Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Mülteka El Ebhur Tercemesi

Mübhem Azad Babı2

Âzâda Yemin Babı2

Bir Sey Üzerinde Âzâd Babı2

Tedbir Babı3

İstîlâd Babı4

Yeminler Bahsi4

Yemin Harfleri Ve Hükümleriyle İlgili Fasıl6

Girmek, Çıkmak,  Varmak, Mesken Ve Bunlardan Başkalarına Yemin Babı8

Yemek, İçmek, Giymek Ve Konuşmak Da Yemin Bâbı10

Âzâd Ve Talâk'da Yemin Babı12

Alışveriş Nikahlanmave Başkasına Yemin Babı13

Dövmek, Öldürmek Ve Başkalarına Yemin Babı14

Hadler Bahsi15

Had İcabeden Ve Etmeyen Cima' Babı18

Zinaya Şahitlik Ve Şahitlikten Rücü Babı19

Haddi Şürp Babı 20

Haddi Kazif Babı 21

Tâzir Faslı 23

Hırsızlık Bahsi25

Hırz Faslı26

Hırsızın Elini Kesmek Keyfiyeti Ve İsbâtı Faslı27

Kütta-I Tarık Babı  28

Siyer Bahsi29

Ganimetler Ve Taksimi Babı 31

Ganimeti Taksimle İlgili Fasıl31

Kâfirlerin İstilası Babı32

Mülteci Babı33

Mülteci Hükmü İle İlgili Fasıl33

Öşür Ve Haraç  Babı34

Cizye Faslı 35

Mürted Babı 37

İsyankârlar Babı39

Lekît Bahsi 40

Yitik Bulma Bahsi 40

Kaçan Köle Bahsi41

Kayıp Olan Adam Bahsi42

Ortaklık Bahsi 42

Ortaklıkla İlgili Fasıl45

Vakıf Bahsi 47

Vakıfla İlgili Fasıl51

 

 


Mübhem Azad Babı

 

Bir kimsenin üç kölesi olup, önünde duran ikisinden biri için «iki­nizden biriniz hürdür» dese, ikisinden birisi çıksa ve dişarda olanın bîri içeri girse ve efendisi, «ikinizden biriniz hürdür» sözünü tekrar söylese, bundan sonra açıklamadan Ölse, çıkmayan kölenin dört bölüğünden üç bölüğü âzâd edilmiş olur ve çıkan kölenin de yarısı âzâd edilmiş olur. Ve (İmam'ı Azam (R,A.) ile İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre dışardan) girenin de yarısı âzâd edilmiş olur. İmam'ı Muhammed dışardan gire­nin dörtte biri âzâd edilmiş olur dedi.

Eğer efendinin (ikinizden biriniz hürdür, sözü hastalığı ânında) olur­sa ve vâriste caiz görmezse, her 'köle âzâd sehimleri gibi yedi sehim kı­lınır ve çıkmayan köleden üç sehim âzâd edilmiş olur, dört seliminde de hizmet eder. Diğer ikiden herbirinin iki sehmi âzâd edilmiş olur, (iki­den) her birerlerinden beş seliminde de hizmet eder. İmam'ı Muhammed (R.A.'e göre «her köle âzâd sehimleri gibi altı sehim kılınır, çıkmayan­dan üç sehim âzâd edilmiş olur, üç senimde de hizmet eder ve çıkandan iki sehim âzâd edilmiş olur, dört senimde de hizmet eder ve dışardan girenden bir selimi âzâd edilmiş olur, beş sehminde de hizmet eder:»

Bir kimsenin üç hanımı olsa, hepsine de yaklaşmasa .ve üçünün meh-ri de beraber olsa, (eğer ikinizden biriniz hürdür) dediği gibi, («ikiniz­den biriniz boştur» sözüyle) boşasa (ve kadının biri çıkıp üçüncüsü gir­se, yine «ikinizden biriniz boştur» sözüyle boşasa) ve açıklamadan öl-se* duranın mehrinin sekiz bölüğünden üç bölüğü ve dışarı çıkanın meh-rinin dörtte biri ve dışardan girenin mehrinin sekizde biri ittifakla sakıt olur. Muhtar olan da budur.

Mübhem olan azatta, satmak beyandır (Meselâ: «İkinizden biriniz hürdür» diyen kimse kölenin birini satmak, geride kalanın âzâd edilmiş olduğunu beyândır). (Mübhem olan azatta kölenin bîrini) satılığa çı­kartmak da (diğerin âzatı için) beyandır. Kölenin birinin ölümü ve (iki­sinden birinin) âzâdı, tedbîri (köle ve cariyeyi mÜdebber etmek) câriye ise istîlâd (çocuk talep etmek) hibe ve sadaka ki, teslim oldukları hal­de bu zikrolunan _diğerinin azadını beyandır. («İkinizden biriniz hür­dür» sözü ile muhatap olan cariyenin birine) cima' etmek, âzâdı beyân değildir. İmâmeyn muhaliftirler. (Bunlara göre cima' beyandır, diğeri âzâd edilmiş olur fetvada bunlardadır).

Mübhem olan talâkta (talâkı bâyin) ikisinden birini cima' ve iki­sinden birinin ölümü (diğerinin talâkını) beyândır.

Eğer bir kimse cariyesine, «evvel doğurduğun çocuk oğlan olursa, sen hürresin» dese ve câriye ikiz doğursa, biri oğlan ve biri kız olsa ve hangisi evvel doğduğu bilinmese, bu takdirde erkek köledir. Câriye ve kızın her birinin yarısı âzâd edjlmis olur.

Talâk üzerine ve muayyen cariyenin âzâdı üzerine şehâdet sahih ol­duğu için dâva şart- kılınmadı. Kölenin azadında ve muayyen olmayan cariyenin azadında da (İmam'ı Azam «R.A.»'a göre) dâva şart kılındı. İmameyn muhaliftirler. Eğer iki kimse, kölesinin birisinin azadına şa­hitlik etseler veya iki cariyesinin birinin azadına şahitlik etseler (İmam'ı Azam'a «R.A.»'a göre) şahitlikleri kabul olunmaz.

Ancak vasiyetinde şahitlik kabul olunur. İnıameyne göre ise, (va­siyetten başka da olsa) şahitlikleri kabul olunur. Eğer iki kimse bir ada­mın hanımından birinin talâkını şahitlik etseler, dâvâsız ittifakla şahit­likleri kabul olunur. [1]

 

Âzâda Yemin Babı                               

 

Eğer bir kimse, «eve girersem, bütün memlüküm (köle veya câri­ye) olanlar hürdür» dese, yemin eden kimsenin girmesiyle gerek yemin eden kimsenin girmesiyle gerek yemin ettiği vakitte mülkünde olsun ve­ya gerekse ondan sonra yeni satın alsın beraberdir, girdiği zaman mülkün­de - olan memlûk âzâd edilmiş olur. Eğer yevme izin («bugün de») deme-se, âzâd edilmiş olmaz. Ancak yemin ettiği vakitte mülkünde olan köle âzâd edilmiş olur.

«Eve girersem yarından sonra bütün mümlüküm (köle ve cariyelerim) hürdür» dese, yine yemin ettiği zaman mülkünde olan köle âzâd edilmiş olur. Memlûk, hamle (karındaki çocuğa) şâmil olmaz.» Eğer eve girer­sem erkek olan bütün kölelerim hürdür» dese halbuki o kimsenin bir hâmile cariyesi olup, bu câriye, efendisinin yemin ettiği zamandan iti­baren yarım seneden (6 aydan) aşağıda bir oğlan doğursa, o (oğlan) âzâd edilmiş olmaz. Eğer erkek lafzını söylemezse, annesine tâbi olarak âzâd edilmiş olur.

Eğer bir kimse «bütün köle ve cariyelerim ölümümden sonra hür­dür» dese, yemin ettiği vakitte mülkünde olan köle müdebber olur. Ye­minden sonra mâlik olduğu köle müdebber olmaz. Lâkin (yemin eden kimsenin) ölümü zamanında ve yemin ettiği vakitte mevcut olan kölesi (ve yeminden sonra satın aldığı kölesi) Ölümünden sonra malmm üçte bi­rinden âzâd edilmiş olur. [2]

 

Bir Sey Üzerinde Âzâd Babı

 

Bir kimse kölesini mal üzerine âzâd etse (Meselâ: Sen. bir dirhem. ile benim üzerime hürsün, dese), veya mal mukabilinde âzâd etse (Me­selâ: Sen bir dirhem ile hürsün, dese), (Muhatap olan köle de o mec­liste zikrohman mâli) kabul etse, âzâd edilmiş olur. (Zikrolunan) mal (âzâd edilmiş köle) üzerine borçtur. Âzâd bedeli olan mala kefalet sa­hih olur. Kitabet bedeli bunun hilâfınadır.

Eğer efendi kölesine «in» lafzı ile «eğer bana bini ödersen hürsün» dese, veya «izâ» lafzı ile «bana bin ödendiği zaman (sen hürsün» dese) o (köleye ticâretle) izin verilmiş olur, bedeli kitabete ayrılmış olmaz. Eğer köle muayyen olan malın efendisinin yanma mecliste koysak; efen­disi o mah alması mümkün olmalıdır; Bu şekil teslim ile de âzâd edil­miş olur. Ve bu iki surette âzâd edilmesi «in» lâfzı ile bağlandığmdadır. (Zira «in» şart içindir vakit için kullanılmaz. Hattâ o mecliste eda etme­se âzâd edilmiş olmaz).

«îzâ» ile bağlamakta her ne vakit için. muayyen malı ödese veya ha­zırlasa âzâd edilmiş olur. (Zîrâ «izâ» lafzı vakit için kullanılır, meta' gi­bi meclis ile mukayyed olmaz). (Her ne vâkitki köle muayyen malı Öde­se veya yanına koysa) efendisi (bahsolunan) malı teslim almak üzere ce­bir olunur.

Eğer köle muayyen maldan bazısını Ödese yine teslim almak Üzere efendi cebir olunur. Ancak o köle, muayyen olan malın hepsini ödemediği müddetçe efendi muayyen maldan bazısından va'z geçip, bakiyesini köle ödemediğinde âzâd edilmiş olmadığı gibi bazısını ödemekle de âzâd edil­miş olmaz.

Bundan sonra eğer köle şarta bağlanmaktan evvel kazandığı bini Öde­se, köle âzâd edilmiş olur. Fakat; efendi köleden tekrar bini talep eder. Eğer köle verdiği bini şarta bağlandıktan sonra «kazandı ise, efendi -köle­den talep edemez.

Eğer efendi benim ölümümden sonra bia ile hürsün dese, eğer köle efendinin Ölümünden sonra kabul ederse ve vâriste âzâd ederse, bin ile âzâd edilmiş olur. Ancak (köle efendinin ölümünden sonra kabul et­mezse veya köle kabul edip lâkin verese âzâd etmezse, âzâd edilmiş) ol­maz.

Eğer efendi kölesini bir sene hizmet etmek üzere tahrir (âzâd) etse ve köle de kabul etse, o halde (edadan evvel kabul ile) âzâd edilmiş olur: Ve köle üzerine o müddette efendisine hizmet etmek lâzımdır. Eğer efendi kölenin bir sene hizmetinden evvel ölse (İmam'ı Azam ve İmam'iEbû Yusuf R.A.'e göre), köleye nefsinin kıymeti lâzım olur. İmam'ı Mu-hammed R.A.'e göre ise, köleye hizmetinin kıymeti lâzım olur.

Eğer efendi köleyi kendi nâmına bir muayyen şey'e satsa ve tâyin edilen şey teslim almazdan evvel helak olsa, İmam'ı Azam ile İmam'ı Ebû Yusuf K.A.'e göre yine o köleye kendi nefsinin kıymeti lâzım olur. İmam'ı Muhanımed R.A.*e göre ise, helak olan muayyenin kıymeti lâzım olur.

Bir kimse, diğer bir kimseye «cariyeni bana tezviç etmek üzere bin dirhem mukabilinde âzâd et» dese ve o kimse de âzâd etse ve câriye te-zevvüçten çekinse,' âzâd ile borç kimsenin üzerine bir şey lâzım değildir (yâni Amr'in tâyin ettiği bin akça kendine lâzım gelmez. Fakat talâk bunun hilaf madır).

Eğer «annî» (benden) lâfzını zikir ve ilâve etse (meselâ «benden bin ile cariyeni âzâd et» dese) zikredilen bin, cariyenin kıymetine ve mehti misline taksim olunur ve Amr'e cariyenin kıymeti lâzım olur ve (Amir­den) mehre isabet eden sakıt olur.

Eğer câriye kaçinmayıp Amr'i tezevvüç etse, mehri mislin hissası ki, (üçyüzotuzüç akça para idi) iki surette de (gerek annî «benden» lâfzım zikretsin gerekse zikretmesin) câriye içindir. Ve kıymetinin hissası ikinci (yâni annî «benden» lafzını ilâve ettiğinde efendi içindir. Evvelki surette (yâni annî «benden» lafzı ilâve olunmadığında kıymetinin hissası heder (bâtıl) dır. [3]

 

Tedbir Babı

 

Mutlak müdebber: Efendisinin kendisine, «ben Öldüğüm zaman sen hürsün dediği kimse (köle) dir.» Veya «benden sonra veya ben öldüğüm gün ve benim Ölümümle sen hürsün» dediği veya «öldüğüm zaman, ve­ya ölümümde (eğer ölürsem sen hürsün)» dediği kimse veya «sen müdeb-bersin veya muhakkak seni müdebber kıldım» dediği kimse veya «eğer ben yüz sene kadar Ölürsem sen hürsün» dediği kimse; halbuki efendisi­nin Ölümü yüz seneden evvel olsa (yâni yüz seneden evvel ölse), veya «seni kendine vasiyet ettim veya seni kendi rakabma (köle vecâriyeliği-ne) vasıyyet ettim ve mâlimin üçte birini sana vasiyyet ettim» dese r»i\r dbb     olur.

Efendinin mülkünden o (müdehberin) çıkmakliğı caiz olmaz.    Ancak âzâd ile caiz olur. Müdebberu   : r'.^et ettirilmesi, mükâtepli&i îcara'Gerilmesi caiz olur.   Müdebbere v:a:   "âriye cima, olunur (yâni î  uüz mülk baki olmakla efendisi cima' eder) ve başkası ile evlendirmektir caizdir.

Müdebberin efendisi öldüğü zaman (müdebber efendinin) malının Üçte birinden âzâd edilmiş olur. Eğer müdebberin kıymeti üçte birinden çıkmasa, malın üçte birinin hesabı ile âzâd edilmiş olur. (Meselâ: Efen­dinin üç bin akçası kalsa ve kölenin kıymeti de altı bin olsa, hepsi do* kuzbin akça olur. Üçte biri, üçbin akça olduğu zaman kölenin yarısı âzâd edilmiş olur. Baki kalan üç bin akça için^hizmet eder).

Eğer müdebber olan köleyi efendisi, (müdebberin mâlinden) başkası­na bırakmazsa, kıymetinin üçte ikisinden hizmet eder. Eğer müdebberi efendisinin deyni (borcu) kaplasa (ölümünde âzâd edilmiş olur. Lâkin müdebber) bütün kıymetinde hizmet eder.

Eğer iki ortaktan biri müdebber kılsa ve ortağının yarı hıssasım taz­min etse, bundan sonra da (müdebber kılan efendi) ölse, kölenin yansı müdebber kılmakla âzâd edilmiş olur ve (İmam'ı Azam R.A.'a göre mü­debber) yarısının kıymetinde hizmet eder. İmâmeyn muhaliftirler.

Mukayyet olan müdebber: Efendinin kendisine, «eğer ben şu hasta­lığımdan ölürsem veya şu seferimden ölürsem veya şu şekil hastalıktan ölürsem veya on seneye kadar ölürsem veyahutta yüz seneye kadar ölür­sem sen hürsün» dediği kimse (köle) dir.

Yüz seneden olmamak ihtimâli olmasa (meselâ: bu sözü söyleyen on-beş yaşında ölse) bu şekildeki mukayyed olan müdebberin satılması caiz olur. (Hibe ve rehin verilmesi de caiz olur). Eğer şart bulunursa (ölüm hâsıl olursa) mukayyet olan müdebber kölenin âzâd edildiği gibi âzâd edilmiş olur). [4]

 

İstîlâd Babı

 

Cariyenin çocuğunun nesebi efendisinden sabit olmaz. Ancak (efen­disi o çocuğu) kendisinin olduğunu iddia ederse (dâva edip çocuğumdur derse sabit olur). Nesep sabit olduğu zaman o (câriye) ümmii veled olur. Ve o (cariyeyi) mülkünden çıkartmak caiz değildir. Ancak âzâd ile caizolur. (Efendi için o cariyeyi) cima' etmek, kullanmak, icara vermek, ev­lendirmek ve kitabete kesmek caizdir.

Ümmü veled olan câriye efendisinin ölümünden sonra bütün mâlin­den âzâd edilmiş olur ve efendisinin borcu için çalışmaz. Cariyenin ço­cuğunun nesebi (evvelki çocuktan sonra çocuk doğursa), iddiasız sabit olur. Eğer (velî, evvelki çocuğu itiraf ettikten sonra ikinci çocuğu) ka­bul etmese, (çocuğun nesebi) nefyedilmiş olur.

Eğer bir kimse, başka birinin cariyesini nikâh etmekle çocuk talep etse, bundan sonra o (cariyeyi) alsa, o (câriye o kimsenin) ümmü veledi olur. Eğer yedinde mâlik olduğu cariyeden çocuk talep etse, bundan son­ra cariyeye (başkası tarafından) müstehak çikılsa, bundan sonra (o kim­se cariyeye) mâlik olsa, yine câriye o kimsenin ümmü veledi olur. Zina­dan çocuk talep ettikten sonra cariyeye mâlik olan bunun hilâfmadır. (Zira zinadan nesep sabit olmaz).

Eğer Nasrâninin ümmü veledi müslüman olsa, Nasrani (erkeğe) is­lâmiyet teklif edilir. Eğer müslümanliğı kabul ederse, câriye o (Nasrâni) içindir ve eğer müslüman olmaktan çekinirse, câriye rikka (köle) oldu­ğu halde üçte bir kıymetinde çalışır. Ve bu câriye mükâtep gibidir, (kıy­metini Ödemediği müddet âzâd edilmiş olmaz ve lâkin) aczi ile köleliği avdet etmez. Eğer efendisi olan zimmî Nasrâni) ölse kazanmaksızın âzâd edilmiş olur.

Bir kimse, müşterek olan cariyenin çocuğunda iddia etse (yâni dâva edip çocuğumdur dese), çocuğun nesebi dâva eden kimseden sabit olup (câriye o kimsenin) ümmü veledi olur. Ve cariyenin yarı kıymetini ve yan ukrunu (kıymetinin onda birini) ortağına tazmin eder. Çocuğunun kıymetini tazmin etmez.

Eğer ortağın ikisi de beraber çocuğu iddiada bulunsalar, ikisinden de neseb sabit olur ve câriye ikisinin de ümmü veledi olur. Ve her biri­nin üzerine cariyenin yan ukru (kıymetinin onda biri) lâzım gelir. Ve takas ederler (yâni «senin bana vereceğini, benim sende alacağıma mah­sup et» derler) ve oğlan ikisinden de tam bir oğul mirasına vâris olur ve ikisi oğlanın mâlinden bir baba mirasına vâris olurlar.

Bir kimse, mükâtebinin cariyesinin çocuğunu iddiada bulunsa (yani bendendir diye dâvada bulunsa), ve nıükâtepte efendisini tasdik edib (doğrulasa), çocuğun nesebi (efendiden) sabit olur, çocuğun kıymeti ve cariyenin ukru (kıymetinin onda biri) efendisi üzerine lâzım olur. O (câriye mükâtebin efendisinin) ümmü veledi olmaz. (Çünkü hakikatte o câriye efendisinin mülkü değildir.) Eğer mükâtep efendisini tasdik et­mezse, (çocuğun) nesebi sabit olmaz. Ancak eğer çocuk vakitlerden bir vakitte (efendisinin) mülküne dâhil olursa (o zaman nesebi sabit olur). [5]

 

Yeminler Bahsi

 

Yemin: Haberin iki tarafından bir tarafını (yapmak veya terk et­mek, doğru, veya yalan) olduğunu (Vallahi, billahi ve tallahi gibi) Allah (C.C.)ın ismi ile takviye ederek (kuvvetlendirmek) tir [6].

min:

 (Yemin), üç kısımdır. (Birinci yemin, yemini) Gamûstur. O (ye­mini Gamus, yemini yapan kimsenin) yalan olduğunu bildiği halde ma­zi (geçmiş zaman) veya hal (şimdiki hal) deki bir işi için yapmış olduğu yeminidir.

Yemini Gamûsun hükmü: Günahtır. (Yemini Gamûsta) keffâret yok­tur. Ancak tevbe vardır [7]

(İkinci kısım yemini) lâğvdir. (Yemini lâğv: Yemini yapan kimse­nin) geçmişteki işlediği bir iş üzerine yaptığı yemindir ki; O (iş), yemin ettiği şeyin hilâfına olduğu halde (o işi) kendi dediği gibi zannetmesidir.

(Yemini lâğvin) hükmü: Allâhü Zülcelâlden af olunması umulur [8]

 (Üçüncü kısım, yemini) mün'akidedir. (Yemini) mün'akide: gelecekte bir işin yapılması veya terk edilmesi üzerine (yemin eden kimsenin) ye­minidir.

(Yemini mün'akidenin) hükmü: eğer yemini bozarsa, keffâretin vacip olmasıdır [9]

Farzolan şeylerin işlenmesi (Vallahi elbette ki Ramazan orucunu tu­tacağım gibi) ve Mâ'siyet olan şeylerin terkedilmesi (Vallahi şarap iç­meyeceğim) gibi kendisinde yerine getirilmesi (veya muhafazası) vacip olan yeminde;   (yemini münakidenin kısımlarından)   dır.

Mâsiyeti işlemek (Vallahi bugün zina yapacağım) ve vacibi terk et­mek (bugün ikindi namazını lulmıyacağım) gibi kendisinde (muhafaza edilmeyip) bozulması vacip olan yeminde; yemini münakidenin kısım­larından), dır.

Dostunu terketmek (konuşmamak) ve buna benzeyen şey gibi yer­lerde (yeminin) bozulması( muhafazası, üzerine) faziletli kılınan yemin­de; (yemini münakidenin kısımlarından) dır [10]

Bu zikrohınandan mâadasında yemini muhafaza için bozmamak fa­ziletli kılındı.

Keffâretin vâcib olmasında; kasden işleyenle, unutarak işleyen ara­sında, yemin etmek veya yemini bozmak hususunda mükreh (zorla ye­nlin ettirmek) ile gayri mükreh (kendi arzusu ile yemin etmek) arasın­da fark yoktur[11]

O (keffâret): Köle âzâd etmek, veya on tane fakire (sabahlı, akşam­lı yâni iki öğün) yemek yedirmektir, keffâreti zıharın köle âzâd, yemek yedirilmesinde olduğu gibi, veya (on fakirin) giydirilmişidir. On fakirin her birisi için (elbise) bedeninin cümlesini (ekserisini) örtecektir. Sa­hih olan da budur. Don (Pantol) kifayet etmez (yâni her birisine birer tane don verilse ur'fen üryan addedildiğinden keffâretten kifayet etmez). Eğer bu (üçünden) birini yapmaktan âciz olursa, üç gün ardı ardısıra oruç tutar [12]

 (İster mal ile, ister oruç ile olsun) yemin bozulmadan kcffâret caiz (sahih) olmaz.

Kâfirin yemininde keffâret yoktur, her ne kadar müsluman olduğu halde hânis olsa da (yemini bozsada) [13].

Sâbî, mecnun ve uyuyanın yemini sahih değildir [14]

 

Yemin Harfleri Ve Hükümleriyle İlgili Fasıl

 

Kasem (yemin - and) harfleri: Vav (vallahi bâ (billahi) ve tâ (tal­lahi gibi) dir. Bâ'zan (kasem harfleri), «Allâhi ef'alühû = Vallahi onu İşleyeceğim» de olduğu gibi gizlenir [15]

Yemin: Allah (C.C. lafzı) ile veya Hakteâlâ (C.C.) nın rahman, ra­him ve Hak gibi (güzel) isimlerinden bir ismi şerîfiyledir.

Yeminde, niyyete muhtaç olunmaz, ancak; Hakim (hüküm ve hik­met sahibi) ve alîm (bilici) isimler gibi (o isimle) Allah (C.C.) tan baş­kası dahi isimlendirilirse  (o zaman niyete muhtaç olunur. Bu isimlerdeeğer Allah (C.C.)' teâlâyı murat ederse, yemin olur, eğer başkasinE :nurat ederse, yemin olmaz).                                                                    

Veya (yemin) : Allah (C.C.)'ü teâlânm sıfatından bir sıfatladır ki; urfen (yâni arap urfünde) onunla, «İzzetillâhi = Allah (C.C.)'ın kuvvet ve galebesi», «Celâlillâhi — Allah (C.C.)'ın celâl ve azameti», kibriyâillâ-hi = Allah (C.C.)'ın ululuk ve azameti», «Azametillâhi = Allah (C.C.)'m büyüklük ve ululuğu» ve «kudretillâhi = Allah (C.C.)'m kudreti» gibi (Kelimelerle) yemin edilir.

Kur'an'ı âzimüşşan, Nebî Aleyhisselâm ve Kâbe'i Mükerreme isim­leri gibi, Allah (C.C.)'tan başkasının ismiyle yemin olmaz [16]. «Rahme-tillâh = Allah (C.C.)'nı Rahmeti», «İlmillâh = Allah (C.C.)'m İlmi «Rızâillâh = Allah (C.C.)'ın rızası», «Gazabillâh = Allah (C.C.)'ın ga­zabı», «Sahatillâh == Allah (C.C.)'m hişnı ve gazabı» ve «Azâbillâh = Allah  (C.C.)'in azabı»  gibi urfen  kendisiyle  yemin  olunmayan  sıfat ilede yemin olmaz [17]. Yemin eden kimsenin), «LeamriHâh = Allah (C.C.) in bakâsi» sözü. yemindir. (Zira Amrillâh — Bakâillâh, demektir. Baka ise, Allah (C.C.)'m sıfatındandir) (Yeminin cem'i eyman ~ Yeminler, mânasına olan) ve eymullâh da (LeamriHâh gibi) Yemindir. Ve (Farsça) «Sevkendmi hürem behudây = şimdi and içerim kendi ilâhıma» sözü de yemindir.

(Yemin eden kimsenin), «Ah d u İlâh = Allah (C.C.)'ın eman ve zim­meti» ve «Mîsâkullâh = Allah (C.C.)'ın Ahd ve andı» sözü, «Uksİme = Kasem ederim», «Ahlifü = Yemin ederim» ve «Eşhedü = Şehâdet ve kasem ederim» lafızları, «Billâh» lafzı şerifini söylemese de yemindir [18]

 (Bir kimse, «eğer şöyle yaparsam) üzerime nezir lâzım olsun» dese, veya (eğer şöyle yaparsam) üzerime yemin veya ahd lâzım olsun» dese, (nezir, yemin ve Ahdi Allah (C.C.)'a muzâf kılmasa da yine yemindir [19]

(Yemin eden kimsenin) eğer, «şöyle yaparsa kâfir olsun, veya yâ-hûdi olsun veya nasrâni olsun veya Allah'tan (C.C) beridir» sözü de ye­mindir. (Yemin eden kimse, yeminini bozmakla şu suretlerde kâfir ol­maz; Gerek (bu küfür sözünü) mazıya (geçmişe) veya müstakbele (ge­leceğe) tâ'lik etsin (bağlasın) beraberdir, kâfir olmaz). Eğer (yemin eden kimse, o sözün) yemin olduğunu bilirse, eğer yemin edenin indinde (niyyetinde), o yemin ile kâfir olmak î'tikâdı olursa, bu söylenilen yemin ile nazarında kâfir olur [20]

(Yemin eden kimsenin) eğer onu işlerse, Allah (C.C.)'m gazabı ve­ya Allah (C.C.)'ın sahatı (öfkesi) ve veya Allah (C.C.)'ın laneti onun üzerine olsun veya o (yemin eden) zina edici veya hırsız, veya içki içici . veya faiz yiyici gibi zikrolunan lafızlarla olan sözü, yemin değildir. (Zî-ra Allah (C.C.)'ın gazabı, sahatı ve laneti sözü kendisinin üzerinde aley­hine duadır. Şarta talik eylemez. Zîra yeminde müteârif: değillerdir. Ve­ya o, zina edici, hırsız, içki içici ve faiz yiyici, bunlarda, yeminde müteârifdeğillerdir).          

(Yemin eden kimsenin) ve hakkan veya «hakkullah e= Allah (C.C.)'ın hakkı» sözü de (İmam'ı Azam R.A. ile İmam'ı Muhammed R.A.'a göre), yemin değildir. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir ve (fârisî cümle ile yemin eden kimsenin) «sevgend hurem behuday = Allah (C.C.)'a yemin ederim» veya betâlâk'ı zen = Kadının talâkına yemin ederim» sözü de yemin değildir.

Bir kimse, kendisine mülkünü haram kılsa (Meselâ: Şu elbisem haram olsun veya şu yemeğim bana haranı olsun dese) haram olmaz. Eğer (o kimse kendisine haram kıldığı şeyi) mubah kılsa (o elbiseyi giy­mekle veya o yemeği yemekle) veya o mülkünden bir şeyin mubahlığım talep etse (o kimsenin üzerine, nefsine haram kıldığı şeye dönmesi se­bebiyle) keffâret lâzımdır.

(Yemin eden kimsenin), «her halâl benim üzerime haram olsun» sö­zü yemek ve içmek üzerine hami olunur. (Meğer ki bunlardan başkası­na niyyet etsin). Fetva bunun üzerinedir ki, (O kimsenin hanımı) niy-yetsiz boşanır (Zîra zamanımızda urfen kullanılan lafızlardandır). Ve (yemin eden kimsenin)», «Halâl'ü berveyharamun = üzerime halâl olan şey haram olsun sözü» ve «herçi bedeşt rast gîrem bervey harâmün =sağ elimle tuttuğum her şey bana haram olsun» söz . de (yukarıdaki gî, çen) mes'ele gibir, (yâni niyetsiz talâk olur).

(Bir kimse), mutlak nezirle nezir etse (Allah C.C. «için bir **y oruç tutacağım» gibi) veya murat ettiği bir şarta bağlasa, «eğer gâ'.'oim (Me­selâ: Gurbetteki askerim) gelirse (Allah (C.C.) için şöyle yapacağım)» gibi ve (şartta) bulunsa (yâni gurbetteki askerde gelse), iki surette de o nezrin ifâsı (oruç veya diğeri, nezir yapana) lâzımdır.

Eğer (nezreden kimse), nezrini murad etmediği şarta bağlasa (me­selâ «eğer zina edersem, bir ay oruç tutacağım» gibi) keffâret ile îfâ ara­sında muhayyer olur. Sahih olan da budur.[21]

(Bir kimse), «înşâallâh» lafzım yemine ilâve etse (gerek şart bu­lunsun, gerekse bulunmasın müsavidir ki), yemin eden kimsenin üzeri­ne hins (yemini bozulup keftaretini vermek) yoktur [22]

 

Girmek, Çıkmak,  Varmak, Mesken Ve Bunlardan Başkalarına Yemin Babı

 

(Bir kimse,  «Vallahi)   eve girmeyeceğim»  [23]   diye yemin etse  veKabe'ye veya mescide, veya (nasâralarm mabedi) kiliseye, veya (Ya­hudilerin mabedi) Havraya girse hânis (yeminini bozmuş) olmaz [24]. Dehlize (kapı ile oda arasına, iki kapı arasına) girse veya kapı önün­deki gölgeliğe (saçak gölgeliğine) girse, eğer kapı kapandığı zaman ha­riçte kalıyorsa, yine hânis olmaz.

Ancak hâriçte kalmazsa, sekiye (üç tarafında duvar olup önü ve üstü kapalı olan yüksek yere) girdiği zaman hânis olduğu gibi (yemininde) hânis olur. İki kapı arasında ve gölgelikte olduğu gibi, şekilde hânis olmaz da, denildi.

(Yemin eden kimsenin, «Vallahi) eve girmeyeceğim» sözünde, ha­rap olmuş eve girse, yemininde hânis olmaz. Eğer yemin eden kimse, («Vallahi şu eve girmeyeceğim» diye yemin etse ve (işaret ettiği ev de) harap ve sahra olduğu halde (o «vin arsasına) girse veya (işaret ettiği ev yok olup yerine) başka bir ev yapıldıktan sonra (bu yeni yapılan eve) girse (yemininde) hânis olur.

Eğer (yemin eden kimse yemin ettiği evin) üzerine (tavanına çıkıp dursa yine yemininde) hânis olur. Bizim örfümüzde tavana çıkmakla (ye­minde) hânis olmaz da denildi. (Bu sözü söyleyen fakih Ebülleystir). Eğer (yemin eden kimse, yemin ettiği evin) kapısının eşiğine girse, veya dehlizine (iki kapu arasına) girse eğer kapı kapandığı zaman hâriçte kalıyorsa, girmesiyle yemininde hânis olmaz. (Eğer hâriçte kalmazsa girme­siyle yemininde) hânis olur.

Eğer (o ev) mescit, veya hamam, veya bostan veya harap olduktan sonra (başka bir) ev yapılmış olsa ve (o eve de) girse hânis olmaz. Ha­mam ve buna benzer şeyler yıkıldıktan sonra (arsasına) girse yine hânis olmaz.» «(Vallahi) şu odaya girmeyeceğim» diye yemin etse, o oda yıkı­lıp, arsa hâlini aldıktan sonrr veya (yerine) başka bir ev yapıldıktan son­ra girse, hânis olma s [25]. Fekat; odanın damı göçüp de, duvarları baki kalırsa (burada oturmak ve yatmak mümkün olduğu için) bunun hilafı-nadir.

Bir kimse, (evde bulunduğu halde «Vallahi) şu (içinde bulunduğum) eve girmeyeceğim» diye yemin etse, (bulunduğu evden) çıkıp, tekrar (ye­min ettiği eve) girmediği müddet (istihsânen yemin de) hânis olmaz.

Bir kimse, «(Vallahi) şu elbiseyi giymiyeceğim» diye (yemin etse) halbuki (o kimse o elbiseyi) giyici olsa, veya «(Vallahi) şu dâbbeye (hayvana) binmeyeceğim» diye yemin etse, halbuki (yemin eden kim­se o hayvan) üzerinde olsa, veya «(Vallahi) şu evde oturmayacağım» diy.e yemin etse, halbuki (yemin eden kimse o evde) otursa, eğer (O kimse yemininden sonra) durmadan - derhâl, elbiseyi soymaya, hayvan­dan inmeye ve evden taşınmaya başlasa (yemininde) hânis olmaz. Fa­kat (bekleyip bir saat eğlenirse) hânis olur.

«Bundan sonra (vallahi) şu evde veya şu hanede oturmayacağım» di­ye (yemin etse o kimsenin bütün ehli, ev eşyası ile çıkması lâzımdır. Hat­tâ (İmam'i Azam R.A.'a göre) bir kazığı (ve süpürgesi o evde) kalırsa (yeminde) hânis olur. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre eşyasının ekseri­sini taşımak muteberdir. (Zira ekser olan kül makamına kâim olur). İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise; eve kifayet eden şeyin taşınması îti-bâr olunur. Ve (insanlara) daha güzel ve iyilik olan da bu (İmam'ı Muhammed R.A.'hı sözü) dür. Bundan sonra ev eşyasını başka eve taşımak lâzımdır. Hattâ (ev) eşyasını sokağa veya mescide taşısa, iyilik edici ol­maz (başka yere nakli lâzımdır) [26]

«(Vallahi) şu mahallede oturmayacağım» diye yemin etse, yine aynı­dır, (İmam'ı Azam R.A.'a göre "bütün ehli ve ev eşyası ile çıkması lâzım, İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre ev eşyasının ekserisini taşımak i'tibar olu­nur. İmam'ı Muhammed R.A.'e göre ise: Eve kifayet edecek şeyin taşın­ması itibar olunur).

«(Vallahi) şu şehirde veya şu karyede ikâmet etmeyeceğim» diye (yemin etse) o (kimse bütün) ehlini ve (ev) eşyasını o şehirde veya kar­yede terkedip (kendisinin çıkmasıyla) iyilik etmiş olur.

(Yemin eden kimse, «mahalleden veya köyden ve şehirden) çıkma­yacağım» diye (yemin etse) ve bir kimseye kendisini (bulunduğu yer­den) çıkarmağa emretse ve memur olan kitnse de oradan çıkarsa (yemin­de) hânis olur.

Eğer (yemin eden kimsenin) emri olmadan mükrehen (zorla) yükle­nilip çıkarılsa veya (emri almadan) jizâsiyle çıkarılsa (yeminde hânis ol­maz. «Lâ yedhulu: girmez, girmiyeceğim» lafzı ile olan yeminde, «Lâ Yah-rucû: çıkmaz, çıkmayacağım» misillidir. (Yemin eden kimsenin) «Lâ Yah-rucû illâ ilâ cenâzetin: çıkmayacağım ancak cenazeye çıkacağım lafzı, ile olan yeminin de (cenazeye) çıksa bundan sonra başka hacetine gitse (ye­min de) hânis olmaz.

Bir kimse «(Vallahi) Mekke'ye çıkmayacağım» diye yemin etse, Mek­ke'yi murad ettiği halde (yola) çıksa, bundan sonra (tekrar) evine dönse, (ilk çıkıştaki kastı Mekke olduğu için yemininde) hânis olur. «Mekke'­ye varmayacağım» diye yapmış olduğu yeminde de, (Mekke'ye) girme­diği müddet (Mekke'den çıkmakla) hânis olmaz. Zihâbb «gitmek» lafzı: aşah olan rivayette, huruç «çıkmak» gibidir.

(Bir kimse,    «Vallahi) elbette falana varacağım» diye (yemin etse)hattâ    (yemin eden veya falan kimse)    ölene kadar varmasa, hayatınınson deminde hânis olur. Eğer gelme hâlini kudret (ve muktedir olmak)la kayıt ederse  (Meselâ:  «Vallahi eğer muktedir olursam yarın elbettesana geleceğim» gibi)  o (kayıt ettiği kudret el ve ayak gibi)  azaların'selâmeti ve    (sultan tarafından)    mâni olmamasına hamlolumır.    Gele|ceği zamanda   (kudret ile kayıt ettiği)  hastalıktan veya sultandan birmâni olmadığı halde varmasa hânis olur [27]

Eğer (yemin eden kimse), hakîkaten kudrete niyyet etse, fetva ve diyâneten tasdik olunur. Muhtar olan mezhep de: Hâkimin hükmü cihetin­den tasdik olunmaz. (Yemin eden kimse hanımına evden dışarı) heninı iznim olmadan çikmıyacaksur» diye (yemin etse) her (dışarı) çıkış için izin şart kılınır. -(Yemin eden kimse) «ancak benim iznimle çıkacaksın» dediğinde bir defa izin vermesi kifayet eder. (Yâni birinci defa çıkmaya izin verdikten sonra, izinsiz de çıkabilir).

«Benim iznim olmadan çıkmayacaksın» diye (yemin eden kimse­nin sözün de), eğer (hanımına) «her ne zaman istersen (evden dışarı çık» diye izin verse de, sonra (kadını çıkmaktan) men'etse ve kadın­da çıksa, tmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre (yemininde) hânis olmaz. İmam'i Muhammed (R.A.) Muhaliftir. (Men'ile ixin hükmü kalkmış­tır. Fetvada İmam'ı Muhammed'in R.A. sözündedir) [28]

O kadm çıkmak istese ve kadının kocası kadın çıkmak istemesi Hâ­linde «eğer çıkar isen (sen boşsun» dese) veya (kadın) köleyi dövmek is­tese (ve bu halde iken kocası) «eğer (köleyi) döversen (boşsun)» dese, yp-minde hânislik fevren (aceleten çıkmak veya dövmekle) mukayyet oltü". Eğer (kadın bu sözden sonra biraz) eğlense de sonra çıksa (veya (kölesini eğlendikten sonra) dövse (yemininde) hânis olmaz.

(Bir kimse), başka bir kimseye, «otur benimle yemek ye» dese! O kimse de «eğer yemek yersem (kölem hür olsun)»' dese, yemin eden kimse teklif eden kimse ile değil de (yalnız başına) yemek yese (aynı günde dahi olsa yemininde) hânis olmaz. Ancak «bugün yemek yer­sem» derse (o günde yese hânis) olur [29]

(Bir kimse), «falanın dâbbesine (hayvanına) binmeyeceğim» diye yemin etse ve (yemin ettiği kimsenin) ticâretle me'zun kölesinin hay-> vamna binse, hânis olmaz. . Ancak yemin eden kimse, falanın ticâretle me'zun olan kölesinin hayvanına binmemeye niyyet eder ve o (köle de efendisine) borçlu değilse, hânis olur. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre, eğer köleye niyet ederse mutlaka (borçlu olsun, olmasın, o borç müs-teğrak olsun) hânis olur. İmam'ı Muhammed'e göre ise her ne kadar köleye niyet etmese de mutlaka hânis olur. [30]

 

Yemek, İçmek, Giymek Ve Konuşmak Da Yemin Bâbı

 

(Bir kimse, «Vallahi)  şu hurma ağacından yemeyeceğim» [31]  «üye yemin etse, bu.(yemek, hurma ağacının) meyvesine ve pişmediği (kaynamadığı) halde (kendiliğinden hurmadan akan) pekmezine (şırasına) şâmildir. (Hurmanın) hoşafı, sirkesi ve pişirilen pekmezi ile (hânis) ol­maz, Veya «şu koyundan (yemeyeceğim» diye yemin etse, bu yemin) etin yenmesi üzerine şâmildir. Süt ve kaymağı üzerine şâmil değildir.

«Şu hurma koruğundan yemeyeceğim» dîye (yemin etse) ve olma­mış hurma yaş olduğu halde yese, hânis olmaz. «Şu olmuş yaş hurmadan yemeyeceğim veya şu sütten içmiyeceğim» (diye yemin etse) ve hurma kuru olduğu halde veya süt yoğurt olduğu halde yese yine (yemininde) hânis olmaz.

«Şu (oğlan) çocuğu ile konuşmayacağım» (diye yemin etse) o (ço­cuk), delikanlı veya ihtiyar olduğu vakit de konuşsa bunun hilâfınadır (yâni hânis olur). Veya «şu kuzunun etinden yemiyeceğim» (diye yemin etse) o (kuzu) koç olduğu halde yese, (hânis olur)» olmamış ham hurma yemiyeceğim» (diye yemin etse), olmuş yaş hurma yese hânis olmaz.

Eğer (hurma) alacalanmış olduğu halde yese hânis olur. «Olmuş yaş hurma yemiyeceğim» diye yemin ettikten sonra, alacalanmış yese (İmam'ı Azam (R.A.)'a göre yine hânis olur. İmam'ı -Eb**Yusuf ile İmam'ı Mu-hammed (R.A.) (iki surette de) hânis olmaz dediler. Eğer, «olmuş yaş ve ham - koruk hurma yemeyeceğim» diye yeminden sonra (alaca hurmayı) yese bil ittifak hânis olur.

(Bir kimse), «olmuş yaş hurma satın almıyacağım» (diye yemin et­se) ve içerisinde olmuş yaş hurmada bulunan bir salkım olmamış ham koruk hurma satm alsa hânis olmaz.

Nitekim («olmuş yaş hurma satın almıyacağım» diye yemin etse) ve olmamış ham hurma alacasını satın alsa, hânis olmadığı gibi, (bir kimse, «et ve yumurta yemiyeceğim» (diye yemin etse) de balık eti ile balık yu­murtasını yese, hânis olmaz. («Vallahi et ve yumurta) şatm almıyacağım» dîye (yemin etse de balık eti "ve balık yumurtasını satın alsa) yine de (hânis olmaz).

(Bir kimse «Vallahi et yemiyeceğim» diye yemin eder de) eğer ki; insan veya domuz etini yerse, hânis olur. (Zira bunlar hakikatte ettirler).

(Et yemiyeceğim diye yemin eder de) eğer ki ciğer ve işkembe yer­se, yine hânis olur. Muhtar olan kavilde (yemin eden kimse) ciğer ve işkembe ile bizim örfümüzde hânis olmaz. Nitekim kuyruk yemesinde hâ­nis olmadığı gibi.

«İç yağı yemiyeceğim» diye yemin eden kimsenin yemini, karın iç yağı ile kayıtlanmış olursa, (koyun vesair hayvanın) arka iç yağım (ye­nmesiyle İmam'ı Azam «R.A.»'a göre) hânis olmaz. İmameyn muhaliftirler.

 (Yemin eden kimse, «iç yağı yemiyeeeğim» diye yemin ettikten sonra) eğer kuyruk veya et yese bilittifak hânis olmaz.

(Bir kimse, «Vallahi) şu buğdaydan yemiyeceğim» diye yemin etse (o yemin kendisi için yemin edilen buğdayı) çiğnemekle mukayyed olur. Ekmeğini yemekte (İmam'ı Azam «R.A.»'a göre) hânis olmaz. İmameyn muhaliftirler. (Bunlara göre hânis olur)..

(Bir kimse), «şu undan yemiyeceğim» diye (yemin etse, o, unun) ek­meğini yemesiyle hânis olur. Fakat unu yalamakla sahih olan kavilde hânis olmaz. Ekmek; yemin eden kimsenin şehirlisinin âdeti olan şey üzerine vâk'î olur. Buğday ve arpa ekmeği gibi, (çünkü bunların ekmeği hakikaten ve urfen ekmektir). Kadayıfın ekmeğini (yemekle) veya Irak'­ta pirinç ekmeği (yemekle .)hânis olmaz. (Zira Irak halkının pirinç ek­meğini yeme âdeti yoktur). Ancak (ekmeğe ) niyet .ederse, bu takdirde hânis olur.

(Bir kimse, kebap yemiyeceğim diye yemin etse) kebap, et üzerine vâk'î olur. Patlıcan, havuç ve yumurta üzerine vâk'î olmaz. Ancak her-birine (ayrı ayrı) niyet ederse müstesnadır. «Pişmiş et yemiyeceğim» di­ye yemin etse, yahni (su ile etten pişene - haşlamaya) ve etin çorbası üze­rine şâmildir, (bunlardan başkasını yese hânis olmaz). Ancak bunlardan başkasını niyet etse hânis olur.

(Bir kimse, haş yemiyeceğim diye yemin etse) baş (lafzı) fırınlara sü-* rülüp şehirlerde satılan baş üzerine vâki olur. (Böyle baş yese hânis olur. Fakat balık ve serçe, başı yese hânis olmaz).

Meyve lafzı, elma, kavun, karpuz ve şeftali üzerine şâmildir. (Mese­lâ: Bir kimse, «meyve yemiyeceğim» diye yemin etse, İmam'ı Azam R.A.'a göre elma, karpuz ve şeftali yese hânis olur). İmameyne göre ise (elma, kavun, karpuz ve şeftaliye şâmil) olduğu gibi üzüm, hurmanın tazesi ve nar üzerine de şâmildir. Bilittifak (meyve) acur (şen hıyarı) ve hıyar üzerine hamletmek olmaz.

Katık; sirke, zeytin yağı \e süt gibi kendisinde ekmeği boyayıp, bu­laşmak mümkün olan (ekmekle karışabilen) şey üzerine şâmildir. (Mese­lâ : Bir kimse, «Vallahi katık yemiyeceğim» diye yemin etse, sirke, zeytin yağı ve süt yese hânis olur).

Tuzda, katıktır (yâni katık yemiyeceğim diye yemin etse de tuz ye­se, hânis olur). Et, yumurta ve peynir katık değildir. Ancak niyet ile (bunlar da) katık olur. İmam'ı Muhamnıed (K.A.)'e göre: Et, yumurta ve peynirde (sirke, zeytin yağı, süt ve tuz) gibi katıktır. Yaş üzüm ve karpuz sahih mezhepte katık değildir.

Kuşluk yemeği; şafak atması ile zeval arasında olan yemektir. (Me­selâ: Bir kimse «gıda yemiyeceğim» diye yemin etse ve zikrolunan vakit­te yemek yese hânis olur).

