeki malın karşılığında olabilir. Eğer hanım, kocasına «benîm elimdekinin mukabilinde beni boşat» o da boşar ve bilâhare elinde hiç bir malın olmadığı anlaşılırsa, koca hiç bir hak iddia edemez. Eğer «Beni elimdeki malın karşılığın­da boşat» dese ve elinde bir mal bulunmazsa, kocanın başta verdiği mehir kocaya geri verilir.

Eğer «beni elimdeki dirhem (para) lerin karşılığında boşat» dese bilâhare elinde hiç bir dirhemin olmadığı anlaşılırsa, kocaya, üç dir­hem vermek kendisine lâzım gelir.

Eğer hanım, kocasına «Benî o bin liranın) karşısında üç talâkla boşa» dese, o da bir talâkla boşarsa, binin üçte birine  sahip olur.

Eğer «Beni binin karşısında üç talâkla bo^ai» dese, koca da bir ta­lâkla boşarsa Ebü Hanife'ye göre. hanıma bu surette hiç bir şey lâzım gelmez [11]                                                                                  

Eğer koca, hanımına «Nefsini binle veya lıinîn üzerine üç talâkla boşat» dese, hanım da, bir talâkla nefsini boşarsa. hiç bir şey hanıma lâzım gelmez. (Yâni ne boşanır ne de mal falan lâzım gelir).

Mübaret (.yekdiğerini affetmek) hul gibidir. Ebû Hanife'ye göre, Hul ve mübaret, eşlerin yekdiğerinde olan nikâhla ilgili haklarım dü­şürür [12].

 

Zihar Bahsi:

 

Koca, hanımına «sen benini üzerime (için) annemin sırtı gibisin»

dediğinde hanım kendisine haram olur. Hanıma temasta bulunması, ellemesi ve öpmesi, ziharın kefaretini vermedikçe kendisine helâl ol­maz.

Eğer kefaret vermezden evvei hanımla cinsi münasebette bulu­nursa Allahtan af talep eder, ilk kefaretten başka kendisine herhangi bir kefaret lâzım gelmez. Ancak kefaret, vermedikçe bir daha temasta bulunmamalıdır.

Kefareti icap ettiren dönüş, hanımıyie emsi münasebette bulun­maya azim ve cezm eylemesıdir.

Hanımına: «Sen benîm için annenim Karın veya apışı veya ferci gibisin» dediğinde müzahir (zihar etmiş) olur. Yine müzahir olur. Eğer hanımı kendisine ebediyyen haram olan bir yakınma benzetirse hem­şiresi veya halası veya sütannesi gibi...

Eğer: «Senin başın benîm İçin annemin sırtı veya  veya yüzü veya boynu ya da yarısı yahut da üçte birisi gibidir» dese müzahir olur.

Eğer: «Sen benim üzerime annem gibisin;) dese niyetine müracaat olunur. Eğer, sen yanında şereflisin manasını irade ettim bu sözümle dese, sözü kabul olunur. Eğer, ziharı irade ettim dese, zıhar olur. Eğer, talâkı irade ettim dese talâkı bayın olur. Eğer hiç bir niyeti yoksa, hiç bir şey olamaz.

Zihar, ancak hanımı hakkında olabilir. O halde eğer carîyesiyle zihar yaparsa müzahir olamaz.

Bütün hanımlarına birden «sizler benim üzerime annemin sırlı gibi­siniz» diyen bir koca, hepsinden müzahir olur. Her birisi için bir kefa­ret vermesi icap eder.

 

Zihar Kefareti Bahsi:

 

Ziharın kefareti: Bir köleyi azat etmektir. Eğer yoksa arka arka­ya iki ay oruç tutmaktır. Eğer gücü ona da yetmezse altmış miskine yemek yedirmektir. Bütün kefaretler cimâdan evvel verilir.

Zihar kefaretinde, kâfir, müslüman, erkek, dişi, küçük ve büyük kölelerin azat edilmesi kâfidir. Kör, elleri veya ayakları kesik olan bir kölenin azat edilmesi kâfi değildir (yâni kefaret olamaz.)

Sağır, bir eli ve bir ayağı çaprazlama kesilen kölenin azat edilme­si kâfidir.

İki elinin baş parmaklan kesilen ve düşünce kabiliyeti olmayan deli bir kölenin azat edilmesi kâfi değildir.

Müdebber (efendisi, kendisine ölümümden sonra sen hürsün de­miş). Köle, ümmül veled (efendisinden doğurmuş) cariye ve biraz pa­rasını eda eden mükâtep, (azat olunması paraya bağlanan) köle kefa­ret olarak azat edilemez. Eğer hiç bir para efendisine vermeyen bir mükâtep köleyi (kefaret olmak için) azat ederse caiz olur. Eğer kefa­ret niyetiyle köle bulunan babasını veya oğlunu satın alırsa kefaret yerine geçer ve caizdir.

Ebû Hanife (R.A.) ye göre, ortak bir kölenin yarısını kefaret için azat ettiğinde diğer yarısının da kıymetine Kâmın olup onu da azat ederse, caiz olamaz.

Eğer kölesinin yansını kefaret için azat edip bilâhare cimâdan evvel kefaret için diğer yansını da azat ederse caizdir. Ebû Hanife'ye göre, kölesinin yarısını kefaret için azat edip, zihar yaptığı hanımiyle cîmâ ettikten sonra diğer yarısını azat ederse, caiz olamaz.

Müzahir azat edeceği köleyi bulamazsa kefareti —içinde ramazan ayı, ramazan bayramı, kurban bayramı ve kurban bayramından sonra gelen üç teşrik günleri bulunmayan hiç fasıla vermeksizin— iki ay oruç tutmaktır.  .

Ebû Hanife ve Muhammed (R.A.) e göte, zihar yaptığı hanımiy­le, o iki ay kefaret orucun meyanında geceleyin kasden veya unuta­rak gündüzleyin cima yaparsa yemden iki ay.oruca başlamalıdır.   .

Eğer o iki aydan tek bir gün orucu özürle veya özürsüz yerse ye­niden başlanması lâzım gelir.

Eğer köle hatunuyle müzahere yaparsa kefareti ancak oruç ola­bilir. Efendisi kendisinin yerinde bir köle azat ederse veya fakirlere yemek yedirirse caiz olamaz.

Müzahir, oruç tutmaya kudretli değilse, altmış miskine yemek yedirecektir. Her miskine yarım sa' buğday veya bir sa' hurma veya arpa veya bunun kıymetini verecektir. Eğer onlara sabah ye akşam yedirirse —ister az ister çok yesin— caizdir. Eğer tek bir miskine alt­mış gün verirse kâfidir. Eğer bir miskine bir günde bütürtünü verir­se, ancak bir günlük kefaret olarak kabul olunur. Eğer yemek yedir­diği zaman zarfında, zihar yaptığı hanımla cinsi münasebette bulu­nursa yeniden yedirmek lâzım gelmez.

Bir kimsede iki zihar kefareti varsa, iki köleyi tayin etmeksizin azat ederse her iki ziharın da kefareti olmak hesabiyle kâfi gelir. Dört ay oruç tutarsa veya yüz yirmi miskine yeme): yedirirse hüfcüm böy­ledir. Eğer bir köle azat ederse veya iki ay oruç tutarsa istediğinin kefaretini sayabilir.

 

Lia'n Bahsî:

 

İkisi şahitlik yapacak nitelikte ve kadında kendisine iftira atana had vurulacak kapasitede olduğu halde, kocası kendisini zina ile it­ham veya çocuğunun nesebini kadının İsteğine rağmen inkâr ederse kocaya lia'n düşer. Eğer koca lia'ndan men olursa lia'n yapıncaya ka­dar veya kendisini yalanlayıp kendisine had tatbik oluncaya kadar hâkim hapse atar. Eğer koca lia'n yaparsa hanıma da lia'n lâzım ge­lir. Eğer hanım lia'ndan men olursa, lia'n yapınca veya kocasını tas-dikleyinceye kadar hâkim hanımı hapseder...    .

Koca, kâfir, köle veya iftiradan dolayı kendisine had vurulmuş    bir kimse ise, hanımına zinayı isnat ettiğinde kendisine had düşer.

Koca, şahitlik yapacak nitelikte ise, hanımı, cariye, kâfir veya da­ha evvelce had yemişlerden veya kendisine iftira atana had vurulma­yacak tipten ise, kendisine zina isnat eden kocasına had vurulmaz ve lia'n da yoktur.

Lia'n nasıl yapılır?

Kadı, ilk evvelâ kocadan başlar. Koca dör: defa şahitlik yapar, her defasında: «Ben Allah'ı şahit kılıyorum ki, şüphesiz hanımımın hak­kında ileri sürdüğüm zina meselesinde, doğru söyleyenlerdenim» diye­cektir. Beşinci olarak: «Eğer, hanımıma zina meselesinde iftira atan­lardan isem, Allah'ın laneti üzerime olsun» diyecektir. Bütün bu ye­minleri yaparken hanımına işaret etmesi lâzımdır. Bundan sonra ha­nım dört defa şahitlik eder, beher defasında «Allah'ı şahit ederi!m, ko­cam bana atfettiği zina meselesinde yalancılardandır.» Beşincide «Eğer kocam bana atfettiği zinada doğru ise Allah bana gazap etsin» diyecektir.

Yekdiğerini lanetlediği zaman, kadı birbirinden ayırır. İmam-ı Azama ve Muhammed'e göre, bu ayrılık bayin bir talâk sayılır.

Ebû Yusuf: «Ebedî bîr şekilde o hanım kocasına haram olur» dedi.

Eğer kazıf (iftira) çocuğun inkâr edilmesiyle olursa, kadı çocuğun nesebesini yok eder ve çocuğu annesine ilhak eder (yâni annesine ve­rir ve ancak ona vâris olur).

Eğer lia'ndan sonra, koca cayıp kendisini yalanlarsa, kadı ona had vurur ve böylece hanımiyle tekrar evlenmek helâl olur. Eğer ha­nımından başka birisine zinayı atfedip had yerse veya bir kadın zina edip had vurulursa, bu şekilde kişi hanımiyle evlenebilir.

Hanımı küçük veya deli olduğu halde kendisine zina atfederse, aralarında lia'n olamaz.

Ahrasın (dilsiz) hanımına zina atfetmesi lia'nı icap edemez. Koca, hanımına «Senin hamlin benden değildir» dediği zaman aralarında lia'n olmaz.

Eğer hanımına: «Sen zina ettin bu hamlin zinadandır» dese lia'n muamelesi aralarında icra edilir. Fakat kadı, hamlin nesebini kaldıramaz.

Doğumun hemen akabinde veya tebrik edildiğinde veya doğum için âletler alındığı zamanda, hanımının çocuğunu inkâr ederse, id­diası doğrulanır ve bu iddiasından dolayı lia'n yapar. Eğer bu müd­detten sonra çocuğu inkâr ederse, lia'n yapar, fakat nesep sabit    ol-

Ebû Yusuf ve Muhammed: «Bütün ııii'as (lohusa) müddetincc ço­cuğu inkâr edebilir» dediler.

