Mübhem Azad Babı2
Âzâda Yemin Babı2
Bir Sey Üzerinde Âzâd Babı2
Tedbir Babı3
İstîlâd Babı4
Yeminler Bahsi4
Yemin Harfleri Ve Hükümleriyle
İlgili Fasıl6
Girmek, Çıkmak, Varmak, Mesken
Ve Bunlardan Başkalarına Yemin Babı8
Yemek, İçmek, Giymek Ve Konuşmak Da
Yemin Bâbı10
Âzâd Ve Talâk'da Yemin Babı12
Alışveriş Nikahlanmave Başkasına
Yemin Babı13
Dövmek, Öldürmek Ve Başkalarına
Yemin Babı14
Hadler Bahsi15
Had İcabeden Ve Etmeyen Cima' Babı18
Zinaya Şahitlik Ve Şahitlikten Rücü
Babı19
Haddi Şürp Babı 20
Haddi Kazif Babı 21
Tâzir Faslı 23
Hırsızlık Bahsi25
Hırz Faslı26
Hırsızın Elini Kesmek Keyfiyeti Ve
İsbâtı Faslı27
Kütta-I Tarık Babı 28
Siyer Bahsi29
Ganimetler Ve Taksimi Babı 31
Ganimeti Taksimle İlgili Fasıl31
Kâfirlerin İstilası Babı32
Mülteci Babı33
Mülteci Hükmü İle İlgili Fasıl33
Öşür Ve Haraç Babı34
Cizye Faslı 35
Mürted Babı 37
İsyankârlar Babı39
Lekît Bahsi 40
Yitik Bulma Bahsi 40
Kaçan Köle Bahsi41
Kayıp Olan Adam Bahsi42
Ortaklık Bahsi 42
Ortaklıkla İlgili Fasıl45
Vakıf Bahsi 47
Vakıfla İlgili Fasıl51
Bir kimsenin üç kölesi olup,
önünde duran ikisinden biri için «ikinizden biriniz hürdür» dese, ikisinden
birisi çıksa ve dişarda olanın bîri içeri girse ve efendisi, «ikinizden biriniz
hürdür» sözünü tekrar söylese, bundan sonra açıklamadan Ölse, çıkmayan kölenin
dört bölüğünden üç bölüğü âzâd edilmiş olur ve çıkan kölenin de yarısı âzâd
edilmiş olur. Ve (İmam'ı Azam (R,A.) ile İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre
dışardan) girenin de yarısı âzâd edilmiş olur. İmam'ı Muhammed dışardan girenin
dörtte biri âzâd edilmiş olur dedi.
Eğer efendinin (ikinizden
biriniz hürdür, sözü hastalığı ânında) olursa ve vâriste caiz görmezse, her
'köle âzâd sehimleri gibi yedi sehim kılınır ve çıkmayan köleden üç sehim âzâd
edilmiş olur, dört seliminde de hizmet eder. Diğer ikiden herbirinin iki sehmi
âzâd edilmiş olur, (ikiden) her birerlerinden beş seliminde de hizmet eder.
İmam'ı Muhammed (R.A.'e göre «her köle âzâd sehimleri gibi altı sehim kılınır,
çıkmayandan üç sehim âzâd edilmiş olur, üç senimde de hizmet eder ve çıkandan
iki sehim âzâd edilmiş olur, dört senimde de hizmet eder ve dışardan girenden
bir selimi âzâd edilmiş olur, beş sehminde de hizmet eder:»
Bir kimsenin üç hanımı olsa,
hepsine de yaklaşmasa .ve üçünün meh-ri de beraber olsa, (eğer ikinizden biriniz
hürdür) dediği gibi, («ikinizden biriniz boştur» sözüyle) boşasa (ve kadının
biri çıkıp üçüncüsü girse, yine «ikinizden biriniz boştur» sözüyle boşasa) ve
açıklamadan öl-se* duranın mehrinin sekiz bölüğünden üç bölüğü ve dışarı çıkanın
meh-rinin dörtte biri ve dışardan girenin mehrinin sekizde biri ittifakla sakıt
olur. Muhtar olan da budur.
Mübhem olan azatta, satmak
beyandır (Meselâ: «İkinizden biriniz hürdür» diyen kimse kölenin birini satmak,
geride kalanın âzâd edilmiş olduğunu beyândır). (Mübhem olan azatta kölenin
bîrini) satılığa çıkartmak da (diğerin âzatı için) beyandır. Kölenin birinin
ölümü ve (ikisinden birinin) âzâdı, tedbîri (köle ve cariyeyi mÜdebber etmek)
câriye ise istîlâd (çocuk talep etmek) hibe ve sadaka ki, teslim oldukları
halde bu zikrolunan _diğerinin azadını beyandır. («İkinizden biriniz hürdür»
sözü ile muhatap olan cariyenin birine) cima' etmek, âzâdı beyân değildir.
İmâmeyn muhaliftirler. (Bunlara göre cima' beyandır, diğeri âzâd edilmiş olur
fetvada bunlardadır).
Mübhem olan talâkta (talâkı
bâyin) ikisinden birini cima' ve ikisinden birinin ölümü (diğerinin talâkını)
beyândır.
Eğer bir kimse cariyesine,
«evvel doğurduğun çocuk oğlan olursa, sen hürresin» dese ve câriye ikiz doğursa,
biri oğlan ve biri kız olsa ve hangisi evvel doğduğu bilinmese, bu takdirde
erkek köledir. Câriye ve kızın her birinin yarısı âzâd edjlmis olur.
Talâk üzerine ve muayyen
cariyenin âzâdı üzerine şehâdet sahih olduğu için dâva şart- kılınmadı. Kölenin
azadında ve muayyen olmayan cariyenin azadında da (İmam'ı Azam «R.A.»'a göre)
dâva şart kılındı. İmameyn muhaliftirler. Eğer iki kimse, kölesinin birisinin
azadına şahitlik etseler veya iki cariyesinin birinin azadına şahitlik etseler
(İmam'ı Azam'a «R.A.»'a göre) şahitlikleri kabul olunmaz.
Ancak vasiyetinde şahitlik kabul olunur. İnıameyne göre
ise, (vasiyetten başka da olsa) şahitlikleri kabul olunur. Eğer iki kimse bir
adamın hanımından birinin talâkını şahitlik etseler, dâvâsız ittifakla
şahitlikleri kabul olunur.
Eğer bir kimse, «eve
girersem, bütün memlüküm (köle veya câriye) olanlar hürdür» dese, yemin eden
kimsenin girmesiyle gerek yemin eden kimsenin girmesiyle gerek yemin ettiği
vakitte mülkünde olsun veya gerekse ondan sonra yeni satın alsın beraberdir,
girdiği zaman mülkünde - olan memlûk âzâd edilmiş olur. Eğer yevme izin («bugün
de») deme-se, âzâd edilmiş olmaz. Ancak yemin ettiği vakitte mülkünde olan köle
âzâd edilmiş olur.
«Eve girersem yarından sonra
bütün mümlüküm (köle ve cariyelerim) hürdür» dese, yine yemin ettiği zaman
mülkünde olan köle âzâd edilmiş olur. Memlûk, hamle (karındaki çocuğa) şâmil
olmaz.» Eğer eve girersem erkek olan bütün kölelerim hürdür» dese halbuki o
kimsenin bir hâmile cariyesi olup, bu câriye, efendisinin yemin ettiği zamandan
itibaren yarım seneden (6 aydan) aşağıda bir oğlan doğursa, o (oğlan) âzâd
edilmiş olmaz. Eğer erkek lafzını söylemezse, annesine tâbi olarak âzâd edilmiş
olur.
Eğer bir kimse «bütün köle ve cariyelerim ölümümden sonra
hürdür» dese, yemin ettiği vakitte mülkünde olan köle müdebber olur. Yeminden
sonra mâlik olduğu köle müdebber olmaz. Lâkin (yemin eden kimsenin) ölümü
zamanında ve yemin ettiği vakitte mevcut olan kölesi (ve yeminden sonra satın
aldığı kölesi) Ölümünden sonra malmm üçte birinden âzâd edilmiş olur.
Bir kimse kölesini mal
üzerine âzâd etse (Meselâ: Sen. bir dirhem. ile benim üzerime hürsün, dese),
veya mal mukabilinde âzâd etse (Meselâ: Sen bir dirhem ile hürsün, dese),
(Muhatap olan köle de o mecliste zikrohman mâli) kabul etse, âzâd edilmiş olur.
(Zikrolunan) mal (âzâd edilmiş köle) üzerine borçtur. Âzâd bedeli olan mala
kefalet sahih olur. Kitabet bedeli bunun hilâfınadır.
Eğer efendi kölesine «in»
lafzı ile «eğer bana bini ödersen hürsün» dese, veya «izâ» lafzı ile «bana bin
ödendiği zaman (sen hürsün» dese) o (köleye ticâretle) izin verilmiş olur,
bedeli kitabete ayrılmış olmaz. Eğer köle muayyen olan malın efendisinin yanma
mecliste koysak; efendisi o mah alması mümkün olmalıdır; Bu şekil teslim ile de
âzâd edilmiş olur. Ve bu iki surette âzâd edilmesi «in» lâfzı ile
bağlandığmdadır. (Zira «in» şart içindir vakit için kullanılmaz. Hattâ o
mecliste eda etmese âzâd edilmiş olmaz).
«îzâ» ile bağlamakta her ne
vakit için. muayyen malı ödese veya hazırlasa âzâd edilmiş olur. (Zîrâ «izâ»
lafzı vakit için kullanılır, meta' gibi meclis ile mukayyed olmaz). (Her ne
vâkitki köle muayyen malı Ödese veya yanına koysa) efendisi (bahsolunan) malı
teslim almak üzere cebir olunur.
Eğer köle muayyen maldan
bazısını Ödese yine teslim almak Üzere efendi cebir olunur. Ancak o köle,
muayyen olan malın hepsini ödemediği müddetçe efendi muayyen maldan bazısından
va'z geçip, bakiyesini köle ödemediğinde âzâd edilmiş olmadığı gibi bazısını
ödemekle de âzâd edilmiş olmaz.
Bundan sonra eğer köle şarta
bağlanmaktan evvel kazandığı bini Ödese, köle âzâd edilmiş olur. Fakat; efendi
köleden tekrar bini talep eder. Eğer köle verdiği bini şarta bağlandıktan sonra
«kazandı ise, efendi -köleden talep edemez.
Eğer efendi benim ölümümden
sonra bia ile hürsün dese, eğer köle efendinin Ölümünden sonra kabul ederse ve
vâriste âzâd ederse, bin ile âzâd edilmiş olur. Ancak (köle efendinin ölümünden
sonra kabul etmezse veya köle kabul edip lâkin verese âzâd etmezse, âzâd
edilmiş) olmaz.
Eğer efendi kölesini bir
sene hizmet etmek üzere tahrir (âzâd) etse ve köle de kabul etse, o halde
(edadan evvel kabul ile) âzâd edilmiş olur: Ve köle üzerine o müddette
efendisine hizmet etmek lâzımdır. Eğer efendi kölenin bir sene hizmetinden evvel
ölse (İmam'ı Azam ve İmam'iEbû Yusuf R.A.'e göre), köleye nefsinin kıymeti lâzım
olur. İmam'ı Mu-hammed R.A.'e göre ise, köleye hizmetinin kıymeti lâzım olur.
Eğer efendi köleyi kendi
nâmına bir muayyen şey'e satsa ve tâyin edilen şey teslim almazdan evvel helak
olsa, İmam'ı Azam ile İmam'ı Ebû Yusuf K.A.'e göre yine o köleye kendi nefsinin
kıymeti lâzım olur. İmam'ı Muhanımed R.A.*e göre ise, helak olan muayyenin
kıymeti lâzım olur.
Bir kimse, diğer bir kimseye
«cariyeni bana tezviç etmek üzere bin dirhem mukabilinde âzâd et» dese ve o
kimse de âzâd etse ve câriye te-zevvüçten çekinse,' âzâd ile borç kimsenin
üzerine bir şey lâzım değildir (yâni Amr'in tâyin ettiği bin akça kendine lâzım
gelmez. Fakat talâk bunun hilaf madır).
Eğer «annî» (benden) lâfzını
zikir ve ilâve etse (meselâ «benden bin ile cariyeni âzâd et» dese) zikredilen
bin, cariyenin kıymetine ve mehti misline taksim olunur ve Amr'e cariyenin
kıymeti lâzım olur ve (Amirden) mehre isabet eden sakıt olur.
Eğer câriye kaçinmayıp Amr'i tezevvüç etse, mehri mislin
hissası ki, (üçyüzotuzüç akça para idi) iki surette de (gerek annî «benden»
lâfzım zikretsin gerekse zikretmesin) câriye içindir. Ve kıymetinin hissası
ikinci (yâni annî «benden» lafzını ilâve ettiğinde efendi içindir. Evvelki
surette (yâni annî «benden» lafzı ilâve olunmadığında kıymetinin hissası heder
(bâtıl) dır.
Mutlak müdebber: Efendisinin
kendisine, «ben Öldüğüm zaman sen hürsün dediği kimse (köle) dir.» Veya «benden
sonra veya ben öldüğüm gün ve benim Ölümümle sen hürsün» dediği veya «öldüğüm
zaman, veya ölümümde (eğer ölürsem sen hürsün)» dediği kimse veya «sen
müdeb-bersin veya muhakkak seni müdebber kıldım» dediği kimse veya «eğer ben yüz
sene kadar Ölürsem sen hürsün» dediği kimse; halbuki efendisinin Ölümü yüz
seneden evvel olsa (yâni yüz seneden evvel ölse), veya «seni kendine vasiyet
ettim veya seni kendi rakabma (köle vecâriyeliği-ne) vasıyyet ettim ve mâlimin
üçte birini sana vasiyyet ettim» dese r»i\r dbb olur.
Efendinin mülkünden o
(müdehberin) çıkmakliğı caiz olmaz. Ancak âzâd ile caiz olur.
Müdebberu : r'.^et ettirilmesi, mükâtepli&i îcara'Gerilmesi caiz
olur. Müdebbere v:a: "âriye cima, olunur (yâni î uüz mülk
baki olmakla efendisi cima' eder) ve başkası ile evlendirmektir caizdir.
Müdebberin efendisi öldüğü
zaman (müdebber efendinin) malının Üçte birinden âzâd edilmiş olur. Eğer
müdebberin kıymeti üçte birinden çıkmasa, malın üçte birinin hesabı ile âzâd
edilmiş olur. (Meselâ: Efendinin üç bin akçası kalsa ve kölenin kıymeti de altı
bin olsa, hepsi do* kuzbin akça olur. Üçte biri, üçbin akça olduğu zaman kölenin
yarısı âzâd edilmiş olur. Baki kalan üç bin akça için^hizmet eder).
Eğer müdebber olan köleyi
efendisi, (müdebberin mâlinden) başkasına bırakmazsa, kıymetinin üçte ikisinden
hizmet eder. Eğer müdebberi efendisinin deyni (borcu) kaplasa (ölümünde âzâd
edilmiş olur. Lâkin müdebber) bütün kıymetinde hizmet eder.
Eğer iki ortaktan biri
müdebber kılsa ve ortağının yarı hıssasım tazmin etse, bundan sonra da
(müdebber kılan efendi) ölse, kölenin yansı müdebber kılmakla âzâd edilmiş olur
ve (İmam'ı Azam R.A.'a göre müdebber) yarısının kıymetinde hizmet eder. İmâmeyn
muhaliftirler.
Mukayyet olan müdebber:
Efendinin kendisine, «eğer ben şu hastalığımdan ölürsem veya şu seferimden
ölürsem veya şu şekil hastalıktan ölürsem veya on seneye kadar ölürsem veyahutta
yüz seneye kadar ölürsem sen hürsün» dediği kimse (köle) dir.
Yüz seneden olmamak ihtimâli olmasa (meselâ: bu sözü
söyleyen on-beş yaşında ölse) bu şekildeki mukayyed olan müdebberin satılması
caiz olur. (Hibe ve rehin verilmesi de caiz olur). Eğer şart bulunursa (ölüm
hâsıl olursa) mukayyet olan müdebber kölenin âzâd edildiği gibi âzâd edilmiş
olur).
Cariyenin çocuğunun nesebi
efendisinden sabit olmaz. Ancak (efendisi o çocuğu) kendisinin olduğunu iddia
ederse (dâva edip çocuğumdur derse sabit olur). Nesep sabit olduğu zaman o
(câriye) ümmii veled olur. Ve o (cariyeyi) mülkünden çıkartmak caiz değildir.
Ancak âzâd ile caizolur. (Efendi için o cariyeyi) cima' etmek, kullanmak, icara
vermek, evlendirmek ve kitabete kesmek caizdir.
Ümmü veled olan câriye
efendisinin ölümünden sonra bütün mâlinden âzâd edilmiş olur ve efendisinin
borcu için çalışmaz. Cariyenin çocuğunun nesebi (evvelki çocuktan sonra çocuk
doğursa), iddiasız sabit olur. Eğer (velî, evvelki çocuğu itiraf ettikten sonra
ikinci çocuğu) kabul etmese, (çocuğun nesebi) nefyedilmiş olur.
Eğer bir kimse, başka
birinin cariyesini nikâh etmekle çocuk talep etse, bundan sonra o (cariyeyi)
alsa, o (câriye o kimsenin) ümmü veledi olur. Eğer yedinde mâlik olduğu
cariyeden çocuk talep etse, bundan sonra cariyeye (başkası tarafından) müstehak
çikılsa, bundan sonra (o kimse cariyeye) mâlik olsa, yine câriye o kimsenin
ümmü veledi olur. Zinadan çocuk talep ettikten sonra cariyeye mâlik olan bunun
hilâfmadır. (Zira zinadan nesep sabit olmaz).
Eğer Nasrâninin ümmü veledi
müslüman olsa, Nasrani (erkeğe) islâmiyet teklif edilir. Eğer müslümanliğı
kabul ederse, câriye o (Nasrâni) içindir ve eğer müslüman olmaktan çekinirse,
câriye rikka (köle) olduğu halde üçte bir kıymetinde çalışır. Ve bu câriye
mükâtep gibidir, (kıymetini Ödemediği müddet âzâd edilmiş olmaz ve lâkin) aczi
ile köleliği avdet etmez. Eğer efendisi olan zimmî Nasrâni) ölse kazanmaksızın
âzâd edilmiş olur.
Bir kimse, müşterek olan
cariyenin çocuğunda iddia etse (yâni dâva edip çocuğumdur dese), çocuğun nesebi
dâva eden kimseden sabit olup (câriye o kimsenin) ümmü veledi olur. Ve cariyenin
yarı kıymetini ve yan ukrunu (kıymetinin onda birini) ortağına tazmin eder.
Çocuğunun kıymetini tazmin etmez.
Eğer ortağın ikisi de
beraber çocuğu iddiada bulunsalar, ikisinden de neseb sabit olur ve câriye
ikisinin de ümmü veledi olur. Ve her birinin üzerine cariyenin yan ukru
(kıymetinin onda biri) lâzım gelir. Ve takas ederler (yâni «senin bana
vereceğini, benim sende alacağıma mahsup et» derler) ve oğlan ikisinden de tam
bir oğul mirasına vâris olur ve ikisi oğlanın mâlinden bir baba mirasına vâris
olurlar.
Bir kimse, mükâtebinin cariyesinin çocuğunu iddiada bulunsa
(yani bendendir diye dâvada bulunsa), ve nıükâtepte efendisini tasdik edib
(doğrulasa), çocuğun nesebi (efendiden) sabit olur, çocuğun kıymeti ve cariyenin
ukru (kıymetinin onda biri) efendisi üzerine lâzım olur. O (câriye mükâtebin
efendisinin) ümmü veledi olmaz. (Çünkü hakikatte o câriye efendisinin mülkü
değildir.) Eğer mükâtep efendisini tasdik etmezse, (çocuğun) nesebi sabit
olmaz. Ancak eğer çocuk vakitlerden bir vakitte (efendisinin) mülküne dâhil
olursa (o zaman nesebi sabit olur).
Yemin: Haberin iki tarafından bir tarafını (yapmak veya
terk etmek, doğru, veya yalan) olduğunu (Vallahi, billahi ve tallahi gibi)
Allah (C.C.)ın ismi ile takviye ederek (kuvvetlendirmek) tir .
min:
(Yemin), üç kısımdır.
(Birinci yemin, yemini) Gamûstur. O (yemini Gamus, yemini yapan kimsenin) yalan
olduğunu bildiği halde mazi (geçmiş zaman) veya hal (şimdiki hal) deki bir işi
için yapmış olduğu yeminidir.
Yemini Gamûsun hükmü: Günahtır. (Yemini Gamûsta) keffâret
yoktur. Ancak tevbe vardır
(İkinci kısım yemini)
lâğvdir. (Yemini lâğv: Yemini yapan kimsenin) geçmişteki işlediği bir iş
üzerine yaptığı yemindir ki; O (iş), yemin ettiği şeyin hilâfına olduğu halde (o
işi) kendi dediği gibi zannetmesidir.
(Yemini lâğvin) hükmü: Allâhü Zülcelâlden af olunması
umulur
(Üçüncü kısım, yemini)
mün'akidedir. (Yemini) mün'akide: gelecekte bir işin yapılması veya terk
edilmesi üzerine (yemin eden kimsenin) yeminidir.
(Yemini mün'akidenin) hükmü: eğer yemini bozarsa,
keffâretin vacip olmasıdır
Farzolan şeylerin işlenmesi
(Vallahi elbette ki Ramazan orucunu tutacağım gibi) ve Mâ'siyet olan şeylerin
terkedilmesi (Vallahi şarap içmeyeceğim) gibi kendisinde yerine getirilmesi
(veya muhafazası) vacip olan yeminde; (yemini münakidenin
kısımlarından) dır.
Mâsiyeti işlemek (Vallahi
bugün zina yapacağım) ve vacibi terk etmek (bugün ikindi namazını lulmıyacağım)
gibi kendisinde (muhafaza edilmeyip) bozulması vacip olan yeminde; yemini
münakidenin kısımlarından), dır.
Dostunu terketmek (konuşmamak) ve buna benzeyen şey gibi
yerlerde (yeminin) bozulması( muhafazası, üzerine) faziletli kılınan yeminde;
(yemini münakidenin kısımlarından) dır
Bu zikrohınandan mâadasında
yemini muhafaza için bozmamak faziletli kılındı.
Keffâretin vâcib olmasında; kasden işleyenle, unutarak
işleyen arasında, yemin etmek veya yemini bozmak hususunda mükreh (zorla
yenlin ettirmek) ile gayri mükreh (kendi arzusu ile yemin etmek) arasında fark
yoktur
O (keffâret): Köle âzâd etmek, veya on tane fakire
(sabahlı, akşamlı yâni iki öğün) yemek yedirmektir, keffâreti zıharın köle
âzâd, yemek yedirilmesinde olduğu gibi, veya (on fakirin) giydirilmişidir. On
fakirin her birisi için (elbise) bedeninin cümlesini (ekserisini) örtecektir.
Sahih olan da budur. Don (Pantol) kifayet etmez (yâni her birisine birer tane
don verilse ur'fen üryan addedildiğinden keffâretten kifayet etmez). Eğer bu
(üçünden) birini yapmaktan âciz olursa, üç gün ardı ardısıra oruç tutar
(İster mal ile, ister oruç
ile olsun) yemin bozulmadan kcffâret caiz (sahih) olmaz.
Kâfirin yemininde keffâret yoktur, her ne kadar müsluman
olduğu halde hânis olsa da (yemini bozsada) .
Sâbî, mecnun ve uyuyanın yemini sahih değildir
Kasem (yemin - and) harfleri: Vav (vallahi bâ (billahi) ve
tâ (tallahi gibi) dir. Bâ'zan (kasem harfleri), «Allâhi ef'alühû = Vallahi onu
İşleyeceğim» de olduğu gibi gizlenir
Yemin: Allah (C.C. lafzı)
ile veya Hakteâlâ (C.C.) nın rahman, rahim ve Hak gibi (güzel) isimlerinden bir
ismi şerîfiyledir.
Yeminde, niyyete muhtaç
olunmaz, ancak; Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve alîm (bilici) isimler gibi (o
isimle) Allah (C.C.) tan başkası dahi isimlendirilirse (o zaman niyete
muhtaç olunur. Bu isimlerdeeğer Allah (C.C.)' teâlâyı murat ederse, yemin olur,
eğer başkasinE :nurat ederse, yemin olmaz).
Veya (yemin) : Allah
(C.C.)'ü teâlânm sıfatından bir sıfatladır ki; urfen (yâni arap urfünde) onunla,
«İzzetillâhi = Allah (C.C.)'ın kuvvet ve galebesi», «Celâlillâhi — Allah
(C.C.)'ın celâl ve azameti», kibriyâillâ-hi = Allah (C.C.)'ın ululuk ve
azameti», «Azametillâhi = Allah (C.C.)'m büyüklük ve ululuğu» ve «kudretillâhi =
Allah (C.C.)'m kudreti» gibi (Kelimelerle) yemin edilir.
Kur'an'ı âzimüşşan, Nebî Aleyhisselâm ve Kâbe'i Mükerreme
isimleri gibi, Allah (C.C.)'tan başkasının ismiyle yemin olmaz .
«Rahme-tillâh = Allah (C.C.)'nı Rahmeti», «İlmillâh = Allah (C.C.)'m İlmi
«Rızâillâh = Allah (C.C.)'ın rızası», «Gazabillâh = Allah (C.C.)'ın gazabı»,
«Sahatillâh == Allah (C.C.)'m hişnı ve gazabı» ve «Azâbillâh = Allah
(C.C.)'in azabı» gibi urfen kendisiyle yemin olunmayan
sıfat ilede yemin olmaz .
Yemin eden kimsenin), «LeamriHâh = Allah (C.C.) in bakâsi» sözü. yemindir. (Zira
Amrillâh — Bakâillâh, demektir. Baka ise, Allah (C.C.)'m sıfatındandir) (Yeminin
cem'i eyman ~ Yeminler, mânasına olan) ve eymullâh da (LeamriHâh gibi) Yemindir.
Ve (Farsça) «Sevkendmi hürem behudây = şimdi and içerim kendi ilâhıma» sözü de
yemindir.
(Yemin eden kimsenin), «Ah d u İlâh = Allah (C.C.)'ın eman
ve zimmeti» ve «Mîsâkullâh = Allah (C.C.)'ın Ahd ve andı» sözü, «Uksİme = Kasem
ederim», «Ahlifü = Yemin ederim» ve «Eşhedü = Şehâdet ve kasem ederim»
lafızları, «Billâh» lafzı şerifini söylemese de yemindir
(Bir kimse, «eğer şöyle yaparsam) üzerime nezir lâzım
olsun» dese, veya (eğer şöyle yaparsam) üzerime yemin veya ahd lâzım olsun»
dese, (nezir, yemin ve Ahdi Allah (C.C.)'a muzâf kılmasa da yine yemindir
(Yemin eden kimsenin) eğer, «şöyle yaparsa kâfir olsun,
veya yâ-hûdi olsun veya nasrâni olsun veya Allah'tan (C.C) beridir» sözü de
yemindir. (Yemin eden kimse, yeminini bozmakla şu suretlerde kâfir olmaz;
Gerek (bu küfür sözünü) mazıya (geçmişe) veya müstakbele (geleceğe) tâ'lik
etsin (bağlasın) beraberdir, kâfir olmaz). Eğer (yemin eden kimse, o sözün)
yemin olduğunu bilirse, eğer yemin edenin indinde (niyyetinde), o yemin ile
kâfir olmak î'tikâdı olursa, bu söylenilen yemin ile nazarında kâfir olur
(Yemin eden kimsenin) eğer
onu işlerse, Allah (C.C.)'m gazabı veya Allah (C.C.)'ın sahatı (öfkesi) ve veya
Allah (C.C.)'ın laneti onun üzerine olsun veya o (yemin eden) zina edici veya
hırsız, veya içki içici . veya faiz yiyici gibi zikrolunan lafızlarla olan sözü,
yemin değildir. (Zî-ra Allah (C.C.)'ın gazabı, sahatı ve laneti sözü kendisinin
üzerinde aleyhine duadır. Şarta talik eylemez. Zîra yeminde müteârif:
değillerdir. Veya o, zina edici, hırsız, içki içici ve faiz yiyici, bunlarda,
yeminde müteârifdeğillerdir).
(Yemin eden kimsenin) ve
hakkan veya «hakkullah e= Allah (C.C.)'ın hakkı» sözü de (İmam'ı Azam R.A. ile
İmam'ı Muhammed R.A.'a göre), yemin değildir. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir
ve (fârisî cümle ile yemin eden kimsenin) «sevgend hurem behuday = Allah
(C.C.)'a yemin ederim» veya betâlâk'ı zen = Kadının talâkına yemin ederim» sözü
de yemin değildir.
Bir kimse, kendisine mülkünü
haram kılsa (Meselâ: Şu elbisem haram olsun veya şu yemeğim bana haranı olsun
dese) haram olmaz. Eğer (o kimse kendisine haram kıldığı şeyi) mubah kılsa (o
elbiseyi giymekle veya o yemeği yemekle) veya o mülkünden bir şeyin mubahlığım
talep etse (o kimsenin üzerine, nefsine haram kıldığı şeye dönmesi sebebiyle)
keffâret lâzımdır.
(Yemin eden kimsenin), «her
halâl benim üzerime haram olsun» sözü yemek ve içmek üzerine hami olunur.
(Meğer ki bunlardan başkasına niyyet etsin). Fetva bunun üzerinedir ki, (O
kimsenin hanımı) niy-yetsiz boşanır (Zîra zamanımızda urfen kullanılan
lafızlardandır). Ve (yemin eden kimsenin)», «Halâl'ü berveyharamun = üzerime
halâl olan şey haram olsun sözü» ve «herçi bedeşt rast gîrem bervey harâmün =sağ
elimle tuttuğum her şey bana haram olsun» söz . de (yukarıdaki gî, çen) mes'ele
gibir, (yâni niyetsiz talâk olur).
(Bir kimse), mutlak nezirle
nezir etse (Allah C.C. «için bir **y oruç tutacağım» gibi) veya murat ettiği bir
şarta bağlasa, «eğer gâ'.'oim (Meselâ: Gurbetteki askerim) gelirse (Allah
(C.C.) için şöyle yapacağım)» gibi ve (şartta) bulunsa (yâni gurbetteki askerde
gelse), iki surette de o nezrin ifâsı (oruç veya diğeri, nezir yapana) lâzımdır.
Eğer (nezreden kimse), nezrini murad etmediği şarta bağlasa
(meselâ «eğer zina edersem, bir ay oruç tutacağım» gibi) keffâret ile îfâ
arasında muhayyer olur. Sahih olan da budur.
(Bir kimse), «înşâallâh» lafzım yemine ilâve etse (gerek
şart bulunsun, gerekse bulunmasın müsavidir ki), yemin eden kimsenin üzerine
hins (yemini bozulup keftaretini vermek) yoktur
(Bir kimse, «Vallahi) eve girmeyeceğim»
diye yemin etse veKabe'ye veya mescide, veya (nasâralarm mabedi) kiliseye,
veya (Yahudilerin mabedi) Havraya girse hânis (yeminini bozmuş) olmaz .
Dehlize (kapı ile oda arasına, iki kapı arasına) girse veya kapı önündeki
gölgeliğe (saçak gölgeliğine) girse, eğer kapı kapandığı zaman hariçte
kalıyorsa, yine hânis olmaz.
Ancak hâriçte kalmazsa,
sekiye (üç tarafında duvar olup önü ve üstü kapalı olan yüksek yere) girdiği
zaman hânis olduğu gibi (yemininde) hânis olur. İki kapı arasında ve gölgelikte
olduğu gibi, şekilde hânis olmaz da, denildi.
(Yemin eden kimsenin,
«Vallahi) eve girmeyeceğim» sözünde, harap olmuş eve girse, yemininde hânis
olmaz. Eğer yemin eden kimse, («Vallahi şu eve girmeyeceğim» diye yemin etse ve
(işaret ettiği ev de) harap ve sahra olduğu halde (o «vin arsasına) girse veya
(işaret ettiği ev yok olup yerine) başka bir ev yapıldıktan sonra (bu yeni
yapılan eve) girse (yemininde) hânis olur.
Eğer (yemin eden kimse yemin
ettiği evin) üzerine (tavanına çıkıp dursa yine yemininde) hânis olur. Bizim
örfümüzde tavana çıkmakla (yeminde) hânis olmaz da denildi. (Bu sözü söyleyen
fakih Ebülleystir). Eğer (yemin eden kimse, yemin ettiği evin) kapısının eşiğine
girse, veya dehlizine (iki kapu arasına) girse eğer kapı kapandığı zaman hâriçte
kalıyorsa, girmesiyle yemininde hânis olmaz. (Eğer hâriçte kalmazsa girmesiyle
yemininde) hânis olur.
Eğer (o ev) mescit, veya hamam, veya bostan veya harap
olduktan sonra (başka bir) ev yapılmış olsa ve (o eve de) girse hânis olmaz.
Hamam ve buna benzer şeyler yıkıldıktan sonra (arsasına) girse yine hânis
olmaz.» «(Vallahi) şu odaya girmeyeceğim» diye yemin etse, o oda yıkılıp, arsa
hâlini aldıktan sonrr veya (yerine) başka bir ev yapıldıktan sonra girse, hânis
olma s .
Fekat; odanın damı göçüp de, duvarları baki kalırsa (burada oturmak ve yatmak
mümkün olduğu için) bunun hilafı-nadir.
Bir kimse, (evde bulunduğu
halde «Vallahi) şu (içinde bulunduğum) eve girmeyeceğim» diye yemin etse,
(bulunduğu evden) çıkıp, tekrar (yemin ettiği eve) girmediği müddet (istihsânen
yemin de) hânis olmaz.
Bir kimse, «(Vallahi) şu
elbiseyi giymiyeceğim» diye (yemin etse) halbuki (o kimse o elbiseyi) giyici
olsa, veya «(Vallahi) şu dâbbeye (hayvana) binmeyeceğim» diye yemin etse,
halbuki (yemin eden kimse o hayvan) üzerinde olsa, veya «(Vallahi) şu evde
oturmayacağım» diy.e yemin etse, halbuki (yemin eden kimse o evde) otursa, eğer
(O kimse yemininden sonra) durmadan - derhâl, elbiseyi soymaya, hayvandan
inmeye ve evden taşınmaya başlasa (yemininde) hânis olmaz. Fakat (bekleyip bir
saat eğlenirse) hânis olur.
«Bundan sonra (vallahi) şu evde veya şu hanede
oturmayacağım» diye (yemin etse o kimsenin bütün ehli, ev eşyası ile çıkması
lâzımdır. Hattâ (İmam'i Azam R.A.'a göre) bir kazığı (ve süpürgesi o evde)
kalırsa (yeminde) hânis olur. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre eşyasının
ekserisini taşımak muteberdir. (Zira ekser olan kül makamına kâim olur). İmam'ı
Muhammed (R.A.)'e göre ise; eve kifayet eden şeyin taşınması îti-bâr olunur. Ve
(insanlara) daha güzel ve iyilik olan da bu (İmam'ı Muhammed R.A.'hı sözü) dür.
Bundan sonra ev eşyasını başka eve taşımak lâzımdır. Hattâ (ev) eşyasını sokağa
veya mescide taşısa, iyilik edici olmaz (başka yere nakli lâzımdır)
«(Vallahi) şu mahallede
oturmayacağım» diye yemin etse, yine aynıdır, (İmam'ı Azam R.A.'a göre "bütün
ehli ve ev eşyası ile çıkması lâzım, İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre ev eşyasının
ekserisini taşımak i'tibar olunur. İmam'ı Muhammed R.A.'e göre ise: Eve kifayet
edecek şeyin taşınması itibar olunur).
«(Vallahi) şu şehirde veya
şu karyede ikâmet etmeyeceğim» diye (yemin etse) o (kimse bütün) ehlini ve (ev)
eşyasını o şehirde veya karyede terkedip (kendisinin çıkmasıyla) iyilik etmiş
olur.
(Yemin eden kimse,
«mahalleden veya köyden ve şehirden) çıkmayacağım» diye (yemin etse) ve bir
kimseye kendisini (bulunduğu yerden) çıkarmağa emretse ve memur olan kitnse de
oradan çıkarsa (yeminde) hânis olur.
Eğer (yemin eden kimsenin)
emri olmadan mükrehen (zorla) yüklenilip çıkarılsa veya (emri almadan)
jizâsiyle çıkarılsa (yeminde hânis olmaz. «Lâ yedhulu: girmez, girmiyeceğim»
lafzı ile olan yeminde, «Lâ Yah-rucû: çıkmaz, çıkmayacağım» misillidir. (Yemin
eden kimsenin) «Lâ Yah-rucû illâ ilâ cenâzetin: çıkmayacağım ancak cenazeye
çıkacağım lafzı, ile olan yeminin de (cenazeye) çıksa bundan sonra başka
hacetine gitse (yemin de) hânis olmaz.
Bir kimse «(Vallahi)
Mekke'ye çıkmayacağım» diye yemin etse, Mekke'yi murad ettiği halde (yola)
çıksa, bundan sonra (tekrar) evine dönse, (ilk çıkıştaki kastı Mekke olduğu için
yemininde) hânis olur. «Mekke'ye varmayacağım» diye yapmış olduğu yeminde de,
(Mekke'ye) girmediği müddet (Mekke'den çıkmakla) hânis olmaz. Zihâbb «gitmek»
lafzı: aşah olan rivayette, huruç «çıkmak» gibidir.
(Bir kimse,
«Vallahi) elbette falana varacağım» diye (yemin etse)hattâ
(yemin eden veya falan kimse) ölene kadar varmasa,
hayatınınson deminde hânis olur. Eğer gelme hâlini kudret (ve muktedir olmak)la
kayıt ederse (Meselâ: «Vallahi eğer muktedir olursam yarın
elbettesana geleceğim» gibi) o (kayıt ettiği kudret el ve ayak gibi)
azaların'selâmeti ve (sultan tarafından)
mâni olmamasına hamlolumır. Gele|ceği zamanda
(kudret ile kayıt ettiği) hastalıktan veya sultandan birmâni olmadığı halde varmasa hânis
olur
Eğer (yemin eden kimse),
hakîkaten kudrete niyyet etse, fetva ve diyâneten tasdik olunur. Muhtar olan
mezhep de: Hâkimin hükmü cihetinden tasdik olunmaz. (Yemin eden kimse hanımına
evden dışarı) heninı iznim olmadan çikmıyacaksur» diye (yemin etse) her (dışarı)
çıkış için izin şart kılınır. -(Yemin eden kimse) «ancak benim iznimle
çıkacaksın» dediğinde bir defa izin vermesi kifayet eder. (Yâni birinci defa
çıkmaya izin verdikten sonra, izinsiz de çıkabilir).