Akşam yemeği; Zeval ile gece yarısı arasında olan yemektir. (Meselâ:Bir kimse, «akşam yemeği yemiyeceğim» diye yemin etse, zeval ile ge| ce yarısı yese hânis olur). Sahur yemeği; gece yarısı ile şafak atması arasmda olan yemektir.                                                                                   

% Eğer «yersem, veya içersem veya girersem veya evlenirsem veya cıkarsam» (lafızları ile yemin edip) ve muayyen şeye niyet etse (fetva vhâkimin hükmü cihetinden) tasdik olunmaz.                      

Eğer (yemin eden kimse) yemek ve içmek (su gibi) lafzı ziyâde et­se (Meselâ: Eğer yemek yersem veya su içersem) ve bunlara benzer (eğer elbise giyersem, eğer insanla konuşursam, eğer kadınla evlenirsem... gibi sözleri ziyade edip yemin etse) fetva cihetinden tasdik olunur.

Fakat mahkeme cihetinden tasdik olunmaz, (yemin eden kimsenin) «Dicle'den içmiyeceğim» diye yaptığı yeminde, Dicle'den çanak ile içme-siyle (İmam'ı Azam «R.A.»'a göre: Ağzım Dicle'ye batırıp içmediği müd­dette) hânis olmaz. İmameyn muhaliftirler. (Yâni bunlara göre çanak ile içse hânis olur). Eğer ki, «Dicle suyundan içmiyeceğim» diye yemiâ etse ve çanakla da içse, bilittifak hânis olur.                                              

Küp ve kuyudan içmiyeceğim» diye yemininde dahi çanakla su bar^ dağı (su kabı ile) içse hânis olur. (Çünkü bu ikisinin suyu çanakla - su bari dağı ile içilir, bu cihetten hânis olur). Çanak hakkında olan yemin de bunun aynıdır. (Yâni bir kimse, şu çanaktan içmeyeceğim diye yemin e& se ve o çanaktan içse hânis olur. Çünkü tarif olunan çanaktan içmektir.

Yemini yerine getirmenin mümkün olması; (İmam'ı Azam ile İmamfı Muhammed R.A.'a göre) yeminin sahih olmasının şartıdır. İmam'ı Ebtii Yusuf (E.A.) muhaliftir.                                                                            

Bir kimse, «Vallahi bugün şu bardağın suyunu elbette içmiyeceğim» diye yemin etse, halbuki bardakta da su olmasa veya yemin (edildiği) zamanda (bardakta su olsa) fakat; geçmezden evvel (veya aynı günde) dökülse (veya kendisinden başkası içse veya ölse İmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed R.A.'e göre) hânis olmaz. İmam'ı Ebû Yusuf muhaliftir. (Ye­min eden kimse), bugün lafzını söylemese yine hânis olmaz. Ancak (gün söylenmeyen yeminde bardak içinde su) olur ve dökülürse, bilittifak (ye­min eden kimse) hânis olur.

Bir kimse, «elbette semâya (göğe) çıkacağım veya hava (gök) da uça­cağım veya şu taşı altına çevireceğim (yâni altın yapacağım)» veya Zeyd'-in ölümünü bilirken «Zeyd'i öldüreceğim» diye yemin etse, (yemin) mün'alad olur ve o halde hânis olur. Eğer (Zeyd'in ölümünü) bilmiyor-. sa, (İmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed R.A.'e göre yemin mün'akid ol­maz ve hânis) olmaz. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.

 (Yemin eden kimsenin), «konuşmıyacağim» diye olan yemininde Kur'an okusa, veya teşbih çekse veya tehlil getirse veya tekbir alsa, (bu fiilleri) ister namazda işlesin ister namaz hâricinde işlesin hânİs olmaz. Muhtar olan da budur.

(Bir kimseye), «(falan kimse ile) konuşmıyacağım» (diye yemin et­se) ve herhangi bir sebeple konuşsa ve (konuşulmamaya yemin eden kim­se) uyur olduğu halde işitse, eğer o söz (konuşması) insanı uyandmrsa (hânis olur). (Gerek uyandırsın, gerekse uyandırmasın) mutlaka hânis olur da denildi.

(«Falanla konuşmıyacağım» diye yemin ettikten sonra) yemin ettiği şahsa işittirmek gayesiyle başka bir şahsa lâf atsa, hânis olmaz. (Zira ye­min eden kimsenin başkasına lâf atması, hakikatte kendisi hakkında ye­min edilen kimseye lâf değildir). Eğer (yemin eden kimse), bir cemaata selâm verir de, (yemin ettiği şahıs da o cemaat içinde bulunursa) hânis olur. Eğer (cemaata) niyet edip de (yemin ettiği şahsa niyet) etmese, (kasdî olmadığı için fetva olan) hânis olmaz.

Eğer yemineden kimse, «falan kimse ile konuşmıyacağım, ancak ken­disinin izniyle konuşacağım» diye yemin etse ve yemin edilen kimse de, yemin edene (konuşması için) izin verse fakat; (kendisi izin verdiğim) bilmese ve (yemin ettiği şahsa) lâf atsa (İmam'ı Azam ile Imam'ı Muham-med R.A.'e göre) hânis olur. İmam'ı Ebû Yusuf için hilaf vardır. (Yâni buna göre hânis olmaz).

(Yemin eden kimsenin, (falan kimse ile) bir ay konuşmam» (diye olan yemininde, yeminin bağlanması) yemini ettiği vakitten itibaren he­sap olunur. (Yemin eden •kimsenin, «falanla) bir günde konuşursam (ka­rım boş olsun» diye yapılan yemininde gece ve gündüz konuşursa hânis olur. Zira «gün» ismi hangi fiile mukârin (olursa) mutlak vakit için olur. (Yemin eden kimse, gündüzü niyet ettim dese) ancak niyet gündüze sa­hih olur. (Yevm = gün ve nehar — gündüz mânâsında zikrolunarak gel­miştir). (Bir kimse, «falanla gecede) konuşursam» (diye yemin etse an­cak) gece üzerine hamlolunur, (hattâ gündüz konuşsa hânis olmaz).

(Yemin eden kimsenin)  «Eğer falan kimseye Zeyd gelinceye kadar söylersem» diye olan yemininde veya hattâ lafzı ile (yâni «eğer falana hattâ Zeyd gelinceye kadar söylersem» diye olan yemininde) veya «an- \ cak Zeyd'in izin vermekliğine kadar söylersem» lafzı ile olan yeminde veya «hattâ (Zeyd'in) izin vermekliğine kadar» lafzı ile olan yemininde; (zikrolunan şartlardan evvel) konuşursa, hânis olur.   Eğer Zeyd ölse ye-\ min (tmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed R.A.'a göre) sakıt olur. (İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre ise, Zeyd'in ölümü ile yemin sakıt olmaz).

 (Yemin eden kimsenin), «falanın yemeğini yemiyeceğim, veya evine girmiyeceğim veya elbisesini giynıiyeceğim, veya hayvanına ninmiyece-ğim, veya kölesi ile konuşmıyacağım» diye yemin etse, eğer (yemin eden kimse yemek, ev, elbise, hayvan ve köleyi) tâyin* etse (Meselâ: Falanın, su taamını, şu evine, şu elbisesini, şu hayvanına ve şu kölesiyle demekle tâyin etse) ve (tâyin edilen eşya satmak veya hibe yapmakla o kimse­nin) mülkünden ayrılsa ve (yemin eden kimse) o fiili işlese (İmam'ı Azam ile İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'e göre) hânis olmaz. İmam'ı Muhammed (R.A.) için köle ve evde hilaf vardır.

(Zikrolunan suretlerin hepsinde meselâ: Falanın şu yemeğini yemi­yeceğim, şü evine girmiyeceğim, diye ve diğerlerine böylece işaret etse ve yemin ettikten sonra) yenisinden (taam, ev, elbise, binit ve köle satın alsa ve yemin eden kimse yeni eşyadan yemek, girmek, giymek, binmek ve konuşmak gibileri işlese) ittifakla hânis olmaz.

(Eğer yemin eden kimse, yemek, ev, elbise, hayvan ve konuşmayı) tâyin etmeyip ve (bahsolunan eşyayı işaret edilen şahsın mülkünden) zail olduktan sonra işlese hânis olmaz. (Bahsolunan eşya) yenilense hânis olur.

(Bir kimse «falanın) hanımına veya ahbabına konuşmıyacağım» di­ye (yemin etse) muayyen yeminde kadın kocasından ayrıldıktan sonra ve (ahbabı) düşmanlık ettikten (yâni araları bozulduktan) sonra konuş* s&hânis olur. (Meselâ: falanın şu hanımı ile konuşmıyacağım ve buna benzer lâfızlarla konuşsa hânis olur).

Muayyen olmayan yeminde ise, hânis olmaz. (Meselâ, şu lafzını söy­lemeyip, hanımı ile veya dostu ile diye yemin etse, kadın kocasından ay­rıldıktan ve dostu ile arası bozulduktan sonra konuşsa hânis olmaz). An­cak İmam'ı Muhammed (R.A.) den bir rivayette hânis olur. Yeni olan (ahbap ve hanımına konuşsa) hânis olur.

(Bir kimse), şu taylesan (sarığın arkasından sarkanı) sahibine ko­nuşmıyacağım» diye yemin etse ve (sahibi de taylasanı) satsa ve (bun­dan sonra yemin eden kimse taylasanı satan kimseye) lâf atsa hânis olur.

(Bir kimse, başka bir şahsa «onunla) herhangi bir vakit veya her­hangi bir zaman konuşmıyacağım» (diye yemin etse) veya «onunla belli bir vakit veya belli bir zaman konuşmıyacağım» (diye yemin etse ve bir1 şeye) niyeti olmazsa (bu yemin) altı ay üzerine vâki olur. Ve eğer (bu lafızlar niyet ile olursa, yemin) niyet ettiği şey üzerine vâki olur.

(Eğer yemin eden kimse, «onunla) bir dehr (bir yıl, bir zaman) ko-nuşmiyacağım veya ebediyyeıı konuşmıyacağım» diye yemin etse bu (ye­min) ömür üzerine (yaşadığı müddete) şâmildir.,   Eğer onunla bir dehr

 (bir ^ıl, bir zaman veya ebediyyen) jkonuşmiyacağım diye yemin etse, İmam'ı Azam (R.A.) Hazretleri (Nekre olarak zikrolunan dehrde) sus­muştur (kesin hükümde bulunmayıp durmuş, çünkü denirden sual olun­duğu, miktarım bilmem cevabını vermiştir). (İmameyne) göre ise, dehir zaman gibidir.

Eğer günlerce veya aylarca veyahutta senelerce (konuşmam diye nek­re ile yemin etse, günler) üç gün, (aylar) üç ay ve (seneler) üç sene üzerine şâmil olur. Eğer lamı tarifle ise (yâni el eyyam s= belli günlerde, eşşühur =3 belli aylarda ve essinin = belli senelerde gibi) günlerde; on gün, aylarda; on ay ve senelerde; on sene üzerine şâmildir.

İmameyn, «günlerde konuşmam» lafzında cuma üzerine şâmildir (yâ­ni haftaya hamlolunur). «Aylarda konuşmam» lafzında sene üzerine şâ­mildir. «Senelerde konuşmam» lafzında ise, ömr üzerine şâmildir, dediler. [32]

 

Âzâd Ve Talâk'da Yemin Babı                       

 

Bir kimse ( hanımına), «eğer sen çocuk doğurursan (boş ol) desfe (kadın) ölü olarak çocuk doğurduğunda (yemininde) hânis olur.          

Bir kimse cariyesine «eğer çocuk doğurursan o (çocuk) hür olsun| dese ve câriye bir ölü çocuk doğursa ondan sonra da bir diri (çocuk do| ğursa İmamı Azam R.A.'a göre) diri olan çocuk âzad edilmiş olur. İhm^' meyn için muhalefet vardır.                                                               

Bir kimse, «evvelemirde (hangi) köleye sahip olursam o (köle) hür­dür» dese ve bir köleye sahip olsa, âzâd edilmiş olur. Eğer iki,köleye birden sahip olsa, bundan sonra da diğer bir köleye daha sahip olsa, o (Üe köleden) birisi de âzâd edilmiş olmaz. Eğer «birisi (hürdür)» kaydım] ilâve ederse, son (üçüncüsü) âzâd edilmiş olur. Eğer «son köleye sahi» olursam o (köle) kürdür» dese, bir köleye sahip olduktan sonra (efen| dişi) ölse^o (köle) âzâd olunmaz. Eğer yemin eden kimse, ayrı ayrı ik£ köleye sahip olduktan sonra (ölse), ikincisi âzâd edilmiş olur. (Sıhhati halinde satın aldı ise sahip olduğu) zamandan (İmam'ı Azam R.A.'a gö| re) bütün mâlinden âzâd edilmiş olur. İmameyne göre ise: (Satın aldığı zaman da gerek sıhhatte olsun, gerekse hasta olsun) öleceği zamanda (Mâlinin) üçte bir (1/3) inden (Âzâd edilmiş olur).                                 

Ve bu hüküm üzere eğer bir kimse, son (evvelkinden sonraki) bir kal dınla evlenirsem o (en son kadın üç talâkla boş «olsun» dese, (sonra al| dığı kadın evlendiği zaman da İmam'ı Azam R.A.'a göre boşanmış qlur)| Bu takdirde mirasa müstehak olmaz. (İmameyn) muhaliftirler. Bir kimsc| «herhangi köle ki, falan şeyi (Meselâ: Babamın gelmesini) bana müjde* lerse o (köle) hürdür» dese ve üç kölesi ayrı ayrı müjdeleseler evvelld âzâd edilmiş olur. Eğer üçü de birden müjdeleseler üçü de âzâd edilmit olurlar. Eğer (kim müjdelerse yerine) kim haber verirse» dese, haber vej ren kölenin (üçü de) iki cihetten (yâni ayrı ayrı ve hepsi birden haber verdiklerinde) âzâd edilmiş olurlar.                                                           

Eğer babasını satın aldığında keffâret için niyet etse (kefareti) sâkij olur. Nikâhla istîlâd (çocuk talep etmek) için câriye satın alması keffâ^-reti düşürmez. (Meselâ: Bir kimse bir cariyeye «seni satın alırsam ke|-fâreti yeminimden hürre ol» dese, sonra satın alsa mülkün satın alınma­sı bulunmakla âzâd edilmiş olur. Fakat keffâretten sayılmaz). Veya âzâjjl edilmesine yemin ettiği kölenin (satın alınması ile keffâreti yeminde oh mak üzere niyet etse keffâretten sayılmaz). Ancak «eğer seni satın ahl-sam keffâretimden (için) hür ol» diye bu lafızla söylerse, keffâretten şayi-lir.                                                                                                             

Eğer cariyeye cima, edersem o (câriye) hürredir» (diye yemin etse, yemin ettiği vakit de) mülkünde olan cariyeyi cima etse, âzâd edilmiş olur. Eğer yeminden sonra mâlik olduğu cariyeyi cima' etse, âzâd edilmiş olmaz.

(Bir kimse), «mülkümde olan bütün köleler hürdür» dese, bütün kö­leleri, müdebberleri ve ününü veledleri âzâd edilmiş olur. Yalnız bedeli kitabete ayrılmış köleleri âzâd edilmiş olmaz. Meğer ki (bedeli kitabete ayrılanlara) niyet etsin.

Üç hanımı olan kimsenin, «şu boş, şu ve şu» sözünde âhir (üçüncü­sü) boşanmış olur. Evvelki ikinin talâkında muhayyerlik vardır. Âzâd ve ikrarda böylecedir. (Meselâ: Bir kimse üç kölesine» şu hürdür, şu ve i şu» dese üçüncüsü âzâd edilmiş olur. Evvelki iki de muhayyardır. ik­rara misal. Bir kimse, «falana bin lira borcum var veya falan veya falan» İdese üçüncü için beşyüz lâzım olup evvelki iki de muhayyardır). [33]

 

Alışveriş Nikahlanmave Başkasına Yemin Babı

 

Alış -verişte îcâra vermekte, îcâra tutmak istemekte, maldan sulhta, taksimatta, husûmette (gerek ikrar olsun gerekse inkâr olsun dâvanın cevabında) ve çocuğun dövülmesinde yemin etse, bizzat kendisi işlemekle Sânis olur. (Yerine) vekil (tâyin etmek) le hânis olmaz. (Meselâ: Alış veriş vesaire gibi yukarıda bahsolunanları yapmayacağım diye yemin etse, kendisi mübaşeretle bu işleri yapsa hânis olur. Fakat başka bir şahsı bu işleri yapmağa vekil tâyin etse hânis olmaz).

Nikâhta, talâkta, bedeli hulûda, (köleyi) azatta, bedeli kitabette, kas­ten olan kan dâvasından sulhta, hibede, sadakada, ödünç vermede ve ödünç almayı istemede, bizzat kendisi yapmakla ve vekiî tâyin etmekle hânis olur. Eğer hassaten kendisi işlemeye niyet ederse, fetva ve din cihetin-derf tasdik olunur, fakat;    Hâkimin hükmü cihetinden tasdik olunmaz.

Kölenin dövülmesinde, (hayvan) boğazlama (kesme) da, (duvar) te­melinde, terzilikte, emânet vermekte, emânet almakta, ariyet (iğreti ola­rak) vermede, ariyet istemekte, borç ödemekte, borçlanmada, (elbise) giyinmekte ve yük yüklenmekte bizzat kendisi yapmakla ve vekil tâyin etmekle hânis olur. Yalnız; (yemin sahibi) bizzat kendisi yapmaya ni­yet etse, hâkimin kararı ve fetva cihetinden tasdik olunur. «Evlenme­yeceğim» diye olan yemine bir fuzûli (emirsiz ve vekil tâyin etmeden işi­ni gören kimse yemin eden şahsı) evlendirse ve (evlendirdiğini kendi­sine haber verdiğinde) söz ile icâze (izin) verse hânis olur. Eğer fiili ile icâze verse (mehir vermek gibi) hânis olmaz.

Bir kimse, «kölemi ve cariyemi evlendirmem» diye yemin etse, ve­kil tâyin etmekle ve izin vermekle hânis olur. Küçük oğul ve kızında dahi vekil tâyin etmekle ve izin vermekle hânis olur. Büyük oğlu ve büyük kı­zında ise vekil tâyin etmekle ve izin vermekle hânis olmaz. Ancak müba­şeret (bizzat kendisi işlemek) le hânis olur.

Lâmm (lâm harfiniri), bey'üzerine duhûîi (yâni bî'tü = sattım fi'-line rmıkârin olması) «in bî'tü leke sevben = eğer sana elbise satarsam» gibi filin üzerine yemin edilene mahsus olmasını iktiza ile kendisinin em­riyle olmak üzere (elbise) gerek malı olsun, gerekse olmasın beraberdir. (Lamın bey'â mukarin olması muhatabın emriyle olmasını iktiza eder).

Şıra (satm almak - satmak) îcâre (îcâre vermek), siyaha (kuyum­culuk) ve bina (duvarcılık etmek) gibidir.

(Lâmin bir şeyin aynı üzerine duhûli (yâni elbisenin yanına mukâ-rin olması) «in M' tü sevben leke = eğer elbiseyi senin için satarsam» kavli gibi olan (yemin edilenin aynının yemin edilme) mülk olmak üze­re ihtisasım iktiza eder, gerek emir etsin gerekse emir etmesin beraber­dir. (Mahlûfün aleyhi _ Muhataptır, ayn ki sevbdir, Mülk olduktan son­ra eğer emri ile olmadan o fiili işlerse, hanis olur). (Lamı mahsûsanm) «darb = dövmek, eki — yemek, şürb = içmek ve duhul — girmek» üzeri­ne dâhil olması dahi mahlûfün aleyh (muhatap) e hususini iktizâ eder. Eğer başkasına niyet ederse (yâni bî'tü leke sevben = elbiseyi sana sat­tım» sözü ile «bî'tü sevben leke = sana elbiseyi sattım» sözüne ve «bî'tü sevben leke = sana elbiseyi sattım» sözü ile «bî'tü leke sevben — elbiseyi sana sattım» sözüne niyet ederse, fetva cihetinden ve hâkimin kararıy­la) kendi aleyhine olan yerde tasdik olunur.

Eğer «o (köleyi) satarsam veya satın alırsam hürdür» (diye yemin etse bundan sonra muhayyer olarak satsa veya satın alsa (âzâd etme şar­tı olan alış veriş bulunduğu için ö köle) âzâd edilmiş olur.

Eğer akdi fasit (şer'î alış verişe uygun olmıyarak olan akd) ile ve­ya akdi mevkuf (bir zaman sonra veya başkasının iznine bağlı gibi olan akid) île olan şıra,(satın almak) da dahi âzâd edilmiş olur. (Çünkü alıp satma mânâsı bulunmuş olur). Eğer bâtıl akid (aslen alış verişi sahih ol­mayan akid) ile alıp, satsa âzâd edilmiş olmaz. (Zira şer'an alıp satmak değildir).

(Yemin eden kimsenin), köle için «köleyi almazsam şöyle olsun» di­ye yemin etse ve o köleyi- âzâd veya müdebber (efendisi ölünce âzâd ola­cak köle) etse, hânis olur,

(Bir kadın efendisine), «benim üzerime evlendin» dese ve (efendisi de cevaben) «küllü İmre etin lî tâlikun s= bana ait olan bütün ailelerim boştur» dese (böyle diyen kadın da) boşanmış olur, diğerleri olduğu gibi. Yalnız İmam'ı Ebû Yusuf'tan bir rivayette (diğerleri gibi bu kadın bo­şanmış olmaz). Eğer (efendisi yemin veren kadından başkasına) niyet et­miş olsa, fetva cihetinden tasdik olunur fakat mahkeme kararıyla (tas-- dik) olunmaz.

Bir kimse, «yaya olarak Beytullaha varmak veya Kâbeye varmak üzerime nezir olsun» dese, o (kimseye istihsânen) yaya olarak hacc ve­ya umre yapmak lâzım olur. Eğer rakip (binici) olursa (yâni Hacca bine­rek giderse) o (kimsenin üzerine) kurban lâzım olur. O (kimse), «Bey-tuîlâha çıkmak, veya Beytullaha gitmek üzerime olsun» dese veya «Safa-ya veyahutta Merveye yürümek üzerime olsun» dese o (kimseye) birşey lâzım gelmez.

Eğer «Haremi Şerife veya Mescidi harama yürümek üzerime olsun» dese yine birşey lâzım gelmez. (İmameyn) muhaliftirler.

Bir kimse, «eğer bu sene hacc yapmazsam kölem hür olsun» dese (ve «Haccı yaptım» dese o kimse yapmayıp) Kurban Bayramı gününde Kü­fede olduğuna iki kimse şehâdet etseler o köle (İmam'ı Azam ile İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre) âzâd edilmiş olmaz. İmam'ı Muhammed (R.A.) muhaliftir.

Bir kimse, «oruç tutmayayım = tutmıyacağım» diye yemin etse, bir saat niyet ile oruçlu olsa hânis olur. Eğer «Lâyesûmu — Oruç tutmaz = tutmıyacağım» sözüne «savmen = bir oruç veya oruç tutmakla» sö­zünü ilâve etse veya «Yevmen — bir gün» sözünü ilâve etse, tam bir gün (oruç) tamamlanmadığı müddetçe (hânis) olmaz.

(Yemin eden kimse), «Namaz kılmayayım» diye yemin etse ve (na­maza durup) bir secde etse (ondan sonra namazı bozsa) hânis olur. Sec­deden evvel (kıyamda, kıraatta) hânis olmaz. Eğer «Salâten» sözünü ilâ­ve etse, şef (iki rekât) ile hânis olur. İki rekât ten az ile hânis oltnaz.

 (Bir kimse, hanımına) «eğer senin eğirdiğinden giyersem o sadaka olsun» dese ve bir miktar pamuğa mâlik olsa o (pamuğu kadın - ailesi) eğirse ve o (iplik) dokunsa ve (efendisi) giyse, o dokunan şey (İmam'ı Azam R.A.'a göre Mekke'de) tesadduku vaciptir. (İmameyn) Muhalif­tirler.

(Kocanın) yemin ettiği vakit de kendi mülkünde olan pamuktan (ka­dının) eğirdiğini giyse o şey ittifakla sadakadır.

Gümüşten olan yüzük urfen zînet değildir. (Onun için erkeklerin takınması mubah olmuştur). Altından olan yüzük bunun hilâfınadır. (Bu­nun için altın yüzüğün erkeklere takınması helâl değildir).

İnci, eğer bezenmiş ise zinnettir, eğer bezenmemişse zinet değildir.

(İmam'ı Ebû Yusuf ile İmam'ı Muhammed «R.A.» bezensin, bezen­mesin inci dizisi) zinnettir dediler ve fetva da bununladır.

(Bir kimse), «yer üzerine oturmiyacağım» diye yemin etse ve dö­şek üzerine veya hasır üzerine otursa hânis olmaz. Eğer kendisi ile yer arasına elbisesi perde olsa hânis olur. (Çünkü elbise kendisine tâbidir, perde sayılmaz). «Şu döşek üzerine uyumayacağım» diye yemin etse ve o yatak üzerine" başka bir döşek konulsa ve onun üzerinde uyuşa hânis olmaz. Eğer o (yemin edilen) döşek üzerine ince çarşaf serilse (ve onun üzerinde uyuşa) hânis olur. «Şu şerir (Taht - Köşk ve sedir) üzerine oturmayacağım» diye yemin etse, eğer o şerir üzerine başka bir şerir ko­nulun otursa, hânis olmaz.    Eğer o şerir üzerine halı veya hasır koyupotursa, hanıs olur. [34]

 

Dövmek, Öldürmek Ve Başkalarına Yemin Babı

 

Dövmek, giymek, konuşmak ve duhûl (girmek, bunların) fîli, hayat­ta (sağ) olana mahsus olur.

(Bir kimse),    «falanı döversem veya elbise giydirirsem veya konuŞursam veyahutta (ziyaret için) yanına varırsam» diye yemin etse, o (falanın) Ölümünden sonra o fiili işlemekle hânis olmaz. Gasl (yıkamak), hami (yüklenmek) ve mess (dokunmak) bunun hilâfmadir. (Yâni bu fiiller ancak diriye mahsus olmaz).

(Bir kimse, hanımını) dövmemeye (yemin etse) ve hanımının saçı­nı çekse, veya boğazını siksa veya ısırsa hânis olur.

(Bir kimse, «falanı) elbette Ölünceye kadar döveceğim» (diye yemia) etse o (yemin) dövmenin şiddetlisine hamlolunmuştur.

(Bir kimse, «falanın) borcunu elbette yakında Ödeyeceğim» (diye ye­min etse) bir aydan aza yakındır, bir ay uzaktır (bir ayda öderse hânis olur, bir aydan noksan da öderse hânis olmaz).

(Bir kimse, «falanın) borcunu elbette bugün Ödeyeceğim» (diye ye­min etse) ve o (borcu) zuyuf (düşük kaliteli para) veya paranın değiş­mesiyle değişik para ile ödese veya başkasının şeyini verse veya yeminin­den borçlu alacaklıya borcu mukabilinde birşey satsa ve yemin eden de o şeyi teslim alsa, o (kimse yemininde bâr olur (Hânis olmaz).

Eğer yemin eden kimse, kalay veya settükâ (üstü ve dışı gümüş içi bakır para) ödese veya (alacaklı olan şahıs yemin eden borçluya borcu­nu) hibe etse veya (borcu alacaktan) düşse, (yemin eden kimse yeminin­den) beri olmaz (hânis olur).

(Bir kimse, «falanın) borcunun bâzısı olmayınca diğer bazısını al­mam» diye (yemin etse), ayrı ayrı hepsini almağı müddet, bazısını al­makla hânis olmaz. Eğer almak tartı zarurî bir amel ile ayrılsa (Meselâ: Hepsini birden tartmak mümkün olmayıp da ayrılarak tartılsa) hânis olmaz.

(Bir kimse), «eğer benim için ancak yüz veya yüzden başka olursa (ailem boş veya kölem hür olsun» diye yemin etse, yüz ile) hânis olmaz, (yüzden) aşağıda dahi hânis olmaz.

(Bir kimse), «şöyle yapmıyacağim» (diye yemin etse) o (yapmak is­tediği fiili) ebedî terkeder.

(Yemin eden kimse), «elbette (falan işi) yapacağım» (diye yemin et­se) bir defa işlemesi kifayet eder.

(Bîr kimseye), vali her müfsit ve fâsiki (kendisine) bildirmek için yemin ettirse, (o yemin valinin) vilâyetinin hâline mukayyed olur, (Vali azledildikten veya öldükten sonra bildirmese yemin eden hânis olmaz).

(«Falan kimseye falan şeyi) hibe edeyim» (diye yemin edip, ve hibe etse ve o (falan kimse hibeyi) kabul etmese (hibe eden kimse yemininde) bâr olur (hânis olmaz). Ödünç, ariyet (iğreti) ve sadaka vermekte böy­ledir. Bey, (satmak) bunun hilafınadır.

(Bir kimse), «reyhan (sapı olmayan küçük kokulu ot) kokulamaya-cağım» (diye yemin etse) sapı olmayan şeye şâmildir. Gül ve yasemin kokulamakla hânis olmaz, (Zira bu ikisinin sapı vardır). Hânis olur dadenildi (Zira urfen reyhan güzel kokusu olan nebatata dâhil denilir. Bu takdirce gül ve yasemin kokulamakla hânis olur).

(Bir kimse), «gül ve menekşe koklamayacağını» (diye yemin etse her birinin) yaprağı Üzerine şâmildir, (Hânis olur, ama sapım satm alsa hâ­nis olmaz).

(Bir kimse), «falanın evine girmiyeceğim» (diye yemin etse o yemin) mülk ve îcâre şâmil olur, (gerek mülkü olsun ve gerekse kârla otursun, girdiği takdirde hânis olur).

(Bir kimse), «malım yoktur» diye yemin etse, halbuki müflis veya zengin üzerinde alacak (parayı vesairesi) olsa, hânis olmaz. (Çünkü ala­cak mal değildir, ancak zimmetinde bir vasıftır). [35]

 

Hadler Bahsi

 

[36] Had:   Şer'an   Mukadder   bir   ukubettir,   (Cezadır).   Hakküllah   oliuğu için (İmam _ Devlet Reisine yerine getirmesi) vacip olur [37]. (Had Hakküllah olduğu cihetle) tâ'zir ve kısasa had ismi verilmez. (Zira Ta'-zirde ve sünneti meşhure ile sabit bir ceza takdir olunmamıştır. Belki imamın = Âmirin, devlet reisinin re'yine tefviz olunmuştur.     Hadler:altı nev'idir: Zina haddi, içki haddi, sarhoşluk haddi, iftira haddi, hır­sızlık haddi ve yol kesen - eşkiya haddidir).

Zina: Mükellef kimsenin, (âkil ve baliğin, nikâha ve döşekliğe) mâ­lik olmadan ve mülküne benzeyenden ki (talâkı bâyinden iddet "bekle­yen ve çocuğun cariyesi gibi) bunlardan haîî olan (yabancı) kadının önünden (fercinden) cima'ıdir [38] (hâkim indinde), dört erkeğin toplu oldukları halde söylemek-;» le şehâdetleri ve zina (lâfzını söylemeleri ile)  sabit olur, yâni hepsi bir meclîste zina lafzı ile şehâdet etseler şehâdetleri kabul olunur)   [39] Fa--; kat vat' ve cima' (lafzı ile sabit) olmaz.                                                  

İmam (Devlet Reisi veya Naibi, Hâkim), onlara (şahitlere) zinanın^ mahiyetinden sual etse ve yine zinanın keyfiyetinden, kiminle, nerede^ ve ne zaman zina yaptı diye sual etse, (şahitler o zinayı) beyan ederler1, ve «zina yapan şahsı gördük ki o kadının, sürmedamk içindeki mili gibi; (zevcin zekeri fercin içinde olduğu halde) (cima') etti» derler, (deme­leri lâzımdır). Şahitler gizli ve aşikâr tezkiye olunurlar. Veya âkiljbâliğ! olduğu halde dört mecliste dört defa (zina edenin) ikrarı ile zina sabit? olur. Her ne zaman (ikrar eden kimse zinayı) ikrar etse (hâkim) redl; eder, hattâ (hâkimin) önünden (zina eden) gâib oluncaya kadar (red-f deder). Bundan sonra (hâkim) zaman hâriç (yâni zamanı sormaz) yu-'i karıda geçtiği gibi (ikrar eden şahıstan) sual eder. Şayet (sual ettikleri!

şeyi) beyan ederse (o kimseye had lâzım olur) [40]. Hâkime, ikrar eden kimseye, ikrarından rücû etmek (dönmek) için, (zannederim ki; sen onu öpmüşsündÜr veya dokunmuşundur, veya şüphe ile cima' etmişindir) di­ye bu söz ile telkini mendüp (müstehah) olur. Eğer zina yaptığım ikrar eden kimse, hadden evvel veya had esnasında rücû ederse (sözünden dö­nerse had) terk olunur.

Muhsan  (evli ve başından nikâh geçen kimse)  için had;  bir sahra­da (zina yapan kimseyi) ölünceye kadar recimdir. Evvelâ şahitler recmederler. Eğer (şâhidler) çekinseler veya, kaybolsalar veya ölseler had sâkıd olur (düşer). (Çünkü recmin ilk şartı şâhidler idi, bunlar yok ol­makla şart bulunmamış olur) [41]

(Şâhidlerden) sonra İmam (Devlet Reisi veya Naibi ve İmamdan) sonra insanlar (recine) başlarlar.

Zina yaptığını ikrar edenin haddinde: Evvelâ İmam başlar, (İmam­dan) sonra insanlar başlar ve (recim yapılan kimse öldükten sonra) gasl olunur ve üzerine (cenaze) namazı kılınır.

Evli olmayan (bekâr olan) için (had): Yüz değnektir [42]

 (Zinâ yapan) köle için (had): Evli olmayıp bekâr olan hürrün ya­rısıdır ki, (o da elli değnektir). Had: Düğümü ve budağı olmayan kam­çı, ile (bir yerine vurulmayıp), başı, yüzü ve ferci müstesna, bütün be­denine ayrı ayrı orta bir vuruşla celdedir. İmam'i Ebû Yusuf (B.A.)'a göre: başa bir defa vurulur.

(Zina yapan) erkek, bütün hadde ayakta dikili olduğu halde değ­nek (fazla) yukarıya kaldırılmadan dövülür. Gömlekten başka elbisesi soyulur.

(Zina yapan) kadın, oturucu olduğu halde had olunur. Kadının el­biseleri soyulmaz. Yalnız kürkü ile pamuklu olan elbisesi soyulur.

(Kadın) için recimde (göbeğine veya göğsüneka dar) bir çukur ka­zılır. (Erkek) için (çukur) kazılmaz.

Efendi, memlükünü {köle ve cariyesini) İmamın izni olmadan had yapamaz.

Evli kimsenin (nefsini fuhşiyattan men' ve muhafaza eden kimse­nin) recmi: Hür olmak, mükellef olmak, İslâm ve sahih nikâhla evli iken cima etmektir. Bu zİkrohman sıfatlar (erkek ve kadınlarda) bulundu­ğu takdirde (recm olunur) [43]

 (Evli olan kimsede) celd (100 değnek) ile recm (ölünceye kadar vurmak) beyni cem olunmaz. Ve (evli olmayanlarda) celd ile nefiy (sürgün) beyni cem olunmaz. Yalnız (neyfi iktiza eder bir maslahat olursa) siyâseten (celdden sonra) nefyolunur,

(Zina yapan) hasta, recm olunur. (Eğer haddi celd ise) hastalıktan iyi olmadığı müddet celd olunmaz.

(Zina eden hâmile kadın) eğer zinası açık (delil) ile sabit olursa hamlini vaz'edilinceye (doğuruncaya) kadar hapis olunur. Çocuğu do­ğurduğu zaman (eğer çocuğa bakacak varsa nifasın çıkmasına te'hir olunmayip) recm olunur.[44]

(Eğer zina yapan hâmile kadının haddi celde ise, doğurup) nifasın-dan çıkmadığı müddet celd olunmaz. Eğer çocuğu terbiye eden (bakan) yok ise( çocuk anasından müstağni oluncaya (bakıma ihtiyacı kalma-yıncaya) kadar, (kadın) recm olunmaz. [45]

 

Had İcabeden Ve Etmeyen Cima' Babı

 

Şüphe, had için manî (haddi def edici) dir. (Hadde mâni olan) şüp­he, iki ııev'idir. Birinci nev'i fiilde (cima'da) şüphedir, (Buna şüpheye iştibah ismi verilir). O (fiildeki şüphe) : delil olmayan şey'i delil zan­netmektir. (Fiilde olan şüphede) eğer halâlını cim'â edici zan ederse, had olunmaz. (Yalnız eğer halâlını zannetmeyip bilmiyorum haram mıdır de­se) had olunur.

(Ve fiil de sekiz yerdedir: Üç talâkdan dolayı iddet bekleyene ve­ya mal üzerine talâktan (boşadığma cim'a) veya âzâd ettiği Ümmü Ve-led'ini cim'a veya asimin (anasının, babasının) cariyesini (her ne kadar yükselirse, dedesinin, nenesinin gibi) cim'a veya hanımının cariyesine veya efendisinin cariyesine cim'a gibi, tehin verici kimsenin rehin olu­nan cariyeyi cim'a etmesi gibi esah rivayette hükmü (bahsi geçen cim'a-j Iar gibidir). (Bu sekiz mahalde, «halâl zannettim» dese had vurulmaz] Fakat, «haram olduğunu bilmiyorum» dese had vurulur.)                       

(Hadde mâni olan şüphenin ikinci nev'i): Mahalde olan şüphedir. Bu (şüphe) zatında aslında haramlığım nefyeden bir delilin kâim olma­sıdır. Bu takdirde (mahal de olan şüphede) «her ne kadar haram olduğu­nu biliyorsa da had olunmaz. Oğlunun cariyesini (her ne kadar aşağı oğlunun, oğlunun gibi) cim'a veya müşterek (ortak) veya üç talâk ile (boşadığı) değil, talâkı kinayeler- ile boşadığma cim'a veya satan kimse, sattığı cariyeyi cim'a veya koca hanımına mshir için vereceği cariyeyi hanımına teslim etmeden Önce cim'a etmek gibi.                                      

Nesebi; (mahalde olan şüphede) neseb dâvasını yaptığı zaman sabi olur. Fakat; (fiilde olan şüphede nesep dâvasını yapsa da sabit) olmaz.

Kardeşinin cariyesini veya amcasının cariyesini cim'a ile her ne ka­dar helâl zannederse de had yapılır. Kendi döşeğinde bulduğu kadına cim'a ile (cima' yapan erkek) her ne kadar kör ise dahi yine had olu­nur. Yalnız kadını döşeğine çağırdığında (kadın), «Ben senin ailenim» diye iddia ederse (o zaman had yapılmaz). Kendisine zifaf olunan ve kadınların, «Bu kadın senin karındır» dedikleri yabancı kadım cima' et­mesi ile de had vurulmaz. Ve koca üzerine mehir lâzımdır.

Hayvanı cima* etmekle dahî had yapılmaz, (Bu cinayettir yoksa zi­na değildir. Eğer eti yenilen hayvan değilse boğazlandıktan sonra ateşle yakılır. Ve cima' eden, hayvanın kıymetini; öder. Eğer eti yenilenden ise, İmam-ı Azam (R.A.)'a göre kesilir ve yenir. Fetvada bununladır. Fakat, İmameyne göre yakılır. Dürer adlı eserde, İmam-ı Ebû Yusuf (R.Â.) İmam-ı Azam (R.A.)'la beraberdir). Veya (zina eden kimse), küffar memleketinde veya azgınların memleketinde zina etse, (had yapılmaz). Kendisi için mahrem olan (nikâh düşmeyen kadınla) evlenip cima' et­mesiyle de had yapılmaz. Zira fasit olsa dahi nikâh bulunmakla halâ! olmak zanm olmuş oluyor, Eğer mahremi olduğunu biliyorsa tâ'zir olu­nur). Veya bir kimse, (bir kadım) zina etmek için icârlasa (o kadını cima' eden kimseye İmam-ı Azam (R.A.)'a göre had yapılmaz). İmameyn mu­haliftirler.

Bir kimse, ecnebi bir kadına fercinden başka (uyluk gibi) yerinden cima' etse, tâzir olunur. Eğer kadını dübüründen (arkasından) cinı'a et­se veya Lût kavminin amelini işlese (erkeklere livata yapsa, İmam-ı Azam (R.A.)' göre yine had yapılmaz, tâ'zir olunur) İmameyne göre had yapılır.

Eğer memleketimizde (îslâm diyarında) bir zimmî bir harbiyeye zi­na etse (İmam-ı Azam (R.A.)'a göre) ancak zımmî had olunur. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ise ikisi de had olunurlar. Bunun aksi olanın­da (harbi olan erkek zımmiye kadını zina etse), Zimmiye kadın had olunur, harbî erkek had olunmaz. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ikisi de had olunur. İmam-ı Muhammed (R.A.)'a göre ise ikisi de had olun­maz.

Eğer, bir mükellef; bir deli kadını veya küçük (bâliğa olmamış) kı­zı zina etse, had olunur. Aksinde, yâni mecnun ve baliğ olmamış erkek mükellef kadına zina etse, o mükellefe kadın üzerine had yoktur. Yalnız İmam-ı Ebû Yusuf'tan bir rivayette (mükellefe kadına) had vardır.

Mükrehen (zor ve cebirle) zina yapılana had yoktur (Mükreh, ge­rek zina eden erkek ve gerekse zina edilen kadın olsun müsavidir).

(Zina edenle zina edilenden) biri zinaya ikrar edip ve diğeri de ni­kâh iddia etse, yine had yoktur, (Üzerine mehir lâzım gelir).

Bir kimse, (başka birinin) cariyesine zina etse ve (zina fiili ile o ca­riyeyi) öldürse (zina edene) hem had ve hem de cariyenin kıymeti lâ­zım olur. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre: (Had lâzım olmaz), ancak kıymeti lâzımdır.                                             

Halife (devlet reisi), mal ve kısas ile muaheze olunur. (Cezalandırı­lır). Had yapılmaz. (Zira mal ve kısas hukuku ib'ad'dandır. İcra olu­nur. Fakat had hakkullahdır. Hakları ikâme etmek ise Halifeye havale edilmiştir. Binâenaleyh kendi nefsine hâd ikâme etmek mümkün değil­dir). [46]

 

Zinaya Şahitlik Ve Şahitlikten Rücü Babı

 

İmamdan uzak olmayan mekândan haddi tekâdihne = eskiden ya­pılmış had ile şehâdet kabul olunmaz. Yalnız gazifte (iftirada) müstes­nadır (şehadetleri kabul olunur). (Eskiden, yapılmış had ile şehâdet sa­kıt olur. Fakat) çaldığı malı tazmin eder.

(Eski hadden sonra), hadde ikrar sahih olur. Yalnız içki içmede sa­hih olmaz. Esah rivayette (içki içmekten başkasında) tekâdüm (geçen zaman) bir aydır. (Şarap) içmenin (tekâdümü) kokunun zail olmasıdır. Ve İmam-ı Muhammed (R.A.)'a göre (diğerleri gibi) bir aydır.

Eğer (şâhidler bir kimsenin) meçhul (kadına) zinasına şehâdet et­seler, kabul olunur. (Ve had olunur). Gaipten hırsızlığa şehâdet bunun hilâfınadir. Eğer bir kimse, «Meçhul bir kadına zina yaptım» diye ikrar etse, had olunur. Eğer (Şâhidler «Meçhul kadına zina yaptı» diye) şa­hitlik etseler (aleyhine şehâdet edilen kimseye) had yapılmaz. Eğer şâ­hidler kadının mutavaatında (rıza ve kerhen olduğunda) ihtilâf etseler (Meselâ: Şahidin ikisi kerhen = zorla ve ikisi tav'an = rıza ile zina et­ti, diye şehâdet etseler İmam-ı Azam (R.A.)'a göre ihtilâf olmakla yine had olunur). İmameyne göre ise yalnız, erkek had olunur.

Eğer şâhidîer zina yapılan beldede (şehir ve memleketi) ihtilâf et­seler, veya dört şâhid falan beldede ve falan vakıtta (zinaya) şahitlik et­seler (Zina eden ve şahitlerden) bir kimse had olunmaz.

Eğer dö'rt şahid bir kadının zinasına şahitlik etse, halbuki o (kadın) bakire olsa (Meselâ: «Falan kadına falan erkek zina yaptı» diye şahit­lik yapsalar ve kadınlar kendisine şahitlik edilen kadına bakıp, bakire­dir, diye hüküm verseler, veya şâhidler, fâsik olsa veya şâhidler (di­ğer) şâhidler üzerine şâhid olsalar, her ne kadar (ağzından şahit olan­lar şahitlik ettikten sonra asîl şahitler) şahitlik etseler de yine had ya­pılmaz.

Eğer şâhidler evin köşelerinde ihtilâf etseler, aleyhine şahitlik edi­len (cani) had olunur.

Eğer (şâhidler) â'ma (kör) iseler veya iftirada had olunmuşlarsa, ve­ya (şâhidler) dertten az iseler veya (dört şâhirîden) biri köle ise veya­hut ta (iftirada) had olunmuş ise, yalnız şâhidler (iftira haddi ile) had olunurlar (Zira iftira yapmış olurlar).

Eğer aleyhine şahitlik edilen kimse, had olunduktan sonra, şahitle­rin biri köle veya iftira ile had olunmuş bulunursa (iftira etmiş bulun­duklarından) yine şâhidler had olunurlar.

(Aleyhine şehâdet edilenin) diyeti, eğer recm olunursa, beytül mal-dendir. (Meselâ: Şahitler şeîtadet edip recim yapıldıktan sonra şahidin biri köle olduğu meydana çıkarsa recm olunamn diyeti beytülmalden lâ­zım olur. Çünkü hüküm iftira edenin hükmü ile olup hatadan iftira ede­ne tarafından olmuştur.)

Hadden (aldığı) yaranın diyeti veya (had yaparken vurulmasından) ölümündeki (Diyeti İmam-ı Azam (R.A.)'a göre): Heder (bâtıl)dır. (İma-meyn, reemde olan diyet gibi) bunun da diyeti Beytülmaldendir, dediler. Eğer şâhidler ruc'û eder (döner) se yine hilaf yukarda zikrolunduğu gi­bidir. (Meselâ : Değnek vurulduğu zaman yaralansa veya ölse, İmam-ı Azam (R.A.)'a göre diyeti bâtıldır. İmameyne göre ise: Beytülmalden­dir).

(Şahitler) reemden sonra rücû ederlerse, (iftira haddi ile) had olu­nurlar. Ve diyeti kendileri Öderler. Şahitlerden biri ruc'û etse, o (ruc'û eden iftira haddi ile) had olunur ve diyetin dörtte biri (4/1) ni tazmin eder. Eğer beş şahidin biri ruc'û etse, onun üzerine bir şey lâzım gelmez. (Beşinci ile) biri daha (şehâdetten) ruc'û ederse ikisi de (iftira haddi ile) had olunurlar ve diyetin dörtte biri (4/1) ni tazmin ederler. Şahitlerden biri (hâkimin) hükmünden evvel ruc'û etse, şahitlerin hepsi had olunur­lar. (Hâkimin hükmünden) sonra ve hadden evvel, şâhidlerin biri ruc'û etse (İmam-ı Azam «R.A.» ile İmam-ı Ebû Yusuf «R.A.»'a göre) yine şâ­hidlerin hepsi had olunur. İmam-i Muhammed (R.A.)'e göre ise, ancak ruc'û eden had olunur.                                               

Eğer şâhidlik yapsalar ve tezkiye olunsalar (şahitliğe lâyık oldukla­rı tasdik olunsa) ve (tezkiyeden sonra) recm oluns^, bundan sonra (şa­hitler) kâfir veya köle oldukları meydana çıkarsa (recm olunanın) di­yeti, eğer tezkiyeden ruc'û ederlerse tezkiye edenîer üzerinedir. Aksi halde tezkiyeleri üzerine sabit olur ve ruc'û etmezler de «hatâ ettik ve kasten yapmadık» derlerse recm olunanın diyeti (İmam-ı Azam «R.A.»'a göre) Beytülmaldendir. İmameyn (recm olunanın diyeti ge­rek tezkiye edenler ruc'û etsin, gerekse etmesinler) beytülmaldendir,  de­diler,                                                                                                  

Bir kimse    (cellât),    reem'e memur olan kimseyi öldürse, sonra şahidler köle veya kâfir olduğu meydana çıksa, o  (me'murun)   diyeti ka­tilin malindandır.