İkiz doğudan hanımın birinci çocuğunu inkâr edip ikincisini ka­bullenirse her ikisinin de nesebi sabit olur ve kocaya da had vurulur. Eğer birincisini kabullenir. İkincisini inkâr ederse her ikisinin nesebi sabit olur ve lia'n yapar.

 

İddet Bahsi:

 

Kişi hanımını bayin veya rici talâkla boşarsa veya boşanmadan başka [13] bir şekilde aralarına ayrüırk girerse, hanım da hür ve hayiz görür hanımlardansa iddeti üç kür'dir. Kür'lar hayızlardır (yâni bir kür1 bir hay izdir.)

Eğer küçüklük veya büyüklükten ötürü hayız görmezse iddetî üç aydır. Eğer hâmile ise iddeti hamlini doğurduğu zamana kadardır.

Eğer cariye ise, iddeti iki hayızdır. Eğer hayız görmez bir cariye ise, iddeti bir buçuk aydır.

Koca öldüğü zaman, hür hanımı dört ay on gün iddet çekecektir. Eğer cariye ise iki ay beş gün çeker. Eğer hâmile ise hamlini doğu-ruııcaya kadar bekler.

Hastalıktan boşanan hanım vâris olduğu zaman [14] en uzun id­deti çekecektir. (Yâni ölüm ve boşanma iddeti erinden hangisi daha uzunsa onu çekecektir.)

Eğer rici talâkın iddetini çeken cariye, o müddet zarfında azat edilirse iddeti hür hanımlar iddetine çevrilir. Eğer, bayin talâkla bo­şandığı ve kocası öldüğü halde azat edilirse, iddeti başka bir şekle çev­rilemez.

Eğer âyise (hayız görmez) olduğu için, aylarla iddet bekler, sonra hayız kanını görürse, geçmiş iddeti iptal olunur. Yeniden tiayızla İd­det görmeye başlar.

Fâsid nikâhla nikahlanmış şüphe ile cinsi  ebet*

ölümden soZp^h olursa iddeti o zaman dört ay pn gün olur. Kişi hanımım hayız halinde boşarsa o hayıfa Idfete başlamaz, iddet   çekmekte olan hanım,   şüpheli   olarak   kepdisireni bir iddet kendisine lâzım ^ördüğü hayız her iki iddete ikinci iddet daha bitmemişse, iddeti tamamlamak lâzım gelir.

Boşanmada, iddetin başlangıcı talâktan hemen de hemen ölümden sonra başlar. Eğer hanım, iddet müddeti totınce-Îe»boşanmasından ve kocasının vefatından habersiz ise, dahi id-deti bitmiştir.

Fâsid nikâhta, iddet eşlerin vekdjğermden ayrılmasiyle veya ko­canın cinsî münasebeti terkeylemeğe azmeylemesiyle başlar.. Mabtuta (ricaat hakkmdan mahmm bir şekilde boşumu, (at eden hanıma -Akil, baliğ ve müslüman olduğu halde- ıhdat lazım gelir.                      ;

İhdad- kokuyu, süsü, yag sürmeyi ve gözlerine sürme çekmeyi terketmektir Ancak özürden dolayı olursa beis yoktur. Ellerme kınaalı, usfur (bir nevi boyada-) ve za'feranla boyanm,herhangi bir elbiseyi giymemelidir. Kâfir ve küçük olan bir hanıma ihdad yoktur.

Cariyeye İhdad lâzımdır. Fâsid nikâhın ve ümmülveledin iddetinde ihdad yoktur.

İddet çekmekte olan bir hanıma evlenme teklifi lâyik ve uygun değildir. Fakat ta'rizde bulunmakta hiç bir beis yoktur.

Rici'i veya nıabtuta şeklinde boşanmış bir hanıma gece veya gün­düz evinden çıkmak caiz değildir.

Kocası ölen hanım ise, gündüzleyin ve gecenin bir kısmında çı­kabilir. Fakat evinden başka bir yerde yatamaz.

İddetini çeken hanım, ayrıldığı zaman kendisine atfedilen evde ancak iddet çeker.

Ölünün terekesinden kendisine düşen ev kendisine yetmiyor ve vârisler de paylarından çıkarıyorlarsa, başka eve gidebilir. Kişinin ri* ci'i talâkla boşadığı hanımiyle sefere çıkması caiz değildir. Kişi, hanı­mını bayin talâkla boşadıktan sonra iddette iken evlenirse ve daha duhul etmezden evvel tekraren bırakırsa, kocaya zevcesine vermek üzere tam mehir düşer, zevceye ise, Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre, yeni bir iddet düşer.'

îmam-ı Muhammed (E.A.) «Kadına metilin yansı verilecektir ve birinci iddeti tamamlayacaktır,»' dedi.

Rici'i talâkla boşanan hanım, iddetinin bittiğini ikrar etmedikçe, iki sene veya daha fazla bir. müddet sonra doğurduğu çocuğun nesebi sabit olur. Eğer iki seneden daha az bir müddette doğurursa, kocasın­dan boş olur. Eğer iki seneden sonra doğurursa, çocuğun nesebi sabit olur ve hanım rici'i olur.

Mabtuta, iki seneden az bir müddette doğurursa, çocuğunun nese­bi sabit olur. Eğer ayrılık gününden tam iki sene sonra doğurursa ne­sebi sabit olamaz. Ancak koca, çocuk benimdir diye, iddia ederse, sa­bit olur.

Kocası vefat eden hanımın, vefat günüyle doğum arası iki sene olduğunda doğurduğu çocuğun nesebi sabit olur.

İddetli hanım, iddetim bitti diye, ikrar yaptığından sonra altı ay geçmezden bir çocuk doğurursa onun nesebi sabit olur. Eğer altı ay geçtikten sonra, doğursa nesebi sabit olamaz.

Ebû Hanife (R.A.) ye göre, iddet çeken bir hanım bir çocuk do­ğurursa nesebi sabit olamaz. Ancak  iki kişi veya bir kişi ile iki hanım doğurduğuna şahitlik yaparsa ne­sebi sabit olur. Meğer ki, göze çarpan gebelik veya kocası tarafından itiraf varsa, şahitlere lüzum kalmazdan nesebi .sabit olur.

Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed  (R.A.)   «bütün bu suretlerde tek hanimin şahitliğiyle nesebi sabit olur» dediler.

Evlendiği kadın, evlenme gününden itibaren altı aydan az    bir müddet zarîînda doğurursa nesebi sabit olamaz. Eğer altı aya veya daha fazla bir zamanda doğurur, kocası itiraf ve sükût ederse nesebi sabit olur. Eğer doğumu inkâr ederse, doğuma dair şahitlik yapan tek. hanımın şahitliğiyle nesebi sabit olur.

 

(Hamlin Müddeti Bahsi):

 

Hamlin en çok müddeti iki senedir. En az müddeti altı aydır. Zımmî erkek zımmî hanımını boşadığı zaman iddet bekinmesi yoktur.

Eğer zinadan hâmile kalan hanım evlenirse nikâhı caizdir. Fakat hamlini doğurmazdan kendisiyle cinsî münasebette bulunulmaz. Al­lah herkesten daha iyi bilir.

 

(Nafakalar Bahsi:)

 

İster kadın müslüman olsun ister kâfire, kocasının evinde nefsini kocasına teslim ettiği zaman, kocasına nafakası vacip olur.

İster kocası zengin, ister fakir olsun, her ikisinin hali nazarı iti-bare alınarak kocasına, meskeni giyeceği ve nafakası lâzımdır. Eğer mehrini alıncaya kadar, nefsini teslim etmekten men olursa kendisi-/ ne nafaka vermek elbet lâzımdır. Eğer kocasının evini terkederse, dönünceye kadar kendisine nafaka yoktur.

Eğer kendisiyle cima yapılmıyacak derecede küçük ise, nefsini ko­casına teslim ederse bile nafakası lâzım gelmez.

Eğer hanım büyük, kocası cima yapmayacak derecede küçük ise, kocasnın malından nafakası verilir.

İster rici'i, ister bayin olsun, kişi hanımını boşadığı zaman Ken­disine nafaka ve mesken verecektir.

Kocası ölmüş veya isyanından ötürü boşanmış hanıma nafaka ve­rilemez.

Eğer kocası tarafından boşandıktan sonra irtidad (dinden cay­mak) ederse, nafakası düşer. Eğer boşandıktan sonra kocasının oğlu­na (üvey evlâdına) nefsini teslim ederse nafakası kesilmez. Eğer bo­şanmadan evvel ise nafakası düşer,

Eğer, hanım borcundan dolayı hapsolunursa veya aorla bir kişi tarafından gasbolunup götürülürse veya mahremiyle hacca giderse bu müddette kendisine nafaka verilmez.

Eğer kocasının evinde hasta düşerse nafakası .

Koca zengin olduğu zaman, hanımının hizmetçisine nafaka ver­mesi farz olur. Bir hizmetçiden başka hizmetçilerin, nafakası farz değildir.

İçinde kimsenin bulunmadığı bir evde oturtması lâzımdır. Ancak hanım kendisi başkasının oturduğu evde oturmayı isterse olur.

. Eğer başka bir hanımdan çocuğu varsa o çocuğu üvey annesiyle beraber oturtmaya yetkisi yoktur

Koca, hanımının ebeveynlerini, başka kocadan olan evlâdını ve ehlini evine sokmamaya yetkilidir. Fakat bu kimselerin istedikleri za­man, hanımla konuşmalarına ve hanıma bakmalarına mâni olamaz.

Hanımının nafakasını vermekten âciz olan bir kimseden hanımı­nın boşanması talep edilemez. Ancak hanımına, «kocanın namına na­fakam borç et» denilecektir.

Servetini ve hanımının olduğunu itiraf edenin elinde malı oldu ğu halde, kişi kaybolursa, kadı o maldan kaybolan zatın hanımına, küçük çocuklarına ve ebeveynlerine nafaka takdir eder. Fakat hanı­mına takdir ettiği nafakayı vermek için hanımdan bir kefil alacaktır.

Kaybolan bir kişinin malında ancak bunlar için hüküm edebilir Kadı, hanıma fakirlik nafakasını takdir ettikten    sonra    kocası zengin olursa ve kadıya şikâyet ederse, derhal kendisine zengin na­fakasını tamam ederek verir.

Bir müddet geçtiği halde, koca, hanımının nafakasını vermemişse ve hanım da geçmişin nafakasını. isterse, hiç birL şey alamaz. Ancak kadı nafakasını farzetmiş veya koca, nafaka miktarı üzerinde kendi­siyle sulh etmiş ise, geçmişin nafakasını verecektir.