«Benim iznim olmadan çıkmayacaksın» diye (yemin eden
kimsenin sözün de), eğer (hanımına) «her ne zaman istersen (evden dışarı çık»
diye izin verse de, sonra (kadını çıkmaktan) men'etse ve kadında çıksa, tmam'ı
Ebû Yusuf (R.A.)'e göre (yemininde) hânis olmaz. İmam'i Muhammed (R.A.)
Muhaliftir. (Men'ile ixin hükmü kalkmıştır. Fetvada İmam'ı Muhammed'in R.A.
sözündedir)
O kadm çıkmak istese ve
kadının kocası kadın çıkmak istemesi Hâlinde «eğer çıkar isen (sen boşsun»
dese) veya (kadın) köleyi dövmek istese (ve bu halde iken kocası) «eğer
(köleyi) döversen (boşsun)» dese, yp-minde hânislik fevren (aceleten çıkmak veya
dövmekle) mukayyet oltü". Eğer (kadın bu sözden sonra biraz) eğlense de sonra
çıksa (veya (kölesini eğlendikten sonra) dövse (yemininde) hânis olmaz.
(Bir kimse), başka bir kimseye, «otur benimle yemek ye»
dese! O kimse de «eğer yemek yersem (kölem hür olsun)»' dese, yemin eden kimse
teklif eden kimse ile değil de (yalnız başına) yemek yese (aynı günde dahi olsa
yemininde) hânis olmaz. Ancak «bugün yemek yersem» derse (o günde yese hânis)
olur
(Bir kimse), «falanın dâbbesine (hayvanına) binmeyeceğim»
diye yemin etse ve (yemin ettiği kimsenin) ticâretle me'zun kölesinin hay->
vamna binse, hânis olmaz. . Ancak yemin eden kimse, falanın ticâretle me'zun
olan kölesinin hayvanına binmemeye niyyet eder ve o (köle de efendisine) borçlu
değilse, hânis olur. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre, eğer köleye niyet ederse
mutlaka (borçlu olsun, olmasın, o borç müs-teğrak olsun) hânis olur. İmam'ı
Muhammed'e göre ise her ne kadar köleye niyet etmese de mutlaka hânis olur.
(Bir kimse, «Vallahi) şu hurma ağacından yemeyeceğim»
«üye yemin etse, bu.(yemek, hurma ağacının) meyvesine ve pişmediği (kaynamadığı)
halde (kendiliğinden hurmadan akan) pekmezine (şırasına) şâmildir. (Hurmanın)
hoşafı, sirkesi ve pişirilen pekmezi ile (hânis) olmaz, Veya «şu koyundan
(yemeyeceğim» diye yemin etse, bu yemin) etin yenmesi üzerine şâmildir. Süt ve
kaymağı üzerine şâmil değildir.
«Şu hurma koruğundan
yemeyeceğim» dîye (yemin etse) ve olmamış hurma yaş olduğu halde yese, hânis
olmaz. «Şu olmuş yaş hurmadan yemeyeceğim veya şu sütten içmiyeceğim» (diye
yemin etse) ve hurma kuru olduğu halde veya süt yoğurt olduğu halde yese yine
(yemininde) hânis olmaz.
«Şu (oğlan) çocuğu ile
konuşmayacağım» (diye yemin etse) o (çocuk), delikanlı veya ihtiyar olduğu
vakit de konuşsa bunun hilâfınadır (yâni hânis olur). Veya «şu kuzunun etinden
yemiyeceğim» (diye yemin etse) o (kuzu) koç olduğu halde yese, (hânis olur)»
olmamış ham hurma yemiyeceğim» (diye yemin etse), olmuş yaş hurma yese hânis
olmaz.
Eğer (hurma) alacalanmış
olduğu halde yese hânis olur. «Olmuş yaş hurma yemiyeceğim» diye yemin ettikten
sonra, alacalanmış yese (İmam'ı Azam (R.A.)'a göre yine hânis olur. İmam'ı
-Eb**Yusuf ile İmam'ı Mu-hammed (R.A.) (iki surette de) hânis olmaz dediler.
Eğer, «olmuş yaş ve ham - koruk hurma yemeyeceğim» diye yeminden sonra (alaca
hurmayı) yese bil ittifak hânis olur.
(Bir kimse), «olmuş yaş
hurma satın almıyacağım» (diye yemin etse) ve içerisinde olmuş yaş hurmada
bulunan bir salkım olmamış ham koruk hurma satm alsa hânis olmaz.
Nitekim («olmuş yaş hurma
satın almıyacağım» diye yemin etse) ve olmamış ham hurma alacasını satın alsa,
hânis olmadığı gibi, (bir kimse, «et ve yumurta yemiyeceğim» (diye yemin etse)
de balık eti ile balık yumurtasını yese, hânis olmaz. («Vallahi et ve yumurta)
şatm almıyacağım» dîye (yemin etse de balık eti "ve balık yumurtasını satın
alsa) yine de (hânis olmaz).
(Bir kimse «Vallahi et
yemiyeceğim» diye yemin eder de) eğer ki; insan veya domuz etini yerse, hânis
olur. (Zira bunlar hakikatte ettirler).
(Et yemiyeceğim diye yemin
eder de) eğer ki ciğer ve işkembe yerse, yine hânis olur. Muhtar olan kavilde
(yemin eden kimse) ciğer ve işkembe ile bizim örfümüzde hânis olmaz. Nitekim
kuyruk yemesinde hânis olmadığı gibi.
«İç yağı yemiyeceğim» diye
yemin eden kimsenin yemini, karın iç yağı ile kayıtlanmış olursa, (koyun vesair
hayvanın) arka iç yağım (yenmesiyle İmam'ı Azam «R.A.»'a göre) hânis olmaz.
İmameyn muhaliftirler.
(Yemin eden kimse, «iç yağı
yemiyeeeğim» diye yemin ettikten sonra) eğer kuyruk veya et yese bilittifak
hânis olmaz.
(Bir kimse, «Vallahi) şu
buğdaydan yemiyeceğim» diye yemin etse (o yemin kendisi için yemin edilen
buğdayı) çiğnemekle mukayyed olur. Ekmeğini yemekte (İmam'ı Azam «R.A.»'a göre)
hânis olmaz. İmameyn muhaliftirler. (Bunlara göre hânis olur)..
(Bir kimse), «şu undan
yemiyeceğim» diye (yemin etse, o, unun) ekmeğini yemesiyle hânis olur. Fakat
unu yalamakla sahih olan kavilde hânis olmaz. Ekmek; yemin eden kimsenin
şehirlisinin âdeti olan şey üzerine vâk'î olur. Buğday ve arpa ekmeği gibi,
(çünkü bunların ekmeği hakikaten ve urfen ekmektir). Kadayıfın ekmeğini
(yemekle) veya Irak'ta pirinç ekmeği (yemekle .)hânis olmaz. (Zira Irak
halkının pirinç ekmeğini yeme âdeti yoktur). Ancak (ekmeğe ) niyet .ederse, bu
takdirde hânis olur.
(Bir kimse, kebap
yemiyeceğim diye yemin etse) kebap, et üzerine vâk'î olur. Patlıcan, havuç ve
yumurta üzerine vâk'î olmaz. Ancak her-birine (ayrı ayrı) niyet ederse
müstesnadır. «Pişmiş et yemiyeceğim» diye yemin etse, yahni (su ile etten
pişene - haşlamaya) ve etin çorbası üzerine şâmildir, (bunlardan başkasını yese
hânis olmaz). Ancak bunlardan başkasını niyet etse hânis olur.
(Bir kimse, haş yemiyeceğim
diye yemin etse) baş (lafzı) fırınlara sü-* rülüp şehirlerde satılan baş üzerine
vâki olur. (Böyle baş yese hânis olur. Fakat balık ve serçe, başı yese hânis
olmaz).
Meyve lafzı, elma, kavun,
karpuz ve şeftali üzerine şâmildir. (Meselâ: Bir kimse, «meyve yemiyeceğim»
diye yemin etse, İmam'ı Azam R.A.'a göre elma, karpuz ve şeftali yese hânis
olur). İmameyne göre ise (elma, kavun, karpuz ve şeftaliye şâmil) olduğu gibi
üzüm, hurmanın tazesi ve nar üzerine de şâmildir. Bilittifak (meyve) acur (şen
hıyarı) ve hıyar üzerine hamletmek olmaz.
Katık; sirke, zeytin yağı \e
süt gibi kendisinde ekmeği boyayıp, bulaşmak mümkün olan (ekmekle karışabilen)
şey üzerine şâmildir. (Meselâ : Bir kimse, «Vallahi katık yemiyeceğim» diye
yemin etse, sirke, zeytin yağı ve süt yese hânis olur).
Tuzda, katıktır (yâni katık
yemiyeceğim diye yemin etse de tuz yese, hânis olur). Et, yumurta ve peynir
katık değildir. Ancak niyet ile (bunlar da) katık olur. İmam'ı Muhamnıed
(K.A.)'e göre: Et, yumurta ve peynirde (sirke, zeytin yağı, süt ve tuz) gibi
katıktır. Yaş üzüm ve karpuz sahih mezhepte katık değildir.
Kuşluk yemeği; şafak atması
ile zeval arasında olan yemektir. (Meselâ: Bir kimse «gıda yemiyeceğim» diye
yemin etse ve zikrolunan vakitte yemek yese hânis olur).
Akşam yemeği; Zeval ile gece
yarısı arasında olan yemektir. (Meselâ:Bir kimse, «akşam yemeği yemiyeceğim» diye yemin etse, zeval ile ge| ce
yarısı yese hânis olur). Sahur yemeği; gece yarısı ile şafak atması arasmda olan
yemektir.
% Eğer «yersem, veya içersem
veya girersem veya evlenirsem veya cıkarsam» (lafızları ile yemin edip) ve
muayyen şeye niyet etse (fetva vhâkimin hükmü cihetinden) tasdik olunmaz.
Eğer (yemin eden kimse)
yemek ve içmek (su gibi) lafzı ziyâde etse (Meselâ: Eğer yemek yersem veya su
içersem) ve bunlara benzer (eğer elbise giyersem, eğer insanla konuşursam, eğer
kadınla evlenirsem... gibi sözleri ziyade edip yemin etse) fetva cihetinden
tasdik olunur.
Fakat mahkeme cihetinden
tasdik olunmaz, (yemin eden kimsenin) «Dicle'den içmiyeceğim» diye yaptığı
yeminde, Dicle'den çanak ile içme-siyle (İmam'ı Azam «R.A.»'a göre: Ağzım
Dicle'ye batırıp içmediği müddette) hânis olmaz. İmameyn muhaliftirler. (Yâni
bunlara göre çanak ile içse hânis olur). Eğer ki, «Dicle suyundan içmiyeceğim»
diye yemiâ etse ve çanakla da içse, bilittifak hânis olur.
Küp ve kuyudan içmiyeceğim»
diye yemininde dahi çanakla su bar^ dağı (su kabı ile) içse hânis olur. (Çünkü
bu ikisinin suyu çanakla - su bari dağı ile içilir, bu cihetten hânis olur).
Çanak hakkında olan yemin de bunun aynıdır. (Yâni bir kimse, şu çanaktan
içmeyeceğim diye yemin e& se ve o çanaktan içse hânis olur. Çünkü tarif olunan
çanaktan içmektir.
Yemini yerine getirmenin
mümkün olması; (İmam'ı Azam ile İmamfı Muhammed R.A.'a göre) yeminin sahih
olmasının şartıdır. İmam'ı Ebtii Yusuf (E.A.) muhaliftir.
Bir kimse, «Vallahi bugün şu
bardağın suyunu elbette içmiyeceğim» diye yemin etse, halbuki bardakta da su
olmasa veya yemin (edildiği) zamanda (bardakta su olsa) fakat; geçmezden evvel
(veya aynı günde) dökülse (veya kendisinden başkası içse veya ölse İmam'ı Azam
ile İmam'ı Muhammed R.A.'e göre) hânis olmaz. İmam'ı Ebû Yusuf muhaliftir.
(Yemin eden kimse), bugün lafzını söylemese yine hânis olmaz. Ancak (gün
söylenmeyen yeminde bardak içinde su) olur ve dökülürse, bilittifak (yemin eden
kimse) hânis olur.
Bir kimse, «elbette semâya
(göğe) çıkacağım veya hava (gök) da uçacağım veya şu taşı altına çevireceğim
(yâni altın yapacağım)» veya Zeyd'-in ölümünü bilirken «Zeyd'i öldüreceğim» diye
yemin etse, (yemin) mün'alad olur ve o halde hânis olur. Eğer (Zeyd'in ölümünü)
bilmiyor-. sa, (İmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed R.A.'e göre yemin mün'akid
olmaz ve hânis) olmaz. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.
(Yemin eden kimsenin),
«konuşmıyacağim» diye olan yemininde Kur'an okusa, veya teşbih çekse veya tehlil
getirse veya tekbir alsa, (bu fiilleri) ister namazda işlesin ister namaz
hâricinde işlesin hânİs olmaz. Muhtar olan da budur.
(Bir kimseye), «(falan kimse
ile) konuşmıyacağım» (diye yemin etse) ve herhangi bir sebeple konuşsa ve
(konuşulmamaya yemin eden kimse) uyur olduğu halde işitse, eğer o söz
(konuşması) insanı uyandmrsa (hânis olur). (Gerek uyandırsın, gerekse
uyandırmasın) mutlaka hânis olur da denildi.
(«Falanla konuşmıyacağım»
diye yemin ettikten sonra) yemin ettiği şahsa işittirmek gayesiyle başka bir
şahsa lâf atsa, hânis olmaz. (Zira yemin eden kimsenin başkasına lâf atması,
hakikatte kendisi hakkında yemin edilen kimseye lâf değildir). Eğer (yemin eden
kimse), bir cemaata selâm verir de, (yemin ettiği şahıs da o cemaat içinde
bulunursa) hânis olur. Eğer (cemaata) niyet edip de (yemin ettiği şahsa niyet)
etmese, (kasdî olmadığı için fetva olan) hânis olmaz.
Eğer yemineden kimse, «falan
kimse ile konuşmıyacağım, ancak kendisinin izniyle konuşacağım» diye yemin etse
ve yemin edilen kimse de, yemin edene (konuşması için) izin verse fakat;
(kendisi izin verdiğim) bilmese ve (yemin ettiği şahsa) lâf atsa (İmam'ı Azam
ile Imam'ı Muham-med R.A.'e göre) hânis olur. İmam'ı Ebû Yusuf için hilaf
vardır. (Yâni buna göre hânis olmaz).
(Yemin eden kimsenin, (falan
kimse ile) bir ay konuşmam» (diye olan yemininde, yeminin bağlanması) yemini
ettiği vakitten itibaren hesap olunur. (Yemin eden •kimsenin, «falanla) bir
günde konuşursam (karım boş olsun» diye yapılan yemininde gece ve gündüz
konuşursa hânis olur. Zira «gün» ismi hangi fiile mukârin (olursa) mutlak vakit
için olur. (Yemin eden kimse, gündüzü niyet ettim dese) ancak niyet gündüze
sahih olur. (Yevm = gün ve nehar — gündüz mânâsında zikrolunarak gelmiştir).
(Bir kimse, «falanla gecede) konuşursam» (diye yemin etse ancak) gece üzerine
hamlolunur, (hattâ gündüz konuşsa hânis olmaz).
(Yemin eden kimsenin)
«Eğer falan kimseye Zeyd gelinceye kadar söylersem» diye olan yemininde veya
hattâ lafzı ile (yâni «eğer falana hattâ Zeyd gelinceye kadar söylersem» diye
olan yemininde) veya «an- \ cak Zeyd'in izin vermekliğine kadar söylersem» lafzı
ile olan yeminde veya «hattâ (Zeyd'in) izin vermekliğine kadar» lafzı ile olan
yemininde; (zikrolunan şartlardan evvel) konuşursa, hânis olur. Eğer
Zeyd ölse ye-\ min (tmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed R.A.'a göre) sakıt olur.
(İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre ise, Zeyd'in ölümü ile yemin sakıt olmaz).
(Yemin eden kimsenin),
«falanın yemeğini yemiyeceğim, veya evine girmiyeceğim veya elbisesini
giynıiyeceğim, veya hayvanına ninmiyece-ğim, veya kölesi ile konuşmıyacağım»
diye yemin etse, eğer (yemin eden kimse yemek, ev, elbise, hayvan ve köleyi)
tâyin* etse (Meselâ: Falanın, su taamını, şu evine, şu elbisesini, şu hayvanına
ve şu kölesiyle demekle tâyin etse) ve (tâyin edilen eşya satmak veya hibe
yapmakla o kimsenin) mülkünden ayrılsa ve (yemin eden kimse) o fiili işlese
(İmam'ı Azam ile İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'e göre) hânis olmaz. İmam'ı Muhammed
(R.A.) için köle ve evde hilaf vardır.
(Zikrolunan suretlerin
hepsinde meselâ: Falanın şu yemeğini yemiyeceğim, şü evine girmiyeceğim, diye
ve diğerlerine böylece işaret etse ve yemin ettikten sonra) yenisinden (taam,
ev, elbise, binit ve köle satın alsa ve yemin eden kimse yeni eşyadan yemek,
girmek, giymek, binmek ve konuşmak gibileri işlese) ittifakla hânis olmaz.
(Eğer yemin eden kimse,
yemek, ev, elbise, hayvan ve konuşmayı) tâyin etmeyip ve (bahsolunan eşyayı
işaret edilen şahsın mülkünden) zail olduktan sonra işlese hânis olmaz.
(Bahsolunan eşya) yenilense hânis olur.
(Bir kimse «falanın)
hanımına veya ahbabına konuşmıyacağım» diye (yemin etse) muayyen yeminde kadın
kocasından ayrıldıktan sonra ve (ahbabı) düşmanlık ettikten (yâni araları
bozulduktan) sonra konuş* s&hânis olur. (Meselâ: falanın şu hanımı ile
konuşmıyacağım ve buna benzer lâfızlarla konuşsa hânis olur).
Muayyen olmayan yeminde ise,
hânis olmaz. (Meselâ, şu lafzını söylemeyip, hanımı ile veya dostu ile diye
yemin etse, kadın kocasından ayrıldıktan ve dostu ile arası bozulduktan sonra
konuşsa hânis olmaz). Ancak İmam'ı Muhammed (R.A.) den bir rivayette hânis
olur. Yeni olan (ahbap ve hanımına konuşsa) hânis olur.
(Bir kimse), şu taylesan
(sarığın arkasından sarkanı) sahibine konuşmıyacağım» diye yemin etse ve
(sahibi de taylasanı) satsa ve (bundan sonra yemin eden kimse taylasanı satan
kimseye) lâf atsa hânis olur.
(Bir kimse, başka bir şahsa
«onunla) herhangi bir vakit veya herhangi bir zaman konuşmıyacağım» (diye yemin
etse) veya «onunla belli bir vakit veya belli bir zaman konuşmıyacağım» (diye
yemin etse ve bir1 şeye) niyeti olmazsa (bu yemin) altı ay üzerine vâki olur. Ve
eğer (bu lafızlar niyet ile olursa, yemin) niyet ettiği şey üzerine vâki olur.
(Eğer yemin eden kimse,
«onunla) bir dehr (bir yıl, bir zaman) ko-nuşmiyacağım veya ebediyyeıı
konuşmıyacağım» diye yemin etse bu (yemin) ömür üzerine (yaşadığı müddete)
şâmildir., Eğer onunla bir dehr
(bir ^ıl, bir zaman veya
ebediyyen) jkonuşmiyacağım diye yemin etse, İmam'ı Azam (R.A.) Hazretleri (Nekre
olarak zikrolunan dehrde) susmuştur (kesin hükümde bulunmayıp durmuş, çünkü
denirden sual olunduğu, miktarım bilmem cevabını vermiştir). (İmameyne) göre
ise, dehir zaman gibidir.
Eğer günlerce veya aylarca
veyahutta senelerce (konuşmam diye nekre ile yemin etse, günler) üç gün,
(aylar) üç ay ve (seneler) üç sene üzerine şâmil olur. Eğer lamı tarifle ise
(yâni el eyyam s= belli günlerde, eşşühur =3 belli aylarda ve essinin = belli
senelerde gibi) günlerde; on gün, aylarda; on ay ve senelerde; on sene üzerine
şâmildir.
İmameyn, «günlerde konuşmam» lafzında cuma üzerine şâmildir
(yâni haftaya hamlolunur). «Aylarda konuşmam» lafzında sene üzerine şâmildir.
«Senelerde konuşmam» lafzında ise, ömr üzerine şâmildir, dediler.
Bir kimse ( hanımına), «eğer
sen çocuk doğurursan (boş ol) desfe (kadın) ölü olarak çocuk doğurduğunda
(yemininde) hânis olur.
Bir kimse cariyesine «eğer
çocuk doğurursan o (çocuk) hür olsun| dese ve câriye bir ölü çocuk doğursa ondan
sonra da bir diri (çocuk do| ğursa İmamı Azam R.A.'a göre) diri olan çocuk âzad
edilmiş olur. İhm^' meyn için muhalefet vardır.
Bir kimse, «evvelemirde
(hangi) köleye sahip olursam o (köle) hürdür» dese ve bir köleye sahip olsa,
âzâd edilmiş olur. Eğer iki,köleye birden sahip olsa, bundan sonra da diğer bir
köleye daha sahip olsa, o (Üe köleden) birisi de âzâd edilmiş olmaz. Eğer
«birisi (hürdür)» kaydım] ilâve ederse, son (üçüncüsü) âzâd edilmiş olur. Eğer
«son köleye sahi» olursam o (köle) kürdür» dese, bir köleye sahip olduktan sonra
(efen| dişi) ölse^o (köle) âzâd olunmaz. Eğer yemin eden kimse, ayrı ayrı ik£
köleye sahip olduktan sonra (ölse), ikincisi âzâd edilmiş olur. (Sıhhati halinde
satın aldı ise sahip olduğu) zamandan (İmam'ı Azam R.A.'a gö| re) bütün mâlinden
âzâd edilmiş olur. İmameyne göre ise: (Satın aldığı zaman da gerek sıhhatte
olsun, gerekse hasta olsun) öleceği zamanda (Mâlinin) üçte bir (1/3) inden (Âzâd
edilmiş olur).
Ve bu hüküm üzere eğer bir
kimse, son (evvelkinden sonraki) bir kal dınla evlenirsem o (en son kadın üç
talâkla boş «olsun» dese, (sonra al| dığı kadın evlendiği zaman da İmam'ı Azam
R.A.'a göre boşanmış qlur)| Bu takdirde mirasa müstehak olmaz. (İmameyn)
muhaliftirler. Bir kimsc| «herhangi köle ki, falan şeyi (Meselâ: Babamın
gelmesini) bana müjde* lerse o (köle) hürdür» dese ve üç kölesi ayrı ayrı
müjdeleseler evvelld âzâd edilmiş olur. Eğer üçü de birden müjdeleseler üçü de
âzâd edilmit olurlar. Eğer (kim müjdelerse yerine) kim haber verirse» dese,
haber vej ren kölenin (üçü de) iki cihetten (yâni ayrı ayrı ve hepsi birden
haber verdiklerinde) âzâd edilmiş olurlar.
Eğer babasını satın
aldığında keffâret için niyet etse (kefareti) sâkij olur. Nikâhla istîlâd (çocuk
talep etmek) için câriye satın alması keffâ^-reti düşürmez. (Meselâ: Bir kimse
bir cariyeye «seni satın alırsam ke|-fâreti yeminimden hürre ol» dese, sonra
satın alsa mülkün satın alınması bulunmakla âzâd edilmiş olur. Fakat
keffâretten sayılmaz). Veya âzâjjl edilmesine yemin ettiği kölenin (satın
alınması ile keffâreti yeminde oh mak üzere niyet etse keffâretten sayılmaz).
Ancak «eğer seni satın ahl-sam keffâretimden (için) hür ol» diye bu lafızla
söylerse, keffâretten şayi-lir.
Eğer cariyeye cima, edersem
o (câriye) hürredir» (diye yemin etse, yemin ettiği vakit de) mülkünde olan
cariyeyi cima etse, âzâd edilmiş olur. Eğer yeminden sonra mâlik olduğu cariyeyi
cima' etse, âzâd edilmiş olmaz.
(Bir kimse), «mülkümde olan
bütün köleler hürdür» dese, bütün köleleri, müdebberleri ve ününü veledleri
âzâd edilmiş olur. Yalnız bedeli kitabete ayrılmış köleleri âzâd edilmiş olmaz.
Meğer ki (bedeli kitabete ayrılanlara) niyet etsin.
Üç hanımı olan kimsenin, «şu boş, şu ve şu» sözünde âhir
(üçüncüsü) boşanmış olur. Evvelki ikinin talâkında muhayyerlik vardır. Âzâd ve
ikrarda böylecedir. (Meselâ: Bir kimse üç kölesine» şu hürdür, şu ve i şu» dese
üçüncüsü âzâd edilmiş olur. Evvelki iki de muhayyardır. ikrara misal. Bir
kimse, «falana bin lira borcum var veya falan veya falan» İdese üçüncü için
beşyüz lâzım olup evvelki iki de muhayyardır).
Alış -verişte îcâra
vermekte, îcâra tutmak istemekte, maldan sulhta, taksimatta, husûmette (gerek
ikrar olsun gerekse inkâr olsun dâvanın cevabında) ve çocuğun dövülmesinde yemin
etse, bizzat kendisi işlemekle Sânis olur. (Yerine) vekil (tâyin etmek) le hânis
olmaz. (Meselâ: Alış veriş vesaire gibi yukarıda bahsolunanları yapmayacağım
diye yemin etse, kendisi mübaşeretle bu işleri yapsa hânis olur. Fakat başka bir
şahsı bu işleri yapmağa vekil tâyin etse hânis olmaz).
Nikâhta, talâkta, bedeli
hulûda, (köleyi) azatta, bedeli kitabette, kasten olan kan dâvasından sulhta,
hibede, sadakada, ödünç vermede ve ödünç almayı istemede, bizzat kendisi
yapmakla ve vekiî tâyin etmekle hânis olur. Eğer hassaten kendisi işlemeye niyet
ederse, fetva ve din cihetin-derf tasdik olunur, fakat;
Hâkimin hükmü cihetinden tasdik olunmaz.
Kölenin dövülmesinde,
(hayvan) boğazlama (kesme) da, (duvar) temelinde, terzilikte, emânet vermekte,
emânet almakta, ariyet (iğreti olarak) vermede, ariyet istemekte, borç
ödemekte, borçlanmada, (elbise) giyinmekte ve yük yüklenmekte bizzat kendisi
yapmakla ve vekil tâyin etmekle hânis olur. Yalnız; (yemin sahibi) bizzat
kendisi yapmaya niyet etse, hâkimin kararı ve fetva cihetinden tasdik olunur.
«Evlenmeyeceğim» diye olan yemine bir fuzûli (emirsiz ve vekil tâyin etmeden
işini gören kimse yemin eden şahsı) evlendirse ve (evlendirdiğini kendisine
haber verdiğinde) söz ile icâze (izin) verse hânis olur. Eğer fiili ile icâze
verse (mehir vermek gibi) hânis olmaz.
Bir kimse, «kölemi ve
cariyemi evlendirmem» diye yemin etse, vekil tâyin etmekle ve izin vermekle
hânis olur. Küçük oğul ve kızında dahi vekil tâyin etmekle ve izin vermekle
hânis olur. Büyük oğlu ve büyük kızında ise vekil tâyin etmekle ve izin
vermekle hânis olmaz. Ancak mübaşeret (bizzat kendisi işlemek) le hânis olur.
Lâmm (lâm harfiniri),
bey'üzerine duhûîi (yâni bî'tü = sattım fi'-line rmıkârin olması) «in bî'tü leke
sevben = eğer sana elbise satarsam» gibi filin üzerine yemin edilene mahsus
olmasını iktiza ile kendisinin emriyle olmak üzere (elbise) gerek malı olsun,
gerekse olmasın beraberdir. (Lamın bey'â mukarin olması muhatabın emriyle
olmasını iktiza eder).
Şıra (satm almak - satmak)
îcâre (îcâre vermek), siyaha (kuyumculuk) ve bina (duvarcılık etmek) gibidir.
(Lâmin bir şeyin aynı
üzerine duhûli (yâni elbisenin yanına mukâ-rin olması) «in M' tü sevben leke =
eğer elbiseyi senin için satarsam» kavli gibi olan (yemin edilenin aynının yemin
edilme) mülk olmak üzere ihtisasım iktiza eder, gerek emir etsin gerekse emir
etmesin beraberdir. (Mahlûfün aleyhi _ Muhataptır, ayn ki sevbdir, Mülk
olduktan sonra eğer emri ile olmadan o fiili işlerse, hanis olur). (Lamı
mahsûsanm) «darb = dövmek, eki — yemek, şürb = içmek ve duhul — girmek» üzerine
dâhil olması dahi mahlûfün aleyh (muhatap) e hususini iktizâ eder. Eğer
başkasına niyet ederse (yâni bî'tü leke sevben = elbiseyi sana sattım» sözü ile
«bî'tü sevben leke = sana elbiseyi sattım» sözüne ve «bî'tü sevben leke = sana
elbiseyi sattım» sözü ile «bî'tü leke sevben — elbiseyi sana sattım» sözüne
niyet ederse, fetva cihetinden ve hâkimin kararıyla) kendi aleyhine olan yerde
tasdik olunur.
Eğer «o (köleyi) satarsam
veya satın alırsam hürdür» (diye yemin etse bundan sonra muhayyer olarak satsa
veya satın alsa (âzâd etme şartı olan alış veriş bulunduğu için ö köle) âzâd
edilmiş olur.
Eğer akdi fasit (şer'î alış
verişe uygun olmıyarak olan akd) ile veya akdi mevkuf (bir zaman sonra veya
başkasının iznine bağlı gibi olan akid) île olan şıra,(satın almak) da dahi âzâd
edilmiş olur. (Çünkü alıp satma mânâsı bulunmuş olur). Eğer bâtıl akid (aslen
alış verişi sahih olmayan akid) ile alıp, satsa âzâd edilmiş olmaz. (Zira
şer'an alıp satmak değildir).
(Yemin eden kimsenin), köle
için «köleyi almazsam şöyle olsun» diye yemin etse ve o köleyi- âzâd veya
müdebber (efendisi ölünce âzâd olacak köle) etse, hânis olur,
(Bir kadın efendisine),
«benim üzerime evlendin» dese ve (efendisi de cevaben) «küllü İmre etin lî
tâlikun s= bana ait olan bütün ailelerim boştur» dese (böyle diyen kadın da)
boşanmış olur, diğerleri olduğu gibi. Yalnız İmam'ı Ebû Yusuf'tan bir rivayette
(diğerleri gibi bu kadın boşanmış olmaz). Eğer (efendisi yemin veren kadından
başkasına) niyet etmiş olsa, fetva cihetinden tasdik olunur fakat mahkeme
kararıyla (tas-- dik) olunmaz.
Bir kimse, «yaya olarak
Beytullaha varmak veya Kâbeye varmak üzerime nezir olsun» dese, o (kimseye
istihsânen) yaya olarak hacc veya umre yapmak lâzım olur. Eğer rakip (binici)
olursa (yâni Hacca binerek giderse) o (kimsenin üzerine) kurban lâzım olur. O
(kimse), «Bey-tuîlâha çıkmak, veya Beytullaha gitmek üzerime olsun» dese veya
«Safa-ya veyahutta Merveye yürümek üzerime olsun» dese o (kimseye) birşey lâzım
gelmez.
Eğer «Haremi Şerife veya
Mescidi harama yürümek üzerime olsun» dese yine birşey lâzım gelmez. (İmameyn)
muhaliftirler.
Bir kimse, «eğer bu sene
hacc yapmazsam kölem hür olsun» dese (ve «Haccı yaptım» dese o kimse yapmayıp)
Kurban Bayramı gününde Küfede olduğuna iki kimse şehâdet etseler o köle (İmam'ı
Azam ile İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre) âzâd edilmiş olmaz. İmam'ı Muhammed
(R.A.) muhaliftir.
Bir kimse, «oruç tutmayayım
= tutmıyacağım» diye yemin etse, bir saat niyet ile oruçlu olsa hânis olur. Eğer
«Lâyesûmu — Oruç tutmaz = tutmıyacağım» sözüne «savmen = bir oruç veya oruç
tutmakla» sözünü ilâve etse veya «Yevmen — bir gün» sözünü ilâve etse, tam bir
gün (oruç) tamamlanmadığı müddetçe (hânis) olmaz.
(Yemin eden kimse), «Namaz
kılmayayım» diye yemin etse ve (namaza durup) bir secde etse (ondan sonra
namazı bozsa) hânis olur. Secdeden evvel (kıyamda, kıraatta) hânis olmaz. Eğer
«Salâten» sözünü ilâve etse, şef (iki rekât) ile hânis olur. İki rekât ten az
ile hânis oltnaz.
(Bir kimse, hanımına) «eğer
senin eğirdiğinden giyersem o sadaka olsun» dese ve bir miktar pamuğa mâlik olsa
o (pamuğu kadın - ailesi) eğirse ve o (iplik) dokunsa ve (efendisi) giyse, o
dokunan şey (İmam'ı Azam R.A.'a göre Mekke'de) tesadduku vaciptir. (İmameyn)
Muhaliftirler.
(Kocanın) yemin ettiği vakit
de kendi mülkünde olan pamuktan (kadının) eğirdiğini giyse o şey ittifakla
sadakadır.
Gümüşten olan yüzük urfen
zînet değildir. (Onun için erkeklerin takınması mubah olmuştur). Altından olan
yüzük bunun hilâfınadır. (Bunun için altın yüzüğün erkeklere takınması helâl
değildir).
İnci, eğer bezenmiş ise
zinnettir, eğer bezenmemişse zinet değildir.
(İmam'ı Ebû Yusuf ile İmam'ı
Muhammed «R.A.» bezensin, bezenmesin inci dizisi) zinnettir dediler ve fetva da
bununladır.
(Bir kimse), «yer üzerine
oturmiyacağım» diye yemin etse ve döşek üzerine veya hasır üzerine otursa hânis
olmaz. Eğer kendisi ile yer arasına elbisesi perde olsa hânis olur. (Çünkü
elbise kendisine tâbidir, perde sayılmaz). «Şu döşek üzerine uyumayacağım» diye
yemin etse ve o yatak üzerine" başka bir döşek konulsa ve onun üzerinde uyuşa
hânis olmaz. Eğer o (yemin edilen) döşek üzerine ince çarşaf serilse (ve onun
üzerinde uyuşa) hânis olur. «Şu şerir (Taht - Köşk ve sedir) üzerine
oturmayacağım» diye yemin etse, eğer o şerir üzerine başka bir şerir konulun
otursa, hânis olmaz. Eğer o şerir üzerine halı veya hasır
koyupotursa, hanıs olur.
Dövmek, giymek, konuşmak ve
duhûl (girmek, bunların) fîli, hayatta (sağ) olana mahsus olur.
(Bir kimse),
«falanı döversem veya elbise giydirirsem veya konuŞursam veyahutta (ziyaret
için) yanına varırsam» diye yemin etse, o (falanın) Ölümünden sonra o fiili
işlemekle hânis olmaz. Gasl (yıkamak), hami (yüklenmek) ve mess (dokunmak) bunun
hilâfmadir. (Yâni bu fiiller ancak diriye mahsus olmaz).
(Bir kimse, hanımını)
dövmemeye (yemin etse) ve hanımının saçını çekse, veya boğazını siksa veya
ısırsa hânis olur.
(Bir kimse, «falanı) elbette
Ölünceye kadar döveceğim» (diye yemia) etse o (yemin) dövmenin şiddetlisine
hamlolunmuştur.
(Bir kimse, «falanın)
borcunu elbette yakında Ödeyeceğim» (diye yemin etse) bir aydan aza yakındır,
bir ay uzaktır (bir ayda öderse hânis olur, bir aydan noksan da öderse hânis
olmaz).
(Bir kimse, «falanın)
borcunu elbette bugün Ödeyeceğim» (diye yemin etse) ve o (borcu) zuyuf (düşük
kaliteli para) veya paranın değişmesiyle değişik para ile ödese veya başkasının
şeyini verse veya yemininden borçlu alacaklıya borcu mukabilinde birşey satsa
ve yemin eden de o şeyi teslim alsa, o (kimse yemininde bâr olur (Hânis olmaz).
Eğer yemin eden kimse, kalay
veya settükâ (üstü ve dışı gümüş içi bakır para) ödese veya (alacaklı olan şahıs
yemin eden borçluya borcunu) hibe etse veya (borcu alacaktan) düşse, (yemin
eden kimse yemininden) beri olmaz (hânis olur).
(Bir kimse, «falanın)
borcunun bâzısı olmayınca diğer bazısını almam» diye (yemin etse), ayrı ayrı
hepsini almağı müddet, bazısını almakla hânis olmaz. Eğer almak tartı zarurî
bir amel ile ayrılsa (Meselâ: Hepsini birden tartmak mümkün olmayıp da ayrılarak
tartılsa) hânis olmaz.
(Bir kimse), «eğer benim
için ancak yüz veya yüzden başka olursa (ailem boş veya kölem hür olsun» diye
yemin etse, yüz ile) hânis olmaz, (yüzden) aşağıda dahi hânis olmaz.
(Bir kimse), «şöyle
yapmıyacağim» (diye yemin etse) o (yapmak istediği fiili) ebedî terkeder.
(Yemin eden kimse), «elbette
(falan işi) yapacağım» (diye yemin etse) bir defa işlemesi kifayet eder.
(Bîr kimseye), vali her
müfsit ve fâsiki (kendisine) bildirmek için yemin ettirse, (o yemin valinin)
vilâyetinin hâline mukayyed olur, (Vali azledildikten veya öldükten sonra
bildirmese yemin eden hânis olmaz).
(«Falan kimseye falan şeyi)
hibe edeyim» (diye yemin edip, ve hibe etse ve o (falan kimse hibeyi) kabul
etmese (hibe eden kimse yemininde) bâr olur (hânis olmaz). Ödünç, ariyet
(iğreti) ve sadaka vermekte böyledir. Bey, (satmak) bunun hilafınadır.
(Bir kimse), «reyhan (sapı
olmayan küçük kokulu ot) kokulamaya-cağım» (diye yemin etse) sapı olmayan şeye
şâmildir. Gül ve yasemin kokulamakla hânis olmaz, (Zira bu ikisinin sapı
vardır). Hânis olur dadenildi (Zira urfen reyhan güzel kokusu olan nebatata
dâhil denilir. Bu takdirce gül ve yasemin kokulamakla hânis olur).
