9- TEVBE SÛRESİ
Son iki âyet hariç Medine
döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda inmiştir.
129 âyettir. Sûre, adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini
bildirdiği 104. âyetten almıştır. İlk âyette geçen “berâet” kelimesinden
dolayı sûreye Berâe sûresi adı da verilmiştir. Başında besmele olmayan
tek sûredir. Sûrenin başına besmelenin yazılmamış oluşunu bazı
bilginler, onun bir önceki sûrenin devamı mahiyetinde oluşu ile
açıklamışlardır. Sûrede başlıca, yaptıkları antlaşmalara bağlı kalmayan
düşmanlarla ilişkilerin kesilmesi, antlaşmalara bağlı kalanlara karşı
ise antlaşmalara bağlı kalınmasının gerekliliği; Kur’an’ın müslümanlar
üzerinde oluşturduğu etki ve Hz. Peygamber’in müslümanlar adına duyduğu
endişe söz konusu edilmektedir.
1.
Allah ve
Resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere kesin bir
uyarıdır:
2.
Yeryüzünde
dört ay daha dolaşın. Şunu bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz;
Allah ise, inkârcıları perişan edecektir.
3.
Hacc-ı ekber
gününde,
Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah’a
ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır.
Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakabilecek
değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!
4.
Ancak Allah’a
ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da
antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç
kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır. Onların
antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine
karşı gelmekten sakınanları sever.
5.
Haram aylar
çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları
yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer
tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest
bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
6.
Eğer Allah’a
ortak koşanlardan biri senden sığınma talebinde bulunursa, Allah’ın kelâmını
işitebilmesi için ona sığınma hakkı tanı. Sonra da onu güven içinde olacağı
yere ulaştır. Bu, onların bilmeyen bir kavim olmaları sebebiyledir.
7.
Allah’a ortak
koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak
Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır.
Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın.
Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.
8.
Onların bir
ahdi nasıl olabilir ki! Eğer onlar size üstün gelselerdi, sizin hakkınızda
ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirlerdi.
Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışıyorlar, oysa kalpleri buna karşı
çıkıyor. Onların pek çoğu fasık kimselerdir.
9.
Allah’ın
âyetlerini az bir karşılığa değiştiler de insanları O’nun yolundan
alıkoydular. Bunların yapmakta oldukları şeyler gerçekten ne kötüdür!
10.
Bir mü’min
hakkında ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü)
gözetirler. İşte onlar taşkınlık yapanların ta kendileridir.
11.
Fakat tövbe
edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din
kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.
12.
Eğer
antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün
elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir.
Umulur ki, vazgeçerler.
13.
Yeminlerini
bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk
defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan
korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü’minler iseniz- kendisinden
korkmanıza daha lâyıktır.
14,15.
Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil
etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini
ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğinin
tövbesini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
16.
Yoksa; Allah içinizden, Allah’tan, Resûlünden ve mü’minlerden başkasını
kendilerine sırdaş edinmeksizin cihad edenleri ayırt etmeden
bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
17.
Allah’a ortak koşanların, inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip
dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün
amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedî kalacaklardır.
18.
Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı
dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler
imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.
19.
Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a
ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri)
gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu
doğru yola erdirmez.
20.
İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden
kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya
erenlerin ta kendileridir.
21.
Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine
içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir.
22.
Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz, Allah katında büyük bir mükâfat
vardır.
23.
Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve
kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte
onlar, zalimlerin ta kendileridir.
24.
De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,
kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve
beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda
cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin!
Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.”
25.
Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir.
Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir
yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti.
Nihayet (bozularak) gerisingeriye dönüp kaçmıştınız.
26.
Sonra Allah, Resûlü ile mü’minler üzerine kendi katından güven duygusu ve
huzur indirdi. Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere
azap verdi. İşte bu, inkârcıların cezasıdır.
27.
Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder.
Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
28.
Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık
bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan
korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
29.
Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen,
Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din
edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi
verinceye kadar savaşın.
30.
Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih,
Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği
yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin
söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan
çevriliyorlar!
31.
(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve
Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a
ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların
ortak koştukları her şeyden uzaktır.
32.
Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler
hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.
33.
O, Allah’a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün
kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.
34.
Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını
haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü
biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir
azapla müjdele.
35.
O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri
ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, “İşte bu, kendiniz için biriktirip
sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!”
denilecek.
36.
Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında
ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır.
İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize
zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn
savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine
karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
37.
Haram ayları ertelemek,
ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır.
Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah’ın haram
kıldığını helâl kılmak için haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram
sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi.
Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez.
38.
Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince,
yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz?
Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.
39.
Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile
cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na
hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
40.
Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr
edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona
bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o
arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun
üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz
birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü
alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
41.
Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde
Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad
edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
42.
Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere
katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol,
onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle
beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke
sürüklüyorlar. Allah, biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
43.
Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları
bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?
44.
Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad
etmekten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah, kendine karşı
gelmekten sakınanları çok iyi bilendir.
45.
Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp kendileri
de o şüphelerinin içinde bocalayan kimseler senden izin isterler.
46.
Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık
yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri
bıraktı ve onlara, “Oturun, oturan âcizlerle beraber” denildi.
47.
Eğer onlar da sizin içinizde (sefere) çıksalardı, size bozgunculuktan başka
bir katkıları olmayacak ve sizi fitneye düşürmek için aranızda
koşuşturacaklardı. Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah,
zalimleri hakkıyla bilendir.
48.
Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü
türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde,
Allah’ın dini galip geldi.
49.
Onlardan “Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme” diyen de vardır.
Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki
cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.
50.
Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse,
“Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevinerek dönüp giderler.
51.
De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O,
bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”
52.
De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki
güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya
bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi
bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.”
53.
Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla
kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.”
54.
Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı ve Resûlünü inkâr
etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları
engel olmuştur.
55.
Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bununla ancak onlara
dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.
56.
Kesinlikle sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Oysa onlar sizden
değillerdir. Fakat onlar korkudan ödleri patlayan bir topluluktur.
57.
Eğer sığınacak bir yer veya (gizlenecek) mağaralar yahut girilecek bir delik
bulsalardı, hemen koşarak oraya kaçarlardı.
58.
İçlerinden sadakalar konusunda sana dil uzatanlar da var. Kendilerine ondan
bir pay verilirse, hoşnut olurlar; eğer kendilerine ondan bir pay
verilmezse, hemen kızarlar.
59.
Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, “Bize Allah
yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir. Biz
yalnız Allah’a rağbet eder (O’nun ihsanını ister)iz” deselerdi, kendileri
için daha hayırlı olurdu.
60.
Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler,
zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla
(özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler
ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
61.
Yine onlardan peygamberi inciten ve “O (her söyleneni dinleyen) bir
kulaktır” diyen kimseler de vardır. De ki: “O, sizin için bir hayır
kulağıdır ki Allah’a inanır, mü’minlere inanır (güvenir). İçinizden inanan
kimseler için bir rahmettir. Allah’ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu
bir azap vardır.”
62.
Sizi razı etmek için, Allah’a yemin ederler. Eğer gerçekten mü’min iseler
(bilsinler ki), Allah ve Resûlü’nü razı etmeleri daha önceliklidir.
63.
Allah’a ve Resûlüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem
ateşinin olduğunu bilmediler mi? İşte bu, büyük bir rezilliktir.
64.
Münafıklar, kalplerinde olan şeyleri, yüzlerine karşı açıkça haber verecek
bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. De ki: “Siz alay ede
durun! Allah, çekindiğiniz o şeyi ortaya çıkaracaktır.”
65.
Şâyet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, “Biz sadece lâfa
dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk”, derler. De ki: “Allah’la, O’nun
âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?”
66.
Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü
açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında
ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz.
67.
Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin
benzeridir). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı
tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz
münafıklar, fasıkların ta kendileridir.
68.