Kişi, kadı tarafından nafaka vermekle mahkûm olunduğunda bir kaç ay geçtiğinde nafakayı vermiyerek ölüp giderse nafaka kendisin­den sakıt olur.

Hanımına bir senelik nafaka verdikten sonra ölürse, hanımdan hiç bir şey geri alınmaz. İmam-ı Muhammed (R.A.) «Geçmişin nafa­kası hanıma hesaplanarak bırakır, geri kalan mal kocanın malıdır..»

dedi.

Köle, hür bir hanımla evlendiği zaman, nafakası boynunda borç kalır ve nafakanın ödenmesi için satılır.

Hür bir insan cariye ile evlendiğinde ve cariyenin efendisi, ken­disiyle evine gitmeye müsaade ettiğinde nafaka lâzım olur, Eğer evine gitmeye müsaade etmezse nafakası kocaya düşmez (belki efendisine aittir.)

Küçük yavruların nafakası yalnız babalarına düşer, Jıanımm na­fakası yalnız kocasına düştüğü gibi

Eğer küçük süt emiyorsa, annesine emzirmesi lâzım değildir. Bel­ki annesinin yanında olduğu halde emziren bir hanımı baba icar et­melidir.

Eğer, nikâhlı hanımını veya kendisinden iddet çeken bir hanımı çocuğuna süt anneliği, yapsın diye kiralarsa caiz olamaz. Eğer iddeti bittikten sonra çocuğunu ernzirsin diye, eski hanımını icar ederse caiz olur.

Eğer baba dese, ben annesini icar etmem ve başka bir ecnebi ha­nım getirirse, o esnada anne de ecnebi hanımın ücreti misline razı olursa, anneye vermek daha uygun düşer. Eğer, öz anne fazla ücret isterse, koca ille vermeye zorlanmaz:

Küçüğün nafakası, babasının dini ayrı ise dahi babaya düşer, na­sıl ki hanımın dini ayrı ise dahi nafakası kocasına düşüyorsa..

 

Hidane  (Besleme)  Bahsi:

 

Eşler ayrıldığında, anne çocuğun terbiyesine daha uygundur. An­ne olmadığı takdirde annenin annesi babanın annesinden (Jaha evlâ­dır. Eğer anneannesi yoksa, baba annesi küçüğün hemşirelerinden da­ha evlâdır. Eğer ninesi hiç yoksa hemşireleri hala ve teyzelerinden da­ha evlâdır.

Evvelâ anne ve baba bir olan hemşireye, sonra. anne bir hemşiresine sonra baba bir hemşiresine teslim edilir, dar-fta sonra annenin hemşireleri halalardan daha evlâdır, teyzeler, hem­şirelerin indiği gibi inerler, halâlar da öyledir.

Bunlardan her evlenenin hakkı sakıt olur, ancak nine hariçtir kocası dedesi olduğu zaman... Eğer çocuğa yakın kadınlardan hiç bir' kimse yoksa ve yakınları olan erkekler terbiyesi ve beslemesi için mü­nakaşa ediyorlarsa, asabe. bakımından en yakını hepsinden dana ev­lâdır.

Erkek çocuk, tek başına yer, içer, elbisesini giyer ve taharetini yapıncaya kadar annesi ve ninesi bakmasına daha evlâdır. Kız çocuk da hayız görünceye kadar annesi ve ninesi yanında olmalıdır.

Acaba evlenmeye iştahı açılıncaya kadar anne ve &nne annesin­den daha iyi kim kız çocuğa bakabilir?

Efendisi cariyeyi azat ettiğinde, ümmülveled çocuğundan ötürü. azat olunduğunda, hür kadın gibidir. Azat olmazdan evvel çocuk hak­kı, ne cariye olan anneye ve ne de ö ümmülveled olan cariyeye yok­tur.

Dinleri tefrik edecek çağa gelip küfründen korkmadıkça, pıüslti-man çocuk kâfir annesinden alınmaz.

Boşanmış, hanım, çocuğunu alıp şehirden çıkamaz. Ancak koca-siyle evlendiği vatanına götürebilir.

Dinde kişiye muhalif iseler dahî, fakir ebeveynine, dedeler ve ni­nelerine nafaka vermek mecburiyetindedir.

Din ayrılığında ancak nafaka hanımına, ebeveynlere, dedelere, ni­nelere, evlâda ve evlâdın evlâdına verilir,

" Ebeveynlerin nafakasında, hiç kimse evlâda ortaklık yapmaz. Kişinin mahremi olan her rahim sahibi fakir ve küçükse veya ba­liğ ve fakir bir kadms4 veya ;kötürüm yahut da kör bir fakirse, mi­rası nisbetinde nafakası yakınlarına lâzım olur.

Baliğ kızın, kötürüm çocuğun nafakası ügîü olarak ebeveynlerine; düşer, üçte iki babasına ve üçte bir de annesine düşer.

Yakmlariyle kişinin arasında din ihtilâfı   olduğunda vacip olamaz.

Fakir bir kimseye yakınlarının nafakası vacip değildir. Kayıp ev­lâdın malı varsa kadı evebeynin nafakasını o maldan verir, Eğer ba­bası nafakası için kayıp oğlunun eşyasını satarsa Ebû Hanİfeye göre, caizdir. Eğer gayri menkulünü satarsa caiz olamaz. t

Eğer kayıp çocuğun ebeveynin elinde malı olup o naaltjan nafa­kalarını alırlarsa zâmin olamazlar. Eğer malı başka birisinin elinde ise ve o kimse kadı'nın iznini almazdan o maldan mal sahibinin ebe­veynlerine nafaka verirse zâmin olur.

Kadı, evlâda, ebeveyne ve rahim sahiplerine nafaka vermekle hü­küm ettiğinde bir müddet geçtiği halde nafaka alınmazsa düşer. Me­ğer ki, kadı o evlâdın namına borç etmelerine izin vere.

Efendi, kölesine ve cariyesine infak etmek mecburiyetindedir. Eğer infak etmezse ve onların da çalışmaları varsa çalışır ve nafaka­larını temin ederler. Eğer çahşmalariyle nafakalarım temin etmese­ler, nafakalarını vermeyen efendileri satılmalarına zorlanacaktır.

 

Î'tak (Azat Etmek) Bahsi:

 

Âkil, baliğ bir hürün mülkünde azat etmesi mümkün olur.

Kölesine, veya cariyesine «Sen hürsün veya azat edilmişsin ve hür kılınmışsın, yahut seni hür yaptım, yahut da seni azat ettin» dediğin­de ister azat olmasını niyet etsin ister etmesin azat olunur. Yine hür olur eğer: «Senin başın yahut yüzün veya boynun veya bedenin hür­dür» dediği zaman veya cariyesine «Fercin hürdür» dediğinde.

Eğer kölesine: «Benim üzerinde mülküm yoktur» dese ve bu sözle hürriyetini niyet ederse azat olur. Eğer niyet yoksa azat olamaz.

Azat edilmenin kinayeleri hep böyledir.

Eğer «Senin üzerinde her hangi bir hakkım yoktur» dese ve azat olmasıiu niyet ederse yine azat olunmaz.

Eğer: «Bu oğlumdur» dese ve bu sözünde ısrar ederse veya «Bu benim azat ettiğimdir veya «Ey azatlım» dese azat olunur.

Eğer «Kölesine, ey oğlum, ey kardeşim» dese azat olunmaz. Eğer kendisinden büyük bir köleye «Bu oğlumdur» dese Ebu Ha-nifeye (R.A.) ye göre, azat olunur.

Cariyesine hür olmasını niyate ederek «Sen boşsun» dese azat olunmaz.

Kölesine; «sen hür gibisin» dediğinde azat olunmaz. Eğer «Sen  hürsün» dese behemehal azat olunur.

Kişi, rahminin sahibi bir mahremini köle olarak elde ederse ken­diliğinden azat olunur.

Ebû Hanife'ye göre, mevla (efendi) kölesinin bir kısmını azat etti­ği zaman o kısım azat olunur, geri kalan kısım için çalışır, efendisine para verir kendisini tamamen kurtarır.

Ebû Yusuf ve Muhammed (R.A.) «kölenin bir kışını azat edildiği zaman tümü Uzat olunur» dediler.

Köle, iki ortağın arasında müşterek ise, birisi payınit  ederse, azat olunur. Eğer azat eden zat zengin ise, ortağı muhayyerdir. İster­se, o da payını azat eder. isterse ortağına yarısını yükler veya dilerse köleyi çalıştırır, parasını köleden çıkarır. Eğer ilk azat eden fakirse, ortağa iki yol vardır: İsterse azat eder, isterse köleyi çalıştırır yarı kıymetini ondan tansil eder.

Ebû Yusuf ve Muhammed dediler ki, eğer azat eden zenginse ona payını tazmin ettirmek, eğer fakirse köleyi çalıştırmaktan başka yol yoktur.

İki kişi birden birisinin köle olan oğlunu satın alırlarsa, pederin payı azat olunur ve diğer ortağa karşı mesul de değildir. İkisi birden bu köleye vâris olurlarsa, yine hüküm budur. Bu olduktan sonra di­ğer ortak muhayyerdir, dilerse payını azat. eder, dilerse köleyi çalış­tırmak suretiyle, payını alır.

Ortakların her birisi diğer ortağın köleden payına düşen kısmını azat ettiğine şahit yaptığı zaman, kölenin tümü s zat olunur. Ebû Ha­nife'ye göre, ister zengin ister fakir olsunlar, köle çalışıp her ikisinin de payına düşen parayı verir.

Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre, eğer zengin iseler, para" verme­ye hacet yoktur, her ikisi de fakir ise, köle çalışıp kendilerine fiatını öder. Birisi fakir diğeri zengin ise, yalnız zengin için çalışacaktır [15].

Fakir ortak için ise, çalışamaz. Allah için yahut şeytan için veya put için kölesini, azat edenin kölesi azat olunur.

Zorlanarak veya sarhoş olarak kölesini â?at edenin kölesi azat olunur.

Azat olmayı mülküne veya başka bir şarta izafe ederse talâkta sahih olduğu gibi sahih olur.

Bir köle, müslüman olarak darülharpten kaçıp bize geldiği zaman azat olunur.

- Hâmile bir cariyeyi azat ettiği zaman hamli de beraberinde azat olunur Yalnız hamli azat olunursa annesi azat olunmaz.

Kölesini bir malın karşılığında azat ettiğinde köle o malı verme­ye razı olursa, azat olunur ve kendisine malın verilmesi lâzım gelir.

«Eğer sen bana bini verdiğin zaman hürsün» dese hukmu doğru ve köle ticaret etmek için mezun olur.'Köle o malı getirdiğinde kadı, efendisini malı kabullenmeye zorlar ve köle azat olunur.

Cariyenin, efendisinden olan çocuğu hürdijr. Evvelki kocasından olan çocuğu ise efendisinin kölesi olur. Hür hanımın, köle kocasından doğan çocuğu hürdür.  