Eğer şâhidler «kasden (zâni ve zâniyenin fercine) bakdık» diye ik­rar etseler şehâdetleri red olunmaz. (Zira zâni ve zâniyenin fercine bak­mak şâhidliği yüklenmek için mubahtır. Tabib menzilesinde olmuş olur. Fakat «lezzet almak için kasden baktık» derlerse icnıâ'an şehâdetleri makbul olmaz).

Eğer (Aleyhine şehâdet edilen) evli olduğunu inkâr etse, iki erke­ğin veya bir erkek ve iki kadmın şehadetiyle veya (zina edenin) hanımı (kendinden) çocuk doğurmasiyle evlilik sabit olur. [47]

 

Haddi Şürp Babı [48]

 

Bir kimse, şarap içse, velevki bir damla olsun, (şarabın) kokusu (ağ­zında) mevcut olduğu halde iken muâhaze olur (tutulsa, yakalansa) veya (o kimseyi) velevki nebiz (hurma hoşafı) den olsun, sarhoş ola­rak götürseler ve iki erkek    (içtiğine)    şahitlik etse veya    (kendisn içtiğine bir defa ikrar etse ve İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre iki defa ik­rar etse ve dahi (içmesi) kendi arzusu ile olduğu bilinse ayık olduğu zaman zinada olduğu gibi (şarap içenin) bedenine müteferrik olduğu halde (baş ile yüzü hariç bütün bedenine) hür için seksen değnek ve kö­le için kırk değnek had olunur (vurulur). [49]

Eğer (şarap içen kimse), içkinin kokusu yok olduktan sonra ikrar etse veya kokusu yok olduktan sonra mesafe uzaklaşmadan iki kimse (iç­tiğine) şâhidlik etseler (İmam-ı Azam (R.A,) ile İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.'a göre) had olunmaz. İmam-ı Muhammed (R.A.) muhalefet edip (had olunmasına zâhib olmuştur) [50]

Kendisinde içki kokusu bulunsa veya o (içkiyi) kussa veya içki iç­tiğine ikrar etse ondan sonra ruc'û etse veya sarhoş olduğu halde inkâr etse, had olunmaz [51]

İmam-ı Azam (R.A.)'a göre icap ettiren sarhoşluk: (İçen veya sar­hoş olan kimsenin) kadından erkeği ve gökten yeri fark edememesidir.

İmameyne göre, sarhoş olan kimse, olur olmaz (deli gibi) söz söyle­mesi ve sözünü karıştırması dır ve fetva da bunların kavliyledir.

Eğer sarhoş olan kimse, mürted olsa (dininden dönse) hanımı hâ yin olmaz (Ayrılmaz. Zira sarhoşun irtidadı muteber ve makbul değil­dir). [52]                  

 

Haddi Kazif Babı [53]

 

O (Gazf - Zina ile İftira haddi): Adet cihetinden (hür içi ve köle için kırk değnek) ve subût cihetinden (şarap) içkisi ha dir.[54]

Bir kimse, namuslu bir erkeğe veya namuslu bir kadına sarih zina (sözü) ile iftira etse, iftira olunanın isteği île (iftira edenin, yüzü, başı, ve ferci hariç) tütün vücudu had olunur [55] (İftira edenden) kürkünden ve pamuklu elbisesinden başkası soyul­maz.

İftira olunanın ihsanı (namuslu olmak şartı); mükellef (âkil ve ba­liğ), hür müslüman ve zinadan beri olmasıdır.

Eğer (iftira eden kimse, iftira edileni) «bu senin baban değildir ve­ya sen falanın oğlu değilsin» demek suretiyle babasından nefyeder ve bu kazabil halde iken olursa, had olunur ve eğer kazabil halde değilken olur­sa had olunmaz.

Eğer (iftira eden kimse, iftira edileni) dedesinden nefyetse (falanın oğlunun oğlu değilsin dese, halbuki o, falan da onun dedesi olsa), veya iftira edileni dedesine veya amcasına, veya dayısına veya terbiye edicisine (üvey babası - babalığına) nisbet etse (zira bunlardan her birerle­rine mecazen baba tesmiye olunur), veya «sema suyunun oğlu» dese ve­ya bir Arab için, «yâ Nebetiyyü» dese (Nebetiyy: Irakta bir kabileye derler ki; fasâhatsızhkla ve ahlâkı zemime ile mâ'ruftur) veya «Sen Arabî değilsin» dese, had olunmaz.

Namuslu ölüye iftira ile, eğer babası had yapılmasını talep ederse veya (ölü babası olup) oğlu veya oğlunun oğlu talep ederse her ne ka­dar oğlu, oğlunun oğlu irsten mahrum ise de yine talebiyle (iftira eden şahıs) had olunur. Keza kızının oğlu haddi taleb ederse yine had olu­nur, îmam-i Muhammed (R.A.) muhaliftir, (buna göre kızının oğlu için, had talep etmek yoktur). Çocuk; babasından köle, efendisinden anasına iftira ile (had) talebinde bulunamaz. İftira edilenin (gerek hadde başla­madan ve gerekse başladıktan sonra) ölmesiyle iftira haddi bâtıl olur. (Hattâ haddin bâzısı yapılırken ölse haddin bakisi bâtıl olur.)

İftira edilenin haddi affetmesi ve iftira haddi için ivaz (hadde mu­kabil para vesaire) alması sahih değildir. Eğer (bir kimse diğer birine) «Sen dağda zina yaptın» dese ve. yukarı (haklı) çıkmak istese (İmam-ı Azam ile İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre) had olunur. İmam-ı Muham­med (R.A.) muhaliftir.

Eğer (bir kimse diğerine), «Ey zâni (zina eden)» dese, diğeri de «zâ-^ ni sensin» dese ikisi de had olunur. (Zira ikisi de birbirlerine iftirada bu­lunmuş olur).

Eğer erkek hanımına, «ey zâniye» dese ve kadın da (kocasına) «zâni sensin» dese (yalnız kadın) had olunur ve (koca üzerine) li'ân (lanetlen­mek) yoktur. (Kocası hanımına, ey zâniye dediği zaman) kadın da «se­ninle zina yaptım» dese (Liân bâtıl olduğu gibi) had de bâtıl olur.

Eğer (bir kimse hanımı çocuk doğurduğu zaman), «çocuk benimdir» diye ikrar etse bundan sonra (benim değildir diye bu çocuğu) inkâr et­se, lanetlenir. Eğer aksini yaparsa (evvelâ reddedip, sonra «benimdir» di­ye ikrar etse), had olunur (Ve liân bâtıl olur). İki cihetten de çocuk o kimsenindir.

Bir kimse, «(çocuk) ne benim oğlum, ne de senin oğlun» dese bir şey lâzım gelmez, (Zira bu kimse doğumu inkâr etmiştir, bu inkâr ile if­tira edici olmaz).

Çocuğu olan ve çocuğun babası bilinmeyen kadına iftira etmekle had yoktur. Veya (kocası hanımım) çocuk mukabelesinde lâ'netlese o (söyle­nilen kadına iftira ile had olunmaz), fakat: (Çocuğu kabul etmemekten) başkası (kadına zina ile iftira gibi) ile lanetlenmiş olan kadın bunun ,hi-: lâfinadır (Bu söylenene iftira ile had olunur).

Haram liaynihi olan kadım cima' eden erkeğe (zina iftirasını) atmak­la had yapılmaz. Her cihetten kendinin mülkünden, başka kimseyi (oğ­lunun cariyesi veya mahremiyle evlenmek vesaire ile)  cima' etmek gibi.

Veya hu cîheUen mülkünde olup, müşterek olun cariyeyi cima' gibi ve­ya ebedi haram olan memlükesini cima' gibi ki, radâan kardeşi (süt kar­deşi) olan câriye gibidir.

Kâfirliğinde iken'zina etmiş olan müslümana iftira etmekle veya mü-kâtebine iftira etmekle de her ne kadar bedeli kitabeti îfa edecek mal terk edip ölse, had yoktur.

Haranı liğayrihi olan kimseyi cima' eden erkeğe (zina iftirasını) at­makla, atan kimse had olunur. Mecûsi olan cariyesini cima' gibi (çünkü kitabî değildir). Veya hayızlı olan hanımını cima' gibi.

Keza bedeli kitabete kifayet edecek malı olmayan mükâtebine cİ-ma' da böylecedir (Yâni bu kimseye iftira eden kimse had olunur) İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.

Küfür hâlinde iken mahremini nikâh eden müslümana iftira eden kimse, (İmam-ı Azam (R.A.)'a göre): had olunur. İmameyn muhaliftir­ler.

Memleketimizde (İslâm diyarında) müslümana iftira eden mülteci had olunur.[56]

Cinsi bir olan cinayetler için bir had kifayet eder. (Cinayetlerin cin­si) muhtelif olursa (bir had kifayet etmez). [57]

 

Tâzir Faslı [58]

 

Köle ve cariyeyi veya kâfiri zina ile gafz (iftira) eden kimse [59], ve­ya Müslümana,    «Ey fâsik [60]î    Ey kâfir [61]    Ey habîs (Murdar - Mülevves)!  Ey hırsız!  Ey fâcir!  Ey münafık!, Ey lûtî  (livâta  edici  der ve Lût   Aleyhisselâmın kavmini murad ederse)  [62]   Ey çocuklarla oyııayan kimse!,'Ey faiz yiyici [63] Ey şarap içici [64] Ey deyyus  (ehlininzinasından kendisine utanç  gelmeyen  kimse)  [65]   Ey  pezevenk   [66], Ey hâin [67], Ey kahbe çocuğu [68], Ey fâcir kadın çocuğu [69], Eyzındık [70],    Ey kardaban (hanımını veya mahremini yabancı erkekle görüpte ses çıkarmayan kimse ki,  deyyüsden  daha kötüdür)   [71],  Eykerhaneci!, Ey hırsız yatağı [72], Ey haram zade [73], (Bu lafızlarla atan kimse) tâ'zir olunur. «Ey eşek!, Ey-kelp (köpek)!, Ey maymun!, Ey teke (erkek keçi)!, Ey domuz!, Ey öküz!, Ey yılan!, Ey kan alıcı!, Ba­bası kan alıcı olmayana ey kan alıcının çocuğu!, Ey buğa (beğlik kele­si)!, Ey muvâcir (Ehlini zina için îcâra verip ücretlerini alan kimse)!, Ey haram çocuğu! Ey ayyar (çok gezip çok dolaşan, hırsız)!, Ey men-kus (başı aşağı eyik)!, Ey insanların maskarası! Ey gülünç (veya mas­karalığa alan)!, Ey keşhan (deyyus - hanımı erkeklerle tokalaşırken gö­rüp sükût eden ve yabancı erkek hanımına elini uzattığında susan kim­se)!, Ey ahmak!, Ey müvesvis!, (Bu lafızları Müslümana söz ile atan kimse tâ'zir) olunmaz. (Bu lâfızlarla atılan ve itham edilen kimse) fa-kih veya Hz. Ali (R.A.)'ye mensup olursa, (Fukahâ ve Ulemâ) bu söy­lenilen lafızlarla (atan kimseyi) tâ'zir etmeyi güzel gördüler [74]

Kocası için, hanımı zîneti terk ettiği için, döşeğe da'vet ettiğinde (ha­nımı)   icabet  etmediği  için,  namazı ve  cenabetlikden  guslü  terk ettiğiliçin ve evinden izinsiz çıktığı için tâ'zir etmek vardır, (zira döşeğine icâ-;bet vaciptir. Namaz ve cenabetten gusl farzdır. Bunları terkettiği için tâ'zir etmek vardır) [75]

Tâ'zirin ekalli    (en azı) :    Üç kamçı    (değnek),    ekserisi (en çoğu) :Otuz kamçıdır. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre (en çoğu) yetmiş beş kamçıdır [76]

(Tâ'zîr kamçısı) vurulduktan sonra (iftira olunanın) hapsolunması caiz olur.

Dövmenin en şiddetlisi tâzirdir, (Zira adet cihetinden hafiftir. Ama vasıf cihetinden şiddetli olmak lâzımdır). Ondan sonra zina haddİdir. (Zira kitab ile sabittir). Ondan sonra içki haddidir, (Zira sahabenin kav­li ile sabittir). Ondan sonra iftira haddidir.

Bir kimse, had olunsa veya tâzir olunsa ve o (had ve tâzir den) öl­se, demi (kanı) heder - bâtıldır. (Tazminat yoktur) [77]. Koca, hanımı­na tâzir ettiğinde (hanımın) Ölmesi, bunun hilâfınadır, (yâni kocasına di­yet vaciptir). [78]

 

Hırsızlık Bahsi[79]

 

O (hırsızlık) : Mükellef (âkil ve baliğ) in muhafaza edilmiş yerden on dirhem miktar darp olunmuş akçayı (sikkelenmiş gümüşü ve emsa­lini) gizli olarak almasıdır. (Eğer on dirhem sikkelenmedik gümüş çal­sa veya on dirhem sikkelenmedik gümüş bedeli başka eşya - para çalsa, bileği kesilmez). (Hırsızlık yapan kimsenin o, çalman dirhemde) mülkü ve mülkünün şüphesi dahi olmaması lâzımdır.

Hırsızlık, içki içmeklik sabit olan şey ile sabit olur. (Meselâ: İki er­keğin şahâdetiyle sâbİt olur, fakat bir erkek ile iki kadının şahâdetiyle sabit olmaz. Zira hadlerde kadının şehâdeti makbul değildir).

Eğer hür, mükellef (âkil baliğ) veya (mükellef) köle mekân ile (ev, dükkân ve çadır gibi) veya hıfzedicisiyle (başında bekçisi ile) muhafa­za edilmiş olan o mikdar dirhemi (on dirhemi) çalsa veya (çaldığını) ikrar etse veya (çalanın üzerine) iki kimse şahitlik etse İmam iki şahit­ten sual eder ki: «Hırsızlık nasıl oldu ve ne şekilde aldı (gizli mi yoksa aşikâr mı aldı) ve ne zaman hırsızlık etti ve hangi yerde çalındı ve (ça­lınan) ne kadar idi ve kimden çalındı?» (Böyle sual olunup iki şahit hepsini) beyan ederlerse çalanın sağ eli (bileğinden) kesilir [80]

Eğer hırsızlar, toplu halde çalsalar ve o çaldıkları her birine  (çal­dıkları şeyden)    çalınanın nisabı    (Hırsızlığın nisabı on dirhem)    isabetetse (hepsinin sağ elleri) kesilir, her ne kadar hırsızlardan .bâzısı almaya mübaşeret etmeseler de [81]

Saç (Hindistan'da biten siyah büyük bir ağaç) ve Ebnüs (meşhur ve muteber bir ağaç), Sandal (Hindistan'dan gelen güzel kokulu bir ağaç­tır), kın, fusus, (yeşiltaş - zümrüt), yakut, zebercet, çanak ve ağaçtan yapılmış kapı (zikrolunan eşyayı) çalmakla çalanın eli kesilir.

Memleketimizde mü^âh bulunan (insanların nazarında hakir ve hasis olarak bulunan) ağaç parçaları ve kuru ot gibi, kamış, balık, kuş, (av velevki tavuk, kaz veya güvercin olsun), zirnih (hamam tozu) aşı (kırmızım trak) ve hamam otu gibi eşya ile, bozulması çabuk olan süt, et, yaş meyve ve karpuz _ kavun gibi şeyleri çalmak ile hırsızın eli ke­silmez. Ağaç üzerinde olan meyvenin ve biçilmemiş ekinin çalınmasiy-le de kesilmez. Kendisinde inkâr te'vili mümkün olan, sarhoşluk veren içkiler gibi, def, tavla, berbat (Lâğute dedikleri çalgı), zurna, saz, altın veya gümüşten put ve haç, satranç, çalgı ve* tavla gibi oyun âletini çal­makla da (eli) kesilmez.      Mescidin kapısını [82], ilim kitaplarını, Mushaf'ı ve hür olan sabiyiçalmakla Mushaf ve sabî üzerinde ziynet dahi olsa (el) kesilmez. îmam-i Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir. Büyük köleyi ve (içerisinde Kur'an'dan, hadisden, tefsirden, fıkıhdan... vesaire yazılı sahife bulunan defteri çal­makla da (el kesilmez). Küçük köle ve musahiplerin defteri bunun hi-lâfınadır. (Yâni küçük köle ile hesap defterini çalanın eli kesilir). Kelp (köpek) ve pars ismindeki canavarın alınmasıyla (elin kesilmesi) lâzım gelmez. (Emânete) hıyanetle, göz göre göre kahren bir kimsenin malım aşikâre elinden çekip almakla ve kapmakla (el kesilmek lâzım) gelmez. Kefen soymakla da (İmam-ı Azam R.A; ile İmam-ı Muhammed R.A.'a göre elin kesilmesi lâzım gelmez).

İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir. Beytül mal veya müşterek mal veya alacaklı kadarını veya alacaktan ziyâde şey'i çalmakla, gerek alacak acele alsun, gerekse tecilli olsun (elin kesilmesi lâzım) gelmez. Eğer o (kimsenin) alacağı nakid (dirhem veya dînar) olsa da kendisi araz (kumaş veya buna benzer şey) çalsa, (el) kesilir İmam-ı Ebû Yu­suf (R.A.) muhaliftir. Eğer (alacak) dirhemle olupta, dinarları (Al­tın) çalsa veya aksi olsa (Meselâ: alacak altın olup çaldığı dirhem ol­sa, eli), kesilmez. Kesilir de denildi ve kendisinde hırsızlıkla (eli) kesil­miş ve çalınmış olan (eski hâlinden) değişmemiş olan şeyin i(tekrar) çalınmasiyle kesilmez. (Meselâ: bir şeyi çalıp hırsızlık nisabı bulunmak­la eli kesilip, çalman mal sahibine teslim olunduktan sonra, ilk defa çal­dığı şeyi tekrar çalsa, fakat o çaldığı şeyde asla değişiklik olmasa, elin kesilmesi lâzım gelmez). Eğer (daha önceden çalınıp sahibine teslim olunan şey, bez, dokunmuş iplik gibi değişikliğe uğrayıp (tekrar çalın-sa) ikinci defa eli kesilir. [83]

 

 

Hırz Faslı

 

Hırz (saklıyacak ve emniyet altına alınacak mekân) : İki kısımdır. Bir kısmı mekân ile (saklanmış olanıdır), oda gibidir ki velevki o odanın kapısı olmasa, veya kapısı açılmış olsun ve sandık gibi (emniyet altına alınmış mekândır).

(İkinci kısmı) : Bekçi ile muhafaza altına alınmış olan maldır. Uyu-yucu da olsa, kendi malının yanında hazır bulunan kimse gibidir.

Mekan ile muhafaza edilmiş malda hafız  (bekçi) itibar olunmaz.

(Çalanla malı çalman) aralarında evlât (ve doğum) yakınlığı olan kimsenin malını çalmakla el, kesilmek yoktur. (Meselâ: Baba ve ana­sının malından çalmak gibi her ne kadar baba ve evlâd akrabalığı yuka­rı veya aşağı olursa olsun yine el kesilmek yoktur) [84]

Yakın akrabaların (hırsızın oğlan ve kız kardeşleri, amca ve hala­ları gibi kimselerin), evinden çalmakla, velevki o mal başkasının da ol­sa el kesilmek lâzım gelmez. (Yakın akrabaların) mâlini başkasının evin­den çalmakla eî kesilir. Radâ'an (emişik) mahreminin evinden çalınan mal için el kesilmesi lâzım olur. Radâ'an anne (süt annesin) de İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.

Efendisi hanımının veya hanımı efendisinin malını çalmakla, velev­ki kendisine mahsus muhafazalı yerden alsa da, el kesilmek yoktur.

Eğer köle efendisinden veya (efendisinin) hanımından çalsa, veya efendisi kadın olup ta onun kocasından çalsa, veya erkek kendi mükâ-tebinden çalsa veya hateninden (kocası tarafından olan mahremin­den) veya sihrinden (hanımı tarafından mahrem iki kayın valide, kayın peder ve hanımı sağ iken nikâhı haram olan kadınlardan) çalsa yine el kesilmek yoktur. (Son iki de) İmameyn muhaliftirler. Veya ganimet mâ-Hnden veya gündüz sahibi yanında iken hamamdan çalsa da elin kesilme-si lâzım gelmez. Veya girmesine izin verilen evden çalsa veya (misafir) ev sahibinden çalsa, el kesilmek lâzım gelmez, (Bunlar hakkında ev «hırz» olmamış olur. Çünkü girmelerine izin verilmiştir).

Eğer geceleyin hamamdan çıkarsa veya sahibi metâ'i yanınHS' oldu­ğu halde Mescit'den metâ-ı çalsa veya hırsız, elini başkasının sandığına veya yenine veya cebine sokup çıkarsa veya içinde mal bulunan çuval çalsa o (çuvalın) sahibi de onu muhafaza etmiş olsa veya o çuvalın üze­rinde uyuşa veya çırak, ağasının evinden çalsa (İmam-ı Azam R.A.'a gö­re) eli kesilir. İmameyn muhaliftirler (bunlara göre eve girmeye izinli ol­duğundan kesilmez).

(Eğer hırsız), bir şey çalıp evden çıkarmasa, eli kesilmez. (Eli kesil­mesi için evden dışarıya çıkartması lâzımdır). Çaldığı şey'i odadan salona (mabeyne) çıkarsa, bunun hilâfınadır. (Eğer evde odalar çok olup otu­ranları evin salonuna ihtiyaçları yoksa, çalınan şey'i salona çıkarması, sokağa çıkarmak menzilindedir). Veya evin odalarının ehlinin bâzısı o ev içinde kendisi oturmadığı başka odadan çalsa (Meselâ: Medrese ve han odaları gibi böyle olunca mahalli hükmünde olmuş olur). Veya mu­hafazalı yerden bir şey alıp sokağa atsa ondan sonra çıkıp alsa veya çal­dığı şeyi hîmar (eşek) üzerine yükletip ve sürüp muhafazalı yerden çı-

kartsa (eli kesilir).

Eğer, eve girip bir şey alsa ve evden dışarda olan kimseye uzatsa, (içerdekinin ve dişardakilerin) elleri kesilmez. Eğer dışardaki elini (eve) uzatıp içerdekinden alsa yine elleri kesilmez. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) evvelki (surette ancak) girenin, ikinci surette ise her ikisinin de elleri kesilir, dedi. Bir kimse bir evi delip ve elini sokup bir şey alsa, veya baş­ka kimsenin yeninden (cebinden) bir hariç bir kese varsa, yine eli ke­silmez. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.

Eğer o keseyi çözüp, yenin içinden alsa, ittifakla eli kesilir. Eğer deve katarlarından bir deve veya deve üzerinden bir yük çalsa, (gerek sürerken, gerek yayarken olsun) eli kesilmez. (Zira muhafaza altında de­ğildir).                                                                                            

Eğer yükü yarıp içinden bir şey alsa, eli kesilir, çadırda bejj||.(pda) gibidir. (Binâenaleyh çadırdan çalsa el kesilir). [85]

 

Hırsızın Elini Kesmek Keyfiyeti Ve İsbâtı Faslı

 

Hırsızın sağ eli bileğinden kesilir ve (kanın kesilmesi için kayna­mış yağa batırılarak) dağlanır. Eğer (tekrar hırsızlığa) avdet eder de (ikinci defa hırsızlık yaparsa), sol ayağı (topuktan) kesilir (ve elinde olduğu gibi ayağı da dağlanır).

Eğer üçüncü (veya dördüncü) defa da hırsızlık yaparssa, (sol eli ile sağ ayağı) kesilmez belki tevbe edinceye kadar hapsolunur.

Meta'ı çalınan kimsenin (çalanın elinin) kesilmesini istemesi şart­tır. Velevki (malı çalınan kimse), emanetçi olsa veya (bu çalınan meta'ı başkasından) gasbedici olsa veya faiz sahibi olsa (yâni başkasından al­dığı faiz çalınsa) veya ariyet (iğreti) îsteyici olsa veya îcâra tutucu ol­sa veya müdârip (Müdârebe ortakçısı) olsa veya sermaye talep edici olsa veya satılık bir şeyi satın almadan (akdi fasit ile) yerine alıcı olsa Veyahutta rehin kabul edici ise de (hırsızın eli kesilmesi için yine malı çalınanın talebi şarttır) [86]

Yukanda zikrolunan taifenin talebi ile hırsızlıkta (kesildiği gibi) sa­hihinin talebiyle de kesilir. (Hırsızın eli kesildikten sonra o kesilmeye sebep olan şey birinci hırsızdan çalınsa eli kesilen hırsızın veya sahibi­nin talebi ile (ikinci hırsızın eli kesilmesi) lâzım gelmez.

Eğer evvelki hırsızdan eli kesilmeden veya şüphe ile had men olun­duktan sonra çalınsa bu mes'ele yukarıdakinin hilâfınadır ki; evvelki hır­sızın ve sahibinin talebiyle (ikinci hırsızın eli) kesilir.

Hırsız çaldığını ikrar etse de, eğer bir kimse (elin kesilmesini) ta­lep etmese kesilmez. Elbette (malı çalınan kimse, hırsızın malı çaldığı­nı) ikrar, şahitlik ve kesildiği zaman da hazır bulunması lâzımdır. Eğer hırsızın sol eli veya (sol elinin) baş parmağı kesilmiş olsa veya çolak olsa veya baş parmaktan başka iki parmağı kesilmiş olsa yine (bileği) kesilmez. -(Hırsızın) sağ ayağı kesilmiş olsa veya çolak olsa yine kesil­mez, belki hapsolunur.

(Sağ elini veya sağ ayağını kesmekle memur kimse, kasden veya ha-*a ile) solunu kesse, (İmam-ı Azam R.A.'a göre) tazmin etmez. İmameyne göre ise, eğer kasten yaptı ise tazmin eder.

Bir kimse bir şey çalsa ve husûmetten (aralarına hasımlık girme­den) evvel (tekrar) sahibine teslim etse (bileği) kesilmez.

Eğer çalanın (eli) kesilmezden evvel çalmanın kıymeti nisabından (on dirhemden) noksan olursa veya hâkimin hükmünden sonra (hibe veya satın alınmakla) mâlik olsa, veyahut ta( o çalınan şeye çalan kim­se) kendi mâli olduğunu iddiada bulunsa, her ne kadar sabit olmaz ise de yine (el) kesilmez.

Eğer iki hırsızın biri (çalınan şeye) mülk olduğunu iddia etse, yine ikisinin de elleri kesilmez.

Eğer iki hırsız beraber çalsalar ve biri gâib olsa ve ikisinin çaldığı üzerine şehâdet olunsa (yâni iki kişi bunların çaldığına şahitlik etseler) hazır olan kesilir, (tmam-ı Azam (R.A.) kesilmez demiştir, sonra bundan ruc'û edip kesilir buyurmuştur).

Eğer ticârete İzin verilen köle hırsızlığa ikrar etse, kesilir ve çalı­nanın (aynısı mevcut ise) sahibine red olunur. (Eğer helak olmuş ise taz­min etmek yoktur). Ticâretten men edilen de İmam-ı Azam (R.A.)'a gö­re izin verilen gibidir (kesilir ve reddolunur). İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre; kesilir ve reddolunmaz. İmam-ı Muhammed (R.A.)'a göre ise, (el) kesilmez ve aynısı red de olunmaz.

Bir kimse bir hırsızlık sebebiyle eli kesilse ve (çalman mâlin) ay­nısı da mevcut olsa, o (çaldığı şeyi sahibine) teslim eder. Eğer aynı mev­cut değilse, kendisi helak ta etse, hırsız üzerine tazminat lâzım gelmez.

Eğer (bir kimse), birkaç tane (Zeyd, Bekir ve Amr'den) çalsa, hep­sine mukabil (bir defa) kesilir [87]. Veya bâzısı mukabilinde kesilir ve kesildikten sonra bir şey tazmin etmez. İmameyn, kesilmesine sebep ol­mayan şeyi tazmin eder dediler.

Eğer bir elbise çalıp o (elbiseyi çaldığı) evde parçalasa, ondan son­ra çıkarsa (ve kıymeti de on dirheme müsâvî olsa) eli kesilir. Eğer bir koyun çalıp ve kesip ondan sonra çıkartsa kesilmez.

Eğer hırsız çaldığı (dirhem ve dinarları) akça veya altın .darp eder­se (sikke keserse) eli kesilir ve sahibine teslim edilir. İmameyne göre ise, o (dirhem ve dinarlar) sahibine teslim edilmez.

Eğer çaldığı şey elbise olup, kırmızıya boyansa o (elbise çalandan) alınmaz ve tazmin de olmaz. İmam-ı Muhammed (R.A.)'a göre elbise alınır ve boyasına yaptığı masrafı (hırsıza) verilir. Eğer siyaha boyasa o (elbise hırsızdan) alınır ve boya masrafından bir şey verilmez. Kır­mızı da İmam-ı Azam ve İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'m hükmettiği gibi, siyahta da İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) ile İmam-ı Muhammed (R.A.) hük­mettiler.   [88]                                                                                    

 

Kütta-I Tarık Babı  [89]

 

Müslüman veya zimmîdeıı bir kimse, Müslüman veya zimmînin yo­lunu kesmeye kast etse, yol kesmeden evvel yakalansa (tâzirden sonra hakikî) tevbe edinceye kadar hapsolunur.                  :

Eğer (tâzirden sonra yalnız) mal almış iseler ve her biri için nisap miktarı hırsızlık isabet etse, (her birinin) sağ eli ve sol ayağı kesilir [90]

Eğer bir şey olmayıp ancak öldürmüş ise, velevki (öldürmesi) değ­nek veya taş ile olursa da (kesilmeyip) had olarak öldürülür velînin af'vı itibar olunmaz.

Eğer (masum bir kimseyi), öldürüp ve malını alırsa (sağ eli ve sol ayağı) kesilir. Bundan sonra da öldürülür. Veya (sağ eli ve sol ayağı) kesilir ve asılır (Devlet Reisi veya hâkim bunların birini tercih ve tat­bikte muhayyerdir). İmam-ı Muhanımed (R.A.) kesmekte muhalefet edip (yalnız öldürülür veya yalnız asılır, el ve ayağı kesilmez, dedi).

Yol kesen (eşkiya) diri olarak infaz olunur = asılır. Ölünceye ka­dar karnı süngü ile yarılır, asılı olarak ancak üç gün kalır (zira üç gün­den fazla kalırsa kokar, insanlar kokudan müteessir olur). Eğer aldığı şey mevcut ise, sahibine teslim edilir. (Mevcut değilse) tazmin etmek lâ­zım gelmez.

Eğer eşkiyalardan bâzısı (mal almak veya öldürmek hususunda) mü­başeret etseler, hepsi had olunurlar. Eğer mal alıp ve yaralasa hilafın­dan (yâni sağ eli ve sol ayağı) kesilir, yaralama (mn haddi) bâtıldır. Eğer (mal almayıp ve öldürmeyip) yalnız yaralasa veya öldürse, fakat muaheze olunmadan evvel tevbe etse (tevbe ettiği için) had yoktur. (Yâ­ni yaralanmada kesmek ve öldürmek yoktur ancak kısas vardır) ikisinde de hak; veli içindir; isterse af'veder isterse cinayetin icap ettirmiş ol­duğu şeyi alır.

Keza' eğer (eşkıyalar içinde) sabi veya mecnûn olsa veya b'nü kesi­lenin yakın akrabası olsa veya kafile ehlinin bâzısı, bâzısının yolunu kes-se, veya şehirde veya iki şehir arasında geceleyin veya gündüzün yoî kesilse, (yukarıdaki geçen mes'elede had olmadığı gibi bunlarda da) had yoktur.

Bir kimse şehirde birkaç defa adam boğsa o (boğma sebebiyle in­sanlardan şerrini def için) Öldürülür. (Burada bir defa boğmadan öldü-rühnemeğe işaret vardır). Ancak boğmak birkaç defa olmayıp bir defa vâki olmuş ise ölüm ağırlıkla olan Ölüm gibidir. [91]

 

Siyer Bahsi

 

Cihâd: İlk Önce bizden (yâni cibâd, kâfirlerden evvel Müslümanlar­dan hücum ve) mübaşeret etmek (başlamak) farz'ı kifâyedir [92]. (Müs­lümanlardan) bâzısı cihâdı yerine getirse ( cenaze namazı, defni ve selâ­mın reddi gibi) hepsinden sakıt olur. Eğer bütün (Müslümanlar cihâdı) terk etse bütün (Müslümanlar) günahkâr olurlar.

Cihâd, sabi, kadın, köle, â'ma (kör), esir ve iki eli kesilmiş kimseler üzerine vacip değildir. Eğer düşman hücum ederse (galebe ederse)  butakdirde (cihâd) farzı ayındır [93]. Bu takdirde kadın kocasının ve köle efendisinin izni olmadan cihada çıkarlar. Eğer beytülmalde mal varsa, bir şey alması (Meta, at, muharebe âleti vesaire gibi) tahrimen mekruhkılındı. (Yâni âmirin ve devletin reisinin alması mekruhtur). Eğer (Bey-tülmalde mal yoksa devlet reisine çeşit meta ve mal alması) mekruh de­ğildir.

Eğer (kâfirleri) muhasaraya alırsak (onları) İslama davet ederiz. Eğer İslama gelirlerse, ne güzel (onlardan çarpışmayı kaldırırız). Eğer cizye ehli oldukları halde (İslama gelmezlerse) cizye vermeye davet ede­riz. Ve onlara cizyenin miktarım ve ne zaman vereceklerini İmam (devlet reisi) açıklar. Eğer cizyeyi kabul ederlerse bizim için olan, onlar için olur ve bizim üzerimize lâzım gelen onların üzerine de lâzım gelir (yâni onların can ve mallarına hücum etseler veya onlardan bâzısı bizim can ve malımıza hücum etseler vâcib olan hüküm ne ise ve her ne taraftan vâki olursa icra olunur demektir).

(İslama) davet olunmazdan Önce kendisine davet yetişmemiş olan kimse ile savaş yapmak (çarpışmak) haramdır.

Kendisine davet yetişmiş olan kimseye, tekrar İslama davet etmek meııdup oldu. Eğer cizyeyi-kabul etmekten çekinirlerse, Allah (C.C.)'ü Teâlâdan yardım talep ederiz ve (kâfirlere) mancınıklar kurmakla ve topr larla nıukâtele ederiz ve (Metâlarmi ve sâiresini ateşle) yakmakla, (ot­suz sahralarını, bahçelerini ve evlerini) suya gark etmekle, (meyveli de olsa) ağaçlarını kesmekle, (biçme zamanı da olsa) ekinlerini helak et­mekle nıukâtele ederiz. Hernekadar Müslüman esirleri önlerine perde ve kalkan etseler de (kâfirlere) ateş ederiz ve ateşle (silâh atmak ve ateş etmekle) düşmanı kast ederiz. (Sâdece Müslümana isabet eder diye çar­pışma terk olunmaz).

Emin olunmayan askerî harekâtta müshaflarin (Kur'an-ı Kerîmle­rin) ve kadınların çıkarılması (askerlerin yanlarında götürmeleri) mek­ruh olur. Ancak üzerine emin ve selâmettik gâlib olan askerî harekâtta (bunların çıkarılması) mekruh olmaz. Müstemin (mülteci) olan kimse­nin mushaf ile küffara dâhil olması mekruh değildir. Eğer o (kâfirler) ahitlerini yerine getiriyorlarsa.

Hiyânet ve ahdini bozmaktan, ganimetten çıkmaktan, kulak ve bu­run kesmekten, kadının veya, (çocuk ve mecnun gibi) mükellef olmaya­nın veya şeyhi fâninin veya â'mânın veya topalın veyahut ta sağ eli ke­silmiş kimselerin öldürülmeleri nehyolundu. Meğer ki bunlardan biri savaş yapmaya kadir olursa veya harpte rey sahibi olursa veya servet sahibi olup o (serveti ile) harbe teşvik etse, veyahut ta Melik olsa, bu hahsolunan kimseler olursa, Öldürülürler.

Oğul; kâfir olan babasını öldürmekten men olundu. Belki oğul, (ba­basını) başkası öldürmesi için çekinir. Meğer ki baba oğlunu öldürmek kastedip, (babasını) Öldürmekten başka defi mümkün değilse, o zaman (babasını) öldürmek caizdir.

Eğer bizim için hayırlı (menfaatlı) olursa (kâfirlerle) sulh caiz r.tur. Eğer mala ihtiyacımız varsa (sulh için) mal almak caiz olur. O mal memleketlerine inmeden evvel alınmış olursa cizye gibidir. Alman ♦nal eğer memleketlerine indikten sonra olursa ganimet gibidir. (1/5 i Beytulmale alınır bakisi taksim olunur).

Kâfir ile sulh olmak için mal vermek caiz değildir. Ancak (Müslü­manların) helak korkusu için caizdir. Mürtedler ile mal alınmaksızın sulh olunur. Eğer (mal) alınırsa reddolunmaz.

Bundan sonra sulhun bozulması, menfaatli görülürse İmam (Dev-let Reisi onlara) ahdin (sulhun) bozulduğu haberini gönderir.

Müşriklerden bir kimse, (Sulhun bozulduğunu haber etmeden) hi-yânete başlasa, ancak onunla mukâtele olunur, (savaş yapılır). Eğer hi-yânet hepsinin ittifâkiyle olursa veya Meliklerinin izniyle olursa ahdin bozulmasını bildirmeden mukâtele olunur,  (savaş yapılır).

Velev ki sulhdan sonra da olsa (kâfirlere) silâh, at ve kılınç (v.s. mu­harebe aleti) satılmaz. Ve bunları (satmak için Müslüman kimse) kâ­firlere götürmez.

Bir hür erkek veya hürre kadının bir kâfire veya (kâfirlerden) bir cemaate veyahut ta muhasara (kale) ehline teminat vermesi sahih olur. (Teminattan sonra) öldürülmesi haram olur.

Eğer (verilen teminatta Müslümanlara) zarar olursa (Devlet Rei­si kâfirlere) ahdin bozulduğunu bildirmek için adam gönderip teminâ­tı veren kimseyi te'dip eder.

* Zimmînin teminatı ( kâfirler tarafından alınan Müslüman) esirinin ve (Müslüman) tacirinin temşnati bâtıl oldu. Kâfirlerin memleketinde Müslüman olup ta İslâm memleketine hicret etmeyen kimsenin veya de­li Müslümanın veya muharebeye izin verilmeyen küçük çocuk ve köle­nin teminatları da (İmam-i Azam «R.A.»'a göre) bâtıl oldu. İmam-i Mu-hammed (R.A.)'a göre; akıllı çocuk ve muharebeden menedilen'kölenin teminatı sahihtir. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) ise bir rivayette İmam-i Mu-hammed (R.A.) le beraberdir. [94]                                                       

 

Ganimetler Ve Taksimi Babı [95]

 

Kâfirlerin memleketlerim kahren İmamın fethettiği (beldelerin ve­ya arazilerin beşte birini Beytülmale - Hazineye çıkardıktan sonra) müs-Iümanlar arasında taksim eder. Veya (İmam kendi) ehlini o belde üzerine oturtturur. Kendileri Üzerine (oranın halkı üzerine) cizye ve arazî üzeri­ne haraç koyar. (İmam isterse fetihten evvel alman) esirleri öldürür. Ve­ya köle yapar veyahut ta hür oldukları halde Müslümanlar için zimmî olarak terk eder. (Yâni Müslümanlar için onların üzerine cizye ve haraç olmaları hak ve vaciptir). Ve onların Müslümanlıkları esir edilmeden evvel olmadığı müddetçe, Müslüman köle olmalarına mâni değildir.

Kâfirleri (esirleri) memleketlerine göndermek ve (bir şey almadan) meccânen terketmek ve mal ile fidâda (mal alıp feda etmek) caiz değil­dir. Mala ihtiyaç olunduğu zaman fidâ ile mal almakta beis yoktur da denildi. (Zira bu haller kâfirlere takviyedir). (Mal ile olmayıp) esir kar­şılığında fidâ İmameyne göre caizdir. (Yâni^esir olan Müslümanı alıp kâ­fir olan esiri   salıvermek caizdir).

îslâm memleketine nakli güç olan (deve, sığır ve koyun gibi) hay­vanlar kesilir ve (kâfirlerin menfaatlanmaması için) ateşle yakılır, fa­kat ayakları (ve sinirlerinden) bağlanmaz. (Zira hayvanlara azap olur). İslâm memleketlerine nakli güç olan silâh da, (yakılması mümkünse) ateşle yakılır, (yakılması mümkün olmayan demirden silâhlar gömülür).

Düşman memleketinde ganimet taksim olunmaz (yâni caiz değildir). Ancak (askere) emânet olarak verilir. (Düşman memleketinden çıktık­tan) sonra geri (İmama) red olunur. Taksimattan evvel ganimet malin­den hissesine düşecek malı satmak caiz değildir.

Savaşan = Harbeden ve ona yardımcı olan, ganimette (Ganimet tak­simatında)  beraberdir. Keza ganimeti memleketimize getirmezden (muhafaza -  saklamadan)  evvel   (askere  sonradan  karışan)   imdat de (savaşanlar gibi taksimatta beraberdir).

Harp meydanında savaşmayan tacir için ganimette hak yoktur. memleketimize (ganimet) yerleşmeden evvel, düşman memleketinde Ölen kimse için ganimette hak yoktur. Eğer ganimet, memleketimize yer­leştikten sonra ölürse, nasibi miras olur (varisleri alır).

Eğer ihtiyaç hissedilirse, taksim yapılmadan önce ganimetten, (düş­man memleketinde) silâhı kullanmak, hayvana binmek ve elbiseyi giy­mekle menfaatlanılır. (Hayvanının yiyeceği) otluk, odun, yağ ve güzel koku ile (ihtiyaç olsun, olmasın) menfaatlanılır.

Eğer ihtiyaç hissedilirse (bunlarla) menfaatlanılır da denildi. (Ge­rek ihtiyaç olsun ve gerekse olmasın düşman memleketinde) satmakla menfaatlanılamaz. Mal ittihaz etmek te caiz değildir.

Düşman memleketinden çıktıktan sonra taksimattan Önce dahi men­faatlanılamaz. Belki (İslâm memleketine çıktığında yem ve taamdan bun­lara benzer şeyden) fazla kalanı ganimete red olunur. Fazla olan mal­dan çıktıktan sonra menfa atlanılmış ise, kıymeti, ganimete reddoluhur. Eğer reddetmezden önce (ganimet) taksim edilmiş ise, o (red edilecek şe­ye) eğer ihtiyacı yok ise tasadduk eder.

Eğer küfreden kimse, askerler kendisini teslim almadan önce Müs­lüman olsa, kendi nefsini ve tıfıl oğlunu da ihraz eder (masumiyeti ye-tirir. Zira tıfıl çocuk babanın İslâmı ile Müslümandır). Ve kendisi ile olan malın hepsini de ihraz eder. Müslüman ve zimmî yanında emanet bırakıldığı mâli de ihraz eder. Ve akarı (gelir getirenleri) ganimettir. Akarda îmam-i Muhammed ve İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) un evvelki sö­zünde hİlâf vardır denildi.

Müslüman olan kimsenin büyük oğlu, hanımı ve hanımının karnın­daki ve savaş yapanın kölesi ve harbî ile gerek gasp ve gerekse emânet olan malı da ganimettir. Müslüman olan veya zimmîde gasp ile olan mal­da (İmam-ı Azam «R.A.»'a göre) ganimettir. İmameyn muhaliftirler. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) bu mes'elede İmam-ı Azam (R.A.) ile beraber­dir denildi, [96]                                                              

 

Ganimeti Taksimle İlgili Fasıl                       

 

Gammet, piyadeler (yayalar) için (ittifakla) bir sehm, süvari (at­lı) olanlar için (İmam-ı Azam R.A.'a göre) iki sehm taksim olunur. İma-meyne göre (süvariler için) üçsehimdir. Bir sehm i binen için, iki selimi de binicinin atı içindir.

Bir attan ziyâde için sehm (nasibi) verilmez. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre iki at için sehm verilir. Türk atlarının sehimleri Arap atlarının se-himleri gibidir.

Yük hayvanı (deve gibi) ve katır için sehm yoktur. İtibâr, düşman memleketine saldırdığı zamanda (saldıranın) süvari veya piyade olma­sıdır.

İmam (veya naibi) için, düşman topraklarına girdiğinde askeri tef­tiş etmesi (yâni piyadeden süvariyi farketmek için görmesi)  lâzımdır.

Bir kimse, düşman topraklarına piyade olarak geçse, bundan sonra (oradan) bir at satın alsa (ve süvari olarak çarpışsa o kimse için) bir sehm vardır. Bir kimse düşman topraklarına süvari olarak geçse, bundan sonra atı helak olsa, (o kimse için) süvari sehimi (iki veya üç sehm) var­dır.

Eğer çarpışmadan Önce (atını) satsa veya hibe etse veya (başka kim­seye) îcâra verse veya (başkasına) rehin olarak koysa, o kimseye zahir rivayette piyade sehmi (yâni bir sehm) vardır. Eğer atı hasta veya tay olup üzerinde çarpışmak mümkün değilse, yine (piyade sehmi verilir).

Köle ve câriye için, veya mükâtep, veya sebî veya kadın, veya zim-mî için sehm yoktur. Belki bunlara, ganimetten az bir şey verilir ki bun­lar eğer, (İmamın) isteği üzere çarpışırlarsa, veya kadın yaralıları sa­rar = tedavileri ile meşgul olursa, veya zimmî kâfirlerin gizli olan şeyle­rini gösterirse veyahut ta yol içfn kılavuzluk ederse (bu takdirde bunla­ra da sehirn vardır).

Ganimetten humus (beşte bir 1/5), üç sehim üzerine taksim olunur. (Bir sehmi), yetimler için, (bir sehmi), miskin (fukara) Iar için ve (bir sehmi de) İbni Sebil (yolcu) içindir. Peygamberimizin (S.A.V.) fukara ve akrabalarından olan (yetimler, miskinler ve İbni Sebil'i başkalarına tekaddüm (tercih) olunurlar. (1/5 beşte birinde) zengin olan akrabaları için hak yoktur.

Allahü Zülcelâl Hazretlerinin («Feinnelillâhi humüsehû r= O gani­metin 1/5 beşte biri Allah (C.C.) içindir» kavli şerifinin) zikri teberrük içindir. Peygamber (S.A.V.) mizin sehmi, vefatı ile sakıt olmuştur. Safî olanın (her şeyin üstününü almanın) sakıt olduğu gibi.

Kuvvet ve şevketi olmayan kimse, (Meselâ, bir iki ve üç kimse) ima­mın (Devlet Reisinin) izni yok iken düşman memleketine girseler, al­dıkları şey tahmis olunmaz (beşte biri Beytülmâle alınmaz).

Eğer girmek, İmamın izniyle olursa ve girenler için kuvvet ve şev-kat var ise aldıkları şey tahmis olunur (beşte biri Beytülmâle alınır).

Ganimet yerleştirilmekden ve (harp) silâhlarını koymadan evvel İmam için tenfil etmek (yâni gazilere nafile olarak sehimlerinden ziyâ­de bir şey vermek) vardır. Bu takdirde İmam; «bir kimse, (düşmandan) bir nefer öldürürse, (maktulün) üzerinde bulunan eşyası öldüren için­dir, veya bir kimse bir şeye isabet etse, onun için dörtte bir (1/4) var­dır, veyahut ta, seriyyeye (askerlere) ganimetten beşte biri çıkarıldık­tan sonra (Devlet Reisi) beşte dördünü sizin için verdim» der. İmanı için aldıkları şeyin hepsini tenfil etmek, bağışlamak ve ganimet İslâm diyarına yerleştirdikten sonra tenfil etmek (nafile olarak dağıtmak) yok­tur. Ancak beşte birinden tenfil eder.

Selep (maktulün üzerinde asker için soyulan eşya); eğer (İmam, öldürülmesi lâzım olanı kim öldürürse üzerindeki eşyası öldüren için­dir» sözü ile) tenfil etmemiş ise (nafile olarak vermemişse), bütün as­ker içindir. Ve selb; maktulün bindiği, bindiğinin üzerinde olan şeyi, ken­disinin elbisesi ve silâhı ve kendisi ile olan maldır. Başka binitin (vası­tanın) üzerinde kölesiyle olan şey selb değildir.

Tenfil, başkasının hakkını kesmektir (afrnaktır). Yoksa mülkünü kesmek  (almak) değildir. İmam'ı Muhammed   (R.A.) muhaliftir.

