4- NİSÂ SÛRESİ
Medine döneminde inmiştir.
176 âyettir. Sûre, özellikle kadın haklarından, onların hukûkî ve sosyal
konumlarından bahsettiği için bu adı almıştır. “Nisâ” kadınlar demektir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1.
Ey insanlar!
Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da
eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan
Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan
sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.
2.
Yetimlere
mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların
mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.
3.
Eğer, (velisi
olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten
korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer,
üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın.
Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o
taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu,
adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.
4.
Kadınlara
mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi
istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin.
5.
Allah’ın,
sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O
mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
6.
Yetimleri
deneyin. Evlenme çağına (buluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını
görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri
alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin.
(Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de
fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin
karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da
yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
7.
Ana, baba ve
akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana,
baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah,
bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak
belirlemiştir.
8.
Miras
taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır
bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini
alacak) güzel sözler söyleyin.
9.
Kendileri,
geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlar hakkında endişeye
kapılanlar, (yetimler hakkında da) ürperip korksunlar. Allah’a karşı
gelmekten sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
10.
Yetimlerin
mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş
yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.
11.
Allah, size,
çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını
emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye)
bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye
bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer
çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir
düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu
paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır.
Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu
bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah,
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
12.
Eğer
çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer
çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen
karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının
ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte
biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri
onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine
getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine
varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek
veya bir kız kardeşi bulunursa, ona altıda bir düşer.
Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu
paylaştırma varislere) zarar vermeksizin
yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra
yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir
(hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
13.
İşte bu
(hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat
ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları
cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.
14.
Kim de
Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah
onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap
vardır.
15.
Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin.
Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah
onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı
çıkarmayın).
16.
Sizlerden
fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe
edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah,
tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.
17.
Allah katında
(makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe
edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah,
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
18.
Yoksa
(makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip
çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak
ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap
hazırlamışızdır.
19.
Ey iman
edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir
hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını
onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer
onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da
Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.
20.
Eğer bir eşin
yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal
vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık
günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?
21.
Hem, siz
eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu
nasıl (geri) alırsınız?
22.
Geçmişte
olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu
bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir
yoldur.
23.
Size şunlarla
evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz,
halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi
emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri,
kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey
kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde
size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikâh
altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür
evlilikler) başka.
Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
24.
(Savaş esiri
olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı.
(Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında
kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla
(mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan (nikâhlanıp)
faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin.
Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler
konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
25.
Sizden kimin,
hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç
kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah, sizin imanınızı daha iyi
bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina
etmemeleri ve gizli dost tutmamaları hâlinde, sahiplerinin izniyle onlarla
evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş
yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile
evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise
sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
26.
Allah, size
(hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve
tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
27.
Allah, sizin
tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir
sapıklığa düşmenizi istiyorlar.
28.
Allah, sizden
(yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.
29.
Ey iman
edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza
ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah,
size karşı çok merhametlidir.
30.
Kim haddi
aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu,
Allah’a pek kolaydır.
31.
Eğer size
yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük
günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız.
32.
Allah’ın,
kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu
edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da
kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz
Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
33.
(Erkek ve
kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan)
varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de
kendi hisselerini verin.
Şüphesiz Allah her şeye şahittir.
34.
Erkekler,
kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.
Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler
kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi
kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da
“gayb”ı
korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını
gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar
fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.
Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın.
Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
35.
Eğer
karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir
hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek
isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir,
hakkıyla haberdardır.
36.
Allah’a
ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa,
yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve
övünen kimseleri sevmez.
37.
Bunlar
cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan
kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere
alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
38.
Bunlar,
mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de
inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.
39.
Bunlar,
Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan
(gösterişsiz olarak) harcasalardı, kendilerine ne zarar gelirdi? Allah,
onları en iyi bilendir.
40.
Şüphesiz
Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik
de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat
verir.
41.