 

Tedbir Bahsî:

 

Efendi kölesine «Ben öldüğüm zaman sen hürsün veya benden eonra sen İıürsün veyahut sen müdöbbersin (yâni ölümümden sonra hürsün) veyahut ta ben seni müdebber kıldım» dediğinde köle mudeb-ber olur Satılması ve hibe edilmesi caiz değildir.

Efendi, müdebber köleyi çalıştıranıldiği gibi ücretle başkasına da

verebilir

Eğer müdebber cariye ise cinsî münasebette bulunabileceği gibi akdi nikâhla kendisiyle evlenebilir.                                                   

Efendisi öldüğünde müdebber malın üçte bırmden azat olunur. Eğer sülüs kâfi gelirse, eğer müdebberden başka malı yoksa, köle kıy­metinin üçte ikisini çalışarak (vârislere) verir (ve azat olur.)

Efendisi borçlu ise, .çalışıp bütün kıymetini alacaklılara ödemek mecburiyetindedir.

Müdebbere bir cariyeden doğan çocuk ta müdebberdir. Eğer köle­sinin müdebber sayılmasını herhangi bir sıfata bağlarsa normal ölü­müyle müdebber olmaz. Meselâ ben bu hastalığımdan veya bu sefe­rimde veyahut falan hastalıktan ölürsem (sen azat edilmişsin) demesi eibi Bu gibi kölenin satılması ise, caiz olur. Fakat efendisi zikretti­ği sifat üzere ölürse, müdebber köle gibi azat olunur. (Efendisinin ser­vetinin üçte bitinden sayılır.)

 

İstîlâd (Cariyesinden Veled Talep Etmek) Bahsi:

 

Cariye mevlâsmdan doğurduğu zaman «Üınmülveled» olur. Sa-tısı veya başkasına mülk edinmesi caiz olamaz. Efendisi ıçm kendi­siyle cinsî münasebette bulunmak, çalıştırmak, icara vermek ve ev­lendirilmek caizdir.                                                             

Evlâdının nesebesi, ancak efendisinin itiraûyle sabit olur.

Eğer ilk çocuğun nesebini itiraf ettikten sonra diğer bir çocuk doğurursa onun nesebi  ikrarsız da sabit olur.

Eğer efendisi (İlk çocuğu ikrar ettikten soıara) ikinci çocuğu in­kâr ederse, onun sözüyle nesepsiz olur.

Eğer cariyesini evlendirip bir çocuk doğurursa o çocuk annesinin hükmündedir.

Mevlâsı öldükten sonra cariye bütün malından azat plunur. Mevlâsının borcu varsa, alacaklılara o parayı ödemek için çalışması gerekmez.

Kişi, başkasının cariyesini nikâhla vatederse (cinsî münasebette bulunursa) ve cariye ondan bir çocuk doğurursa bilâhare onu efendi­sinden satın alırsa kendisine ümmülveled olur.

Baba, yavrusunun cariyesiyle münasebette bulunduğunda cariye bir evlât doğurursa ve baba da onun nesebini iddia ederse nesebi sa­bit olur ve cariye de babaca ümmülveled olur.

Ancak baba, cariyenin esas sahibi olan evlâdına kıymetini verir. Cariyenin «ukru» [16] ve çocuğunun kıymeti babaya düşmez. Eğer pe­deri hayatta olduğu halde dedesi cariye ile temas ederse doğan çocu­ğun nesebi sabit olamaz. Eğer babası ölü olduğu halde dedesi cariye­sini kullanır, çocuk meydana gelirse, dedesinden —babadan nesebi sa­bit olduğu gibi nesebi sabit olur.

Cariye, iki kişi arasında müşterek olup doğurduğu zaman birisi bu çocuk benimdir, diye iddia ederse, çocuğun nesebesi ondan sabit ve cariye onun ümmülveledi olur. Cariyenin yarı ukrunu ve yarı kıyme­tini ortağına vermelidir. Cariyenin doğurduğu çocuğun kıymetinden .ortağına .vermek kendisine düşmez.

Cariyelerinden doğup meydana gelen   çocuğu,   her ikisi de iddia ederse, her ikisinden nesebi sabit olur. Cariye her ikisinin de ümmül­veledi olur. Yekdiğerine maliyle ukrun yarısiyle borçlu olur. Oğlan, her-ikisinden de tam evlât irsini alır, fakat onların ikisi çocuktan bir baba irsini elde ederler [17].

Mevlâ, akdi kitabet yapmaş kölesinin cariyesiyle düşüp kalkar, ca­riye doğurduğu zaman çocuk benimdir diye iddia ederse —eğer mükâ-tep mevlâsını doğrularsa— çocuğun nesebi Mevlâdan sabit olur. Fakat mükâtebine cariyesinin ukrunu ve evlâdının kıymetini verir ve cari­ye de kendisine ümmülveled olamaz. Eğer mükâtep köle, efendisini iddiasında yalanlarsa, nesebi sabit olamaz.

 

Mukatep [18] Bahsi:

 

Mevlâ (efendi) si kölesini veya cariyesini mal karşılığında (yâni şart edilmiş ve kabullenmiş miktarın karşılığında) Mükâtep kılarsa köle Mükâtep olur (yân* her tasarrufunda serbesttir, çalışıp efendisine şart edilen parayı verecektir.)

Alınan mal, derhal veya başka bir zamanda toptan veya takitla verilmesi şart edilebilir.

Küçük köle, alışverişi biliyorsa kendisiyle kitabet yapmak cf.izdir. Kitabet akdi sahih olduğu zaman, mükâtep köle mevlâsınm elinden çıkar, fakat mülkünden çıkmaz. Bu köle için alış veriş ve sefere git­mek caizdir. Fakat mevlâsmın izni olmazsa evienemez ve bolca hibe edemez. Ve sadaka veremez. Ancak az bir şey verebilir.

Hiç bir surette başkasına kefil olamaz. Eğer kitabet muamelesin­den sonra kölenin öz cariyesinden bir çocuğu olursa o çoculk ta akdi-kitabete dahil olur, hükmü, babasının hükmü gibidir ve gocuğun ka­zancı babasına aittir.

Efendi, cariyesini kölesiyle evlendirir, bilâhare' her ikisiyle de ki­tabette bulunur ve bu akdi kitabetten sonra cariye bir çocuk doğurur­sa, o çocuk cariyenin kitabet muamelesine dahil olur ve ıpocuğun ka­zancı annesine aittir. Eğer mevlâ, mükâtep cariyesiyle cipsi münase­bette bulunursa, cariyeye. «Ukur» vermesi icap eder.

Efendi, mükâtep cariyeye veya çocuğuna karşı cinayet işlerse, kendisine cinayet bedeli vermelidir. Eğer malım telef ederse zâmin olur.

Mükâtep köle, köle olan babasını veya oğlunu satm aldığı takdir­de onlar da kitabet muamelesine dahil olur. Eğer ümmülveledini sa­tın alırsa, satın alman cariyenin çocuğu da kitabet akdine dahil olur. O halde o cariyenin satılması da caiz olamaz. (Çünkü çocuğuna tâ­bidir.)

Eğer mükâtep köle, mahremi olan fakat aralarında doğurmak il­gisi olmıyarj bir yakınını satın alırsa, Ebû Hanife (R.A.) ye göre, ki­tabet akdine dahil olmaz.

"Mükâtep bir taksiti vermediği zaman, hâkim onun haline bakar, eğer başkalarında bir alacağı veya gelecek malı varsa hemen acizliğine hüküm veremez; iki veya üç gün mühlet verir. Eğer parayı temin ede­cek bir tarafı yoksa ve efendisi de âciz sayılmasını talep ederse, hâkim âcizdir diye hüküm verip kitabeti feshedecektir. Ebû Yusuf «iki ay üzerinden geçmedikçe hâkim âciz olduğuna hüküm veremez» dedi.

Mükâtep âciz olduğu zaman tekrar kölelik hükümlerine avdet eder, elinde bulunan bütün kazancı mevlâsmmdır.

Mukâtebin malı olduğu halde ölürse, kitabet feshedilmez, belki taksitleri kazançlarından verilir ve......

hayatının son demlerinde azat olduğuna hükmedilir.

' Verilecek malı bırakmıyarak ancak kitabet zamanında doğmuş bir evlât bırakmışsa, o çocuk babasının taksitlerini vprmeye çalışa­cak, verdiği zaman babasının ölümden evvel â?at olunduğuna hükme­deriz. Babasiyle çocuk da azat olunmuştur.

Eğer satın aldığı evlâdını terkedecek olursa, çocuğunla «ya derha! babanın borcunu vereceksin veya    tekrar    köleliğe    denir.

Müslüman bir kişi, şarap veya domuz veya kendi nefsinin kıyme-tiyle kölesini mükâtep yaparsa, kitabet akdi fasittir. Eğer şarabı ve-rirfee azat olur, fakat çalışıp kıymetini vermelidir. Söyleşilen miktar-dari az olmaması belki daha fazla olması lâzımdır.

' Eğer belirsiz bir hayvan mukabilinde köîesiyle kitabet yaparsa, kitabet caiz olur. Eğer iki' köîesiyle birlikte bin (lira) mukabilinde ki­tabet akdi yapıp ta öderlerse ikisi birden azat olurlar, aksi halde kö­leliğe dönerler.

Biri diğerinin zaminidir diye ikisiyle akdi kitabet yaparsa, câız olur. Birinin ödemesiyle her ikisi de azat olur. Ödeyen bilâhare orta­ğından yarısını geri alır.

Mevlâ, mükâtep kölesini azat ettiğinde azat olur ve kitabet borcu düşer.

Mükâtep kölenin, mevlâsı vefat ettiğinde kitabet bozulmaz, belki kendisine «taksitlerin zamanında mevlâmn vârislerine parayı ver» de­nilecektir.

Eğer vârislerden tek birisi onu azat ederse nafiz olamaz. Bütün vârisler birden azat ederse- azat olunur ve kitabet parası düşer.

Mevlâ ümmülveledi olan cariyesiyle kitabet akdederse caiz' olur. Mevlâ ölürse kitabet parası cariyeden sakıttır. Zira azat olunur. Eğer kendisiyle kitabet akdi yapılan cariye doğurursa, muhayyer olur; is­terse kitabet akdine devam eder, isterse kendisini âciz addeder ve mevlâsımn ümmülveledi olur.

Müdebberesiyle akdi kitabet eden bir kişinin akdi caizdir. Mevlâ-sının malsız olarak öldüğünde, kitabetin bütününü vermek veya kıy­metinin üçte ikisini çalışıp ödemek arasında müdebbere muhayyer­dir.

Kitabet aRdi yaptığı cariyesini müdebber yaparsa sahihtir.

Fakat hanım muhayyerdir, dilerse kitabete devam eder, isterse kendisini âciz sayar ve müdebbere olur. Kitabete devam ettiğinde mev-lası servet bırakmadan ölürse, Ebû Hanifeye göre, cariye muhayyer­dir, dilerse söyleşilen miktarın veya kıymetinin üçte ikisini vârislere vermek için çalışabilir.