Eğer (İmam), bir kimseye câriye isabet ederse (câriye eline geçer­se veya düşerse), onun olsun dese, o (câriye) isabet eden kimse için ca­riyeyi istibrâdan (ayırdıktan) sonra cima etmek halâl değildir. Ve ihraz­da (memlekete getirmezden ve muhafazadan) evvel satmakta helâl de­ğildir. İmam-i Muhammed (R.A.) muhaliftir. [97]

 

Kâfirlerin İstilası Babı

 

Kâfir Türkler, Rum nasârasım esir etse ve mallarım alsalar o (mal­lara) malik olurlar, (zira malları mubahtır). Kâfir Türklerin üzerine biz (Mü'minler) galip gelsek Rum kâfirlerinden aldıkları şeyden bulduğumuz şeye mâlik oluruz.                      

Eğer kâfirler, bizim mallarımız Üzerine galip gelseler ve kendi mem­leketlerine saklasalar, o mallara sahip olurlar. Bizden, düşman memleke­tine bir deve kaçsa, yine (kâfirler) sahip olurlar. Kâfirler üzerine galip geldiğimiz zaman taksimattan evvel, gerek mülkü ve gerekse kıymeti ol­sun (mülkünü) meccânen alır. Mülkünü taksimat yapıldıktan sonra bulur da, eğer (altın, gümüş, buğday ve arpa gibi) misliyattan olursa alamaz, eğer kıymeti olanlardan olursa kıymetini alır.

Eğer bir tüccar onlardan kıymeti olan bîr şeyi satın alsa ve (Mem­leketimize) çıkarsa tüccardan o şeyi, eğer pahasıyla satın aldı ise, paha-siyle satın alınır. Eğer araz (meta) ile satın almış ise metaın kıymeti ile alınır. Eğer o (tacire) hibe olunmuşsa, (mâlin) kıymeti ile alınır. Tacir misli ile alınanlardan bir şeyi pahasiyle veya metâ-ı ile satın alırsa, kıy­meti mislidir. (Meselâ: Misli olan şeyi pahası ile satın almış ise, veya meselâ: Eşya ve mal ile satın almış ise kıymeti misli iledir).

Eğer mîsliyatı kendi cinsiyle satın alsa veya (tacire) hibe olunsa (eski sahibi o şeyi) alamaz (Meselâ : on kilo buğday satın almak gibi), Eğer (tacirin satın aldığı, kâfirin esir aldığı) köle olursa ve İslâm mem­leketine çıkardıktan sonra tacirde iken kölenin gözü çıkarılsa ve (tacir o diyeti) alsa (kölenin sahibi) dilerse, bütün bedeli ile alır.

(Bir kimsenin kölesi esir olup kâfirlerin memleketine girdikten son­ra bir tacir satın alsa bundan sonra) o tacirin elinden kâfirler o köleyi esir etseler, bundan sonra başka bir kimse kâfirlerden satın alsa (ve İs­lâm memleketine çıkartsa) evvelki alıcı ikinci alıcıdan pahasîyle alır. Bundan sonra eski sahibi ilk sahibinden iki pahasıyla alır ve (eski sahibi için) ikinci alıcıdan almak yoktur.

Kâfirler, bizim hür adamımıza, müdebberimize ve mükâtebimize mâ­lik olmazlar. Bu zikredilenlerin hepsine biz, onların üzerine mâlik olu­ruz.

(Kâfirler), Kendilerine bizden firar eden köleye sahip olmazlar. Vetaksimattan sonra ilk sahibi köleyi meccânen alır, tfcKsimattan evvel al­dığı gibi. Lâkin beytülmalden köle için hissesine düşen kimseye ivaz-(bedel) verilir. İmâmeyne göre( firar eden köle) esir olunmuş gibidir.

Eğer (köle) at ve meta'ı ile firar edip (kâfirlerin memleketine gir­se) ve bir kimse köleyi, at ve metâ'ı ile satın alıp, (İslâm memleketine) çıkarsa ilk sahibi köleden mâadasını pahasiyle ve köleyi meccânen alır. İmâmeyne göre (at ve metâ'ı pahasiyle aldığı gibi), köleyi de pahasiyle alır.

Eğer harbî olan kimse, Müslüman bir köleyi satın alsa ve kâfirlerin memleketine soksa, (îmam-i Azam R.A.'a göre köle) âzâd edilmiş olur. İmameyn muhaliftir. Eğer (düşman memleketinde kâfirlerin bir kölesi) Müslüman olsa ve bize gelse veya biz kâfirler üzerine galip gelsek veya­hut ta bizim askerimize çıksa (sığınsa) o (köle) hürdür. [98]

 

Mülteci Babı

 

Bizim tacirlerimiz emin olarak kâfirlere dahil olsa o (tacir) için on­ların mallarından ve kanlarından bir şeye taarruz etmek helâl olmaz. Eğer (tacir kâfirden) bir şey alıp (İslâm memleketine) çıkarsa, kötü (ve ha­ram) olarak mâlik olmuş olur. Bu takdirde o (çıkardığı şeyi) tasadduk eder.

Eğer kâfirlerin kiralı kadr edip (ahdini bozup) mâlini alsa, veya hapsetse veyahut ta bu fiilleri kraldan başkası işlese velâkin kiralın di­rektifiyle olsa, o Müslüman tacir için onlara taarruz etmek helâl olur, esir de olduğu gibi, (bu takdirde mallarını almak ve kâfirleri öldürmek caiz olur).

Eğer kâfirlerin inıemleketinde bir harbî, taciri medyunletse  (borçluolduğunu iddia etse) veya tacir harbîyi medyun, veya ikisinden biri di­ğerinden bir şey gasbetse ve ikisi de (muhâhekeme olmak için) bize (biz Müslümanlara) çıksalar birisine de bir şey hükmolunmaz.

Eğer iki harbî bir birini borçlandırsalar veya birbirinden gasbetse-Ier ve mülteci oldukları halde İslâm memleketine gelseler, yine bir şey hükmolunmaz. Eğer iki harbî zikrolunan fiilleri işledikten sonra İslâm memleketine Müslüman oldukları halde çıksalar (borç) ile (olanlarda) hükmolunur, fakat, gasp ile (olanlarda) hükmolunmaz.

Bir Müslüman bir harbîden gasbettikten sonra o (harbî) Müslüman olsa, bundan sonra ikisi de İslâm memleketine çıksalar, din ve fetva yö­nünden reddine fetva verilir (fakat mahkeme yönünden hükmolunmaz).

Eğer kâfirlerin memleketinde iki Müslüman mülteciden biri diğeri­ni öldürse, (gerek kasten ve gerekse hatâen olsun) diyet;, o kimsenin ken­di malinden vâcib olur. Diyet vâeib olduğu gibi hatâen öldürmekde de keffâret vâcib olur. Eğer (Müslümanlar) esir iseler bir şey yok, ancak hatâen Öldürmekte keffâret vardır, İmameyne göre, esirler de mülteciler gibidir.

Kâfirlerin memleketinde Müslüman olup (İslâm memleketine hic­ret etmeyen ve) müstecir olmayan Müslümanlar hatâen öldürülmesinde (imamların) ittifakı ile, keffaretten başka bir şey yoktur. [99]

 

Mülteci Hükmü İle İlgili Fasıl

 

Mülteci olan bir harbînin (hâfir tebaah kimsenin), bizim memleketi­mizde tam bir sene ikâmete imkân (izin) verilmez. Ve ona, «eğer bir sene kalırsan senin üzerine cizye koyarız» denir. Şayet bir sene kalırsa zim-mî olur, bu takdirde kendi memleketine gitmeye müsaade edilmez.

Keza o (mülteci harbiyeye), «Eğer sen bir ay kalırsan veya buna benzer şey (Meselâ: Üç ay kalırsan) sana cizye koyarız» denilse o (imamm akdir ettiği müddet) kalsa yine zimmî olur. Veya bir haraca tâbi <ırazi satın alsa ve arazinin üzerine haraç konulsa, haraç konulan vak-Unden itibaren bir senenin cizyesi kendi üzerine vacip olur Veya mülte-i bir zinımîye kadını nikâh etse, (Memleketimizde ikâmeti iltizam edip kocasına tâbi olmakla zimmîye olur). Zimmî olmayan kimse, eğer müJ-teci zinımîye kadını nikâh etse, zimmî olmaz. (Eğer mülteci) memleke'i-ne dönse kanı helâl olur.

Eğer o (Mülteci olan harbînin kâfir tebeah kimsenin), Müslüman ve­ya zimmî yanında emâneti olsa veya ikisinin üzerinde alacağı olsa ve o kimse esir olsa veya (biz) onlara (ehli harbde) galip gelip o da içinde bulunup öldürülse, alacağı sakıt olur. Ve emâneti Müslümanlara ganimet olur. ££?r (bizim askerimiz) onlara galip gelmeden öldürülse veya ölse, o alacak en.ânet, veresesi içindir.

Eğer raülteci olarak bir harbî İslâm memleketine gelse ve (kâfirlerin memleketinde) ailesi olsa ve bir müslüman veya zimmî veyahutta harbî yanında çocuk ve mâli olsa ve kendisi (İslâm memleketinde) müslüman olsa, ondan sonra kâfirler üzerine (Biz müslümanlar) gâlib gelsek (zikr-olunanlarm hepsi) ganimettir.

Bir harbî kâfirlerin memleketinde Müslüman olup ondan sonra (Müs­lüman memleketine) gelse, bundan sonra (kâfirler) üzerine gâlib olsa, o kimsenin küçük oğlu hür Müslümandır. Müslüman ve zimmîde olan emâneti kendisinindir. Fakat (küçük çocuğu ve emanetinden) başkası kanîmettir.

Bir kimse, kâfirlerin memleketinde Müslüman olsa ve İslâm mem­leketinde Müslüman vârisi olsa ve bir Müslüman kasden veya hataen o kimseyi öldürse, katilin üzerine bir şey yoktur. Ancak hataen öldürmede keffâret vardır.

Eğer velîsi olmayan bir Müslüman hataen öldürülse veya İslâm mem­leketinde Müslüman olan mülteci hataen öldürülse, İmam (Devlet Reisi) için katilin âkılesinden diyet almak yardır. Kasden öldürmede imam için kısas yapmak vardır veyahut ta sulh yoluyla diyet alır. İmam için meccânen affetmek yoktur, (zira âmmenin hakkıdır). [100]                        

 

Öşür Ve Haraç  Babı

 

Arap arazisi uşriyedir. O Öşri olan (Arap arazisi uzunluk itibariyle) Üzeyb (benî temim suyu) arasından Yemenle mehre (karyesin) de ta­şının uzandığı yere ve (enlilik itibariyle) Şam haddine kadardır. Ve Bas­ra'da (Öşriye) dir.

Ehli İslama gelen veya kahren fetholunup  (beşte biri çıkarıldıktan sonra) gâzîyler arasında taksim olunan her arazi de öşriyedir. Ve arzı sevad haraciyedir. Arzı sevad: Eni, uzeyb arasından akabe'i hulvan, uzun- j luğu Sâlebeden veya Als (karyesinden) «Abbadane kadardır.

Kahren fetholunan ve ehli o memleket ve arazi üzerine iskân edilen veyahut ta Mekke'den başka sulh olunan her memleket, haraciyedir.[101]

Arazi-i Sevad, ehli için mülkleridir, (vesâir mallar ve emlâk gibi) alıp satmaları ye kullanmaları caizdir.

Eğer harap bir arazi ihya edilse, İnıam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre; yakınlığına itibar olunur.

(Eğer öşre tâbi olan araziye yakm ise, araziyi öşriye) itibâr olunur' İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise; suyuna itibar olunur. (Eğer haraç .bağlı olan su ile sulanırsa haraciye, eğer öşre tâbi su île sulanırsa öşriy itibar olunur).

Haraç iki kısımdır. Bir kısmı haracı mukâsemedir.    Bu takdirde haraç öşr gibi hârice teallûk eder.

Bir kısmı da, haracı vazifedir. Sevadı Irak'a Hz. Ömer (R.A.) i koyduğu şey üzerine ziyâde kılınmaz. Ziraata elverişli olan her dönül için buğdaydan veya arpadan bir sâ ve bir dirhemdir.

Yaş yoncanın dönümü için beş dirhem haraç vardır. Eve muttasıl olan bağın veya hurmanın dönümü için onbir dirhem alınır. Zikrolunandan ma'adası ise zağferan ve bostan gibi (olanlarda) verimine göredir. Haricî olanların yarısının haracını almak takatin son haddidir. Takdir edilen şeye arazinin tâkâtı yoksa, haracı noksanlaştırıhr. İmam'i Ebû Yusufi (R.A.)'a göre arazinin verme kudreti de olursa ziyâde edilmez. İmam-ı Muhammed (K.A.) muhaliftir.

Araziden su kesilirse ve su basar veyahut ta ekine âfet isabet eder­se, (çekirge, bambul veya dolu gibi) haraç yoktur.

Eğer sahibi o araziyi iptal ederse, haraç (vergi) vâcib olur. Haraca tâbLolan arazinin sahibi olan kimse Müslüman olsa veya o araziyi bir Müslüman satın alsa, haraç (öşre) değişmez. Haraca tâbi olan arazinin mahsûlünde öşr yoktur. (Öşr ve haraç ikisi bir yerde cem olmaz).

Hâricin tekrariyle, haracın vazifesi     (bir senede)     tekerrür etmez. (Yâni senede ikimahsul vermekle haraç toplayan ikinci defa vazife ver-f me tekerrürüne lüzum yoktur).    Öşr ve mûkasema haracı bunun aksi-dir. [102]                  

 

Cizye Faslı [103]

 

Cizye : Rıza veya sulh ile konulsa, değişmesi olmaz. Eğer hir bel-de kahren feth olunsa ve ehli o helde üzerine karar kılınsa, zenginliği zahir olan (kâfir) üzerine senede kırk sekiz dirhem haraç (vergi) konulur (ve her ayda dört dirhem alınır). Orta halli kimsenin üzerine (kırksekizı dirhemin) yarısı (yirmidört dirhem) konulur (ve her ayda iki dirhem alınır). Ve kazanmaya muktedir olan (fakir) kâfir üzerine (kırksekiz dir­hemin) dörtte biri (1/4) si (oniki dirhem) konulur (ve her ayda bir dir­hem alınır).

Kitabî (ehli kitab), Mecûsî (ateşperes) ve putperest olan acem üze­rine cizye konulur. Putperest olan Arap ve mürted üzerine cizye konul­maz. (Putperest Arap ile mürtedden) bir şey kabul olunmaz. Ancak Müslüman olmaları (kabul olunur). Veyahut ta bunların hakkı lâlmç-tır. (Putperest Arap ve mürteddin), kadın ve çocukları köle olur (erkek­leri değil).

Sabi, kadın, memlûk, mükâteb, yaşlı, ihtiyar, kotürüm, kor, topal,kazanmaya muktedir olmayan (fakir) kâfir üzerine ve insanlarla ünsiy-yet peyda etmeyen rahip  (keşiş, papaz) üzerine cizye yoktur [104]

Cizye, (her) sene başında vacip olur. Ve her ayın hesabı o ayda (zen­ginden dört, orta hallilerden ikisi ve fakirlerden bir dirhem) alınır. Ciz­ye, Müslüman olmakla veya ölmekle sakıt olur [105]. (Cizye, İmam'i Asam R.A.'a göre), senenin tekrarlanmasıyla tedahül eder (Meselâ: Bir zimmî Üzerine iki sene geçip cizyesini ödememiş olsa, birinci senenin cizyesi sâ-kit olur). İmameyn muhaliftir (yâni iki senenin cizyesi vacip olur). ;Vra-zinin haracı (cizyenin) aksi nedir (her senenin haracı lâzım olur).

Memleketimizde (İslâm diyarında), Nasâra mabedi, Yahudi ma­bedi ve ateş yakma evi (Mecûsi Mâ'bedi ve o gibi ateşe tapılan evi) ih­das etmek caiz değildir [106]. Harap olan (Nasâra .ve Yahudi mâbedijjve ateş yakılan ev) diğer bir mekâna nakil olunmadan iade olunur [107]

Zimmî, elbise ve sarığında (bir alâmetle Müslümanlardan) ayırt edi­lir. Ata binici olmaz ve silâh da kullanmaz. Küstec (parmak kalınlığın­da kıldan bir iptir, zimmîler elbisesi üzerine bağlarlar zünnardan baş­ka bir şeydir). İzhar eder. Eşek palam gibi eğere biner. Lâyık olan, (has­talık gibi) zaruret hâli müstesna (eğere) binmesine müsaade edilmemek­tedir. Bu takdirde (Müslümanlar) topluluğuna uğradıklarında binitle­rinden inerler[108]                                                                

İlim sahibine, "Zühd sahibine ve eşraf kimselere mahsus olan elbişeyi (zimmîlerin) giymeleri men olunur [109]. Yol ve hamamda (zimmî-nin) kadını (Müslüman) kadınından (yürüme ve yıkanma yerleri) ayırt edilir. Evi üzerine (zimmînin evinin üstüne bilinmesi için) bir alâmet diker ki, Müslüman evi zan olunup o (zimmî için) istiğfar olunmasın.

Ve zİmmiye selâm vermemeli (lâkin selâmını reddetmekte beis yok­tur. Ve selâmını reddettiğinde «Aleykümüsselâm» demeyip «Vesselâmü alâmenittebealhûdâ» demesi caizdir). Ve zimmî üzerine yol daraltilmalı (Meselâ: Müslüman ile zimmî karşılaşsalar, zinımîye ihâneten yolunu da­raltır, sıkıştırır fakat, zimmî evvelâ selâm verip Müslümana tazim etse yolu daraltılmaz). [110]

Zimmî, cizyeyi ayakta dikelici olduğu halde edâ etmeli ve (cizye) alı­cı (Müslüman) da oturucu olduğu halde almalı.

Zimmî yakasından tutulup silkelenir ve ona «Ey zimmî, ey Allah (C.C.) in düşmanı! Cizyeyi ver» denilir,

Zimmînin ahdi, cizyeden çekinmekle, veya (zimmînin) Müslüman kadını zinâsıyla veya bir   Müslümam öldürmekle ve hâşâ   Nebi   Aleyhisselâm'a sövmekle bozulmaz. Belki düşman memleketine iltihakı ile ve­ya bizim muharebemiz için bir yerde olmasiyle ahdi bozulur [111]. O (ka­çan zimmi) mürted gibi olur. Lâkin ahdini bozan zimmî, esir olsa köle olarak alınır. Ve mürted ise öldürülür.

Benî Tağlip kabilesinin erkek ve kadınlarından iki kat zekât alınır. Çocuklarından zekât alınmaz. Benî TağliMn azatlılarından cizye ve ha­raç alınır. Kureyş'in âzâdhlarmdan alındığı gibi.

Haraç, cizye ve Benî Tağlîpten alınan şey ve ehli çıkarılan araziden alınan şey ve kâfirlerin hediye ettiği şey ve kâfirlerden savaş yapılma­dan alınan şey, hendek (ve benzeri) sedleri yapmak, taş köprü ve ağaç köprü yapmak gibi Müslümanların maslahatına sarfolunur.

Ulemânın (yâni müfessir ve muhaddislerin), Müderrislerin, Müftü­lerin, hâkimlerin, zekât ve öşürleri toplayanlarjn (yâni tahsildarların), askerlerin ihtiyaçlarına ve zürriyetlerininde ihtiyaçlarına sarfolunur. (Zikrolunanlardan) birisi senenin yarısında ölse, atiyelerden tahsis olu­nan şeyden (o kimse) mahrum olur. [112]

 

Mürted Babı [113]

 

«Allah (C.C.) a sığınırız», bir kimse mürted olsa,.onun üzerine İslâmiyet arz olunur,. (İslama dönmesi teklif edilir).    Eğer şüphesi varsa izâle edilir. Eğer  (mürted) mühlet isterse üç gün hapsolunur. Üç günde eğer (Kelime-i şehâdet getirdikten sonra) tevbe edici olursa (ne gü­zeldir, tevbe etmezse) öldürülür [114]                                               

Miirtedin tevbesi: İslâmiyetten başka bütün dinden berî olmasıyla veya intikâl ettiği dinden berî olmasiyladir. (Meselâ: Eğer Yahûdiden ise, Yahudi dininden berî oldum demesi veya nasâradan ise, nasâra di­ninden berî oldum, demesi lâzımdır).

(İslâmiyete dönmesi) teklif edilmeden evvel (mürtedi) öldürmek, müstehap olan fiili terk etmektir. O (mürteddi öldürmekte), tazminat yoktur. Mürteddin mülkü, rİddeti sebebiyle kendi mâlinden mevkuf en (muvakkaten) kalkar. Eğer İslama gelirse, mâli (İmam'ı Azam R.A.'a göre); yine mülküne döner.

Eğer mürted ölse veya öldürülse veyahut ta kâfirlerin memleketine sığınsa ve sığındığına hükmolunsa, müdebberi ve ümmü veledi âzâd edil­miş olur. Ve Müeccel (Te'hirli) borçları, derhal ifa edilir. (Yâni te'hirli borçlar acele olarak Ödenir).

Müslümanlığı zamanındaki kazancı, Müslüman olan vereseleri için­dir. Mürted olduğu zamanki kazancı ise, ganimettir. Müslümanlığı sıra­sında olan borcu, Müslümanlığı sırasındaki kazancından ve mürted oldu­ğu zamanki borcu, mürtedliği sırasındaki kazancından ödenir.

Mürteddin alış verişi, icarı, hibesi, rehini, âzadhsı, müdebberi, be­deli kitabeti ve vasiyeti durdurulur. Eğer İslama gelirse (bu muameleler) sahih olur ve eğer ölürse veya öldürülürse, veyahut ta (kâfirlerin mem­leketine) sığındığına karar verilirse, (bu muameleler) bâtıl olur.

İmâmeyn Mürted'din malından mülkü zail olmaz ve borcu mutlaka (İslâm ve mürted hâlindeki borcu), İslâm ve mürted hâlindeki kazancın­dan ödenir, dediler. Ve iki halde "olan kazancı da Müslüman olan vere­seleri içindir [115]

İmam'i   Muhammed (R..A.)    Müslümanm    Mürted'de vâris olmasını ; kâfirlerin memleketine sığındığında itibar eder. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)  düşman memleketine sığınmasına hüküm verildiğinde itibar eder. (İma-meyne göre) : Bu vakte gelinceye kadar mürteddin tasarruf atı (muame­leleri) sahih olur.

Şirketi mufâvazadan (malda vesairede her iki ortağın müsavi oldu­ğu ortaklıktan) başkası durdurulmaz. (Ancak şirketi mufâvaza durdurul­muş olur). Lâkin Mürted'din tasarrufu lma'm-ı Ebû Yusuf'a güre sahih (sağlam) kimsenin tasarrufu gibi, İmam-ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, hastanın tasarrufu (olan üçte birinden) gibidir,

(İmamların) ittifakiylc mürteddin, (cariyeden) çocuk talep etmesi ve talâk vermesi sahih olur, nikâh ve zcbîhası (hayvan boğazlaması) bâ­tıldır. Şirketi müfâvezâsi durdurulur.

Mürtedin Müslüman olaır hanımı (mürted) öldüğünde veya öldü­rüldüğünde ve (hanımı da) iddette olduğu halde vâris olur. Eğer (mür­ted, kafirlerin memleketine) sığındığına karar verildikten sonra Müslü­man olarak (İslâm memleketine) dönse, vârisinin elinde baki kalan eş­yadan bulduğunu alır [116]. Müdebbcrinhı ve Ümmü Veled'inin azâd olun­ması bozulmaz. Eğer (mürted, hâkimin kâfirlerin memleketine sığındı­ğına dâir kararından) evvel (İslâm memleketine) dönerse, sanki mürted olmamış gibidir. (O vakit azâdları bozulur)'.

Mürted olan kadın öldürülmez. Belki tevbe edinceye kadar haps olunur. Ve her gün db'vülüf [117].    Mürted olan cariyeyi efendisi İslamacebreder. Mürted olan kadının, malında bütün tasarrufatı (alış veriş ve hibe gibiler) nafiz olur.

Mürted olan kadının (gerek Müslümanlığı - ve gerekse Mürtedliği sı­rasındaki) bütün kazancı, (kadın) öldüğü zaman da Müslüman olan vâ­risleri içindir. Hasta iken mürted olan kadına kocası vâris olur.

Fakat sıhhatli iken mürted olsa (kocası) vâris olmaz. Mürted olan kadının katili ancak tâzir olunur. (Üzerine nafaka, diyet v.s. gibi bir şey lâzım gelmez). Mürted'de olan kadının şâir ahkâmı mürted olan erkeğin

ahkâmı gibidir.

Eğer (mürteddin) cariyesi bir çocuk dogursa ve (mürted o çocuğu) iddia etse (çocuğun) nesebi o (mürtedden) sabit olur. Ve câriye onun ümmü veledi olur. Ve çocuğu hür olur, mutlaka (gerek irtidat ile do­ğum arası altı aydan az olsun ve gerekse çok olsun beraberdir), Eğer câriye (çocuğun annesi) Müslüman olursa (çocuk Mürted'de), vâris olur. Eğer (çocuğun annesi olan câriye) Nasrânîye olursa yine (çocuk hür Müslümandir, vâris olur). Fakat, câriye çocuğu, kocasının irtidadmdan itibaren senenin yarısından çoğunda (meselâ altı aydan sonra) doğursa, o zaman (çocuk) vâris olmaz. Eğer mürted malı ile kâfirlerin memleke­tine sığınsa ve o mal üzerine galip olursa o (mal) ganimettir.

Eğer (mürted, malsız olarak kâfirlerin memleketine) sığınsa, ondan sonra da (memleketimize) dönse ve (ikinci defa malını kâfirlerin mem­leketine) götürse, bundan sonra mürted üzerine galip olunsa, o (mal) taksimattan evvel vereseieri içindir.

Eğer mürted, (kâfirlerin memleketine) sığınsa ve (hâkim) mürteddin kölesini oğluna karar verse ve oğlu o (köleyi) bedeli kitabete ayirsa ve mürted olan (babası) Müslüman olduğu halde (memleketimize) gelse, bedeli kitabet ve velâı (seran azâddan ve mu v âlâ 11 an hâsıl olan karabe­ti hükmiye) babası içindir.

Bir kimseyi, mürted hatâen 'öldürse, o (mürted) riddeti üzerine öl­dürülür. Veya hatâen öldürüldükten sonra (mürted olan katil) kâfirlerin memleketine sığınsa (Öldürülenin) diyeti (İmam'i Azam R.A.'a göre mür­teddin) Müslümanlığı zamanındaki kazancından verilir. îmameyn ise, mutlaka (Müslüman ve mürted zamanlarındaki) kazancından verilir, de­diler.

Bİr kimsenin eli kasden kesilse ve o (eli kesilen kimse) Allah (C.C.) muhafaza mürted olsa ve o (kesilmeden dolayı, mürted halde iken) Öl­se veya (kâfirlerin memleketine) sığınsa, bundan sonra da Müslüman olduğu halde (İslâm memleketine) gelse ve o (kesilmeden dolayı) Ölse, elini kesen kimsenin mâlinden yarı diyeti (eli kesilenin) vereseleri için­dir.                                                                                  

Eğer (Eli kesilen mürted) kâfirlerin memleketine sığınmadan Müs­lüman olsa ve (o kesilmeden dolayı) ölse İmam-ı Azam R.A., ile İmam-ı  Ebû Yusuf (R.A.)'a göre) diyetin tamamı, İmam-ı Muhammed (Rjji)'e göre ise, yarım diyet lâzımdır.                                                             

Bir mükâtep mürted olup düşman memleketine sığınsa, bundan son-! ra maliyle esir tutulup öldürülse, kendi malinden olan bedeli kitabet/ efendisi için ve bakisi ise, veresesi içindir.                                                

Karı - koca mürted olup (düşman memleketine) sığınsalar, kadın burada bir çocuk doğursa, bundan sonra o çocuğunun da oğlu olsa ve onların (karı - koca, oğlu ve oğlunun oğlu) üzerine galip olunsa, çocu­ğun ikisi de ganimettir. İlk oğlu İslâmiyeti kabul etmesi üzerine zorla­nır. Fakat oğlunun oğlu zorlanmaz [118].

Akıllı çocuğun Müslümanlığı sahihtir. İrtidâdı (Mürted olması) da sahihtir [119]   (İmam-ı Azam R.A. ile İmam-ı Muhammed R.A.'e göre1nikâh bâtıl olup mîrasdan mahrum olur). İmam-i Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir (Yâni akıllı çocuğun İslâmı sahih, irüdadı sahih değildir, diyor.) Mürted olan akıllı çocuk İslâm üzerine cebr olunur. Eğer çeki-nirse (irtidadının sıhhatmda şüphe bulunduğundan) öldürülmez. (Çün­kü öldürmek ukubettir. (Sabî ise, ukubete = cezaya ehil değildir). [120]

 

İsyankârlar Babı

 

Müslümanlardan bir cemaat, (Müslüman olan) imamın (Müslüman Devlet Reisinin) tâatından çıksalar ve bir şehir üzerine baskın yapsalar (İmam) onları emrine itaat etmeye davet eder ve (İmam) onların şüphe­lerini izâle eder. Eğer eşkiyalar toplu halde bir mekânda toplansalar (İmam ve imam ile olanlar) evvelâ çarpışmaya başlarlar (Mütecavizler başlamadığı müddetçe İmam ve tarafları çarpışmaya) başlamazlar da de­nildi.

Eğer mütecavizler için cemaat (topluluk) olacak olursa, mağlûp olan yaralıları o topluluğa iltica etseler, yaralılar da öldürülüp kaçanları takip ederler. Eğer toplulukları öldürmezler ve firar edenleri takip etmezler­se, tâkıbetmezler.

Zürriyetleri esir olunmaz, mallan da taksim olunmaz, belki tevbe edin­ceye kadar (malları) hapis olunur ve (tevbe ettikten sonra malları) kendilerine verilir. Muhtaç olduğu zaman âsîlerin silâh ve atlarım kullanm caizdir.                                      

Eğer âsî, kendisi gibi âsîyi öldürse, bundan sonra da onların üzerine galip olunsa katilin üzerine (kısas ve diyet gibi) bir şey vacip olmaz.

Eğer âsîler, bir şehir üzerine galip gelseler ve o (şehir halkından) bâzısı yine şehir halkından başkasını kasten öldürse, maktulün mukabe­lesinde katil olan kimse, şehre galip olduğunda (yâni âsîler elinden alın­dığı zaman) kısas olarak öldürülür.

Eğer bir âdil kimse azgın olan vârisini öldürse ona (âsîye) vâris olur. Eğer öldürmek aksine olursa (meselâ: âsî, âdil olan vârisini Öldürse, İma­mı Azam ile İmamı Muhanimed (R.A.'a göre) vâris olamaz. Meğer ki kendisi (âdil olan vârisinin öldürülmesinde) haklı olduğunu iddia eder­se (o zaman vâris olur). İmam'ı Ebû Yusuf'a göre ise, mutlaka (gerek hak üzerine olduğunu ve gerekse bâtıl üzerine olduğunu iddia etsin) vâris ol maz.

Ehli fitneden olduğu malûm olan kimseye silâhın satılması mekruh-dur. Eğer ehli fitneden olduğu malûm değilse mekruh değildir. [121]

 

Lekît Bahsi [122]

 

Lekît'i (yabana atılmış ve bırakılmış çocuğu), almak mendüptür. Eğer helakinden korkulursa, alınması vâcibdir. Liikâta (kaybedilen -düşürülen şey) de böyledir. Lekît (atılmış - bırakılmış çocuk) hür­dür [123], meğer ki köleliği şehâdetle sabit olsun (bu takdirde köledir). Ve lekîtin nafakası (yiyeceği ve oturacağı yeri) Beytül Maldendİr. Cina­yeti Beytülmaîden ve vârisi de Beytül maldır.

Eğer lekîti alan kimse, lekîte nafaka verse, o kimsenin verdiği naf-Q ka (alacak olmaz) teberrûdur. Meğer ki (lekît'i alan kimseye, infak et] tiğinde) rüc'û (geri alma) şartıyla, hâkimin (nafakaya) izniyle verirs (bu takdirde üzerine borçdur.) Veya lekît baliğ olduğu zaman (alaü kimsenin) rücû-ı (geri alma) şartıyla infak ettiğini tasdik ederse (teber rû olmaz) [124]. Lekît, bulan kimseden (erkek olsun kadın olsun kahren) alınmaz.

Eğer bir kimse, o (lekît'i, oğlumdur diye) iddia etse, o (kimseden) nesebi sabit olur. İddia eden kimse köle de olsa yine nesebi sabit olur ve bırakılan hürdür. Veya iddia eden kimse zimmî olursa nesebi sabit olur. O (lekît'in babası zimmî olmakla beraber kendisi) eğer zimmîlerin karar ettiği yerde (kilisesinde) bulunmadı ise, Müslümandır. Eğer (zim­mîlerin kilisesinde) bulundu ise zimmîdir.

Eğer lekît'i iki kimse, «bizim oğlumuzdur» diye iddiada bulunsalar ikisinden de nesebi sabit olur. Eğer iddia edenin biri lekîtte bir alâmet vasfetse veya iddiada diğerini geçse o (kimse îekît'i almada) evlâdır.

(İddiada) hür ve müslüman kimse, köle ve zımmîden evlâdır. Eğer lekît'in Üzerinde mal bağlanmış olsa veya binit üzerinde bağlanıp, lekît binitin üzerinde olsa, o mal lekît içindir. Ve alan kimse, lekît üzerine hâ­kimin emriyle o maldan infak eder. (Hâkimin emriyle infak ettiği gibi) emri olmadan da infak eder, denildi.

Bulan için bağlanan maldan Iekîta taam ve elbiseden lâzım olan şey'i satın almak vardır. Bulan için Iekîta âid olan hibeyi almak ve lekît'i bir san'ata vermek vardır. Bunlar için lekît'i evlendirmek ve zikrolunan şey­den başkası için mâlinden tasarruf etmek yoktur. Esah rivayette bulana lekît'i îcâra vermek yoktur. Bulan için lekît'i îcâra vermek vardır da de­nildi. [125]

 

Yitik Bulma Bahsi [126]

 

Lügata (düşürülen, kaybolan şey); Eğer bulan kimse, sahibine ver­mek için aldığını bildirdi ise emânettir. Eğer bildirmedi ise tazmin eder. (Eğer bildirdikten sonra helak olsa, tazmin etmez) [127]. Eğer (Sahibi ala­nın geri vermek için aldığını) inkâr ederse, söz sahibinindir. (Zîra baş­kasının mâlini aldığına ikrar, tazminata sebeptir. Geri vermek için al­dım dedi ise, şüphelidir, i'tibar olunmaz). İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ise, söz (Lükâtayi) alanındır. (Onun alması hasbetenlillâhdir, yok­sa mâ'siyet değildir).

Bulan kimse, bir kaç adama hitâb edip (gâib = Yitik mal arayanı işi­tirseniz onu bana gönderiniz» dediği sözü, (Lügata gerek bir ve gerekse birden fazla olsun) kifayet eder. Bulan kimse, Iükâtayı aldığı mekânda ve insanların toplandıkları (mescitlerin kapıları önünde ve sokaklar gi­bi) yerlerde bir müddet tâ'rif eder (ilân eder) ki,bu (müddetten) ziyâde sahibi Lükatayı talep etmİyeceğine, bulanın zanm galibi (kanatı) olma­lıdır. Sahih olanda budur.

Eğer lükata, on dirhem veya daha çok olursa, bir sene ilân edilme­li, eğer (on dirhemden) az olursa bir kaç gün ilân edilmeli denildi.

Fazla durmayan (taam ve bâzı meyve gibi) şey çürüyüp, kokmasınan korkulduğu zamana kadar îlân olunur. Bundan sonra isterse o (lü-İcatayi) tesadduk eder. Eğer lügata helak olmuş ise, dilerse bulana veya Ifokire tazmin ettirir. Bulan ve fakirden herhangisine tazmin ettirirse, taz­min eden rücû edemez, (Yâni tazmin ettiğini geri almağa kadir değildir),âhibi, eğer     (bulunan yitiğin)     aynı mevcutsa, lükatayı fakirden alır.

illin (Mekke'nin haricinin) ve haremin (Mekke'nin dahilinin) lükatasıynıdır.

Behimenin (deve, öküz, koyun vesaire hayvanın) iltikâtı (bulundu­ğunda toplanması ve yerden kaldırması) caiz olur. Bulan kimse, hâki­min) izniyle geri alma şartıyla infak ederse, o (nafaka) lükatanm sahi­bi üzerine borçtur. (Bulan) için (infak ettiği şeyi) alıncaya kadar lüka-katayı sahibine vermeyip hapsetmek vardır. Eğer sahibi nafakayı ver­mekten çekinirse, lükata nafaka için satılır. Eğer hapisten sonra helak olursa infak sakıt olur. Eğer hapisten evvel helak olursa, infak ettiği şey sakıt olmaz.

! Hâkim, kendisi için menfaat olan (katır ve eşek gibi...) hayvanı îcâ-ra verir ve o (icardan aldığı şeyi o hayvana) infak ettirir. Eğer kendisi için menfaat olmayan şey olursa, hâkim bulana infâk etme izni verir. Eğer infâk menfaatlı ise, infak etmesi, bulan kimseye Iükatadir, diye de­lil dikerse ve eğer bulan kimse «şahidim yoktur» dese, (Hakim bulana) «Eğer sözünde sâdık ise (lükata üzerine) infak et» der. Eğer infaka sâlih değilse hâkim lükaitayı satar ve bedelini muhafaza etmesi için (bulana) emreder [128]

ilândan sonra bulan için, eğer fakir ise, lükata İle menfaatlanmak vardır. Eğer zengin ise lükatayı (fukaraya) tasadduk eder velev ki bu­lanın babası, anası (her ne kadar yukarı çıksa da) veya çocuğu (oğlu, kızı, oğlunun ve kızının çocukları gibi her ne kadar aşağı inse) veyahut da hanımı dahi alsalar eğer fakirlerse tasadduk'eder.

Eğer lükata, çekirdek, nar kabuğu ve biçildikten sonra başak gibi hakir (kıymetsiz) olacak olursa, îlânsız onunla menfaatlanılır, (Bu söy­lenenlerde devşirip toplamak mubahtır). Sahibi için (eğer isterse hakir olan lükatayı) alma hakkı vardır.

Lükatayı iddia edicisine vermek vacip değildir. Ancak delil ile jv|-, rilir/Eğer lükatanm alâmetini sahibi beyan ederse, lükatayı sahibine jc& birsiz vermek helâl olur [129]

 

Kaçan Köle Bahsi

 

Firar eden kölenin alınması, muhafazasına kavı olan kimse içm men-düpdür. Evinin yolunu bulamayıp kaybolan kölenin hükmü de, firar eden kölenin hükmü gibidir. Yolunu kaybeden köleyi bırakma afdal-dır, denildi. Firar eden ve yolunu kaybeden köle hâkime götürülür­ler. (Hâkim), firar eden köleyi hapseder. Yolunu kay bedeni hapsetmez. Sefer müddetinde (üç günde) firar eden köleyi sahibine teslim eden kimse için kırk dirhem (bahşiş) almak vardır. Eğer firar eden kölenin kıymeti kırk dirhemden az olursa, bu tak dirde o (firar eden kölenin) kıymeti  verilmek lâzımdır.  İmam'ı  Muhammed   (R.A.)'e  göre kıymetinden bir dirhem eksik verilir. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ise, kırk dirhem lâzımdır. Eğer sefer müddetinden eksikte teslim ederse, hisâbı iledir (yâni kırk dirhem üç güne taksim olunur).                          

Eğer (firar eden köle bulup alan kimseden) firar etse, geri vermek için aldığını îlân etmiş ise, tazmin etmez. Eğer ilân etmezse, o kimse için mükâfat yoktur. Ve bulan kimseden firar ederse, tazmin eder. Rehin olan kölenin mükâfatı, rehini kabul edenin üzerinedir. Cani ve firar eden kölenin cali (ziyanı) eğer feda ederse, efendisi üzerinedir. Eğer cani olan köleyi veli cinayete sevkederse ca'li (zararı) caninin velîsi üze­rinedir.

Firar eden borçlu kölenin cali eğer efendisi borcunu ödemeden çeki-nirse, kendi parasındandır. Eğer borç için satılırsa câ'li borç üzerine tak­dim olunur. Eğer efendi borçlu tarafından edâ ederse, câ'li efendi üzeri­nedir. Hibe olunan firar kölenin câ'li, hibe olunan kimse üzerinedir, her ne kadar teslimden sonra hibe eden hibesinden vaz geçse de.

Firar eden kölenin nafakasının hükmü, ltikâta (kaybolanın) hükmü gibidir. Müdebber ve ümmü veled köle gibidir. Eğer firar eden köle tes­lim eden sahibinin babası olsa veya oğlu olsa ve (o baba veya oğlu kö­lenin efendisinin) vâsisi olsa veya karı kocadan birisi olsa o (red) için bir şey yoktur. Sabî olan sahibi, baliğ olan gibidir. (Kölesi teslim edil­diği zaman câ'lini vermek lâzımdır. Sabî île baliğ arasında fark yoktur). [130]

 

Kayıp Olan Adam Bahsi

 

Mefkûd: Mekân, sağlığı ve ölümü bilinmiyen bir gâibdir. Hâkim gaip için malım muhafaza eden ve vekili olmayan şeyden hakkını almak için. bir şehası tayin eder (fakat vekili olan şeyde vekil alır). Hâkim tarafın­dan tâyin olunan kimse, gaibin mâlinden, halikinden korkulan şey'i sa­tar. Gaibin hanımı ve vîlâd cihetinden yakını (Yâni her ne kadar yukaan-da ve her ne kadar aşağı olursa olsun baba, ana ve çocukları) üzerine malından nafaka da verir. Galip kendi nefsi hakkında diri hükümdedir. (Gaibin) hanımı başkasına nikâh olunmaz, vereseler arasında mâlî taksim olunmaz ve kendi akdettiği icarının (menfaati) fesholunmaz. (Gaip) baş­kası hakkında ölü hükmündedir. Bu takdirde eğer Ölümüne karar verilir­se, kendi gaipliği hâlinde akrabasından ölen kimseye). Eğer ölümüne karar verilmezse, gaibin gaipliği hâlinde ölen veresesinden tamamı veya bâzı hıssası, ölümüne karar verilinceye kadar durdurulur. Eğer (gaibin Ölümüne) karardan evvel gelirse (bekletilen mal tamamen gaip) İçin­dir. Eğer (ölümüne karardan evvel gelmeyip) Ölümüne karar verildikten)sonra gelirse, o (bekletilen) mal, (gaibin veresesine değil gaibin akrabası olan) ölünün veresesi içindir.

Gaibin ömründen, kendi akranı hayatta kalmayan bir müddetgeçse, (doğduğu vakitten itibaren) doksan sene (geçmek itibar olunur) de­nildi. Ve yüz yirmi sene (geçmektir de) denildi. (Zira yüz yirmi sene Ömrün sonudur). İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre yüz senedir. (Kuhûs-tâniye göre, fetvada burada ve zamanımızda yüz senedir). Bu takdirde (Yâni akranı yok olup, doğumundan itibaren, doksan ve yüz yirmi sene geçtiği vakitta) kendi mâli hakkında (gaibin) Ölümüne kadar verilir. (Gaibin ölümüne karar verilmezden») evvel ölen kimse, o (gaibe) vâris olamaz. (Zira gâib ölümüne hükm'olunmazdan evvel kendi malı hakkın­da hayy = diri ve sağdır. (Bu takdirde sağ olan kimsenin mâline bir ferd bekler. (Zira hükmî olan ölüm, hakikî olan ölüm gibi î'tibâr olunur). [131]

 

Ortaklık Bahsi [132]

 

O (ortaklık), iki kısımdır. Bir kısmı, Şirket'i Mülkdür (Mülk or­taklığıdır) ve bir kısmı da, şirketi âkidedir (âkid ortaklığıdır).

Birinci ortaklık (Mülk ortaklığı): İki kimse bir şey'in aynına (Mâla) irs cihetinden veya alış cihetinden veya hibe cihetinden veya haarbînin maline istilâ cihetinden veya ikisinin (iki ortağın) mâli birbirinin maline    (Kendilerinin haberi olmadan bir cihetle)    karışmış ki,    birbirinden farkedilmez, veya (ikisi rızalarıyla) karıştırdıkları (Buğdayı buğ­daya karıştırmak gibi) ortaklıktır. Ve mülk ortaklığı da ortağın her biri diğerinin hıssasında yabancıdır, (hattâ biribirinden izin almayınca ta­sarruf caiz değildir). [133]

Bir ortağın hıssasını diğer  ortağa   (bu suretlerin)   hepsinde  satmak caizdir.    Ortağından   başkasına   karıştırılandan   mâada,   izinsiz   satmasıcaizdir. Karıştırılan malda, diğer ortağın izni olmadan satılması caiz de-k"Mir (3).

İkinci (akid ortaklığı); ortağın birisinin diğerine «Seni şu kadardaocolâ -  Viİt.Hp virtni  hesdel   ortak  vantim»   Hempl

ğildir [134]

İkinci  (akıd ortaKiıgıj; ortağın  Dirisinin aıgerım

(Meselâ; Yüzde yirmi beşde) ortak yaptım» demeli ve diğeri de kabul etmelidir.

Bu ortaklığın rüknü, îcab ve kabuldür. Bu ortaklığın şartı ise, orta­yın birinin kazançtan muayyen dirhemleri şart gibi, bu ortaklığı bozan şeylerin olmamasıdır[135]

Bu akid ortaklığı; dört kısımdır, (Birincisi), şirketi nıûfâvezâ (Mü­savi) dir. Şirketi müfâveza: iki ortağın, tasarruf cihetinden (ortağın biri her neye kadir ise, diğeri de aynı şey'e kadir olması), din yönünden (her ikisinin İslâm veya kâfir olmaları gibi), mal cihetinden ve kazanç (kâr) cihetinden müsavi olarak ortak olmalarıdır. Şirketi Müfâveza; Vekâlet ve kefaleti mütezammin olur (ortağının her biri diğerine vekil ve kefil olmuş olur).

Binâenaleyh şirketi müfâveza; (İmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed K.A.'e göre) Müslüman ile zımmî arasında caiz değil [136]. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir (yâni caizdir). Köle ile hür arasında ve iki sabî arasında veya iki köle veyahut ta iki mükâtep arasında (şirket müfâveza caiz değildir).

Bu şirkette müfâveza lafzını söylemek ve müfâvezamn iktiza eden bütün teferruatım beyan etmek elbette lâzımdır.

(Şirketi müfâvezamn sıhhatında) malın teslimi ve birbirine karış­tırmak şart kılınmadı. Ortaklardan her biri ehlinin yiyecek ve giyecek­lerinden başka satın aldıkları şey, ikisi içindir. Kendisinden ortaklık sa­hih olan, şey sebebiyle, alış veriş ve kara tutmak gibi ortakların ikisin­den birine lâzım olan her borç diğerine de lâzım gelir. (Zira birbirinin kefilidirler).

Eğer ortağının birine (kefil olunan borçlunun) emriyle olsa, (İmam'ı Azam R.A.'a göre); diğer ortağa da (borç) lâzım olur [137]. İmameyn mu­haliftir. (Yâni diğer ortağa borç lâzım olmaz). Eğer gasp sebebiyle (iki­sinden birine) borç lâzım olursa, (İmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed R.A.'e göre) yine diğer ortağa (borç) lâzım olur. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)muhaliftir? Kendisine kefil olunan borçlunun emri olmadan kefalette, diğer ortağa, sahih olan kavilde bir şey lâzım olmaz.

İkisinden biri ortaklık sahih olan şeye (dirhem ve dinarlar gibi) vâ­ris olsa veya (şirket sahibi olacak şey birine) hibe olunsa ve o da tes­tini alsa (Müsavat yok olduğu için) Şirketi inan olur. Şirket müfâvezâda bir şart gaip olsa, yine şirketi înâna inkılâp etmiş olur. Eğer iki ortak­tan biri arza veya akara (gelir getiren şeye) vâris olsa (Şirketi müfâve-za) hâli üzere bakî kalır.