(Bir kimse), «gül ve menekşe
koklamayacağını» (diye yemin etse her birinin) yaprağı Üzerine şâmildir, (Hânis
olur, ama sapım satm alsa hânis olmaz).
(Bir kimse), «falanın evine
girmiyeceğim» (diye yemin etse o yemin) mülk ve îcâre şâmil olur, (gerek mülkü
olsun ve gerekse kârla otursun, girdiği takdirde hânis olur).
(Bir kimse), «malım yoktur» diye yemin etse, halbuki müflis
veya zengin üzerinde alacak (parayı vesairesi) olsa, hânis olmaz. (Çünkü alacak
mal değildir, ancak zimmetinde bir vasıftır).
Had: Şer'an
Mukadder bir ukubettir, (Cezadır).
Hakküllah oliuğu için (İmam _ Devlet Reisine yerine getirmesi) vacip
olur .
(Had Hakküllah olduğu cihetle) tâ'zir ve kısasa had ismi verilmez. (Zira
Ta'-zirde ve sünneti meşhure ile sabit bir ceza takdir olunmamıştır. Belki
imamın = Âmirin, devlet reisinin re'yine tefviz olunmuştur.
Hadler:altı nev'idir: Zina haddi, içki haddi, sarhoşluk haddi, iftira haddi,
hırsızlık haddi ve yol kesen - eşkiya haddidir).
Zina: Mükellef kimsenin, (âkil ve baliğin, nikâha ve
döşekliğe) mâlik olmadan ve mülküne benzeyenden ki (talâkı bâyinden iddet
"bekleyen ve çocuğun cariyesi gibi) bunlardan haîî olan (yabancı) kadının
önünden (fercinden) cima'ıdir
(hâkim indinde), dört erkeğin toplu oldukları halde söylemek-;» le şehâdetleri
ve zina (lâfzını söylemeleri ile) sabit olur, yâni hepsi bir meclîste zina
lafzı ile şehâdet etseler şehâdetleri kabul olunur)
Fa--; kat vat' ve cima' (lafzı ile sabit) olmaz.
İmam (Devlet Reisi veya
Naibi, Hâkim), onlara (şahitlere) zinanın^ mahiyetinden sual etse ve yine
zinanın keyfiyetinden, kiminle, nerede^ ve ne zaman zina yaptı diye sual etse,
(şahitler o zinayı) beyan ederler1, ve «zina yapan şahsı gördük ki o kadının,
sürmedamk içindeki mili gibi; (zevcin zekeri fercin içinde olduğu halde) (cima')
etti» derler, (demeleri lâzımdır). Şahitler gizli ve aşikâr tezkiye olunurlar.
Veya âkiljbâliğ! olduğu halde dört mecliste dört defa (zina edenin) ikrarı ile
zina sabit? olur. Her ne zaman (ikrar eden kimse zinayı) ikrar etse (hâkim)
redl; eder, hattâ (hâkimin) önünden (zina eden) gâib oluncaya kadar (red-f
deder). Bundan sonra (hâkim) zaman hâriç (yâni zamanı sormaz) yu-'i karıda
geçtiği gibi (ikrar eden şahıstan) sual eder. Şayet (sual ettikleri!
şeyi) beyan ederse (o kimseye had lâzım olur) .
Hâkime, ikrar eden kimseye, ikrarından rücû etmek (dönmek) için, (zannederim ki;
sen onu öpmüşsündÜr veya dokunmuşundur, veya şüphe ile cima' etmişindir) diye
bu söz ile telkini mendüp (müstehah) olur. Eğer zina yaptığım ikrar eden kimse,
hadden evvel veya had esnasında rücû ederse (sözünden dönerse had) terk olunur.
Muhsan (evli ve
başından nikâh geçen kimse) için had; bir sahrada (zina yapan
kimseyi) ölünceye kadar recimdir. Evvelâ şahitler recmederler.
Eğer (şâhidler) çekinseler veya, kaybolsalar veya ölseler had sâkıd olur
(düşer). (Çünkü recmin ilk şartı şâhidler idi, bunlar yok olmakla şart
bulunmamış olur)
(Şâhidlerden) sonra İmam
(Devlet Reisi veya Naibi ve İmamdan) sonra insanlar (recine) başlarlar.
Zina yaptığını ikrar edenin
haddinde: Evvelâ İmam başlar, (İmamdan) sonra insanlar başlar ve (recim yapılan
kimse öldükten sonra) gasl olunur ve üzerine (cenaze) namazı kılınır.
Evli olmayan (bekâr olan) için (had): Yüz değnektir
(Zinâ yapan) köle için
(had): Evli olmayıp bekâr olan hürrün yarısıdır ki, (o da elli değnektir). Had:
Düğümü ve budağı olmayan kamçı, ile (bir yerine vurulmayıp), başı, yüzü ve
ferci müstesna, bütün bedenine ayrı ayrı orta bir vuruşla celdedir. İmam'i Ebû
Yusuf (B.A.)'a göre: başa bir defa vurulur.
(Zina yapan) erkek, bütün
hadde ayakta dikili olduğu halde değnek (fazla) yukarıya kaldırılmadan dövülür.
Gömlekten başka elbisesi soyulur.
(Zina yapan) kadın, oturucu
olduğu halde had olunur. Kadının elbiseleri soyulmaz. Yalnız kürkü ile pamuklu
olan elbisesi soyulur.
(Kadın) için recimde
(göbeğine veya göğsüneka dar) bir çukur kazılır. (Erkek) için (çukur) kazılmaz.
Efendi, memlükünü {köle ve
cariyesini) İmamın izni olmadan had yapamaz.
Evli kimsenin (nefsini fuhşiyattan men' ve muhafaza eden
kimsenin) recmi: Hür olmak, mükellef olmak, İslâm ve sahih nikâhla evli iken
cima etmektir. Bu zİkrohman sıfatlar (erkek ve kadınlarda) bulunduğu takdirde
(recm olunur)
(Evli olan kimsede) celd
(100 değnek) ile recm (ölünceye kadar vurmak) beyni cem olunmaz. Ve (evli
olmayanlarda) celd ile nefiy (sürgün) beyni cem olunmaz. Yalnız (neyfi iktiza
eder bir maslahat olursa) siyâseten (celdden sonra) nefyolunur,
(Zina yapan) hasta, recm
olunur. (Eğer haddi celd ise) hastalıktan iyi olmadığı müddet celd olunmaz.
(Zina eden hâmile kadın) eğer zinası açık (delil) ile sabit
olursa hamlini vaz'edilinceye (doğuruncaya) kadar hapis olunur. Çocuğu
doğurduğu zaman (eğer çocuğa bakacak varsa nifasın çıkmasına te'hir olunmayip)
recm olunur.
(Eğer zina yapan hâmile kadının haddi celde ise, doğurup)
nifasın-dan çıkmadığı müddet celd olunmaz. Eğer çocuğu terbiye eden (bakan) yok
ise( çocuk anasından müstağni oluncaya (bakıma ihtiyacı kalma-yıncaya) kadar,
(kadın) recm olunmaz.
Şüphe, had için manî (haddi
def edici) dir. (Hadde mâni olan) şüphe, iki ııev'idir. Birinci nev'i fiilde
(cima'da) şüphedir, (Buna şüpheye iştibah ismi verilir). O (fiildeki şüphe) :
delil olmayan şey'i delil zannetmektir. (Fiilde olan şüphede) eğer halâlını
cim'â edici zan ederse, had olunmaz. (Yalnız eğer halâlını zannetmeyip
bilmiyorum haram mıdır dese) had olunur.
(Ve fiil de sekiz yerdedir:
Üç talâkdan dolayı iddet bekleyene veya mal üzerine talâktan (boşadığma cim'a)
veya âzâd ettiği Ümmü Ve-led'ini cim'a veya asimin (anasının, babasının)
cariyesini (her ne kadar yükselirse, dedesinin, nenesinin gibi) cim'a veya
hanımının cariyesine veya efendisinin cariyesine cim'a gibi, tehin verici
kimsenin rehin olunan cariyeyi cim'a etmesi gibi esah rivayette hükmü (bahsi
geçen cim'a-j Iar gibidir). (Bu sekiz mahalde, «halâl zannettim» dese had
vurulmaz] Fakat, «haram olduğunu bilmiyorum» dese had vurulur.)
(Hadde mâni olan şüphenin
ikinci nev'i): Mahalde olan şüphedir. Bu (şüphe) zatında aslında haramlığım
nefyeden bir delilin kâim olmasıdır. Bu takdirde (mahal de olan şüphede) «her
ne kadar haram olduğunu biliyorsa da had olunmaz. Oğlunun cariyesini (her ne
kadar aşağı oğlunun, oğlunun gibi) cim'a veya müşterek (ortak) veya üç talâk ile
(boşadığı) değil, talâkı kinayeler- ile boşadığma cim'a veya satan kimse,
sattığı cariyeyi cim'a veya koca hanımına mshir için vereceği cariyeyi hanımına
teslim etmeden Önce cim'a etmek gibi.
Nesebi; (mahalde olan
şüphede) neseb dâvasını yaptığı zaman sabi olur. Fakat; (fiilde olan şüphede
nesep dâvasını yapsa da sabit) olmaz.
Kardeşinin cariyesini veya
amcasının cariyesini cim'a ile her ne kadar helâl zannederse de had yapılır.
Kendi döşeğinde bulduğu kadına cim'a ile (cima' yapan erkek) her ne kadar kör
ise dahi yine had olunur. Yalnız kadını döşeğine çağırdığında (kadın), «Ben
senin ailenim» diye iddia ederse (o zaman had yapılmaz). Kendisine zifaf olunan
ve kadınların, «Bu kadın senin karındır» dedikleri yabancı kadım cima' etmesi
ile de had vurulmaz. Ve koca üzerine mehir lâzımdır.
Hayvanı cima* etmekle dahî
had yapılmaz, (Bu cinayettir yoksa zina değildir. Eğer eti yenilen hayvan
değilse boğazlandıktan sonra ateşle yakılır. Ve cima' eden, hayvanın kıymetini;
öder. Eğer eti yenilenden ise, İmam-ı Azam (R.A.)'a göre kesilir ve yenir.
Fetvada bununladır. Fakat, İmameyne göre yakılır. Dürer adlı eserde, İmam-ı Ebû
Yusuf (R.Â.) İmam-ı Azam (R.A.)'la beraberdir). Veya (zina eden kimse), küffar
memleketinde veya azgınların memleketinde zina etse, (had yapılmaz). Kendisi
için mahrem olan (nikâh düşmeyen kadınla) evlenip cima' etmesiyle de had
yapılmaz. Zira fasit olsa dahi nikâh bulunmakla halâ! olmak zanm olmuş oluyor,
Eğer mahremi olduğunu biliyorsa tâ'zir olunur). Veya bir kimse, (bir kadım)
zina etmek için icârlasa (o kadını cima' eden kimseye İmam-ı Azam (R.A.)'a göre
had yapılmaz). İmameyn muhaliftirler.
Bir kimse, ecnebi bir kadına
fercinden başka (uyluk gibi) yerinden cima' etse, tâzir olunur. Eğer kadını
dübüründen (arkasından) cinı'a etse veya Lût kavminin amelini işlese (erkeklere
livata yapsa, İmam-ı Azam (R.A.)' göre yine had yapılmaz, tâ'zir olunur)
İmameyne göre had yapılır.
Eğer memleketimizde (îslâm
diyarında) bir zimmî bir harbiyeye zina etse (İmam-ı Azam (R.A.)'a göre) ancak
zımmî had olunur. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ise ikisi de had olunurlar.
Bunun aksi olanında (harbi olan erkek zımmiye kadını zina etse), Zimmiye kadın
had olunur, harbî erkek had olunmaz. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ikisi de had
olunur. İmam-ı Muhammed (R.A.)'a göre ise ikisi de had olunmaz.
Eğer, bir mükellef; bir deli
kadını veya küçük (bâliğa olmamış) kızı zina etse, had olunur. Aksinde, yâni
mecnun ve baliğ olmamış erkek mükellef kadına zina etse, o mükellefe kadın
üzerine had yoktur. Yalnız İmam-ı Ebû Yusuf'tan bir rivayette (mükellefe kadına)
had vardır.
Mükrehen (zor ve cebirle)
zina yapılana had yoktur (Mükreh, gerek zina eden erkek ve gerekse zina edilen
kadın olsun müsavidir).
(Zina edenle zina edilenden)
biri zinaya ikrar edip ve diğeri de nikâh iddia etse, yine had yoktur, (Üzerine
mehir lâzım gelir).
Bir kimse, (başka birinin)
cariyesine zina etse ve (zina fiili ile o cariyeyi) öldürse (zina edene) hem
had ve hem de cariyenin kıymeti lâzım olur. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre:
(Had lâzım olmaz), ancak kıymeti lâzımdır.
Halife (devlet reisi), mal ve kısas ile muaheze olunur.
(Cezalandırılır). Had yapılmaz. (Zira mal ve kısas hukuku ib'ad'dandır. İcra
olunur. Fakat had hakkullahdır. Hakları ikâme etmek ise Halifeye havale
edilmiştir. Binâenaleyh kendi nefsine hâd ikâme etmek mümkün değildir).
İmamdan uzak olmayan
mekândan haddi tekâdihne = eskiden yapılmış had ile şehâdet kabul olunmaz.
Yalnız gazifte (iftirada) müstesnadır (şehadetleri kabul olunur). (Eskiden,
yapılmış had ile şehâdet sakıt olur. Fakat) çaldığı malı tazmin eder.
(Eski hadden sonra), hadde
ikrar sahih olur. Yalnız içki içmede sahih olmaz. Esah rivayette (içki içmekten
başkasında) tekâdüm (geçen zaman) bir aydır. (Şarap) içmenin (tekâdümü) kokunun
zail olmasıdır. Ve İmam-ı Muhammed (R.A.)'a göre (diğerleri gibi) bir aydır.
Eğer (şâhidler bir kimsenin)
meçhul (kadına) zinasına şehâdet etseler, kabul olunur. (Ve had olunur).
Gaipten hırsızlığa şehâdet bunun hilâfınadir. Eğer bir kimse, «Meçhul bir kadına
zina yaptım» diye ikrar etse, had olunur. Eğer (Şâhidler «Meçhul kadına zina
yaptı» diye) şahitlik etseler (aleyhine şehâdet edilen kimseye) had yapılmaz.
Eğer şâhidler kadının mutavaatında (rıza ve kerhen olduğunda) ihtilâf etseler
(Meselâ: Şahidin ikisi kerhen = zorla ve ikisi tav'an = rıza ile zina etti,
diye şehâdet etseler İmam-ı Azam (R.A.)'a göre ihtilâf olmakla yine had olunur).
İmameyne göre ise yalnız, erkek had olunur.
Eğer şâhidîer zina yapılan
beldede (şehir ve memleketi) ihtilâf etseler, veya dört şâhid falan beldede ve
falan vakıtta (zinaya) şahitlik etseler (Zina eden ve şahitlerden) bir kimse
had olunmaz.
Eğer dö'rt şahid bir kadının
zinasına şahitlik etse, halbuki o (kadın) bakire olsa (Meselâ: «Falan kadına
falan erkek zina yaptı» diye şahitlik yapsalar ve kadınlar kendisine şahitlik
edilen kadına bakıp, bakiredir, diye hüküm verseler, veya şâhidler, fâsik olsa
veya şâhidler (diğer) şâhidler üzerine şâhid olsalar, her ne kadar (ağzından
şahit olanlar şahitlik ettikten sonra asîl şahitler) şahitlik etseler de yine
had yapılmaz.
Eğer şâhidler evin
köşelerinde ihtilâf etseler, aleyhine şahitlik edilen (cani) had olunur.
Eğer (şâhidler) â'ma (kör)
iseler veya iftirada had olunmuşlarsa, veya (şâhidler) dertten az iseler veya
(dört şâhirîden) biri köle ise veyahut ta (iftirada) had olunmuş ise, yalnız
şâhidler (iftira haddi ile) had olunurlar (Zira iftira yapmış olurlar).
Eğer aleyhine şahitlik
edilen kimse, had olunduktan sonra, şahitlerin biri köle veya iftira ile had
olunmuş bulunursa (iftira etmiş bulunduklarından) yine şâhidler had olunurlar.
(Aleyhine şehâdet edilenin)
diyeti, eğer recm olunursa, beytül mal-dendir. (Meselâ: Şahitler şeîtadet edip
recim yapıldıktan sonra şahidin biri köle olduğu meydana çıkarsa recm olunamn
diyeti beytülmalden lâzım olur. Çünkü hüküm iftira edenin hükmü ile olup
hatadan iftira edene tarafından olmuştur.)
Hadden (aldığı) yaranın
diyeti veya (had yaparken vurulmasından) ölümündeki (Diyeti İmam-ı Azam (R.A.)'a
göre): Heder (bâtıl)dır. (İma-meyn, reemde olan diyet gibi) bunun da diyeti
Beytülmaldendir, dediler. Eğer şâhidler ruc'û eder (döner) se yine hilaf yukarda
zikrolunduğu gibidir. (Meselâ : Değnek vurulduğu zaman yaralansa veya ölse,
İmam-ı Azam (R.A.)'a göre diyeti bâtıldır. İmameyne göre ise: Beytülmaldendir).
(Şahitler) reemden sonra
rücû ederlerse, (iftira haddi ile) had olunurlar. Ve diyeti kendileri Öderler.
Şahitlerden biri ruc'û etse, o (ruc'û eden iftira haddi ile) had olunur ve
diyetin dörtte biri (4/1) ni tazmin eder. Eğer beş şahidin biri ruc'û etse, onun
üzerine bir şey lâzım gelmez. (Beşinci ile) biri daha (şehâdetten) ruc'û ederse
ikisi de (iftira haddi ile) had olunurlar ve diyetin dörtte biri (4/1) ni tazmin
ederler. Şahitlerden biri (hâkimin) hükmünden evvel ruc'û etse, şahitlerin hepsi
had olunurlar. (Hâkimin hükmünden) sonra ve hadden evvel, şâhidlerin biri ruc'û
etse (İmam-ı Azam «R.A.» ile İmam-ı Ebû Yusuf «R.A.»'a göre) yine şâhidlerin
hepsi had olunur. İmam-i Muhammed (R.A.)'e göre ise, ancak ruc'û eden had
olunur.
Eğer şâhidlik yapsalar ve
tezkiye olunsalar (şahitliğe lâyık oldukları tasdik olunsa) ve (tezkiyeden
sonra) recm oluns^, bundan sonra (şahitler) kâfir veya köle oldukları meydana
çıkarsa (recm olunanın) diyeti, eğer tezkiyeden ruc'û ederlerse tezkiye edenîer
üzerinedir. Aksi halde tezkiyeleri üzerine sabit olur ve ruc'û etmezler de «hatâ
ettik ve kasten yapmadık» derlerse recm olunanın diyeti (İmam-ı Azam «R.A.»'a
göre) Beytülmaldendir. İmameyn (recm olunanın diyeti gerek tezkiye edenler
ruc'û etsin, gerekse etmesinler) beytülmaldendir, dediler,
Bir kimse
(cellât), reem'e memur olan kimseyi öldürse, sonra şahidler
köle veya kâfir olduğu meydana çıksa, o (me'murun) diyeti
katilin malindandır.
Eğer şâhidler «kasden (zâni
ve zâniyenin fercine) bakdık» diye ikrar etseler şehâdetleri red olunmaz. (Zira
zâni ve zâniyenin fercine bakmak şâhidliği yüklenmek için mubahtır. Tabib
menzilesinde olmuş olur. Fakat «lezzet almak için kasden baktık» derlerse
icnıâ'an şehâdetleri makbul olmaz).
Eğer (Aleyhine şehâdet edilen) evli olduğunu inkâr etse,
iki erkeğin veya bir erkek ve iki kadmın şehadetiyle veya (zina edenin) hanımı
(kendinden) çocuk doğurmasiyle evlilik sabit olur.
Bir kimse, şarap içse, velevki bir damla olsun, (şarabın)
kokusu (ağzında) mevcut olduğu halde iken muâhaze olur (tutulsa, yakalansa)
veya (o kimseyi) velevki nebiz (hurma hoşafı) den olsun, sarhoş olarak
götürseler ve iki erkek (içtiğine) şahitlik
etse veya (kendisn içtiğine bir defa ikrar etse ve İmam-ı Ebû
Yusuf (R.A.)'a göre iki defa ikrar etse ve dahi (içmesi) kendi arzusu ile
olduğu bilinse ayık olduğu zaman zinada olduğu gibi (şarap içenin) bedenine
müteferrik olduğu halde (baş ile yüzü hariç bütün bedenine) hür için seksen
değnek ve köle için kırk değnek had olunur (vurulur).
Eğer (şarap içen kimse), içkinin kokusu yok olduktan sonra
ikrar etse veya kokusu yok olduktan sonra mesafe uzaklaşmadan iki kimse
(içtiğine) şâhidlik etseler (İmam-ı Azam (R.A,) ile İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.'a
göre) had olunmaz. İmam-ı Muhammed (R.A.) muhalefet edip (had olunmasına zâhib
olmuştur)
Kendisinde içki kokusu bulunsa veya o (içkiyi) kussa veya
içki içtiğine ikrar etse ondan sonra ruc'û etse veya sarhoş olduğu halde inkâr
etse, had olunmaz
İmam-ı Azam (R.A.)'a göre
icap ettiren sarhoşluk: (İçen veya sarhoş olan kimsenin) kadından erkeği ve
gökten yeri fark edememesidir.
İmameyne göre, sarhoş olan
kimse, olur olmaz (deli gibi) söz söylemesi ve sözünü karıştırması dır ve fetva
da bunların kavliyledir.
Eğer sarhoş olan kimse, mürted olsa (dininden dönse) hanımı
hâ yin olmaz (Ayrılmaz. Zira sarhoşun irtidadı muteber ve makbul değildir).
O (Gazf - Zina ile İftira haddi): Adet cihetinden (hür içi
ve köle için kırk değnek) ve subût cihetinden (şarap) içkisi ha dir.
Bir kimse, namuslu bir erkeğe veya namuslu bir kadına sarih
zina (sözü) ile iftira etse, iftira olunanın isteği île (iftira edenin, yüzü,
başı, ve ferci hariç) tütün vücudu had olunur
(İftira edenden) kürkünden ve pamuklu elbisesinden başkası soyulmaz.
İftira olunanın ihsanı
(namuslu olmak şartı); mükellef (âkil ve baliğ), hür müslüman ve zinadan beri
olmasıdır.
Eğer (iftira eden kimse,
iftira edileni) «bu senin baban değildir veya sen falanın oğlu değilsin» demek
suretiyle babasından nefyeder ve bu kazabil halde iken olursa, had olunur ve
eğer kazabil halde değilken olursa had olunmaz.
Eğer (iftira eden kimse,
iftira edileni) dedesinden nefyetse (falanın oğlunun oğlu değilsin dese, halbuki
o, falan da onun dedesi olsa), veya iftira edileni dedesine veya amcasına, veya
dayısına veya terbiye edicisine (üvey babası - babalığına) nisbet etse (zira
bunlardan her birerlerine mecazen baba tesmiye olunur), veya «sema suyunun
oğlu» dese veya bir Arab için, «yâ Nebetiyyü» dese (Nebetiyy: Irakta bir
kabileye derler ki; fasâhatsızhkla ve ahlâkı zemime ile mâ'ruftur) veya «Sen
Arabî değilsin» dese, had olunmaz.
Namuslu ölüye iftira ile,
eğer babası had yapılmasını talep ederse veya (ölü babası olup) oğlu veya
oğlunun oğlu talep ederse her ne kadar oğlu, oğlunun oğlu irsten mahrum ise de
yine talebiyle (iftira eden şahıs) had olunur. Keza kızının oğlu haddi taleb
ederse yine had olunur, îmam-i Muhammed (R.A.) muhaliftir, (buna göre kızının
oğlu için, had talep etmek yoktur). Çocuk; babasından köle, efendisinden anasına
iftira ile (had) talebinde bulunamaz. İftira edilenin (gerek hadde başlamadan
ve gerekse başladıktan sonra) ölmesiyle iftira haddi bâtıl olur. (Hattâ haddin
bâzısı yapılırken ölse haddin bakisi bâtıl olur.)
İftira edilenin haddi
affetmesi ve iftira haddi için ivaz (hadde mukabil para vesaire) alması sahih
değildir. Eğer (bir kimse diğer birine) «Sen dağda zina yaptın» dese ve. yukarı
(haklı) çıkmak istese (İmam-ı Azam ile İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre) had
olunur. İmam-ı Muhammed (R.A.) muhaliftir.
Eğer (bir kimse diğerine),
«Ey zâni (zina eden)» dese, diğeri de «zâ-^ ni sensin» dese ikisi de had olunur.
(Zira ikisi de birbirlerine iftirada bulunmuş olur).
Eğer erkek hanımına, «ey
zâniye» dese ve kadın da (kocasına) «zâni sensin» dese (yalnız kadın) had olunur
ve (koca üzerine) li'ân (lanetlenmek) yoktur. (Kocası hanımına, ey zâniye
dediği zaman) kadın da «seninle zina yaptım» dese (Liân bâtıl olduğu gibi) had
de bâtıl olur.
Eğer (bir kimse hanımı çocuk
doğurduğu zaman), «çocuk benimdir» diye ikrar etse bundan sonra (benim değildir
diye bu çocuğu) inkâr etse, lanetlenir. Eğer aksini yaparsa (evvelâ reddedip,
sonra «benimdir» diye ikrar etse), had olunur (Ve liân bâtıl olur). İki
cihetten de çocuk o kimsenindir.
Bir kimse, «(çocuk) ne benim
oğlum, ne de senin oğlun» dese bir şey lâzım gelmez, (Zira bu kimse doğumu inkâr
etmiştir, bu inkâr ile iftira edici olmaz).
Çocuğu olan ve çocuğun
babası bilinmeyen kadına iftira etmekle had yoktur. Veya (kocası hanımım) çocuk
mukabelesinde lâ'netlese o (söylenilen kadına iftira ile had olunmaz), fakat:
(Çocuğu kabul etmemekten) başkası (kadına zina ile iftira gibi) ile lanetlenmiş
olan kadın bunun ,hi-: lâfinadır (Bu söylenene iftira ile had olunur).
Haram liaynihi olan kadım
cima' eden erkeğe (zina iftirasını) atmakla had yapılmaz. Her cihetten kendinin
mülkünden, başka kimseyi (oğlunun cariyesi veya mahremiyle evlenmek vesaire
ile) cima' etmek gibi.
Veya hu cîheUen mülkünde
olup, müşterek olun cariyeyi cima' gibi veya ebedi haram olan memlükesini cima'
gibi ki, radâan kardeşi (süt kardeşi) olan câriye gibidir.
Kâfirliğinde iken'zina etmiş
olan müslümana iftira etmekle veya mü-kâtebine iftira etmekle de her ne kadar
bedeli kitabeti îfa edecek mal terk edip ölse, had yoktur.
Haranı liğayrihi olan
kimseyi cima' eden erkeğe (zina iftirasını) atmakla, atan kimse had olunur.
Mecûsi olan cariyesini cima' gibi (çünkü kitabî değildir). Veya hayızlı olan
hanımını cima' gibi.
Keza bedeli kitabete kifayet
edecek malı olmayan mükâtebine cİ-ma' da böylecedir (Yâni bu kimseye iftira eden
kimse had olunur) İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.
Küfür hâlinde iken mahremini
nikâh eden müslümana iftira eden kimse, (İmam-ı Azam (R.A.)'a göre): had olunur.
İmameyn muhaliftirler.
Memleketimizde (İslâm diyarında) müslümana iftira eden
mülteci had olunur.
Cinsi bir olan cinayetler için bir had kifayet eder.
(Cinayetlerin cinsi) muhtelif olursa (bir had kifayet etmez).
Köle ve cariyeyi veya kâfiri zina ile gafz (iftira) eden
kimse ,
veya Müslümana, «Ey fâsik î
Ey kâfir
Ey habîs (Murdar - Mülevves)! Ey hırsız! Ey fâcir! Ey
münafık!, Ey lûtî (livâta edici der ve Lût
Aleyhisselâmın kavmini murad ederse)
Ey çocuklarla oyııayan kimse!,'Ey faiz yiyici
Ey şarap içici
Ey deyyus (ehlininzinasından kendisine utanç gelmeyen kimse)
Ey pezevenk ,
Ey hâin ,
Ey kahbe çocuğu ,
Ey fâcir kadın çocuğu
,
Eyzındık
,
Ey kardaban (hanımını veya mahremini yabancı erkekle görüpte ses çıkarmayan
kimse ki, deyyüsden daha kötüdür) ,
Eykerhaneci!, Ey hırsız yatağı ,
Ey haram zade ,
(Bu lafızlarla atan kimse) tâ'zir olunur. «Ey eşek!, Ey-kelp (köpek)!, Ey
maymun!, Ey teke (erkek keçi)!, Ey domuz!, Ey öküz!, Ey yılan!, Ey kan alıcı!,
Babası kan alıcı olmayana ey kan alıcının çocuğu!, Ey buğa (beğlik kelesi)!,
Ey muvâcir (Ehlini zina için îcâra verip ücretlerini alan kimse)!, Ey haram
çocuğu! Ey ayyar (çok gezip çok dolaşan, hırsız)!, Ey men-kus (başı aşağı
eyik)!, Ey insanların maskarası! Ey gülünç (veya maskaralığa alan)!, Ey keşhan
(deyyus - hanımı erkeklerle tokalaşırken görüp sükût eden ve yabancı erkek
hanımına elini uzattığında susan kimse)!, Ey ahmak!, Ey müvesvis!, (Bu
lafızları Müslümana söz ile atan kimse tâ'zir) olunmaz. (Bu lâfızlarla atılan ve
itham edilen kimse) fa-kih veya Hz. Ali (R.A.)'ye mensup olursa, (Fukahâ ve
Ulemâ) bu söylenilen lafızlarla (atan kimseyi) tâ'zir etmeyi güzel gördüler
Kocası için, hanımı zîneti
terk ettiği için, döşeğe da'vet ettiğinde (hanımı) icabet
etmediği için, namazı ve cenabetlikden guslü terk
ettiğiliçin ve evinden izinsiz çıktığı için tâ'zir etmek
vardır, (zira döşeğine icâ-;bet vaciptir. Namaz ve cenabetten gusl farzdır.
Bunları terkettiği için tâ'zir etmek vardır)
Tâ'zirin ekalli (en azı) :
Üç kamçı (değnek), ekserisi (en çoğu) :Otuz
kamçıdır. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre (en çoğu) yetmiş beş kamçıdır
(Tâ'zîr kamçısı) vurulduktan
sonra (iftira olunanın) hapsolunması caiz olur.
Dövmenin en şiddetlisi
tâzirdir, (Zira adet cihetinden hafiftir. Ama vasıf cihetinden şiddetli olmak
lâzımdır). Ondan sonra zina haddİdir. (Zira kitab ile sabittir). Ondan sonra
içki haddidir, (Zira sahabenin kavli ile sabittir). Ondan sonra iftira
haddidir.
Bir kimse, had olunsa veya tâzir olunsa ve o (had ve tâzir
den) ölse, demi (kanı) heder - bâtıldır. (Tazminat yoktur) .
Koca, hanımına tâzir ettiğinde (hanımın) Ölmesi, bunun hilâfınadır, (yâni
kocasına diyet vaciptir).
O (hırsızlık) : Mükellef
(âkil ve baliğ) in muhafaza edilmiş yerden on dirhem miktar darp olunmuş akçayı
(sikkelenmiş gümüşü ve emsalini) gizli olarak almasıdır. (Eğer on dirhem
sikkelenmedik gümüş çalsa veya on dirhem sikkelenmedik gümüş bedeli başka eşya
- para çalsa, bileği kesilmez). (Hırsızlık yapan kimsenin o, çalman dirhemde)
mülkü ve mülkünün şüphesi dahi olmaması lâzımdır.
Hırsızlık, içki içmeklik
sabit olan şey ile sabit olur. (Meselâ: İki erkeğin şahâdetiyle sâbİt olur,
fakat bir erkek ile iki kadının şahâdetiyle sabit olmaz. Zira hadlerde kadının
şehâdeti makbul değildir).
Eğer hür, mükellef (âkil baliğ) veya (mükellef) köle mekân
ile (ev, dükkân ve çadır gibi) veya hıfzedicisiyle (başında bekçisi ile)
muhafaza edilmiş olan o mikdar dirhemi (on dirhemi) çalsa veya (çaldığını)
ikrar etse veya (çalanın üzerine) iki kimse şahitlik etse İmam iki şahitten
sual eder ki: «Hırsızlık nasıl oldu ve ne şekilde aldı (gizli mi yoksa aşikâr mı
aldı) ve ne zaman hırsızlık etti ve hangi yerde çalındı ve (çalınan) ne kadar
idi ve kimden çalındı?» (Böyle sual olunup iki şahit hepsini) beyan ederlerse
çalanın sağ eli (bileğinden) kesilir
Eğer hırsızlar, toplu halde
çalsalar ve o çaldıkları her birine (çaldıkları şeyden)
çalınanın nisabı (Hırsızlığın nisabı on dirhem)
isabetetse
(hepsinin sağ elleri) kesilir, her ne kadar hırsızlardan .bâzısı almaya
mübaşeret etmeseler de
Saç (Hindistan'da biten
siyah büyük bir ağaç) ve Ebnüs (meşhur ve muteber bir ağaç), Sandal
(Hindistan'dan gelen güzel kokulu bir ağaçtır), kın, fusus, (yeşiltaş -
zümrüt), yakut, zebercet, çanak ve ağaçtan yapılmış kapı (zikrolunan eşyayı)
çalmakla çalanın eli kesilir.
Memleketimizde mü^âh bulunan (insanların nazarında hakir ve
hasis olarak bulunan) ağaç parçaları ve kuru ot gibi, kamış, balık, kuş, (av
velevki tavuk, kaz veya güvercin olsun), zirnih (hamam tozu) aşı (kırmızım trak)
ve hamam otu gibi eşya ile, bozulması çabuk olan süt, et, yaş meyve ve karpuz _
kavun gibi şeyleri çalmak ile hırsızın eli kesilmez. Ağaç üzerinde olan
meyvenin ve biçilmemiş ekinin çalınmasiy-le de kesilmez. Kendisinde inkâr
te'vili mümkün olan, sarhoşluk veren içkiler gibi, def, tavla, berbat (Lâğute
dedikleri çalgı), zurna, saz, altın veya gümüşten put ve haç, satranç, çalgı ve*
tavla gibi oyun âletini çalmakla da (eli) kesilmez.
Mescidin kapısını
,
ilim kitaplarını, Mushaf'ı ve hür olan sabiyiçalmakla Mushaf ve sabî üzerinde ziynet dahi olsa (el) kesilmez. îmam-i
Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir. Büyük köleyi ve (içerisinde Kur'an'dan, hadisden,
tefsirden, fıkıhdan... vesaire yazılı sahife bulunan defteri çalmakla da (el
kesilmez). Küçük köle ve musahiplerin defteri bunun hi-lâfınadır. (Yâni küçük
köle ile hesap defterini çalanın eli kesilir). Kelp (köpek) ve pars ismindeki
canavarın alınmasıyla (elin kesilmesi) lâzım gelmez. (Emânete) hıyanetle, göz
göre göre kahren bir kimsenin malım aşikâre elinden çekip almakla ve kapmakla
(el kesilmek lâzım) gelmez. Kefen soymakla da (İmam-ı Azam R.A; ile İmam-ı
Muhammed R.A.'a göre elin kesilmesi lâzım gelmez).
İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir. Beytül mal veya
müşterek mal veya alacaklı kadarını veya alacaktan ziyâde şey'i çalmakla, gerek
alacak acele alsun, gerekse tecilli olsun (elin kesilmesi lâzım) gelmez. Eğer o
(kimsenin) alacağı nakid (dirhem veya dînar) olsa da kendisi araz (kumaş veya
buna benzer şey) çalsa, (el) kesilir İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir. Eğer
(alacak) dirhemle olupta, dinarları (Altın) çalsa veya aksi olsa (Meselâ:
alacak altın olup çaldığı dirhem olsa, eli), kesilmez. Kesilir de denildi ve
kendisinde hırsızlıkla (eli) kesilmiş ve çalınmış olan (eski hâlinden)
değişmemiş olan şeyin i(tekrar) çalınmasiyle kesilmez. (Meselâ: bir şeyi çalıp
hırsızlık nisabı bulunmakla eli kesilip, çalman mal sahibine teslim olunduktan
sonra, ilk defa çaldığı şeyi tekrar çalsa, fakat o çaldığı şeyde asla
değişiklik olmasa, elin kesilmesi lâzım gelmez). Eğer (daha önceden çalınıp
sahibine teslim olunan şey, bez, dokunmuş iplik gibi değişikliğe uğrayıp (tekrar
çalın-sa) ikinci defa eli kesilir.
Hırz (saklıyacak ve emniyet
altına alınacak mekân) : İki kısımdır. Bir kısmı mekân ile (saklanmış olanıdır),
oda gibidir ki velevki o odanın kapısı olmasa, veya kapısı açılmış olsun ve
sandık gibi (emniyet altına alınmış mekândır).
(İkinci kısmı) : Bekçi ile
muhafaza altına alınmış olan maldır. Uyu-yucu da olsa, kendi malının yanında
hazır bulunan kimse gibidir.
Mekan ile muhafaza edilmiş
malda hafız (bekçi) itibar olunmaz.
(Çalanla malı çalman) aralarında evlât (ve doğum) yakınlığı
olan kimsenin malını çalmakla el, kesilmek yoktur. (Meselâ: Baba ve anasının
malından çalmak gibi her ne kadar baba ve evlâd akrabalığı yukarı veya aşağı
olursa olsun yine el kesilmek yoktur)
Yakın akrabaların (hırsızın
oğlan ve kız kardeşleri, amca ve halaları gibi kimselerin), evinden çalmakla,
velevki o mal başkasının da olsa el kesilmek lâzım gelmez. (Yakın akrabaların)
mâlini başkasının evinden çalmakla eî kesilir. Radâ'an (emişik) mahreminin
evinden çalınan mal için el kesilmesi lâzım olur. Radâ'an anne (süt annesin) de
İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.
Efendisi hanımının veya
hanımı efendisinin malını çalmakla, velevki kendisine mahsus muhafazalı yerden
alsa da, el kesilmek yoktur.