Mükâtep köle, kölesini mal karşılığında azat ettiği zaman caiz olamaz. Bir ivez karşılığında hibe ,de ederse sahih değildir. Eğer ken­disiyle kitabet yapılan köle, kölesiyle kitabet yaparsa caizdir. İkine* köle, efendisi olan birinci köleden evvel kitabet parasını verirse onun veliliği birinci kölenin velisine intikal eder.

Eğer, birinci mükâtebe, azat olduktan sonra parasını öderse, o za­man birinci kölenin mulisi olur. Yani mevlâsi, kendisiyle kitabet ak-teden birinci köle olur.

 

Vela Bahsi:    

                 

Kişi kölesini azat ettiğinde o kölenin velası onun olur. Kadın da kölesini âzat-edei'se hükmü hudur.

Eğer azat eden hiç kimseye veiası olmasın diye veya müslümanla-,ra velâsı olsun diye azat ederse şart batıldır. Velâsı azat edenin olur,

Mükâtep hakkını eda 'ettikten sonra, azat olunur ve velâsı efendi­sinin olur.

Mevlânın ölümünden sonra azat olunursa, yine hüküm böyledir.

Mevlâ öldüğünde, müdebber ve ümmülveled cariyeleri azat olurlar ve velâları da kendisine olur.                                                         

Kişi, .rahim sahibi, ve yakınlarını satın aldığında azat olurlar ve velâları da alıcınındır.

Kişinin kölesi, başkasının cariyesiyle evlenip cariye hâmile olduğu halde azat olunursa, hem cariye ve hem de hamli azat olunur, hamlin velası annesinin mevlâsına aittir. Hiç bir surette başkasının olamaz.

Anne azat oluşundan altı ay zarfında doğurursa, o evlâdın velası annesinin mevlâsına olur. Öyle ise, köle azat olduğu takdirde yavru­sunun veîasım annenin mevlâsmdan babanın mevlâsına getirir. Acem­lerden biri Aradın azat ettiği bir cariye ile evlenip o cariye kendisine birkaç çocuk doğurursa, Ebü Hanife'ye göre, o evlâtların velası anne­lerinin rnevlâlarına aittir.

Azat etmekten gelen velilik mevlâyı mirasta a'sabe Jular. Eğer azat olunanın nesepten asabeleri varsa, onlar mevlâda daha evlâdır­lar

Azatlının nesepten asabeleri yoksa, mirası azat eden zata aittir. Azatlı mevlâsmdan sonra vefat ederse, onun mirası mevlânm er­kek çocuklarınadır. Kız çocuklarına hiç bir şey yoktur.

Kadınlar, ancak azat ettiklerinin veya azatlısının kitabet yaptık­ları veya bunların kitabet yaptıklarının mevlâsı olabilirler.

Mevlâ, Öz oğluyla erkek ıuıabların:  bırakırsa azatlının mi­rası ancak öz oğluna verilir.

Velâ yakınlarındır.

Bir kişi, diğerin (Zeydin) eliyle müslüman olduğunda, müslüman edeni kendisine vâris ve yerinde cinayet bedeli versin diye mevlâ ya­par veya başkası vasıtasiyle müslüman olup, yine de onu (Zeydin) kendisine mevlâ yaparsa, velâ sahihtir ve cinayet yaptığı takdirde nakdî cezası mevlâsına aittir.

Varissiz öldüğünde, mirası mevlâsımn olur. Eğer vârisi varsa o vâris, mevlâsmdan daha evlâdır.

Muli, (kendisine mevlâ tutan) mevlâsı, cinayetin nakdi cezasını vermezse, mevlâsını değiştirebilir.

Mevlâsı, cinayetinin cezasını verirse, velâsmı başkasına nakletme­ye yetkili değildir

Azat etmekle muli olar. bir zat, mevlâlığuıı başkasına veremez.

 

Cinayet Bahsi:

 

Kati (öldürmek) beş çeşittir:

 1-Kasden öldürmek,

 2 -Kasden öldürmeye benzeyen kati,

 3 -Yanlışlıkla kati,

 4-Yanlışın yerine carî olan kati,

 5 -Sebepten ötürü katidir.

1-Katli amdi:  (Yâni kasden öldürmek) silâh ve silâh vazifesi gören parçalayıcı bir şeyle öldürmek demektir. Ağaçtan yapılan kesici,, taş ve ateş gibi...

Bu gibi bir öldürmenin mucibi, günahkârlık ve kısastır. Meğer ki ölünün velileri affetsinler. Kasden öldürmekte kefaret yoktur.

2 -Şüphi amd (kasden öldürmeye benzer bir Öldürme) Ebû Hanifeye göre, silâh ve silâhın yerine geçen nesne, olmayan bir şeyle vu­rup öldürmektir.

Ebû Yusuf ve Muhammed, «büyük bir taş veya ağaçla vurup öl­dürdüğü zaman, katli âmd olur. Şüphi amd (kasden öldürmenin ben­zeri) ise: Çoğu zaman öjdürülmiyecek bir şeyle vurmaktır» dediler.

Şüphi amd olan katlin —her iki tarife göre de— mucibi günah ve kefarettir, kısas ise burada yoktur.

Şüphi amd da katilin yakınlarına ağır diyet düşer.

3 -Yanlışlıkla Öldürmek iki çeşittir:

a. Kastte yanlışlık; bir şahsı av hayvanı sanarak okunu atıp öl­dürdükten sonra insan olduğunu görmesi gibi...

b Fiilde yanlışlık, hedefine attığında bir insana isabet etmesi gibi.

Bu gibi katlin mucibi: Kefaret vermektir, katilin yakınlarına da diyet lâzım gelir. Burada günah yoktur. Çünkü irade dışı bir hare­kettir.

4 -Yanlışın yerine carî olan kati; uyuyan bir kimsenin başka birisinin üzerine düşüp öldürmesi gibi. Bunun hükmü yanlışın hükmü gibidir.

5 -Bir sebeple Öldürmek ise; mülkünde   değil,   başka bir yerde kuyu kazan veya taş diken bir kimsenin hareketi gibi...

 Bu biçim katiden ötürü insan helak olursa, cezası yakınlarına di­yetin terettüp etmesidir. Bir sebepten ötürü yapılan katilde kefaret yoktur.

Daimî bir şekilde kanı himaye altına alınmış bir kimseyi [19] kasden öldürülmesiyle, katil öldürülür.

Hur bir insan; hür, köle, ve zımmiyi öldürürse öldürülür. Müslü­man olan şahıs, emin kılınan kâfiri öldürdüğü takdirde yine hüküm böyledir.              ;                                                              .

Erkek kadını, büyük küçüğü, sağlam körü ve topalı öldürürse yi­ne öldürülür.

Kişi, öz oğlunu, kölesini, müdebber kıldığı kölesini, kendisiyle ki­tabet yaptığı kölesini ve öz evlâdının kölesini öldürürse, öldürülmez.

Bir evlât, babasına lâzım olan kısasa vâris olsa, o kısas düşer.

Kısas, ancak kılıçla yapılır. Mükâtep bir köle kasden öldürüldüğü zaman, mevlâsından başka vârisleri yoksa, meylâşı kısasını alır. Eğer kitabet parasını vermemişse ve mevlâsından başka vârisleri varsa, vâ­risleri kısas hakkına sahip değildirler, velev ki nıevlâsiyle beraber ol­muş olsalar.

Birisinin yanında rehin bulunan köle, öldürüldüğünde, rehin ge­renle, alan bir araya gelmedikçe katiline kısas tatbik olunmaz.

Bir kişi, diğer bir şahsı kasden yaralayıp yatağa düşürürse ve ya­ralı da bu sebepten ölürse, kendisine kısas lâzım olur. Kasden başka­sının elini mafsaldan kesenin eli kesilir. Ayağın hükmü ele elin. hük­mü gibidir. Burnun genzi ve kulak ta böyledir.

Başkasının gözüne vurup çıkarana- kısas düşmez. Eğer çıkma­mış fakat görmez hale gelmişse vurana kısas lâzım gelir.

Ayna kızdırılır ve suçlunun yüzüne ıslak pamuk bağlanır, gözü aynanın karşısına getirilir, ışığı azaimcaya kadar devam edilir.

Dişte kısas vardır.

Benzen mümkün olan her yarada kısas vardır. Dişten başka hiç bir kemikte kısas yoktur.

Kaste benzer kati (şüphi amd) ancak nefiste vardır. Nefsin hari­cinde kalan azalarda ancak amd veya hata yanı yanlışlıklar olabilir.

Nefis hariç, eşler arasında başka azalarda kısas yoktur. Hür ile köle ve iki köle arasında da nefis hariç kısas yoktur.

Müslüman ve zımmî kâfiri arasında azalarda kısas vardır.

Kişinin elini bileğinin yansından kesene veya iyileşen bir derîn yara açana, kısas vacip olmaz (belki diyet lâzımdır.)

Kesilenin eli sağlam, kesenin eli çolak veya parmaklan eksikse, kesilen dilerse o ayıplı eli keser ve (ayıptan dolayı) kendisine bir şey (tazminat) verilmez. İster bir elin ırşmı (diyetim) tam olarak alır. Bir kişinin iki boynuz arasını (yânî alnın üst tarafım) istiap edercesi­ne 'başını yaran zatın iki boynuz arasına o kadar yara sıkışmazsa, ya­ralı muhayyerdir; isterse yarası karşılığında hangi taraftan başlarsa başlasın suçlunun başını iki boynuz arasını istiap edecek kadar yarar. Dilerse para cezası alır.

Lisan ve tenasül âletinde kısas yoktur. Meğer ki tenasül âletinin sünnet yeri bulunan haşefesi kesilmiş olsun.

Katille ölünün velileri bir mal üzerinde sulh ettiklerinde kısas düşer, ister az ve ister çok olsun şart edilen miktar lâzım olur.

Ortaklardan tek birisi hakkını affeder veya bir şey karşısında sulh ederse, diğerlerin kısas hakları düşer. Aıîcak diyet olarak ^hakla­rını alırlar. Bir cemaat birlikte birisini öldürrse hepsi birden öldürü­lür. Bir kişi bir cemaati öldürürse......

velileri hazır bulunduğu zaman, o kişi o cemaat yerinde öl-r ve onlara başka bir şey de verilmez. Eğer tek bir kışının velisi haz r olursa onun yerinde öldürülür diğerlerin hakkı düşer.

Kendisine kısas lâzım olan zat, öldüğü zaman kısas kendiliğinden

düşer.

iki kişi birlikte bir kişinin elim kestiğinde her ikisine birden kı­sas düşmez, ancak (insan) diyetin yarısını vereceklerdir.

E?er bir kişi, iki kişinin sağ ellerini keserse, her ikisi de hazır ol­duğunda" beraberce sağını keser ve yarım diyet alıp yarıya takdim edebilirler.