Şirketi müfâveza ve şirketi tnân sahih olmaz. Ancak akça (gümüş) ve altın ile sahih olur veya İmam'ı Muhammed (R.A.) e göre, revaç­ta olan pullar ile veya külçe hâlindeki gümüş ve altınla da sahih olur, eğer insanlar bu ikisi ile muamele ederlerse [138] metâlarla (eşya­larla), müfâveza ve inan sahih olmaz. Ancak ikisinden biri yarım Metâ'ı-m diğerinin yarım Metâ'ma satmakla (sahih olur. Fakat metâların kıy­metleri beraber olmalıdır). Ondan sonra şirket bağlanmış olur.

Şirket'i müfâveza ve inan, ölçü, tartı ve (ceviz ve yumurta gibi) birbi­rine adedi yakın olan ile karışmazdan evvel sahih olmaz. Eğer iki kim­se birincisini (Meselâ: Buğdayı buğdayla) karıştırsalar ondan sonra, or­tak olsalar İmam'ı Muhammed'e göre bu ortaklık, akid ortaklığıdır. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ise, mülk ortaklığıdır. (Bu ise zahiri rivayet­tir).

Eğer muhtelif iki cinsi (Meselâ: Buğday ile arpayı) karıştırsalar, it­tifakla (Mufâveza) ortaklığı sahih olmaz.

(Dörde ayrılan akid ortaklığının ikincisi) inan ortaklığıdır. O (inan ortaklığı); iki kimse, Şirketi Müfâvezâda zik rolün an şeylerde müsavi ol­dukları halde ortak olmalıdır. Veya müsavi olmadıkları halde ortak ol­maktır (Yâni ortakhkda müsavat şart olmamaktır). İnan ortaklığı, ve­kâleti mütezammin olur, kefaleti mütezammin olmaz [139]

İnan ortaklığı, ticâretlerden hir nevisinde ve hütün ticarette de sa­hih olur. İki ortakdan her birinin malinin bâzısı ile ve (İkisinden her birerinin) bütün maliyle ve sermayede ve kârda fazlalıkla da şirket'i inan sahih olur. (Meselâ: Birinin sermayesi ikibin ve birinin bin olmak üze­re ve kâri de birine üçte iki 3/2 si ve birine üçte biri 3/1 olmak üzere caizdir). Sermâyede ve kârda müsavi olmak üzere veya birinde müsavi olup diğerinde müsavi olmayıp, ikisi de çalışmada beraber olursa ve iki­sinden birinin ameli zamanında âmil için ziyâde kazançla ve birinin ma­lı akça (gümüş) ve birininki altın olmakla da şirketi inan (inan ortak­lığı) sahih olur [140]

(Şirketi müfâvezada karıştırmak şart kilınmadığı gibi) şirket'i inan­da da karıştırmak şart kılınmadı. Helak olan, eğer noksanı birine olmak üzere şart koşmâdılarsa, sermâye mikdârı üzerinedir. Ortağından birisi bir şey satarsa, satan kimse semeni (bedeli) ile talep olunur (yoksa di­ğer ortakdan taleb olunmaz). Sattığı "şey'in bedelini hâlis mâlinden (ka­rışmamış kendi mâlinden) ödemişse, ortağı üzerine hissası mikdarı ile ruc'û eder.

İki ortağın malları helak olmakla veya ikisinden birinin mâli sat­madan evvel kendi elinde veya başkasının elinde helak (ve zarar) vâki' olursa (başkasının elindeki emânettir) sahibi üzerinedir. (Yâni: O za­rar mal sahibi üzerinedir). (Eğer zarar karıştıktan) sonra müşterek mal­da bulunursa, ikisi üzerinedir. Eğer ortağın biri kendi mâliyle bir şey satın aldıktan sonra diğerinin mâli helak olsa, bu takdirde satın alınan şey, ikisinin arasında ortaklıktır, alıcı (ortak) diğer ortağı üzerine hıs-sasımn parası ile rüc'û eder.

Eğer diğerinin satın almasından evvel diğer ortağın mâli helak ol­sa, (bundan sonra diğeri kendisi için bir şey satın alsa) eğer ortaklık zamanında açıkça onu vekil etmişse, alınan şey mülk ortaklığı ile ikisi içindir ve hıssasiyle diğeri üzerine müracaat eder. Eğer (ortak olduk­ları zaman açıkça Vekil etmemişse alman) ancak alan içindir.

Şirket'i müfâveza ve inan ile ortak olanların her biri için, mâli di­ğer kimseye sermâye vermek, mudârebeye vermek ve bir kimseyi îcâratutmak ve vekil etmek ve emânet koymak vardır. Ve malda iki ortaktan her birinin yedi (yetkisi) yedi emânettir.

(Üçüncü Kısım) Şirket'i sanayi ve tekabüldür. Şirket'i senâyi ve tekâbbül; iki terzi veya bir boyacı ve bir terzi çalışmaları kabul edip ka­zançları ikisinin arasında olmak üzere ortak olmaktır. Eğer (ortaklar) «çalışmak yarı yarıya (beraber çalışmak) ve kazancın ikisi benim, biri­si senin olsun» diye şart koşsalar, caizdir. İkisinden birinin kabul ettiği her amel ikisine lâzım olur.

Binâenaleyh iki ortaktan her birisi üzerine çalışmak talep olunur. Ve her birisi için ücret istemek vardır. Her ne kadar çalışmak birinden olsa da ortak (kendi çalıştığının karşılığı olan) Ücreti vermekle (her tür­lü tazminat ve sâireden beridir. Ve kazanç ikisi arasındadır [141]

(Şirket'i Akd'in dördüncüsü) : Şirket'i vücûhdur. O (Şirketi vücûh): Sermâyeleri olmayan iki kimsenin ortak olmalarıdır ki, vücûhları ile alıpsatsalar (Yâni insanların yanında îtimad sağlayıp îtibarlarıyla Vj alıp o şey'i satsalar) sermâyeyi sahibine verip hâsıl olan kâr ara (taksim olunur) [142]

Eğer şirket'i vücûh'u, şirket'i müfâveza şart kılsalar, sahih ol ni müfâveza lafzı ile veya müsavat şart olan  işlerde  o  şart  üzsun deseler sahih olur. Onların üzerine ahkâmı müfâveza câri olur). Ve şirket (ortaklık) lafzının mutlak olanı,, şirket'i inân'dır. Bu şirket'i şart koştukları şeyde Vekâlet'i mütezammin olur. Eğer iki ortak (Şir­keti vücûhda) alınan şey'in yarısını veya üçte birini şart koşsalar bu takdirde kazançta koştukları şart gibidir.

(Bu şirket'i vücûhda)  fazlalık şartı  bâtıldır.   (Yâni  alınan  şey  yarı yarıya olup kâri ise üçte bir üzere olacak diye şart koşsalar bâtıldır). [143]

 

Ortaklıkla İlgili Fasıl

 

Vekâlet sahih olmayan şeyde ortaklık caiz  değildir.  Odun veotlaktoplamak, av avlamak ve sakalık yapmak (Su alma) gibi (bunlarda or­taklık sahih değildir) [144] Hiç kimsenin yardımı olmadan her hangi bi­rinin topladığı şey onun içindir. Eğer başka kimse toplayana yardım eder­se yardım eden için çalıştığı kadar ücret vardır. Toplanılan şeyin üc­reti, Imam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre yan parası üzerine ziyâde kılınmaz. İmam'ı Muhammed (R.A.) muhaliftir.

iki ortağın beraber aldığı şey, ikisi için yarı yarıyadır. Eğer biri­sinin katın ve diğerinin (su) tulumu olsa ve birisi sakalık etse kazanç, sakalık eden içindir. Diğeri için malının çalıştığı ücreti vardır.

Fasit olan ortaklık da, kâr, sermâye miktarıdır. Kârın ziyâdesini bi­rine şart kılmak bâtıldır. [145]

Ortaklık,  iki ortakdan  birinin ölmesiyle bâtıl  olur. İki  ortağın birimtirted olduğu halde kâfirlerin memleketine sığınmasıyla da bâtıl olur İkisinden biri, izinsiz diğer ortağının mâlinin zekâtını veremez. İki ar­kadaşın her biri arkadaşına izin verse ve her biri ortağı yok iken aynı zamanda eda etseler, iki ortakdan her biri (ziyâde olarak verilen) or­tağının hissesini tazmin eder. Eğer müteakiben verseler, gerek evvelki edayı bilsin ve gerekse bilmesin ikisini tazmin eder. İmameyn; eğer, ev­velkinin edasını bilmedi ise tazmin etmez dediler.

Şirketi Mufâvaza İle ortak olanın biri, cima etmek için ortağına bir câriye satın almasına izin verse, izin verilen ortak da şirketin mâli ile satın alsa, o câriye bir şey olmamaksızın hassaten satın alan kimse için­dir. İki ortakdan her biri cariyenin parası ile alınır, (Yâni her birinden alınır). ^İmameyn, ortağının hissesini tazmin eder dediler.'[146]

 

Vakıf Bahsi [147]

 

O   (Vakıf) :   (İmam'ı   Azam   K.A.   göre)   vakfedenin   mülkü   olniîüzere muayyen bir mülkü hapsetmek ve ariyet  (iğreti ve emânet şey) gibi   menfaatim    (fukaraya   veya    hayır    müesseselerine)    lasadduktur.

[148] Bu takdirde vakıf olmaz ve mülküde zail olmaz, meğer ki hâkim vak­fın lüzumuna karar vermiş olsun, (Meselâ: Bir kimse, vakfettiği şey'i mütevelliye teslim edip, ondan sonra vakfından vaz geçmesini murad edip vakıflığı lâzım olmadığı üzerinde iddia ettiğinde, Hâkim de vakfın lü­zumuna karar verse, o vakit vakıf lâzım olur ve mülkünden çıkar) Ya­hut vakfeden kimse (vakfettiği zaman gerek sıhhat hâlinde olsun ve ge­rekse hastalığı hâlinde olsun) «Öldüğüm zaman (evimi, dükkânımı v.s. muhakkak) vakfettim» demekle de denildi.

İmameyne göre vakıf: (Hakiki sahibi olan) Allah (C.C.) uTeâlâmn mülkü olmak üzere muayyen bir şeyi hapsetmektir, bir cihet üzerine ki, o vakfın menfaati insanlara olmalı. Bu taktirde vakıf lâzım olur ve İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre sâdece vakıf sözüyle vakfedenin mülkü zail olur. İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, vakfettiği şey'i mütevelliye teslim etmediği müddetçe (vakıf) lâzım gelmez (ve mülkünden de çıkmaz. Ve sâdece vakıf sözüyle mülkünün zail olması îâzım gelmez) [149]

Eğer fakirler üzerine vakfetse veya yolcular için su alacak yer (Çeş­me, musluk) inşâ etse veya ticâret için han inşâ etse veya yolcular için, rîbâd (Kervansaray, han ve emsali müsâfirhaneler), inşâ etse veyahut-ta arazîsini kabristanlık (mezarlık) yapsa, vakfedenin mülkü kendisin­den zail olmaz (mülkünden çıkmaz, İmam'ı Azam R. A.'a göre) ancak hâkimin kararı ile çıkar, İmamı Ebû Yûsufa (R. A.)'a göre sadece vakıf sözüyle mülkünden çıkar, (Zira ona göre teslim şart değildir). İmam'ı Muhammed  (R.A.)'e göre ise;  vakfeden kimse o  (vakfettiği şey'i) Mütevelliye teslim etse, insanlar, sebilden (muslukdan) işçiler, han ve ker­vansaraya inip otursalar ve kabre ölü defnetseler (o zaman vakfedenin mülkünden çıkar) [150]

Vakfın tamamı için masrafın ebedî (olarak vakıf lığının) söylen­mesi şart kılındı (meselâ: Şu ve şu Üzerine bundan sonra da Müslü­manların fakirleri üzerine demek gibi) , İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a gö­re vakfın tamâmı, ebedî masrafı söylenmeden sahih olur. Masraf; kesilse fukaraya sarf edilir [151]

İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) a göre iki kişi arasında olan şeyin. (Ha­mam ve dükkân gibi taksim olunmamış mülkün) vakfı sahih olur [152]

Vakfın gailesini (kazanç ve gelirini) ve mütevelliliğini (vakfeden kimsenin), kendi nefsi için vakfetmesi, bütün kazancı veyahutta kazan­cın bâzısını, ümmü veledlerine veya hayatta kaldıkları müddetçe müdeb-berlerîne ve bunların (ölümünden) sonra fakirler için olsun diye vak­fetmesi de (İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre) sahih olur.

Vakfedenin vakfettiği araziyi, dilediği zaman diğer araziye tebdil et­mesinin şartı da sahih olur. Fakat hepsinde İmam'ı Muhanımed (R.A.) muhaliftir[153]

Akar'in vakfı da sahihtir. İmam'ı Muhammed (R.A.) e göre; balta, Çapa, bel, keser, destere, sal z= teneşir tahtası (tabut) ve tabut örtüsü, Çömlekler  ve  tencereler,  mushaflar  ve kitaplar  gibi   (insanlar  arasındaırakfı mâruf olan menkûl eşyalarında vakfı sahihtir, İmam'i Ebû Yusuf (R.A.); silâh vakfetmekte ve AHâh (C.C.) yolunda at ve deve gibi yük taşıyan hayvanları vakfetmekte İmam'i Muhammed (R.A.) île beraber-iir. Ve fetvada bununla verilir [154]

Keza, İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) a göre menkûl olan eşyanın vakfı akara tâbi olarak sahih olur; (Bu vakıf), bir çiftliği Öküzleriyle, kendi köleleri olduğu halde çiftçileiîyle ve diğer ekin aletleriyle beraber vak­feden kimsenin vakfı gibidir [155]

Vakıf sahih olduğu zaman o (vakıf karardan sonra) kimsenin mül­kü olmaz ve kimseye de mülk olarak verilmez. Ancak îmam'ı Ebû Yu­suf (R.A.) a göre, taksim olunmamış (ve iki kişi arasında ortak olan) vakfın taksimi caizdir[156]

Her ne kadar vakfeden kimse ta'""»-ine şart koşmasa da, fukaraya vakfolunan vakfın tamiratına, vakfın ; Setfrmden    haşlanır.    Eğer tâmiratım, muayyen kimse üzerine vakfetti ise o (tamirat muayyen olan kim­senin) üzerinedir. Eğer (kendisine vakfolunan muayyen kimse tâmiratın­dan) çekinse veya fukara olup (tâmirattan) sonra vakfı vakfedilen kim­seye teslim eder.

Vakfın yıkıntısı, eğer ihtiyaç olursa, tamiratına sarfolunur. Eğer ihti­yaç olmazsa, ihtiyaç zamanına kadar muhafaza edilir. Eğer yıkıntının ay­nısını sarfetmek güç gelirse o (yıkıntı) satılır parası tamiratına sarfolu­nur [157] ve parası vakfın müstehakları arasında taksim olunmaz. [158]

 

Vakıfla İlgili Fasıl

 

Bir kimse, mescid bina ettiği zaman, o kimsenin mülkü mescidden çıkmış olmaz, hatta (tâ) vakfeden kimse o (Mescidi) mülkünden umu-: mî bir yol ile ayınncaya kadar ve o (mescidde her) namaza izin verin^ ceye kadar ve bir kimse (mescidde) namaz kıUncaya kadar ve bir rivâyette cemaatla namaz şart kılınmıştır.   (Bu zikrolunanlar oihmca mül­künden çıkmış olur).

Mescidin altını (mescidin) menfaati için depo (mahzen ve emsali gi­bi) yapmak zarar vermez. Eğer depoyu, mescidin menfaatinden başka işy için yapsa, veya mescidin üzerini ev yapsa ve mescidin kapısını yola kar­şı koysa ve ayırsa veya evinin ortasında mescid yapsa ve orada namaz kılmaya izin verse, o (Mescid sahibinin) mülkünden çıkmış olmaz. (Sa­hibi) için evin ortasında yaptığı mescidi satmak vardır ve sahibinden mi­ras olunur. (Yâni öldüğü zaman bu mescid diye mirasdan men olunmaz). İmam'ı Ebu Yusuf (R.A.)'a göre mutlaka (gerek mescid olsun ve gerek mescidten başka olsun) mücerret vakıf sözüyle sahibinin mülkünden çı­kar, (zira buna göre teslim ve tescil şart değildir).

Eğer mescid (namaz kılanlara) dar gelse, halbuki yanında da umûma ait olan yol olsa, o (yoldan mescid) genişletilir. Aksi ile de böyledir. (Me­selâ: Yol müslümanlara dar gelse, mescidten alınıp yola ilâve edilir) [159]

Kendisinden istiğna olunan (ihtiyaç hissedilmeyen) ribâtın (Kervan­saray, Medrese, Mescid ve emsalinin) vakfı en yakın olan ribâta sarfolu-nur [160]

Hastalık ânında yapılan vakıf, vasiyettir, (üçte birinden muteber olur).

Vakfın icare verilmesinde, eğer (vakfedenin) şartı bulunursa, vakfe­denin şartına tâbi olunur.    Vakfedenin şartı bulunmazsa,   (fetva için)muhtar olan, çiftlik üç seneden fazla icara verilmez. (Çiftlikten) başkası ise bir seneden fazla icara verilmez. (Fetvada bunun üzerinedir)  [161]

Vakıf icar olunmaz. Ancak emsalinin icariyle (tam kıymeti ile) icar olunur. (Zira icardan gelecek noksanlık fukaranın zararınadır). (Ecri misli ile icar olunduktan) sonra (insanların) rağbetiyle eğer ücret ziyade olursa da icar bozulmaz.

(İmam, Müezzin, Müderris ve evlât gibi) üzerine vakfolunan kimse için V3kfı kendi iradesiyle icara vermek yoktur. Ancak Mütevelli tarafından niyabetle (vekâletle) veya vilâyetle (yâni mütevelli olmakla) icara vermek, Vakıf, ariyet (İğreti) ve rehin verilmez. (Zira bunlardan fuka­ranın hakkını iptal vardır).                                               

Eğer vakfın akan (geliri) gasbolunsa, tazminatın vâcib olması ih­tiyar olunur. (Yâni kıymeti alınıp, gasbolana bedel olarak başka bir akar daha satın alınır). Eğer (vakfeden kimse), mütevelliliği kendi nefsine şart kılsa ve (bu şart kılan kimse de) hâin olursa, mütevellilik-ten çıkarılır. Her ne kadar çıkarılmamayı şart kıldı ise de, yine azJolu­nur. [162]

 



[1] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/205-206.

[2] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/207.

[3] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/209-210.

[4] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/211-212.

[5] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/213-214.

[6] Metinde yeminin şer'i tarifi beyan edilmiştir. Lügatta y< kuvvet. And ve sağ manasınadır.

El, Kuvvet, And ve sağ manasınadır.

Yeminin sebebi, şartı rüknü ve hükmü vardır.

Sebebi: Doğru söylediğine muhatabını inandırmak veya birşeyi yap­maya veya yapmamaya kendini veya başkasını gayrete getirmek maksa­dıdır.

Şartı: Yemin eden kimsenin müslüman, âkil ve baliğ olmasıdır.

Rüknü: Husûsi lafızların söylenmesitjir.

Hükmü: Yemin, bir ibâdeti yapmak veya bir günahı bırakmak için yapılmışsa ondan dönmemek vaciptir. Bir ibâdeti yapmamak veya bir gü­nâhı terketmemek için yapılan yeminden dönmek vâcibdir. Yeminden dönmek, caiz olduğu zamanda haram .olduğu takdirde de keffâret ver­mek îcabeder.

[7] Yemini gamûsa, yemini gamûs denmesinin sebebi; bu yemini yapan kimseyi cehenneme daldıracağı için bu isim verilmiştir. Zira «ga­mûs» dalmak, daldırmak mânalarını ihtiva etmektedir.

Yemini gamûs = yalan yere yeminin fena ve kötülüğünü beyan eden şer'i delillerden birkaçının meali:

«O halde putlara tapmak olan murdardan (pis ve necislikten) ve ya­lan sözden kaçının.» Hacc Sûresi, 30.

Râsulullâh (S.A.V.) bir gün sabah namazından çıkınca dönüyor ve kalkıyor sahabeye üç defa buyuruyor ki;

«Yalan söz ve yalan şehâdet Allah'a (C.C.) şirk koşmakla yanyana, beraber zikredildi, binâenaleyh; putlara tapmak olan murdardan ve ya­lan sözden kaçının» mealindeki âyeti okuyor.

«Büyük günâhlardan sayılan beş şey vardır ki, haklarında keffâret yoktur (ancak terketmek ve tevbe etmek vardır). Bunlar, Allah (C.C.)'a şirk koşmak, anneye babaya âsi olmak, Müslümana iftira etmek, harb-den kaçmak ve yemini gamûstur.» Buhari, Müslim   DÂMAD

,«Bir kimse yalan yere yemin eder-o (yalan yemin) sebebiyle Allâh'ü teâlâ onu cehenneme katar.» Hadis'i Şerif          Hidâyet, Cilt 4, Sahife 348

Bir mescidi şerifde imam olan Zeyd, yalan yere yemini billâh etse, bu imama ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Yemini gamûs olduğundan büyük günahtır. (Tevbe lâzım olur.) Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 319

Bu fetvada her ne kadar imam söylendi ise de yalan yere yemin bü­tün Müslümanlara haramdır.

Fakat milletin manevî önderinde bu hal olursa, ondan sâdır olan ya­lan daha eşed olduğundan «imam» tâbiri zikredilmiştir. Bir de imam olan kimse de yalan yemini söyleyerek büyük günah işleme hâli olursa, o isyanı ile beraber imamlığına halel gelmediğini ve arkasında namazın cevazı meselesi de anlaşılmış oluyor.

Büyük günah sahibi kimsenin imamlığının ve cenazesinin kılınması­nın cevazı ile İlgili meseleler, birinci cildin imamlık ve cenaze habların-da geçmiştir.

Bilerek ve yalan söyleyerek, bir (şimdiki) hâle âid ise veya maziye (geçmişe) âid iş üzerine yemin eden Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Günahkâr olur, tevbe ve istiğfar lâzım olur. BEHÇE, 144

[8] Yemini lağvin hükmü ve şer'i kaynaklardaki yerini beyân eden delilin meali;

«Allah (C.C.) sizi yeminlerinizdeki «lağv» den dolayı sorumluBAKARA, 225.

[9] Yemin'i münakidenin mâhiyetini ve yeminlerini bozanların du­rumlarını ve keffâret yönlerini beyan eden şer'i delillerin mealleri:

«Allah (C.C.) sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat kalplerinizin azmettiği yeminler yüzünden muâhaze eder. Buaıın da keffâreti, ailenize yedirmekde olduğunuzun orta (derece) sinden on (10) yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek, yahud Mr köle âzâd etmek­tir. Şayet kim (bunları) bulamaz (bulmaya muktedir olamaz) sa, üç gün oruç (tutması lâzımdır). İşte bu and ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffâ-retidir.» Mâide, 89.

«Karşılıklı muahede yaptığınız vakit Allah (C.C.) 'in ahdini yerine getirin. Sapa sağlam ettiğiniz yeminleri bozmayın (nasıl olur ki) üzeri­nize Allah (C.C.)'i kefil yapmışsınızdır,» Nahl, 91.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, «Allah (C.C.) ile ahdim (sözüm) olsun falan işi işlemiyeceğim» dese sonra (yeminini bozarak) o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur)      Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 142

Zeyd, «Vallahi falan işi işlemiyeceğim» diye yemin ettikten sonra o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur).

[10] Yâni yapılması lâzım olanın terkine ve terk edilmesi lâzım olan ma'siyetlerin yapılmasına âid olan yeminleri bozmak suretiyle yapılma­sı lâzım olanı yapmak ve yapılmaması lâzım olanı da yapmamak lâzım­dır. Binâenaleyh yemini münakıdeyi bozmakla keffâret lâzım geleceğin­den o cezayı îfâ etmek gerekir.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd,   «bundan  sonra   şarap   içersem,  validem  halâlim   (ailem,  ka­rım) olsun dedikten sonra Zeyd şarap içse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şarap içse haddi (80 değnek cezası) ve keffâreti yemin lâ­zım olur.                                                      Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 132

Hind'in oğlu Zeyd, hasta olduğunda Hind «eğer bu hastalıkdan kur-tulursa her perşembe günü oruçlu olayım, yer ve gök şahit olsun» dese, hemen Zeyd o hastalıkdan kurtulduktan sonra Hind her perşembe oruç tutmayınca Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Vacibi terketmekle günahkâr olur.

Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 132

Son fetva gereğince bir şeye yemin ve nezredilirse ve o şeyde halâlve mubah olandan olursa îfâ edilmesi vâcibdir. Binâenaleyh vacibi ter­ketmek: günâhtır. Şu halde insan yapamıyacağı şeylere yemin ve nezir etmemelidir. Zira yapılmayınca günah işlenmiş oluyor.

Zeyd, «falan işi işlersem anam halâlim olsun» dedikten sonra Zeyd o işi işlese Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur).

[11] Zira Hz. Rasûl (S.A.V.) bir hadisi şeriflerinde meâlen şöyle bu­yurmuşlardır :                                                             

«Üç şey vardır; Bunların ciddîside ciddî, şakası da ciddîdir. Bunlar, nikâh, talâk ve yemindir...»

[12] Hemen yukarıda keffâretle ilgili âyeti celiyle meali arzedilmek-le beraber, burada da nakletmek daha faydalı olacaktır :

«Bunun da (bozulan yemini mü'nâkidenin) keffâreti, ailenize yedir-mekde olduğunuzun orta (derece) sinden (10) yoksulu doyurmak, ya on­ları giydirmek, yahud bir köle âzâd etmektir. Şayet kim (bunları) bula­maz (bulmaya muktedir olamaz) sa üç gün oruç (tutması lâzımdır).» Mâi-de. 89.

İLGİLİ   FETVALAR

Keffâreti yemin nedir?..                                                                 .

ELCEVAP... Köle âzâd etmek, yâhud on miskinin (fakir ve yoksulun) bedenlerini setredecek kadar elbise giydirir. Eğer bunların birinden ye­min eden kimse âciz olursa, arka arkaya üç gün oruç tutar.

Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 324

Zeyd, yemini billâh edip sonra  (yemini bozarak)  hânis olup keffâ­ret etmek lâzım olduğunda, on miskini iki öğün doyurmakla keffâret et­miş olur mu?.. ELCEVAP... Olur;  ABDURRAHİM, 324

[13] Zîra yemin Allâh'ü Teâlâyı ta'zim ve büyütmektir. Binâenaleyh küfürle beraber tazim olamaz.                      

Kafirlerin yeminlerinin sahih ve makbul olmadığı gu mealdeki âye­ti celiyle ile beyân edilmektedir:

Eğer ahidlerinden (verdikleri sözlerinden, yeminlerinden) sonra yi analarını (yeminlerini) bozarlar ve dînininize saidmrlarsa, küfrün öı derlerini hemen öldürün. Çünkü onlar (hakikatte) andlan (yeminleri) ol­mayan adamlardır.»  TEVBE, 12

[14] Zîra çocuk ve deli her çeşit hitabı ile mükellef değil, dolayısıyle yemin yapmaya da ehil değillerdir.

Uyuyan kimse ise irâde ve ihtiyar kendinde olmadığından uyku içe­risindeki işlediği yemin ve emsalinden mesul değildir. Bayılan kimsenin de baygın halde yaptığı yeminde uyuyan kimsenin yemini gibi değildir.

Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/215-220.

[15] Zîra yemin bu kelimelerle mâ'ruftur. Binâenaleyh bir kimse sözüne kuvvet ve i'timad sağlatmak için «Vallahi, billahi ve tallahi» ke­limeleriyle yemin ederse, yeminden sayılır. Ve yukarıdaki geçen üç türlü yemin hükümleri icra edilir.

Kasem harfleri gizli veya kasem h'arfinin tesir ettiği kelimeyi kesre = cer ile okuma şekli olmayıp, üstün okunsa bile yine yemin edilmiş olur ve bu kasem harflerinin her biri ile ayrı ayrı yemin vâki' olur. Fakat arka arkaya söylendiğinde atıf harfi olan «ve» harfi olmazsa, hepsine bir keffâret lâzım olur.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, Henin fethi (üstünü) ile «Vallâhe» diye yemin etse yemin olur mu?..                                                                                 .     .          .

ELCEVAP... Olur.   Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 319

Zeyd, «Vallahi ve billahi ve tallahi falan İşi işlemiyeceğim» diye her bir isim beyninde atıf harfinin (vav harfinin) zikriyle yemin edip sonra o işi işlese, Zeyd'e üç yemin keffâret lâzım olur mu, yoksa bir keffâret mi?.. ELCEVAP... Üç keffâret lâzım olur.        BEHÇE, 141

Zeyd, «Vallahi, billahi, tallahi falan işi işlemiyeceğim» diye her bir  şerif beyninde atıf harfi zikretmeyip yemin ettikten sonra Zeyd c

işi işlese, Zeyd'e üç yemin keffâret mi lâzım olur, yoksa bir keffâret mi?.. ELCEVAP... Bir keffâret lâzım olur. (Yalnız, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi falan işi işlemeyeceğim derse, üç keffâret icâbeder.)    BEHÇE, 142

Zeyd, «falan işi vallahi işlemiyeceğim» diye birkaç defa yemin edip sonra her birinde hânis olsa, Zeyd üzerine her bir yemin için bir keffâ­ret lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Her bir yemin için birer keffâret lâzım olur.      BEHÇE, 143

Bir kasaba halkından olan Zeyd, «Vallahi,    billahi ve tallahi istan­bul'a varmıyacağım»  diye yemin ettikten sonra  Zeyd İstanbul'a varsa, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Üç yemin keffâreti (lâzım olur).   ABDURRAHİM

[16] Hind  «mushafı şerif hakkı için falan işi  işlemiyeceğim»   deyip sonra o işi işlese, Hind'in bu sözü yemin olup (o işi) işlemesi ile (yemin­de) hânis olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.   Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 321

Zeyd, Amr ve Bekir'e «bundan sonra mushafı şerif hakkı için falan şeyi işlemiyeceğim» dedikten sonra Zeyd onu işlese Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... İstiğfar (lâzım olur). ABDURRAHİM, 321

Ehli Kur'an olan Zeyd, «eğer bir daha taze üzüm yersem okuduğum Kur'an'ı Âzimüşşan bana harf be harf garim olsun» dedikten sonra taze üzüm yese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Bir şey lâzım olmaz.                               ABDURRAHİM, 321

Fakat, Kur'an'ı Kerîm'e, Kabe'ye ve Peygamber'e küfür edercesine tehlikeli sözle yemin ederse, bu takdirde bunlarla yemin olur. Niyetle­rinde yemin olmazsa küfür olur. Binâenaleyh tecdidi imân ve nikâh lâ­zım olur.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, «kardeşim Amr'in evine varırsam Kâbe'i Mükerreme'ye taş atmışlardan olayım» deyip (sonra) Amr'in evine varsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Yemin olmak itikadında olup vardı ise, keffâreti yemin, kâ­fir olmak itikadında olup vardı ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur.

ABDURRAHİM, 320

Zeyd, «falan işi işlersem Peygambere sövmüşlerden olayım» deyip sonra o işi işlese Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Yemin olmak itikadında olup işledi ise, keffâreti yemin, kâ-, fir olmak itikadında olup işledi ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur.

ALİ EFENDİ, 142

Zeyd, «falan işi işlersem Hz. Rasûl'e lanet etmişlerden olayım» de­dikten sonra Zeyd o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Yemin olmak itikadında olup işledi ise, keffâreti yemin, kâ­fir olmak itikadında olup işledi ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur.

ALİ EFENDİ, 143

[17] Zeyd, boşanmış olduğu karısı Hind'e  «seni nikahlarsam Allah (C.C.)'m laneti üzerime olsun»  dedikten sonra Zeyd Hind'i nikâhiasa, Zeyd yemin etmiş olup üzerine keffâret lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 143

[18] Yâni bu sözler İslama ve urfe göre yeminden sayılmaktadır. Bu hüküm Hanefilercedir.    Şafii merhume göre ise yeminden mâdut değil­dir. Hanefi'lerin görüşlerini beyan eden âyet mealleri yukarda geçmiştir.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd,  «Allah  (C.C.)  ile ahdim olsun Hind'i nikâhlamıyacağım»  de­dikten sonra Zeyd Hind'i nikâhiasa Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur).    ABDURRAHİM, 321

Hind, kocası Zeyd'e:     «Senin ölümünden sonra ahdini olsun başka ere varmıyacağım» deyip sonra Zeyd ölse, hemen Hind iddeti bittikten sonra kendini Amr'e nikâhiasa, Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur).

[19] Nezirler yeminden olmakla beraber nezredilen veya ahdedilen şeylerin kendisini zikretmek  şarttır.     Zira yemini mün'akidede  yemin edilenlerin kendini söylemek lâzımdır.                                             

AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd, «yemin üzerime olsun, falan işi işlersem» deyip sonra (o işi) işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti    .:min (lâzım olur)    BEHÇE, 142

Zeyd, «falan işi iş^uem, falan vakfa şu kadar para nezrim olsun» dedikten sonra Zeyd o işi işlese, o vakfın mütevellisi» mücerred nezret-tin» diye Zeyd'den bir şey almağa kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz,  (Zira nezir sahibi Allah  (C.C)  ile kendi arasında nezretmiştir. Başkasının müdâhale hakkı yoktur ve cebredemez).

Bir memleket halkından    Zeyd, bir husus için şu kadar  (belli mik-dar) para nezretse, o memleketin hâkimi Zeyd'e o parayı bana ver ben istediğim yere vereyim diye cebretmeye kadir olur mu?., ELCEVAP... Olmaz.       ALİ EFENDİ, 144

Nezreden kimse nezrini yerine getiremezse günahkâr olur. Bu böyle olmakla beraber vermediği takdirde hiç bir ferdin ona vermesi için ceb­retmeye hakkı yoktur.                                                                  

[20] AÇIKLAYICI FETVALAR                           

Zeyd, «falan işi işlersem kâfir olayım» deyip sonra o işi işlese, Zejjd'e ne lâzım olur?..                                                                               

ELCEVAP... Yemin olması itikadında olup da işledi ise keffâreti yemin, kâfir olmak itikadında olup da işledi ise, tecdidi îman ve nikâh (lâzım, olur).      FEYZİYE, 137

Bekâr olan ,Zeyd, «kırk yaşına girmeden evlenirsem (hâşa) Allah'ı (C.C.) iki demişlerden olayım» dedikten sonra kırk yaşma girmeden evlense Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Yemin olmak itikadında olup evlendi ise keffâreti yemin, kâfir -olmak itikadında olup evlendi ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur.

ALİ EFENDİ, 143

Zeyd, hacca gitmek isteyen Amr ve Bekir'e «sizinle bu sene hacca gitmezsem dînimden dönmüş olayım» deyip sonra *o sene Amr ve Bekir hacca gidip Zeyd gitmezse, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Yemin olmak îtikâdı ile deyip gitmedi ise Zeyd'je keffâreti yemin lâzım olur. ALÎ EFENDİ, 143

Zeyd, «falan gün falan mahalle (yere) varmazsam, ümmeti Muham-med'den olmayayım» dedikten sonra o gün Zeyd o mahalle varmasa, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Kâfir olmak itikadında olup varmadı ise, tecdidi îman ve nikâh, yemin olmak itikadında olup varmadı ise keffâreti yemin lâzım olur.    ALİ EFENDİ, 144

Zeyd, «falan işi işlersem anam ile Kâbe-i Mükerreme içinde zina et­miş olayım» dedikten sonra Zeyd o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Kâfir olmak itikadında işlemedi ise bir şey İâzım olmaz.

BEHÇE, 143

Zeyd, bir fîli işleyip sonra o işi «işlemedim, eğer işledim ise Hak Teâlâ-ya iki diyenlerden olayım» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?*.

ELCEVAP... Yemin îtikâdı ile dedi ise, tevbe ve istiğfar, küfür îtikâdı ile dediyse tecdidi îman ve nikâh (lâzım olur    BEHÇE, 144

Bu son fetva yemini .mün'âkide değil, yemini gamûs (yalan yemin) olduğundan keffâret lâzım değildir. Fakat tevbe istiğfar veya tecdidi îman ve nikâh lâzım oluyor.

Zeyd/ şarabdan sarhoş iken «karım Hind'e nafaka cinsinden bir şey alıverirsem kâfir' olayım» deyip sonra Zeyd Hind'e nafaka cinsinden şu kadar (belli mikdar) eşya alıp verse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin  (lâzım olur). BEHÇE, 141-'

Zeyd, «falan işi işlersem Allah (C.C.)'m kulu ve Peygamber'in üm­meti olmayayım» deyip sonra o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Yemin îtikâdı ile işlediyse, keffâreti yemin, küfürü ihtiyar etti ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur. ABDUKRAHİM, 325

Zeyd yemin îtikâdı ile «eğer falan işi işlersem, Allah'ü Teâlâ rûhu-. mu kabzetsin» deyip sonra o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin lâzım (olur). ABDURRAÖİM, 325

Zeyd, «falan işi işlersem Peygamber'in Şefâatmdan mahrum olayım» dedikten sonra o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... îstiğfar (lâzım olur).   ABDURRAHİM, 325

Metinde ve ilgili fetvalarda geçeri hükümler gereğince ahd ve ye­min eden kimse, küfür îcabeden sözlerle bir şeyi yapacağını söyler, son­ra yapmazsa veya yapmıyacağmı söyler de yaparsa, îtikâdı küfür oldu­ğu takdirde kâfir olur. Tecdidi îman ve nikâhı lâzım gelir.

Şayet îtikâd ve niyetinde küfür olmaz da küfür sözüyle and içerse, keffâret lâzım olur.

Küfür" îcap etmiyen sözlerle and içerse, haram olsa dahi istiğfar lâ­zım olur.

[21] Yemin eden kimse «Vallahi» lafzım söyleyince hemen akabin­de bitiştirerek «İnşallah» dese talâkın vâki olmadığı gibi yeminde de bu kelime ile yemin vâki olmaz. Binâenaleyh «ben falan işi yapmıyacağım> dese ve o işi yapsa keffâret lâzım olmaz. Zira «inşallah» kelimesi sebe­biyle) yemin yerine gelmemiş ve yemin olmamıştır. Yemin vâki olmayın­ca keffâret de icâp etmez.

İstisna hükmünün geniş îzâh ve misâli talâk bahsinin «talik babı: Ta­lâkı şarta talik babı» adı altında geçen bölümde »beyan edilmiştir.

Bir hadisi şerifde Rasûllullâh (S.A.V.) meâlen şöyle buyurmuştur :

«Bir kimse, her şey üzerine yemin ederek as basından İnşallah derse, ona hıns (yeminde hânis olmak) yoktur. Ahmet Bin iJanbel

[22] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/222-228.

[23] Bu bahisde  geçen   «lâ yedhulu,  lâ  yahrucu  .  girmez,  çıkmaz

«Şeklindeki muzâri gâib sığaların hükümlerinin anlamlarında daha açık­lık ve kolay olsun diye gâib sığaların mânasını mütekellim (birinci şa­hıs nefsi mütekellim) mânası ile ifâde edilmiştir. Yâni «lâ yahrucu. = çıkmam ve lâ yedhulü ™ girmem» şeklinde ifâde edilmiştir.

[24] Zira girilmesi şart koşulan, oturmak için yapılan evdir. Kabe ve diğer mabetler ise oturmak için değil ibâdet için yapılmıştır. Binâen aleyh şart yerini bulmamakla yeminde tahakkuk etmez. Yemin tahak­kuk etmeyince keffâret de îcâb etmez.

İLGİLİ   FETVALAR

Eşraf'dan olan Zeyd, Amr'm yanından geçerken Amr Zeyd'e kıyam etmek istediğinde Zeyd, «Vallahi kıyam etme» deyip sonra Amr Zeyd'e kıyam itse Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Bir şey lâzım olmaz. Lâkin Allah (C.C.)'m ismine tazim edip böyle lağviyyattan olan sözleri terketmek gerek. BEHÇE, 143

Zeyd, «kayın anam Hind'i bir daha evime korsanı dînim kâfirin ol­sun» dedikten sonra Zeyd Hind'i evine koysa, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  «Kâfir olayım» demek murad etmedi ise bir şey lâzım ol­maz. ALİ EFENDİ, 143

[25] Zeyd,    «Vallahi şu odaya girmiyeyim = girmiyeceğim»  deyip sonra o oda tamamen yıkılıp asla bina eseri kalmayıp sahra  (düz ova) olduktan sonra o arsa üzerine yeniden başka oda bina olunup Zeyd o odaya dâhil olsa yemininde hânis olup Zeyd'e keffâret lâzım olur mu?.. ELCEVAP..   Olmaz.     NETİCE, 119

Zeyd,  «Amr'in evine girmem»  diye yemin ettikten sonra Zeyd, bu eve kapıdan girmeyip duvardan (veya pencereden) aşıp eve girse, Zeyd yemininde hânîs olur mu?.. ELCEVAP... Olur.    İBNÎ NÜCEYM, 100

Zeyd, «vallahi Amr'e falan dükkânı îcara vermem» diye yemin et­tikten sonra Zeyd Bekir'i vekil edip Bekir de o dükkânı Amr'e îcâra ver­se Zeyd yemininde hânis olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.  İBNİ NÜCEYM, 100

[26] Mekâna ve herhangi bir şeye talik edilen yemin, mekân her­hangi bir şeye ve karar etmeye veya etmemeye talik edilen talâk gibi­dir. Binâenaleyh bu satırların misâl seklini andıran fetvalar taliki ta-lâk babında geçmiştir. Orayı tekrar okumak faydalı olur.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, bir metâmı (eşya ve emânetini) Amr'e verdikten sonra Amr, «Vallahi o metâı yine sana vereyim» diye yemin edip lâkin zaman tâyin etmeyip sonra birkaç gün geçince Amr o metâı başka memlekete götü­rürken haramiler (eşkıyalar) o metâı Amr'den alıp ve harcayıp Zeyd'e vermek mümkün olmasa, Amr'e keffâreti yemin lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.

Zeyd, «Vallahi Amr'i hizmetimde istihdam etmem» diye yemin edip sonra Amr'i hizmetinde istihdam etse Zeyd'e keffâreti yemin lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.   NETİCE, 119

[27] Zeyd, «Vallahi Amr'in evine girmem» diye yemin ettikten son­ra   Bekir    Zeyd'i cebren yüklenip    Zeyd imtinâ'a kadir olmadığı halde Amr'in evine koysa Zeyd yemininde hânis olur mu?,.

ELCEVAP... Olmaz.

Zeyd, borçlu olduğu   Amr'e    «Vallahi falan vakit gelirsen borcumu edâ ederim» deyip sonra Zeyd o vakit gelip îâkin bulamamakla borcunu edâ edemezse Zeyd yemininde hânis olup keffâret lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 94

[28] Zeyd, «Vallahi Amr'i menzilimde iskân etmiyeyim» diye yemin ettikten sonra Amr Zeyd'in evinde izin almadan sakin olup Zeyd mut­tali olduğunda sükût edip Amr'in çıkmasını emretmese, Zeyd yeminin­de hânis olup keffâret lâzım olur mu?..

ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜCEYM, 95

Zeyd, «Vallahi Amr'i evimde iskân etmiyeyim» diye yemin ettikten

sonra Amr Zeyd'in evinde izni olmadan sakin olup Zeyd muttali olduğun-

da sükût etmeyip Amr'e çıkmasını emrettiğinde Amr çıkmasa Zeyd ye­mininde hânis olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.  İBNİ NÜCEYM, 95j

Zeyd, kendine borçlu olan Amr'e «falan vakit borcunu bana edâ etj. mezsen karın Hind boş olsun mu?» dediğinde Amr'de  «olsun»  dedikten sonra o vakit gelip    Zeyd'i bulmamakla    Amr mezkûr borcunu hâkime! yahut hâkimin Amr tarafından vekil nasbettiği kimseye edâ edince ye-i mininde hânis olmayıp talâk vukuundan kurtulmuş olur mu?..               

ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 9İ

[29] Zeyd karısı Hind'e Öfkelenip  «eğer seninle bir sofrada yemelîj, yersem kâfir olayım» deyiş sonra Zeyd kâfir olmak İtikadında olmayıp yemin îtikâd edip Hind ile bir sofrada yemek yese, Zeyd'e keffâreti yei minden başka bir şey lâzım olur mu?..                                                  

ELCEVAP... Olmaz. (Ancak keffâreti yemin lâzım olur).   BEHÇE, 142

[30] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/230-235.

[31] Bu babda da, lâye külü yemez, yemiyeceğim mânâsına olan mu-

zari gâib sığasi lâ ekûlü = yemem, yemiyeceğim mânâsı verilerek ifade edilmiştir. Anlamak ve anlatmakta daha netlik olacağından böyle beyan

[32] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/238-244.

[33] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/245-246.

[34] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/248-251.

[35] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/252-254.

[36] Had: Lüğatta, men' etmek, gaye, son sınır, ceza ve nihayet mâ­nâlarına gelir. Şer'i tarifi metinde mezkûrdur.

Haddin; rüknü, şartı ve hükmü vardır.                               

RÜKNÜ: Devlet reisinin veya onun nâib ve vekili olup yerini tutan kimsenin cezalan ikâme etmesidir.

ŞARTI: Had" yapılacak ve yapılan kimsenin bedeni, sağlam ve akli selim sahibi ve mükellef olarak şer'i hükümlere muhatab olan kimse ol­masıdır.

Binâenaleyh, deliye, sarhoşa, hastaya ve hilkaten hattâ tahammül ede-miyecek derecede zaif olan kimselere had yapılmaz. Ancak deli ve sar­hoş akıllanıp ve ifâkat bulunca ve hasta kimseler de sıhhat kavuştuktan sonra had icra edilir.   

HÜKMÜ: Kulların zarara uğramasından korumak ve menetmek, İs­lâm diyarında fesatlığı önlemek ve günahtan temizlenmektir.

Günahdan temizlenmek, tevbe ile de meydana geldiğinden aslında haddin hükmü aslîsinden değildir. Fakat alâkalı olduğu cihetler vardır. Binâenaleyh günahdan temizlenmek veya temizlenmek için asıl-Jıükmün-de olmadığı için kâfire de had yapılabiliyor. Bununla beraber günahdan temizlenme yoktur.

Hindiye, Cilt 2, Sahife 143

Haddin meşrûiyyetini nâtık olan pek çok şer'i deliller vardır. İlerde her biri mahallinde teker teker gelecektir. Fakat biz burada haddin, ilâhî bir yasak ve haramları işlemenin cezaları olması hasebiyle umumî mânâ-'da haddin keyfiyet ve hakikatmdan bahseden hükümlerden bir kaçını nak­lederek bahsimize ışık vermesini sağlamış olacaktır.

Kitabullâh'dan âyet Mealleri:

«Bu (İlâhî Hükümler) Allah (C.C.) m hadleri = Sınırlandır. Sa­kın onlara (o sınırlara) yaklaşmayın.» Bakara: 187.      

«(Ey zevçler), onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi (mehri) ge­ri almanız size helâl olmaz. Meğer ki, erkekle kadın Allah (C.C.)'m sınır­larını (evlilik haklarını) ayakta tutamıyacaklarından korkmuş (ümit­lerini kesmiş) olsunlar. Eğer bu suretle sizde onların (zevç ve zevce­nin), Allah (C.C.)!m sınırlarını hakkıyîe muhafaza ve ifâ edemiyecek-lerinden korkarsanız, o halde (kadının serbest boşanması için) fidye ver­mesinde (hakkından vaz geçmesinde) ikisi üzerinde de vebal yoktur. Bunlar Allah (C.C.)'m sınırlarıdır. Onları (çiğneyip) geçmeyin. Kim Allah (C.C.)'m sınırlarını aşarsa, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.»

BAKARA, 229

«Bunlar (zikredilen ilâhî hükümler) Allah (C.C.)'in hududu dur. Kim Allah (C.C.)'m hududunu (çiğneyip) aşarsa, muhakkak ki kendisine ya­zık etmiş olur.»     TALÂK SÛRESİ, 1

«Kim de, Allah (C.C.)'a ve Peygamberine isyan eder ve (Allah C.C.)' m sınırlarım (çiğneyip) geçerse, onu da içinde ebedî kalıcı olarak ateşe kor.»      NİSA, 14

[37] Had, ilâhî bir hak olması hasebiyle had cezasına çarptırılması lâzım gelen suçluları hiçbir ferdin affetmeye ve şefaat etmeye hakkı yok­tur. Hattâ af etmeye kalkışacaklara ve şefaate tevessül edeceklere çok şiddetli tekdir edici şer'î deliller vardır. Bu cümleden birkaçı şöyledir :

«Eğer Allah (C.C.)'a ve âhiret gününe inanıyorsanız bunlara (zina eden erkek ve zina eden kadınlara), Allah (C.C.)'m dînî (ni tatbik) hu­susunda, acıyacağınız tutmasın.»    NUR SÜRESİ, 2

Hırsızlık yapan bir kadın hakkında Hz. Peygamber (S.A.V.)'in çok sevdiği Hz. Üsâmenin şefaati istendi ve Hz. Üsâme (R.A.) Hz. Peygam­ber (S.A.V.)'e şefaata geldiğinde, Resûlullah (S.A.V.) kabul etmemiş ve meâlen şöyle buyurmuşlardır:

«Allah (C.C.)'m hududundan bir had hakkında şefaat mı ediyorsun?»