Eğer köle efendisinden veya
(efendisinin) hanımından çalsa, veya efendisi kadın olup ta onun kocasından
çalsa, veya erkek kendi mükâ-tebinden çalsa veya hateninden (kocası tarafından
olan mahreminden) veya sihrinden (hanımı tarafından mahrem iki kayın valide,
kayın peder ve hanımı sağ iken nikâhı haram olan kadınlardan) çalsa yine el
kesilmek yoktur. (Son iki de) İmameyn muhaliftirler. Veya ganimet mâ-Hnden veya
gündüz sahibi yanında iken hamamdan çalsa da elin kesilme-si lâzım gelmez. Veya
girmesine izin verilen evden çalsa veya (misafir) ev sahibinden çalsa, el
kesilmek lâzım gelmez, (Bunlar hakkında ev «hırz» olmamış olur. Çünkü
girmelerine izin verilmiştir).
Eğer geceleyin hamamdan
çıkarsa veya sahibi metâ'i yanınHS' olduğu halde Mescit'den metâ-ı çalsa veya
hırsız, elini başkasının sandığına veya yenine veya cebine sokup çıkarsa veya
içinde mal bulunan çuval çalsa o (çuvalın) sahibi de onu muhafaza etmiş olsa
veya o çuvalın üzerinde uyuşa veya çırak, ağasının evinden çalsa (İmam-ı Azam
R.A.'a göre) eli kesilir. İmameyn muhaliftirler (bunlara göre eve girmeye
izinli olduğundan kesilmez).
(Eğer hırsız), bir şey çalıp
evden çıkarmasa, eli kesilmez. (Eli kesilmesi için evden dışarıya çıkartması
lâzımdır). Çaldığı şey'i odadan salona (mabeyne) çıkarsa, bunun hilâfınadır.
(Eğer evde odalar çok olup oturanları evin salonuna ihtiyaçları yoksa, çalınan
şey'i salona çıkarması, sokağa çıkarmak menzilindedir). Veya evin odalarının
ehlinin bâzısı o ev içinde kendisi oturmadığı başka odadan çalsa (Meselâ:
Medrese ve han odaları gibi böyle olunca mahalli hükmünde olmuş olur). Veya
muhafazalı yerden bir şey alıp sokağa atsa ondan sonra çıkıp alsa veya çaldığı
şeyi hîmar (eşek) üzerine yükletip ve sürüp muhafazalı yerden çı-
kartsa (eli kesilir).
Eğer, eve girip bir şey alsa
ve evden dışarda olan kimseye uzatsa, (içerdekinin ve dişardakilerin) elleri
kesilmez. Eğer dışardaki elini (eve) uzatıp içerdekinden alsa yine elleri
kesilmez. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) evvelki (surette ancak) girenin, ikinci
surette ise her ikisinin de elleri kesilir, dedi. Bir kimse bir evi delip ve
elini sokup bir şey alsa, veya başka kimsenin yeninden (cebinden) bir hariç bir
kese varsa, yine eli kesilmez. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir.
Eğer o keseyi çözüp, yenin
içinden alsa, ittifakla eli kesilir. Eğer deve katarlarından bir deve veya deve
üzerinden bir yük çalsa, (gerek sürerken, gerek yayarken olsun) eli kesilmez.
(Zira muhafaza altında değildir).
Eğer yükü yarıp içinden bir şey alsa, eli kesilir, çadırda
bejj||.(pda) gibidir. (Binâenaleyh çadırdan çalsa el kesilir).
Hırsızın sağ eli bileğinden
kesilir ve (kanın kesilmesi için kaynamış yağa batırılarak) dağlanır. Eğer
(tekrar hırsızlığa) avdet eder de (ikinci defa hırsızlık yaparsa), sol ayağı
(topuktan) kesilir (ve elinde olduğu gibi ayağı da dağlanır).
Eğer üçüncü (veya dördüncü)
defa da hırsızlık yaparssa, (sol eli ile sağ ayağı) kesilmez belki tevbe
edinceye kadar hapsolunur.
Meta'ı çalınan kimsenin (çalanın elinin) kesilmesini
istemesi şarttır. Velevki (malı çalınan kimse), emanetçi olsa veya (bu çalınan
meta'ı başkasından) gasbedici olsa veya faiz sahibi olsa (yâni başkasından
aldığı faiz çalınsa) veya ariyet (iğreti) îsteyici olsa veya îcâra tutucu olsa
veya müdârip (Müdârebe ortakçısı) olsa veya sermaye talep edici olsa veya
satılık bir şeyi satın almadan (akdi fasit ile) yerine alıcı olsa Veyahutta
rehin kabul edici ise de (hırsızın eli kesilmesi için yine malı çalınanın talebi
şarttır)
Yukanda zikrolunan taifenin
talebi ile hırsızlıkta (kesildiği gibi) sahihinin talebiyle de kesilir.
(Hırsızın eli kesildikten sonra o kesilmeye sebep olan şey birinci hırsızdan
çalınsa eli kesilen hırsızın veya sahibinin talebi ile (ikinci hırsızın eli
kesilmesi) lâzım gelmez.
Eğer evvelki hırsızdan eli
kesilmeden veya şüphe ile had men olunduktan sonra çalınsa bu mes'ele
yukarıdakinin hilâfınadır ki; evvelki hırsızın ve sahibinin talebiyle (ikinci
hırsızın eli) kesilir.
Hırsız çaldığını ikrar etse
de, eğer bir kimse (elin kesilmesini) talep etmese kesilmez. Elbette (malı
çalınan kimse, hırsızın malı çaldığını) ikrar, şahitlik ve kesildiği zaman da
hazır bulunması lâzımdır. Eğer hırsızın sol eli veya (sol elinin) baş parmağı
kesilmiş olsa veya çolak olsa veya baş parmaktan başka iki parmağı kesilmiş olsa
yine (bileği) kesilmez. -(Hırsızın) sağ ayağı kesilmiş olsa veya çolak olsa yine
kesilmez, belki hapsolunur.
(Sağ elini veya sağ ayağını
kesmekle memur kimse, kasden veya ha-*a ile) solunu kesse, (İmam-ı Azam R.A.'a
göre) tazmin etmez. İmameyne göre ise, eğer kasten yaptı ise tazmin eder.
Bir kimse bir şey çalsa ve
husûmetten (aralarına hasımlık girmeden) evvel (tekrar) sahibine teslim etse
(bileği) kesilmez.
Eğer çalanın (eli)
kesilmezden evvel çalmanın kıymeti nisabından (on dirhemden) noksan olursa veya
hâkimin hükmünden sonra (hibe veya satın alınmakla) mâlik olsa, veyahut ta( o
çalınan şeye çalan kimse) kendi mâli olduğunu iddiada bulunsa, her ne kadar
sabit olmaz ise de yine (el) kesilmez.
Eğer iki hırsızın biri
(çalınan şeye) mülk olduğunu iddia etse, yine ikisinin de elleri kesilmez.
Eğer iki hırsız beraber
çalsalar ve biri gâib olsa ve ikisinin çaldığı üzerine şehâdet olunsa (yâni iki
kişi bunların çaldığına şahitlik etseler) hazır olan kesilir, (tmam-ı Azam
(R.A.) kesilmez demiştir, sonra bundan ruc'û edip kesilir buyurmuştur).
Eğer ticârete İzin verilen
köle hırsızlığa ikrar etse, kesilir ve çalınanın (aynısı mevcut ise) sahibine
red olunur. (Eğer helak olmuş ise tazmin etmek yoktur). Ticâretten men edilen
de İmam-ı Azam (R.A.)'a göre izin verilen gibidir (kesilir ve reddolunur).
İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre; kesilir ve reddolunmaz. İmam-ı Muhammed (R.A.)'a
göre ise, (el) kesilmez ve aynısı red de olunmaz.
Bir kimse bir hırsızlık
sebebiyle eli kesilse ve (çalman mâlin) aynısı da mevcut olsa, o (çaldığı şeyi
sahibine) teslim eder. Eğer aynı mevcut değilse, kendisi helak ta etse, hırsız
üzerine tazminat lâzım gelmez.
Eğer (bir kimse), birkaç tane (Zeyd, Bekir ve Amr'den)
çalsa, hepsine mukabil (bir defa) kesilir
.
Veya bâzısı mukabilinde kesilir ve kesildikten sonra bir şey tazmin etmez.
İmameyn, kesilmesine sebep olmayan şeyi tazmin eder dediler.
Eğer bir elbise çalıp o
(elbiseyi çaldığı) evde parçalasa, ondan sonra çıkarsa (ve kıymeti de on
dirheme müsâvî olsa) eli kesilir. Eğer bir koyun çalıp ve kesip ondan sonra
çıkartsa kesilmez.
Eğer hırsız çaldığı (dirhem
ve dinarları) akça veya altın .darp ederse (sikke keserse) eli kesilir ve
sahibine teslim edilir. İmameyne göre ise, o (dirhem ve dinarlar) sahibine
teslim edilmez.
Eğer çaldığı şey elbise olup, kırmızıya boyansa o (elbise
çalandan) alınmaz ve tazmin de olmaz. İmam-ı Muhammed (R.A.)'a göre elbise
alınır ve boyasına yaptığı masrafı (hırsıza) verilir. Eğer siyaha boyasa o
(elbise hırsızdan) alınır ve boya masrafından bir şey verilmez. Kırmızı da
İmam-ı Azam ve İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'m hükmettiği gibi, siyahta da İmam-ı Ebû
Yusuf (R.A.) ile İmam-ı Muhammed (R.A.) hükmettiler.
Müslüman veya zimmîdeıı bir
kimse, Müslüman veya zimmînin yolunu kesmeye kast etse, yol kesmeden evvel
yakalansa (tâzirden sonra hakikî) tevbe edinceye kadar hapsolunur.
:
Eğer (tâzirden sonra yalnız) mal almış iseler ve her biri
için nisap miktarı hırsızlık isabet etse, (her birinin) sağ eli ve sol ayağı
kesilir
Eğer bir şey olmayıp ancak
öldürmüş ise, velevki (öldürmesi) değnek veya taş ile olursa da (kesilmeyip)
had olarak öldürülür velînin af'vı itibar olunmaz.
Eğer (masum bir kimseyi),
öldürüp ve malını alırsa (sağ eli ve sol ayağı) kesilir. Bundan sonra da
öldürülür. Veya (sağ eli ve sol ayağı) kesilir ve asılır (Devlet Reisi veya
hâkim bunların birini tercih ve tatbikte muhayyerdir). İmam-ı Muhanımed (R.A.)
kesmekte muhalefet edip (yalnız öldürülür veya yalnız asılır, el ve ayağı
kesilmez, dedi).
Yol kesen (eşkiya) diri
olarak infaz olunur = asılır. Ölünceye kadar karnı süngü ile yarılır, asılı
olarak ancak üç gün kalır (zira üç günden fazla kalırsa kokar, insanlar kokudan
müteessir olur). Eğer aldığı şey mevcut ise, sahibine teslim edilir. (Mevcut
değilse) tazmin etmek lâzım gelmez.
Eğer eşkiyalardan bâzısı
(mal almak veya öldürmek hususunda) mübaşeret etseler, hepsi had olunurlar.
Eğer mal alıp ve yaralasa hilafından (yâni sağ eli ve sol ayağı) kesilir,
yaralama (mn haddi) bâtıldır. Eğer (mal almayıp ve öldürmeyip) yalnız yaralasa
veya öldürse, fakat muaheze olunmadan evvel tevbe etse (tevbe ettiği için) had
yoktur. (Yâni yaralanmada kesmek ve öldürmek yoktur ancak kısas vardır)
ikisinde de hak; veli içindir; isterse af'veder isterse cinayetin icap ettirmiş
olduğu şeyi alır.
Keza' eğer (eşkıyalar
içinde) sabi veya mecnûn olsa veya b'nü kesilenin yakın akrabası olsa veya
kafile ehlinin bâzısı, bâzısının yolunu kes-se, veya şehirde veya iki şehir
arasında geceleyin veya gündüzün yoî kesilse, (yukarıdaki geçen mes'elede had
olmadığı gibi bunlarda da) had yoktur.
Bir kimse şehirde birkaç defa adam boğsa o (boğma sebebiyle
insanlardan şerrini def için) Öldürülür. (Burada bir defa boğmadan
öldü-rühnemeğe işaret vardır). Ancak boğmak birkaç defa olmayıp bir defa vâki
olmuş ise ölüm ağırlıkla olan Ölüm gibidir.
Cihâd: İlk Önce bizden (yâni cibâd, kâfirlerden evvel
Müslümanlardan hücum ve) mübaşeret etmek (başlamak) farz'ı kifâyedir .
(Müslümanlardan) bâzısı cihâdı yerine getirse ( cenaze namazı, defni ve
selâmın reddi gibi) hepsinden sakıt olur. Eğer bütün (Müslümanlar cihâdı) terk
etse bütün (Müslümanlar) günahkâr olurlar.
Cihâd, sabi, kadın, köle,
â'ma (kör), esir ve iki eli kesilmiş kimseler üzerine vacip değildir. Eğer
düşman hücum ederse (galebe ederse) butakdirde
(cihâd) farzı ayındır
.
Bu takdirde kadın kocasının ve köle efendisinin izni olmadan cihada çıkarlar.
Eğer beytülmalde mal varsa, bir şey alması (Meta, at, muharebe âleti vesaire
gibi) tahrimen mekruhkılındı.
(Yâni âmirin ve devletin reisinin alması mekruhtur). Eğer (Bey-tülmalde mal
yoksa devlet reisine çeşit meta ve mal alması) mekruh değildir.
Eğer (kâfirleri) muhasaraya
alırsak (onları) İslama davet ederiz. Eğer İslama gelirlerse, ne güzel (onlardan
çarpışmayı kaldırırız). Eğer cizye ehli oldukları halde (İslama gelmezlerse)
cizye vermeye davet ederiz. Ve onlara cizyenin miktarım ve ne zaman
vereceklerini İmam (devlet reisi) açıklar. Eğer cizyeyi kabul ederlerse bizim
için olan, onlar için olur ve bizim üzerimize lâzım gelen onların üzerine de
lâzım gelir (yâni onların can ve mallarına hücum etseler veya onlardan bâzısı
bizim can ve malımıza hücum etseler vâcib olan hüküm ne ise ve her ne taraftan
vâki olursa icra olunur demektir).
(İslama) davet olunmazdan
Önce kendisine davet yetişmemiş olan kimse ile savaş yapmak (çarpışmak)
haramdır.
Kendisine davet yetişmiş
olan kimseye, tekrar İslama davet etmek meııdup oldu. Eğer cizyeyi-kabul
etmekten çekinirlerse, Allah (C.C.)'ü Teâlâdan yardım talep ederiz ve
(kâfirlere) mancınıklar kurmakla ve topr larla nıukâtele ederiz ve (Metâlarmi ve
sâiresini ateşle) yakmakla, (otsuz sahralarını, bahçelerini ve evlerini) suya
gark etmekle, (meyveli de olsa) ağaçlarını kesmekle, (biçme zamanı da olsa)
ekinlerini helak etmekle nıukâtele ederiz. Hernekadar Müslüman esirleri
önlerine perde ve kalkan etseler de (kâfirlere) ateş ederiz ve ateşle (silâh
atmak ve ateş etmekle) düşmanı kast ederiz. (Sâdece Müslümana isabet eder diye
çarpışma terk olunmaz).
Emin olunmayan askerî
harekâtta müshaflarin (Kur'an-ı Kerîmlerin) ve kadınların çıkarılması
(askerlerin yanlarında götürmeleri) mekruh olur. Ancak üzerine emin ve
selâmettik gâlib olan askerî harekâtta (bunların çıkarılması) mekruh olmaz.
Müstemin (mülteci) olan kimsenin mushaf ile küffara dâhil olması mekruh
değildir. Eğer o (kâfirler) ahitlerini yerine getiriyorlarsa.
Hiyânet ve ahdini bozmaktan,
ganimetten çıkmaktan, kulak ve burun kesmekten, kadının veya, (çocuk ve mecnun
gibi) mükellef olmayanın veya şeyhi fâninin veya â'mânın veya topalın veyahut
ta sağ eli kesilmiş kimselerin öldürülmeleri nehyolundu. Meğer ki bunlardan
biri savaş yapmaya kadir olursa veya harpte rey sahibi olursa veya servet sahibi
olup o (serveti ile) harbe teşvik etse, veyahut ta Melik olsa, bu hahsolunan
kimseler olursa, Öldürülürler.
Oğul; kâfir olan babasını
öldürmekten men olundu. Belki oğul, (babasını) başkası öldürmesi için çekinir.
Meğer ki baba oğlunu öldürmek kastedip, (babasını) Öldürmekten başka defi mümkün
değilse, o zaman (babasını) öldürmek caizdir.
Eğer bizim için hayırlı
(menfaatlı) olursa (kâfirlerle) sulh caiz r.tur. Eğer mala ihtiyacımız varsa
(sulh için) mal almak caiz olur. O mal memleketlerine inmeden evvel alınmış
olursa cizye gibidir. Alman ♦nal eğer memleketlerine indikten sonra olursa
ganimet gibidir. (1/5 i Beytulmale alınır bakisi taksim olunur).
Kâfir ile sulh olmak için
mal vermek caiz değildir. Ancak (Müslümanların) helak korkusu için caizdir.
Mürtedler ile mal alınmaksızın sulh olunur. Eğer (mal) alınırsa reddolunmaz.
Bundan sonra sulhun
bozulması, menfaatli görülürse İmam (Dev-let Reisi onlara) ahdin (sulhun)
bozulduğu haberini gönderir.
Müşriklerden bir kimse,
(Sulhun bozulduğunu haber etmeden) hi-yânete başlasa, ancak onunla mukâtele
olunur, (savaş yapılır). Eğer hi-yânet hepsinin ittifâkiyle olursa veya
Meliklerinin izniyle olursa ahdin bozulmasını bildirmeden mukâtele olunur,
(savaş yapılır).
Velev ki sulhdan sonra da
olsa (kâfirlere) silâh, at ve kılınç (v.s. muharebe aleti) satılmaz. Ve bunları
(satmak için Müslüman kimse) kâfirlere götürmez.
Bir hür erkek veya hürre
kadının bir kâfire veya (kâfirlerden) bir cemaate veyahut ta muhasara (kale)
ehline teminat vermesi sahih olur. (Teminattan sonra) öldürülmesi haram olur.
Eğer (verilen teminatta
Müslümanlara) zarar olursa (Devlet Reisi kâfirlere) ahdin bozulduğunu bildirmek
için adam gönderip teminâtı veren kimseyi te'dip eder.
* Zimmînin teminatı ( kâfirler tarafından alınan Müslüman)
esirinin ve (Müslüman) tacirinin temşnati bâtıl oldu. Kâfirlerin memleketinde
Müslüman olup ta İslâm memleketine hicret etmeyen kimsenin veya deli Müslümanın
veya muharebeye izin verilmeyen küçük çocuk ve kölenin teminatları da (İmam-i
Azam «R.A.»'a göre) bâtıl oldu. İmam-i Mu-hammed (R.A.)'a göre; akıllı çocuk ve
muharebeden menedilen'kölenin teminatı sahihtir. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) ise bir
rivayette İmam-i Mu-hammed (R.A.) le beraberdir.
Kâfirlerin memleketlerim
kahren İmamın fethettiği (beldelerin veya arazilerin beşte birini Beytülmale -
Hazineye çıkardıktan sonra) müs-Iümanlar arasında taksim eder. Veya (İmam kendi)
ehlini o belde üzerine oturtturur. Kendileri Üzerine (oranın halkı üzerine)
cizye ve arazî üzerine haraç koyar. (İmam isterse fetihten evvel alman)
esirleri öldürür. Veya köle yapar veyahut ta hür oldukları halde Müslümanlar
için zimmî olarak terk eder. (Yâni Müslümanlar için onların üzerine cizye ve
haraç olmaları hak ve vaciptir). Ve onların Müslümanlıkları esir edilmeden evvel
olmadığı müddetçe, Müslüman köle olmalarına mâni değildir.
Kâfirleri (esirleri)
memleketlerine göndermek ve (bir şey almadan) meccânen terketmek ve mal ile
fidâda (mal alıp feda etmek) caiz değildir. Mala ihtiyaç olunduğu zaman fidâ
ile mal almakta beis yoktur da denildi. (Zira bu haller kâfirlere takviyedir).
(Mal ile olmayıp) esir karşılığında fidâ İmameyne göre caizdir. (Yâni^esir olan
Müslümanı alıp kâfir olan esiri salıvermek caizdir).
îslâm memleketine nakli güç
olan (deve, sığır ve koyun gibi) hayvanlar kesilir ve (kâfirlerin
menfaatlanmaması için) ateşle yakılır, fakat ayakları (ve sinirlerinden)
bağlanmaz. (Zira hayvanlara azap olur). İslâm memleketlerine nakli güç olan
silâh da, (yakılması mümkünse) ateşle yakılır, (yakılması mümkün olmayan
demirden silâhlar gömülür).
Düşman memleketinde ganimet
taksim olunmaz (yâni caiz değildir). Ancak (askere) emânet olarak verilir.
(Düşman memleketinden çıktıktan) sonra geri (İmama) red olunur. Taksimattan
evvel ganimet malinden hissesine düşecek malı satmak caiz değildir.
Savaşan = Harbeden ve ona
yardımcı olan, ganimette (Ganimet taksimatında) beraberdir. Keza ganimeti
memleketimize getirmezden (muhafaza - saklamadan) evvel
(askere sonradan karışan) imdat de (savaşanlar gibi
taksimatta beraberdir).
Harp meydanında savaşmayan
tacir için ganimette hak yoktur. memleketimize (ganimet) yerleşmeden evvel,
düşman memleketinde Ölen kimse için ganimette hak yoktur. Eğer ganimet,
memleketimize yerleştikten sonra ölürse, nasibi miras olur (varisleri alır).
Eğer ihtiyaç hissedilirse,
taksim yapılmadan önce ganimetten, (düşman memleketinde) silâhı kullanmak,
hayvana binmek ve elbiseyi giymekle menfaatlanılır. (Hayvanının yiyeceği)
otluk, odun, yağ ve güzel koku ile (ihtiyaç olsun, olmasın) menfaatlanılır.
Eğer ihtiyaç hissedilirse
(bunlarla) menfaatlanılır da denildi. (Gerek ihtiyaç olsun ve gerekse olmasın
düşman memleketinde) satmakla menfaatlanılamaz. Mal ittihaz etmek te caiz
değildir.
Düşman memleketinden
çıktıktan sonra taksimattan Önce dahi menfaatlanılamaz. Belki (İslâm
memleketine çıktığında yem ve taamdan bunlara benzer şeyden) fazla kalanı
ganimete red olunur. Fazla olan maldan çıktıktan sonra menfa atlanılmış ise,
kıymeti, ganimete reddoluhur. Eğer reddetmezden önce (ganimet) taksim edilmiş
ise, o (red edilecek şeye) eğer ihtiyacı yok ise tasadduk eder.
Eğer küfreden kimse,
askerler kendisini teslim almadan önce Müslüman olsa, kendi nefsini ve tıfıl
oğlunu da ihraz eder (masumiyeti ye-tirir. Zira tıfıl çocuk babanın İslâmı ile
Müslümandır). Ve kendisi ile olan malın hepsini de ihraz eder. Müslüman ve zimmî
yanında emanet bırakıldığı mâli de ihraz eder. Ve akarı (gelir getirenleri)
ganimettir. Akarda îmam-i Muhammed ve İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.) un evvelki
sözünde hİlâf vardır denildi.
Müslüman olan kimsenin büyük oğlu, hanımı ve hanımının
karnındaki ve savaş yapanın kölesi ve harbî ile gerek gasp ve gerekse emânet
olan malı da ganimettir. Müslüman olan veya zimmîde gasp ile olan malda (İmam-ı
Azam «R.A.»'a göre) ganimettir. İmameyn muhaliftirler. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)
bu mes'elede İmam-ı Azam (R.A.) ile beraberdir denildi,
Gammet, piyadeler (yayalar)
için (ittifakla) bir sehm, süvari (atlı) olanlar için (İmam-ı Azam R.A.'a göre)
iki sehm taksim olunur. İma-meyne göre (süvariler için) üçsehimdir. Bir sehm i
binen için, iki selimi de binicinin atı içindir.
Bir attan ziyâde için sehm
(nasibi) verilmez. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre iki at için sehm verilir. Türk
atlarının sehimleri Arap atlarının se-himleri gibidir.
Yük hayvanı (deve gibi) ve
katır için sehm yoktur. İtibâr, düşman memleketine saldırdığı zamanda
(saldıranın) süvari veya piyade olmasıdır.
İmam (veya naibi) için,
düşman topraklarına girdiğinde askeri teftiş etmesi (yâni piyadeden süvariyi
farketmek için görmesi) lâzımdır.
Bir kimse, düşman
topraklarına piyade olarak geçse, bundan sonra (oradan) bir at satın alsa (ve
süvari olarak çarpışsa o kimse için) bir sehm vardır. Bir kimse düşman
topraklarına süvari olarak geçse, bundan sonra atı helak olsa, (o kimse için)
süvari sehimi (iki veya üç sehm) vardır.
Eğer çarpışmadan Önce
(atını) satsa veya hibe etse veya (başka kimseye) îcâra verse veya (başkasına)
rehin olarak koysa, o kimseye zahir rivayette piyade sehmi (yâni bir sehm)
vardır. Eğer atı hasta veya tay olup üzerinde çarpışmak mümkün değilse, yine
(piyade sehmi verilir).
Köle ve câriye için, veya
mükâtep, veya sebî veya kadın, veya zim-mî için sehm yoktur. Belki bunlara,
ganimetten az bir şey verilir ki bunlar eğer, (İmamın) isteği üzere
çarpışırlarsa, veya kadın yaralıları sarar = tedavileri ile meşgul olursa, veya
zimmî kâfirlerin gizli olan şeylerini gösterirse veyahut ta yol içfn kılavuzluk
ederse (bu takdirde bunlara da sehirn vardır).
Ganimetten humus (beşte bir
1/5), üç sehim üzerine taksim olunur. (Bir sehmi), yetimler için, (bir sehmi),
miskin (fukara) Iar için ve (bir sehmi de) İbni Sebil (yolcu) içindir.
Peygamberimizin (S.A.V.) fukara ve akrabalarından olan (yetimler, miskinler ve
İbni Sebil'i başkalarına tekaddüm (tercih) olunurlar. (1/5 beşte birinde) zengin
olan akrabaları için hak yoktur.
Allahü Zülcelâl
Hazretlerinin («Feinnelillâhi humüsehû r= O ganimetin 1/5 beşte biri Allah
(C.C.) içindir» kavli şerifinin) zikri teberrük içindir. Peygamber (S.A.V.)
mizin sehmi, vefatı ile sakıt olmuştur. Safî olanın (her şeyin üstününü almanın)
sakıt olduğu gibi.
Kuvvet ve şevketi olmayan
kimse, (Meselâ, bir iki ve üç kimse) imamın (Devlet Reisinin) izni yok iken
düşman memleketine girseler, aldıkları şey tahmis olunmaz (beşte biri
Beytülmâle alınmaz).
Eğer girmek, İmamın izniyle
olursa ve girenler için kuvvet ve şev-kat var ise aldıkları şey tahmis olunur
(beşte biri Beytülmâle alınır).
Ganimet yerleştirilmekden ve
(harp) silâhlarını koymadan evvel İmam için tenfil etmek (yâni gazilere nafile
olarak sehimlerinden ziyâde bir şey vermek) vardır. Bu takdirde İmam; «bir
kimse, (düşmandan) bir nefer öldürürse, (maktulün) üzerinde bulunan eşyası
öldüren içindir, veya bir kimse bir şeye isabet etse, onun için dörtte bir
(1/4) vardır, veyahut ta, seriyyeye (askerlere) ganimetten beşte biri
çıkarıldıktan sonra (Devlet Reisi) beşte dördünü sizin için verdim» der. İmanı
için aldıkları şeyin hepsini tenfil etmek, bağışlamak ve ganimet İslâm diyarına
yerleştirdikten sonra tenfil etmek (nafile olarak dağıtmak) yoktur. Ancak beşte
birinden tenfil eder.
Selep (maktulün üzerinde
asker için soyulan eşya); eğer (İmam, öldürülmesi lâzım olanı kim öldürürse
üzerindeki eşyası öldüren içindir» sözü ile) tenfil etmemiş ise (nafile olarak
vermemişse), bütün asker içindir. Ve selb; maktulün bindiği, bindiğinin
üzerinde olan şeyi, kendisinin elbisesi ve silâhı ve kendisi ile olan maldır.
Başka binitin (vasıtanın) üzerinde kölesiyle olan şey selb değildir.
Tenfil, başkasının hakkını
kesmektir (afrnaktır). Yoksa mülkünü kesmek (almak) değildir. İmam'ı
Muhammed (R.A.) muhaliftir.
Eğer (İmam), bir kimseye câriye isabet ederse (câriye eline
geçerse veya düşerse), onun olsun dese, o (câriye) isabet eden kimse için
cariyeyi istibrâdan (ayırdıktan) sonra cima etmek halâl değildir. Ve ihrazda
(memlekete getirmezden ve muhafazadan) evvel satmakta helâl değildir. İmam-i
Muhammed (R.A.) muhaliftir.
Kâfir Türkler, Rum nasârasım
esir etse ve mallarım alsalar o (mallara) malik olurlar, (zira malları
mubahtır). Kâfir Türklerin üzerine biz (Mü'minler) galip gelsek Rum
kâfirlerinden aldıkları şeyden bulduğumuz şeye mâlik oluruz.
Eğer kâfirler, bizim
mallarımız Üzerine galip gelseler ve kendi memleketlerine saklasalar, o mallara
sahip olurlar. Bizden, düşman memleketine bir deve kaçsa, yine (kâfirler) sahip
olurlar. Kâfirler üzerine galip geldiğimiz zaman taksimattan evvel, gerek mülkü
ve gerekse kıymeti olsun (mülkünü) meccânen alır. Mülkünü taksimat yapıldıktan
sonra bulur da, eğer (altın, gümüş, buğday ve arpa gibi) misliyattan olursa
alamaz, eğer kıymeti olanlardan olursa kıymetini alır.
Eğer bir tüccar onlardan
kıymeti olan bîr şeyi satın alsa ve (Memleketimize) çıkarsa tüccardan o şeyi,
eğer pahasıyla satın aldı ise, paha-siyle satın alınır. Eğer araz (meta) ile
satın almış ise metaın kıymeti ile alınır. Eğer o (tacire) hibe olunmuşsa,
(mâlin) kıymeti ile alınır. Tacir misli ile alınanlardan bir şeyi pahasiyle veya
metâ-ı ile satın alırsa, kıymeti mislidir. (Meselâ: Misli olan şeyi pahası ile
satın almış ise, veya meselâ: Eşya ve mal ile satın almış ise kıymeti misli
iledir).
Eğer mîsliyatı kendi
cinsiyle satın alsa veya (tacire) hibe olunsa (eski sahibi o şeyi) alamaz
(Meselâ : on kilo buğday satın almak gibi), Eğer (tacirin satın aldığı, kâfirin
esir aldığı) köle olursa ve İslâm memleketine çıkardıktan sonra tacirde iken
kölenin gözü çıkarılsa ve (tacir o diyeti) alsa (kölenin sahibi) dilerse, bütün
bedeli ile alır.
(Bir kimsenin kölesi esir
olup kâfirlerin memleketine girdikten sonra bir tacir satın alsa bundan sonra)
o tacirin elinden kâfirler o köleyi esir etseler, bundan sonra başka bir kimse
kâfirlerden satın alsa (ve İslâm memleketine çıkartsa) evvelki alıcı ikinci
alıcıdan pahasîyle alır. Bundan sonra eski sahibi ilk sahibinden iki pahasıyla
alır ve (eski sahibi için) ikinci alıcıdan almak yoktur.
Kâfirler, bizim hür
adamımıza, müdebberimize ve mükâtebimize mâlik olmazlar. Bu zikredilenlerin
hepsine biz, onların üzerine mâlik oluruz.
(Kâfirler), Kendilerine
bizden firar eden köleye sahip olmazlar. Vetaksimattan sonra ilk sahibi köleyi
meccânen alır, tfcKsimattan evvel aldığı gibi. Lâkin beytülmalden köle için
hissesine düşen kimseye ivaz-(bedel) verilir. İmâmeyne göre( firar eden köle)
esir olunmuş gibidir.
Eğer (köle) at ve meta'ı ile
firar edip (kâfirlerin memleketine girse) ve bir kimse köleyi, at ve metâ'ı ile
satın alıp, (İslâm memleketine) çıkarsa ilk sahibi köleden mâadasını pahasiyle
ve köleyi meccânen alır. İmâmeyne göre (at ve metâ'ı pahasiyle aldığı gibi),
köleyi de pahasiyle alır.
Eğer harbî olan kimse, Müslüman bir köleyi satın alsa ve
kâfirlerin memleketine soksa, (îmam-i Azam R.A.'a göre köle) âzâd edilmiş olur.
İmameyn muhaliftir. Eğer (düşman memleketinde kâfirlerin bir kölesi) Müslüman
olsa ve bize gelse veya biz kâfirler üzerine galip gelsek veyahut ta bizim
askerimize çıksa (sığınsa) o (köle) hürdür.
Bizim tacirlerimiz emin
olarak kâfirlere dahil olsa o (tacir) için onların mallarından ve kanlarından
bir şeye taarruz etmek helâl olmaz. Eğer (tacir kâfirden) bir şey alıp (İslâm
memleketine) çıkarsa, kötü (ve haram) olarak mâlik olmuş olur. Bu takdirde o
(çıkardığı şeyi) tasadduk eder.
Eğer kâfirlerin kiralı kadr
edip (ahdini bozup) mâlini alsa, veya hapsetse veyahut ta bu fiilleri kraldan
başkası işlese velâkin kiralın direktifiyle olsa, o Müslüman tacir için onlara
taarruz etmek helâl olur, esir de olduğu gibi, (bu takdirde mallarını almak ve
kâfirleri öldürmek caiz olur).
Eğer kâfirlerin
inıemleketinde bir harbî, taciri medyunletse (borçluolduğunu iddia etse)
veya tacir harbîyi medyun, veya ikisinden biri diğerinden bir şey gasbetse ve
ikisi de (muhâhekeme olmak için) bize (biz Müslümanlara) çıksalar birisine de
bir şey hükmolunmaz.
Eğer iki harbî bir birini
borçlandırsalar veya birbirinden gasbetse-Ier ve mülteci oldukları halde İslâm
memleketine gelseler, yine bir şey hükmolunmaz. Eğer iki harbî zikrolunan
fiilleri işledikten sonra İslâm memleketine Müslüman oldukları halde çıksalar
(borç) ile (olanlarda) hükmolunur, fakat, gasp ile (olanlarda) hükmolunmaz.
Bir Müslüman bir harbîden
gasbettikten sonra o (harbî) Müslüman olsa, bundan sonra ikisi de İslâm
memleketine çıksalar, din ve fetva yönünden reddine fetva verilir (fakat
mahkeme yönünden hükmolunmaz).
Eğer kâfirlerin memleketinde
iki Müslüman mülteciden biri diğerini öldürse, (gerek kasten ve gerekse hatâen
olsun) diyet;, o kimsenin kendi malinden vâcib olur. Diyet vâeib olduğu gibi
hatâen öldürmekde de keffâret vâcib olur. Eğer (Müslümanlar) esir iseler bir şey
yok, ancak hatâen Öldürmekte keffâret vardır, İmameyne göre, esirler de
mülteciler gibidir.
Kâfirlerin memleketinde Müslüman olup (İslâm memleketine
hicret etmeyen ve) müstecir olmayan Müslümanlar hatâen öldürülmesinde
(imamların) ittifakı ile, keffaretten başka bir şey yoktur.
Mülteci olan bir harbînin
(hâfir tebaah kimsenin), bizim memleketimizde tam bir sene ikâmete imkân (izin)
verilmez. Ve ona, «eğer bir sene kalırsan senin üzerine cizye koyarız» denir.
Şayet bir sene kalırsa zim-mî olur, bu takdirde kendi memleketine gitmeye
müsaade edilmez.
Keza o (mülteci harbiyeye),
«Eğer sen bir ay kalırsan veya buna benzer şey (Meselâ: Üç ay kalırsan) sana
cizye koyarız» denilse o (imamm akdir ettiği müddet) kalsa yine zimmî olur. Veya
bir haraca tâbi <ırazi satın alsa ve arazinin üzerine haraç konulsa, haraç
konulan vak-Unden itibaren bir senenin cizyesi kendi üzerine vacip olur Veya
mülte-i bir zinımîye kadını nikâh etse, (Memleketimizde ikâmeti iltizam edip
kocasına tâbi olmakla zimmîye olur). Zimmî olmayan kimse, eğer müJ-teci zinımîye
kadını nikâh etse, zimmî olmaz. (Eğer mülteci) memleke'i-ne dönse kanı helâl
olur.
Eğer o (Mülteci olan
harbînin kâfir tebeah kimsenin), Müslüman veya zimmî yanında emâneti olsa veya
ikisinin üzerinde alacağı olsa ve o kimse esir olsa veya (biz) onlara (ehli
harbde) galip gelip o da içinde bulunup öldürülse, alacağı sakıt olur. Ve
emâneti Müslümanlara ganimet olur. ££?r (bizim askerimiz) onlara galip gelmeden
öldürülse veya ölse, o alacak en.ânet, veresesi içindir.
Eğer raülteci olarak bir
harbî İslâm memleketine gelse ve (kâfirlerin memleketinde) ailesi olsa ve bir
müslüman veya zimmî veyahutta harbî yanında çocuk ve mâli olsa ve kendisi (İslâm
memleketinde) müslüman olsa, ondan sonra kâfirler üzerine (Biz müslümanlar)
gâlib gelsek (zikr-olunanlarm hepsi) ganimettir.
Bir harbî kâfirlerin
memleketinde Müslüman olup ondan sonra (Müslüman memleketine) gelse, bundan
sonra (kâfirler) üzerine gâlib olsa, o kimsenin küçük oğlu hür Müslümandır.
Müslüman ve zimmîde olan emâneti kendisinindir. Fakat (küçük çocuğu ve
emanetinden) başkası kanîmettir.
Bir kimse, kâfirlerin
memleketinde Müslüman olsa ve İslâm memleketinde Müslüman vârisi olsa ve bir
Müslüman kasden veya hataen o kimseyi öldürse, katilin üzerine bir şey yoktur.
Ancak hataen öldürmede keffâret vardır.
Eğer velîsi olmayan bir Müslüman hataen öldürülse veya
İslâm memleketinde Müslüman olan mülteci hataen öldürülse, İmam (Devlet Reisi)
için katilin âkılesinden diyet almak yardır. Kasden öldürmede imam için kısas
yapmak vardır veyahut ta sulh yoluyla diyet alır. İmam için meccânen affetmek
yoktur, (zira âmmenin hakkıdır).