Eğer birisi hüküm meclisinde hazır olursa, o sağını, kestirir, diğe­rinde diyetin yarısı verilir.

Köle birisini amden öldürdüğünü, ikrar ettiğinde, kendisin* kısas tatbik edilir Bir kişiye kasden ok atarsa ok cnu delip dıger birisim de öfdurürse, birincinin yerinde öldürülür ikincinin diyeti katılın va-rislerine düşer.

 

Diyetler Bahsî:

 

Bir kişi  diğerini şüphi amd olarak öldürürse, âküesine (yakınla fmmalieze diyet düşer ve kendisine de kefaret lâzım gelir.

Suphi amd (kasden öldürme) diyeti; Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a .öre dört*  yüz devedir. Yirmi beşi, iki yaşma girmiş dişi deve, yirmi  dena girmiş dişi deve, yirmi  de dört yaşına, girmiş, dişi deve ve yirmi beşi de beş yaşına girmiş dışı devedir.

"   Tagliz  (aftırlık)  ancak develerde olur. O halde eğer diyet deve­lerden olmazsa, ağırlaştırılamaz.

Yanlış öldürmekle, öldürenin yakınlarına, diyet, kendisine de ke-faret vacfp olur, yanlışlıkla öldürmekte, diyet: develerden yus deve-dir, beş çeşittir.

iki yaşa varmış develerden yirmi dişi yirmi erkek, üç yaşa var­mışlardan yirmi diş!, dört yası, develerden yirmi ve beş yash develer-den yirmi adettir.

Paradan olduğunda, altından ise, bin dinard.r. Gümüştense on bin demdir ye göre, ancak diyet bu üç (deve, a.ün ve gümüş) ten olabilir.

ı Ebû Yusuf ve Muhammed (RA.), «Surdan ilû yüz siğır- koyundur ve süsten (elbiseden)  yüz sustu, Beher süsü iki elbiseden ibarettir» dediler.

Müslüman ve zımminin diyeti eşittir. Nefiste, burnun genzinde, lisanda, zeker (tenasül âletin) de diyet vardır. Birisinin başına vur­duğunda aklı giderse, akil için diyet var.

Sakal, tıraş edildiğinde bir daha bitmezse diyeti vardır.

Başın saçında, (bitmezse) kaşlarda, gözlerde, ellerdle, ayaklarda,, kulaklarda, dudaklarda, taşaklarda ve kadının memelerinde diyet var­dır. Bunların her birisinde diyetin yarısı vardır. (Her ikisinde tama­mı vardır).

Göz kirpiklerinde diyet vardır. Tek birisinde diyetin dörtte biri vardır.                                               ..    .

El veya ayakların her hangi bir parmağında, diyetin onda biri vardır. Bütün parmaklar eşittir. Her parmakta, üç mafsal vardır. Be­her mafsalda parmak diyetinin üçte birisi vardır.

İki mafsallı parmakta ise her mafsalın diyeti, tüm parmağın yarı diyetidir.

Her diş için beş deve diyet vardır. Ön dişler kesiciler ve diğerleri hep eşittir.

Bir azaya vurup, menfaatini tatil edene kestiğinde tam diyeti düştüğü gibi— tam diyeti lâzım gelir. Sakatlanan el ve ışığı kaybolanı göz gibi...

' Şecac (baş yangı) on çeşittir.

 1-Harise: Kan çıkmaksızın derii-yi tahriş etmek,

 2- Damiğa: Kan çıkıp sağa ve sola yayılmayan ya­ra,

 3 -Damiye: Kanı akan yara,

 4 -Badia: Derisi kopmuş yara,

 5 - Mütelahame: Derisinden sonra eti kesilen yara,

 6- Simhak: Etile baş kemiği orasındaki ince perdeye yetişen yara,

 7 -Mudiha: Kemiği görünen yara,

 8- Haşima: Kemiği kırılan yara,

 9 -Münekkile: Ke­miği kırdıktan sonra yerinden başka yere oynatan yara,

10-Amme: Dimağa yetişen yaradır.

Mudiha da, kasden yaparsa kısas vardır. Diğer yarıklarda kısak yoktur. Mudihanın haricindeki yaralarda, âdil bir insanın hükmettiği kadar para cezası vardır.

Yanlışlıkla olan Muduihada, diyetin yansının onda biri vardır. Haşimede, onda bir vardır. Münekkilde, diyetin onda bir buçuğu var­dır. Ammede, diyetin üçte birisi vardır.

Caife (tçe nüfus eden yara) de, diyetin Üçte biri vardır. Eğer de­ler öbür tarafa çıkarsa iki caife olur ve o zaman diyetin üçte ikisi lâ­zım gelir.

Bir elin parmaklarında, diyetin yarısı lâzımdır, parmakları elin. ayasiyle beraber kestiğinde de diyetin yarısı lâzım gejir, parmaklan bileğin yarısı ile .beraber keserse, ayanın kesmesi için diyetin yarısı, fazlası için de bir^âdil insanın hükmettiği ceza lâzımdır, fazla parma­ğın kesilmesinde bir âdilin hükmettiği miktar verilir.

Sağlamlığı bilinmediği takdirde, çocuğun gözüne  zekerinde (âletinde)  ve lisanında bir âdilin hükmettiği miktar

Kemiği görülecek derecede yaralı bir kimsenin başını tekrar kı­rar, aklının giderilmesine veya başın tüylerinin bitmemesine sebep olursa Mudiha'nın cezası diyete dahil olur (yâni diyet alınır ve iktifa edilir.)

Mudiha ile gözU kör olup, kulağı sağır veya ahres olursa, hem. mudihanm cezasını ve hem de diyeti verecektir.

Ayağının bir parmağını kestiğinde yanmdaki parmak ta sakat olursa iki parmağın ırşi (cezası) lâzım gelir. Ebû Hanife (R.A.) ye göre, bu kesişten dolayı kısas yoktur.

Kaldırdığı--dişin yerine diğer bir diş biterse cezası sakıt olur.

Ebû Hanife'ye (E.A.) göre, kırılan baş iyileşir yerinde tüyler bi­terse ceza sakıt olur. Ebû Yusuf «Elemin cezası olunur» dedi. îmam-ı Muhammed (R.A.) «Doktor ücreti vardır» dedi.

Bir kişiyi yaralayandan, yara iyileşmeyince kısas alınmaz. Bir ki­şinin elini yanlışlıkla keser sonra iyileşmeden öldürürse, diyet lâzım gelir ve elin cezası sakıt olur.

Her kasdi fiil ki, kısas onda şüpheden ötürü yok olur. (Babanın ev­lâdını öldürmesi gibi) onun diyeti, katilin malından verilir. (Yâni ya­kınlarına diyetin verilmesi lâzım değildir.)

Sulh ile vacip plan ceza, ancak katilin malından verilir,  Baba, oğlunu kasden öldürdüğünde, üç sene zarfında yavaş yavaş malından diyet verecektir.

Caninin itirafiyle sabit olan cinayetin cezası ancak Öz malından alınır. Yakınlarına doğrulanması lâzım gelemez. Çocuğun ve delinin kasten Öldürmeleri, hata (yanlışlık) tır. Burada diyet yakınlarına te­rettüp eder.

Müslümanların yolunda bir kuyu açarsa veya bir taş dikerse, onun­la bir insan ölür ise onun diyeti yakınlarına düşer. Eğer biç,-hayvan telef olursa onun tazminatı yapanın malından alınır.

Yol tarafına bir balkon veya su oluğu yapmışsa, bu da düşüp bir insanı öldürürse, diyet, yakınlarından alınır. Kuyu, kazan ve taş di­kene kefaret düşmez.                

Mülkünde açtığı kuyuya bir insan düşüp helak olursa, zâmin ol­maz.

Binici, bineğin ayağıyla ve eliyle bastığından veya ısırarak öldür­düğünden mesuldür. Ancak çifte ve kuyruğiyle yaptığından değildir

Binicinin bineği yolda terseder veya işerse ve onunla lb|r insan dü­şüp ölürse binici zâmin olamaz.

Hayvanı arkadan süren, hayvanın elinden ve ayağından çıkan zararlardan mesuldür.

Hayvanın yularından tutarak çeken, hayvanın eliyle yaptığı za­rardan sorumludur. Fakat ayağından sorumlu değildir.

Bir deve katarını (toplumunu) çektiğinde çiğnediklerinden mesul olur. Eğer beraberinde arkadan sürücü de varsa her ikisi birden zâ­min olurlar.

Köle yanlışlıkla cinayet işlediğinde mevlâsma, denir: Ya köleyi ci­nayetin karşılığı olarak ver veya fidye ile kurtar. Mevlâ, köleyi verdi­ğinde cinayet velisi köleyi mülk edinir, kurtarmak isterse, cinayetin cezasını vermek suretiyle kurtarır. Eğer köle ikinci defa cinayet iş­lerse,' hükmü birinci cinayetin hükmü gibidir.

Köle, iki cinayeti birden işlediğinde efendisine: Ya köleyi iki cina­yet sahibine ver aralarında haklan kadar paylaşsınlar veya her ikisi­nin ırşım (cezasını) vermek suretiyle kurtar, denilecektir.

Mevlâsı, cinayet işlediğini bilmediği halde azat ederse, kölenin kıymetinden ve cinayetin karşılığından hangisi daha az ise, onu ver­mek mecburiyetindedir.

Cinayet işlediğini bildiği halde satarsa veya azat ederse, cinayet ırşını vermek mecburiyetinde kalır.

Müdebber köle veya ümmülveled cariye yanlışlıkla cinayet işledi­ğinde mevlâsı kıymetinden ve ırştan hangisi daha azsa, ona çarptırı­lır. Mevlâsı Kadı'nm hükmüyle kıymetin fcir evveline verdiğinde, ikin­ci cinayet için bir şey mevlâya lâzım gelmez. Belki ikinci hak sahibi birinci cinayetin velisini takip edip onunla aldığında ortak olacaktır.

Mevlâ, kölenin   kıymetini, Kadı'nın hükmü olmaksızın vermişse.:ikinci cinayetin velisi muhayyerdir;  dilerse, mevlâdan isterse birinci cinayetin velisinden hakkını alabilir.

Duvarı, müslümanların yolunda mail-i inhidam olduğunda, sa­hibine yıkılması talep edilip ye bu talebe dair şahit de edindiği halde, yıkılması mümkün olacak bir müddet geçtiğinde hâlâ sahibi yıkma* mışsa sahibi, yıkılıp telef ettiği mal. ve candan sorumludur. İster yı­kılmasını müslüman bir kimse, ister zımmî bir kimse talep etsin.

Bir kişinin evine doğru meyletmişse, yıkılma talebi ancak o kişi­den gelmelidir.                                        .    . .

İki süvari birbirine çarpar ve ölürlerse, her birinin yakınına di­ğerin diyeti lâzım gelir.