Yukarıda meallerini naklettiğimiz âyeti celiyle ve hadisi şerif gere­ğince had ismini alan ve sâde ilâhî hakkın icrası olan cezaları kimsenin af etmeye hakkı yoktur. Ancak ilerde diğer ciltlerde mahallinde gele­ceği üzere hem ilâhî ve hem de beşerî hakların birleştiği kısas icâbeden af etme yetkisi hak sahiplerine verilmiştir.

Zina, içki, hırsızlık, iftira ve sair hadlerin icrasının lüzumu beşerî hayatın selâmet ve seâdetini temin için zarurî kılınmıştır.        

[38] Metinde geçen tarife göre, zina; mükellef, akıllı, baliğ, nikâh­lısı ve ailesi olmayan yabancı kadınla ve üç talâkla boşandığı ve iddeti bittiği halde hülle vâkî olmadan ve nikâh kıyılmadan cim'a ettiği kadın da yabancı ve nikâhsız kadına benzeyen kadın olduğundan böyle kadın­larla cima etmektir.

Binâenaleyh, çocuk, deli olanlar ve nikâhlı karısı ile cima edenler zina yapmış olmaz ve zina hükümleri de icra edilmez.

İLGİLİ   FETVALAR

Âkil ve baliğ olan Zeyd, şehvet haddine ve bâliğalığa erişen (dokuz yaşma varan)   küçük Hind'e zina  etse, Zeyd üzerine zina haddi şer'an icra olunur mu?.. ELCEVAP... Olunur. BEHÇE, 145

Küçük Zeyd, küçük Hind'e zina edip bekâretini (kızlığını) giderdi­ğini hâkim huzurunda ikrar etse, bu küçük (Zeyd)'e had yahut (küçük) Hind için mehir lâzım olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz. Küçüğün ikrarı bu hususta muteber olmaz. Lâkin zina delil ile sabit olursa, Hind'in mehri küçük (Zeyd)'e lâzım olur. Ama had lâzım olmaz.

HAMİŞİ BEHÇE, 145

Üzerinden nikâh geçmiş olan (evli olan)  Zeyd, karısı Hind'i üç ta­lâkla boşayıp iddeti bittikten sonra Zeyd Hind'e hülle ettirmeyip ve ni­kâh ettirmeden ve etmeden Hind'i cima' etse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Recm (lâzım olur).                Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 145

Zeyd karısı Hind'i üç talâkla boşadıktan sonra Hind'e hülle ettirme­den Hind'i nikahlayıp ve cima' etse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli ta'zir (lâzım olur).    ALİ EFENDİ, 146

Bu son fetvada, nikâhla halâl olur zan ederek meşru olmayan fasit nikâhla evlense mâ'zur oluyor ve recim yapılması lâzım olmadığı beyan ediliyor. Bu husus bütün mahremleri ile de aynıdır.

Evli olmayan Zeyd, şehvet sahibi olan (dokuz yaşında olan)  küçük Hind'e cebren zina etmekle Hind'i öldürse, Zeyd'e zina haddi ve kadın diyeti lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  NETİCE, 124

[39] Zinanın sûbutu için dört şahidin şart olduğu ve dört şâhid ol-: madiği veya delil ve isbat da bulunamadıkları takdirde cezanın sûbutu-f nu beyan eden şer'i delilin meali şöyledir :                                              i

«Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadiyle) iftira atan, sonra dört şâhid getirmeyen kimseler (in her birine) de seksen değnek vurun.»       /

NUR SÛRESİ, 4

Bu âyet-i celiylede her ne kadar zina iftirasında bulunan kimse hak-^ kında   hüküm   beyan   ediliyorsa   da,   iftira   etmediğini   isbat   edebilmek,, işin dört şahidin olması şart olarak beyan edilmiş oluyor. Şu halde zina-,; nın tesbiti için de dört şahidin lüzumu açıkça anlaşılıyor.                        

Binâenaleyh dört şâhidden az olan şâhidlerin şehâdet ve iddialarıj merduddur.

İLGİLİ   FETVALAR

Küçük Hind'in velîsi Zeyd, hâkim huzurunda küçük Amr'den «şerif Hind'i cima' ettin ve kızlığını giderdin» diye dâva ettiğinde Amr ikrarj etse, mücerred ikrar etmekle Amr'e zina haddi yahut Hind için mehir| lâzım olur mu?,.                                                                                     

ELCEVAP... Olmaz, (Zira dört şâhid yoktur).  BEHÇE, 146:V

2eyd, Amr'den «karım Hind'e zina ettin» diye dâva edip ve Amr«. inkâr edip Zeyd'in iddiası sabit olmasa, mücerred (Zeyd'in) sözüyle; Amr'in üzerine zinanın icabı icra olunur mu?..                                       

ELCEVAP... Olunmaz, (Zira dört şâhid olması şarttır).                          

Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 145

[40] İkrar ile sabit olan zinanın şer'i delillerden bir Kadis-i Şerif meali şöyledir :

—  Resûlullah  (S.A.V.); zina yaptığını ikrar eden Mâiz isminde bir sahabeye :

—  Şarap içtin mi? demiş, Mâiz :

—  Hayır, cevabını vermiş. Bir adam kalkarak onu koklaraış, fakat onda hiç koku bulamamış.

Diğer bir rivayette: Rasûlüllah (S.A.V.) Mâiz'e :

—  Onunla cima' ettin mi? diye sormuş, Mâiz:

—  Evet, demiş Resûlullah (S.A.V.);

—  Milin sürme kesesine, kova ipinin kuyuya daldığı gibi mi demiş, Mâiz:

—  Evet, cevabını vermiş. Peygamber (S.A.V.) :

—  Zina, nedir bilir misin? demiş. Mâiz :

—  Evet, bir adamın karısına helâl olarak yaptığını ben ona haram olarak yaptım, mukabilinde bulunmuş.

—  Bu sözle ne demek istiyorsun? diye sorunca :

— Beni temizlersin, demiş. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Mâiz'in recmini emir buyurmuş ve recmedilmiştır.

«Selâmet Yolları», Cilt 4, Sahife 16

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, «Hind'e zina ettim» diye ikrar etse mücerred bir kerre ikrar etmekle Zeyd'in üzerine zina haddi-ikâme olunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz, (Zira ikrar dört sefer olmamıştır).

Ali Efendi Cilt 1, Sahife 145

Zeyd, «Hind'e zina ettim» diye ikrar etse, ikrarına bîr cemaat top­luluğu şehâdet etseler şehâdetleri makbul olup Zeyd üzerine zina ikâme olunur mu?..

ELCEVAP... Olunmaz,  (Zira ikrar dört sefer olmamış ve cemaat cima hâlini görmemiştir).   İBNİ NÜCEYM, 111 ,

[41] AÇIKLAYICI FETVALAR

Muhsan (evli veya nikâh üzerinden geçmiş) olan Zeyd, Muhsana (evli) olan Hind'e zina etmek istediğinde ' Hind itaat ederek kendini Zeyd'e teslim edip Zeyd de Hind'e zina etse, Zeyd ve Hind'e ne lâzım olur?..                                                                                                   

ELCEVAP... Recm (lâzım olur).                                                        

Zeyd, Hind'e cebren zina etse, Zeyd'e ne lâzım olur?..                

ELCEVAP... Zeyd muhsan   (evli)  ise recm olunur,  (evli) değil ise değnek vurulur. FEYZİYE, 138

Muhsan   (evli)   olan Müslüman Zeyd,  Zirnmî  (vatandaş ehli kitap) Hind'e cebren zina etse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  Recm  (lâzım olur).                                .         FEYZİYE, 140

Evli olan Zeyd, oğlu Amr'in karısı Hind'e zina etse, Zeyd'e ne lâ­zım olur?:. ELCEVAP... Recm (lâzım olur).   Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 145

Evli Zeyd, bakire Hind'e cebren zina edip bekâretini giderse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Recm (lâzım olur).

Zorla zina edilen kadına ve zina ettirilen erkeğe had yapılmayaca­ğı metinde gelecektir.

[42] Bekâr  olan kimselerin  zinası  ile yüz  değneğin  lüzumunu be­yan eden ilâhî hükmün meali şöyledir :

«Zina eden kadınla zina eden erkekten îıer birine yüz değnek vu­run .Eğer Allah (C.C.)a ve âhiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah (C.C.)'ın dîni (ni tatbik) hususunda, acıyacağınız tutmasın. Müzminler­den fcir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şâbid olsun.»

NUR SÛRESİ,  2

İLGİLİ   FETVALAR

Evli olmayan Zeyd'in, bakire ve hürre Hind'e cebren zina ettiği şer ı şerifin beyanı üzerine (dört şâhidle) sabit olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Yüz değnek vurulur.  FEYZİYE, 140

Zimmî  (vatandaş)  olan  (gayri müslim)   Zeyd,  bakire olan Nasrâni Hind'e cebren zina edip bekâretini giderse, (zimmî vatandaş)  Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Yüz değnek vurulur.  Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 146

Zimmî olan Zeyd, Müslüman Hind'e cebren zina etse, Zeyd'e ne lâ­zım olur?.. ELCEVAP... Yüz değnek vurulur. Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 146

Bu fetvalarda beyan edildiği üzere bekâr olarak zina eden kadın, er­kek, Müslüman ve kâfir olsun İslâm diyarında şer'î had icra edilir. An­cak gayri müslime, şarap haddi icra edilmez. Zira onların inancına göre şarap haram değil ve had yoktur.

[43] Evli kimselerin recmlerini îcabettiren haller maddeler hâlinde şu şartların bulunmasıdır:

a)    Hür olmaktır. Köle ve cariyelere recm icra edilmez. Fakat diğer hadler hür kimselere yapılanların yarısı yapılır.

b)    Akıllı olmaktır. Deliye recm yapılmaz, c)-   Baliğ olmaktır. Çocuklara recm yapılmaz.

d)    Müslüman olmaktır. Gayri müslimlere recm yapılmaz.

e)    Evli kimsenin karısı fie cima' etmiş olması ve bu cima sahih ni­kâhla olması şarttır.

f)  Beşinci şart bulunan karı - kocanın başka yabancı kadın veya er­kekle zinâ etmeleri recm icâbettirir.

[44] Hâmile olan evli Hind'in, zina ettiği şer'î şerifin beyanı üzere (dört şâhid ile) sabit olup recm lâzım olduktan sonra Hind hamlini vaz edip doğurduğu çocuğun başka terbiyecisi olsa, Hind'in recmi bir veya iki sene te'hir olunması lâzım olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.                                      Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 147

[45] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/256-263.

[46] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/265-266.

[47] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/268-270.

[48] Bu bâbda, şarap içenlerin haddi - şer'i, cezası beyan edilecektir. Binâenaleyh şarap içen kimseye haddin megrû'iyyeti sünnet ve icma'ı ümmetle sabittir.

Şarap içmek şeytanın amelinden — teşvik ve iğvasmdan olan necs amellerden olduğu Kur'an-ı Kerîm'de Mâide Sûresinin 90 nıncı. âyetinde beyan edilmiştir,

Resûlullah (S.A.V.) zamanında haddin muhtelif şekilleri olmakla be­raber Hz. Ömer (R.A.) zamanında kesin hüküm istişare ile icneâlen şöy­le beyan edilmiştir.

Ömer (R.A.) şarap hakkında istişarede bulunmuş, Ali (T-I.A.) bin Ebî Tâlib Ömer'e:

— Buna seksen değnek vurulması kanaatindeyiz. Çünkü bu adam içerse sarhoş olur; sarhoş olursa saçmalamağa başlar. Saçmaladı mı if­tira eder, demiş. Bunun üzerine Ömer (R.A) şarap içene seksen değnek vurmağa başlamıştır».

[49] AÇIKLAYICI FETVALAR             

Zeyd, kendi irâdesi ile şarap içip ve şaraptan sarhoş olunca namuslu Hind'e «rosbu» diye iftira etse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi şurp ve haddi kazıf (iftira haddi) lâzım olur.

BEHÇE, 146

Müslüman Zeyd, yabancı erkeklerden bir kaç kimseyi karısı Hind'­in yanma götürüp bunlarla şarap içse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi şürp yapılıp, ağrı ve acısı hafifledikten sonra tâz'ir olunur.  FEYZİYE, 140

BEHÇE, 146

Müslüman Zeyd, evinde şarap yapıp ve şarabı içer olsa, Zeyde ne lâ­zım olur?..

ELCEVAP... Haddi şürp  (seksen değnek) ve şiddetli tâ'zir ve men olu­nur.   FEYZİYE, 140

Müslüman Hind, nasrâni,  (hıristiyan)  Zeyneble meclis kurup şarap içse, (müslüman) Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi şürp  (seksen değnek lâzım olur).   FEYZİYE, 140

Müslüman Zeyd ve Amr, bir kaç zimmî (gayri müslim vatandaş) ile meclis kurup şarap içseler Zeyd'e ve Amr'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi şürp (lâzım olur). AH Efendi, Cilt 1, Sahife 148

[50] Bu paragraftaki hükümlerde fetva İmam-ı Azam (PLA.)'la Ebû Yusuf (R.A.) hazretlerinin görüşü iledir.

İLGİLİ   FETVALAR

Müslüman Zeyd'in ağzında şarap kokusu bulunup,  şarap içtiği sa­bit olmasa Zeyd'e haddi şürp lâzım olmayıp tâ'zir lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur, İBNİ NÜCEYM, 105

Sarhoş olan Zeyd, «kendi arzum ile şarap içip sarhoş oldum»  diye ikrar etse. sarhoşluğundan ayıkmayıp ve   Zeyd'in şarap içmesi de şâhid,

ELCEVAP... Olunmaz.  İBNİ NÜCEYM, 105

Müslüman Zeyd, kendi arzusu ile şarap içip şer'an dünya da Zeyd üzerine haddi şürp yapılsa kıyamet gününde bu içmeden dolayı    Zeyd muâkabe olunur mu?... ELCEVAP... Olunmaz.  BEHÇE, 146

[51] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd, «ben kendi arzumla şarap içtim» diye hâkimin huzurunda ikrar ettikten sonra ikrardan ruc'û'â sahip olup Zeyd'den haddi şürp  (şarap içme haddi) sakıt olur mu?.. ELCEVAP. . Olur.   İBNİ NÜCEYM, 103

Zeyd, sarhoş hâlinde şaraptan veya başka şeydan sarhoş olduğunu ikrar etse, Zeyd üzerine haddi şürp ikâme olunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz. İBNİ NÜCEYM, 107

Dilsiz olan Zeyd, sarhoş olduğu halde hâkim huzuruna getirilip şa­rap veya hurma hoşafından sarhoş olduğu şer'i şerif üzerine beyyine (şâ-hid ve delil)  ile hâkim huzurunda sabit olsa, Zeyd üzerine Haddi şürp ikâme olunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz.                                                İBNİ NÜCEYM, 122

[52] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/271-273.

[53] Haddi kazif; zina ile iftira edenin cezası demektir ki, lügatta atmak anlamındadır. Şer'i tarifinin uzunu metinde mezkûrdur.

Haddi kazifin kötülük ve meş'rû cezası edille'i şer'iyye ile sabittir.

Kitapdan olan delillerin mealleri:

«Namuslu ve hür kadınlara (zina isnadı ile) iftira atan (bu babda) dört şâhid getirmeyen kimseler (in her birine) de (iftira cezası olarak) seksen değnek vurun. Onların ebediyyen şâhidliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsıkların tâ kendileridir. Meğer ki bu (hareketten) sonra tevbe (ye rücû) ve (hallerini) islâh ederler. Çünkü Allah (C.C). çok yargılayıcı i^e çok esirgeyicidir».                                                                         

NUR SÜRESİ 5

Hz. Aişe (R.A.)'ye iftira eden münafıkların,, dolayısiyle her ne zanikn namuslu kadın ve erkeklere zina ile iftira edenlerin kötü çehrelerini jşu mealdeki âyet-i celiyle ile beyan ediyor :                                   

«O uydurma haberi (zina ile iftirayı) getirenler içinizden (mah$iıid) bir zümredir (münafıkların başı Abdullah bin Übeyy'.ile arkadaşları ve her iftira eden kimseler) o (o iftiracıların) sizin için bir şey sanmayın. Bilâkis, o sizin için bir hayırdır. Onlardan herkese kazandığı günah (nis-betinde ceza) vardır. Onlardan (günah) m büyüğünü deruhte (ve irtikâb) eden o adam (yok mu? İşte) en büyük azâb onundur.»

NUR SÛRESİ, 11

«Namuslu, (kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara (iftira) atan­lar dünyada da, âhirette de lâ'netlendUer. Onlar için büyük de bîr azâb vardır.  NUR SÛRESİ, 23

[54] Yâni haddi kazifin sübûtü iki şahidin şehâdeti veya kendisininikrarı ile sabit olması şarab haddinde olduğu gibi sabit olur.

Burada şu gerçeği iyi anlamak lâzımdır: Bir kimse, diğer bir kimse-. ye zina ettiğini söyler ve bu dâvasına erkeklerden dört. şâhid getiremez ise iftira etmişlerden oluyor ve seksen değnek lâzım geliyordu. Fakat if­tirada bulunduğunu inkâr ederse iki şahidin şehâdeti, şarap haddini icâ-bettirmesinde kabul olunduğu gibi kabul olunur. Veya iftira ettiğini ken­disi ikrar ederse yine haddi kâzif yapılır. Haddi kâzifin subûtu hususun­da kadınların şâhidlikleri de merduddur.

İLGİLİ   FETVALAR

Müslüman Zeyd, «müslüman Hind'e cebren zina etti» diye erkekler­den üç kimse şahitlik etseler şâhidlik nisabının kemali  (dört erkek) bu­lunmamakla Zeyd üzerine zina haddi ikâme olunmayıp o kimseler (şâ-hidler) üzerine haddi kazif (iftira haddi) lâzım olur mu?.. ELCEVAP.. Olur. İBNİ  NÜCEYM, 106

Zeyd, Anır'in karısı namuslu Hiîıd'e «bire zâniye = zina edici» dese Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi kazif (lâzımdır).   Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 148

Zeyd, namuslu olan- kız kardeşi Hind'e  «bire kahbe, bire rosbu ze­kerim (senin) fercine» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir ve haddi kazif (lâzım olur). Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 148.

Zeyd, namuslu Hind'in gıyabında «rosbudur» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi kazif (lâzım olur).                     .             BEHÇE, 146

Zeyd, namuslu kızı Hind'e; «bire rosbu» dese, Zeyd'e kazij: lâzım olur mu?..

ELCEVAP...  Olmaz  (zira evlâdına şefkati ve terbiye ediciliği olduğun­dan gerektirmez).  BEHÇE, 146

[55] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd namuslu olan Amr'e «bire zâni = Zina edici» diye iftira edip Amr de Zeyd'den iftira haddini affettikten sonra Amr Zeyd'e (tekrar kar' rar verip) haddi kazif ikâme ettirmeye kadir olur mu?..                          

ELCEVAP... Olur.  (Zira haddi yaptırma yetkisi kendindedir).

ÎBNİ NÜCEYM, 110

Zeyd, namuslu olan yabancı Hind'e zina ile iftira etse, Hind'in oğ­lan kardeşi Amr Zeyd'e iftira haddi yaptırmaya kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Zira had yaptırma hakkı iftira edilene âiddir).

Zeyd, ölen Hind'in oğlu Amr'e «bire ibnizzinâ - zina oğlu» diye söv­se (ölen) Hind namuslu olunca (oğlu) Amr'in isteğiyle Zeyd'e iftira had­di lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜCEYM, 109

Üzerine had vâcib olan kimse yüzü üzerine uzadılıp .oturamağı ye7 ya ayaklarına vurmak caiz olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.  (Bütün hadlerle ilgili bir fetvadır).

İBNİ NÜCEYM,

Üzerine had vâcib olan Amr'e had yapılmak istendiğinde, Amr ayak­ta   dikilmiş   olduğu  halde   yüzü,  başı  ve  fercinden   (zekerinden)   başka azasının hepsine  dağınık ve  ayrı  ayrı  olmak üzere vurmak lâzım olur rnu?.. ELCEVAP... Olur.    İBNİ NÜCEYM, 111

Zeyd, namuslu karısı Hind'e «bire zâniye»  diye iftira etmekle Hind Zeyd'i mûcibiyle   (haddi kazif cezasını)   talep edip liân şartları mevcud olmakla  liân  teklif  olunduğunda   Zeyd liândan  kaçınıp   kendini   tekzip etse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi kazif (lâzım olur).    ALİ EFENDİ, 149

Zeyd, namuslu Amr'e «bire zânî» diye .sövse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi kazif (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, 149

Zina ile iftira etmenin ve liân İcâb ettiği yönlerinin daha genişi «liân babı» adı altında geçen yerde uzunca izahı yapılmıştır.

Zeyd, gazablı hâlinde Amr'e «bire zâni» diye sövse, Zeyd'e ne lâzırn olur?..

ELCEVAP... Amr namuslu olup ve   (cezasını)  talep ederse, haddi kazif lâzım olur   Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 103

Zeyd, namuslu Hind için «ben zina ettim» diye bir meclisde söylese Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Hind talep ederse, haddi kazif - iftira haddi lâzım olur.

ABDURRAHİM, 103

[56] Yâni bir kimse, müteaddit defa (üç, beş defa) zina etse onların cezası bir seferle kâfidir. Fakat zina eden kimse birinci zinanın cezasını had yapılarak çeker de, tekrar yine zina ederse, had yine yapılır. Şarap ve iftira haddinde teaddüt şekli de böyledir.

Şayet had icâb eden kimse zina, içki ve iftira hadlerini gerektirir şekilde her bir cinayet işlese ve bunlar böylece bir şahısda içtima' etse, her biri için ayrı ayrı had yapılır. Zira her birinin cinsi ve ayrı ayrı ce­zası vardır. Ve tâzirle had îcâb eden suçlarda da cinsleri ayrı ayrı oldu­ğundan had ve tâzir cezası birleşir. Yâni her ikisinin cezası yapılır. '

İLGİLİ    FETVALAR

Zeyd, temiz ve namuslu Hind'e «bire kahbe, bire rosbu» diye sövse, Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?..

ELCEVAP... «Kahbe» dediği için tâzir ve «rosbu» dediği için iftira had­di lâzımdır.  Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 103

Müslüman    Zeyd, evine şarap getirip karısı    Hind'in yanında meclis (sofra ve toplantı) kurup şarap içse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâ'zir ve haddi şürp _ şarap içme haddi (lâzım olur).

ABDURRAHİM, 104

Bir karye (köy ve mahalle) mescidinde imam olan Zeyd, kâfirlerle oturup şarap içse, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP...: Haddi şürp'den sonra şiddetli tâzir ve vazifeden azli lâzım olur.                                                                              ABDURRAHİM, 104

[57] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/275-279.

[58] Ta'zir, Lügatte: Te'dip etmek, tekdir etmek, men etmek mânâ-larmadır.

Tâ'zir : Yukarıda geçen haddi şer'iden başka bir ceza şeklidir. Ve ceza şekli, dayak atmak, hapsetmek, el çatlatmak suretiyle korkutmak, âleme teşhir etmek, kulak "çekmek, uyarıcı kelimelerde bulunmak, hâki-nnn abus bir çehre ile bakması ve emsali şeylerle yapılan ve İslâm. Dev-

let Reisinin tâyin ve takdir ile ne şekilde ve ne kadar olacağı icra edil­mesi gereken seri bir te'dip cezasıdır.

Tâzirin meşrû'iyyeti edep ve terbiye veya hakların icrası hususunda vâki olan pek çok şer'î delillerden anlaşılmaktadır. Zikri bahsimizi çok uzatacağından nakletmiyoruz.

[59] Zimmî  (vatandaş olan gayri muslini)  Zeyd, zimmî Amr'e : «bi­re zâni» diye sövse zimmî Zeyd'e haddi kazif _ iftira haddi lâzım olma­yıp tâzir lâzım olur mu?..

ELCEVAP... Olur.    İBNİ NÜCEYM, 107

Yahudi Zeyd, Yahudi Amr'e zina ile iftira etse iftira haddi lâzım ol­mayıp ancak tâzir lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.      İBNİ NÜCEYM, 108

[60] Zeyd, Müslüman Amr'e : »Yâ fâsık»  diye sövüp ve kendisinden tâziri defetmek için Amr'in fâşıklığını beyyine  (delil ve şâhid)  ile isbât etmek istese, Zeyd'in bu hususda beyyinesi (delili) makbul olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.  (Tâzir yapılması gerekir), İENİ NÜCEYM, 112

[61] Zeyd, Müslüman olan babası Amr'e;   «bire kâfir Yahudi»  diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 150

Bir mahallenin imamı olan Zeyd, halkdan Müslüman olan Amr ve Bekir'e : «Bire tahâretsiz kâfirler» diye sövse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur)    ALİ EFENDİ, 150

Zeyd, Müslüman. Amr'e :     «Bire dinsiz»  diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.                                                           ALİ EFENDİ, 150

Zeyd, Müslüman Amr'e sövmek kasdı ile  «İslâmm ve dînin yoktur» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.  FEYZİYE, 141

Zikredilen bu fetvalardaki hükümler iftira ve sövmek kasdi ile söy­lendiği zaman tâzir îcâb ediyor ve onunla iktifa olunuyor. Yoksa küfür kasdı ile olduğu zaman kâfir olacağı ve durumun vehâmetini hemen ilerde mürted bahsinin sonunda okuyacağız ve hükümlerin tehlikelisini öğrenmiş olacağız.

Zimmî Zeyd, Müslüman Amr'e  «bire din ve imanını falan ettiğim» diye cima lâfzı ile sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...   Şiddetli tâzir ve haps   (lâzım olur). ALİ  EFENDİ,   152

Zeyd,    Amr'e gazaplanıp Öfke hâlinde iken    «îmanın yoktur»     dese Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzı olur). Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 116

[62] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd, Sülahâdan (Salih ve iyi kişilerden) Amr'e : «Bire Lûtî» diye sovse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). FEYZİYE, 142

Zeyd, kendinin bir koyununu vat (cima) etse, Zeyd'e şer'an ne lâzımolur?..

ELCEVAP... Tâzir.   Abrurrahim, Cilt 1, Sahife 111

Zeyd karısı Hind'i hayızlı iken vat (cima) etse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir ve tevbe (lâzım olur).    BEHÇE, 149

Zeyd, Amr, Bekir ve Beşir, küçük Hâlid'e cebren livâta edip bunla­rın o kötü işlerinden dolayı (küçük) Hâlid ölse, Zeyd, Amr, Bekir ve Beşir'e şer'an ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Diyet (yâni kan bedeli)  şiddetli tâzir, uzun müddet hapis ve (bu kötü işi) âdet edinmişlerse hepsi siyâseten öldürülür.

BEHÇE, 152

Zeyd, Amr'in ineğine vat (cima) etse, Zeyd'e tâzir lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.

Bu surette Amr ineği Zeyd'e defedip ineğin kıymetini Zeyd'den al­mağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.

Bu surette o ineğin kesilip eti yenmesi İmam-ı Azam (R.A.) Hz. te­rinin indinde halâl ve İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) indinde kesdikten son­ra yakılması lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.        FEYZİYE, 144

Zamammızdaki acâip düşünceler ve iktisadî bakımdan eti yenen hay­vanlara tecâvüz edilmesi hâlinde o hayvanlar kesilir ve eti yenir. Fet­vada da İmam-ı Azam'ın hükmü böyledir.

[63] Faiz yemiyen kimseye «ey faiz yiyici» derse, diyen kimseye tâ­zir lâzım olur. Fakat faiz yiyene derse bir şey lâzım olmaz. Zira esasın­da faiz yiyen kimseye tâzir lâzımdır.

İLGİLİ   FETVA

Faiz yiyen Müslüman Zeyd'e ne lâzım olur?. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). IBNİ NÜCEYM, 108

[64] Şarabı içmiyene «ey şarap içici» diyene had lâzım geldiği gibi şarabı yapana ve satana da tâzir lâzımdır.

Müslüman Zeyd, evinde şarap yapıp satsa Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir." ALİ EFENDİ, 155

Bir karye (köy ve mahalle) halkından Müslüman Zeyd, bağlarındahâsıl olan üzümü sıkıp şarap edip satsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..        

ELCEVAP... Şiddetli tâzir olunup tekdir ve men olunur.                 

Abdurı-ahim, Cilt 1, Sahife İ14

Müslüman Zeyd,  evine   (dükkânına)  şarap  getirip  istiyenîere evin­de şarap satsa, böyle ettiği için Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  Tâzirle tekdir ve men olunur.          ABDURRAHİM, 114

[65] Aile yakınlarını koruyan ehli namus kimseye «deyyus-  demek kötü bir söz olmakla beraber o namuslu insanı çok üzer.    Binâenaleyh söylenen tâzirle cezalandırılır.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, Amr'e «bire deyyus» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  Tâzir  (lâzım olur).      ALİ EFENDİ,  149

Zeyd,   Sülahâdan   Amr'e «bire deyyus» diye sövse   Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP....  Tâzir  (lâzım olur).                                       FEYZİYE, 143

Zeyd, Amr ile çekiştiğinde Amr «bire gidi, bire asılacak»  diye söv­se, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).                                    ALİ EFENDİ, 150

Deyyus, kelimesinin lügat ve Türkçe anlamı «gidi» demektir.

[66] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd, Sülahâdan  (Salih ve namuslulardan)  Amr'e «bire pezevenk» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, 149

Hind, saunalardan  (namuslu ve iffetlilerden)   Zeyneb'e  «bire peze­venk» diye sövse, Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). ALİ EFENDİ, 149

[67] Zeyd, sülahâdan Amr'e «bire devlet hâini» diye sövse/Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Tâzir.  ALİ EFENDİ, 149

Zeyd, sülahâdan Amr'e «bire zâlim» diye sovse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ, 149

- Zeyd, eşrafdan olan Amr'e «bire necaset» diye sovse Zeyd'e ne lâ­zımdır?.. ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ, 151

[68] Zeyd, (nesli belli) iyi ve efendi kimselerden Amr'e «bire it oğ­lu it» diye sovse, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP...  Tâzir (lâzım olur).  FEYZİYE, 141

Zeyd, karısı Hind'e «bire kahbe» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.     ALİ EFENDİ, 151

[69] İLGİLİ FETVALAR

Zeyd, salâha Hind'e «bire fahişe» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.     ALİ EFENDİ, 151

Zeyd, karısı Hind'e «bire fahişe» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).                Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 11B

Zeyd, karısı Hind'e  «bire kâfirin belinden inmiş kâfir, bire kahbe-den doğmuş kahbe» diye sövse, Zeyd'e. ne lâzım olur?.. ELCEVAP..   Tâzir.  ABDURRAHİM, 115

[70] Ehli namus ve ehli sünnet akidesine sahip olan kimselere «ey zındık» demek ağır bir itham olduğundan ve itham olunan kimse üzül­düğünden dolayı itham edene tâzir cezası lâzımdır.

Zındık; küfrünü gizleyip Müslüman görünen sapık ve münafık vâri bir kimsedir.

[71] Ehli namus kimselere «deyyus» ve ondan daha kötü olan «kar­daban» kelimelerini söylemek tâziri mucip olduğu gibi ailesini ve yaban­cı nâmahrem yâni nikâh düşen erkeklerle beraber oturmasından kaçın­mayan ve bu hali yapanlar tâzir edilmesi lâzım olan kimselerdir.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, karısı Müslüman Hind'in yanma yabancı olari bir kaç kimseyi dâima evine getirip Hind ile bir yerde "oturur olsalar Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  Şiddetli tâzir   (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, 155

Müslüman nâmında olan Zeyd, karısı Hind'i nâmahrem olan kimse­lere gösterip Hind'e o kimselere saz çaldırıp, Zeyd ve Hind'in bu şekil üzere  olan fiillerinden çekinmeleri  olmazsa,  Zeyd ve Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ile tekdir ve men'i lâzım olur.

ABDURRAHİM, 106

Bir kasaba halkından Zeyd, bâzı günlerde kendine nâmahrem olan bâzı kadınları kendilerine götürüp  (veya kabul edip)  ve cemiyet   (top­lantı) edip sohbet eder olsa Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ve tekdir ile rnen olunur.   ABDURRAHİM, 106

Yabancı kadınları başına" toplayıp zikreden erkeklerin ne kadar ah­lâksızlık ettikleri böylece anlaşılmış oluyor.

Zeyd,  karşısında karısı  Hind'e çalgı çaldırıp  dinlese,  Zeyd'e ne  lâ­zım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ile men olunur. ABDURRAHİM, 122

[72] Zeyd, suLahâdan Amr'e «bire -hırsız yatağı» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). FEYZİYE, 143

[73] Zeyd, Müslüman Amr'e «bire haramzade»  dese Zeyd'e ne lâ­zım olur?..

ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).    ALİ EFENDİ, 151

Zeyd, ulemâdan Amr'e «haramzade» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).    FEYZİYE, 141

[74] Fukahânın tâziri güzel gördüğü metinlerdeki hükümlerin her birine ayrı ayrı değil topuna birer birer misal ve açıklama şeklindeki fet­vaları nakletmeyi uygun bulduk.                                        

İLGİLİ   FETVALAR                        

Zeyd, Müslüman Amr'e «bire hınzır, bire mel'un» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.                                                          ALİ EFENDİ, 150

Zeyd, sülahâdan Amr'e «bire ırkât, bire eşek» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.                                                         ALİ EFENDİ, 150

Rezillerden (ahlâksızlardan) Zeyd, ulema ve şereflilerden olan Amr'e «bire ırgat» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir  ALİ EFENDİ, 150

Zeyd, ulemadan Amr'e öfkelenip «bok yersin» dese Zeyd'e ne lâzımolur.

ELCEVAP... Tâzir. ALİ'EFENDİ, 151

Zeyd, Sâdât (Seyyid - Peygamber sülâlesi ve ululardan olan kimse) ve eşrafdan Amr'e Öfkelenip «bok yersin» dese Zeyd'e ne lâzım olur?. ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ, 151

Ulemâdan İmam ve Hatip olan Zeyd, Amr'e «evini bâzı fâsıklara îcâra vermişsin, lâyık değildir» dediğinde Amr tehevvüre "kapılıp «sen adam mısın, bir nekbet herifsin, ben seninle amel etmem» dese Amr'ene lâzım olur?..

ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).  ALİ EFENDİ, 152

Zeyd, Hind'e «bok yersin» dediğinde, Hind, Zeyd'e «boku sen yer­sin» dese, Zeyd «sövdün» diye Hind'i tâzir ettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.. (Zira her ikisi haklarındaki cezalara karşı takas ol­muşlardır).           ALİ EFENDİ, 153 Zeyd, sulahâdan Amr'e «ağzını, avradını ve anasını falan ettiğim» diye cima lafzı ile sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.

! ELCEVAP... Tâzir.  ALİ EFENDİ, 152

Zeyd, sulahâdan Amr'e «bire şeytan» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ, 150

Zeyd, îmam olan Amr'e «bire kefen soyucu»  diye sövse Zeyd'e nelâzım olur?..

ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ, 149

Zeyd, Sâdâtı Kiram'dan (Seyyid ve iyilerden) Amr'e «bire çingene» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir. FEYZİYE, 143

Zeyd, sulahâdan Amr ile çekişdiğinde öfkelenip Amr'in sakalım çe­kip «bire ırgat» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..    .

'ELCEVAP...  Tâzir. .FEYZİYE,  141

Zimmî Zeyd, Müslüman Amr ile çekiştiğinde  «sakalına pisliyeyim»dese Zeyd'e ne lâzım olur?..

I ELCEVAP..   Tâzir. ALİ EFENDİ, 151

[75] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd, kpi'isı    Hind'i döşeğine davet ettiğinde icabet etmese,     Zeyd Hind'i tâzire kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. 

Amden ve tembellikle namazı terkeden Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ve haps.                              ALİ EFENDİ, 156

Zeyd, karısı Hind'i şer'i bir cihet yok iken dövse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  Tâzir.                                                         ALİ EFENDİ, 158

Zeyd'in karısı Hind, Târiküssalât olmakla Zeyd, Hind'e namaz kıl­masını  emredip  ve  Hind  namaz  kılmamakla,  Zeyd,   Hind'i  tâzir etse, yazıldığı üzere tâzir ettiği için Zeyd'i hâkime tâzir ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP.,. Olamaz.                                                      ALİ EFENDİ, 158

Hind,  kocası  Zeyd'in  izni  olmadan haksız  olarak  Zeyd'in  evinden çıkıp, yabancılardan bâzılarının evine varır olsa, Zeyd Hind'i tâzire ka­dir olur mu?.. ELCEVAP ..  Olur. ALİ EFENDİ, 159

Zeyd, Hind'i döşeğine davet ettiğinde, gelmediği için ve «namazkıl» diye emrettiğinde   (namaz)   kılmadığı için Hind'i dövse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?.. ELCEVAP.    Olmaz. ABÖURRAHİM, 105

[76] AÇIKLAYICI FETVA

Şiddetli tâzir ne kadar dayaktır?..

ELCEVAP... 39 dur. îmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) da zahir rivayette 75 dir. Diğer bir rivayette 79 dur. Cürümlerde çeşitlilik vardır. Hâkim bunlar­dan ne kadarı ile cezalandırılmasını anlarsa onu ihtiyar eder.

ABDURRAHİM, 105

[77] Üzerine had «şer'i ceza» vacip olan Zeyd'e hâkim olan Amr had­di ikâme edip dövdüğünde o dövmeden dolayı   (had yapılan)   Zeyd öl­se, bu hâkime veya hâkimin izni ile döven Bekir'e diyet (kan bedeli) ver­mesi lâzım olur mu?.

ELCEVAP... Olmaz  İBNİ NÜCEYM, 112

[78] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/280-287.

[79] Hadler bahsinden buraya kadar insanların canını ve kanını mu­hafaza ve korunma çârelerini beyan etmişti. Bu bahisde de malların mu­hafazası yollarını beyan etmeye başlamıştır.

Bu bahisler de her ne kadar insana acı ve ızdırap gibiyse de aslında hem insanı ve hem de mallarını muhafaza ve emniyete alma yoları, be­yân edilmektedir. Zira can ve mala tecâvüz edilir de onların cezası alenî ifâ edilirse, diğer insanlar ibret alır. Dolayısiyle o cezaya çarpılmamak için güzel ve doğru yolu kendisine şiar edinir.

Hırsızlık, lügatta, bir şeyi başkasından gizlice almaktır. Şer'î tarifi metinde mezkûrdur.

[80] Hırsızların ellerinin kesilmesi ilâhî bir hükümdür. Binâenaleyh Hakkullah olan bu cezayı mal sahibi istediği ve hı-rsızhk sabit olduğu tak­dirde hiçbir ferdin affetmeye hakkı yoktur.

«Erkek hırsızla kadın hırsızın, o irtikâp ettiklerine bir karşılık ve ceza ve Allah (C.C.)'dan (insanlara) ibret verici bir ukubet olmak üze­re ellerini kesin. Allah (C.C.) mutlak gâlipdir. Yegâne hüküm ve hik­met sahibidir.»       Mâide Sûresi, Âyet: 38

«Allah (C.C.) Hırsıza lanet etsin. Bir yumurtayı çalar eli kesilir. İpi çalar (yine eli kesilir).     Buharî, Müslim, j

Hz. Rasûl (S.A.V.)'e zengin ve mâruf bir kabileden bir kadının hır- j

sizliğim affetmesi için Hz. Usâmeyi şefaatçi gönderiyorlar. Bunun üzeri­ne Hz. Rasûl (S.A.V.):

«Hiç bir had için şefaatçi olma, hadler (şer'î cezalar) bana dayan­dı mı artık bırakılmazlar.» buyurmuşlar.

Hattâ bir cümlesini naklettiğimiz Hadîs-i Şerifin diğer bir. cümle­sinde: «Kızım Fâtıma (R.A.) da hırsızlık etse idi onunda elini keserdim.» buyurmuşlar.

Diğer bir Hadîs-i Şerifte de hırsıza şefaat edene ve şefaat olunana da lanet etmiştir:

«(Dâva) Hâkime vardığı zaman artık Allah (C.C.) şefaat edene de edilene de (hırsıza da) lanet etsin.»

Bu gerçekler karşısında haksızların şefaatçısma, rüşvetine ve dost­luğuna meyledip te haksız hüküm verenlerin cezaları ve kötülükleri aşi­kârdır.

«Kim Allah (C.C.)'m indirdiği  (Hükümler)'Ie hükmetmezse, işte on­lar kâfirlerin tâ kendileridir.»   Mâide Sûresi: 44

«I£inı AHâh (C.C.)'m indirdiği (Hükümler)'le hükmetmezse, işte on­lar zâlimlerin tâ kendileridir.»   Mâide Sûresi: 45

«Ey îman edenler birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle (faiz, ya­lan ve rüşvet gibi yollarla) yemeyin.»        Nisa Sûresi: 29

«Allah (Ç.C.) Rüş'vet verene de, alana da ve arada vâsıta olana da la­net etsin!»   Ahmet bin Hanbel, Tirmizi.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, Amr'den «sen benim muhkem mekânımdan şu kadar bin pa­ramı çaldın» diye dâva ettiğinde Amr yazıldığı üzere çalmanı ikrar edip rüc'û etmese, Amr'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Elinin kesilmesi lâzım olur.       ALİ EFENDİ, 159

Zeyd, Amr'den «sen benim evimde muhafazalı yerimden şu cins ve şu kadar bin para kıymetli eşyamı çaldın» diye dâva edip ve Amr inkâr etse, Zeyd iddiasını şer'î şerifin beyânı üzere isbat edince Amr'in elini kestirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP .. Olur. ALİ EFENDİ, 160

Zeyd, Hind'den «senxbenim muhafazalı mekânımdan kıymetleri hır­sızlık nisâbına baliğ (on dirhem mikdari) şu kadar eşyamı çaldın» diye dâva ettiğinde Hind yazıldığı üzere çahnanı inkâr edip rüc'û etmese, Hind'in elini kesmek lâzım olur mu?,. ELCEVAP... Olur.                                   FEYZİYE, 145

[81] Bir kaç  kişinin müştereken  çaldıkları,  ya  kendilerinin  ikrarı veya şâhidlerin şehadetleri ile sabit olursa elleri kesilir. Aksi takdirde isbat olmadan iddia ile ellerin kesilmesi lâzım olmaz. "              

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, «Amr'den şu kadar bin paramı çalmış idin» diye dâva ettiğin­de Amr «Bekir'le beraber çalmış idik» dese lâkin Bekir inkâr edip ve Bekir'in çaldığı sabit olmasa, Mücerred Amr'in böyle demesiyle hırsızlık cezası Bekir'in üzerine icra olunur mu?.: ELCEVAP... Olunmaz  FEYZİYE, 146

Eşkıyadan bir kaç kimse, geceleyin Zeyd'in evini basıp malını ka­pıp ve yağma ederek aldıkları bunların aralarında taksim olunduğu tak­dirde her birinin hissesine isabet eden mikdar hırsızlık nisabının (on dirhem) mikdarma baliğ olup, lâkin insanları öldürmüş olmasalar, bun­ların aldıkları mevcud ise (sahiplerine) ahverilip sağ elleri bileklerin­den ve sol ayaklan topuklarından kesilmesi lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.       NETİCE, 126

Zeyd,  Amr'in saklanıp muhafaza  edilen  yerinden kıymeti  hırsızlık nisabına (on dirheme) baliğ olan malını çaldığını ikrar edip ve ikrarın­dan ruc'û etmese Zeyd'e şar'an ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Sağ eli mafsalından kesilir.   Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 126

[82] Hattâ Mescid'in hasırını, kilimini çalanın da eli kesilmez. Zira Mescid muhafazalı ve kilidli değil gibidir. Fakat Mescidi bekleyen ve;VaMesciddeki eşyasının başında adam olursa o zaman çalan kimsenin eli kesileceği hemen ilerideki fasılda gelecektir.

İLGİLİ   FETVA

Zeyd, bir mescidi şerifin bir seccâdesiyle bir kaliçesini çalsa, Zeyd'e elini kesmek lâzım olur mu?..                         

ELCEVAP... Olmaz NETİCE, 124

[83] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/289-292.

[84] Zeyd, babası Amr'in muhafazalı mekânından kıymetli hırsızlık nisâbına baliğ olan (on «dirhem) gu kadar eşyasını çalsa, Zeyd'in elini kesmek lâzım olur mu?

ELCEVAP     Olmaz. BEHÇE

[85] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/294-295.

[86] Yâni hırsızın eli kesilmesi için, malı vesâiresi çalman adamın elin kesilmesini istemesi ve. hazır olması şarttır. Şayet istemez veya ha­zır olmazsa kesilmez. Zira o mal o kimse tarafından bağışlanmış olabi­lir. Binâenaleyh şüphe arız olduğundan ceza icra edilemez.

DÂMAD

[87] Bir kimsenin üç, beş sefer hırsızlık etmesi hâlindeki hüküm, metinde mezkûrdur. Fakat böyle müteaddit defalar hırsızlık yapanın elini kesmekten hâriç kendisinin siyâseten ve ibreten linnâs öldürülme­sine fetva verilmiştir.                                 

İLGİLİ   FETVA

Zeyd, bir defa Amr'in, sonra Beşîr'in, sonra Bekir'in, sonra Hâlid'in muhafazalı  mekânlarından  kıymetleri  hırsızlık  nisâbına   (on  dirheme) baliğ olsa ve her birinin şu kadar eşyalarını çaldığı şer'an  sabit olsa Zeyd'in yetki sahibi hâkim emriyle katli meşru mudur?.. ELCEVAP...  Meşrû'dur. BEHÇE,  154

[88] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/297-299.

[89] Kutta-ı Tarık ==:_Yol kesici ve eşkıyaların" cezaları şu mealdeki Ayet-i Celiyle gereğince hükmü şer'îsi beyan edilmektedir:

«Allaha ve Resule (ve müminlere) harp açanların, yer yüzünde (yol kesmek suretiyle) fesatçılığa koşanların cezası ancak öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut ta (sağ) elleriyle (sol) ayaklarının çaprazvârî kesil­mesi yahut da (bulundukları) yerden sürülmeleridir.»                Mâide, 33

Bu Âyet-i Celiyledeki, ölüm cezası yalnız Öldürene, asma cezası Öl­dürmekle beraber yol kesen ve mal alan kimseye, kesme cezası yalnız mal alana ve sürgün cezası da bunlardan başka suretlerde fesatlık ya­panadır.

Fakat İmam-ı Azam (R.A.)'a göre sürgün hükmü hapis olarak be­yan edilmiştir.                                                                                 

[90] Eşkıyadan birkaç kimse geceleyin  Zeyd'in  evini basıç malını gasb edip ve yağma edip lâkin hiçbir kimseyi öldürmeseler her birinin aldığı hırsızlık nisabına baliğ olunca bunlara ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Aldıkları mevcut ise sahibine red olunup sağ elleri bilekle­rinden ve sol ayaklan topuklarından kesilir.    BEHÇE, 154

Eşkıyadan birkaç, kimse geceleyin harp âleti (tüfek ve tabanca) ile Zeyd'in evini basıp Zeyd'i öldürüp malını kapıp yağma etseler, o kim­selere ne lâzım olur?,.

ELCEVAP... Aldıkları mevcud ise sahibine red olunur ve (kendileri) öl­dürülürler. BEHÇE, 155

Kuttâ-ı Tarık (yol kesici eşkiya) olan Zeyd, yolculardan Amr'in yo­lunu kesip ve Amr'i öldürüp malını kapıp yağma ettikten sonra Zeyd yakalansa, Zeyd'in öldürülmesi lâzım olur mu?.. EtCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, 160

[91] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/300-302.

[92] Cihâd, lügatta: Söz ve fiille beraber en son takati * sarf etmek, meşakkata ulaşmak mânâlarına gelir.