Her ümmetten
bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız
zaman, bakalım onların hâli nice olacak!.
42.
O kıyamet
günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş
olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.
43.
Ey iman
edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız
durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta
olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince
ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz
bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi
meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
44.
Kendilerine
Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın
alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
45.
Allah, sizin
düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah, dost olarak yeter. Allah, yardımcı
olarak da yeter.
46.
Yahudilerden
öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları
anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak
“İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ”
derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak”
deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri
yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.
47.
Ey
kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden,
yahut cumartesi halkını
lânetlediğimiz gibi onları lânetlemeden, yanınızda bulunanı (Tevrat’ı)
doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. Allah’ın
emri mutlaka yerine gelecektir.
48.
Şüphesiz
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan
(günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse,
şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.
49.
Kendilerini
temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve
kendilerine kıl kadar zulmedilmez.
50.
Bak, Allah’a
karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.
51.
Kendilerine
Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e ve
“tâğût”a
inanıyorlar. İnkâr edenler için de, “Bunlar, iman edenlerden daha doğru
yoldadır” diyorlar.
52.
Onlar,
Allah’ın lânet ettiği kimselerdir. Allah, kime lânet ederse, artık ona asla
bir yardımcı bulamazsın.
53.
Yoksa onların
hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile
vermezler.
54.
Yoksa,
insanları; Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla
kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet
vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik.
55.
Böylece
onlardan kimi ona iman etti, kimi de sırt çevirdi. (O iman etmeyenlere)
çılgın ateş olarak cehennem yeter.
56.
Şüphesiz
âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe,
azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah,
mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
57.
İman edip
salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî
kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır.
Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.
58.
Allah, size,
emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman
adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt
veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
59.
Ey iman
edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan
ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz
takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve
Resûlüne arz edin.
Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.
60.
(Ey
Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını
iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu
hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir
sapıklığa düşürmek istiyor.
61.
Münafıklara,
“Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygambere gelin” dendiği zaman, onların
senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
62.
Kendi
işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği, sonra da “Biz iyilik
etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik” diye Allah’a yemin
ederek sana geldikleri zaman hâlleri nasıl olur?
63.
Onlar,
Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara
öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle.
64.
Biz her
peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar
kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının
bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette
Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.
65.
Hayır!
Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem
yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam
bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.
66.
Eğer biz
onlara, “Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış
olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine
verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de
(imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu.
67.
O zaman
kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükâfat verirdik.
68.
Onları
elbette doğru yola iletirdik.
69.
Kim Allah’a
ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği
peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler.
Bunlar ne güzel arkadaştır.
70.
Bu lütuf
Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.
71.
Ey iman
edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler hâlinde, yahut
topluca savaşa gidin.
72.
Şüphesiz,
aranızda öyle kimseler var ki, (onların her biri savaşa gitme konusunda)
hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, “Allah, bana
lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der.
73.
Eğer
Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi
arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber
olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.”
74.
O hâlde,
dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda
savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz
ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
75.
Size ne
oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu
memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı
ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların
uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
76.
İman edenler,
Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût
yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz
şeytanın hilesi zayıftır.
77.
Daha önce
kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin”
denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir
kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve
“Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin
ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten
sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.”
78.
Nerede
olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile
ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler.
Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!)
De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü
anlamıyorlar!
79.
Sana ne
iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey
Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah
yeter.
80.
Kim
peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse,
(bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.
81.
Sana “baş
üstüne” derler. Fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı,
geceleyin; (senin gündüz) söylediklerinin aksini kurarlar. Allah, onların
geceleyin kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma. Allah’a tevekkül et.
Vekil olarak Allah yeter.
82.
Hâlâ Kur’an’ı
düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından
(indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.
83.
Kendilerine
güvenlik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu
yayarlar. Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere
götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm)
çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. Allah’ın size lütfu
ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız.
84.
(Ey
Muhammed!) Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun!
Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü
kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.
85.