Kişi, yanlışlıkla bir köleyi öldürdüğünde on bin, dirhemden faz­la olmamak şartiyle kıymetini vermelidir. Eğer öldürülen kölenin kıymeti on bin veya daha fazla dirhemse, katil, on bin dirhemden on dirhem eksik bir cezaya çarptırılır.

Cariyenin kıymeti, diyetten fazla olduğunda, beş bin dirhemden on dirhem eksik bir cezaya çarptırılır katil...

Kölenin elinin diyetinde beş bini geçmeyen yarı kıymeti verilir, ancak beş dirhem eksik verilir.

Hür bir insanın diyetinde takdir olunan, kölenin kıymetinde de takdir olunur. (Meselâ hür hakkında yarı diyeli icap ettiren, kölede de yan kıymeti icap ettirir.)

Hâmile bir hanımın karnına vurduğunda, ölü bir bebek düşürür-se, vurana «Gürrc» düşer.

Gürre: Diyetin onda birisinin yarısıdır. Eğer diri bir yavru düşü­rür, bilâhare ölürse, tam diyet vermek lâzım gelir. Bebeği ölü olarak düşürür, bilâhare annesi ölürse bir diyet ve bir de Gürre lâzımdır.

. Eğer anne öldükten sonra bebeği ölü olarak karnından çıkarsa, anne hakkında, vurana diyet düşer, fakat bebek hakkında hiç bir şey lâzım gelmez.

Düşürülen bebekten gelen mai vârisleri arasında taksim olunur.

Cariyenin bebeği için  erkekse diri olduğu kıymetinin onda bi­risinin yansı lâzımdır.

Kızsa kıymetinin onda birisi verilir. Düşürülen yavru hakkında Kefaret yoktur.

Yanlış ve şüphi amde (kaste benzer) katillerin kefareti: Mü'min bir köleyi azat etmektir. O olmadığı takdirde arka arkaj/a iki ay oruç tutmaktır, ancak altmış fakire yedirmek yoktur.

 

Kasame (Yeminler) Bahsi:

 

Katili belli olmadığı halele ölü. bir mahallede bulunursa, o ma­halle sakinlerinden ölü velisinin seçeceği elli kışı, Allah'a yemin eder­ler ki, biz bu adamı öldürmedik ve katilini de bilmiyoruz. Yemin yap­tıktan sonra o mahalle sakinlerine diyeti yüklenir.    '

Velisi, bunlar öldürmüştür, diye yemine davet edilmez. Yemin, ederse bile cinayetle hüküm verilemez.

Mahalle halkı elli kişiyi tamam etmezse, elli (kişi) tamam olun­caya kadar yemin tekrarlanır.

Çocuk, deli, kadın ve köleler kasamete    (yemin ektirmeye)  dahil olmaz.            -     ,

Kendisinde yara bulunmayan bir ölü bulunursa, ne kasamet ve ne de diyeti yoktur. Burnundan, arkasından ve ağzından kan akarsa yine kasamet ve diyet yoktur.

Gözlerinden veya kulağından kan akıyorsa öldürülmüş sayılır.

Bir kişi tarafından sürülen bir devenin sırtında biri öldürülmüş bulunursa, onun diyeti sürenin yakınlarına düşer. Bulunduğu ma­hallenin halkına gelince, onlara bir şey düşmez.'

Öldürülen şahıs, bir insanın evinde bulunursa, yemin etmek ev sahibine, diyet vermek te yakınlarına düşer.

Ebû Hanife'ye göre,- kiracılar ev sahipleriyle beraber  kasamete (yemin etmek muamelesine)  dahil değildir.

Ölü, bir yerde bulunursa, asıl olduğu için o yerin tapusuna sahip kimselere onlardan tek kişi bile kalsa yemin lâzım gelir. Alıcılara bir şey düşmez.

Gemide (bir kimse) Öldürülmüş olarak bulunduğunda, orada bulu­nan halka ister gemi sahibi, ister müşteri olsun kasamet (yemin). düşer. Ölü, bir mahallenin camiinde bulunursa, yemin o mahallenin sakinlerine düşer. Umumî camide veya büyük çarşıda bulunduğunda yemin yoktur. Bu durumda diyeti devlet bütçesinden verilir.

Yakınında köy ve benzeri bulunmayan bir çölde bulunursa, kanı heder olur (hiç kimseden alınmaz.) iki köy arasında bulunursa, en ya-kın köye diyet vermek lâzım gelir.                     :

Fırat nehrinin ortasında boğulmuş su ile giderken görülürse, ka­nı heder olur. Eğer suyun kenarında boğulmuş ve orada durmuş ise; o yere en yakın köye diyeti lâzım gelir.

Velisi mahalle sakinlerinden birisinin yakasını tutarsa bile, bütün mahallelilerden yemin ve diyet sakıt olmaz.

Mahalle sakinlerinden olmayan birisinin yakasına yapıştığı zaman..

mahallelilerden yemin ve diyet sakıt olur.    .

Öldürmediğine dair kendisinden yemin talep edilen zat, ben de­ğil'de falan adam öldürttü dediğinde, Allah'a yemin ettirilerek: «Ben öldürmedim ve falan adamdan başka da öldüreni tanımam» diye­cektir.

Hâdise yeri olan mahalle halkından iki kişi o mahalleli olmayan bir kişinin aleyhinde şahitlik ederek bu öldürdü deseler şahitlikleri ka­bul olunmaz.

 

Mea'kıl Bahsi:

 

Şüphi-amd .ve hataen (yanlışlıkla) yapılan öldürmenin ve öldür­mekle vacip olan diyet, öldürülenin âkilesine farz olur.

Eğer katil divana yazılnıışlardansa (yâni memur ise) âkilesi, diva­na yazılmışların hepsidir, diyet üç sene zarfında onların maaşlarından kesilir. Eğer maaşları üç seneden fazla veya az bir müddet için veri­lirse ona göre alınır. Divan ehlinden (memur) olmayan bir kimsenin âkilesi kabilesidir. Diyet üç sene zarfında beherine dört dirhemden fazla düşmemek şartiyle taksite bağlanır ve her senede bir dirhem iki danık [20] verilecektir. Bundan da azaltılabilinir.

Kabilesi buna kâfi gelmezse, başka kabilelerin en yakını kendile­rine bu taksitleri verme bakımından yardımcı olabilir.

Katil de diyet vermekte kabileye dahil olvmur ve kabilenin birisi gibi taksit verir.          .                                                              

Azat olunan kölenin âkilesi, azat eden meviânih kabilesidir.   .   ..

Müvalat yoluyle mevlâ edenin âkilesi, mevlâ edindiği zat ye; o sa tın kabilesidir.

Âkile, diyetin onda birisinin yarısından bz yüklenemez, onda bi­rin yarısını ve daha çoğunu yükler. Onda birin yansından az olan nak­dî ceza, caninin malından alınır.

Kasten yapılan katlin cinayeti âkile kabul etmez.

Caninin itirafiyle sabit olan bir cinayetin diyeti, âkileye düşmez, meğer ki caniyi tasdik etseler.

Sulh yoluyle lâzım gelen diyeti âkile veiTîiez.

Hür bir insan, yanlışlıkla köleye karşı cinayet işlerse, diyet âkileşine düşer.

 

Hadlar Bahsi:

 

Zina, delil ve ikrarla sabit olur.                             .

Delil: Dört şahidin, bir erkek veya kadının zina ettiğine dair şa­hitlik etmesidir.

îmam (hâkim) kendilerinden, zina nedir, nasıldır, nerede yapıldı, kiminle yapıldı ve ne zaman yapıldı diye soracaktır.

Şahitler bu şekilde beyanda bulundukları ve sürmelikteki mil gi­bi, hanımla cinsî münasebette bulunduğunu gördüklerini söyledikten sonra kadı, şahitlerin durumunu sorar, gizlice ve açıkça âdil gösteril­dikleri zaman, şahittikleriyle hüküm verir.

İkrar: Baliğ ve akıllı bir kimsenin dört mecliste dört defa zina ettiğini ikrar etmesidir.

Zina ettiğini'ikrar ettikçe kadı kendisini reddeder. Dört defa ikrârı tamam olduğu zaman, kadı, zina nedir, nasıldır, nerece ve kim­le zina ettiğini kendisinden sorar, bunu beyan ettiğinde kendisine haddi tatbik etmek lâzım olur.

Zânî evli ise, ölünceye kadar taşla recmedilir (yâni öldürülür) Zânîyi geniş bir sahaya çıkarıp evvelâ şahitler, sonra kadı ve daha sonra halk recmetmeye başlar.    

Şahitler, önce recim etmekten sakındıkları zaman, hadi sakıt olur.

Eğer zinası ikrar etmesiyle sabit olmuşsa, evvel kadı, daha sonra halk recmetmeye başlar.

Öldürüldüğünde, yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır.

Hür ve bekâr olduğu takdirde, haddi (cezası) yüz sopadır.

Kadı, elbisesinin çıkarılmasını, budaksız ve dalsız bir ağaçla ortalama bir vuruşla vurulmasını emreder. Vurmalar. baş, yüz ve te­nasül âleti hariç, bedenin diğer azalarına taksim edilir. Köle olduğun­da ayni şekilde- elli sopa kendisine vurulur.

îkrâr etmesiyle zâni addedilen kişi, haddin evvelinde veya or­tasında ikrarından cayarsa, dönüşü kabul olunur derhal tahliye edilir.

Kadı'nm, ikrar edeni caymaya teşvik etmesi, sünnettir. Kendisine «Belki öpmüşsün veya ellemişsin» diyecektir.

Erkekle kadın bu hükümde eşittirler. Meğer ki kadının deriden yapılmış veya ortası pamukla doldurulmuş elbisesi çıkarılır, diğer el­biseleri, çıkarılmaz.

Recm olunduğunda kadına bir çukurun eşilmesi caizdir. Kadının izni olmaksızın mevla (efendi) kölesine had vurmaz.

Recm olunmazdan evvel, fakat hüküm verildikten sonra, şahitler­den birisi şahitlikten feragat ederse, şahitlere iftira cezası olan had vurulur ve recm sakıt olur.

Eğer recm yapıldıktan sonra şahitlerden birisi şahitlikten cayar-'sa yalnız ona had vurulur ve diyetin dörtte birini ödeyecektir.

Şahitlerin adedi dörtgen azsa, kendilerine iftira cezası tatbik edi­lir.

Bir kimsenin recm olunmasının şartı: Hür,, baliğ, akıllı, müslü-man ve doğru bir nikâhla evlenip her iki tarafın had görmesinden ev­vel cinsî münasebette bulunmuş olmasıdır. Muhsin (evli) Pir kimse­de, hem sopa hem de recm bir arada tatbik olunamaz.

Bakire bir kimseye zina ettiğinde had ile sürgün beraberce tatbik olunamaz. Meğer ki, kadı uygun görürse, o zaman uygun gör­düğü kadar sürgün edebilir.