Allah, erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kâfirlere, içinde ebedî
kalmak üzere cehennem ateşini va’detti. O, onlara yeter. Allah, onlara lânet
etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır.
69.
(Ey münafıklar!), siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha
güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden
faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi
siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi, siz
de (dünya zevkine) daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri
boşa gitmiştir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
70.
Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin; İbrahim’in
kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri ulaşmadı
mı? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar,
Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama
onlar kendilerine zulmediyorlardı.
71.
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği
emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler.
Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir.
Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
72.
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları,
içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler
va’detti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu
büyük başarıdır.
73.
Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin
ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!
74.
Bir şey söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür
sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkâr ettiler. Ayrıca
başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve
Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar.
Eğer tövbe ederlerse, kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse,
Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık
onlar için yeryüzünde ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
75.
İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol
sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz” diye Allah’a söz verenler de
vardır.
76.
Fakat Allah, lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve
yüz çevirerek dönüp gittiler.
77.
Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için O da
kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek) bir nifak
soktu.
78.
Allah’ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini
ve Allah’ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi?
79.
Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü’minlerle, güçlerinin
yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya;
işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap
vardır.
80.
Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için
yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu,
onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah, fasık
topluluğu doğru yola iletmez.
81.
Allah’ın Resûlüne karşı gelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, oturup
kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmek
hoşlarına gitmedi ve “Bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. De ki:
“Cehennemin ateşi daha sıcaktır.” Keşke anlasalardı.
82.
Artık kazandıklarının karşılığı olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar.
83.
Eğer (bundan böyle) Allah seni onlardan bir zümrenin yanına döndürür de,
onlar (sefere) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Artık siz benimle
birlikte ebediyyen çıkmayacak ve benimle birlikte hiçbir düşmanla asla
savaşmayacaksınız. Çünkü siz baştan yerinizde oturup kalmaya razı oldunuz.
Şimdi de geri kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte oturun.”
84.
Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü
onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.
85.
Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah, bunlarla ancak,
dünyada kendilerine azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını
istiyor.
86.
“Allah’a iman edin ve Resûlü ile birlikte cihat edin” diye bir sûre
indirildiğinde, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve
“Bizi bırak da oturup kalanlarla birlikte olalım” dediler.
87.
Onlar geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular ve
kalpleri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar.
88.
Fakat peygamber ve beraberindeki mü’minler, mallarıyla, canlarıyla cihat
ettiler. Bütün hayırlar işte bunlarındır. İşte bunlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir.
89.
Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler
hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.
90.
Bedevîlerden mazeret ileri sürenler, kendilerine izin verilsin diye
geldiler. Allah’a ve Resûlüne yalan söyleyenler ise (mazeret bile
belirtmeden) oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem dolu bir azap
isabet edecektir.
91.
Allah’a ve Resûlüne karşı sadık ve samimi oldukları takdirde, güçsüzlere,
hastalara ve (seferde) harcayacakları bir şey bulamayanlara (sefere
katılmadıkları için) bir günah yoktur. İyilikte bulunan kimselerin
(kınanması) için de bir sebep yoktur. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.
92.
Kendilerini bindirip (cepheye) sevk edesin diye sana geldikleri zaman,
senin, “Sizi bindirebileceğim bir şey bulamıyorum” dediğin; bu uğurda
harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke
döke geri dönen kimselere de bir sorumluluk yoktur.
93.
Sorumluluk ancak, zengin oldukları hâlde senden izin isteyenleredir. Bunlar,
geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular. Allah da
kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler.
94.
Onlara döndüğünüzde, size mazeret beyan edeceklerdir. De ki: “Mazeret beyan
etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Çünkü Allah bize sizin durumunuzu
bildirdi. Bundan böyle davranışlarınızı Allah da Resûlü de görecek. Sonra
hepiniz, gaybı da görülen âlemi de bilene döndürüleceksiniz de yapmakta
olduğunuz şeyleri size haber verecek.”
95.
Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerini rahat bırakmanız için size Allah
adıyla yemin edeceklerdir. Artık onların peşini bırakın. Çünkü onlar pistir.
Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer de cehennemdir.
96.
Kendilerinden razı olasınız diye, size yemin edeceklerdir. Siz onlardan razı
olsanız bile, Allah o fasıklar topluluğundan asla razı olmaz.
97.
Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine
indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah,
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
98.
Bedevîlerden öyleleri vardır ki, (Allah yolunda) harcayacakları şeyi bir
zarar sayar ve (bundan kurtulmak için) size belâlar gelmesini beklerler.
Kötü belâlar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla
bilendir.
99.
Bedevîlerden kimileri de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır.
Harcayacaklarını, Allah katında yakınlığa ve Peygamberin dualarını almağa
vesile sayarlar. Bilesiniz ki bu, (Allah katında) onlar için yakınlıktır.
Allah, onları rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.
100.
İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar
var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah,
onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler
hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.
101.
Çevrenizdeki bedevîlerden birtakım münafıklar vardır. Medine halkından da
münafıklıkta direnenler var ki sen onları bilmezsin. Biz onları biliriz.
Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir.
102.
Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü
ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder.
Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
103.
Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir
sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir
(Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla
bilendir.
104.
Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah
olduğunu; tövbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın Allah olduğunu
bilmediler mi?
105.
De ki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü’minler de
göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna
döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber
verecektir.”
106.
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın emrine
bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah,
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
107.
Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına
ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs
olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir
kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki
bunlar mutlaka yalancıdırlar.
108.
Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı
gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz
kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır.
Allah da tertemiz olanları sever.
109.
Binasını takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) ve O’nun rızasını kazanmak
temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz
tutmuş bir yarın kenarına kurup, onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine
yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.
110.
Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça
yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. Allah,
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
111.
Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği
cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar,
öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin
olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O
hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük
başarıdır.
112.
Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar,
rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın
koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.
113.
Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları
da olsalar- Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne
de mü’minlere.
114.
İbrahim’in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi.
Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan
uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.
115.
Doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık
bildirmedikçe, Allah bir toplumu saptıracak değildir. Şüphesiz Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir.
116.
Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, diriltir ve
öldürür. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
117.
Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe
yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın
tövbelerini kabul etmiştir. Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir.
Şüphesiz O, onlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.
118.
Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti.
Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da
kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’(ın azabın)dan yine O’na
sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine)
dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi
çok kabul eden ve çok merhamet edendir.
119.
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.
120.
Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden
geri kalmak, kendi canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü
onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri
öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir
başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi
bir amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların
mükâfatını elbette zayi etmez.
121.
Allah yolunda küçük, büyük bir harcama yapmazlar ve bir vadiyi katetmezler
ki (bunlar), Allah’ın, yaptıklarının daha güzeliyle kendilerini
mükâfatlandırması için hesaplarına yazılmış olmasın.
122.
(Ne var ki) mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse
onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi
sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya!
Umulur ki sakınırlar.
123.
Ey iman edenler! Kâfirlerden (öncelikle) yakınınızda olanlarla savaşın ve
sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah kendisine karşı gelmekten
sakınanlarla beraberdir.
124.
Herhangi bir sûre indirildiğinde, içlerinden, (alaylı bir şekilde) “Bu
hanginizin imanını artırdı?” diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince,
inen sûre onların imanını artırmıştır. Onlar bunu birbirlerine müjdelerler.
125.
Kalplerinde hastalık olanların ise, pisliklerine pislik katmış (küfürlerini
artırmış), böylece kâfir olarak ölüp gitmişlerdir.
126.
Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belâya çarptırılıp
imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar.
127.
Bir sûre indirildi mi, “Sizi bir kimse görüyor mu?” diye birbirlerine göz
ederler, sonra da sıvışıp giderler. Anlamayan bir toplum olmalarından
dolayı, Allah onların kalplerini çevirmiştir.
128.
Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı
da çok şefkatli ve merhametlidir.
129.
Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh
yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın sahibidir.”