Kim güzel bir
(işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü
bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her
şeye gücü yeter.
86.
Size bir
selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık
verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.
87.
Allah,
kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde
mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Kimdir sözü
Allah’ınkinden daha doğru olan?
88.
Size ne
oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Allah, onları yaptıkları
işlerden dolayı baş aşağı ederek eski konumlarına (küfre) döndürmüştür.
Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa,
sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın.
89.
Arzu ettiler
ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız.
Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost
edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz
yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.
90.
Ancak sizinle
aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar, yahut ne sizinle ne
de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sığdıramayıp (tarafsız olarak) size
gelenler başka. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı da
sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size
barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki)
vermemiştir.
91.
Diğer
birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin
olmak istediklerini göreceksin. Bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona
atılırlar. Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak
istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede
bulursanız öldürün. İşte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik.
92.
Bir mü’minin
bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka.
Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi ve
bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse)
mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle
azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir
topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek
gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için
iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
93.
Kim bir
mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah,
ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
94.
Ey iman
edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın.
Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz
dikerek, “Sen mü’min değilsin” demeyin. Allah katında pek çok ganimetler
vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman
oldunuz). Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla
haberdardır.
95,96.
Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, Allah
yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah,
mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, cihattan geri
kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah (mü’minlerin) hepsine de en güzel
olanı (cenneti) va’detmiştir. Ama mücahitleri büyük bir mükâfat ile kendi
katından dereceler, bağışlanma ve rahmet ile cihattan geri kalanlara üstün
kılmıştır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
97.
Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya;
melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)”
Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler,
“Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. İşte
bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.
98.
Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan,
çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar
başkadır.
99.
Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok
bağışlayıcıdır.
100.
Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur,
genişlik de. Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar
da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer.
Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
101.
Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından
korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz
kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
102.
(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da
onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza
dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir
rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz
kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı
bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki,
silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın
yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı
bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun
(tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap
hazırlamıştır.
103.
Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep
Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz,
mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.
104.
Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı
duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar.
Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz.
Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
105.
(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar
arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin
savunucusu olma.
106.
Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.
107.
Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir
günahkârı sevmez.
108.
Bunlar, insanlardan gizlenmeye çalışırlar da Allah’tan gizlenmezler. Hâlbuki
Allah, geceleyin, razı olmayacağı sözleri kurarlarken onlarla beraberdir.
Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
109.
İşte siz öyle kimselersiniz (ki, diyelim) dünya hayatında onları savundunuz.
Ya kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil
olacak?
110.
Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama
dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.
111.
Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
112.
Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine
atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.
113.
(Ey Muhammed!) Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir
grup seni saptırmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar, ancak kendilerini
saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana kitabı (Kur’an’ı) ve
hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu
çok büyüktür.
114.
Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını
düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların
çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak
için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
115.
Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı
çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız
ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.
116.
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki
günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz,
derin bir sapıklığa düşmüştür.
117.
Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere tapıyorlar.
Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar.
118.
Allah, o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette
belirli bir pay alacağım” dedi.
119.
“Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara
emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine
onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.”
Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana
düşmüştür.
120.
Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa
şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.
121.
İşte onların barınağı cehennemdir. Ondan bir kaçış yolu bulamazlar.
122.
İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden
ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur.
Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?
123.
İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü
bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir
dost, ne de bir yardımcı bulabilir.
124.
Mü’min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar
cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
125.
Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hakka yönelen
İbrahim’in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Allah,
İbrahim’i dost edindi.
126.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi
kuşatıcıdır.
127.
Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size
fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kılınan
(miras)ı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı
çocuklara ve yetimlere âdil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler
de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.
128.
Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz
çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de
bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve
bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a
karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
129.
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine
getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem
var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve
Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok
merhamet edicidir.
130.
Eğer ayrılırlarsa, Allah bol lütuf ve nimetiyle onların her birini zengin
kılar (başkalarına muhtaç bırakmaz). Allah, lütfu geniş olandır. O, hüküm ve
hikmet sahibidir.