Arap arazisi uşriyedir. O
Öşri olan (Arap arazisi uzunluk itibariyle) Üzeyb (benî temim suyu) arasından
Yemenle mehre (karyesin) de taşının uzandığı yere ve (enlilik itibariyle) Şam
haddine kadardır. Ve Basra'da (Öşriye) dir.
Ehli İslama gelen veya
kahren fetholunup (beşte biri çıkarıldıktan sonra) gâzîyler arasında
taksim olunan her arazi de öşriyedir. Ve arzı sevad haraciyedir. Arzı sevad:
Eni, uzeyb arasından akabe'i hulvan, uzun- j luğu Sâlebeden veya Als
(karyesinden) «Abbadane kadardır.
Kahren fetholunan ve ehli o memleket ve arazi üzerine iskân
edilen veyahut ta Mekke'den başka sulh olunan her memleket, haraciyedir.
Arazi-i Sevad, ehli için
mülkleridir, (vesâir mallar ve emlâk gibi) alıp satmaları ye kullanmaları
caizdir.
Eğer harap bir arazi ihya
edilse, İnıam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre; yakınlığına itibar olunur.
(Eğer öşre tâbi olan araziye
yakm ise, araziyi öşriye) itibâr olunur' İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise;
suyuna itibar olunur. (Eğer haraç .bağlı olan su ile sulanırsa haraciye, eğer
öşre tâbi su île sulanırsa öşriy itibar olunur).
Haraç iki kısımdır. Bir
kısmı haracı mukâsemedir. Bu takdirde haraç öşr gibi hârice
teallûk eder.
Bir kısmı da, haracı
vazifedir. Sevadı Irak'a Hz. Ömer (R.A.) i koyduğu şey üzerine ziyâde kılınmaz.
Ziraata elverişli olan her dönül için buğdaydan veya arpadan bir sâ ve bir
dirhemdir.
Yaş yoncanın dönümü için beş
dirhem haraç vardır. Eve muttasıl olan bağın veya hurmanın dönümü için onbir
dirhem alınır. Zikrolunandan ma'adası ise zağferan ve bostan gibi (olanlarda)
verimine göredir. Haricî olanların yarısının haracını almak takatin son
haddidir. Takdir edilen şeye arazinin tâkâtı yoksa, haracı noksanlaştırıhr.
İmam'i Ebû Yusufi (R.A.)'a göre arazinin verme kudreti de olursa ziyâde edilmez.
İmam-ı Muhammed (K.A.) muhaliftir.
Araziden su kesilirse ve su
basar veyahut ta ekine âfet isabet ederse, (çekirge, bambul veya dolu gibi)
haraç yoktur.
Eğer sahibi o araziyi iptal
ederse, haraç (vergi) vâcib olur. Haraca tâbLolan arazinin sahibi olan kimse
Müslüman olsa veya o araziyi bir Müslüman satın alsa, haraç (öşre) değişmez.
Haraca tâbi olan arazinin mahsûlünde öşr yoktur. (Öşr ve haraç ikisi bir yerde
cem olmaz).
Hâricin tekrariyle, haracın vazifesi
(bir senede) tekerrür etmez. (Yâni senede ikimahsul
vermekle haraç toplayan ikinci defa vazife ver-f me tekerrürüne lüzum yoktur).
Öşr ve mûkasema haracı bunun aksi-dir.
Cizye Faslı
Cizye : Rıza veya sulh ile
konulsa, değişmesi olmaz. Eğer hir bel-de kahren feth olunsa ve ehli o helde
üzerine karar kılınsa, zenginliği zahir olan (kâfir) üzerine senede kırk sekiz
dirhem haraç (vergi) konulur (ve her ayda dört dirhem alınır). Orta halli
kimsenin üzerine (kırksekizı dirhemin) yarısı (yirmidört dirhem) konulur (ve her
ayda iki dirhem alınır). Ve kazanmaya muktedir olan (fakir) kâfir üzerine
(kırksekiz dirhemin) dörtte biri (1/4) si (oniki dirhem) konulur (ve her ayda
bir dirhem alınır).
Kitabî (ehli kitab), Mecûsî
(ateşperes) ve putperest olan acem üzerine cizye konulur. Putperest olan Arap
ve mürted üzerine cizye konulmaz. (Putperest Arap ile mürtedden) bir şey kabul
olunmaz. Ancak Müslüman olmaları (kabul olunur). Veyahut ta bunların hakkı
lâlmç-tır. (Putperest Arap ve mürteddin), kadın ve çocukları köle olur
(erkekleri değil).
Sabi, kadın, memlûk,
mükâteb, yaşlı, ihtiyar, kotürüm, kor, topal,kazanmaya muktedir olmayan (fakir) kâfir üzerine ve
insanlarla ünsiy-yet peyda etmeyen rahip (keşiş, papaz) üzerine cizye
yoktur
Cizye, (her) sene başında vacip olur. Ve her ayın hesabı o
ayda (zenginden dört, orta hallilerden ikisi ve fakirlerden bir dirhem) alınır.
Cizye, Müslüman olmakla veya ölmekle sakıt olur .
(Cizye, İmam'i Asam R.A.'a göre), senenin tekrarlanmasıyla tedahül eder (Meselâ:
Bir zimmî Üzerine iki sene geçip cizyesini ödememiş olsa, birinci senenin
cizyesi sâ-kit olur). İmameyn muhaliftir (yâni iki senenin cizyesi vacip olur).
;Vra-zinin haracı (cizyenin) aksi nedir (her senenin haracı lâzım olur).
Memleketimizde (İslâm diyarında), Nasâra mabedi, Yahudi
mabedi ve ateş yakma evi (Mecûsi Mâ'bedi ve o gibi ateşe tapılan evi) ihdas
etmek caiz değildir .
Harap olan (Nasâra .ve Yahudi mâbedijjve ateş yakılan ev) diğer bir mekâna nakil
olunmadan iade olunur
Zimmî, elbise ve sarığında (bir alâmetle Müslümanlardan)
ayırt edilir. Ata binici olmaz ve silâh da kullanmaz. Küstec (parmak
kalınlığında kıldan bir iptir, zimmîler elbisesi üzerine bağlarlar zünnardan
başka bir şeydir). İzhar eder. Eşek palam gibi eğere biner. Lâyık olan,
(hastalık gibi) zaruret hâli müstesna (eğere) binmesine müsaade
edilmemektedir. Bu takdirde (Müslümanlar) topluluğuna uğradıklarında
binitlerinden inerler
İlim sahibine, "Zühd sahibine ve eşraf kimselere mahsus
olan elbişeyi (zimmîlerin) giymeleri men olunur .
Yol ve hamamda (zimmî-nin) kadını (Müslüman) kadınından (yürüme ve yıkanma
yerleri) ayırt edilir. Evi üzerine (zimmînin evinin üstüne bilinmesi için) bir
alâmet diker ki, Müslüman evi zan olunup o (zimmî için) istiğfar olunmasın.
Ve zİmmiye selâm vermemeli (lâkin selâmını reddetmekte beis
yoktur. Ve selâmını reddettiğinde «Aleykümüsselâm» demeyip «Vesselâmü
alâmenittebealhûdâ» demesi caizdir). Ve zimmî üzerine yol daraltilmalı (Meselâ:
Müslüman ile zimmî karşılaşsalar, zinımîye ihâneten yolunu daraltır, sıkıştırır
fakat, zimmî evvelâ selâm verip Müslümana tazim etse yolu daraltılmaz).
Zimmî, cizyeyi ayakta
dikelici olduğu halde edâ etmeli ve (cizye) alıcı (Müslüman) da oturucu olduğu
halde almalı.
Zimmî yakasından tutulup
silkelenir ve ona «Ey zimmî, ey Allah (C.C.) in düşmanı! Cizyeyi ver» denilir,
Zimmînin ahdi, cizyeden çekinmekle, veya (zimmînin)
Müslüman kadını zinâsıyla veya bir Müslümam öldürmekle ve hâşâ
Nebi Aleyhisselâm'a sövmekle bozulmaz. Belki düşman memleketine
iltihakı ile veya bizim muharebemiz için bir yerde olmasiyle ahdi bozulur .
O (kaçan zimmi) mürted gibi olur. Lâkin ahdini bozan zimmî, esir olsa köle
olarak alınır. Ve mürted ise öldürülür.
Benî Tağlip kabilesinin
erkek ve kadınlarından iki kat zekât alınır. Çocuklarından zekât alınmaz. Benî
TağliMn azatlılarından cizye ve haraç alınır. Kureyş'in âzâdhlarmdan alındığı
gibi.
Haraç, cizye ve Benî
Tağlîpten alınan şey ve ehli çıkarılan araziden alınan şey ve kâfirlerin hediye
ettiği şey ve kâfirlerden savaş yapılmadan alınan şey, hendek (ve benzeri)
sedleri yapmak, taş köprü ve ağaç köprü yapmak gibi Müslümanların maslahatına
sarfolunur.
Ulemânın (yâni müfessir ve muhaddislerin), Müderrislerin,
Müftülerin, hâkimlerin, zekât ve öşürleri toplayanlarjn (yâni tahsildarların),
askerlerin ihtiyaçlarına ve zürriyetlerininde ihtiyaçlarına sarfolunur.
(Zikrolunanlardan) birisi senenin yarısında ölse, atiyelerden tahsis olunan
şeyden (o kimse) mahrum olur.
«Allah (C.C.) a sığınırız», bir kimse mürted olsa,.onun
üzerine İslâmiyet arz olunur,. (İslama dönmesi teklif edilir).
Eğer şüphesi varsa izâle edilir. Eğer (mürted) mühlet isterse üç gün
hapsolunur. Üç günde eğer (Kelime-i şehâdet getirdikten sonra) tevbe edici
olursa (ne güzeldir, tevbe etmezse) öldürülür
Miirtedin tevbesi:
İslâmiyetten başka bütün dinden berî olmasıyla veya intikâl ettiği dinden berî
olmasiyladir. (Meselâ: Eğer Yahûdiden ise, Yahudi dininden berî oldum demesi
veya nasâradan ise, nasâra dininden berî oldum, demesi lâzımdır).
(İslâmiyete dönmesi) teklif
edilmeden evvel (mürtedi) öldürmek, müstehap olan fiili terk etmektir. O
(mürteddi öldürmekte), tazminat yoktur. Mürteddin mülkü, rİddeti sebebiyle kendi
mâlinden mevkuf en (muvakkaten) kalkar. Eğer İslama gelirse, mâli (İmam'ı Azam
R.A.'a göre); yine mülküne döner.
Eğer mürted ölse veya
öldürülse veyahut ta kâfirlerin memleketine sığınsa ve sığındığına hükmolunsa,
müdebberi ve ümmü veledi âzâd edilmiş olur. Ve Müeccel (Te'hirli) borçları,
derhal ifa edilir. (Yâni te'hirli borçlar acele olarak Ödenir).
Müslümanlığı zamanındaki
kazancı, Müslüman olan vereseleri içindir. Mürted olduğu zamanki kazancı ise,
ganimettir. Müslümanlığı sırasında olan borcu, Müslümanlığı sırasındaki
kazancından ve mürted olduğu zamanki borcu, mürtedliği sırasındaki kazancından
ödenir.
Mürteddin alış verişi,
icarı, hibesi, rehini, âzadhsı, müdebberi, bedeli kitabeti ve vasiyeti
durdurulur. Eğer İslama gelirse (bu muameleler) sahih olur ve eğer ölürse veya
öldürülürse, veyahut ta (kâfirlerin memleketine) sığındığına karar verilirse,
(bu muameleler) bâtıl olur.
İmâmeyn Mürted'din malından mülkü zail olmaz ve borcu
mutlaka (İslâm ve mürted hâlindeki borcu), İslâm ve mürted hâlindeki
kazancından ödenir, dediler. Ve iki halde "olan kazancı da Müslüman olan
vereseleri içindir
İmam'i Muhammed
(R..A.) Müslümanm Mürted'de vâris olmasını ;
kâfirlerin memleketine sığındığında itibar eder. İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)
düşman memleketine sığınmasına hüküm verildiğinde itibar eder. (İma-meyne göre)
: Bu vakte gelinceye kadar mürteddin tasarruf atı (muameleleri) sahih olur.
Şirketi mufâvazadan (malda
vesairede her iki ortağın müsavi olduğu ortaklıktan) başkası durdurulmaz.
(Ancak şirketi mufâvaza durdurulmuş olur). Lâkin Mürted'din tasarrufu lma'm-ı
Ebû Yusuf'a güre sahih (sağlam) kimsenin tasarrufu gibi, İmam-ı Muhammed
(R.A.)'e göre ise, hastanın tasarrufu (olan üçte birinden) gibidir,
(İmamların) ittifakiylc
mürteddin, (cariyeden) çocuk talep etmesi ve talâk vermesi sahih olur, nikâh ve
zcbîhası (hayvan boğazlaması) bâtıldır. Şirketi müfâvezâsi durdurulur.
Mürtedin Müslüman olaır hanımı (mürted) öldüğünde veya
öldürüldüğünde ve (hanımı da) iddette olduğu halde vâris olur. Eğer (mürted,
kafirlerin memleketine) sığındığına karar verildikten sonra Müslüman olarak
(İslâm memleketine) dönse, vârisinin elinde baki kalan eşyadan bulduğunu alır .
Müdebbcrinhı ve Ümmü Veled'inin azâd olunması bozulmaz. Eğer (mürted, hâkimin
kâfirlerin memleketine sığındığına dâir kararından) evvel (İslâm memleketine)
dönerse, sanki mürted olmamış gibidir. (O vakit azâdları bozulur)'.
Mürted olan kadın öldürülmez. Belki tevbe edinceye kadar
haps olunur. Ve her gün db'vülüf .
Mürted olan cariyeyi efendisi İslamacebreder. Mürted olan kadının, malında bütün
tasarrufatı (alış veriş ve hibe gibiler) nafiz olur.
Mürted olan kadının (gerek
Müslümanlığı - ve gerekse Mürtedliği sırasındaki) bütün kazancı, (kadın) öldüğü
zaman da Müslüman olan vârisleri içindir. Hasta iken mürted olan kadına kocası
vâris olur.
Fakat sıhhatli iken mürted
olsa (kocası) vâris olmaz. Mürted olan kadının katili ancak tâzir olunur.
(Üzerine nafaka, diyet v.s. gibi bir şey lâzım gelmez). Mürted'de olan kadının
şâir ahkâmı mürted olan erkeğin
ahkâmı gibidir.
Eğer (mürteddin) cariyesi
bir çocuk dogursa ve (mürted o çocuğu) iddia etse (çocuğun) nesebi o (mürtedden)
sabit olur. Ve câriye onun ümmü veledi olur. Ve çocuğu hür olur, mutlaka (gerek
irtidat ile doğum arası altı aydan az olsun ve gerekse çok olsun beraberdir),
Eğer câriye (çocuğun annesi) Müslüman olursa (çocuk Mürted'de), vâris olur. Eğer
(çocuğun annesi olan câriye) Nasrânîye olursa yine (çocuk hür Müslümandir, vâris
olur). Fakat, câriye çocuğu, kocasının irtidadmdan itibaren senenin yarısından
çoğunda (meselâ altı aydan sonra) doğursa, o zaman (çocuk) vâris olmaz. Eğer
mürted malı ile kâfirlerin memleketine sığınsa ve o mal üzerine galip olursa o
(mal) ganimettir.
Eğer (mürted, malsız olarak
kâfirlerin memleketine) sığınsa, ondan sonra da (memleketimize) dönse ve (ikinci
defa malını kâfirlerin memleketine) götürse, bundan sonra mürted üzerine galip
olunsa, o (mal) taksimattan evvel vereseieri içindir.
Eğer mürted, (kâfirlerin
memleketine) sığınsa ve (hâkim) mürteddin kölesini oğluna karar verse ve oğlu o
(köleyi) bedeli kitabete ayirsa ve mürted olan (babası) Müslüman olduğu halde
(memleketimize) gelse, bedeli kitabet ve velâı (seran azâddan ve mu v âlâ 11 an
hâsıl olan karabeti hükmiye) babası içindir.
Bir kimseyi, mürted hatâen
'öldürse, o (mürted) riddeti üzerine öldürülür. Veya hatâen öldürüldükten sonra
(mürted olan katil) kâfirlerin memleketine sığınsa (Öldürülenin) diyeti (İmam'i
Azam R.A.'a göre mürteddin) Müslümanlığı zamanındaki kazancından verilir.
îmameyn ise, mutlaka (Müslüman ve mürted zamanlarındaki) kazancından verilir,
dediler.
Bİr kimsenin eli kasden
kesilse ve o (eli kesilen kimse) Allah (C.C.) muhafaza mürted olsa ve o
(kesilmeden dolayı, mürted halde iken) Ölse veya (kâfirlerin memleketine)
sığınsa, bundan sonra da Müslüman olduğu halde (İslâm memleketine) gelse ve o
(kesilmeden dolayı) Ölse, elini kesen kimsenin mâlinden yarı diyeti (eli
kesilenin) vereseleri içindir.
Eğer (Eli kesilen mürted)
kâfirlerin memleketine sığınmadan Müslüman olsa ve (o kesilmeden dolayı) ölse
İmam-ı Azam R.A., ile İmam-ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre) diyetin tamamı,
İmam-ı Muhammed (Rjji)'e göre ise, yarım diyet lâzımdır.
Bir mükâtep mürted olup
düşman memleketine sığınsa, bundan son-! ra maliyle esir tutulup öldürülse,
kendi malinden olan bedeli kitabet/ efendisi için ve bakisi ise, veresesi
içindir.
Karı - koca mürted olup (düşman memleketine) sığınsalar,
kadın burada bir çocuk doğursa, bundan sonra o çocuğunun da oğlu olsa ve onların
(karı - koca, oğlu ve oğlunun oğlu) üzerine galip olunsa, çocuğun ikisi de
ganimettir. İlk oğlu İslâmiyeti kabul etmesi üzerine zorlanır. Fakat oğlunun
oğlu zorlanmaz .
Akıllı çocuğun Müslümanlığı sahihtir. İrtidâdı (Mürted
olması) da sahihtir
(İmam-ı Azam R.A. ile İmam-ı Muhammed R.A.'e göre1nikâh bâtıl olup mîrasdan
mahrum olur). İmam-i Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir (Yâni akıllı çocuğun İslâmı
sahih, irüdadı sahih değildir, diyor.) Mürted olan akıllı çocuk İslâm üzerine
cebr olunur. Eğer çeki-nirse (irtidadının sıhhatmda şüphe bulunduğundan)
öldürülmez. (Çünkü öldürmek ukubettir. (Sabî ise, ukubete = cezaya ehil
değildir).
Müslümanlardan bir cemaat,
(Müslüman olan) imamın (Müslüman Devlet Reisinin) tâatından çıksalar ve bir
şehir üzerine baskın yapsalar (İmam) onları emrine itaat etmeye davet eder ve
(İmam) onların şüphelerini izâle eder. Eğer eşkiyalar toplu halde bir mekânda
toplansalar (İmam ve imam ile olanlar) evvelâ çarpışmaya başlarlar (Mütecavizler
başlamadığı müddetçe İmam ve tarafları çarpışmaya) başlamazlar da denildi.
Eğer mütecavizler için
cemaat (topluluk) olacak olursa, mağlûp olan yaralıları o topluluğa iltica
etseler, yaralılar da öldürülüp kaçanları takip ederler. Eğer toplulukları
öldürmezler ve firar edenleri takip etmezlerse, tâkıbetmezler.
Zürriyetleri esir olunmaz,
mallan da taksim olunmaz, belki tevbe edinceye kadar (malları) hapis olunur ve
(tevbe ettikten sonra malları) kendilerine verilir. Muhtaç olduğu zaman âsîlerin
silâh ve atlarım kullanm caizdir.
Eğer âsî, kendisi gibi âsîyi
öldürse, bundan sonra da onların üzerine galip olunsa katilin üzerine (kısas ve
diyet gibi) bir şey vacip olmaz.
Eğer âsîler, bir şehir
üzerine galip gelseler ve o (şehir halkından) bâzısı yine şehir halkından
başkasını kasten öldürse, maktulün mukabelesinde katil olan kimse, şehre galip
olduğunda (yâni âsîler elinden alındığı zaman) kısas olarak öldürülür.
Eğer bir âdil kimse azgın
olan vârisini öldürse ona (âsîye) vâris olur. Eğer öldürmek aksine olursa
(meselâ: âsî, âdil olan vârisini Öldürse, İmamı Azam ile İmamı Muhanimed
(R.A.'a göre) vâris olamaz. Meğer ki kendisi (âdil olan vârisinin
öldürülmesinde) haklı olduğunu iddia ederse (o zaman vâris olur). İmam'ı Ebû
Yusuf'a göre ise, mutlaka (gerek hak üzerine olduğunu ve gerekse bâtıl üzerine
olduğunu iddia etsin) vâris ol maz.
Ehli fitneden olduğu malûm olan kimseye silâhın satılması
mekruh-dur. Eğer ehli fitneden olduğu malûm değilse mekruh değildir.
Lekît'i (yabana atılmış ve bırakılmış çocuğu), almak
mendüptür. Eğer helakinden korkulursa, alınması vâcibdir. Liikâta (kaybedilen
-düşürülen şey) de böyledir. Lekît (atılmış - bırakılmış çocuk) hürdür ,
meğer ki köleliği şehâdetle sabit olsun (bu takdirde köledir). Ve lekîtin
nafakası (yiyeceği ve oturacağı yeri) Beytül Maldendİr. Cinayeti Beytülmaîden
ve vârisi de Beytül maldır.
Eğer lekîti alan kimse, lekîte nafaka verse, o kimsenin
verdiği naf-Q ka (alacak olmaz) teberrûdur. Meğer ki (lekît'i alan kimseye,
infak et] tiğinde) rüc'û (geri alma) şartıyla, hâkimin (nafakaya) izniyle verirs
(bu takdirde üzerine borçdur.) Veya lekît baliğ olduğu zaman (alaü kimsenin)
rücû-ı (geri alma) şartıyla infak ettiğini tasdik ederse (teber rû olmaz) .
Lekît, bulan kimseden (erkek olsun kadın olsun kahren) alınmaz.
Eğer bir kimse, o (lekît'i,
oğlumdur diye) iddia etse, o (kimseden) nesebi sabit olur. İddia eden kimse köle
de olsa yine nesebi sabit olur ve bırakılan hürdür. Veya iddia eden kimse zimmî
olursa nesebi sabit olur. O (lekît'in babası zimmî olmakla beraber kendisi) eğer
zimmîlerin karar ettiği yerde (kilisesinde) bulunmadı ise, Müslümandır. Eğer
(zimmîlerin kilisesinde) bulundu ise zimmîdir.
Eğer lekît'i iki kimse,
«bizim oğlumuzdur» diye iddiada bulunsalar ikisinden de nesebi sabit olur. Eğer
iddia edenin biri lekîtte bir alâmet vasfetse veya iddiada diğerini geçse o
(kimse îekît'i almada) evlâdır.
(İddiada) hür ve müslüman
kimse, köle ve zımmîden evlâdır. Eğer lekît'in Üzerinde mal bağlanmış olsa veya
binit üzerinde bağlanıp, lekît binitin üzerinde olsa, o mal lekît içindir. Ve
alan kimse, lekît üzerine hâkimin emriyle o maldan infak eder. (Hâkimin emriyle
infak ettiği gibi) emri olmadan da infak eder, denildi.
Bulan için bağlanan maldan Iekîta taam ve elbiseden lâzım
olan şey'i satın almak vardır. Bulan için Iekîta âid olan hibeyi almak ve
lekît'i bir san'ata vermek vardır. Bunlar için lekît'i evlendirmek ve zikrolunan
şeyden başkası için mâlinden tasarruf etmek yoktur. Esah rivayette bulana
lekît'i îcâra vermek yoktur. Bulan için lekît'i îcâra vermek vardır da denildi.
Lügata (düşürülen, kaybolan şey); Eğer bulan kimse,
sahibine vermek için aldığını bildirdi ise emânettir. Eğer bildirmedi ise
tazmin eder. (Eğer bildirdikten sonra helak olsa, tazmin etmez) .
Eğer (Sahibi alanın geri vermek için aldığını) inkâr ederse, söz sahibinindir.
(Zîra başkasının mâlini aldığına ikrar, tazminata sebeptir. Geri vermek için
aldım dedi ise, şüphelidir, i'tibar olunmaz). İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre
ise, söz (Lükâtayi) alanındır. (Onun alması hasbetenlillâhdir, yoksa mâ'siyet
değildir).
Bulan kimse, bir kaç adama
hitâb edip (gâib = Yitik mal arayanı işitirseniz onu bana gönderiniz» dediği
sözü, (Lügata gerek bir ve gerekse birden fazla olsun) kifayet eder. Bulan
kimse, Iükâtayı aldığı mekânda ve insanların toplandıkları (mescitlerin kapıları
önünde ve sokaklar gibi) yerlerde bir müddet tâ'rif eder (ilân eder) ki,bu
(müddetten) ziyâde sahibi Lükatayı talep etmİyeceğine, bulanın zanm galibi
(kanatı) olmalıdır. Sahih olanda budur.
Eğer lükata, on dirhem veya
daha çok olursa, bir sene ilân edilmeli, eğer (on dirhemden) az olursa bir kaç
gün ilân edilmeli denildi.
Fazla durmayan (taam ve bâzı
meyve gibi) şey çürüyüp, kokmasınan korkulduğu zamana kadar îlân olunur. Bundan
sonra isterse o (lü-İcatayi) tesadduk eder. Eğer lügata helak olmuş ise, dilerse
bulana veya Ifokire tazmin ettirir. Bulan ve fakirden herhangisine tazmin
ettirirse, tazmin eden rücû edemez, (Yâni tazmin ettiğini geri almağa kadir
değildir),âhibi, eğer (bulunan yitiğin)
aynı mevcutsa, lükatayı fakirden alır.
illin (Mekke'nin haricinin)
ve haremin (Mekke'nin dahilinin) lükatasıynıdır.
Behimenin (deve, öküz, koyun
vesaire hayvanın) iltikâtı (bulunduğunda toplanması ve yerden kaldırması) caiz
olur. Bulan kimse, hâkimin) izniyle geri alma şartıyla infak ederse, o (nafaka)
lükatanm sahibi üzerine borçtur. (Bulan) için (infak ettiği şeyi) alıncaya
kadar lüka-katayı sahibine vermeyip hapsetmek vardır. Eğer sahibi nafakayı
vermekten çekinirse, lükata nafaka için satılır. Eğer hapisten sonra helak
olursa infak sakıt olur. Eğer hapisten evvel helak olursa, infak ettiği şey
sakıt olmaz.
! Hâkim, kendisi için menfaat olan (katır ve eşek gibi...)
hayvanı îcâ-ra verir ve o (icardan aldığı şeyi o hayvana) infak ettirir. Eğer
kendisi için menfaat olmayan şey olursa, hâkim bulana infâk etme izni verir.
Eğer infâk menfaatlı ise, infak etmesi, bulan kimseye Iükatadir, diye delil
dikerse ve eğer bulan kimse «şahidim yoktur» dese, (Hakim bulana) «Eğer sözünde
sâdık ise (lükata üzerine) infak et» der. Eğer infaka sâlih değilse hâkim
lükaitayı satar ve bedelini muhafaza etmesi için (bulana) emreder
ilândan sonra bulan için,
eğer fakir ise, lükata İle menfaatlanmak vardır. Eğer zengin ise lükatayı
(fukaraya) tasadduk eder velev ki bulanın babası, anası (her ne kadar yukarı
çıksa da) veya çocuğu (oğlu, kızı, oğlunun ve kızının çocukları gibi her ne
kadar aşağı inse) veyahut da hanımı dahi alsalar eğer fakirlerse tasadduk'eder.
Eğer lükata, çekirdek, nar
kabuğu ve biçildikten sonra başak gibi hakir (kıymetsiz) olacak olursa, îlânsız
onunla menfaatlanılır, (Bu söylenenlerde devşirip toplamak mubahtır). Sahibi
için (eğer isterse hakir olan lükatayı) alma hakkı vardır.
Lükatayı iddia edicisine vermek vacip değildir. Ancak delil
ile jv|-, rilir/Eğer lükatanm alâmetini sahibi beyan ederse, lükatayı sahibine
jc& birsiz vermek helâl olur
Firar eden kölenin alınması,
muhafazasına kavı olan kimse içm men-düpdür. Evinin yolunu bulamayıp kaybolan
kölenin hükmü de, firar eden kölenin hükmü gibidir. Yolunu kaybeden köleyi
bırakma afdal-dır, denildi. Firar eden ve yolunu kaybeden köle hâkime
götürülürler. (Hâkim), firar eden köleyi hapseder. Yolunu kay bedeni hapsetmez.
Sefer müddetinde (üç günde) firar eden köleyi sahibine teslim eden kimse için
kırk dirhem (bahşiş) almak vardır. Eğer firar eden kölenin kıymeti kırk
dirhemden az olursa, bu tak dirde o (firar eden kölenin) kıymeti verilmek
lâzımdır. İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre
kıymetinden bir dirhem eksik verilir. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ise, kırk
dirhem lâzımdır. Eğer sefer müddetinden eksikte teslim ederse, hisâbı iledir
(yâni kırk dirhem üç güne taksim olunur).
Eğer (firar eden köle bulup
alan kimseden) firar etse, geri vermek için aldığını îlân etmiş ise, tazmin
etmez. Eğer ilân etmezse, o kimse için mükâfat yoktur. Ve bulan kimseden firar
ederse, tazmin eder. Rehin olan kölenin mükâfatı, rehini kabul edenin
üzerinedir. Cani ve firar eden kölenin cali (ziyanı) eğer feda ederse, efendisi
üzerinedir. Eğer cani olan köleyi veli cinayete sevkederse ca'li (zararı)
caninin velîsi üzerinedir.
Firar eden borçlu kölenin
cali eğer efendisi borcunu ödemeden çeki-nirse, kendi parasındandır. Eğer borç
için satılırsa câ'li borç üzerine takdim olunur. Eğer efendi borçlu tarafından
edâ ederse, câ'li efendi üzerinedir. Hibe olunan firar kölenin câ'li, hibe
olunan kimse üzerinedir, her ne kadar teslimden sonra hibe eden hibesinden vaz
geçse de.
Firar eden kölenin nafakasının hükmü, ltikâta (kaybolanın)
hükmü gibidir. Müdebber ve ümmü veled köle gibidir. Eğer firar eden köle teslim
eden sahibinin babası olsa veya oğlu olsa ve (o baba veya oğlu kölenin
efendisinin) vâsisi olsa veya karı kocadan birisi olsa o (red) için bir şey
yoktur. Sabî olan sahibi, baliğ olan gibidir. (Kölesi teslim edildiği zaman
câ'lini vermek lâzımdır. Sabî île baliğ arasında fark yoktur).
Mefkûd: Mekân, sağlığı ve
ölümü bilinmiyen bir gâibdir. Hâkim gaip için malım muhafaza eden ve vekili
olmayan şeyden hakkını almak için. bir şehası tayin eder (fakat vekili olan
şeyde vekil alır). Hâkim tarafından tâyin olunan kimse, gaibin mâlinden,
halikinden korkulan şey'i satar. Gaibin hanımı ve vîlâd cihetinden yakını (Yâni
her ne kadar yukaan-da ve her ne kadar aşağı olursa olsun baba, ana ve
çocukları) üzerine malından nafaka da verir. Galip kendi nefsi hakkında diri
hükümdedir. (Gaibin) hanımı başkasına nikâh olunmaz, vereseler arasında mâlî
taksim olunmaz ve kendi akdettiği icarının (menfaati) fesholunmaz. (Gaip)
başkası hakkında ölü hükmündedir. Bu takdirde eğer Ölümüne karar verilirse,
kendi gaipliği hâlinde akrabasından ölen kimseye). Eğer ölümüne karar
verilmezse, gaibin gaipliği hâlinde ölen veresesinden tamamı veya bâzı hıssası,
ölümüne karar verilinceye kadar durdurulur. Eğer (gaibin Ölümüne) karardan evvel
gelirse (bekletilen mal tamamen gaip) İçindir. Eğer (ölümüne karardan evvel
gelmeyip) Ölümüne karar verildikten)sonra gelirse, o (bekletilen) mal, (gaibin
veresesine değil gaibin akrabası olan) ölünün veresesi içindir.
Gaibin ömründen, kendi
akranı hayatta kalmayan bir müddetgeçse,
(doğduğu vakitten itibaren) doksan sene (geçmek itibar olunur) denildi. Ve yüz
yirmi sene (geçmektir de) denildi. (Zira yüz yirmi sene Ömrün sonudur). İmam'ı
Ebû Yusuf (R.A.)'a göre yüz senedir. (Kuhûs-tâniye göre, fetvada burada ve
zamanımızda yüz senedir). Bu takdirde (Yâni akranı yok olup, doğumundan
itibaren, doksan ve yüz yirmi sene geçtiği vakitta) kendi mâli hakkında (gaibin)
Ölümüne kadar verilir. (Gaibin ölümüne karar verilmezden») evvel ölen kimse, o
(gaibe) vâris olamaz. (Zira gâib ölümüne hükm'olunmazdan evvel kendi malı
hakkında hayy = diri ve sağdır. (Bu takdirde sağ olan kimsenin mâline bir ferd
bekler. (Zira hükmî olan ölüm, hakikî olan ölüm gibi î'tibâr olunur).
O (ortaklık), iki kısımdır.
Bir kısmı, Şirket'i Mülkdür (Mülk ortaklığıdır) ve bir kısmı da, şirketi
âkidedir (âkid ortaklığıdır).
Birinci ortaklık (Mülk ortaklığı): İki kimse bir şey'in
aynına (Mâla) irs cihetinden veya alış cihetinden veya hibe cihetinden veya
haarbînin maline istilâ cihetinden veya ikisinin (iki ortağın) mâli birbirinin
maline (Kendilerinin haberi olmadan bir cihetle)
karışmış ki, birbirinden farkedilmez, veya (ikisi rızalarıyla)
karıştırdıkları (Buğdayı buğdaya karıştırmak gibi) ortaklıktır. Ve mülk
ortaklığı da ortağın her biri diğerinin hıssasında yabancıdır, (hattâ
biribirinden izin almayınca tasarruf caiz değildir).
Bir ortağın hıssasını diğer
ortağa (bu suretlerin) hepsinde satmak caizdir.
Ortağından başkasına karıştırılandan mâada,
izinsiz satmasıcaizdir. Karıştırılan malda, diğer ortağın izni
olmadan satılması caiz de-k"Mir (3).
İkinci (akid ortaklığı);
ortağın birisinin diğerine «Seni şu kadardaocolâ - Viİt.Hp virtni
hesdel ortak vantim» Hempl
ğildir
İkinci (akıd
ortaKiıgıj; ortağın Dirisinin aıgerım
(Meselâ; Yüzde yirmi beşde)
ortak yaptım» demeli ve diğeri de kabul etmelidir.
Bu ortaklığın rüknü, îcab ve kabuldür. Bu ortaklığın şartı
ise, ortayın birinin kazançtan muayyen dirhemleri şart gibi, bu ortaklığı bozan
şeylerin olmamasıdır
Bu akid ortaklığı; dört
kısımdır, (Birincisi), şirketi nıûfâvezâ (Müsavi) dir. Şirketi müfâveza: iki
ortağın, tasarruf cihetinden (ortağın biri her neye kadir ise, diğeri de aynı
şey'e kadir olması), din yönünden (her ikisinin İslâm veya kâfir olmaları gibi),
mal cihetinden ve kazanç (kâr) cihetinden müsavi olarak ortak olmalarıdır.
Şirketi Müfâveza; Vekâlet ve kefaleti mütezammin olur (ortağının her biri
diğerine vekil ve kefil olmuş olur).
Binâenaleyh şirketi müfâveza; (İmam'ı Azam ile İmam'ı
Muhammed K.A.'e göre) Müslüman ile zımmî arasında caiz değil .
İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) muhaliftir (yâni caizdir). Köle ile hür arasında ve iki
sabî arasında veya iki köle veyahut ta iki mükâtep arasında (şirket müfâveza
caiz değildir).
Bu şirkette müfâveza lafzını
söylemek ve müfâvezamn iktiza eden bütün teferruatım beyan etmek elbette
lâzımdır.
(Şirketi müfâvezamn
sıhhatında) malın teslimi ve birbirine karıştırmak şart kılınmadı. Ortaklardan
her biri ehlinin yiyecek ve giyeceklerinden başka satın aldıkları şey, ikisi
içindir. Kendisinden ortaklık sahih olan, şey sebebiyle, alış veriş ve kara
tutmak gibi ortakların ikisinden birine lâzım olan her borç diğerine de lâzım
gelir. (Zira birbirinin kefilidirler).
Eğer ortağının birine (kefil olunan borçlunun) emriyle
olsa, (İmam'ı Azam R.A.'a göre); diğer ortağa da (borç) lâzım olur .
İmameyn muhaliftir. (Yâni diğer ortağa borç lâzım olmaz). Eğer gasp sebebiyle
(ikisinden birine) borç lâzım olursa, (İmam'ı Azam ile İmam'ı Muhammed R.A.'e
göre) yine diğer ortağa (borç) lâzım olur. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)muhaliftir? Kendisine kefil olunan borçlunun emri
olmadan kefalette, diğer ortağa, sahih olan kavilde bir şey lâzım olmaz.
İkisinden biri ortaklık
sahih olan şeye (dirhem ve dinarlar gibi) vâris olsa veya (şirket sahibi olacak
şey birine) hibe olunsa ve o da testini alsa (Müsavat yok olduğu için) Şirketi
inan olur. Şirket müfâvezâda bir şart gaip olsa, yine şirketi înâna inkılâp
etmiş olur. Eğer iki ortaktan biri arza veya akara (gelir getiren şeye) vâris
olsa (Şirketi müfâve-za) hâli üzere bakî kalır.
Şirketi müfâveza ve şirketi tnân sahih olmaz. Ancak akça
(gümüş) ve altın ile sahih olur veya İmam'ı Muhammed (R.A.) e göre, revaçta
olan pullar ile veya külçe hâlindeki gümüş ve altınla da sahih olur, eğer
insanlar bu ikisi ile muamele ederlerse
metâlarla (eşyalarla), müfâveza ve inan sahih olmaz. Ancak ikisinden biri yarım
Metâ'ı-m diğerinin yarım Metâ'ma satmakla (sahih olur. Fakat metâların
kıymetleri beraber olmalıdır). Ondan sonra şirket bağlanmış olur.