Hasta bir kimse zina ettiğinde, haddi (cezası) recme, derhal recmedilir, cezası sopa ise, iyileşinceye kadar tehir edilir.

Hâmile bulunan hamm zina ettiğinde, doğuruncaya kftdar cezası tehir edilir. Eğer cezası sopa ise, lohusa kanından da çıkıncaya kadar tehir edilir.

İftira cezası hariç, şahitlerin geçmiş bir had hakkında kadıdan uzak olmalarından değil, başka bir mâniden ötürü yapmadıkları şa­hitliği şimdi yaparsalar kabul olunmaz.

Ecnebi bir hanımla, iki yoldan başka münasebette bulunan bir kimse, ancak tazir (azarlama) olunur.

Evlâdının ve torununun cariyesini bana haram olduğunu bilir­dim dese bile kullanan bir kimseye had vurulmaz.

Haram olduğunu ifade ettiği halde, babasının, veya annesinin yahut hanımının cariyesini kullanan kişiye veya mevlasmın cariyesi­ni kullanan köleye had lâzım gelir. Eğer bu surette: «Ben bana helâl olduğunu zannettim dese» had yoktur.

Kardeşinin veya amcasının cariyesini kullandığında «Bana helâl olduğunu zannettim dese» bile had olunur.

Zevcesinin gayrisi gerdeğine götürülüp, kadınlar: «Bu senin ha-nunmdir desçler» buna binaen o da münasebette bulunsa kendisine had terettüp etmez. Ancak mehir verir.

Yatağında bulduğu hanimi kullanan bir kimseye had lâzım gelir.

Nikâhı kendisine düşmeyen bir hanımla evlenip münasebette bu­lunan bir kimseye had lâzım gelmez.

Ebû Hanife (E.A.) ye göre, bir hanımı arka yolda kullanan veya bir erkekle Lût kavminin amelini yapan bir kimseye had düşmez. An­cak ta'zir olunur.

Ebû Yusuf ve Muhammed «Zina gibidir» dediler.

Hayvanla düşüp kalkana had yoktur [21]

Darulharpte (1) veya bagîler diyarında zina eden bir kimse bilâ­hare bize gelirse had olunmaz.

 

İçkinin Cezası Bahsi:

 

şarabı içerken tutuklanan bir kimsede kokusu mevcut olur, içti­ğine dair sahîtlerlahadet eder veya içtiğini ikrar ve itiraf ederse bu kimseye had lâzım gelir, Kokusu gittikten sonra İçtiğini ıtınrf ederse hurma veya üzüm suyunu içerken sarhoş olan bir g     bulunan veya şarap kusa,  bir kimseye

nesiyle hurma Veya üzüm suyunu  ğu anlaşılmadan had vurulmaz, sarhoşluğu geçmeden de had tatbik

Hür bir insana şarap ve sarhoşluk cezası: Seksen sopadır. Zina cezasında dediğimiz gibi, bedenin muhtelif yerlerine vurulur.

Eğer içen köle ise, cezası kırk sopadır.

Evvelâ, şarap içtiğini ve sarhoş olduğunu ikrar edip bHâhareik-rârmdan cayan bir zata had tatbik edilmez. Kişinin içtiği, ita şahidin sannîiğivle ve kişinin bir defa ikrar etmesiyle sabit olur. Burada erkek­lerle beraber hanımların şahitliği kabul olunmaz.

 

İftira Cezası Bahsi:

 

Kişi muhsin bir erkek veya hanıma açıkça zina atfeder, iftiraya maruz kalan zat da cezalandırılmasını istediğinde, hakim -eğer ıf-«ıa eden hürse- seksen sopa vurur, kürkü ve pamuklu elbiselerinden başka ensesini çıkartmaz ve sopalar bedencin muhtelif yerlerine vurulur.,.

Müfteri köle ise, kırk değnek vurulur.

(Muıhsmin kökü olan) İhsan: iftiraya uğrayanın hur, akıl, bahg, müslüman ve zina fiilinden mahfuz olması demektir.

Babasının nesebim «sen babamn oğlu değilsin veya ey.sâ*  ha-mmm o*!u» demek suretiyle inkâr ederse, iftiraya maruz; kalan  zatın annesi de muhsine olarak ölmüşse, oğlu, anneme iftira ettiğinden dolayısıyla     a    olmasmı istiyorum elerse, müfteri derhal cezalandmhr

ölüye yapılan iftira cezasının tatbikini, ancak o iftiradan oturü nesebine halel gelen zat talep edebilir.

îftiraya maruz kalan muhsin ise, kâfir oğlu   ve kota müfteri­nin had edilmesini talep edebilirler.

 memleketi demektir. Bağiler: devlete, karşı gelenlerdir.

Hür olan annesine zina isnat ettiğinde, kine meviasmın had olun­masını talep edemez.

Kişi, müfteri olduğunu ikrar edip sonra ikrarından cayarsa kabul değildir (yâni cezadan kurtulamaz.)

Arap asıllı bir kimseye, ey Nebeti (Çingene) diyen had olunma?.

Bir kişiye, ey gök oğlu diyene had vurulmaz, Kişiyi, amcasına ve­ya dayısına veyahut,üvey babasına nisbet eden bir kimısş, müfteri sa­yılmaz.

Bir kimse, mülkinin gayrisinde haram bir şekilde cinsî münase­bette bulunursa, ona zina nisbet edene had lâzım gelmez,    '.

Çocuk doğurduğundan kendisiyle mülâaaet (lânetlime) yapılan hanıma zina atfedene had vurulmaz.

Bir köleye, bir cariyeye veya bir kâfire zina atfeden veya bir müs-Iümana zinanın gayrisini isnat edip: «Ey fâsık, ey kafir veya ey ha­bis» dese ta'zir olunur.

«Ey eşek veya ey domuz» dediğinde ta'zir edilmez. Ta'zirin en çoğu otuz dokuz sopadır, en azı ise üç sopadır.

Ebû Yusuf: «Ta'zir yetmiş beş sopaya kadar yükselebilir,» dedi. Hâkim ta'zirle beraber hapsetmeyi de faydalı görürse yapabilir.

Sopaların en şiddetlisi, ta'zir, sonra zina, sonra içki ve daha son­ra kazif (İftira) haddmda vurulan sopalardır..

Hâkim birisini had veya ta'zir ettiğinde ölürse, kanı heder olur.

İftiradan dolayı had yiyen müslümanın  tevbe etse bile şahit­liği kabul olunmaz.

Kâfir iken iftiradan had olunan bir kimse bilâhare müslüman olurusa şahitliği kabul olunur. Allah herkesten daha iyi bilir.

 

 



[1] Meselâ- Tarla sahibi, ekene, büyük ve küçük nehirlerin kıyısı «dakiler benim veya senin olsun, diğeri aramızda üçte bir veya dörtte' bir usulüyle olsun dese caiz olamaz. Çünkü belki mahsul yalnız o tarlalardan gelir. (M.şkat)

 

[2] Misal: iki kız kardeş gibi... Şayet birisi erkek olsaydı diğerini nikâhla-yamadığı gibi, ikisi "birden bir kocaya varamaz.

[3] Kimisi, hıristiyandan bir taifedir, kimisi yıldıza tapan bir gruptur dedi-

 

[4] Nikâh Mut'a; kişinin bir hanıma «Seninle şu kadar (Bir sene) müddet karı koca hayatı yaşayalan, bu kadar (bin lira) para mukabilinde» demesidir.

(Dürer)

[5] Kızın velisi odluğu zaman, bir taraftan asil olur. diğer taraftan da vekil olur Yine, hüküm böyledir, eğer amcanın büyük kızı kendisine vekâlet vermiş ise.

(Dürer)

 

[6] Sen. birle boşsun, sen birle boşsun, sen bir talâkla boşsun dediği gibi.

 

[7] Bayin ve rîci talâklar arasında fark; Talâkı tıayinde hanımına; sen ba-yinsin der. Talâkı ricide sen "boşsun der.

Bayin talâkta kadının rızası olmazsa idette olsa bile evlcnemez. Rici talâk ise tam tersidir

[8] «Yine erkek, hanımını (üçüncü defa olarak) boşarsa ondan stftıra, kadın kendinden başka bir ere nikahlanıp varıncaya kadar ona (birinci kocasına) he­lâl olmaz. Bununla beraber eğer bu (yeni) koca da onu boşar da onlar (birinci koca ile aynı hanım) Allanın sınırlarım ayakta tutacaklarını (tatbik edecekle­rini) zannederlerse tekrar birbirine dönmelerinde her ikisi için de vebal yoktur. Bunlar, bilir ve anlar bir kavm için, Allah'ın açıkladığı sınırlardır.» (Bakara: 230)

 

[9] Zihar: Hanımını annesinin beline veya bütününe benzetmektir. Tafsilât çok yakında gelecektir.

[10] Hul: Mal karşılığında hul kelimesiyle veya başka bîr kelime ile nikâhtan vazgeçmek demektir.                                                            (Dürer)

[11] Bu iki deyişin arasındaki fark: Birincisinde harf olarak «Ba» kullanıl­mıştır, ikincisinde «Alâ» kullanılmıştır. Dikkat buyurulsun       (Mütercim)

[12] Ancak iddet nafakası lâzım gelir. Ebû Yusuf Mubarat'dajjer hak düşer Hui'da düşmez. Muhammed'e göre ancak düşürülmesi şart    edilen    hak düşer,

(Meydanı)

 

[13] Karının irtidad etmesi gibi. Meselâ hanımı vâris olmasın diye boşar ve daha hanımın iddeti 'bitmez­den ölür, bu durumda hanım vâristir.

[14] Meselâ hanımı vâris olmasın diye boşar ve daha hanımın iddeti 'bitmez­den ölür, bu durumda hanım vâristir.

 

[15] Çünkü zengine ancak parasını köleden tahsjl etmek düşer. Fakir ortak ise arkadaşından tazminat istediğinden .köle onun için çalışmaktan kurtulur. Tazminat ta sabit olmadığı için mahrum kalır.                      (Damad)

 

[16] Ukur: Hürlerde mehir, cariyelerde kıymetinin onda biri, dul iee yirmide biridir,

[17] Çünkü şebebde birdirler yâni cariye ikisinin müşterek malıdır.

[18] Kölenin vereceği bir miktar mal mukabilinde azat edilmesi demektir."

 

[19] Müslüman ve zimmî

 

[20] Bir danık dirhemin altıda biridir, tki danık dirhemin üçte "birini teşkil eder

 

[21] Eğer hayvan eti yenmezdense kesilir ve yakılır, kıymeti failden alınır.

Eğer eti yenenlerdense kesilir, eti yenilir. İmam-ı .Azama göre İDöyledir.'"iEbû Yu­suf'a göre, eti  murdardır. Kıymeti failden alınır.

 

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,857,038 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024