Şerîatte cihâd : Kâfirlerle veya âsilerle çarpışmak için bütün gayre­tini sarfetmektir ki, kâfirlerin mağlûbiyetini ve îslâmm galebesini sağ­lamak için kâfirlerin kendilerini öldürmek veya dövmek, mallarını yağ­ma etmek, mabetlerini yıkmak, putlarını kırmak ve emsali hareketler­de bulunmaktır.

İ'lâi Kelimetullah için cihâdın faziletini nâtık olan pek çok ilâhî hü­kümler ve Hz. Rasûl (S.A.V.) ün müjdeleri, teşvik ve tergipleri vardır. Fakat biz burada farziyetini nâtık olan delillerle faziletini beyan eden Şer'i delillerin bâzısının meallerini nakledeceğiz.

Cihâdın farziyetini nâtık olan ilâhî hükümlerin mealleri: «Müşrikleri bulduğunuz yerde tepeleyin, onları (esir olarak) yakalayın, hapsedin. Onların bütün geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe eder­ler, (Tevbelerini ve imanlarını tasdik için) namaz kılarlar, zekât verir­lerse, yollarını serbest bıraksın»                                       Tevbe Sûresi, 5

«(Yer yüzünde) bir fitne kalmayıncaya ve din tamamiyle Allah (C.C.) in oluncaya kadar onlarla (kâfirlerle) muharebe edin.»

Enfal Sûresi, 39

«(Ey Mü'minler) sizler gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak (yâni gen­ciniz, ihtiyarınız, zengininiz,, fakiriniz, yayanız, süvariniz, zaifiniz, kaviniz) elbirlik (olarak savaşa) çıkın. Allah (C.C.) yolunda mallarınızla, canları­nızla cihâd edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için çok hayırlıdır.»

Tevbe Sûresi, 41

«Allah (C.C.) uğrunda (nasıl savaşmak lazımsa öylece) hakkıyla ci­hâd edin.»   Hacc Sûresi,' 78

Sünnetten olan delillerin mealleri:

«Müşriklerle mallarınız, canlarınız ve dillerinizle cihâd edin.»

Ahmed bin Hanbel, Nesaî

«Cihâd, kıyamete kadar devam edecektir,»

Cihâdın .faziletini nâtık olan şer'î deliller meali:

«Onlar (Allah C.C. m sevdiği Mü'minler), Allah (C.C.) yolunda sa­vaşırlar ve hiç bir kınayanın kınamasından (dedikodusundan) çekinmez­ler. Bu Allah (C.C.) m lutfu inayetidir ki, onu kime dilerse ona verir.»

Mâide Sûresi, 54

«îman edip te Allah (C.C.) yolunda hicret ve cihâd edenler, barın­dıranlar, yardım edenler: İşte gerçek Mü'min olanlar bunlardır. Mağfiret ve uçsuz bucaksız rızık da onlarındır.»

Enfal Sûresi, 74

«Bizim uğrumuzda mücâhede edenler (e gelince:)- Biz, onlara elbet­te (doğru) yollarımızı gösteririz.»  Ankebût Sûresi, 69

«Mü'minlerden özür sahibi olmaksızın (evlerinde) oturanlarla Al­lah (C.C.) yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar bir olamaz. Allah (C.C.) mallarıyla, canlarıyla savaşanları, derece itibariyle, oturanlardan çok üstün kıldı. (Gerçi) Allah (C.C.) hepsine de cenneti vâd etmiştir. (Fakat) Allah (C.C), savaşanlara oturanların üstünde daha büyük bir ecir vermiştir».   Nisa Sûresi, 95

«Her kim, Kelinıetullâhm yüce olması için hârbederse, işte o kim­se Allah (C.C.) yolundadır.»    BUHARÎ, MÜSLİM

[93] Yâni düşman bizi ve memleketimizi muhasaraya alırsa, eli silâh tutan kadın, erkek, büyük, küçük, zengin ve fakir her Müslüman üze­rine cihâd farzı ayındır. Topyekûn harbe çıkmak lâzım ve farzdır. Böy­le hallerde farzı ayin olduğunu nâtık olan ilâhî hükümler yukarıda zik­redilmiştir.                                                         

İLGİLİ   FETVALAR

Müslümanlardan bir cemaat, harbî (kâfir tebaalı ve kâfir memle­ketli) kâfirlerden Müslümanların zaifliği olup ziyâde olmayan cemaat ile muharebe edip Müslümanlar kâfirlere galip üzere iken Müslümanla-rın reisleri olan Zeyd firar edip Müslümanların bozulmasına sebep ol- sa, Zeyd'e ne lâzım olur?..

'ELCEVAP..- Şiddetli tâzir lâzım olur. İrtikâb ettiği şeni (kötü) mâsiye-tin cezasını âhirette görür.    Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 163

Harbî olan kâfirler İslâm beldelerinden bâzı beldeye istilâ edip as­ker çekmek = çıkarmakla İslâm Padişahı (Müslümanların Müslü­man Devlet Reisi) askerlerden bir cemaatı bu kâfirlerin cemaatı ile mu­kabele etmeye emrettiğinde bu (Müslüman olan) cemaat imtisal ve itaat etmeyip şer'î bir özür olmadan gitmeseler bun lara ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Büyük günah ile günahkâr olup, şiddetli tâzire müstehak  olur.                                                                            ALİ EFENDİ, 163

[94] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/304-308.

[95] Ganimet, harpte kâfir olan düşmanlardan cebir ve kahiluyla. alman maldır. Bu ganimet, ele geçmesini sağlayan kimseler arasmV_ da taksim edilir. Fakat Devletin hazinesine de tâyin edilen hükmü şer'i icra edildikten sonra harbe iştirak edenler arasında taksim edilir.

Ganimetin meşrûiyyetini ve taksim şeklini nâtık olan şer'i delil şu­dur :

«(Habîbim) sana harp ganimetleri (nin hükmünü) sorarlar. De ki: (Bu ganimetler) Allah (C.C.) Rasûlünün (S.A.V.) dür.»

ENFAL SÛRESİ, 1

«(Ey Mü'minler)! Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin mutlaka beşde biri (1/5) Allah (C.C), Rasûlünün, »hısımların, ye­timlerin, yoksulların ve yolcularındır.»    ENFAL SÛRESİ, 41

Bu Âyet-i Celiyleler gereğince ganimet meşrudur. Ve taksim şekli hemen ilerdeki fasılda geçeceği üzere şer'i yönleri uzun uzadıya beyan edilmiştir.                                            

[96] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/309-311.

[97] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/313-314.

[98] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/316-317.

[99] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/318-319.

[100] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/320-321.

[101] Öşrün meşruîyyeti sünnet ve icmaı ümmetle sabittir. Fiili ta1 bikâtin vukû'u şerhlerde uzun beyan edilmiştir.

Öşür, arazilerden alındığına göre burada arazilerin çeşitlerini ve b. zim Türkiye'nin arazisi üzerindeki beyan edilen şu hükümleri' nakled' lim.

«S, - Arazi kaç kısımdır?

C. - Arazi : Arazi-i öşriyye, arazi-i hariciye, arazi-i memlûke ve ara­zi-i memleket (-arazi-i emîriyye) nâmiyle dört kısımdır. Bizim memleke­timizdeki arazi başlıca bu dördüncü kısım (arazi'i emriyye kısmı) kabi-lindendir.»

DİNÎ BİLGİLER, 206

Öşrün tarifi ve diğer hükümleri metinde geçmektedir. Metindeki hü­kümleri okuyunca Türkiye arazileri hakkındaki muhterem üstadımız ÖMER NASÜHİ BİLMEN'in yukarıdaki vermiş olduğu hüküm daha va­zıhı ve arazi çeşitleri anlaşılabilir.

MÜHİMNÖT:

Yukarda metinde geçen "Haraca Tâbi olan arazînin mahsûlunda öşür yoktur.

(Öşür ve haraç ikisi bir yerde cem olmaz)."

Bu hükümler Merhum üstad Ö.Nasûhî Bilmenin Hukuku islamiyesinde şöyledir: ' 'Arazîyi Memleket: Veliyyülemrin müsûadasiyle bâ Tapu taliplerine tevcih edi­lir. Uhdelerine tevcih edilen kimseler, Bu arazînin sahibi değil, mutasarrıfı ve müs-teciri bulunmuş olurlar. Kira bedeli olarak mutasarrıflarından her sene ya maktûan bir bedel alınırkı, bu senevî muayyen bir vergi demektir: Yahut bu arazî ekildikçe hâsılatından onda bir, dokuzda bir, sekizde bir gibi hisse beytülmal namına istifa edilir. Mutasarrıfları tarafından yerilen bu vergi veya bu hisse, kendilerine nazaran bedelli icâre, hükümete nazaran haraç mesabesindedir. Binaenaleyh bu arazî mah­sulatından artık Öşür verilmesi lâzım gelmez..........

-  Haraç ile Öşür ise, bir arazîde içtimâ etmez.

- Türkiye'deki arazî umumiyeti îtibâriyle bu kabildendir! Artık ba arazî, ne öş­re, ne de ayrıca haraca tabî değildir. Reddülmuhtar. (HUKUKU İSLÂMİYE, c',4,Sahife, 85)

Ayrıca Üstadımız merhum, BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ adlı eserinin zekat bah­sinde, 352 sahifede aynı hükümleri zikrederek türkiyenin arazîsine öşür lazım olma­dığım beyan buyurmuştur.

Bir shife yukardaki dîni bilgiler isimli eseri 1959 tarihinde basılan en son ese-rindede aynı hüküm yazılıdır.

Binaenaleyh şu anda türkiyedeki uygulama şekli ve illetleri, merhum üstadımı­zın beyan buyurduğu gibidir. Zîra Türkiyedeki arazîlerden bir emlak vergisi alını­yor. Birde mahsulün vergisi olarak yüzde yedi hasılat vergisi alınmaktadır. Bu ver­giler Hükümete göre, haraç mesabesinde kabul edildiğinden, bu arazîden hem ha­raç ve hemde öşür alınamaz.

Hakîkat ve gerçekler böyle iken, müslümanları öşür vermeye zorlayıp vebal al-j tında göstermeye çalışanlar* fitne ve fesada sebeb olan zavallılardır.

Selef fitneyi önlemek için, Kıyamete kadar Kile ile satılması gereken buğday ve arpa-gibi mahsulatın alış verişini, Ebû yûsuf merhumun zaif kavliyle fetva verib kild ile alınıp satılmasına cevazda bulunmuşlardır. Kim, bir âlime tâb olursa, Allâhü teâla o kimse-j yi sâhiü selâmete eriştirir, Vesselam. 30-6-1986     

[102] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/323-324.

[103] Cizye, zimmî ve ehli kitap olan kâfirlerden alman maldır ve birnev'i vergidir.

Cizyenin meşrûiyyetini nâtık olan şer'i delil meali:

«Kendilerine kitap verilenlerden ne Allah   (C.C.),  ne âhiret gününeinanmayan, Allah (C.C.) in ve Peygamberlerin haram ettiği şeyleri haram tanımıyan, Hak dînini din olarak kabul etmeyen kimselerle zelil ve hakir (olarak) kendi el (ler) iyle cizye verecekleri zamana kadar, mu­harebe edin.»  Tevbe, 29

[104] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zimmî Zeyd'in küçük oğlu Amr'den cizye alınır mı?.. . ELCEVAP... Alınmaz. ALİ EFENDİ, 169

Kötürüm olan zimmî Zeyd'den cizye alınır mı?.. ELCEVAP... Alınmaz. ALİ EFENDİ, .169

A'mâ (kör) olan zimmî Zeyd'den cizye alınır-mı?, ELCEVAP... Alınmaz. ALİ EFENDİ,. 169

Piri fâni olup kâr ve kisbe kudreti olmayan zimmî Zeyd'den cizye alınır mı?..                                                                                               

ELCEVAP... Alınmaz. ALİ EFENDİ, 169

İnsanlarla karışıp kâr ve kisb etmeyen  Râhib  olan  Zeyd'den cizye alınır mı?.. ELCEVAP... Alınmaz.  ALİ EFENDİ, 169

[105] Zimmî Zeyd, sene başında cizyesini edâ etmeden ölse cizyesi sa­kıt olur mu?..

ELCEVAP.. Olur.  ALİ EFENDİ, 169

[106] Halkı Müslüman ve kâfir   (le karışık)   olan beldenin kâfirleri belde içinde kilise ihdas etseler (yapsalar) hâkim bu kiliseyi yıkmaya ka­dir olur mu?,.

ELCEVAP. . Olur. ALİ EFENDİ, 170

.Bir beldede vâki olan eski kilise harap olmakla bu beldenin zimmî-leri bu kilisede eski yapılışından ziyada olarak bina ihdas etseler, hâkim bu ziyâdeyi yıkmaya kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur FEYZÎYE, 155

[107] Yâni eskiden yapılmış ve Müslümanlar. tarafından fethedüdiği

zaman kilise ve diğer kâfir mâbedleri mevcud olursa, onlar yıkılmaz ve sonra harap olduğunda, tamir ve yeniden eski yerine ve eskisi gibi yapıl­masına mâni olunmaz.

İLGİLİ   FETVALAR

Sulh yoluyla fetholunan bir beldede vâki olan eski kilise yanmış ol­sa, bu beldenin zimmîleri bu kiliseye birşey ziyâde etmeksizin eski ya­pılış üzere tamir etmeğe izni şer'i var mıdır?.. ELCEVAP.. Vardır.  FEYZİYE, 154

Bir beldede olan eski kilise harap olduğunda kâfirleri o kiliseye es­ki yapılışı üzere tamir edip (hattâ yeniden yapıp) bir şey ziyâde etme­seler ehli Örf cemaatından Zeyd mücerred tamir etmekle bu kiliseyi «yık­tırırım» demeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.                                                        ALİ EFENDİ, 179

[108] AÇIKLAYICI FETVALAR

Bir kasaba halkından zimmî Zeyd, kâfirler mahallesinde bina etti­ği evini kiremitle örtmek isteğinde Müslümanlardan bâzı kimseler «Top­rakla ört» diye şer'i bir sebep olmadan men'etmeye kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olmazlar. (Zira kendi cinslerinin mahallesindedir).

ALİ EFENDİ, 173

Zimmî Zeyd, bir beldede Müslüman mahallesinde ev satın alsa hâ­kim (Zimmî) Zeyd'e «Evi bir Müslümana sat» diye cebre kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur  ALİ EFENDİ, 173

Bu fetvadan şu hükümler anlaşılıyor:

Müslümanların mahallesinde oturan Rumlar evlerini satmaları Dev­let tarafından zor edilir ve Rumlar da bu zor karşısında Müslümanlara sa­tarsa, alan Müslüman için almasında bir mahzur yoktur. Diğer isimleri ta­şıyan zimmî kâfirler de aynıdır.

Zimmî Zeyd'in bir sokakta olan dükkânının arkasında birkaç Müs-lümanın evleri olsa, o Müslümanlar  (zınAmı)  Zeyd'e «evimizin yakmın-

da zimmî dükkânının olduğunu istemeyiz elbette, dükkânı bize sat»  di­ye cebretmeye kadir olurlar mı?..

ELCEVAP...  Olmazlar. -(Zira mal hürriyetini zedeler ve ferdlerin zul­müdür).  ALİ EFENDİ, 174

Zeyd bir beldede Cami'i Şerif yanında olan odalarını kâfirlere îcâ-ra verip cemaatın azalmasına sebep olsa, hâkim, kâfirleri o odalardan çı­karıp Zeyd'e «bu günden sonra Müslümanlara îcâra ver» demeye ka­dir olur mu?..

ELCEVAP... Olur. (Cemaatın azalmasına mâni olmazsa yasaklanmak yok­tur).  ALİ EFENDİ,  174

Mâbed ve ibâdete saygı yapmak ve yaptırmak için ne güzel bir ka­nundur. Bu hüküm muvacehesinde bizim Müslümanların halleri ızdı-rap vermektedir. Caminin dibinde, kumarhane, birahane, meyhane açıp oralardan ve kendi hanesi olan evinden radyo sesleriyle, pis suratlı in­sanların na'ra sesleri ve sâirelerle mabede ve ibâdete gelen Müslümanla­ra saygısızlık ve edepsizlik etmekten çekinmiyorlar. Aynı zamanda uy­gunsuzlukları da tâzir ve men'olunmuyor. İslâm ne diyor, Müslümanlık-dan dem vuranlar ne yapıyorlar!.

[109] Zimmî Zeyd, bir beldede Müslüman kıyafetine girip o belde so­kaklarında o kılık (ve kıyafetle) gezer olsa Zeyd'e ne- lâzım olur?.. ELCEVAP... Men olunur. ALİ EFENDİ, 175

Kıyafet ve kılıkda Müslümanla kâfir ayırd edilmesi için kâfirlerin Müslüman kıyafetinde geyinmeleri yasaktır. Müslümanların da kâfir­lere teşebbühden kaçınmaları için onların kıyafetlerini taklid etmeme­leri lâzımdır. Zira onlara benzeyenler onlardan olur.

[110] Bu cümlelerde de kâfirlerle yolda karşılaşan Müslümanların on­lara zelil ve hakirliklerini bildirmek için davranışları ve selamlaşma, yol­ları beyan edilmektedir.

Bu hükümleri Hz. Rasûl (S.A.V.) Efendimiz meâlen şöyle beyan edi­yor :

«Yahudilerle Hiristiyanlara (rastladığınızda) evvelâ siz seîâm ver­meyin. Onlardan birine bir yolda rastgeiirseniz kendisini yolun dar tara­fına sıkıştırın.»      Müslim

«Şüphesiz Yahudiler size selâm verirlerse, her biri «Essâmü Aley-küm — Ölüm size» der. Siz de (ona) aynı şekilde, deyin.»

Metinde geçen hüküm ve bu Hadîs-i Şerif mealleri gereğince kâfir­lerin yerlilerine ve yabancılarına Müslüman tazim ve tebcilde buluna­maz. Kâfirlerin âdı ve sapık yolda olduklarını bildirmek için gereken şeylerin yapılması lâzımdır.

[111] Zimmî Zeyd, ahdini bozup harbe iltihak etse ve iltihakiyle hük-molunsa Zeyd'in Dâr'i İslâmda olan ümmü Veled'i âzâd olur mu?.. ELCEVAP.. Olur  BEHÇE, 167

Ermeni taifesinden olan zimmî Zeyd, «Ahdimi bozdum harbî oldum» dese Zeyd mücerred böyle demekle ahdini bozmuş olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.   BEHÇE, 167

Zimmî Zeyd,    ahdi bozup ve dâri harbe iltihâk edip ve iltihakiyle hükmolunsa Zeyd'in dâri İslâmda olan veresesi malını taksim etmeye ka­dir olurlar mı?.. ELCEVAP..    Olurlar.      ALİ EFENDİ, I7fi

[112] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/326-3330.

[113] Mürted, irtidad ve riddet kelimelerinden müştakdir. Binâen­aleyh irtidad ve riddet, lügâtta, dönmek, tebdil etmek, tekrar etmek, av­det etmek ve eski hâlini istemek nıânâlarıriadır.

Şer'î ıstılahta mürted, İslâm dîninden dönmek ve çıkmaktır.

Mürtedliğin, rüknü ve sıhhatinin şartı vardır.

RÜKNÜ: Müslüman kimsenin îmândan sonra dilinde küfür kelime*-sini icra etmesi: Söylemesidir                                                        

SIHHATİNİN ŞARTI: Küfür kelimesini söyleyen kimse akıllı, İh hatli ve kendi arzusu ile söylemesidir.                                             

Binâenaleyh delinin, hâlini bilemiyecek kadar hasta ve sarhoş ijıla nın, ikrah ve zor karşısında küfür kelimesini söyleyen kimseler mü£ ec değildir.

İkrah karşısında küfür kelimesini söylemenin küfür ve söyleyöiiiı de kâfir olmadığına delili şer'î meali şöyledir :                                  

«Kalbi îman üzere, (sabit ve bununla) mütme'in (ve müsterih)' duğu halde (cebrü) ikraha uğratılanlar (ikrahla küfür kelimesi söyle-tilenler), müstesna olmak üzere kim îmanından sonra Allah (C.C.) i ta­nımaz, fakat küfre sîne (i kabul) açarsa, Allah (C.C.) in azabı onların başındadır. Onlar için en büyük bir âzab vardır.»            Nalh Sûresi, 106

Bu Âyet-i Celiylede îmandan sonra küfrü ikrahla söyleyen istisna edilerek mü'minlerden oldukları beyan edilmektedir. Bununla beraber kendi arzu ve isteği ile yürekten küfrü söyleyenler de kâfir - Mürted ol­dukları ve şiddetli azaba müstehak olacakları beyan edilmektedir

İLGİLİ   FETVALAR

Müslüman Zeyd, garabdan sarhoş olup ve aklı ermezken Müslüman Amr'e «bire dînini ve îmanını falan ettiğim»   diye' cima lafzıyla sövse, Zeyd böyle demekle kâfir olmuş olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, 182ı

Zeyd, şarapdan sarhoş olup ve aklı ermezken «şarap halâldir» dese, Zeyd kâfir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz.      ALİ EFENDİ

Devamlı delilikle deli olan zimmî Zeyd, «Müslüman oldum» ağse Zeyd'in Müslümanlığına hükmolunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz. Zira Müslüman olan kimse, delirdiğinde onun kü­für ve irtidadı nasıl makbul ve muteber değilse akılsız kâfirin de Müs­lümanlığı muteber değildir). ALİ EFENDİ, 178

Zimmî Zeyd, sarhoş iken İslama gelse (Müslüman olsa)  Müslüman­lığı sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ,

[114] Mürteddin öldürülmesini nâtık olan şer'î delillerin mealleri şöy­ledir :                         

«Herhangi bir kimse, dînini değiştirse boynunu vurun.»         Buhâri

«Herhangi bir erkek İslâm'dan dönerse, onu İslâm'a davet et. Eğer dönerse^ ne âlâ, dönmediği takdirde hemen boynunu vur. Hangi kadın

İslâm'dan dönerse onu da davet et. Dönerse mes'ele yok. Dönmezse he­men boynunu vur.»

Bu ikinci Hadîs-i Şerifteki mürted plan kadının öldürülmesi mes'e-lesi Cumhurun görüşüne muvafıktır. Biz hanefilerin mürted olan kadı­nın öldürülmeyip hapsedileceğine dâir şu mealdeki hadîsi şeriftir :

«Bu (kadın) öldürülmemeli idi.»                            Ahmed bîn Hanbel

Biz Hanefilerin, mürted kadın hakkındaki hükmü hemen biraz iler­de metinde gelecek ve Musannif merhum îzah edecektir.

İLGİLİ    FETVALAR

.   Müslüman Zeyd, Allah  (C.C.) muhafaza, mürted olsa, Zeyd'e ne lâ­zım olur?..

ELCEVAP... İslâm'arz olunup, şüphesi varsa izâle olunur. Mühlet ister­se üç gün hapsolunur. İslama gelirse febiha; İslama gelmediği takdirde öldürülür.    FEYZİYE, 160

Zimmî Zeyd,. şerefi İslâmla müşerref olduktan sonra Allah (C.C.) muhafaza, mürted olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..

ELCEVAP... İslâm arz olunur ve şüphesi izâle olunur. Mühlet isterse üç gün hapsolunur. Sonra İslama rücû etmezse öldürülür.

FEYZİYE, 160

Müslüman Zeyd, Allah (C.C.) muhafaza, mürted olsa, Zeyd'e ne1 lâ­zım olur?..

ELCEVAP... İslâm arz olunur, şüphesi giderilir. Mühlet isterse, üç gün hsnsolunur.    İslama gelirse febihâ, İslama gelmediği takdirde öldürülür.

ALİ EFENDİ, 184

Müslüman  Zeyd,  Allah   (C.C.)   muhafaza,   mürted  olsa   karısı   Hind bâyin (ayrılmış) olur mu?.. ELCEVAP      Olur.   ALj EFENDİ, 184

[115] AÇIKLAYICI FETVA                                                      

Müslüman   Zeyd,   Allah   (C.C.)   muhafaza,   mürted   olup   kâfirlerin memleketine iltihak ettikten sonra iltihakına hükmolunsa Zeyd'in Müs­lüman vârisleri Zeyd'in îslâmı hâlinde mâlik olduğu  (kazandığı)   eşya--sınî taksim etmeye kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olurlar.                                                      ALİ EFENDİ, 185

[116] Müslüman Zeyd, mürted olup, kâfirlerin memleketine sığındık­tan sonra ve sığındığına hükmoİunup Zeyd'in Müslüman vârisleri Zeyd'in İslâmı hâlinde mâlik olduğu eşyasını taksim ettikten sonra Zeyd Müs­lüman olarak avdet etse bunların (taksim eden vereselerinin) ellerinde mevcud olan eşyasını rıza yoluyla veya hâkim kararıyla bunlardan alma­ğa kadir olur mu?..   

ELCEVAP... Olur.    BEHÇE, 171

[117] Zeyd'in karısı Hind, Mürted olsa Hind'e şef'an ne lâzım olur?.. ELCEVAP Hapis ile İslama cebrolumır. Müslüman olduktan sonra nikâh-dan imtina ederse, nikâha da cebrolunur.     Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 170

Nasrânî Hind, Şerefi İslâm ile müşerref olduktan sonra Allah  (C.C.) muhafaza, mürted olsa, Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  Hapis ile İslama cebrolunur.                  ABDURRAHİM,  71

Nasrâni Hind, Şerefi İslâmla müşerref olduktan sonra Allah   (C.C.) muhafaza, rnürted olsa, Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...  İslama gelinceye kadar hapsolunur.         ALİ EFENDİ, 185

[118] Mürted olan baba ve annenin İslama dönmeleri nasıl cebrolu-j; nurlarsa çocukları da onlara teb'an cebrolunurlar.     Fakat çocuklarının-çocukları dedeye ve neneye tabî olmadıklarından onlar cebrolunmazlarf Ve çocukları büyük yaşta olursa ebeveynine tâbi değildirler.

İLGİLİ   FETVALAR

Zimmî Zeyd şerefi İslâmla  müşerref  olup  küçük  oğlu  Amfin Zeyd;e tâbi olmasıyla İslâmma hükmolunduktan sonra Amr baliğ oldur ğunda İslâmı ikrar etmeden mürted olsa Amr'e ne lâzım olur?..             

ELCEVAP... İslama cebrolunur.    ALİ EFENDİ, 18(İ

Zimmî Zeyd'in oğlu olup, akıllı küçük  olan Amr, İslama geldikten sonra ve baliğ olmazdan evvel mürted olsa Amr'e ne âzım olur?.. ELCEVAP.,. İslama cebrolunur.     ALİ EFENDİ, 18

[119] Aklı hayre, şerre erebilecek derecede olan çocuğun Müslüman­lığı da ve mürtedliği de İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed  (R,A.)'a göre sahihtir. Binâenaleyh böyle bir çocuk Öldüğü zaman kâfir olan ana ve babası vâris olamaz ve kâfir olan ana ve babasına da bu çocuk vâris olamaz. Zira Müslüman kâfire ve kâfir Müslümana vâris olamaz. Dinle-; rin muhtelif oluşu, irse mânidir.

Buradaki, akıllı çocuğun yaşı hususunda ise, en muteber ve sahih se net Hz. Ali (R.A.) Efendimizin yedi yaşında İslâmı kabul etmesi ve onurij Müslümanlığı ile hükmolunmasıdır.    Binâenaleyh îman ve İslâm baki;] mından bir çocuğun en az yedi yaşında olması şarttır. Bu yaştan aşağın daki kâfir çocuklarının îmanına îtibar edilmez.

İLGİLİ   FETVALAR

Zimmî Zeyd'in, üç yaşında olup âkil olmayan oğlu küçük Ani lüman oldum» dese, Amr'in İslâmma hükmolunur mu?.. ELCEVAP. . Olunmaz.    ALİ EFENDİ, 178

Zimmî Zeyd'in oğlu olup âkil olan (yedi yaşma varan) küçük Amr İslama gelse, İslâmma hükmolunur mu?.. ELCEVAP. . Olunur.    ALİ EFENDİ, 178

Zimmî Zeyd'in, altı yaşında olup âkil olmayan küçük oğlu Amr İs­lama gelse, İslâmma hükmoîunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz.  BEHÇE, 169

Bu fetvalardan anlaşılmıştır ki, yedi yaşından aşağı çocuklara akıllı nazariyle bakılmıyor ve akıllı hükmü verilmiyor. Ancak yedi yaşından itibaren yukarıya doğru yaşlara varmış olanlar akıllı sayılmaktadır.

Altı yaşında olan küçük Zeyd, İslama gelse   (Müslüman olsa)   İslâ­mma hükmolunur mu?.. ELCEVAP...  Olunmaz.    Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 74

Zimmî Zeyd'in, yedi yaşında olan küçük oğlu Amr İslama gelse, sa­hih olur mu?..

ELCEVAP.,. Olur.       ABDURRAHİM, 74

MÜRTED VE KÜFÜRLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Musannif merhumun zikretmediği fakat sarihler tarafından ve di­ğer uzun eserlerde zikredilen bâzı mühim hükümleri arzetmeyi uygun bulduğumuzdan naklediyoruz :

Mutlaka küfür icabeden amel, söz ve hareketler, mürted olan kim­sede olduğu gibi amellerin hükmünü ve varlığım söyleyen ve yapanlar­dan yok eder. Yâni hiç yapmamış gibi amel defterinden silinir.    .

Binâenaleyh hacc vazifesini daha evvel yapmış olursa mutlak kü­fürden ve mürtedlikten sonra İslama rücû ettiğinde tekrar hacc vazife­sini iade etmesi farzdır.

Evli ise nikâh tazelemesi lâzımdır. Aksi takdirde aile hayatı fesat­lıkla devam eder.

Hac vazifesini iade etmesi lâzım olmakla beraber namaz ve sair amellerini iade etmesi Sazım değildir. îmandan sonra mürted olanın ve­ya küfürde bulunanın amellerinin yok olduğu ve hiç bir ecir ve sevabın kalmadığını nâtık olan ilâhi hükümler meali şöyledir :

«(Mü'minlerdcn)   kim  imam  tanımayıp  kâfir  olursa her   halde  bütün yapdığı boşuna gitmiştir. Ve o, âhirette en çok ziyana uğrayanlar­dandır.» Mâide, 5

«Andolsunki (Habîbim) sanada, senden evvelki (Peygamberlere) de (şu) vahyolunmuşdur: Eğer (bilfarz Allah C.C.'a) ortak tanırsan şirk eder­sen celâlim hakkı için (bütün) amel (ve hareketler) in boşa gider ve mu­hakkak husrâne düşenlerden olursun.» Zümer,  65

Bu gerçekler karşısında, müslüman çok dikkatli ve uyanık bulun­ması lâzımdır. Aylarca, senelerce ve ömrünün pek çok zamanında yap­mış olduğu ibadet ve hayrı hasenat bir günde veya bir saniyede yok olup eli'boş ve müflislerden olarak huzuru ilâhiyyeye gidebilir. Orada yaptık­larını amel defterinde bulamaz. Helak ve ziyana uğrar, cehennemi boy­lar.

Binâenaleyh her hâlü kârda konuşulacak söz veya yapılacak işlerin îmana zarar vermeyecek tarafını dikkata alarak hareket etmeli. Evvelâ gönül terazisine ve İslâm ölçüsüne vurup ondan sonra yapmak veya söy­lemek en salim yoldur.

İLGİLİ   FETVA

Zeyd'den, hataen küfür kelimesi  sâdır  olup tecdidi  îman ettiğind geçmişdeki ibâdetlerini iade etmesi lâzım olur mu?..

ELCEVAP... Namazların iadesi lâzım olmaz. Haccda iade lâzımdır.

HAMİŞİ BEHÇE, 165

Bu fetvada her ne kadar hataen denilmişse de, bütün fukahanm gö­rüşü bilerek ve oyuncak olsun gibi hallerle küfür söylemekle aynı hü­küm câridir.

Küfür kelimesini  söyleyen  kimselerin  cihetleri ve  nev'ileri  vardır Bahri Râik adlı eserde ve oradan naklen metin şârihi Dâmad adı ile mâ­ruf olan eserde de şöyle beyan ediliyor: .   Hulâsa'i kelâm küfür sözünü söyleyenler:

a)    Bir kimse, küfür kelimesini eğlence ve oyun (şaka) olarak söy­lerse, bütün ulemanın ittifakı ile kâfir olur ve itikadına itibar olunmaz.

Buraya her türlü küfür şaka ve eğlenceler, gülüştürme!er dahildir.

b)    Bir kimse, küfür kelimesini hataen veya mükrehen söylese, bü­tün ulemanın indinde kâfir olmaz ve tekfir olunmaz.

c)    Bir kimse, küfür, olduğunu bildiği halde bile bile küfür kelimesi­ni söylerse, bütün ulemanın ittifakı ile kâfir olur ve tekfir olunur.

d)    Bir kimse, söylediği sözün küfür olduğunu bilmediği halde ken­di ihtiyarı ile söylerse, işte burada küfür olup, olmamasında ihtilâf var­dır.    Böyle olan mes'elelerde tahrir ve tetkik edene yakışan imkân dâ­hilinde pek çok ihtimaller karşısında küfür ciheti olmayan tarafa hamledip müslümanın küfrüne fetva vermemek en güzel yoldur. Ve böyle etmek gerekir.       

[120] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/332-367.

[121] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/368-369.

[122] Lekît; sokağa, cami ve saire önüne bırakılmış ve anası babası belli olmayan çocuktur.

[123] İslâm beldelerinden bir beldede vâkî hamam kapısında bulunan küçük Hind'in hürlüğüne hükmolunur mu?..

ELCEVAP... Olunur.  BEHÇE

[124] Hind, hamam kapısında bırakılmış bir yaşında oğlan bulup al­dıktan sonra lekît (bulunan çocuk) üzerine borç olmak üzere hâkimin emriyle bir müddet o lekît oğlanı kendi mâliyle mâruf mikdar infak ve giydirse, o oğlan baliğ olduğunda Hind bu müddet de nafaka ve elbise­sine masrafını oğlandan almağa kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

[125] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/370-371.

[126] Lükata, bulunan yitik ve tesadüfen bulunan para, mal ve saire­dir.   Bulunan eşyanın îlânı ve yerini bulmak için duyurmaya çalışmanın nıeşrû'iyyeti pek çok sünnetle beyan edilmiştir.

«Her kim bir kayıp hayvanı bulursa, o hayvanı bildirmedikçe (îlân etmedikçe) kendisi dalâlettedir.»      Müslim.

[127] Zeyd, umûma âid bir yol üzerinde, şu kadar para bulup sahibi­ne reddetmek için alıp ve şâhid diktikten sonra Zeyd, kendisi tarif et­mekten âciz olmakla o parayı tarif    (duyurmak)    için hâkimin izni ile Amr'e verdikten sonra bu meblâğ Amr'in bir taksirat ve tecâvüzü olma­dan Amr'in elinden çalınıp zâyî olsa, Zeyd yahut Amr'e tazmin etmek lâzım olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 199

Zeyd'in devesi kayıp olduktan sonra, Amr o deveyi sahrada (ovada) bulduğunda (sahibine) red etmek için alıp ve şâhid dikip sonra deve Amr'in tecâvüz ve hiç bir .taksiratı olmadan zayi olsa (yitse), Amr'e taz­min etmesi lâzım olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 191

[128] Zeyd'in iki devesi kayıp olduktan sonra,, Amr o develeri tutsa, sonra Zeyd develerini istediğinde Amr «Mücerred ben. tutmakla bana şu kadar para vermeyince vermem» demekle Zeyd Amr'e o kadar para verip develeri alsa, Zeyd (verdiği) o parayı Amr'den geri almağa kadir

olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

ALİ EFENDİ, 191

[129] Hind, kendi mülkü olan evini Amr'e îcara verip ve teslim edip Amr evinde sakin iken evin duvarı içinde Müslümanların sikkesiyle sik-kelenmiş bir mikdar para bulup çıkardıktan sonra Hind, «O para benim mülkümdür» diye dâva etse (Hind) sözüyle tasdik olunup parayı Amr'den almağa kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

Bu surette Amr «Mücerred ben o parayı bulup çıkarmakla benim olmuş olur> diye vermemeye kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz.

BEHÇE, 200

Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/373-375.

[130] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/376-377.

[131] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/378-379.

[132] Şirket: Ortaklık, her yönleriyle İslâm hukukunda uzun uzun beyan edilmiştir. Ve şirket: Ortaklık, birden fazla kimselerin iştirak et­tikleri veya müşterek oldukları mal ve emsali üzerinde ortaklıktır. Kısım­ları metinde mezkûrdur.

Bütün ortaklıklarda kâr ve zarara iştirak etmek şarttır. Aksi tak­dirde ortaklıklar bâtıldır.

Ortaklığın meşrû'iyyeti kitap ve sünnetle ve diğer delillerle sabittir.

Kitapdan olan şer'i delillerin meali:

«(Ölünün) edeceği vasiyyet ve borç (un edasın) dan sonra üçte bir­de ortakdırlar.» Nisa Sûresi, 12

«Gerek (mallarını birbirine) katıp karıştıran (ortak) ların çoğu bir­birine haksızlık eder.»  Sâd Sûresi, 24

Sünnetten olan delillerin mealleri:

«Allah (C.C.) biri diğerine hıyanetlik etmedikçe ben iki ortağın üçün-cüsüyüm. Hiyânetlik etti mi aralarından çıkarım» buyurdu.

Hadis'i Kûdsî, Ebû Dâvud

Hz. Rasûl (S.A.V.) Sâib bin Yezid'i Mahzûm'i (R.A.) ismindeki orta­ğına şöyle buyurmuştur :

«Merhaba  kardeşim   ve  ortağım»   Ahmed   Bin   Hanbel,   Ebû   Dâvudve İbni Mâce.

[133] Yâni birinci ortaklık mülkün esasında ve anasında ortaklıkdır. Bu ortaklığın sebep ve oluş yönleri metinde mezkûrdur. Ve bu ortakhk-daki tasarruf her iki ortak birbirine izin vermedikçe diğerinin mâlinde yabancı gibidir. Binâenaleyh ortağın izni olmadan ortak nâmına hiçbir tasarrufda bulunamaz.                                                             

İLGİLİ   FETVALAR                 

Zeyd, Amr'in zimmetinde olan şu kadar para hakkını almadan Zeyd ölüp kızları Hind ve Zeyneb'i terk ettiğinde Amr bu meblâğından Hind'in hıssasını Hind'e verirken Hind kanaat etmeyip «Zeyneb'in hıssasmıda ba­na ver» diye Anır'i cebretmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. NETİCE, 162

Bu fetvadaki hüküm, metinde geçen «îrs cihetinden olan ortaklık cümlesinin hükmünü ifâde etmektedir. Ortaklardan biri diğerinin hak­kında tasarruf edeme. Ancak ortağın izniyle tasarruf edebilir.

Zeyd, Amr ile müştereken mâlik olduğu beygiri Amr'in izni olma­dan mer'aya salıverip başında muhafız olmadan bırakmakla beygir zayi olsa Amr beygirden hıssasını Zeyd'e tazmin ettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 178

Zeyd ve Amr bir eve müştereken mâlik iken Zeyd Amr'e «Evden hıssani al, eğer almazsan hıssanı bana sat» diye cebretmeye kadir olur mu?..                                                          

ELCEVAP... Olmaz. (Zira-ticâret ve alış verişde meşru olan rıza şarttır. Binâenaleyh rıza olmayınca alış veriş doğru olmaz). FEYZİYE, 181

Ölen Zeyd'in veresesinden Amr, Zeyd'in, Bekir'in zimmetinde olan şu kadar para hakkını Bekir'den tamamen alsa, (ölen) Zeyd'in diğer ve­resesi Amr'in aldığından hisselerini almağa kadir olurlar mı?. ELCEVAP.. Olurlar.  ALİ EFENDİ, 200

Zeyd, Amr ile müştereken mâlik  olduğu  gemiyi   (Motor,  kamyon ve emsalini) Amr'in izni olmadan başka memlekete götürmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.     ALİ EFENDİ, 201

Zeyd, Amr ile müştereken mâlik olduğu koyunu azgınlıkla müstakil olarak zaptetse, Amr koyundan hıssasmı (alıp) zaptetmeye kadir olur mu?..   

ELCEVAP... Olur ALİ EFENDİ, 202

Zeyd, kardeşi Amr ile müştereken mâlik olduğu arsada Amr'in izni olmadan kendisi için ağaç dikse, Amr arsayı hâkime taksim ettirip ken­di hissesinde vâki olan ağaçları Zeyd'e soktürmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.   ALİ EFENDİ, 202

[134] Zeyd, (kendi) mâliyle satın aldığı eşyayı Amr ile müştereken mâlik olduğu gemiye yükletip başka memlekete  götürüp sattığında şu kadar   (belli mikdar)   fayda hâsıl  olsa Amr  «mücerred gemi aramızda müşterek olmakla hâsıl olan fâide (kazanç) de sana ortak olurum» de­meye kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz.  (Fakat ortağın izni olmadan yükletti ise Zeyd için tıyb olmaz).  FEYZİYE, 177

[135] Yâni Şirketi Akid'de = Bir şey üzerine sözle yapılan ortaklık, «Kâr olsun olmasın ayda veya senede beşyüz veya- bin lira kâr vardır» diye tâyin edilen şartla ortak  olunmamalıdır.  Böyle ortaklıklar bâtıl­dır. Ancak kâr mikdarını tâyin etmeden kâr ve zararın yüzdesi şartıyla, meselâ : Yüzde beş, yüzde ellisi gibi şekillerle yapılmasıyla sahih olur. Zira kârda tâyin yoktur. Kâr ne kadar çoğalırsa yüzde nisabı da çoğa­lır. Kâr az olursa yüzde hisabıyla ortaklıkdaki hisse de azalır.

[136] AÇIKLAYICI FETVALAR

Müslüman    Zeyd, zimmî  (vatandaş kâfir)  olan    Amr ile müfâveza (denk ve müsavi mallarla da olsa) ortaklık yapması caiz olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz. (Zira biri Müslüman diğeri kâfirdir).     BEHÇE, 203

Zeyd ve  Amr müfâveza  ortaklığı  yapsalar  lâkin  sermâyeleri  mü­savi olmasa yapılan bu müfâveza ortaklığı sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Zira sermâyenin müsâvî olması şarttır).

FEYZİYE, 176

Metindeki hükümlerden ve bu fetvalardan anlaşılmıştır ki; Şirket'i Müfâveza; sermayede, kârin hisselerinde, îman ve dîn birliğinde müsâ­vî olmaları şarttır. Aksi takdirde ortaklık müfâveza ortaklığından inan ortaklığına inkılâp edebilir.

Bu mes'elenin daha genişi «Mir'âtı Mecelle» adlı eserde maddeler hâlinde beyan edilmiştir.                                                                

[137] Zeyd'in şirket'i müfâveza ile ortağı Amr, Bekir'den bedeli ma­lûm olan bir miktar eşya alsa, Bekir eşyanın bedelini Zeyd ve Amr'den hangisinden dilerse almaya kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur BEHÇE, 204

[138] Yâni Şirket'i Müfâveza ve inan, altın, gümüş ve geçerli olan para ile sahih olur ve Şirket'i înân ne gibi şartla sahih olursa, şirket'i müfâveza da aynı şartlarla sahih olur.

MÜFÂVEZA ORTAKLIĞI İLE İLGİLİ FETVALAR

Zeyd'in şirket'i mufâveza ile ortağı Arar, ortak maldan şu kadar (bir mikdar) eşyasını oğlu Bekir'e değer bedeliyle satıp ve teslim etse,, bu sa­tış sahih ve nafiz olur mu?.. ELCEVAP... Olur    BEHÇE, 212

Zeyd'in şirket'i mufâveza ile ortağı Amr, Hind'i şu kadar (bir mik­dar). mehir söyleyerek nikahlayıp ve duhûl (cima') ettikten sonra Amr Hindi talâkı bâyinle boşasa, hâlâ Hind konuşulan mehri (boşayan) Amr'­den talep etmeyip (ortağı) Zeyd'e «Mücerred ortağın olmakla sen kendi mâlinden bana ver» diye cebretmeye kadir olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.      BEHÇE, 212

[139] Yâni şirket'i inan ortaklığı; Mufâveza ortaklığında ortak her ne şekilde tasarruf yapabilirse şirket'i inanda da aynı tasarrufları ya­pabilir.

Şirket'i inanda ortak olanların sermâyelerinin müsavi olması şart değildir. Birinin sermayesi diğerinin sermayesinden fazla ve yaeksik ola­bilir.

Ortaklardan her biri ortak olan malı gerek peşin para ile ve gerek veresiye olsun az ve çok bir paha ile satabilir.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd ve Amr şirket'i inan ile ortak iken Zeyd ortak maldan şu ka­dar (bir mikdar) metâ'ı Amr'in izni olmadan emsalinin kıymetinden çok noksan fiatla satıp ve teslim etmesiyle harcamış olsa, Amr hissesinde satmaya izin vermemiş olmakla metâ'dan hıssasım Zeyd'e tazmin ettir­meye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.      FEYZİYE, 175

Zeyd'in şirket'i inan ile ortağı olan Amr, Bekir'den şu kadar para ödünç alıp sonra Amr firar etse, Bekir Zeyd'e «Mücerred Amr senin or­tağın olmakla o parayı bana mâlinden eda et» demeye kadir olur mu?.. ELCEVAP...  Olmaz.  (Zira şirketi inanda ortaklar birbirinin kefili ola­maz).                                                                              ALİ EFENDİ, 201

Zeyd'in şirketi inan ile ortağı olan Amr, ortak maldan şu kadar eşyayı malûm paha ile Bekir'e satıp teslim edip sonra parasını almadan başka memlekete gitse, (veya ölse) Amr Zeyd'i parayı almaya vekil et­miş değilken Zeyd, Bekir'e «Mücerred sen Amr'in ortağı olmakla bu pa­rayı bana ver» diye cebretmeye kadir olur mu?.! ELCEVAP... Olmaz.      ALİ EFENDİ, 200

Müslüman Zeyd, zımmî  (vatandaş olan kâfir) Amr ile şirketi inan ortaklığı yapsa sahih olur mu?..

ELCEVAP... Olur. (Zira bu şirkette, din birliği ve sermâyede müsâvilik gibi şart yoktur);    BEHÇE, 203

[140] Yâni, şirket'i inan ortaklarının sermâyeleri gerek müsâVî ve ge­rekse farklı olsun ortakları kâr-ı aralarında sermâyelerin miktarına gö­re taksim etmek üzere şart etseler sahih olur ve kâr aralarında ettikleri şart üzere sermâyelerinin mikdarma göre taksim olunur. Gerek ikisi­nin de çalışması olsun ve gerekse birinin, çalışması şart kılınsın. Ancak yalnız birinin çalışması şart kılındığı takdirde o çalışan kimsenin de ye­dinde diğerinin sermâyesi 'ticâret eşyası ve emânet hükmündedir.

İLGİLİ   FETVALAR

(pZeyd ve Amr, aralarında şirket'i inan ortaklığı kurup lâkin Zeyd has­ta olmakla Amr yalnız başına ortak malı çalıştırıp şu kadar kar hâsıl ol­duğunda Zeyd kârdan hissesini almak istediğinde Amr  «Sen çalışmakla şart koşulan hisseni noksan al» demeğe kadir olur mu?.. ELCEVAF... Olmaz.   BEHÇE, 204

Zeyd ve Amr ticâretten bir nev'i mahsusda (Meselâ: Sâde koyun veya sâde buğday ticâretinde) şirket'i inan ortaklığında anlaştıktan son­ra Zeyd, Bekir'den kendi mâliyle ticâretleri cinsinden olmayan bir meta1 (eşya) alıp, başkasına satıp şu kadar (bir mikdar) kâr hâsıl olsa, Amr Zeyd'e «Yazıldığı üzere ortağım olmanla o kârda ortak olurum» demeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.

Zeyd", babası Amr'in îyalinde (Aile ve himayesinde) iken Amr'e kâr ve kazancında yardım edip bir mikdar mai hâsıl olduktan sonra Zeyd Ölse, Zeyd'in diğer veresesi o maldan hıssa nâmına bir şey almağa ka­dir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. FEYZİYE, 174

Yâni babasının evinde ve babasının mülkünde ona yardım eden oğ­lu ölse onun yardımı zamanında kazanılan mal babanın- olduğundan ev­lâdı olan ve yardım eden Zeyd ölse, onun vârisleri, meselâ: Karısı, oğ­lu, kızı gibi kimseler o maldan hak iddia edemezler. Bu husus «Babalı olanın malı olmaz» sözüne tetabuk etmektedir. Ancak babasının .hirnâ-•yesinde olmaz ve kendinin sermâyesi ile kazançda bulunursa, bu tak­dirde gelir ve kazanç kendinindir. Velev ki babası ile ortaklaşa ticâret yapsınlar.