Şirket'i müfâveza ve inan,
ölçü, tartı ve (ceviz ve yumurta gibi) birbirine adedi yakın olan ile
karışmazdan evvel sahih olmaz. Eğer iki kimse birincisini (Meselâ: Buğdayı
buğdayla) karıştırsalar ondan sonra, ortak olsalar İmam'ı Muhammed'e göre bu
ortaklık, akid ortaklığıdır. İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre ise, mülk
ortaklığıdır. (Bu ise zahiri rivayettir).
Eğer muhtelif iki cinsi
(Meselâ: Buğday ile arpayı) karıştırsalar, ittifakla (Mufâveza) ortaklığı sahih
olmaz.
(Dörde ayrılan akid ortaklığının ikincisi) inan
ortaklığıdır. O (inan ortaklığı); iki kimse, Şirketi Müfâvezâda zik rolün an
şeylerde müsavi oldukları halde ortak olmalıdır. Veya müsavi olmadıkları halde
ortak olmaktır (Yâni ortakhkda müsavat şart olmamaktır). İnan ortaklığı,
vekâleti mütezammin olur, kefaleti mütezammin olmaz
İnan ortaklığı, ticâretlerden hir nevisinde ve hütün
ticarette de sahih olur. İki ortakdan her birinin malinin bâzısı ile ve
(İkisinden her birerinin) bütün maliyle ve sermayede ve kârda fazlalıkla da
şirket'i inan sahih olur. (Meselâ: Birinin sermayesi ikibin ve birinin bin olmak
üzere ve kâri de birine üçte iki 3/2 si ve birine üçte biri 3/1 olmak üzere
caizdir). Sermâyede ve kârda müsavi olmak üzere veya birinde müsavi olup
diğerinde müsavi olmayıp, ikisi de çalışmada beraber olursa ve ikisinden
birinin ameli zamanında âmil için ziyâde kazançla ve birinin malı akça (gümüş)
ve birininki altın olmakla da şirketi inan (inan ortaklığı) sahih olur
(Şirketi müfâvezada
karıştırmak şart kilınmadığı gibi) şirket'i inanda da karıştırmak şart
kılınmadı. Helak olan, eğer noksanı birine olmak üzere şart koşmâdılarsa,
sermâye mikdârı üzerinedir. Ortağından birisi bir şey satarsa, satan kimse
semeni (bedeli) ile talep olunur (yoksa diğer ortakdan taleb olunmaz). Sattığı
"şey'in bedelini hâlis mâlinden (karışmamış kendi mâlinden) ödemişse, ortağı
üzerine hissası mikdarı ile ruc'û eder.
İki ortağın malları helak
olmakla veya ikisinden birinin mâli satmadan evvel kendi elinde veya başkasının
elinde helak (ve zarar) vâki' olursa (başkasının elindeki emânettir) sahibi
üzerinedir. (Yâni: O zarar mal sahibi üzerinedir). (Eğer zarar karıştıktan)
sonra müşterek malda bulunursa, ikisi üzerinedir. Eğer ortağın biri kendi
mâliyle bir şey satın aldıktan sonra diğerinin mâli helak olsa, bu takdirde
satın alınan şey, ikisinin arasında ortaklıktır, alıcı (ortak) diğer ortağı
üzerine hıs-sasımn parası ile rüc'û eder.
Eğer diğerinin satın
almasından evvel diğer ortağın mâli helak olsa, (bundan sonra diğeri kendisi
için bir şey satın alsa) eğer ortaklık zamanında açıkça onu vekil etmişse,
alınan şey mülk ortaklığı ile ikisi içindir ve hıssasiyle diğeri üzerine
müracaat eder. Eğer (ortak oldukları zaman açıkça Vekil etmemişse alman) ancak
alan içindir.
Şirket'i müfâveza ve inan
ile ortak olanların her biri için, mâli diğer kimseye sermâye vermek,
mudârebeye vermek ve bir kimseyi îcâratutmak ve vekil etmek ve emânet koymak
vardır. Ve malda iki ortaktan her birinin yedi (yetkisi) yedi emânettir.
(Üçüncü Kısım) Şirket'i
sanayi ve tekabüldür. Şirket'i senâyi ve tekâbbül; iki terzi veya bir boyacı ve
bir terzi çalışmaları kabul edip kazançları ikisinin arasında olmak üzere ortak
olmaktır. Eğer (ortaklar) «çalışmak yarı yarıya (beraber çalışmak) ve kazancın
ikisi benim, birisi senin olsun» diye şart koşsalar, caizdir. İkisinden birinin
kabul ettiği her amel ikisine lâzım olur.
Binâenaleyh iki ortaktan her birisi üzerine çalışmak talep
olunur. Ve her birisi için ücret istemek vardır. Her ne kadar çalışmak birinden
olsa da ortak (kendi çalıştığının karşılığı olan) Ücreti vermekle (her türlü
tazminat ve sâireden beridir. Ve kazanç ikisi arasındadır
(Şirket'i Akd'in dördüncüsü)
: Şirket'i vücûhdur. O (Şirketi vücûh): Sermâyeleri olmayan iki kimsenin ortak
olmalarıdır ki, vücûhları ile alıpsatsalar (Yâni insanların yanında îtimad sağlayıp
îtibarlarıyla Vj alıp o şey'i satsalar) sermâyeyi sahibine verip hâsıl olan kâr
ara (taksim olunur)
Eğer şirket'i vücûh'u,
şirket'i müfâveza şart kılsalar, sahih ol ni müfâveza lafzı ile veya müsavat
şart olan işlerde o şart üzsun deseler sahih olur.
Onların üzerine ahkâmı müfâveza câri olur). Ve şirket (ortaklık) lafzının mutlak
olanı,, şirket'i inân'dır. Bu şirket'i şart koştukları şeyde Vekâlet'i
mütezammin olur. Eğer iki ortak (Şirketi vücûhda) alınan şey'in yarısını veya
üçte birini şart koşsalar bu takdirde kazançta koştukları şart gibidir.
(Bu şirket'i vücûhda) fazlalık şartı bâtıldır.
(Yâni alınan şey yarı yarıya olup kâri ise üçte bir üzere
olacak diye şart koşsalar bâtıldır).
Vekâlet sahih olmayan şeyde
ortaklık caiz değildir. Odun veotlaktoplamak, av avlamak ve sakalık
yapmak (Su alma) gibi (bunlarda ortaklık sahih değildir)
Hiç kimsenin yardımı olmadan her hangi birinin topladığı şey onun içindir. Eğer
başka kimse toplayana yardım ederse yardım eden için çalıştığı kadar ücret
vardır. Toplanılan şeyin ücreti, Imam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre yan parası
üzerine ziyâde kılınmaz. İmam'ı Muhammed (R.A.) muhaliftir.
iki ortağın beraber aldığı
şey, ikisi için yarı yarıyadır. Eğer birisinin katın ve diğerinin (su) tulumu
olsa ve birisi sakalık etse kazanç, sakalık eden içindir. Diğeri için malının
çalıştığı ücreti vardır.
Fasit olan ortaklık da, kâr, sermâye miktarıdır. Kârın
ziyâdesini birine şart kılmak bâtıldır.
Ortaklık, iki ortakdan
birinin ölmesiyle bâtıl olur. İki ortağın birimtirted olduğu halde
kâfirlerin memleketine sığınmasıyla da bâtıl olur İkisinden biri, izinsiz diğer
ortağının mâlinin zekâtını veremez. İki arkadaşın her biri arkadaşına izin
verse ve her biri ortağı yok iken aynı zamanda eda etseler, iki ortakdan her
biri (ziyâde olarak verilen) ortağının hissesini tazmin eder. Eğer müteakiben
verseler, gerek evvelki edayı bilsin ve gerekse bilmesin ikisini tazmin eder.
İmameyn; eğer, evvelkinin edasını bilmedi ise tazmin etmez dediler.
Şirketi Mufâvaza İle ortak olanın biri, cima etmek için
ortağına bir câriye satın almasına izin verse, izin verilen ortak da şirketin
mâli ile satın alsa, o câriye bir şey olmamaksızın hassaten satın alan kimse
içindir. İki ortakdan her biri cariyenin parası ile alınır, (Yâni her birinden
alınır). ^İmameyn, ortağının hissesini tazmin eder dediler.'
O (Vakıf) :
(İmam'ı Azam K.A. göre)
vakfedenin mülkü olniîüzere muayyen bir mülkü hapsetmek
ve ariyet (iğreti ve emânet şey) gibi menfaatim
(fukaraya veya hayır
müesseselerine) lasadduktur.
Bu takdirde vakıf olmaz ve mülküde zail olmaz, meğer
ki hâkim vakfın lüzumuna karar vermiş olsun, (Meselâ: Bir kimse, vakfettiği
şey'i mütevelliye teslim edip, ondan sonra vakfından vaz geçmesini murad edip
vakıflığı lâzım olmadığı üzerinde iddia ettiğinde, Hâkim de vakfın lüzumuna
karar verse, o vakit vakıf lâzım olur ve mülkünden çıkar) Yahut vakfeden kimse
(vakfettiği zaman gerek sıhhat hâlinde olsun ve gerekse hastalığı hâlinde
olsun) «Öldüğüm zaman (evimi, dükkânımı v.s. muhakkak) vakfettim» demekle de
denildi.
İmameyne göre vakıf: (Hakiki sahibi olan) Allah (C.C.)
uTeâlâmn mülkü olmak üzere muayyen bir şeyi hapsetmektir, bir cihet üzerine ki,
o vakfın menfaati insanlara olmalı. Bu taktirde vakıf lâzım olur ve İmam'ı Ebû
Yusuf (R.A.)'a göre sâdece vakıf sözüyle vakfedenin mülkü zail olur. İmam'ı
Muhammed (R.A.)'e göre ise, vakfettiği şey'i mütevelliye teslim etmediği
müddetçe (vakıf) lâzım gelmez (ve mülkünden de çıkmaz. Ve sâdece vakıf sözüyle
mülkünün zail olması îâzım gelmez)
Eğer fakirler üzerine vakfetse veya yolcular için su alacak
yer (Çeşme, musluk) inşâ etse veya ticâret için han inşâ etse veya yolcular
için, rîbâd (Kervansaray, han ve emsali müsâfirhaneler), inşâ etse veyahut-ta
arazîsini kabristanlık (mezarlık) yapsa, vakfedenin mülkü kendisinden zail
olmaz (mülkünden çıkmaz, İmam'ı Azam R. A.'a göre) ancak hâkimin kararı ile
çıkar, İmamı Ebû Yûsufa (R. A.)'a göre sadece vakıf sözüyle mülkünden çıkar,
(Zira ona göre teslim şart değildir). İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise;
vakfeden kimse o (vakfettiği şey'i) Mütevelliye teslim etse, insanlar,
sebilden (muslukdan) işçiler, han ve kervansaraya inip otursalar ve kabre ölü
defnetseler (o zaman vakfedenin mülkünden çıkar)
Vakfın tamamı için masrafın ebedî (olarak vakıf lığının)
söylenmesi şart kılındı (meselâ: Şu ve şu Üzerine bundan sonra da
Müslümanların fakirleri üzerine demek gibi) , İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre
vakfın tamâmı, ebedî masrafı söylenmeden sahih olur. Masraf; kesilse fukaraya
sarf edilir
İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) a göre iki kişi arasında olan
şeyin. (Hamam ve dükkân gibi taksim olunmamış mülkün) vakfı sahih olur
Vakfın gailesini (kazanç ve
gelirini) ve mütevelliliğini (vakfeden kimsenin), kendi nefsi için vakfetmesi,
bütün kazancı veyahutta kazancın bâzısını, ümmü veledlerine veya hayatta
kaldıkları müddetçe müdeb-berlerîne ve bunların (ölümünden) sonra fakirler için
olsun diye vakfetmesi de (İmam'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre) sahih olur.
Vakfedenin vakfettiği araziyi, dilediği zaman diğer araziye
tebdil etmesinin şartı da sahih olur. Fakat hepsinde İmam'ı Muhanımed (R.A.)
muhaliftir
Akar'in vakfı da sahihtir.
İmam'ı Muhammed (R.A.) e göre; balta, Çapa, bel, keser, destere, sal z= teneşir
tahtası (tabut) ve tabut örtüsü, Çömlekler ve tencereler,
mushaflar ve kitaplar gibi (insanlar arasındaırakfı
mâruf olan menkûl eşyalarında vakfı sahihtir, İmam'i Ebû Yusuf (R.A.); silâh
vakfetmekte ve AHâh (C.C.) yolunda at ve deve gibi yük taşıyan hayvanları
vakfetmekte İmam'i Muhammed (R.A.) île beraber-iir. Ve fetvada bununla verilir
Keza, İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) a göre menkûl olan eşyanın
vakfı akara tâbi olarak sahih olur; (Bu vakıf), bir çiftliği Öküzleriyle, kendi
köleleri olduğu halde çiftçileiîyle ve diğer ekin aletleriyle beraber vakfeden
kimsenin vakfı gibidir
Vakıf sahih olduğu zaman o (vakıf karardan sonra) kimsenin
mülkü olmaz ve kimseye de mülk olarak verilmez. Ancak îmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)
a göre, taksim olunmamış (ve iki kişi arasında ortak olan) vakfın taksimi
caizdir
Her ne kadar vakfeden kimse
ta'""»-ine şart koşmasa da, fukaraya vakfolunan vakfın tamiratına, vakfın ;
Setfrmden haşlanır. Eğer tâmiratım, muayyen
kimse üzerine vakfetti ise o (tamirat muayyen olan kimsenin) üzerinedir. Eğer
(kendisine vakfolunan muayyen kimse tâmiratından) çekinse veya fukara olup
(tâmirattan) sonra vakfı vakfedilen kimseye teslim eder.
Vakfın yıkıntısı, eğer ihtiyaç olursa, tamiratına
sarfolunur. Eğer ihtiyaç olmazsa, ihtiyaç zamanına kadar muhafaza edilir. Eğer
yıkıntının aynısını sarfetmek güç gelirse o (yıkıntı) satılır parası tamiratına
sarfolunur
ve parası vakfın müstehakları arasında taksim olunmaz.
Bir kimse, mescid bina
ettiği zaman, o kimsenin mülkü mescidden çıkmış olmaz, hatta (tâ) vakfeden kimse
o (Mescidi) mülkünden umu-: mî bir yol ile ayınncaya kadar ve o (mescidde her)
namaza izin verin^ ceye kadar ve bir kimse (mescidde) namaz kıUncaya kadar ve
bir rivâyette cemaatla namaz şart kılınmıştır. (Bu zikrolunanlar
oihmca mülkünden çıkmış olur).
Mescidin altını (mescidin)
menfaati için depo (mahzen ve emsali gibi) yapmak zarar vermez. Eğer depoyu,
mescidin menfaatinden başka işy için yapsa, veya mescidin üzerini ev yapsa ve
mescidin kapısını yola karşı koysa ve ayırsa veya evinin ortasında mescid yapsa
ve orada namaz kılmaya izin verse, o (Mescid sahibinin) mülkünden çıkmış olmaz.
(Sahibi) için evin ortasında yaptığı mescidi satmak vardır ve sahibinden miras
olunur. (Yâni öldüğü zaman bu mescid diye mirasdan men olunmaz). İmam'ı Ebu
Yusuf (R.A.)'a göre mutlaka (gerek mescid olsun ve gerek mescidten başka olsun)
mücerret vakıf sözüyle sahibinin mülkünden çıkar, (zira buna göre teslim ve
tescil şart değildir).
Eğer mescid (namaz kılanlara) dar gelse, halbuki yanında da
umûma ait olan yol olsa, o (yoldan mescid) genişletilir. Aksi ile de böyledir.
(Meselâ: Yol müslümanlara dar gelse, mescidten alınıp yola ilâve edilir)
Kendisinden istiğna olunan (ihtiyaç hissedilmeyen) ribâtın
(Kervansaray, Medrese, Mescid ve emsalinin) vakfı en yakın olan ribâta
sarfolu-nur
Hastalık ânında yapılan
vakıf, vasiyettir, (üçte birinden muteber olur).
Vakfın icare verilmesinde,
eğer (vakfedenin) şartı bulunursa, vakfedenin şartına tâbi olunur.
Vakfedenin şartı bulunmazsa, (fetva için)muhtar olan, çiftlik üç seneden
fazla icara verilmez. (Çiftlikten) başkası ise bir seneden fazla icara verilmez.
(Fetvada bunun üzerinedir)
Vakıf icar olunmaz. Ancak
emsalinin icariyle (tam kıymeti ile) icar olunur. (Zira icardan gelecek
noksanlık fukaranın zararınadır). (Ecri misli ile icar olunduktan) sonra
(insanların) rağbetiyle eğer ücret ziyade olursa da icar bozulmaz.
(İmam, Müezzin, Müderris ve
evlât gibi) üzerine vakfolunan kimse için V3kfı kendi iradesiyle icara vermek
yoktur. Ancak Mütevelli tarafından niyabetle (vekâletle) veya vilâyetle (yâni
mütevelli olmakla) icara vermek, Vakıf, ariyet (İğreti) ve rehin verilmez. (Zira
bunlardan fukaranın hakkını iptal vardır).
Eğer vakfın akan (geliri) gasbolunsa, tazminatın vâcib
olması ihtiyar olunur. (Yâni kıymeti alınıp, gasbolana bedel olarak başka bir
akar daha satın alınır). Eğer (vakfeden kimse), mütevelliliği kendi nefsine şart
kılsa ve (bu şart kılan kimse de) hâin olursa, mütevellilik-ten çıkarılır. Her
ne kadar çıkarılmamayı şart kıldı ise de, yine azJolunur.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/205-206.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/207.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/209-210.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/211-212.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/213-214.
Metinde yeminin şer'i tarifi beyan edilmiştir. Lügatta
y< kuvvet. And ve sağ manasınadır.
El, Kuvvet, And ve sağ
manasınadır.
Yeminin sebebi, şartı rüknü
ve hükmü vardır.
Sebebi: Doğru söylediğine
muhatabını inandırmak veya birşeyi yapmaya veya yapmamaya kendini veya
başkasını gayrete getirmek maksadıdır.
Şartı: Yemin eden kimsenin
müslüman, âkil ve baliğ olmasıdır.
Rüknü: Husûsi lafızların
söylenmesitjir.
Hükmü: Yemin, bir ibâdeti
yapmak veya bir günahı bırakmak için yapılmışsa ondan dönmemek vaciptir. Bir
ibâdeti yapmamak veya bir günâhı terketmemek için yapılan yeminden dönmek
vâcibdir. Yeminden dönmek, caiz olduğu zamanda haram .olduğu takdirde de
keffâret vermek îcabeder.
Yemini gamûsa, yemini gamûs denmesinin sebebi; bu
yemini yapan kimseyi cehenneme daldıracağı için bu isim verilmiştir. Zira
«gamûs» dalmak, daldırmak mânalarını ihtiva etmektedir.
Yemini gamûs = yalan yere
yeminin fena ve kötülüğünü beyan eden şer'i delillerden birkaçının meali:
«O halde putlara tapmak olan
murdardan (pis ve necislikten) ve yalan sözden kaçının.» Hacc Sûresi, 30.
Râsulullâh (S.A.V.) bir gün
sabah namazından çıkınca dönüyor ve kalkıyor sahabeye üç defa buyuruyor ki;
«Yalan söz ve yalan şehâdet
Allah'a (C.C.) şirk koşmakla yanyana, beraber zikredildi, binâenaleyh; putlara
tapmak olan murdardan ve yalan sözden kaçının» mealindeki âyeti okuyor.
«Büyük günâhlardan sayılan
beş şey vardır ki, haklarında keffâret yoktur (ancak terketmek ve tevbe etmek
vardır). Bunlar, Allah (C.C.)'a şirk koşmak, anneye babaya âsi olmak, Müslümana
iftira etmek, harb-den kaçmak ve yemini gamûstur.» Buhari, Müslim
DÂMAD
,«Bir kimse yalan yere yemin
eder-o (yalan yemin) sebebiyle Allâh'ü teâlâ onu cehenneme katar.» Hadis'i Şerif
Hidâyet, Cilt 4, Sahife 348
Bir mescidi şerifde imam olan
Zeyd, yalan yere yemini billâh etse, bu imama ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Yemini
gamûs olduğundan büyük günahtır. (Tevbe lâzım olur.) Abdurrahim, Cilt 1, Sahife
319
Bu fetvada her ne kadar imam
söylendi ise de yalan yere yemin bütün Müslümanlara haramdır.
Fakat milletin manevî
önderinde bu hal olursa, ondan sâdır olan yalan daha eşed olduğundan «imam»
tâbiri zikredilmiştir. Bir de imam olan kimse de yalan yemini söyleyerek büyük
günah işleme hâli olursa, o isyanı ile beraber imamlığına halel gelmediğini ve
arkasında namazın cevazı meselesi de anlaşılmış oluyor.
Büyük günah sahibi kimsenin
imamlığının ve cenazesinin kılınmasının cevazı ile İlgili meseleler, birinci
cildin imamlık ve cenaze habların-da geçmiştir.
Bilerek ve yalan söyleyerek,
bir (şimdiki) hâle âid ise veya maziye (geçmişe) âid iş üzerine yemin eden
Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Günahkâr olur, tevbe ve istiğfar lâzım
olur. BEHÇE, 144
Yemini lağvin hükmü ve şer'i kaynaklardaki yerini beyân
eden delilin meali;
«Allah (C.C.) sizi
yeminlerinizdeki «lağv» den dolayı sorumluBAKARA, 225.
Yemin'i münakidenin mâhiyetini ve yeminlerini
bozanların durumlarını ve keffâret yönlerini beyan eden şer'i delillerin
mealleri:
«Allah (C.C.) sizi
yeminlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat kalplerinizin azmettiği
yeminler yüzünden muâhaze eder. Buaıın da keffâreti, ailenize yedirmekde
olduğunuzun orta (derece) sinden on (10) yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek,
yahud Mr köle âzâd etmektir. Şayet kim (bunları) bulamaz (bulmaya muktedir
olamaz) sa, üç gün oruç (tutması lâzımdır). İşte bu and ettiğiniz vakit
yeminlerinizin keffâ-retidir.» Mâide, 89.
«Karşılıklı muahede
yaptığınız vakit Allah (C.C.) 'in ahdini yerine getirin. Sapa sağlam ettiğiniz
yeminleri bozmayın (nasıl olur ki) üzerinize Allah (C.C.)'i kefil
yapmışsınızdır,» Nahl, 91.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, «Allah (C.C.) ile ahdim
(sözüm) olsun falan işi işlemiyeceğim» dese sonra (yeminini bozarak) o işi
işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur)
Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 142
Zeyd, «Vallahi falan işi
işlemiyeceğim» diye yemin ettikten sonra o işi işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur).
Yâni yapılması lâzım olanın terkine ve terk edilmesi
lâzım olan ma'siyetlerin yapılmasına âid olan yeminleri bozmak suretiyle
yapılması lâzım olanı yapmak ve yapılmaması lâzım olanı da yapmamak lâzımdır.
Binâenaleyh yemini münakıdeyi bozmakla keffâret lâzım geleceğinden o cezayı îfâ
etmek gerekir.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, «bundan
sonra şarap içersem, validem halâlim
(ailem, karım) olsun dedikten sonra Zeyd şarap içse, Zeyd'e ne lâzım
olur?.. ELCEVAP... Şarap içse haddi (80 değnek cezası) ve keffâreti yemin lâzım
olur.
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 132
Hind'in oğlu Zeyd, hasta
olduğunda Hind «eğer bu hastalıkdan kur-tulursa her perşembe günü oruçlu olayım,
yer ve gök şahit olsun» dese, hemen Zeyd o hastalıkdan kurtulduktan sonra Hind
her perşembe oruç tutmayınca Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Vacibi
terketmekle günahkâr olur.
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife
132
Son fetva gereğince bir şeye
yemin ve nezredilirse ve o şeyde halâlve mubah olandan olursa îfâ edilmesi
vâcibdir. Binâenaleyh vacibi terketmek: günâhtır. Şu halde insan yapamıyacağı
şeylere yemin ve nezir etmemelidir. Zira yapılmayınca günah işlenmiş oluyor.
Zeyd, «falan işi işlersem
anam halâlim olsun» dedikten sonra Zeyd o işi işlese Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur).
Zira Hz. Rasûl (S.A.V.) bir hadisi şeriflerinde meâlen
şöyle buyurmuşlardır :
«Üç şey vardır; Bunların
ciddîside ciddî, şakası da ciddîdir. Bunlar, nikâh, talâk ve yemindir...»
Hemen yukarıda keffâretle ilgili âyeti celiyle meali
arzedilmek-le beraber, burada da nakletmek daha faydalı olacaktır :
«Bunun da (bozulan yemini
mü'nâkidenin) keffâreti, ailenize yedir-mekde olduğunuzun orta (derece) sinden
(10) yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek, yahud bir köle âzâd etmektir. Şayet
kim (bunları) bulamaz (bulmaya muktedir olamaz) sa üç gün oruç (tutması
lâzımdır).» Mâi-de. 89.
İLGİLİ FETVALAR
Keffâreti yemin nedir?..
.
ELCEVAP... Köle âzâd etmek,
yâhud on miskinin (fakir ve yoksulun) bedenlerini setredecek kadar elbise
giydirir. Eğer bunların birinden yemin eden kimse âciz olursa, arka arkaya üç
gün oruç tutar.
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife
324
Zeyd, yemini billâh edip
sonra (yemini bozarak) hânis olup keffâret etmek lâzım olduğunda,
on miskini iki öğün doyurmakla keffâret etmiş olur mu?.. ELCEVAP... Olur;
ABDURRAHİM, 324
Zîra yemin Allâh'ü Teâlâyı ta'zim ve büyütmektir.
Binâenaleyh küfürle beraber tazim olamaz.
Kafirlerin yeminlerinin sahih
ve makbul olmadığı gu mealdeki âyeti celiyle ile beyân edilmektedir:
Eğer ahidlerinden (verdikleri
sözlerinden, yeminlerinden) sonra yi analarını (yeminlerini) bozarlar ve
dînininize saidmrlarsa, küfrün öı derlerini hemen öldürün. Çünkü onlar
(hakikatte) andlan (yeminleri) olmayan adamlardır.» TEVBE, 12
Zîra çocuk ve deli her çeşit hitabı ile mükellef değil,
dolayısıyle yemin yapmaya da ehil değillerdir.
Uyuyan kimse ise irâde ve
ihtiyar kendinde olmadığından uyku içerisindeki işlediği yemin ve emsalinden
mesul değildir. Bayılan kimsenin de baygın halde yaptığı yeminde uyuyan kimsenin
yemini gibi değildir.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka
El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/215-220.
Zîra yemin bu kelimelerle mâ'ruftur. Binâenaleyh bir
kimse sözüne kuvvet ve i'timad sağlatmak için «Vallahi, billahi ve tallahi»
kelimeleriyle yemin ederse, yeminden sayılır. Ve yukarıdaki geçen üç türlü
yemin hükümleri icra edilir.
Kasem harfleri gizli veya
kasem h'arfinin tesir ettiği kelimeyi kesre = cer ile okuma şekli olmayıp, üstün
okunsa bile yine yemin edilmiş olur ve bu kasem harflerinin her biri ile ayrı
ayrı yemin vâki' olur. Fakat arka arkaya söylendiğinde atıf harfi olan «ve»
harfi olmazsa, hepsine bir keffâret lâzım olur.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, Henin fethi (üstünü)
ile «Vallâhe» diye yemin etse yemin olur mu?..
. .
.
ELCEVAP... Olur.
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 319
Zeyd, «Vallahi ve billahi ve
tallahi falan İşi işlemiyeceğim» diye her bir isim beyninde atıf harfinin (vav
harfinin) zikriyle yemin edip sonra o işi işlese, Zeyd'e üç yemin keffâret lâzım
olur mu, yoksa bir keffâret mi?.. ELCEVAP... Üç keffâret lâzım olur.
BEHÇE, 141
Zeyd, «Vallahi, billahi,
tallahi falan işi işlemiyeceğim» diye her bir şerif beyninde atıf harfi
zikretmeyip yemin ettikten sonra Zeyd c
işi işlese, Zeyd'e üç yemin
keffâret mi lâzım olur, yoksa bir keffâret mi?.. ELCEVAP... Bir keffâret lâzım
olur. (Yalnız, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi falan işi işlemeyeceğim
derse, üç keffâret icâbeder.) BEHÇE, 142
Zeyd, «falan işi vallahi
işlemiyeceğim» diye birkaç defa yemin edip sonra her birinde hânis olsa, Zeyd
üzerine her bir yemin için bir keffâret lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Her bir
yemin için birer keffâret lâzım olur. BEHÇE, 143
Bir kasaba halkından olan
Zeyd, «Vallahi, billahi ve tallahi istanbul'a varmıyacağım»
diye yemin ettikten sonra Zeyd İstanbul'a varsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Üç yemin keffâreti (lâzım olur). ABDURRAHİM
Hind «mushafı şerif hakkı için falan işi
işlemiyeceğim» deyip sonra o işi işlese, Hind'in bu sözü yemin olup
(o işi) işlemesi ile (yeminde) hânis olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 321
Zeyd, Amr ve Bekir'e «bundan
sonra mushafı şerif hakkı için falan şeyi işlemiyeceğim» dedikten sonra Zeyd onu
işlese Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... İstiğfar (lâzım olur). ABDURRAHİM, 321
Ehli Kur'an olan Zeyd, «eğer
bir daha taze üzüm yersem okuduğum Kur'an'ı Âzimüşşan bana harf be harf garim
olsun» dedikten sonra taze üzüm yese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Bir şey
lâzım olmaz.
ABDURRAHİM, 321
Fakat, Kur'an'ı Kerîm'e,
Kabe'ye ve Peygamber'e küfür edercesine tehlikeli sözle yemin ederse, bu
takdirde bunlarla yemin olur. Niyetlerinde yemin olmazsa küfür olur.
Binâenaleyh tecdidi imân ve nikâh lâzım olur.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, «kardeşim Amr'in evine
varırsam Kâbe'i Mükerreme'ye taş atmışlardan olayım» deyip (sonra) Amr'in evine
varsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Yemin olmak
itikadında olup vardı ise, keffâreti yemin, kâfir olmak itikadında olup vardı
ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur.
ABDURRAHİM, 320
Zeyd, «falan işi işlersem
Peygambere sövmüşlerden olayım» deyip sonra o işi işlese Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Yemin olmak
itikadında olup işledi ise, keffâreti yemin, kâ-, fir olmak itikadında olup
işledi ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur.
ALİ EFENDİ, 142
Zeyd, «falan işi işlersem Hz.
Rasûl'e lanet etmişlerden olayım» dedikten sonra Zeyd o işi işlese, Zeyd'e ne
lâzım olur?.. ELCEVAP... Yemin olmak itikadında olup işledi ise, keffâreti
yemin, kâfir olmak itikadında olup işledi ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım
olur.
ALİ EFENDİ, 143
Zeyd, boşanmış olduğu karısı Hind'e «seni
nikahlarsam Allah (C.C.)'m laneti üzerime olsun» dedikten sonra Zeyd
Hind'i nikâhiasa, Zeyd yemin etmiş olup üzerine keffâret lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 143
Yâni bu sözler İslama ve urfe göre yeminden
sayılmaktadır. Bu hüküm Hanefilercedir. Şafii merhume göre ise
yeminden mâdut değildir. Hanefi'lerin görüşlerini beyan eden âyet mealleri
yukarda geçmiştir.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, «Allah
(C.C.) ile ahdim olsun Hind'i nikâhlamıyacağım» dedikten sonra Zeyd
Hind'i nikâhiasa Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım
olur). ABDURRAHİM, 321
Hind, kocası Zeyd'e:
«Senin ölümünden sonra ahdini olsun başka ere varmıyacağım» deyip sonra Zeyd
ölse, hemen Hind iddeti bittikten sonra kendini Amr'e nikâhiasa, Hind'e ne lâzım
olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur).
Nezirler yeminden olmakla beraber nezredilen veya
ahdedilen şeylerin kendisini zikretmek şarttır.
Zira yemini mün'akidede yemin edilenlerin kendini söylemek lâzımdır.
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, «yemin üzerime olsun,
falan işi işlersem» deyip sonra (o işi) işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Keffâreti .:min (lâzım olur)
BEHÇE, 142
Zeyd, «falan işi iş^uem,
falan vakfa şu kadar para nezrim olsun» dedikten sonra Zeyd o işi işlese, o
vakfın mütevellisi» mücerred nezret-tin» diye Zeyd'den bir şey almağa kadir olur
mu?..
ELCEVAP... Olmaz, (Zira
nezir sahibi Allah (C.C) ile kendi arasında nezretmiştir. Başkasının
müdâhale hakkı yoktur ve cebredemez).
Bir memleket halkından
Zeyd, bir husus için şu kadar (belli mik-dar) para nezretse, o memleketin
hâkimi Zeyd'e o parayı bana ver ben istediğim yere vereyim diye cebretmeye kadir
olur mu?., ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 144
Nezreden kimse nezrini yerine
getiremezse günahkâr olur. Bu böyle olmakla beraber vermediği takdirde hiç bir
ferdin ona vermesi için cebretmeye hakkı yoktur.
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, «falan işi işlersem
kâfir olayım» deyip sonra o işi işlese, Zejjd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Yemin olması
itikadında olup da işledi ise keffâreti yemin, kâfir olmak itikadında olup da
işledi ise, tecdidi îman ve nikâh (lâzım, olur).
FEYZİYE, 137
Bekâr olan ,Zeyd, «kırk
yaşına girmeden evlenirsem (hâşa) Allah'ı (C.C.) iki demişlerden olayım»
dedikten sonra kırk yaşma girmeden evlense Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Yemin olmak
itikadında olup evlendi ise keffâreti yemin, kâfir -olmak itikadında olup
evlendi ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur.
ALİ EFENDİ, 143
Zeyd, hacca gitmek isteyen
Amr ve Bekir'e «sizinle bu sene hacca gitmezsem dînimden dönmüş olayım» deyip
sonra *o sene Amr ve Bekir hacca gidip Zeyd gitmezse, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Yemin olmak
îtikâdı ile deyip gitmedi ise Zeyd'je keffâreti yemin lâzım olur. ALÎ EFENDİ,
143
Zeyd, «falan gün falan
mahalle (yere) varmazsam, ümmeti Muham-med'den olmayayım» dedikten sonra o gün
Zeyd o mahalle varmasa, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Kâfir olmak
itikadında olup varmadı ise, tecdidi îman ve nikâh, yemin olmak itikadında olup
varmadı ise keffâreti yemin lâzım olur. ALİ EFENDİ, 144
Zeyd, «falan işi işlersem
anam ile Kâbe-i Mükerreme içinde zina etmiş olayım» dedikten sonra Zeyd o işi
işlese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Kâfir olmak itikadında işlemedi ise
bir şey İâzım olmaz.
BEHÇE, 143
Zeyd, bir fîli işleyip sonra
o işi «işlemedim, eğer işledim ise Hak Teâlâ-ya iki diyenlerden olayım» dese,
Zeyd'e ne lâzım olur?*.
ELCEVAP... Yemin îtikâdı ile
dedi ise, tevbe ve istiğfar, küfür îtikâdı ile dediyse tecdidi îman ve nikâh
(lâzım olur BEHÇE, 144
Bu son fetva yemini
.mün'âkide değil, yemini gamûs (yalan yemin) olduğundan keffâret lâzım değildir.
Fakat tevbe istiğfar veya tecdidi îman ve nikâh lâzım oluyor.
Zeyd/ şarabdan sarhoş iken
«karım Hind'e nafaka cinsinden bir şey alıverirsem kâfir' olayım» deyip sonra
Zeyd Hind'e nafaka cinsinden şu kadar (belli mikdar) eşya alıp verse Zeyd'e ne
lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin (lâzım olur). BEHÇE, 141-'
Zeyd, «falan işi işlersem
Allah (C.C.)'m kulu ve Peygamber'in ümmeti olmayayım» deyip sonra o işi işlese,
Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Yemin îtikâdı ile işlediyse, keffâreti yemin,
küfürü ihtiyar etti ise, tecdidi îman ve nikâh lâzım olur. ABDUKRAHİM, 325
Zeyd yemin îtikâdı ile «eğer
falan işi işlersem, Allah'ü Teâlâ rûhu-. mu kabzetsin» deyip sonra o işi işlese,
Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Keffâreti yemin lâzım (olur). ABDURRAÖİM, 325
Zeyd, «falan işi işlersem
Peygamber'in Şefâatmdan mahrum olayım» dedikten sonra o işi işlese, Zeyd'e ne
lâzım olur?..
ELCEVAP... îstiğfar (lâzım
olur). ABDURRAHİM, 325
Metinde ve ilgili fetvalarda
geçeri hükümler gereğince ahd ve yemin eden kimse, küfür îcabeden sözlerle bir
şeyi yapacağını söyler, sonra yapmazsa veya yapmıyacağmı söyler de yaparsa,
îtikâdı küfür olduğu takdirde kâfir olur. Tecdidi îman ve nikâhı lâzım gelir.
Şayet îtikâd ve niyetinde
küfür olmaz da küfür sözüyle and içerse, keffâret lâzım olur.
Küfür" îcap etmiyen sözlerle
and içerse, haram olsa dahi istiğfar lâzım olur.
Yemin eden kimse «Vallahi» lafzım söyleyince hemen
akabinde bitiştirerek «İnşallah» dese talâkın vâki olmadığı gibi yeminde de bu
kelime ile yemin vâki olmaz. Binâenaleyh «ben falan işi yapmıyacağım> dese ve o
işi yapsa keffâret lâzım olmaz. Zira «inşallah» kelimesi sebebiyle) yemin
yerine gelmemiş ve yemin olmamıştır. Yemin vâki olmayınca keffâret de icâp
etmez.
İstisna hükmünün geniş îzâh
ve misâli talâk bahsinin «talik babı: Talâkı şarta talik babı» adı altında
geçen bölümde »beyan edilmiştir.
Bir hadisi şerifde
Rasûllullâh (S.A.V.) meâlen şöyle buyurmuştur :
«Bir kimse, her şey üzerine
yemin ederek as basından İnşallah derse, ona hıns (yeminde hânis olmak) yoktur.
Ahmet Bin iJanbel
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/222-228.
Bu bahisde geçen «lâ yedhulu,
lâ yahrucu . girmez, çıkmaz
«Şeklindeki muzâri gâib
sığaların hükümlerinin anlamlarında daha açıklık ve kolay olsun diye gâib
sığaların mânasını mütekellim (birinci şahıs nefsi mütekellim) mânası ile ifâde
edilmiştir. Yâni «lâ yahrucu. = çıkmam ve lâ yedhulü ™ girmem» şeklinde ifâde
edilmiştir.
Zira girilmesi şart koşulan, oturmak için yapılan
evdir. Kabe ve diğer mabetler ise oturmak için değil ibâdet için yapılmıştır.