131.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine
kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye
ettik. Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey
Allah’ındır. Allah, zengindir, övülmeye lâyıktır.
132.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.
133.
Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. Allah, buna
hakkıyla gücü yetendir.
134.
Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret
sevabı da Allah katındadır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
135.
Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de
olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler
olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten
ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok
kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer
(şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz
(bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
136.
Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve
daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını,
peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş
olur.
137.
İman edip sonra inkâr eden, sonra inanıp tekrar inkâr eden, sonra da
inkârlarında ileri gidenler var ya; Allah, onları bağışlayacak da değildir,
doğru yola iletecek de değildir.
138.
Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele.
139.
Onlar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında
izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.
140.
Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini
ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri
müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye
hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini
cehennemde toplayacaktır.
141.
Onlar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Eğer Allah tarafından size bir
fetih (zafer) nasip olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler.
Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa, “Size üstünlük sağlayıp sizi
mü’minlerden korumadık mı?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü
verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.
142.
Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını
başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar,
insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.
143.
Onlar küfür ile iman arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara (mü’minlere) ne
de şunlara (kâfirlere) bağlanırlar. Allah, kimi saptırırsa ona asla bir
çıkar yol bulamazsın.
144.
Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi
aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
145.
Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara
hiçbir yardımcı da bulamazsın.
146.
Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’ın kitabına sarılanlar
ve dinlerini Allah’a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü’minlerle
beraberdirler. Allah, mü’minlere büyük bir mükâfat verecektir.
147.
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab etsin ki? Allah,
şükrün karşılığını verendir, hakkıyla bilendir.
148.
Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını
sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
149.
Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin
ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
150,151.
Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp
peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “(Peygamberlerin)
kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin
(imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar
gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
152.
Allah’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden
ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah,
çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
153.
Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. (Buna
şaşma!) Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça
göster” demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı.
Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı
tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki
verdik.
154.
Verdikleri sağlam söz(ü yerine getirmemeleri) sebebiyle “Tûr”u üzerlerine
kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara,
“Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir
söz aldık.
155.
Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr
etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz
muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik. Onların
kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların
kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar.
156,157.
Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz
Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı
kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle
gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir
şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna
uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.
158.
Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve
hikmet sahibidir.
159.
Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek
olmasın. Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.
160,161.
Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları,
kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını
haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve
hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap
hazırladık.
162.
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve
senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekâtı verenler,
Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat
vereceğiz.
163.
Biz, Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da
vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya,
Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davûd’a da Zebûr
vermiştik.
164.
Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik.
Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik. Allah, Mûsa ile de doğrudan
konuştu.
165.
Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki,
peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın.
Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
166.
Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder.
Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter.
167.
Şüphesiz inkâr edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir
sapıklığa düşmüşlerdir.
168.
Şüphesiz inkâr edenler ve zulmedenler (var ya), Allah onları asla
bağışlayacak ve doğru yola iletecek değildir.
169.
(Allah onları) ancak içinde ebedî kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu
ise Allah’a çok kolaydır.
170.
Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı (gerçeği) getirdi. O hâlde,
kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerdeki
her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
171.
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı
söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e
ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur.
Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin.
Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk
sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil
olarak Allah yeter.
172.
Mesih de, Allah’a yakın melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler.
Kim Allah’a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O,
onların hepsini huzuruna toplayacaktır.
173.
İman edip salih ameller işleyenlere gelince, (Allah) onların mükâfatlarını
eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha da fazlasını verecektir. Allah’a
kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; (Allah) onları
elem dolu bir azaba uğratacaktır ve onlar kendilerine Allah’tan başka bir
dost ve yardımcı da bulamayacaklardır.
174.
Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size
apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.
175.
Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise (Allah), kendisinden bir
rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan doğru bir yola
iletecektir.
176.
Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, size “kelâle” (babasız ve çocuksuz
kimse)nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de
kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür
ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki
iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler
erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay)
vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi
hakkıyla bilendir.