Zeyd,    kendi mülkü olan arsasında bağ dikerken,    Zeyd'in iyâlinde (yanında ve himayesinde) olan oğlu Amr Zeyd'e yardım etse, Amr o bağ­da (babası) Zeyd'e ortaklığa kadir olur mu?.. ELCEVAP. . Olmaz.    FEYZİYE, 176

Zeyd, babası Amr'in îyalinde iken kâr ve kazancında yardım edip bir mikdar mal hâsıl olsa, Zeyd o malda Amr'e ortak olmaya kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, 195

Zeyd, ölüp oğulları Amr ve Bekir'i terk ettiğinde Amr taksimden evvel mâliyle müstakil olarak ticaret edip bir mikdar mal tahsil etse, B-e kir, Amr'e «Tereke aramızda müşterek iken tahsil etmenle o malda sana ortak olurum» demeye kadir olur mu?..

ELCEVAP...  Olmaz.     ALİ E#ENDİ,  195

Bu son fetva ile diğer fetvalar arasındaki hükümlere dikkat etmek

gerekir. Kendi mâliyle kazanana diğerlerinin iştirak hakkı yok. .Velevki mürüvveten yardım etsinler.

[141] Yâni san'atta ve iş yapmayı teahhüd ve kabul etmekteki ortak­lık; çalışmak ve iş kabul etmek üzere yapılan ortaklıktır. Binâenaleyh, bu iki ortak iş veren tarafından istek ve teksiflerin yerine getirilmesi her iki ortak tarafından kabul edilen ve yapmaları gereken ortaklıktır.

Gerek çalışmaları alesseviye olmak şartiyle olsun, gerekse çalışma­nın üçte biri birine-ve üçte ikisi diğeri üzerine olsun, yine bu ortaklık şahindir.

Ortaklardan her biri, iş kabul etmede ve bir iş üzerinde anlaşmada yetkisi vardır. Biri iş alıp diğerinin çalışması da caizdir. Veya san'atta müşterek olan iki terzi ortaktan birinin iş alıp biçmesi, diğerinin de dik­mesi caizdir.

İş kabul etmede ortaklar biribirinin vekilidir. Binâenaleyh asıl olan kimsenin kendi yetkisi ne ise vekil olanlar da aynıdır. Birinin kabul et­tiği işin yapılması, hem kendisine ve hem de ortağına lâzım olur. İş ve­ren kimse, iki ortaktan hangisinden arzu ederse ondan işin ifâsını ister. Ortaklardan hangisi olursa olsun her biri o işi yapmaya mecburdur. Bun­lardan birisi «bu işi ortağım kabul etmiş, ben karışmam» diyemez.

Şirket'i sanayide birinden dükkân, diğerinden çalışmak şartı üze­rine iki kişi ortak olsalar sahih olur.

Yapılan işin ücretini almada da her iki ortak yetkilidir. İş veren kimse de bu iki ortaktan herhangi birine verebilir.

Ortaklar, kazancı ettikleri şart üzerine taksim ederler. Yâni müsa­vi olmak üzere şart koşdularsa, o şekilde, yok ikili birli olmak üzere şart koştularsa kazanç ve kân ikili birli olarak taksim ederler.

Bu ortaklıkda çalışmak da müsâvîlikle beraber kârda fazlalık şartı da caizdir. Ortaklardan biri tarafından alınan iş her hangi bir sebeple "telef edilse, her ikisi tazmin eder.

[142] Şirket'i vücûh = Şeref, îtimad ve itibâr ile olan ortaklık; her iki ortağın da sermayesi olmayıp şeref ve itibarıyla veresiye alıp satı­lan maldan kazanılan kâr üzerinde ortaklıktır.

Bu ortaklıkda da yapılan kârı, aralarında müsâvî olarak taksim şartı ile olduğu gibi, ikili birli taksim edilmek üzere yapılan şart da sa-hihdir. Ancak alınan mal aralarında yan yarıya hisseli olarak alınırsa, kârın taksimi de aynen öyledir. Bu takdirde fazla ve eksiklik şartı ma­nasızdır.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd ve Amr, şirket'i vücûh ile ortak olup sonra bunlar o ortaklık­da çalışıp bir mikdar mal kazandıktan sonra malın hepsini Zeyd  alsa, hemen   Amr yaptıkları ortaklık şartı üzere hissesini    Zeyd'den almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP.    Olur. ABDURRAHİM, 382

ORTAKLIKLA İLGİLİ MUHTELİF FETVALAR

Zeyd'in oğlu Amr, müstakil olarak ticâret edip bir mikdar mal ka­zanıp ve o mal ile şu kadar kile buğday satın aldıktan sonra Amr ölüp (babası) Zeyd'i ve diğer veresesini Terketse, diğer verese o buğdayı mi­rasa katmak istediklerinde (babası olan) Zeyd, «Babanın sağlığında oğlun malı olmaz» diye diğer vereseyi menetmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP      Olmaz.  HAMİŞİ BEHÇE, 208

Bu fetvada olduğu gibi babanın ve oğlanın evleri ve masrafları ay­rı olur da her biri ayrı ticâret yaparlarsa -veya ikisi ortak olarak bir yerde ve bir işde ticâret yaparlarsa, her ferdin kendi hakkı kendinindir. Yapılan şart üzere ortaklar hisselerini alırlar.

Çinicilerden Zeyd ve Amr, kârı aralarında beraber olmak üzere çini­cilik ortaklığında anlaştıktan sonra, Zeyd ve Amr aldıkları toprağı çini işleyip şu kadar (bir mikdar) kâr hâsıl -olduğunda kârın hepsini Zeyd alıp harcasa, Amr kârdan hissesini Zeyd'e tazmin ettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP Olur.  BEHÇE, 209

Şirket'i inanla ortak olan Zeyd ve Amr, müşterek malı çalıştırırlar­ken hiç birinin taksiratı olmadan ortak mala zarar tereddüp etse, bun­lar zararı ne şekilde çekerler?.. ELCEVAP...  Sermâyelerine göre  (çekerler).              

[143] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/382-392.

[144] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd ve Amr, bir dağdan odun kesmek üzere ortak oldukdan sonra Zeyd kendisi tek başına kesip ve topladığı odunu tek başına almak is-

tediğinde Amr  «mücerred  ortaklık  yapmışdık»   diye  oduna müdâhaleye kadir olur mu?..

ELCEVAP...  Olmaz.   (Zira bunun gibi şeylerde ortaklık sahih olmaz ve müdâhale hakkı da olamaz).

Yâni bu fetvadaki ortaklık sahih oîmayıp fasit olduğundan ortağı­nın topladığına müdâhale ve iştirak edemez.

BEHÇE, 205

Zeyd ve Amr, her ikisi fakir olup dilencilik yapmada, ortaklık şartı yapdıkdan sonra ikisi de insanlardan istese, lâkin Zeyd'e ashabı hayrın ihsan ettiği Amr'in tahsilinden ziyâde olsa, Amr ziyâdede Zeyd'e ortak olmaya kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz. ;(Zira fasit ortaklıktır). BEHÇE, 205

[145] «Ortaklık bahsinden» buraya kadar beyân edildiği üzere ortak­lık çeşitlerine göre ortaklıkda kâr ve zarara ortaklık şartları bulunmaz ise, o ortaklık fasittir. Fasit olan ortaklıkda kârın taksim şeklide yukar­da geçmiştir.

ORTAKLIKLA İLGİLİ MUHTELİF FETVALAR

Zeyd ve Amr, inan ortaklığı ile anlaşdıklannda kârı ne şekilde tak­sim edeceklerini zikretmeyip sonra ortak malı çalışdırıp kâr hâsıl olsa o kârı ne şekilde taksim ederler?.. ELCEVAP... Sermâyelerine, göre. ALİ EFENDİ, 197

Zeyd, kardeşleri Amr ve Bekirle müştereken mâlik olduğu katırı Amr ve Bekir'in izinleri olmadan bir müddet icâre verip ücretini alsa, Amr ve Bekir «bu ücretten hissemizi yer» diye Zeyd'e cebretmeye kadir olurlar mı?..

ELCEVAP.., Olmazlar lâkin Zeyd'e de (bu ücret) tîyp olmaz.

ALİ EFENDİ, 196

Ölen Zeyd'in veresesinden Amr ve Bekir taksimden evvel terekeden şu kadar (bir mikdar) parayı diğer vereselerin izinleri olmadan alıp çaî-dırsalar ve-şu kadar (bir mikdar) kâr elde etseler Amr ve Bekir bu para­dan diğer veresenin hisselerini tazmin ederken diğer verese «kârdanda hisse alırız» demeye kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olmazlar, lâkin Zeyd'e de  (bu ücret) tîyp olmaz.

ALİ EFENDİ, 196

[146] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/393-395.

[147] Vakıf; Lügâtta, hapsetmek, tutmak, menfaat ve gelirini fuka­raya tasadduk etmektir. Şer'î tarifi metinde mezkûrdur.

Vakfın meşrû'iyyeti kitabın delâleti, sünnet ve İcmâ'ı Ümmetle sabit­tir.                                                                                                

Delâlet ve işaret eden âyetlerden birinin mealî:

«Hayır işleyin» Hacc Sûresi, âyet: 77.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Medine'i Münevverede muhtelif zamanlar­da binalar için tasaddukda bulunmuştur. Ve mübarek sözünün birinde teşvik mâhiyetinde meâlen şöyle buyurmuşlardır :

«Âdem oğlu öldüğü vakit ondan (her) ameli kesilir. (Amel defteri ka­panır). Yalnız üç şey müstesna: (O üç şey de): Sadaka'i Câriye, yahut kendinden faydalanılan ilim veya kendisine duâ edecek hayırlı  evlâdı.»

Müslim.

Bu Hâdis'i Şerifdeki, «Sadaka'i Câriye» cümlesi, akıcı ve devam edi­ci sadaka manasınadır ki, bunun da en güzel örneği vakıftır. Ulemâ ve fakihlerimizde böyle olduğuna hüküm vermişlerdir.

İslâmda Ümmeti Muhammed (S.A.V.) den ilk vakıf yapan Hz. Ömer (R.A.) dır.

Vakıf örneğini daha evvel ve çoğunu işleyen Hz. İbrahim Halîlul-lâh (S.A.V.) dir. Onun vakfı ve yaşantıları 'el'an devam etmektedir,

Vakfın sebebi, mahalli, rüknü ve şartı vardır.

Sebebi: Dünyada yaşayan insanlar arasında iyi olarak anılmasını ve âhirette Hak Teâlâ (C.C.)'ya yaklaşmak, mükâfata nail olmak arzu­sudur.

Mahalli: Menfaatlanmaya lâyık olan malın vakıf için konulmasıdır.

Rüknü : «Fakirlere, miskinlere ve emsali olan yerlere ebediyyen vak­fettim» gibi lafızlarla tasadduk edildiği söylenmesidir. Ve bu şekildeki lafızlarla tasadduk edip fukaranın ve diğer,ihtiyaç erbabının menfaatlan-masını temin etmektir.

Şartı: Diğer teberrûlarda olduğu gibi, vakıfda da vakfı yapan kim­senin, hür, akıllı ve baliğ olması şarttır.

Vakıf, bir şeyin vukû'una bağlanarak yapılmaması, kesinlikle vak-fiyyeti bitmesi lâzımdır. Binâenaleyh meselâ : bir kimse, «eğer çucoğum falan yerden gelirse, evim fakirlere tasadduk edilmek üzere vakıfdır» de­se, sonra da çocuk gelse böyle demekle vakıf olmuş olmaz.

Vakıf, vakfeden kimsenin malı ve mülkü . olması şarttır. Şayet bir araziyi birinden zorla gasbeder sonra da vakfederse, bu da vakıf olmaz.

Vakfeden kimsenin,' vakfın ne demek olduğunu bilmesi şarttır. Ve Sefih, müflis ve borçlu olduğundan vakfeden kimsenin vakıf etmesi ya­saklanmamış olması da şarttır.

Vakfeden kimse ,başka milletten olmaması da şarttır. Binâenaleyh mürted olan kimse, mürted iken vakfetse ve mürtedliği hâlinde iken öl-dürülse veya kendisi ölse, bu vakıf sahih olmaz. Eğer mürted hâlinde vak­fettikten sonra müslüman olursa sahih olur.

Müslüman kimse, müslüman iken vakfetse Allah (C.C.) muhafaza sonra irtidât etse, vakfı. bâtıldır. Binâenaleyh ister mürtedliği üzere öl­dürülsün, ister kendisi ölsün, isterse tekrar islâm'a dönsün bu vakıf ve­reselerine miras olur. Ancak tekrar İslama döndüğü zaman vakıflığını tek­rar yaparsa, bu takdirde vakıf bâtıl olmaz.

Mürted'de kadının vakfı sahihtir. Zira mürted de olan kadın öldürül­mez.

Vakfetmede Müslümanlık şart değildir. Binâenaleyh zımmî (Va­tandaş ve kâfir) olan kimse, kendi evlâdı ve nesline vakfetse ve bun­ların ihtiyacından fazlasını fakirlere tasadduk edilmesi şartını da koysa caizdir. Ve bu vakıf dan müslümanların ve zimmîlerin fakirlerine ver­mek caizdir.

DÂMAD

Vakfı vakfeden zâta; vâkıf, vakfedilen şey'e; Mevkuf ve mahalli va­kıf bir şeyin aynının menfaati kendisine vakf ve tahsis edilen şahsa veya mahallede, mevkufun aleyh, meşrutun leh ve masrafı (vakfın sarfedil-mesi şart koşulan yeri) denilir.

Yukarıdaki Dâmad adlı eserden naklettiğimiz vakfın smhatına âid olan şartların hükümlerini merhum ÖMER NASÛHÎ BİLMEN hocamız maddeler hâlinde şöyle sıralamışlar:

1 - Vakıf (Vakfeden kimse), temlik ve teberrüa ehil olmalıdır.

2 - Vakıfın, vakfa rızâsı bulunmalıdır.

3-Vakıf borcundan veya sefahatinden (sefihliğinden) dolayı gay­ri mahcur  (muamelesi yasaklanmış)   olmamalıdır.

4  - Vakıf, bir şarta talik edilmeyip müneccezen  (kesin ve derhal vakfedilmiş) olmalıdır.

5  - Vakıf, muvakkat değil, müebbed (ebedî)  olmak üzere yapılma­lıdır.

6 - Vakfın gailesi (kazanç ve geliri), müebbeden (ebediyyen), mun-kâtî (kesilmiş) olmayacak bir cihetle tahsis edilmelidir.

7 - Vakfedilen şey: Deyn (borç) değil, hâlen mevcut ayn (kendi mev­cut olan şeyden) olmalıdır.

8  - Asaleten vakfedilen şeyi ,menkûl değil, gayrimenkul akar ol­malıdır.                                                                                                    

9  - Vakfedilen binalar ile ağaçlar ve kal'a gayri müstahak bir hal­de bulunmalıdır.

10  - Vakfedilen şey, muayyen ve malûm olmalıdır..

11  - Vakfedilen şey, Vakıf ânında vâkıfın malı bulunmalıdır.

12  - Vakıf, şartı Hıyardan = Muhayyerlik şartına mukârenetten hâ­li olmalıdır.

13 - Vakfın, Meşrutun lehi (niçin ve nereye, nasıl vakfedildiği) zik­redilince bu, kat'î surette tâyin edilip cehaletten, terdidden  (Mürtedlik-ten) beri olmalıdır:

14  - Mevkufun aleyh, (Kendisine vakf edilenler), hem haddi zâtın­da, hem de vâkıfın itikadına ibâdet ve gurbet nev'inden bulunmalıdır.

15  - Mevkufun aleyh, ecnebi tabiiyyetini hâiz bir gayri müslim bu­lunmamış olmalıdır.

Dinî Bilgiler, Sayfa 222,

Vakfın, çeşitleri ve vakfa âid gerekli lafızların öz izahı höcammıv Hukûk'u îslâmiye Kamusu ile Dinî Bilgiler adlı eserinde gerekli malû­mat verilmiştir.          

[148] Hayır    Müesseseleri;    Ammenin faydalanması için vakfedilen, Mescidler,  Medreseler,  Hastahâneler,  Mektepler,  Kütüphaneler,     Cami­ler,  Çeşmeler,  Kabristanlar,     İmarethaneler,  Kur'an  Kursları,     İmam-Hatip Okulları, hanlar ve hamamlar gibi müesseselerdir.

İLGİLİ   FETVALAR

İslâm pâdişâhlarından bir padişahın   (Allah   (C.C.)  insanlar üzerin­de gölgesini = yetkisini dâim etsin) araziyi emiriyyeden bir miktar mu­ayyen araziyi bir medresenin (Dîni ve Millî faydalı bir okulun) ihtiyaç­larına vakfetmesi caiz olur mu?... ELCEVAP. . Olur.     ALİ EFENDİ, 205

Araziyi emiriyyeden   (Türkiyenin arazisi gibi)   bir mikdar yer dev­let tarafından sahih  (ve sağlam)  mülkiyetle mâlik olduktan sonra Zeyd o yeri bir cihete  (fukara ve hayır müesseselerine)   vakfetse sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 206

[149] Yâni vakfın, sahih ve vakıfliğı muteber olması için hâkim ta­rafından vakıflığma dâir karar ve tescili ile bir mütevelliye teslimde bu­lunması şarttır.     Aksi  taktirde  vakfeden  kimsenin;   rastgele      «vakfet­tim»  demesi veya devletin memuru olmayan bir kimseyi rast  gele' hâ­kim ve mütevelli tâyin edip hâkim tarafından tasdik ve sicil yapilmıyan vakıflarda vakıf olmaz.

Fakat İmam'ı Ebû  Yusuf   (R.A.)'a göre  «falan şeyi vakfettim»   de­mekle vakıf olur, Fetva ise, İmam'ı Azam (R.A.)'m kavliyledir.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, kendi mülkü olan evini «vakfettim» deyip lâkin mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirmeden kendi vakfı olmak üzere başkasına îcâ-ra verdikten sonra Zeyd ölse, bu ev vakf mı olur, yoksa veresesine di­ğer terekesi ile vâris olunan mal mı olur?..

ELCEVAP... Şer'î hâkim, tarafından vakfı tescil edip İmam'ı Ebû Yu­suf (R.A.) kavli üzere vakfın sahihliğinin lüzumuna hükmederse bu ev vakıf olma'k üzere kalır. Eğer hâkim vakfı feshederse, Zeyd'in verese­si diğer terekesi ile mülk olmak üzere zabt ederler .            BEHÇE, 213 ,

Zeyd, arsası kat'îleşmiş vakıf ve binası mülk  olan evinin binasını, bir cihete   (hayır müessesesine)   vakfedip  lâkin mütevelliye  teslim  ve şer'i tescil bulunmasa, Zeyd vakfından ruc'û edip bu binayı kendi mülkü olmak üzere zabdetmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 214

Zeyd, sıhhatında iken mülkü olan bir evi ile bir kaç parça  (puşte) bağlarını  «falan cihete vakfettim»  deyip ulemâdan Amr'i hakem yapıp Amr'e vakfı yazdırsa, bu vakıf sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Zeyd öldüğünde veresesi o ev ve bağlarını mîrâsa kat­maya kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olurlar.                                'Abdurrahim Cilt 1, Sahife 394

Bu fetvalar muvacehesinde, bir kimse kitapların üzerine veya Kur'-an-ı Kerîmin üzerine ve herhangi bir şeye «vakıfdır» kelimesini yazsa, şer'i hükümleri icra eden hâkimin hükmü ve tescili olmadan veya İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre, bu hükümle birlikte mütevelliye teslim edil­meden vakıf olmaz. Fakat İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre vakıf olur.

Zeyd, bir medrese bina ettiğinde (yaptığında) odalarında' olan ta­lebeye ve medresenin müderrisine «mülküm olan han'ın (ve otelimin ve emsali gibi) gelirinden şu kadar (belli mikdar) para verilsin» deyip baş­ka bir şey söylemese, mücerred. böyle demekle han (müsâfir hâne) va­kıf olmuş olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.      ALİ EFENDİ, 215

Zeyd bir mikdar kitaplarını bir cihete vakfedip sonra mütevelliye teslim ve şer'î tescil bulunmadan Zeyd ölse, veresesi o kitapları mirasa katmaya kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olurlar.  (Zira vakıf olmamıştır).            ALİ EFENDİ, 215

Zeyd, «Kayın Validem Hind evime girerse, evim falan cihete   (ha­yır müessesesine) vakıf olsun» dese ve Hind Zeyd'in evine girse, bu şe­kil ile ev vakıf olmuş olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.        ALİ EFENDİ, 215

Doksan yaşında olup ateh getirmiş (bunamış) olan Zeyd, kendi mül­kü değirmenini bir cihete vakfetse, bu vakıf sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.'(Zira vâkıfın aklı başında olması şarttır).

BEHÇE, 217

Zeyd, sıhhatmda bir mushafı şerifi vakıf ve mütevelliye teslim edip şer'î tescil ettirdikten sonra Zeyd ölse, veresesi bu vakfı tutmamağa (tanımamağa) kadir olurlar mı?.,

ELCEVAP... Olmazlar.  (Zira tescil suretiyle vakfın şartı bulunmuştur).

FEYZİYE, 186

[150] Zamanımızdaki fitne ve fesadın en şenîlerinden biri de, mev­talarımıza âid ve kıyamete kadar vakfedilmiş olan mezarlıklara el at­mak, yıkmak ve yerlerine veya mevtaların üzerlerine bina yapmaktır.

Soru: Vakıf bir makbere (Kabristan, mezarlık) ilga (mezarlık ha­linden çıkarıp yıkmaya) veya başka bir müessese (dükkân, ev vesaire) hâline kalb veya tarla hâlinde ifrağ edilebilir mi?..

Cevap : Böyle (vakıf) bir makbere (mezarlık) hiç bir sebeple ilga veya başka bir hâle kalp ve ifrağ edilemez.

Velevki, beldenin (memleketin, şehrin) ortasında kalıp kendisine ölü­lerin defnedilmesi terk edilsin ve kendisi münderis olup (yıkılıp) içinde mevta asarından bir şey kalmasın. Çünkü buranın vakfiyeti (vakıflığı) teeyyüd etmiş, buraya metfun (defn olunmuş) olan ölülerin hakları teal-luk etmiştir.  Dinî Bilgiler, Sayfa 224

İLGİLİ   FETVALAR

Bir mescid'i şerifin hareminden  (havlusundan)   olup ölü defnetmek için hazırlanmış olan arsayı mütevellisi îcâra vermeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Oîmaz. (Zira orası ölüler için vakfedilmiş demektir).

*  BEHÇE, 224

Zeyd, ölüyü defnetmek için hazırlanmış  olan bir vakıf  arsada mü-

tevellîsi Amr'in izniyle ölüsünü defnettikten sonra Amr'in yerirjl Bekir Mütevelli  olsa Bekir   «Râzi  olmam»   deyip  Zeyd'e  ölüsünü  çık|§jtmaya _kâdir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 258

Zeyd, kendi mülkü  olan  arsasını müslümanlar için  kabristan   (me­zarlık) olmak üzere vakfedip bâzı kimselerde Zeyd'in izniyle bu arsaya ölülerini  defnetseler,  Zeyd  nailim  olup  vakfından  rucû   etmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.    NETİCE, 171

Yukarıdaki hükümler gereğince zamanımızdaki yürekler acısı zulüm ve fesâd haller çok felâkettir. Zira ecdadın yaptıkları hayır müessesesi olan pek çok vakıflara elini uzatan kalpleri kararmış insanlar, dirileri rahatsız etmekle kalmıyorlar. ] Mevtalarımıza ^_ve onların ebedî istirahat-gâhı olan mezarlıklara da musallat oluyorlar.

Hak Taâlâ bu zavallıları ıslâh etsin ve diğer müslümanlan da böyle kötü hareketlerden muhafaza buyursun. Amîn

[151] Yâni vakfın sahih olması için, yapılan vakıf ebediyen tâyin edilen yerlerine sarfedilmek üzere olması şarttır. Fakat İmam'ı Ebû Yu­suf (R.A.) vakıfda, masrafı tayin edilen yere ebedîlik değildir, diyor. Bi­nâenaleyh buna göre masraf tâyin edilen yer, her hangi bir sebeple yıkıl­sa, yok olsa veya sarf edilecek bir durum kalmazsa, vakıf fakirlere sar-f edil ir.

İLGİLİ   FETVALAR                                       

Zeyd, sıhhatmda şu kadar (malum mikdar) parasını vakfedip ka­zancını kendisine, kendi vefat ettikten sonra evlâdına ve evlâdının evlâ­dına şart edip lâkin ebedilik cihetini beyân etmeyip bu şekil üzere mü­tevelliye teslim ve şer'î tescil ettirip sonra ölse, hemen veresesi «ebedî­lik ciheti beyan olunmadı» diye bu vakfı tanımayıp bu parayı mütevelli­den alıp mirasa katmaya kadir olurlar mı?..

ELCEVAP... Olmazlar. Abdurrahim, Cilt 1, Sayfa 400

.Zeyd, şu kadar bin kuruşunu lâzım olan vakıf ile* vakfettiğinde ge­lirini evlâdına ve evlâdının evlâdına şart edip evlâdlarınm inkirazmdan sonra ebedîlik cihetini de beyan etmese, bu vakıf sahih olmuş olur mu?.. ELCEVAP... Olur. Evlâdlarınm inkirazmdan (neslinin bitiminden) son­ra geliri fukaraya sarfolunur.  ABDURRAHİM, 400

Zeyd,  dükkânını vakıf ve gelirim fukaraya (verilmesini)  şart koşsa, bu gelir Zeyd'in zenginlerden olan akrabasına sarfolunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz. (Zira vakfın şartı ilâhî*nas gibidir. Onun şartına riayet etmek şarttır).    ALİ EFENDİ, 223

Bir beldede vak'ıf câmi'i şerifde okunması şart koşulan cüz'ü şerif­leri vakfının mütevellisi Zeyd, o cüzleri bu camiden kaldırıp başka yere koyup diğer yerde okutturmaya kadir olur mu?..  ELCEVAP... Olmaz.       ALİ EFENDİ, 223

Vakıf olan bir evde oturmak Hind'e şart yapılmış olsa, Hind. evde oturmayıp evini başkasına îcâra (vermeye) kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, 224

[152] AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd ,karısı Hind ile müştereken mâlik olduğu evi Hind'in izni ol­madan bir cihete vakıf ve mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirse, Hind hissesinden olan vakfı tanımayıp evden hissesini zabdetmeye kadir olur mu?,. ELCEVAP... Olur.        ABDURRAHİM, 400

Zeyd, kardeşi Amr ile müştereken mâlik olduğu evden kendine âid olan hissesini vakfetse, sahih olur mu?.. ELCEVAP... Hâkimin hükmü ile olur.     ABDURRAHİM, 400

Hind, Amr ile müştereken mâlik olduğu hamamdan   (kendi) hisse­sini bir cihete vakfetse, bu vakıf sahih olur mu?.. ELCEVAP. . Olur.                                                                     BEHÇE, 218

Zeyd, kardeşi Amr ile müştereken mâlik olup taksime kâbif olan ev­den kendisine âid olan hissesini bir cihete vakfedip mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirse, bu vakıf sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, 207

[153] AÇIKLAYICI FETVALAR:

Zeyd, mülkü olan bağını vaki ve gelirini bir cihete şart edip müte-

velHye teslim ve şer'î tescil ettirdikten sonra, (vakfı) tebdil ve tağyir şartını kendi yedinde koymuş olsa, hâia Zeyd ruc'û edip gelirini başka bir cihete şart etmeye kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, 218

Zeyd, dükkanını vakf ve gelirini akrabasının fakirlerine (verilme­sini) şart etse, bu gelir Zeyd'in zengin olan akrabasına sarf olunması caiz olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz.      ALİ EFENDİ, 218

Hind, mülkü olan evini vakf ve gelirini bir cihete şart edip mütevel­liye teslim ve şer'î tescil ettirdikten sonra tebdil ve tağyir şartlarım ye­dinde (yetgisinde) komasa, böyle iken Hind bu şartdan ruc'û edip geliri­ni başka cihete şart etmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP .. Olmaz. ALİ EFENDİ, 219

Mütevelliliği, vakfeden kimsenin evlâdına şart olunmayan vakfın mü­tevellisi öldüğünde vakfeden kimsenin evlâdından mütevelliye lâyık olan Amr mevcud iken hâkim mütevelliliği  (vakfedenin oğlu)  Amr'e tevcih etmeyip uzaktan  (yabancıdan) Bekir'e tevcih etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... (Vakfedenin oğlu) Amr'e tevcih etmek gerekir.

ALİ EFENDİ, 222

Zeyd, bir medrese yapıp ve vakfedip mütevelliye teslim ve şer'i tes­cil ettirdikten sonra ulemâdan Amr o medreseye berâtla müderris tâ­yin olunsa Zeyd tescil zamanında Müderrisin azil ve nasbini (çıkarma ve tâyinini) yetkisinde şart koşmuş olmayıp Anır'in azlini îcabettiren hâli yok iken «Mücerred ben vakfetmemle dilediğim kimseyi Müderris tâyin ederim» deyip Arar'i azlettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.       FEYZİYE, 193

Son fetvadaki hüküm, bizi çok düşündürmektedir. Zira kendi mülkü­nü Allah (C.C.) için vakfeden kimsenin hayrını, iyiliğini tam görmek için vazifelinin tâyin ve azline dâir yetki şartı koyma hakkı var ken koy­madığında, hiç bir söz söylemeye hakkı yoktur.

Asrımızda ise, Müslümanm birisi arsayı bağışlar, diğer müslümanla-rm yardımıyla ve bir kaç kişinin delaletiyle bir hayır müessesesi yapı­lır. Burada Önderlik eden kimselerden bâzıları nerede ise kıral kesiliyor. «Benim dediğim olacak, sen karışma ben bu işi yapdım, yaptırdım, söz-sahibi benim, kimse karışamaz. Falanı atarım, şöyle ederim, böyle ede­rim" daha neler neler!..

[154] Menkul olsun, gayri menkul olsun, hak yolunda sarfedilmek üze­re yapılan her türlü vakfın şahinliğine fetva verilmiştir. Fakat menkul |olan mal, eşya vesâirenin vakfında memleketin örf ve âdeti olması şart-

   İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, sıhhatmda mülkü olan kitaplarını vakıf ve mütevelliye tes­lim ve şer'î tescil ettirdikten sonra Zeyd ölse, kızları «bu vakfı tanıma­yız» demeğe kadir olurlar mı?.. JELCEVAP... Olmazlar.   ALİ EFENDİ, 208

  înek vakfı mâruf (örfü âdette) olmayan belde halkından Zeyd, ineği bir cihete (bir hayır müessesesi veya fakirlere) vakfettikten sonra Zeyd ölse, veresesi ineği mirasa katmaya kadir olurlar mı?.. ELCEVAP...   Olurlar.   (Zira vakıf âdet olmadığından sahih olmamıştır. Âdet olan memlekette ise, sahih olur).  ALİ EFENDİ, 208

I Koyun vakfı âdet olan belde halkından Zeyd, şu kadar (belli mik-: dar) koyununu ve mülkü olan bağını vakıf ve gelirlerini bir tekkenin (ve emsali fakirlerin bulunduğu yerin) fakirlerine şart edip mütevelliye tes­lim ve şer'i tescil ettirdikten sonra Zeyd nadim olup ruc'û etmeye ka­dir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, 208

Zeyd, buğasmı (kelesini) vakfedip lâkin mütevelliye teslim ve şer'î tescil bulunmasa, Zeyd vakfından ruc'û edip o buğayı satmaya kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur.       FEYZİYE, 186

Bir belde halkından Zeyd, sıhhatmda buraya misafirlerin indiğinde kullanmaları için bir kaç orta keçe, minder ve bakırdan taslar ve mu­harebeye gidenlere kullanmak için bir kaç kılıç ve kalkan vakıf ve mü­tevelliye teslim ve şer'î tescil ettirip mütevellisi bir müddet tasarruf et-

tikten sonr Zeyd öldüğünde verese o beldede bu eşyaların vakfı mâruf olup sahih vakıfla vakıf ve tescil olunmuş iken vakfı tanımayıp mîrâsa katmaya kadir olurlar mı?.. ELCEVAP...  Olmazlar.  (Zira vakıf sahihtir, kimsenin hakkı yoktur).

BEHÇE, 218

Altın ve gümüşün vakfı caiz olur mu?., ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 123

[155] Zeyd, bir karyede  (köyde)  mülkü olan bağ ve çiftliğini ve o çiftliğin içinde olan binit hayvanı ve diğer hayvanları, köleleri ve ekin âletlerini bir cihete ebediyyen vakf ve şart edip mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirse, bu vakf sahih olur mu?..

.ELCEVAP... Olur (ve mirasçılar hak iddia edemezler).

ABDURRAHİM, 395

[156] Yâni her hangi bir vakfın vakıflığı sahih ve kesinleştimi, o vak­fın şartı ne ise o şekilde tasarruf edilebilir. Başka surette caiz olmaz ve kimse hak iddia edemez.

İLGİLİ   FETVALAR

Zeyd, şu kadar parasını bir cihete vakıf ve mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirdikten sonra    Zeyd Nadim olup vakfından ruc'û etmeye kadir olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.    ALİ EFENDİ, 209

Zeyd, sıhhatmda bütün gelirâtını bir cihete vakıf ve mütevelliye tes­lim ve şer'î tescil ettirdikten sonra borcu terekesinden fazla olduğu hal­de ölse, karısı Hind ile diğer alacaklıları vakfı tanımamağa kadir olur­lar mı?.. ELCEVAP... Olmazlar. ALİ EFENDİ, 209

Fakat bu vakıf mütevelliye teslim ve şer'î tescil yapılmadan borçlu olan kimse ölürse,  alacaklıların o vakfı  tanımamaya hakkı vardır. Ve? terekeden haklarını alirlar.

408

Zeyd, sıhhatında mülk ve gelirini bir cihete vakfedip sonra mütevel­liye teslim ve şer'î tescil bulunmadan boçları terekesinden 'fazla olduğu halde ölse, Zeyd'in alacaklıları vakfı Hâkime feshettirip o mülk ve ge­liri alacaklılar  (haklarına) taksime kattırmağa kadir olurlar mı? j ELCEVAP... Olurlar.    İBNİ NÜCEYM, 122

Zeyd, bir vakfın geliri eskiden bir cihete sarfolunurken şimdiki mü­tevelli eski sarf olunanı bozup bu geliri başka cihete sarfetmeye kadir i olur mu?., İELCEVAP... Olmaz.   ALİ EFENDİ, 221

[157] Tamire ihtiyacı olan veya yıkılan vakıfların tamiri veya ye­niden inşası meselesi çok mühimdir. Bununla beraber harap olan vakıf­ların orada kullanmaya imkân olmayan veya yıkıntı hâlinde olan eşyala­rın alım satımı da ne şekildedir, caiz mi, değil mi? diye sorulan mes'ele-lerden biridir. Metinde en açık ifade ile vakfın tamirinin cevazı, yıkıntı ve enkazı o vakıfda kollanmaya rnüsaid olmazsa satılabileceği beyan edil­mektedir. Binâenaleyh, o satılması caiz olan enkazın alınması da caiz olur. Fakat bütün bu yetkiler mütevelli veya hâkime ve hâkimin kararına ait­tir.

Sürün Bilâlî merhum,. Dürer haşiyesinde şu hükmü naklediyor: r       «Ben derim ki, mescidin hasırı, ağacı ve kamış gibileri kullanılmaz hâle gelmişse satılır, parası müslümanlann ihtiyacına sarf edilir. Şayet muhtaç müslümanlar yoksa ve o mescide de kullamlmayacaksa, îmamı Ebu Yûsufa göre bu mescidden başka bir mescide tahvil edip kullanılır.»

Dürer Haşiyesi, 135

Hulâsa-i kelâm, vakfı îmar ve tamir etmek, en başta gelen vazifedir. imar ve tamire imkânı olmayanları en yakın vakfa şart ve gayeleri bir olunca nakledilebiliyor. Aksi takdirde, vakfı tebdil ve tağyir ederek va-kıflıktan mülkiyete çevirmek ve gayesinden çıkarmak pek büyük vebal­dir. Sonra bu tebdil ve tağyire sebebiyet verenler, bunun şiddetli ceza­sından yakalarını kurtaramazlar.

Netekim, bir âyeti kerîme bu hakikati şöyle beyan ediyor: . «Artık Ölünün vasiyyetini işittikten sonra onu  (vasiyyet ve vakfını) değiştirenin'günahı-ölüye değil, değiştirene aittir.» Bakara Sûresi, 181   '

İLGİLİ   FETVALAR

Bir medresenin müştemilâtından olup sahih ve lâzım vakıflar Zeyd'in vakfı olan harabe hamamın tavanı yıkılıp lâkin binası (temel ve duvar­ları) yıkılmayıp, yıkıntı değil iken mütevellisi Zeyd, binasını Arar'e sa­tıp yerini sınıra ve şarta bağlasa, sahih olur mu?,.

ELCEVAP... Olmaz. (Zira vakfın kullanılma ve tamiri mümkün olduğun­dan bu satış bâtıldır).                                                 ABDURRAHİM, 477

Bir kasabada vâkî olan mektep, tamamen harap olup vakıfda binaya müsâid olmayıp ve îcâF olunup tamir olunmakda mümkün olmasa, müte­velli hâkimin izniyle enkazını değer kıymetıyle sa'tıp parasıyla bu mektep bedeline vakfolunur bir akar alması caiz olur mu?,.

ELCEVAP... Olur.

ABDURRAHİM, 477

Bir karyede yapılmış olan Mescid'i Şerif tamamen harap olup ve ta­mir edecek asla mâli olmasa, o mescidin enkâziyle vakfeden kimsenin ve­resesinin menfaatlanması caiz olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

İBNİ NÜCEYM, 119

Bir karyede yapılmış olan Mescid'i Şerif tamamen harap olup ve ta­mir olunacak asla malı olmayıp ve vakfeden kimsenin bilinen bir vârisi olmasa, o mescidin enkazı (yıkıntısı) ile diğer Mescid'i tamir etmek caiz olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

İBNİ NÜCEYM, 119

Bir vakfın toprağından bazı kimseler mütevellinin izni olmadan taş çıkarıp, yakıp ve kireç eder olsalar mütevelli bunları menetmeye kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur, diğer bir cevap; olur ve çıkardıkları taşın orada olankıymetini tazmin ederler. ABDURRAHİM, 483

Bir vakıf, köy arazisinde hiç kimsenin tasarrufunda olmayan bir saz-lıkda (otlukda) biten sazı köy halkından bazı kimseler haksız olarak bi­çip alsalar vakfın mütevellisi o sazı bunlardan almağa kadir olur mu?.

ELCEVAP... Olur.

ABDURRAHİM, 483

Zeyd, peşin ve veresiye icarla tasarrufunda olan vakıf evin havlısını kazdığında bir mermer taş çıksa, vakfın mütevellisi o taşları Zeyd'den alıp vakıf için zabdetmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.   ABDURRAHİM, 483

  Zeyd, Mütevellisi olduğu vakıf odalar tamamen yıkılıp vakifda bi­naya müsaid olmamakla odaların yıkıntısı binaya sarfolmak mümkün ol- * masa Zeyd bu yıkıntıyı değer kıymetiyle satıp parasını vakıf için muha-lEaza etmeye kadir olur mu?.

İELCEVAP... Olur.   ALİ EFENDİ, 243

Yukarıdaki fetvalardan da anlaşılmıştır ki, vakfın tamiri, îman ve yıkmasını satma yetkisi mütevelliye âiddir. Binâenaleyh rastgele bir ki­şi bunlara yetkili değildir. Hâkimin izni ve yetki vermesi muteberdir...

[158] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/397-410.

[159] AÇIKLAYICI FETVALAR:

Bir mahallede vâki olan eski mescidi şerif dar olmakla bu mahalle halkı o mescidi yıkıp genişletmek ve kendi mallariyle sağlam bina yap­mak şerân caiz olur mu?..

'ELCEVAP... Olur.

Bu surette mahalle halkı, bu mescidin eski mihrap ve duvarını yıkıp ve genişlettiklerinde yeni olarak kıble tarafına yapılan duvara mihrap ya­pıp eski mihrap yeri mescidin ortasında kalsa, beis var mıdır?..

ELCEVAP... Yoktur.

BEHÇE, 258

Bir mescidi şerif, deniz kenarında bir köyde bağlanmış gemiler olan yerde vâki olmakla (yâni gelen gidenin çok olduğu bir. yerde olmakla) cemaat çok olup dar olmakla bazı kerre cemaat taşrada (dışarda) kalıp genişletmeye muhtaç olunmakla mütevellisi Zeyd, bu rnescidde mutta­sıl olan Amr'in yerin kıymetiyle alıp mescide ilâve ve genişletmek iste­diğinde (o yerin sahibi) Amr satmasa, hâkim Amr'e «o yeri kıymetiyle mütevelliye sat» diye cebretmeye kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur,

BEHÇE, 155

Zeyd, mülkü olan arsasına cami yapıp yoluyla mülkünden ifraz edip (ayırıp) namaza izin vermekle içinde cemaatla namaz edâ olunsa bu va­kıf lâzım olur mu?..

ELCEVAP... Olur.ALİ EFENDİ, 211

Zeyd, sıhhatmda mülkü olan arsası üzerine mescid yapıp yoluyla mül­künden ayırıp ve vakfedilip namaza izin vermekle içinde cemaat ile na­maz edâ olunup sonra tescil olunmadan Zeyd Ölse, veresesi mescidi mirasa katmaya kadir olurlar im?..

ELCEVAP... Olmazlar.

ALİ EFENDİ, 212

Bir köyde cuma namazının cevazına dâir şartlar mevcut olmayıp lâ­kin Zeyd bilmemekle o köyde cami yapsa o anda Zeyd (cumanın şartları­nın olmadığına) vâkıf olduğunda hâkimin karariyle caminin minberini söküp mescid etmeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

ALI EFENDİ. 212

Bir mahallede vâki bir mescid dar olup halkına kâfi gelmeyip ve bazı yerleri harap olmakla o mahalle halkı kendi inallarından o mesci­di şerifi tamir ve genişletmeye kadir olurlar mı?..

ELCEVAP... Olurlar.

ABDURRAHİM, 451

[160] Yâni bir vakıf harap olur, tamir ve imara imkân olmazsa, ve­ya oraya lâzım olmayıp ona daha yakın vakfa lâzım ve nakli gerekirse, en yakın vakfa nakletmek caizdir.

İLGİLİ   FETVALAR

Bir köy halkı dağılıp ve perişan olduklarında mescidlerinin vakfını en yakın koy mescidine naklolunması caiz olması hakkında şeyhül is-' lam hazretlerinin (diyanet reisi ve müftüden) fetvayı şerif ve mucibin­ce amel etmeye dâir yüksek emir var iken serî hâkim olan Zeyd «ben o vakfı en uzağına naklederim» demeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz.

ABDURRAHİM, 451

Bi jköy harap olup halkı perişan olmakla (köyün) içinde olan mes­cidi şerif harap ve muattal kalsa, o mescidin evkafının gelirini serî hâkim-yakında olan mescidi şerifin ihtiyaçlarına sarfetmeye kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur.     ABDURRAHİM, 450

Bir köyün halkı perişan olup, o köyde olan cami harap olup ve ihti­yaç hissediîmemekle vakfın geliri hâkimin karariyle ona (mescide) en ya­kın olup vakfı zaif olan mescidin masraflarına sarf olunması caiz olur mu?..                                     

ELCEVAP... Olur.

İBNİ NÜCEYM, 120

Zeyd, bir mescidi şerifin havlısına bir ağaç dikse, o ağaç mescid için olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜCEYM, 133

[161] Vakıflar, vakfeden kimselerin şartlarına ve vakfın menfaatine uygun şekilde icara verilmesi lâzımdır.

İLGİLİ   FETVALAR

Muayyen müddetle icarı şartlanmış olmayan vakıf hanın, mütevellisi Zeyd, o ham iki sene tamamına kadar Amr'e icara verip teslim etse, Zeyd bir sene tamamında o hanı Amr'den alıp başkasına icara vermeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur. (Zir bir sene icar muteber ve geçerlidir.

A3DURRAHİM, 497

Muayyen müddetle icarı şart edilmemiş olan vakıi hamamın müte­vellisi Zeyd, o hamamı iki sene tamamına kadar icar ve teslim etse Zeyd vakfın menfaatına olduğundan sene tamamında o hamamı Amr'den alıp başkasına icara vermeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.    FEYZİYE, 225

Bir camii şerifin, mütevellisi Zeyd, camiden tabut koymak için ha­zırlanıp, icar için hazırlanmış olmayan yeri, icar icâB eden darlık (ihti­yaç) yok iken Amr'e icara verip ve teslim etse bu halde Zeyd (mütevelli) o yeri Amr'den alıp eski hâli üzere durdurmaya kadir olur mu?..

ELCEVAP.;.

BEHÇE, 245

Zeyd, mütevellisi olduğu vakıf arsayı zaruretsiz olarak uzun det Amr'e icare verip ve teslim etse sahih olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

Bu surette Zeyd, yapılan bu anlaşmayı feshedip dilediği vakit £ yi Amr'den almağa kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 121

Bir vakfın müsteciri olan Zeyd, icarına mahsup etmek üzere müte­vellinin izniyle vakıf arsada dükkân yaptırdığında o bina vakfın olup Zeyd (binaya) masrafını icarına mahsup etmeye kadir olur mu?..

ELCEVAP... Oîur.

İBNİ NÜCEYM, 133

VAKIFLA İLGİLİ MUHTELİF FETVALAR

Bir vakıfdan hizmet karşılığında vazifeye mutasarrıf olan Zeyd, bir müddet hizmeti edâ etmese, o müddette vazifeye müstehak olur rnu?..

ELCEVAP... Olmaz.

Hamişi, Bchçe, 244

Zeyd'in bir köyde yolcuların inmesi için bina yapıp va vakfın lüzu-muyla vakfettiği han uzun zamanının geçmesiyle tamamen harap olup o köy halkı da perişan olup tamire muktedir olmasıdır ve hana da ihti­yaçları. olmasa, vakfın geliri hâkimin kararıyla o (vakfa) en yakın olan vakıf zaif olan hanın masrafına sarf olunması caiz olur mu?..

ELCEVAP..   Olur.  Hamisi, Bence, 244

Zeyd, bir kaç kimsenin zimmetinde olan şu kadar parasını bir tarafa vakfetse, bu vakıf sahih olur mu?..                                             

ELCEVAP... Olmaz.    ALİ EFENDİ, 209

Geliri bir mahallede vâki olan kaldırımın tamirine şart edilen pa­ranın geliri, yakınında vâki olan kasabadaki caminin tamirine sarf olun­ması caiz olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz. (Zira vakfeden kimsenin şartı nassı Kur'an gibidir. Ne şekilde şart ederek vakfetti ise, aynen sarfedümesi lâzımdır)'.

Vakıf bahsinden buraya kadar çok mühim meseleler nakledilmiş­tir. Binâenaleyh vakfın şartına riâyet etmiyen, vakfın vakıflığını yetkisi olmadığı halde bozan, vakıf alan ve satan kimseler, ruh hastalığına, ser­vetinin harab olmasına, ocak ve sülâlesinin kapanıp kesilmesine hareket eden zavallılardır.

Meşru olmayan her türlü sebeplerle vakfı gayesinden çıkaran ve Müs­lümanların tükenmez ve bitmez şekilde devam edecek olan hayrını yıkan­lar!... Uyanın fâni dünyada, hem dünyanızı ve hern uhrâmzı harap edi­yorsunuz!..

Hak Teâlâ, mülkün harab olmasına, neslin felâketine veya görüldüğü gibi tamamen ocağın sönmesine sebep olan bu felâketli amelden bütün Müslüman kardeşlerimizi korusun. Âmin... Bi hürmeti seyyidilmürselîn, velhamdülillâhi Rabbil Âlemin.

[162] Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/411-416.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,861,624 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024