Binâen aleyh şart yerini bulmamakla yeminde tahakkuk etmez. Yemin tahakkuk
etmeyince keffâret de îcâb etmez.
İLGİLİ FETVALAR
Eşraf'dan olan Zeyd, Amr'm
yanından geçerken Amr Zeyd'e kıyam etmek istediğinde Zeyd, «Vallahi kıyam etme»
deyip sonra Amr Zeyd'e kıyam itse Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Bir şey lâzım
olmaz. Lâkin Allah (C.C.)'m ismine tazim edip böyle lağviyyattan olan sözleri
terketmek gerek. BEHÇE, 143
Zeyd, «kayın anam Hind'i bir
daha evime korsanı dînim kâfirin olsun» dedikten sonra Zeyd Hind'i evine koysa,
Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... «Kâfir olayım» demek murad etmedi ise
bir şey lâzım olmaz. ALİ EFENDİ, 143
Zeyd, «Vallahi şu odaya girmiyeyim =
girmiyeceğim» deyip sonra o oda tamamen yıkılıp asla bina eseri kalmayıp
sahra (düz ova) olduktan sonra o arsa üzerine yeniden başka oda bina
olunup Zeyd o odaya dâhil olsa yemininde hânis olup Zeyd'e keffâret lâzım olur
mu?.. ELCEVAP.. Olmaz. NETİCE, 119
Zeyd, «Amr'in evine
girmem» diye yemin ettikten sonra Zeyd, bu eve kapıdan girmeyip duvardan
(veya pencereden) aşıp eve girse, Zeyd yemininde hânîs olur mu?.. ELCEVAP...
Olur. İBNÎ NÜCEYM, 100
Zeyd, «vallahi Amr'e falan
dükkânı îcara vermem» diye yemin ettikten sonra Zeyd Bekir'i vekil edip Bekir
de o dükkânı Amr'e îcâra verse Zeyd yemininde hânis olur mu?.. ELCEVAP...
Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 100
Mekâna ve herhangi bir şeye talik edilen yemin, mekân
herhangi bir şeye ve karar etmeye veya etmemeye talik edilen talâk gibidir.
Binâenaleyh bu satırların misâl seklini andıran fetvalar taliki ta-lâk babında
geçmiştir. Orayı tekrar okumak faydalı olur.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, bir metâmı (eşya ve
emânetini) Amr'e verdikten sonra Amr, «Vallahi o metâı yine sana vereyim» diye
yemin edip lâkin zaman tâyin etmeyip sonra birkaç gün geçince Amr o metâı başka
memlekete götürürken haramiler (eşkıyalar) o metâı Amr'den alıp ve harcayıp
Zeyd'e vermek mümkün olmasa, Amr'e keffâreti yemin lâzım olur mu?.. ELCEVAP...
Olur.
Zeyd, «Vallahi Amr'i
hizmetimde istihdam etmem» diye yemin edip sonra Amr'i hizmetinde istihdam etse
Zeyd'e keffâreti yemin lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur. NETİCE, 119
Zeyd, «Vallahi Amr'in evine girmem» diye yemin ettikten
sonra Bekir Zeyd'i cebren yüklenip
Zeyd imtinâ'a kadir olmadığı halde Amr'in evine koysa Zeyd yemininde hânis olur
mu?,.
ELCEVAP... Olmaz.
Zeyd, borçlu olduğu
Amr'e «Vallahi falan vakit gelirsen borcumu edâ ederim» deyip
sonra Zeyd o vakit gelip îâkin bulamamakla borcunu edâ edemezse Zeyd yemininde
hânis olup keffâret lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 94
Zeyd, «Vallahi Amr'i menzilimde iskân etmiyeyim» diye
yemin ettikten sonra Amr Zeyd'in evinde izin almadan sakin olup Zeyd muttali
olduğunda sükût edip Amr'in çıkmasını emretmese, Zeyd yemininde hânis olup
keffâret lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olur. İBNİ
NÜCEYM, 95
Zeyd, «Vallahi Amr'i evimde
iskân etmiyeyim» diye yemin ettikten
sonra Amr Zeyd'in evinde izni
olmadan sakin olup Zeyd muttali olduğun-
da sükût etmeyip Amr'e
çıkmasını emrettiğinde Amr çıkmasa Zeyd yemininde hânis olur mu?.. ELCEVAP...
Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 95j
Zeyd, kendine borçlu olan
Amr'e «falan vakit borcunu bana edâ etj. mezsen karın Hind boş olsun mu?»
dediğinde Amr'de «olsun» dedikten sonra o vakit gelip
Zeyd'i bulmamakla Amr mezkûr borcunu hâkime! yahut hâkimin Amr
tarafından vekil nasbettiği kimseye edâ edince ye-i mininde hânis olmayıp talâk
vukuundan kurtulmuş olur mu?..
ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM,
9İ
Zeyd karısı Hind'e Öfkelenip «eğer seninle bir
sofrada yemelîj, yersem kâfir olayım» deyiş sonra Zeyd kâfir olmak İtikadında
olmayıp yemin îtikâd edip Hind ile bir sofrada yemek yese, Zeyd'e keffâreti yei
minden başka bir şey lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. (Ancak
keffâreti yemin lâzım olur). BEHÇE, 142
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/230-235.
Bu babda da, lâye külü yemez, yemiyeceğim mânâsına olan
mu-
zari gâib sığasi lâ ekûlü =
yemem, yemiyeceğim mânâsı verilerek ifade edilmiştir. Anlamak ve anlatmakta daha
netlik olacağından böyle beyan
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/238-244.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/245-246.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/248-251.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/252-254.
Had: Lüğatta, men' etmek, gaye, son sınır, ceza ve
nihayet mânâlarına gelir. Şer'i tarifi metinde mezkûrdur.
Haddin; rüknü, şartı ve hükmü
vardır.
RÜKNÜ: Devlet reisinin veya
onun nâib ve vekili olup yerini tutan kimsenin cezalan ikâme etmesidir.
ŞARTI: Had" yapılacak ve
yapılan kimsenin bedeni, sağlam ve akli selim sahibi ve mükellef olarak şer'i
hükümlere muhatab olan kimse olmasıdır.
Binâenaleyh, deliye, sarhoşa,
hastaya ve hilkaten hattâ tahammül ede-miyecek derecede zaif olan kimselere had
yapılmaz. Ancak deli ve sarhoş akıllanıp ve ifâkat bulunca ve hasta kimseler de
sıhhat kavuştuktan sonra had icra edilir.
HÜKMÜ: Kulların zarara
uğramasından korumak ve menetmek, İslâm diyarında fesatlığı önlemek ve günahtan
temizlenmektir.
Günahdan temizlenmek, tevbe
ile de meydana geldiğinden aslında haddin hükmü aslîsinden değildir. Fakat
alâkalı olduğu cihetler vardır. Binâenaleyh günahdan temizlenmek veya
temizlenmek için asıl-Jıükmün-de olmadığı için kâfire de had yapılabiliyor.
Bununla beraber günahdan temizlenme yoktur.
Hindiye, Cilt 2, Sahife 143
Haddin meşrûiyyetini nâtık
olan pek çok şer'i deliller vardır. İlerde her biri mahallinde teker teker
gelecektir. Fakat biz burada haddin, ilâhî bir yasak ve haramları işlemenin
cezaları olması hasebiyle umumî mânâ-'da haddin keyfiyet ve hakikatmdan bahseden
hükümlerden bir kaçını naklederek bahsimize ışık vermesini sağlamış olacaktır.
Kitabullâh'dan âyet Mealleri:
«Bu (İlâhî Hükümler) Allah
(C.C.) m hadleri = Sınırlandır. Sakın onlara (o sınırlara) yaklaşmayın.»
Bakara: 187.
«(Ey zevçler), onlara
(kadınlara) verdiğiniz bir şeyi (mehri) geri almanız size helâl olmaz. Meğer
ki, erkekle kadın Allah (C.C.)'m sınırlarını (evlilik haklarını) ayakta
tutamıyacaklarından korkmuş (ümitlerini kesmiş) olsunlar. Eğer bu suretle sizde
onların (zevç ve zevcenin), Allah (C.C.)!m sınırlarını hakkıyîe muhafaza ve ifâ
edemiyecek-lerinden korkarsanız, o halde (kadının serbest boşanması için) fidye
vermesinde (hakkından vaz geçmesinde) ikisi üzerinde de vebal yoktur. Bunlar
Allah (C.C.)'m sınırlarıdır. Onları (çiğneyip) geçmeyin. Kim Allah (C.C.)'m
sınırlarını aşarsa, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.»
BAKARA, 229
«Bunlar (zikredilen ilâhî
hükümler) Allah (C.C.)'in hududu dur. Kim Allah (C.C.)'m hududunu (çiğneyip)
aşarsa, muhakkak ki kendisine yazık etmiş olur.» TALÂK
SÛRESİ, 1
«Kim de, Allah (C.C.)'a ve
Peygamberine isyan eder ve (Allah C.C.)' m sınırlarım (çiğneyip) geçerse, onu da
içinde ebedî kalıcı olarak ateşe kor.» NİSA, 14
Had, ilâhî bir hak olması hasebiyle had cezasına
çarptırılması lâzım gelen suçluları hiçbir ferdin affetmeye ve şefaat etmeye
hakkı yoktur. Hattâ af etmeye kalkışacaklara ve şefaate tevessül edeceklere çok
şiddetli tekdir edici şer'î deliller vardır. Bu cümleden birkaçı şöyledir :
«Eğer Allah (C.C.)'a ve
âhiret gününe inanıyorsanız bunlara (zina eden erkek ve zina eden kadınlara),
Allah (C.C.)'m dînî (ni tatbik) hususunda, acıyacağınız tutmasın.»
NUR SÜRESİ, 2
Hırsızlık yapan bir kadın
hakkında Hz. Peygamber (S.A.V.)'in çok sevdiği Hz. Üsâmenin şefaati istendi ve
Hz. Üsâme (R.A.) Hz. Peygamber (S.A.V.)'e şefaata geldiğinde, Resûlullah
(S.A.V.) kabul etmemiş ve meâlen şöyle buyurmuşlardır:
«Allah (C.C.)'m hududundan
bir had hakkında şefaat mı ediyorsun?»
Yukarıda meallerini
naklettiğimiz âyeti celiyle ve hadisi şerif gereğince had ismini alan ve sâde
ilâhî hakkın icrası olan cezaları kimsenin af etmeye hakkı yoktur. Ancak ilerde
diğer ciltlerde mahallinde geleceği üzere hem ilâhî ve hem de beşerî hakların
birleştiği kısas icâbeden af etme yetkisi hak sahiplerine verilmiştir.
Zina, içki, hırsızlık, iftira
ve sair hadlerin icrasının lüzumu beşerî hayatın selâmet ve seâdetini temin için
zarurî kılınmıştır.
Metinde geçen tarife göre, zina; mükellef, akıllı,
baliğ, nikâhlısı ve ailesi olmayan yabancı kadınla ve üç talâkla boşandığı ve
iddeti bittiği halde hülle vâkî olmadan ve nikâh kıyılmadan cim'a ettiği kadın
da yabancı ve nikâhsız kadına benzeyen kadın olduğundan böyle kadınlarla cima
etmektir.
Binâenaleyh, çocuk, deli
olanlar ve nikâhlı karısı ile cima edenler zina yapmış olmaz ve zina hükümleri
de icra edilmez.
İLGİLİ FETVALAR
Âkil ve baliğ olan Zeyd,
şehvet haddine ve bâliğalığa erişen (dokuz yaşma varan) küçük Hind'e
zina etse, Zeyd üzerine zina haddi şer'an icra olunur mu?.. ELCEVAP...
Olunur. BEHÇE, 145
Küçük Zeyd, küçük Hind'e zina
edip bekâretini (kızlığını) giderdiğini hâkim huzurunda ikrar etse, bu küçük
(Zeyd)'e had yahut (küçük) Hind için mehir lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. Küçüğün
ikrarı bu hususta muteber olmaz. Lâkin zina delil ile sabit olursa, Hind'in
mehri küçük (Zeyd)'e lâzım olur. Ama had lâzım olmaz.
HAMİŞİ BEHÇE, 145
Üzerinden nikâh geçmiş olan
(evli olan) Zeyd, karısı Hind'i üç talâkla boşayıp iddeti bittikten sonra
Zeyd Hind'e hülle ettirmeyip ve nikâh ettirmeden ve etmeden Hind'i cima' etse
Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Recm (lâzım olur).
Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 145
Zeyd karısı Hind'i üç talâkla
boşadıktan sonra Hind'e hülle ettirmeden Hind'i nikahlayıp ve cima' etse Zeyd'e
ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli ta'zir (lâzım olur). ALİ
EFENDİ, 146
Bu son fetvada, nikâhla halâl
olur zan ederek meşru olmayan fasit nikâhla evlense mâ'zur oluyor ve recim
yapılması lâzım olmadığı beyan ediliyor. Bu husus bütün mahremleri ile de
aynıdır.
Evli olmayan Zeyd, şehvet
sahibi olan (dokuz yaşında olan) küçük Hind'e cebren zina etmekle Hind'i
öldürse, Zeyd'e zina haddi ve kadın diyeti lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
NETİCE, 124
Zinanın sûbutu için dört şahidin şart olduğu ve dört
şâhid ol-: madiği veya delil ve isbat da bulunamadıkları takdirde cezanın
sûbutu-f nu beyan eden şer'i delilin meali şöyledir :
i
«Namuslu ve hür kadınlara
(zina isnadiyle) iftira atan, sonra dört şâhid getirmeyen kimseler (in her
birine) de seksen değnek vurun.» /
NUR SÛRESİ, 4
Bu âyet-i celiylede her ne
kadar zina iftirasında bulunan kimse hak-^ kında hüküm
beyan ediliyorsa da, iftira
etmediğini isbat edebilmek,, işin dört şahidin olması
şart olarak beyan edilmiş oluyor. Şu halde zina-,; nın tesbiti için de dört
şahidin lüzumu açıkça anlaşılıyor.
Binâenaleyh dört şâhidden az
olan şâhidlerin şehâdet ve iddialarıj merduddur.
İLGİLİ FETVALAR
Küçük Hind'in velîsi Zeyd,
hâkim huzurunda küçük Amr'den «şerif Hind'i cima' ettin ve kızlığını giderdin»
diye dâva ettiğinde Amr ikrarj etse, mücerred ikrar etmekle Amr'e zina haddi
yahut Hind için mehir| lâzım olur mu?,.
ELCEVAP... Olmaz, (Zira dört
şâhid yoktur). BEHÇE, 146:V
2eyd, Amr'den «karım Hind'e
zina ettin» diye dâva edip ve Amr«. inkâr edip Zeyd'in iddiası sabit olmasa,
mücerred (Zeyd'in) sözüyle; Amr'in üzerine zinanın icabı icra olunur mu?..
ELCEVAP... Olunmaz, (Zira
dört şâhid olması şarttır).
Ali Efendi, Cilt 1, Sahife
145
İkrar ile sabit olan zinanın şer'i delillerden bir
Kadis-i Şerif meali şöyledir :
— Resûlullah
(S.A.V.); zina yaptığını ikrar eden Mâiz isminde bir sahabeye :
— Şarap içtin mi?
demiş, Mâiz :
— Hayır, cevabını
vermiş. Bir adam kalkarak onu koklaraış, fakat onda hiç koku bulamamış.
Diğer bir rivayette:
Rasûlüllah (S.A.V.) Mâiz'e :
— Onunla cima' ettin
mi? diye sormuş, Mâiz:
— Evet, demiş
Resûlullah (S.A.V.);
— Milin sürme kesesine,
kova ipinin kuyuya daldığı gibi mi demiş, Mâiz:
— Evet, cevabını
vermiş. Peygamber (S.A.V.) :
— Zina, nedir bilir
misin? demiş. Mâiz :
— Evet, bir adamın
karısına helâl olarak yaptığını ben ona haram olarak yaptım, mukabilinde
bulunmuş.
— Bu sözle ne demek
istiyorsun? diye sorunca :
— Beni temizlersin, demiş.
Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Mâiz'in recmini emir buyurmuş ve
recmedilmiştır.
«Selâmet Yolları», Cilt 4,
Sahife 16
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, «Hind'e zina ettim»
diye ikrar etse mücerred bir kerre ikrar etmekle Zeyd'in üzerine zina
haddi-ikâme olunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz, (Zira ikrar dört sefer olmamıştır).
Ali Efendi Cilt 1, Sahife 145
Zeyd, «Hind'e zina ettim»
diye ikrar etse, ikrarına bîr cemaat topluluğu şehâdet etseler şehâdetleri
makbul olup Zeyd üzerine zina ikâme olunur mu?..
ELCEVAP... Olunmaz,
(Zira ikrar dört sefer olmamış ve cemaat cima hâlini görmemiştir).
İBNİ NÜCEYM, 111 ,
AÇIKLAYICI FETVALAR
Muhsan (evli veya nikâh
üzerinden geçmiş) olan Zeyd, Muhsana (evli) olan Hind'e zina etmek istediğinde '
Hind itaat ederek kendini Zeyd'e teslim edip Zeyd de Hind'e zina etse, Zeyd ve
Hind'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Recm (lâzım olur).
Zeyd, Hind'e cebren zina
etse, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Zeyd muhsan
(evli) ise recm olunur, (evli) değil ise değnek vurulur. FEYZİYE,
138
Muhsan (evli)
olan Müslüman Zeyd, Zirnmî (vatandaş ehli kitap) Hind'e cebren zina
etse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Recm (lâzım olur).
. FEYZİYE, 140
Evli olan Zeyd, oğlu Amr'in
karısı Hind'e zina etse, Zeyd'e ne lâzım olur?:. ELCEVAP... Recm (lâzım olur).
Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 145
Evli Zeyd, bakire Hind'e
cebren zina edip bekâretini giderse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Recm
(lâzım olur).
Zorla zina edilen kadına ve
zina ettirilen erkeğe had yapılmayacağı metinde gelecektir.
Bekâr olan kimselerin zinası ile yüz
değneğin lüzumunu beyan eden ilâhî hükmün meali şöyledir :
«Zina eden kadınla zina eden
erkekten îıer birine yüz değnek vurun .Eğer Allah (C.C.)a ve âhiret gününe
inanıyorsanız bunlara, Allah (C.C.)'ın dîni (ni tatbik) hususunda, acıyacağınız
tutmasın. Müzminlerden fcir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şâbid
olsun.»
NUR SÛRESİ, 2
İLGİLİ FETVALAR
Evli olmayan Zeyd'in, bakire
ve hürre Hind'e cebren zina ettiği şer ı şerifin beyanı üzerine (dört şâhidle)
sabit olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Yüz değnek
vurulur. FEYZİYE, 140
Zimmî (vatandaş)
olan (gayri müslim) Zeyd, bakire olan Nasrâni Hind'e
cebren zina edip bekâretini giderse, (zimmî vatandaş) Zeyd'e ne lâzım
olur?.. ELCEVAP... Yüz değnek vurulur. Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 146
Zimmî olan Zeyd, Müslüman
Hind'e cebren zina etse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Yüz değnek vurulur.
Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 146
Bu fetvalarda beyan edildiği
üzere bekâr olarak zina eden kadın, erkek, Müslüman ve kâfir olsun İslâm
diyarında şer'î had icra edilir. Ancak gayri müslime, şarap haddi icra edilmez.
Zira onların inancına göre şarap haram değil ve had yoktur.
Evli kimselerin recmlerini îcabettiren haller maddeler
hâlinde şu şartların bulunmasıdır:
a) Hür
olmaktır. Köle ve cariyelere recm icra edilmez. Fakat diğer hadler hür kimselere
yapılanların yarısı yapılır.
b) Akıllı
olmaktır. Deliye recm yapılmaz, c)- Baliğ olmaktır. Çocuklara recm
yapılmaz.
d) Müslüman
olmaktır. Gayri müslimlere recm yapılmaz.
e) Evli
kimsenin karısı fie cima' etmiş olması ve bu cima sahih nikâhla olması şarttır.
f) Beşinci şart bulunan
karı - kocanın başka yabancı kadın veya erkekle zinâ etmeleri recm icâbettirir.
Hâmile olan evli Hind'in, zina ettiği şer'î şerifin
beyanı üzere (dört şâhid ile) sabit olup recm lâzım olduktan sonra Hind hamlini
vaz edip doğurduğu çocuğun başka terbiyecisi olsa, Hind'in recmi bir veya iki
sene te'hir olunması lâzım olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.
Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 147
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/256-263.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/265-266.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/268-270.
Bu bâbda, şarap içenlerin haddi - şer'i, cezası beyan
edilecektir. Binâenaleyh şarap içen kimseye haddin megrû'iyyeti sünnet ve icma'ı
ümmetle sabittir.
Şarap içmek şeytanın
amelinden — teşvik ve iğvasmdan olan necs amellerden olduğu Kur'an-ı Kerîm'de
Mâide Sûresinin 90 nıncı. âyetinde beyan edilmiştir,
Resûlullah (S.A.V.) zamanında
haddin muhtelif şekilleri olmakla beraber Hz. Ömer (R.A.) zamanında kesin hüküm
istişare ile icneâlen şöyle beyan edilmiştir.
Ömer (R.A.) şarap hakkında
istişarede bulunmuş, Ali (T-I.A.) bin Ebî Tâlib Ömer'e:
— Buna seksen değnek
vurulması kanaatindeyiz. Çünkü bu adam içerse sarhoş olur; sarhoş olursa
saçmalamağa başlar. Saçmaladı mı iftira eder, demiş. Bunun üzerine Ömer (R.A)
şarap içene seksen değnek vurmağa başlamıştır».
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, kendi irâdesi ile şarap
içip ve şaraptan sarhoş olunca namuslu Hind'e «rosbu» diye iftira etse, Zeyd'e
ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi şurp ve haddi kazıf (iftira haddi) lâzım olur.
BEHÇE, 146
Müslüman Zeyd, yabancı
erkeklerden bir kaç kimseyi karısı Hind'in yanma götürüp bunlarla şarap içse,
Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi şürp yapılıp, ağrı ve acısı
hafifledikten sonra tâz'ir olunur. FEYZİYE, 140
BEHÇE, 146
Müslüman Zeyd, evinde şarap
yapıp ve şarabı içer olsa, Zeyde ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Haddi şürp
(seksen değnek) ve şiddetli tâ'zir ve men olunur. FEYZİYE, 140
Müslüman Hind, nasrâni,
(hıristiyan) Zeyneble meclis kurup şarap içse, (müslüman) Hind'e ne lâzım
olur?.. ELCEVAP... Haddi şürp (seksen değnek lâzım olur).
FEYZİYE, 140
Müslüman Zeyd ve Amr, bir kaç
zimmî (gayri müslim vatandaş) ile meclis kurup şarap içseler Zeyd'e ve Amr'e ne
lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi şürp (lâzım olur). AH Efendi, Cilt 1, Sahife 148
Bu paragraftaki hükümlerde fetva İmam-ı Azam (PLA.)'la
Ebû Yusuf (R.A.) hazretlerinin görüşü iledir.
İLGİLİ FETVALAR
Müslüman Zeyd'in ağzında
şarap kokusu bulunup, şarap içtiği sabit olmasa Zeyd'e haddi şürp lâzım
olmayıp tâ'zir lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur, İBNİ NÜCEYM, 105
Sarhoş olan Zeyd, «kendi
arzum ile şarap içip sarhoş oldum» diye ikrar etse. sarhoşluğundan
ayıkmayıp ve Zeyd'in şarap içmesi de şâhid,
ELCEVAP... Olunmaz.
İBNİ NÜCEYM, 105
Müslüman Zeyd, kendi arzusu
ile şarap içip şer'an dünya da Zeyd üzerine haddi şürp yapılsa kıyamet gününde
bu içmeden dolayı Zeyd muâkabe olunur mu?... ELCEVAP...
Olunmaz. BEHÇE, 146
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, «ben kendi arzumla
şarap içtim» diye hâkimin huzurunda ikrar ettikten sonra ikrardan ruc'û'â sahip
olup Zeyd'den haddi şürp (şarap içme haddi) sakıt olur mu?.. ELCEVAP. .
Olur. İBNİ NÜCEYM, 103
Zeyd, sarhoş hâlinde şaraptan
veya başka şeydan sarhoş olduğunu ikrar etse, Zeyd üzerine haddi şürp ikâme
olunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz. İBNİ NÜCEYM, 107
Dilsiz olan Zeyd, sarhoş
olduğu halde hâkim huzuruna getirilip şarap veya hurma hoşafından sarhoş olduğu
şer'i şerif üzerine beyyine (şâ-hid ve delil) ile hâkim huzurunda sabit
olsa, Zeyd üzerine Haddi şürp ikâme olunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz.
İBNİ NÜCEYM, 122
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/271-273.
Haddi kazif; zina ile iftira edenin cezası demektir ki,
lügatta atmak anlamındadır. Şer'i tarifinin uzunu metinde mezkûrdur.
Haddi kazifin kötülük ve
meş'rû cezası edille'i şer'iyye ile sabittir.
Kitapdan olan delillerin
mealleri:
«Namuslu ve hür kadınlara
(zina isnadı ile) iftira atan (bu babda) dört şâhid getirmeyen kimseler (in her
birine) de (iftira cezası olarak) seksen değnek vurun. Onların ebediyyen
şâhidliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsıkların tâ kendileridir. Meğer ki bu
(hareketten) sonra tevbe (ye rücû) ve (hallerini) islâh ederler. Çünkü Allah
(C.C). çok yargılayıcı i^e çok esirgeyicidir».
NUR SÜRESİ 5
Hz. Aişe (R.A.)'ye iftira
eden münafıkların,, dolayısiyle her ne zanikn namuslu kadın ve erkeklere zina
ile iftira edenlerin kötü çehrelerini jşu mealdeki âyet-i celiyle ile beyan
ediyor :
«O uydurma haberi (zina ile
iftirayı) getirenler içinizden (mah$iıid) bir zümredir (münafıkların başı
Abdullah bin Übeyy'.ile arkadaşları ve her iftira eden kimseler) o (o
iftiracıların) sizin için bir şey sanmayın. Bilâkis, o sizin için bir hayırdır.
Onlardan herkese kazandığı günah (nis-betinde ceza) vardır. Onlardan (günah) m
büyüğünü deruhte (ve irtikâb) eden o adam (yok mu? İşte) en büyük azâb onundur.»
NUR SÛRESİ, 11
«Namuslu, (kötülüklerden)
habersiz mü'min kadınlara (iftira) atanlar dünyada da, âhirette de
lâ'netlendUer. Onlar için büyük de bîr azâb vardır. NUR SÛRESİ, 23
Yâni haddi kazifin sübûtü iki şahidin şehâdeti veya
kendisininikrarı ile sabit olması şarab haddinde olduğu gibi sabit olur.
Burada şu gerçeği iyi anlamak
lâzımdır: Bir kimse, diğer bir kimse-. ye zina ettiğini söyler ve bu dâvasına
erkeklerden dört. şâhid getiremez ise iftira etmişlerden oluyor ve seksen değnek
lâzım geliyordu. Fakat iftirada bulunduğunu inkâr ederse iki şahidin şehâdeti,
şarap haddini icâ-bettirmesinde kabul olunduğu gibi kabul olunur. Veya iftira
ettiğini kendisi ikrar ederse yine haddi kâzif yapılır. Haddi kâzifin subûtu
hususunda kadınların şâhidlikleri de merduddur.
İLGİLİ FETVALAR
Müslüman Zeyd, «müslüman
Hind'e cebren zina etti» diye erkeklerden üç kimse şahitlik etseler şâhidlik
nisabının kemali (dört erkek) bulunmamakla Zeyd üzerine zina haddi ikâme
olunmayıp o kimseler (şâ-hidler) üzerine haddi kazif (iftira haddi) lâzım olur
mu?.. ELCEVAP.. Olur. İBNİ NÜCEYM, 106
Zeyd, Anır'in karısı namuslu
Hiîıd'e «bire zâniye = zina edici» dese Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi
kazif (lâzımdır). Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 148
Zeyd, namuslu olan- kız
kardeşi Hind'e «bire kahbe, bire rosbu zekerim (senin) fercine» dese,
Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir ve haddi kazif (lâzım olur). Ali
Efendi, Cilt 1, Sahife 148.
Zeyd, namuslu Hind'in
gıyabında «rosbudur» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi kazif (lâzım
olur).
. BEHÇE,
146
Zeyd, namuslu kızı Hind'e;
«bire rosbu» dese, Zeyd'e kazij: lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz
(zira evlâdına şefkati ve terbiye ediciliği olduğundan gerektirmez).
BEHÇE, 146
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd namuslu olan Amr'e «bire
zâni = Zina edici» diye iftira edip Amr de Zeyd'den iftira haddini affettikten
sonra Amr Zeyd'e (tekrar kar' rar verip) haddi kazif ikâme ettirmeye kadir olur
mu?..
ELCEVAP... Olur. (Zira
haddi yaptırma yetkisi kendindedir).
ÎBNİ NÜCEYM, 110
Zeyd, namuslu olan yabancı
Hind'e zina ile iftira etse, Hind'in oğlan kardeşi Amr Zeyd'e iftira haddi
yaptırmaya kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Zira had yaptırma hakkı iftira
edilene âiddir).
Zeyd, ölen Hind'in oğlu Amr'e
«bire ibnizzinâ - zina oğlu» diye sövse (ölen) Hind namuslu olunca (oğlu)
Amr'in isteğiyle Zeyd'e iftira haddi lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 109
Üzerine had vâcib olan kimse
yüzü üzerine uzadılıp .oturamağı ye7 ya ayaklarına vurmak caiz olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. (Bütün hadlerle ilgili bir fetvadır).
İBNİ NÜCEYM,
Üzerine had vâcib olan Amr'e
had yapılmak istendiğinde, Amr ayakta dikilmiş olduğu
halde yüzü, başı ve fercinden
(zekerinden) başka azasının hepsine dağınık ve ayrı
ayrı olmak üzere vurmak lâzım olur rnu?.. ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 111
Zeyd, namuslu karısı Hind'e
«bire zâniye» diye iftira etmekle Hind Zeyd'i mûcibiyle (haddi
kazif cezasını) talep edip liân şartları mevcud olmakla liân
teklif olunduğunda Zeyd liândan kaçınıp
kendini tekzip etse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi kazif
(lâzım olur). ALİ EFENDİ, 149
Zeyd, namuslu Amr'e «bire
zânî» diye .sövse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Haddi kazif (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, 149
Zina ile iftira etmenin ve
liân İcâb ettiği yönlerinin daha genişi «liân babı» adı altında geçen yerde
uzunca izahı yapılmıştır.
Zeyd, gazablı hâlinde Amr'e
«bire zâni» diye sövse, Zeyd'e ne lâzırn olur?..
ELCEVAP... Amr namuslu olup
ve (cezasını) talep ederse, haddi kazif lâzım olur
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 103
Zeyd, namuslu Hind için «ben
zina ettim» diye bir meclisde söylese Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Hind
talep ederse, haddi kazif - iftira haddi lâzım olur.
ABDURRAHİM, 103
Yâni bir kimse, müteaddit defa (üç, beş defa) zina etse
onların cezası bir seferle kâfidir. Fakat zina eden kimse birinci zinanın
cezasını had yapılarak çeker de, tekrar yine zina ederse, had yine yapılır.
Şarap ve iftira haddinde teaddüt şekli de böyledir.
Şayet had icâb eden kimse
zina, içki ve iftira hadlerini gerektirir şekilde her bir cinayet işlese ve
bunlar böylece bir şahısda içtima' etse, her biri için ayrı ayrı had yapılır.
Zira her birinin cinsi ve ayrı ayrı cezası vardır. Ve tâzirle had îcâb eden
suçlarda da cinsleri ayrı ayrı olduğundan had ve tâzir cezası birleşir. Yâni
her ikisinin cezası yapılır. '
İLGİLİ
FETVALAR
Zeyd, temiz ve namuslu Hind'e
«bire kahbe, bire rosbu» diye sövse, Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?..
ELCEVAP... «Kahbe» dediği
için tâzir ve «rosbu» dediği için iftira haddi lâzımdır. Abdurrahim, Cilt
1, Sahife 103
Müslüman
Zeyd, evine şarap getirip karısı Hind'in yanında meclis (sofra
ve toplantı) kurup şarap içse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli
tâ'zir ve haddi şürp _ şarap içme haddi (lâzım olur).
ABDURRAHİM, 104
Bir karye (köy ve mahalle)
mescidinde imam olan Zeyd, kâfirlerle oturup şarap içse, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP...: Haddi şürp'den
sonra şiddetli tâzir ve vazifeden azli lâzım olur.
ABDURRAHİM, 104
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/275-279.
Ta'zir, Lügatte: Te'dip etmek, tekdir etmek, men etmek
mânâ-larmadır.
Tâ'zir : Yukarıda geçen haddi
şer'iden başka bir ceza şeklidir. Ve ceza şekli, dayak atmak, hapsetmek, el
çatlatmak suretiyle korkutmak, âleme teşhir etmek, kulak "çekmek, uyarıcı
kelimelerde bulunmak, hâki-nnn abus bir çehre ile bakması ve emsali şeylerle
yapılan ve İslâm. Dev-
let Reisinin tâyin ve takdir
ile ne şekilde ve ne kadar olacağı icra edilmesi gereken seri bir te'dip
cezasıdır.
Tâzirin meşrû'iyyeti edep ve
terbiye veya hakların icrası hususunda vâki olan pek çok şer'î delillerden
anlaşılmaktadır. Zikri bahsimizi çok uzatacağından nakletmiyoruz.
Zimmî (vatandaş olan gayri muslini) Zeyd,
zimmî Amr'e : «bire zâni» diye sövse zimmî Zeyd'e haddi kazif _ iftira haddi
lâzım olmayıp tâzir lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 107
Yahudi Zeyd, Yahudi Amr'e
zina ile iftira etse iftira haddi lâzım olmayıp ancak tâzir lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 108
Zeyd, Müslüman Amr'e : »Yâ fâsık» diye sövüp ve
kendisinden tâziri defetmek için Amr'in fâşıklığını beyyine (delil ve
şâhid) ile isbât etmek istese, Zeyd'in bu hususda beyyinesi (delili)
makbul olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Tâzir yapılması gerekir), İENİ
NÜCEYM, 112
Zeyd, Müslüman olan babası Amr'e; «bire
kâfir Yahudi» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım
olur). Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 150
Bir mahallenin imamı olan
Zeyd, halkdan Müslüman olan Amr ve Bekir'e : «Bire tahâretsiz kâfirler» diye
sövse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur)
ALİ EFENDİ, 150
Zeyd, Müslüman. Amr'e :
«Bire dinsiz» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.
ALİ EFENDİ, 150
Zeyd, Müslüman Amr'e sövmek
kasdı ile «İslâmm ve dînin yoktur» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir. FEYZİYE, 141
Zikredilen bu fetvalardaki
hükümler iftira ve sövmek kasdi ile söylendiği zaman tâzir îcâb ediyor ve
onunla iktifa olunuyor. Yoksa küfür kasdı ile olduğu zaman kâfir olacağı ve
durumun vehâmetini hemen ilerde mürted bahsinin sonunda okuyacağız ve hükümlerin
tehlikelisini öğrenmiş olacağız.
Zimmî Zeyd, Müslüman Amr'e
«bire din ve imanını falan ettiğim» diye cima lâfzı ile sövse Zeyd'e ne lâzım
olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ve haps (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, 152
Zeyd, Amr'e
gazaplanıp Öfke hâlinde iken «îmanın yoktur»
dese Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzı olur). Abdurrahim, Cilt 1,
Sahife 116
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, Sülahâdan (Salih ve iyi
kişilerden) Amr'e : «Bire Lûtî» diye sovse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP...
Tâzir (lâzım olur). FEYZİYE, 142
Zeyd, kendinin bir koyununu
vat (cima) etse, Zeyd'e şer'an ne lâzımolur?..
ELCEVAP... Tâzir.
Abrurrahim, Cilt 1, Sahife 111
Zeyd karısı Hind'i hayızlı
iken vat (cima) etse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir ve tevbe (lâzım
olur). BEHÇE, 149
Zeyd, Amr, Bekir ve Beşir,
küçük Hâlid'e cebren livâta edip bunların o kötü işlerinden dolayı (küçük)
Hâlid ölse, Zeyd, Amr, Bekir ve Beşir'e şer'an ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Diyet (yâni kan
bedeli) şiddetli tâzir, uzun müddet hapis ve (bu kötü işi) âdet
edinmişlerse hepsi siyâseten öldürülür.
BEHÇE, 152
Zeyd, Amr'in ineğine vat
(cima) etse, Zeyd'e tâzir lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
Bu surette Amr ineği Zeyd'e
defedip ineğin kıymetini Zeyd'den almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
Bu surette o ineğin kesilip
eti yenmesi İmam-ı Azam (R.A.) Hz. terinin indinde halâl ve İmam-ı Ebû Yusuf
(R.A.) indinde kesdikten sonra yakılması lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE, 144
Zamammızdaki acâip düşünceler
ve iktisadî bakımdan eti yenen hayvanlara tecâvüz edilmesi hâlinde o hayvanlar
kesilir ve eti yenir. Fetvada da İmam-ı Azam'ın hükmü böyledir.
Faiz yemiyen kimseye «ey faiz yiyici» derse, diyen
kimseye tâzir lâzım olur. Fakat faiz yiyene derse bir şey lâzım olmaz. Zira
esasında faiz yiyen kimseye tâzir lâzımdır.
İLGİLİ FETVA
Faiz yiyen Müslüman Zeyd'e ne
lâzım olur?. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). IBNİ NÜCEYM, 108
Şarabı içmiyene «ey şarap içici» diyene had lâzım
geldiği gibi şarabı yapana ve satana da tâzir lâzımdır.
Müslüman Zeyd, evinde şarap
yapıp satsa Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir." ALİ EFENDİ, 155
Bir karye (köy ve mahalle)
halkından Müslüman Zeyd, bağlarındahâsıl olan üzümü sıkıp şarap edip satsa,
Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Şiddetli tâzir
olunup tekdir ve men olunur.
Abdurı-ahim, Cilt 1, Sahife
İ14
Müslüman Zeyd, evine
(dükkânına) şarap getirip istiyenîere evinde şarap satsa,
böyle ettiği için Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzirle tekdir ve men
olunur. ABDURRAHİM, 114
Aile yakınlarını koruyan ehli namus kimseye «deyyus-
demek kötü bir söz olmakla beraber o namuslu insanı çok üzer.
Binâenaleyh söylenen tâzirle cezalandırılır.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, Amr'e «bire deyyus»
diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, 149
Zeyd, Sülahâdan
Amr'e «bire deyyus» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP....
Tâzir (lâzım olur).
FEYZİYE, 143
Zeyd, Amr ile çekiştiğinde
Amr «bire gidi, bire asılacak» diye sövse, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, 150
Deyyus, kelimesinin lügat ve
Türkçe anlamı «gidi» demektir.
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, Sülahâdan (Salih
ve namuslulardan) Amr'e «bire pezevenk» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). ALİ EFENDİ, 149
Hind, saunalardan
(namuslu ve iffetlilerden) Zeyneb'e «bire pezevenk» diye sövse,
Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur). ALİ EFENDİ, 149
Zeyd, sülahâdan Amr'e «bire devlet hâini» diye
sövse/Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir. ALİ
EFENDİ, 149
Zeyd, sülahâdan Amr'e «bire
zâlim» diye sovse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ, 149
- Zeyd, eşrafdan olan Amr'e
«bire necaset» diye sovse Zeyd'e ne lâzımdır?.. ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ,
151
Zeyd, (nesli belli) iyi ve efendi kimselerden Amr'e
«bire it oğlu it» diye sovse, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım
olur). FEYZİYE, 141
Zeyd, karısı Hind'e «bire
kahbe» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.
ALİ EFENDİ, 151
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, salâha Hind'e «bire
fahişe» dese, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.
ALİ EFENDİ, 151
Zeyd, karısı Hind'e «bire
fahişe» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 11B
Zeyd, karısı Hind'e
«bire kâfirin belinden inmiş kâfir, bire kahbe-den doğmuş kahbe» diye sövse,
Zeyd'e. ne lâzım olur?.. ELCEVAP.. Tâzir. ABDURRAHİM, 115
Ehli namus ve ehli sünnet akidesine sahip olan
kimselere «ey zındık» demek ağır bir itham olduğundan ve itham olunan kimse
üzüldüğünden dolayı itham edene tâzir cezası lâzımdır.
Zındık; küfrünü gizleyip
Müslüman görünen sapık ve münafık vâri bir kimsedir.
Ehli namus kimselere «deyyus» ve ondan daha kötü olan
«kardaban» kelimelerini söylemek tâziri mucip olduğu gibi ailesini ve yabancı
nâmahrem yâni nikâh düşen erkeklerle beraber oturmasından kaçınmayan ve bu hali
yapanlar tâzir edilmesi lâzım olan kimselerdir.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, karısı Müslüman Hind'in
yanma yabancı olari bir kaç kimseyi dâima evine getirip Hind ile bir yerde
"oturur olsalar Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir
(lâzım olur). ALİ EFENDİ, 155
Müslüman nâmında olan Zeyd,
karısı Hind'i nâmahrem olan kimselere gösterip Hind'e o kimselere saz çaldırıp,
Zeyd ve Hind'in bu şekil üzere olan fiillerinden çekinmeleri
olmazsa, Zeyd ve Hind'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ile
tekdir ve men'i lâzım olur.
ABDURRAHİM, 106
Bir kasaba halkından Zeyd,
bâzı günlerde kendine nâmahrem olan bâzı kadınları kendilerine götürüp
(veya kabul edip) ve cemiyet (toplantı) edip sohbet eder olsa
Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ve tekdir ile rnen olunur.
ABDURRAHİM, 106
Yabancı kadınları başına"
toplayıp zikreden erkeklerin ne kadar ahlâksızlık ettikleri böylece anlaşılmış
oluyor.
Zeyd, karşısında karısı
Hind'e çalgı çaldırıp dinlese, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Şiddetli tâzir ile men olunur. ABDURRAHİM, 122
Zeyd, suLahâdan Amr'e «bire -hırsız yatağı» diye sövse
Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım
olur). FEYZİYE, 143
Zeyd, Müslüman Amr'e «bire haramzade» dese Zeyd'e
ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım
olur). ALİ EFENDİ, 151
Zeyd, ulemâdan Amr'e
«haramzade» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım
olur). FEYZİYE, 141
Fukahânın tâziri güzel gördüğü metinlerdeki hükümlerin
her birine ayrı ayrı değil topuna birer birer misal ve açıklama şeklindeki
fetvaları nakletmeyi uygun bulduk.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, Müslüman Amr'e «bire
hınzır, bire mel'un» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.
ALİ EFENDİ, 150
Zeyd, sülahâdan Amr'e «bire
ırkât, bire eşek» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.
ALİ EFENDİ, 150
Rezillerden (ahlâksızlardan)
Zeyd, ulema ve şereflilerden olan Amr'e «bire ırgat» diye sövse Zeyd'e ne lâzım
olur?.. ELCEVAP... Tâzir ALİ EFENDİ, 150
Zeyd, ulemadan Amr'e
öfkelenip «bok yersin» dese Zeyd'e ne lâzımolur.
ELCEVAP... Tâzir. ALİ'EFENDİ,
151
Zeyd, Sâdât (Seyyid -
Peygamber sülâlesi ve ululardan olan kimse) ve eşrafdan Amr'e Öfkelenip «bok
yersin» dese Zeyd'e ne lâzım olur?. ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ, 151
Ulemâdan İmam ve Hatip olan
Zeyd, Amr'e «evini bâzı fâsıklara îcâra vermişsin, lâyık değildir» dediğinde Amr
tehevvüre "kapılıp «sen adam mısın, bir nekbet herifsin, ben seninle amel etmem»
dese Amr'ene lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir (lâzım
olur). ALİ EFENDİ, 152
Zeyd, Hind'e «bok yersin»
dediğinde, Hind, Zeyd'e «boku sen yersin» dese, Zeyd «sövdün» diye Hind'i tâzir
ettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.. (Zira her ikisi haklarındaki
cezalara karşı takas olmuşlardır).
ALİ EFENDİ, 153 Zeyd, sulahâdan Amr'e «ağzını, avradını ve anasını falan
ettiğim» diye cima lafzı ile sövse Zeyd'e ne lâzım olur?.
! ELCEVAP... Tâzir. ALİ
EFENDİ, 152
Zeyd, sulahâdan Amr'e «bire
şeytan» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ,
150
Zeyd, îmam olan Amr'e «bire
kefen soyucu» diye sövse Zeyd'e nelâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir. ALİ EFENDİ,
149
Zeyd, Sâdâtı Kiram'dan
(Seyyid ve iyilerden) Amr'e «bire çingene» diye sövse Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Tâzir. FEYZİYE, 143
Zeyd, sulahâdan Amr ile
çekişdiğinde öfkelenip Amr'in sakalım çekip «bire ırgat» diye sövse Zeyd'e ne
lâzım olur?.. .
'ELCEVAP... Tâzir.
.FEYZİYE, 141
Zimmî Zeyd, Müslüman Amr ile
çekiştiğinde «sakalına pisliyeyim»dese Zeyd'e ne lâzım olur?..
I ELCEVAP..
Tâzir. ALİ EFENDİ, 151
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd, kpi'isı
Hind'i döşeğine davet ettiğinde icabet etmese, Zeyd
Hind'i tâzire kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
Amden ve tembellikle namazı
terkeden Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Şiddetli tâzir ve haps.
ALİ EFENDİ, 156
Zeyd, karısı Hind'i şer'i bir
cihet yok iken dövse, Zeyd'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Tâzir.
ALİ EFENDİ, 158
Zeyd'in karısı Hind,
Târiküssalât olmakla Zeyd, Hind'e namaz kılmasını emredip ve
Hind namaz kılmamakla, Zeyd, Hind'i tâzir
etse, yazıldığı üzere tâzir ettiği için Zeyd'i hâkime tâzir ettirmeğe kadir olur
mu?.. ELCEVAP.,. Olamaz.
ALİ EFENDİ, 158
Hind, kocası
Zeyd'in izni olmadan haksız olarak Zeyd'in evinden
çıkıp, yabancılardan bâzılarının evine varır olsa, Zeyd Hind'i tâzire kadir
olur mu?.. ELCEVAP .. Olur. ALİ EFENDİ, 159
Zeyd, Hind'i döşeğine davet
ettiğinde, gelmediği için ve «namazkıl» diye emrettiğinde (namaz)
kılmadığı için Hind'i dövse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?.. ELCEVAP.
Olmaz. ABÖURRAHİM, 105
AÇIKLAYICI FETVA
Şiddetli tâzir ne kadar
dayaktır?..
ELCEVAP... 39 dur. îmam-ı Ebû
Yusuf (R.A.) da zahir rivayette 75 dir. Diğer bir rivayette 79 dur. Cürümlerde
çeşitlilik vardır. Hâkim bunlardan ne kadarı ile cezalandırılmasını anlarsa onu
ihtiyar eder.
ABDURRAHİM, 105
Üzerine had «şer'i ceza» vacip olan Zeyd'e hâkim olan
Amr haddi ikâme edip dövdüğünde o dövmeden dolayı (had yapılan)
Zeyd ölse, bu hâkime veya hâkimin izni ile döven Bekir'e diyet (kan bedeli)
vermesi lâzım olur mu?.
ELCEVAP... Olmaz İBNİ
NÜCEYM, 112
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/280-287.
Hadler bahsinden buraya kadar insanların canını ve
kanını muhafaza ve korunma çârelerini beyan etmişti. Bu bahisde de malların
muhafazası yollarını beyan etmeye başlamıştır.
Bu bahisler de her ne kadar
insana acı ve ızdırap gibiyse de aslında hem insanı ve hem de mallarını muhafaza
ve emniyete alma yoları, beyân edilmektedir. Zira can ve mala tecâvüz edilir de
onların cezası alenî ifâ edilirse, diğer insanlar ibret alır. Dolayısiyle o
cezaya çarpılmamak için güzel ve doğru yolu kendisine şiar edinir.
Hırsızlık, lügatta, bir şeyi
başkasından gizlice almaktır. Şer'î tarifi metinde mezkûrdur.
Hırsızların ellerinin kesilmesi ilâhî bir hükümdür.
Binâenaleyh Hakkullah olan bu cezayı mal sahibi istediği ve hı-rsızhk sabit
olduğu takdirde hiçbir ferdin affetmeye hakkı yoktur.
«Erkek hırsızla kadın
hırsızın, o irtikâp ettiklerine bir karşılık ve ceza ve Allah (C.C.)'dan
(insanlara) ibret verici bir ukubet olmak üzere ellerini kesin. Allah (C.C.)
mutlak gâlipdir. Yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.»
Mâide Sûresi, Âyet: 38
«Allah (C.C.) Hırsıza lanet
etsin. Bir yumurtayı çalar eli kesilir. İpi çalar (yine eli kesilir).
Buharî, Müslim, j
Hz. Rasûl (S.A.V.)'e zengin
ve mâruf bir kabileden bir kadının hır- j
sizliğim affetmesi için Hz.
Usâmeyi şefaatçi gönderiyorlar. Bunun üzerine Hz. Rasûl (S.A.V.):
«Hiç bir had için şefaatçi
olma, hadler (şer'î cezalar) bana dayandı mı artık bırakılmazlar.» buyurmuşlar.
Hattâ bir cümlesini
naklettiğimiz Hadîs-i Şerifin diğer bir. cümlesinde: «Kızım Fâtıma (R.A.) da
hırsızlık etse idi onunda elini keserdim.» buyurmuşlar.
Diğer bir Hadîs-i Şerifte de
hırsıza şefaat edene ve şefaat olunana da lanet etmiştir:
«(Dâva) Hâkime vardığı zaman
artık Allah (C.C.) şefaat edene de edilene de (hırsıza da) lanet etsin.»
Bu gerçekler karşısında
haksızların şefaatçısma, rüşvetine ve dostluğuna meyledip te haksız hüküm
verenlerin cezaları ve kötülükleri aşikârdır.
«Kim Allah (C.C.)'m indirdiği
(Hükümler)'Ie hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir.»
Mâide Sûresi: 44
«I£inı AHâh (C.C.)'m
indirdiği (Hükümler)'le hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.»
Mâide Sûresi: 45
«Ey îman edenler birbirinizin
mallarınızı haram sebeplerle (faiz, yalan ve rüşvet gibi yollarla) yemeyin.»
Nisa Sûresi: 29
«Allah (Ç.C.) Rüş'vet verene
de, alana da ve arada vâsıta olana da lanet etsin!» Ahmet bin Hanbel,
Tirmizi.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, Amr'den «sen benim
muhkem mekânımdan şu kadar bin paramı çaldın» diye dâva ettiğinde Amr yazıldığı
üzere çalmanı ikrar edip rüc'û etmese, Amr'e ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Elinin
kesilmesi lâzım olur. ALİ EFENDİ, 159
Zeyd, Amr'den «sen benim
evimde muhafazalı yerimden şu cins ve şu kadar bin para kıymetli eşyamı çaldın»
diye dâva edip ve Amr inkâr etse, Zeyd iddiasını şer'î şerifin beyânı üzere
isbat edince Amr'in elini kestirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP .. Olur. ALİ
EFENDİ, 160
Zeyd, Hind'den «senxbenim
muhafazalı mekânımdan kıymetleri hırsızlık nisâbına baliğ (on dirhem mikdari)
şu kadar eşyamı çaldın» diye dâva ettiğinde Hind yazıldığı üzere çahnanı inkâr
edip rüc'û etmese, Hind'in elini kesmek lâzım olur mu?,. ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE, 145
Bir kaç kişinin müştereken çaldıkları,
ya kendilerinin ikrarı veya şâhidlerin şehadetleri ile sabit olursa
elleri kesilir. Aksi takdirde isbat olmadan iddia ile ellerin kesilmesi lâzım
olmaz. "
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, «Amr'den şu kadar bin
paramı çalmış idin» diye dâva ettiğinde Amr «Bekir'le beraber çalmış idik» dese
lâkin Bekir inkâr edip ve Bekir'in çaldığı sabit olmasa, Mücerred Amr'in böyle
demesiyle hırsızlık cezası Bekir'in üzerine icra olunur mu?.: ELCEVAP... Olunmaz
FEYZİYE, 146
Eşkıyadan bir kaç kimse,
geceleyin Zeyd'in evini basıp malını kapıp ve yağma ederek aldıkları bunların
aralarında taksim olunduğu takdirde her birinin hissesine isabet eden mikdar
hırsızlık nisabının (on dirhem) mikdarma baliğ olup, lâkin insanları öldürmüş
olmasalar, bunların aldıkları mevcud ise (sahiplerine) ahverilip sağ elleri
bileklerinden ve sol ayaklan topuklarından kesilmesi lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olur. NETİCE, 126
Zeyd, Amr'in saklanıp
muhafaza edilen yerinden kıymeti hırsızlık nisabına (on
dirheme) baliğ olan malını çaldığını ikrar edip ve ikrarından ruc'û etmese
Zeyd'e şar'an ne lâzım olur?.. ELCEVAP... Sağ eli mafsalından kesilir.
Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 126
Hattâ Mescid'in hasırını, kilimini çalanın da eli
kesilmez. Zira Mescid muhafazalı ve kilidli değil gibidir. Fakat Mescidi
bekleyen ve;VaMesciddeki eşyasının başında adam olursa o zaman çalan kimsenin
eli kesileceği hemen ilerideki fasılda gelecektir.
İLGİLİ FETVA
Zeyd, bir mescidi şerifin bir
seccâdesiyle bir kaliçesini çalsa, Zeyd'e elini kesmek lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz NETİCE, 124
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/289-292.
Zeyd, babası Amr'in muhafazalı mekânından kıymetli
hırsızlık nisâbına baliğ olan (on «dirhem) gu kadar eşyasını çalsa, Zeyd'in
elini kesmek lâzım olur mu?
ELCEVAP
Olmaz. BEHÇE
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/294-295.
Yâni hırsızın eli kesilmesi için, malı vesâiresi çalman
adamın elin kesilmesini istemesi ve. hazır olması şarttır. Şayet istemez veya
hazır olmazsa kesilmez. Zira o mal o kimse tarafından bağışlanmış olabilir.
Binâenaleyh şüphe arız olduğundan ceza icra edilemez.
DÂMAD
Bir kimsenin üç, beş sefer hırsızlık etmesi hâlindeki
hüküm, metinde mezkûrdur. Fakat böyle müteaddit defalar hırsızlık yapanın elini
kesmekten hâriç kendisinin siyâseten ve ibreten linnâs öldürülmesine fetva
verilmiştir.
İLGİLİ FETVA
Zeyd, bir defa Amr'in, sonra
Beşîr'in, sonra Bekir'in, sonra Hâlid'in muhafazalı mekânlarından
kıymetleri hırsızlık nisâbına (on dirheme) baliğ
olsa ve her birinin şu kadar eşyalarını çaldığı şer'an sabit olsa Zeyd'in
yetki sahibi hâkim emriyle katli meşru mudur?.. ELCEVAP... Meşrû'dur.
BEHÇE, 154
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/297-299.
Kutta-ı Tarık ==:_Yol kesici ve eşkıyaların" cezaları
şu mealdeki Ayet-i Celiyle gereğince hükmü şer'îsi beyan edilmektedir:
«Allaha ve Resule (ve
müminlere) harp açanların, yer yüzünde (yol kesmek suretiyle) fesatçılığa
koşanların cezası ancak öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut ta (sağ) elleriyle
(sol) ayaklarının çaprazvârî kesilmesi yahut da (bulundukları) yerden
sürülmeleridir.»
Mâide, 33
Bu Âyet-i Celiyledeki, ölüm
cezası yalnız Öldürene, asma cezası Öldürmekle beraber yol kesen ve mal alan
kimseye, kesme cezası yalnız mal alana ve sürgün cezası da bunlardan başka
suretlerde fesatlık yapanadır.
Fakat İmam-ı Azam (R.A.)'a
göre sürgün hükmü hapis olarak beyan edilmiştir.
Eşkıyadan birkaç kimse geceleyin Zeyd'in
evini basıç malını gasb edip ve yağma edip lâkin hiçbir kimseyi öldürmeseler her
birinin aldığı hırsızlık nisabına baliğ olunca bunlara ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Aldıkları mevcut ise sahibine red olunup sağ elleri bileklerinden ve
sol ayaklan topuklarından kesilir. BEHÇE, 154
Eşkıyadan birkaç, kimse
geceleyin harp âleti (tüfek ve tabanca) ile Zeyd'in evini basıp Zeyd'i öldürüp
malını kapıp yağma etseler, o kimselere ne lâzım olur?,.
ELCEVAP... Aldıkları mevcud
ise sahibine red olunur ve (kendileri) öldürülürler. BEHÇE, 155
Kuttâ-ı Tarık (yol kesici
eşkiya) olan Zeyd, yolculardan Amr'in yolunu kesip ve Amr'i öldürüp malını
kapıp yağma ettikten sonra Zeyd yakalansa, Zeyd'in öldürülmesi lâzım olur mu?..
EtCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 160
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/300-302.
Cihâd, lügatta: Söz ve fiille beraber en son takati *
sarf etmek, meşakkata ulaşmak mânâlarına gelir.
Şerîatte cihâd : Kâfirlerle
veya âsilerle çarpışmak için bütün gayretini sarfetmektir ki, kâfirlerin
mağlûbiyetini ve îslâmm galebesini sağlamak için kâfirlerin kendilerini
öldürmek veya dövmek, mallarını yağma etmek, mabetlerini yıkmak, putlarını
kırmak ve emsali hareketlerde bulunmaktır.
İ'lâi Kelimetullah için
cihâdın faziletini nâtık olan pek çok ilâhî hükümler ve Hz. Rasûl (S.A.V.) ün
müjdeleri, teşvik ve tergipleri vardır. Fakat biz burada farziyetini nâtık olan
delillerle faziletini beyan eden Şer'i delillerin bâzısının meallerini
nakledeceğiz.
Cihâdın farziyetini nâtık
olan ilâhî hükümlerin mealleri: «Müşrikleri bulduğunuz yerde tepeleyin, onları
(esir olarak) yakalayın, hapsedin. Onların bütün geçit yerlerini tutun. Eğer
tevbe ederler, (Tevbelerini ve imanlarını tasdik için) namaz kılarlar, zekât
verirlerse, yollarını serbest bıraksın»
Tevbe Sûresi, 5
«(Yer yüzünde) bir fitne
kalmayıncaya ve din tamamiyle Allah (C.C.) in oluncaya kadar onlarla
(kâfirlerle) muharebe edin.»
Enfal Sûresi, 39
«(Ey Mü'minler) sizler gerek
hafif, gerek ağırlıklı olarak (yâni genciniz, ihtiyarınız, zengininiz,,
fakiriniz, yayanız, süvariniz, zaifiniz, kaviniz) elbirlik (olarak savaşa)
çıkın. Allah (C.C.) yolunda mallarınızla, canlarınızla cihâd edin. Eğer
bilirseniz bu, sizin için çok hayırlıdır.»
Tevbe Sûresi, 41
«Allah (C.C.) uğrunda (nasıl
savaşmak lazımsa öylece) hakkıyla cihâd edin.» Hacc Sûresi,' 78
Sünnetten olan delillerin
mealleri:
«Müşriklerle mallarınız,
canlarınız ve dillerinizle cihâd edin.»
Ahmed bin Hanbel, Nesaî
«Cihâd, kıyamete kadar devam
edecektir,»
Cihâdın .faziletini nâtık
olan şer'î deliller meali:
«Onlar (Allah C.C. m sevdiği
Mü'minler), Allah (C.C.) yolunda savaşırlar ve hiç bir kınayanın kınamasından
(dedikodusundan) çekinmezler. Bu Allah (C.C.) m lutfu inayetidir ki, onu kime
dilerse ona verir.»
Mâide Sûresi, 54
«îman edip te Allah (C.C.)
yolunda hicret ve cihâd edenler, barındıranlar, yardım edenler: İşte gerçek
Mü'min olanlar bunlardır. Mağfiret ve uçsuz bucaksız rızık da onlarındır.»
Enfal Sûresi, 74
«Bizim uğrumuzda mücâhede
edenler (e gelince:)- Biz, onlara elbette (doğru) yollarımızı gösteririz.»
Ankebût Sûresi, 69
«Mü'minlerden özür sahibi
olmaksızın (evlerinde) oturanlarla Allah (C.C.) yolunda mallarıyla, canlarıyla
savaşanlar bir olamaz. Allah (C.C.) mallarıyla, canlarıyla savaşanları, derece
itibariyle, oturanlardan çok üstün kıldı. (Gerçi) Allah (C.C.) hepsine de
cenneti vâd etmiştir. (Fakat) Allah (C.C), savaşanlara oturanların üstünde daha
büyük bir ecir vermiştir». Nisa Sûresi, 95
«Her kim, Kelinıetullâhm yüce
olması için hârbederse, işte o kimse Allah (C.C.) yolundadır.»
BUHARÎ, MÜSLİM
Yâni düşman bizi ve memleketimizi muhasaraya alırsa,
eli silâh tutan kadın, erkek, büyük, küçük, zengin ve fakir her Müslüman
üzerine cihâd farzı ayındır. Topyekûn harbe çıkmak lâzım ve farzdır. Böyle
hallerde farzı ayin olduğunu nâtık olan ilâhî hükümler yukarıda zikredilmiştir.
İLGİLİ FETVALAR
Müslümanlardan bir cemaat,
harbî (kâfir tebaalı ve kâfir memleketli) kâfirlerden Müslümanların zaifliği
olup ziyâde olmayan cemaat ile muharebe edip Müslümanlar kâfirlere galip üzere
iken Müslümanla-rın reisleri olan Zeyd firar edip Müslümanların bozulmasına
sebep ol- sa, Zeyd'e ne lâzım olur?..
'ELCEVAP..- Şiddetli tâzir
lâzım olur. İrtikâb ettiği şeni (kötü) mâsiye-tin cezasını âhirette görür.
Ali Efendi, Cilt 1, Sahife 163
Harbî olan kâfirler İslâm
beldelerinden bâzı beldeye istilâ edip asker çekmek = çıkarmakla İslâm Padişahı
(Müslümanların Müslüman Devlet Reisi) askerlerden bir cemaatı bu kâfirlerin
cemaatı ile mukabele etmeye emrettiğinde bu (Müslüman olan) cemaat imtisal ve
itaat etmeyip şer'î bir özür olmadan gitmeseler bun lara ne lâzım olur?..
ELCEVAP... Büyük günah ile günahkâr olup, şiddetli tâzire müstehak olur.
ALİ EFENDİ, 163
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/304-308.
Ganimet, harpte kâfir olan düşmanlardan cebir ve
kahiluyla. alman maldır. Bu ganimet, ele geçmesini sağlayan kimseler arasmV_ da
taksim edilir. Fakat Devletin hazinesine de tâyin edilen hükmü şer'i icra
edildikten sonra harbe iştirak edenler arasında taksim edilir.
Ganimetin meşrûiyyetini ve
taksim şeklini nâtık olan şer'i delil şudur :
«(Habîbim) sana harp
ganimetleri (nin hükmünü) sorarlar. De ki: (Bu ganimetler) Allah (C.C.)
Rasûlünün (S.A.V.) dür.»
ENFAL SÛRESİ, 1
«(Ey Mü'minler)! Bilin ki,
ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin mutlaka beşde biri (1/5) Allah
(C.C), Rasûlünün, »hısımların, yetimlerin, yoksulların ve yolcularındır.»
ENFAL SÛRESİ, 41
Bu Âyet-i Celiyleler
gereğince ganimet meşrudur. Ve taksim şekli hemen ilerdeki fasılda geçeceği
üzere şer'i yönleri uzun uzadıya beyan edilmiştir.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/309-311.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/313-314.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/316-317.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/318-319.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/320-321.
Öşrün meşruîyyeti sünnet ve icmaı ümmetle sabittir.
Fiili ta1 bikâtin vukû'u şerhlerde uzun beyan edilmiştir.
Öşür, arazilerden alındığına
göre burada arazilerin çeşitlerini ve b. zim Türkiye'nin arazisi üzerindeki
beyan edilen şu hükümleri' nakled' lim.
«S, - Arazi kaç kısımdır?
C. - Arazi : Arazi-i öşriyye,
arazi-i hariciye, arazi-i memlûke ve arazi-i memleket (-arazi-i emîriyye)
nâmiyle dört kısımdır. Bizim memleketimizdeki arazi başlıca bu dördüncü kısım
(arazi'i emriyye kısmı) kabi-lindendir.»
DİNÎ BİLGİLER, 206
Öşrün tarifi ve diğer
hükümleri metinde geçmektedir. Metindeki hükümleri okuyunca Türkiye arazileri
hakkındaki muhterem üstadımız ÖMER NASÜHİ BİLMEN'in yukarıdaki vermiş olduğu
hüküm daha vazıhı ve arazi çeşitleri anlaşılabilir.
MÜHİMNÖT:
Yukarda metinde geçen "Haraca
Tâbi olan arazînin mahsûlunda öşür yoktur.
(Öşür ve haraç ikisi bir
yerde cem olmaz)."
Bu hükümler Merhum üstad
Ö.Nasûhî Bilmenin Hukuku islamiyesinde şöyledir: ' 'Arazîyi Memleket:
Veliyyülemrin müsûadasiyle bâ Tapu taliplerine tevcih edilir. Uhdelerine tevcih
edilen kimseler, Bu arazînin sahibi değil, mutasarrıfı ve müs-teciri bulunmuş
olurlar. Kira bedeli olarak mutasarrıflarından her sene ya maktûan bir bedel
alınırkı, bu senevî muayyen bir vergi demektir: Yahut bu arazî ekildikçe
hâsılatından onda bir, dokuzda bir, sekizde bir gibi hisse beytülmal namına
istifa edilir. Mutasarrıfları tarafından yerilen bu vergi veya bu hisse,
kendilerine nazaran bedelli icâre, hükümete nazaran haraç mesabesindedir.
Binaenaleyh bu arazî mahsulatından artık Öşür verilmesi lâzım gelmez..........
- Haraç ile Öşür ise,
bir arazîde içtimâ etmez.
- Türkiye'deki arazî
umumiyeti îtibâriyle bu kabildendir! Artık ba arazî, ne öşre, ne de ayrıca
haraca tabî değildir. Reddülmuhtar. (HUKUKU İSLÂMİYE, c',4,Sahife, 85)
Ayrıca Üstadımız merhum,
BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ adlı eserinin zekat bahsinde, 352 sahifede aynı hükümleri
zikrederek türkiyenin arazîsine öşür lazım olmadığım beyan buyurmuştur.
Bir shife yukardaki dîni
bilgiler isimli eseri 1959 tarihinde basılan en son ese-rindede aynı hüküm
yazılıdır.
Binaenaleyh şu anda
türkiyedeki uygulama şekli ve illetleri, merhum üstadımızın beyan buyurduğu
gibidir. Zîra Türkiyedeki arazîlerden bir emlak vergisi alınıyor. Birde
mahsulün vergisi olarak yüzde yedi hasılat vergisi alınmaktadır. Bu vergiler
Hükümete göre, haraç mesabesinde kabul edildiğinden, bu arazîden hem haraç ve
hemde öşür alınamaz.
Hakîkat ve gerçekler böyle
iken, müslümanları öşür vermeye zorlayıp vebal al-j tında göstermeye çalışanlar*
fitne ve fesada sebeb olan zavallılardır.
Selef fitneyi önlemek için,
Kıyamete kadar Kile ile satılması gereken buğday ve arpa-gibi mahsulatın alış
verişini, Ebû yûsuf merhumun zaif kavliyle fetva verib kild ile alınıp
satılmasına cevazda bulunmuşlardır. Kim, bir âlime tâb olursa, Allâhü teâla o
kimse-j yi sâhiü selâmete eriştirir, Vesselam. 30-6-1986
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/323-324.
Cizye, zimmî ve ehli kitap olan kâfirlerden alman
maldır ve birnev'i vergidir.
Cizyenin meşrûiyyetini nâtık
olan şer'i delil meali:
«Kendilerine kitap
verilenlerden ne Allah (C.C.), ne âhiret gününeinanmayan,
Allah (C.C.) in ve Peygamberlerin haram ettiği şeyleri haram tanımıyan, Hak
dînini din olarak kabul etmeyen kimselerle zelil ve hakir (olarak) kendi el
(ler) iyle cizye verecekleri zamana kadar, muharebe edin.» Tevbe, 29
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zimmî Zeyd'in küçük oğlu
Amr'den cizye alınır mı?.. . ELCEVAP... Alınmaz. ALİ EFENDİ, 169
Kötürüm olan zimmî Zeyd'den
cizye alınır mı?.. ELCEVAP... Alınmaz. ALİ EFENDİ, .169
A'mâ (kör) olan zimmî
Zeyd'den cizye alınır-mı?, ELCEVAP... Alınmaz. ALİ EFENDİ,. 169
Piri fâni olup kâr ve kisbe
kudreti olmayan zimmî Zeyd'den cizye alınır mı?..
ELCEVAP... Alınmaz. ALİ
EFENDİ, 169
İnsanlarla karışıp kâr ve
kisb etmeyen Râhib olan Zeyd'den cizye alınır mı?.. ELCEVAP...
Alınmaz. ALİ EFENDİ, 169
Zimmî Zeyd, sene başında cizyesini edâ etmeden ölse
cizyesi sakıt olur mu?..
ELCEVAP.. Olur. ALİ
EFENDİ, 169
Halkı Müslüman ve kâfir (le karışık)
olan beldenin kâfirleri belde içinde kilise ihdas etseler (yapsalar) hâkim bu
kiliseyi yıkmaya kadir olur mu?,.
ELCEVAP. . Olur. ALİ EFENDİ,
170
.Bir beldede vâki olan eski
kilise harap olmakla bu beldenin zimmî-leri bu kilisede eski yapılışından ziyada
olarak bina ihdas etseler, hâkim bu ziyâdeyi yıkmaya kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur FEYZÎYE, 155
Yâni eskiden yapılmış ve Müslümanlar. tarafından
fethedüdiği
zaman kilise ve diğer kâfir
mâbedleri mevcud olursa, onlar yıkılmaz ve sonra harap olduğunda, tamir ve
yeniden eski yerine ve eskisi gibi yapılmasına mâni olunmaz.
İLGİLİ FETVALAR
Sulh yoluyla fetholunan bir
beldede vâki olan eski kilise yanmış olsa, bu beldenin zimmîleri bu kiliseye
birşey ziyâde etmeksizin eski yapılış üzere tamir etmeğe izni şer'i var
mıdır?.. ELCEVAP.. Vardır. FEYZİYE, 154
Bir beldede olan eski kilise
harap olduğunda kâfirleri o kiliseye eski yapılışı üzere tamir edip (hattâ
yeniden yapıp) bir şey ziyâde etmeseler ehli Örf cemaatından Zeyd mücerred
tamir etmekle bu kiliseyi «yıktırırım» demeye kadir olur mu?.. ELCEVAP...
Olmaz.
ALİ EFENDİ, 179
AÇIKLAYICI FETVALAR
Bir kasaba halkından zimmî
Zeyd, kâfirler mahallesinde bina ettiği evini kiremitle örtmek isteğinde
Müslümanlardan bâzı kimseler «Toprakla ört» diye şer'i bir sebep olmadan
men'etmeye kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olmazlar. (Zira kendi cinslerinin
mahallesindedir).
ALİ EFENDİ, 173
Zimmî Zeyd, bir beldede
Müslüman mahallesinde ev satın alsa hâkim (Zimmî) Zeyd'e «Evi bir Müslümana
sat» diye cebre kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur ALİ EFENDİ, 173
Bu fetvadan şu hükümler
anlaşılıyor:
Müslümanların mahallesinde
oturan Rumlar evlerini satmaları Devlet tarafından zor edilir ve Rumlar da bu
zor karşısında Müslümanlara satarsa, alan Müslüman için almasında bir mahzur
yoktur. Diğer isimleri taşıyan zimmî kâfirler de aynıdır.
Zimmî Zeyd'in bir sokakta
olan dükkânının arkasında birkaç Müs-lümanın evleri olsa, o Müslümanlar
(zınAmı) Zeyd'e «evimizin yakmın-
da zimmî dükkânının olduğunu
istemeyiz elbette, dükkânı bize sat» diye cebretmeye kadir olurlar mı?..
ELCEVAP... Olmazlar.
-(Zira mal hürriyetini zedeler ve ferdlerin zulmüdür). ALİ EFENDİ, 174
Zeyd bir beldede Cami'i Şerif
yanında olan odalarını kâfirlere îcâ-ra verip cemaatın azalmasına sebep olsa,
hâkim, kâfirleri o odalardan çıkarıp Zeyd'e «bu günden sonra Müslümanlara îcâra
ver» demeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. (Cemaatın
azalmasına mâni olmazsa yasaklanmak yoktur). ALİ EFENDİ, 174
Mâbed ve ibâdete saygı yapmak
ve yaptırmak için ne güzel bir kanundur. Bu hüküm muvacehesinde bizim
Müslümanların halleri ızdı-rap vermektedir. Caminin dibinde, kumarhane,
birahane, meyhane açıp oralardan ve kendi hanesi olan evinden radyo sesleriyle,
pis suratlı insanların na'ra sesleri ve sâirelerle mabede ve ibâdete gelen
Müslümanlara saygısızlık ve edepsizlik etmekten çekinmiyorlar. Aynı zamanda
uygunsuzlukları da tâzir ve men'olunmuyor. İslâm ne diyor, Müslümanlık-dan dem
vuranlar ne yapıyorlar!.
Zimmî Zeyd, bir beldede Müslüman kıyafetine girip o
belde sokaklarında o kılık (ve kıyafetle) gezer olsa Zeyd'e ne- lâzım olur?..
ELCEVAP... Men olunur. ALİ EFENDİ, 175
Kıyafet ve kılıkda Müslümanla
kâfir ayırd edilmesi için kâfirlerin Müslüman kıyafetinde geyinmeleri yasaktır.
Müslümanların da kâfirlere teşebbühden kaçınmaları için onların kıyafetlerini
taklid etmemeleri lâzımdır. Zira onlara benzeyenler onlardan olur.
Bu cümlelerde de kâfirlerle yolda karşılaşan
Müslümanların onlara zelil ve hakirliklerini bildirmek için davranışları ve
selamlaşma, yolları beyan edilmektedir.
Bu hükümleri Hz. Rasûl
(S.A.V.) Efendimiz meâlen şöyle beyan ediyor :
«Yahudilerle Hiristiyanlara
(rastladığınızda) evvelâ siz seîâm vermeyin. Onlardan birine bir yolda
rastgeiirseniz kendisini yolun dar tarafına sıkıştırın.»
Müslim
«Şüphesiz Yahudiler size
selâm verirlerse, her biri «Essâmü Aley-küm — Ölüm size» der. Siz de (ona) aynı
şekilde, deyin.»
Metinde geçen hüküm ve bu
Hadîs-i Şerif mealleri gereğince kâfirlerin yerlilerine ve yabancılarına
Müslüman tazim ve tebcilde bulunamaz. Kâfirlerin âdı ve sapık yolda olduklarını
bildirmek için gereken şeylerin yapılması lâzımdır.
Zimmî Zeyd, ahdini bozup harbe iltihak etse ve
iltihakiyle hük-molunsa Zeyd'in Dâr'i İslâmda olan ümmü Veled'i âzâd olur mu?..
ELCEVAP.. Olur BEHÇE, 167
Ermeni taifesinden olan zimmî
Zeyd, «Ahdimi bozdum harbî oldum» dese Zeyd mücerred böyle demekle ahdini bozmuş
olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 167
Zimmî Zeyd,
ahdi bozup ve dâri harbe iltihâk edip ve iltihakiyle hükmolunsa Zeyd'in dâri
İslâmda olan veresesi malını taksim etmeye kadir olurlar mı?.. ELCEVAP..
Olurlar. ALİ EFENDİ, I7fi
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/326-3330.
Mürted, irtidad ve riddet kelimelerinden müştakdir.
Binâenaleyh irtidad ve riddet, lügâtta, dönmek, tebdil etmek, tekrar etmek,
avdet etmek ve eski hâlini istemek nıânâlarıriadır.
Şer'î ıstılahta mürted, İslâm
dîninden dönmek ve çıkmaktır.
Mürtedliğin, rüknü ve
sıhhatinin şartı vardır.
RÜKNÜ: Müslüman kimsenin
îmândan sonra dilinde küfür kelime*-sini icra etmesi: Söylemesidir
SIHHATİNİN ŞARTI: Küfür
kelimesini söyleyen kimse akıllı, İh hatli ve kendi arzusu ile söylemesidir.
Binâenaleyh delinin, hâlini
bilemiyecek kadar hasta ve sarhoş ijıla nın, ikrah ve zor karşısında küfür
kelimesini söyleyen kimseler mü£ ec değildir.
İkrah karşısında küfür
kelimesini söylemenin küfür ve söyleyöiiiı de kâfir olmadığına delili şer'î
meali şöyledir :
«Kalbi îman üzere, (sabit ve
bununla) mütme'in (ve müsterih)' duğu halde (cebrü) ikraha uğratılanlar (ikrahla
küfür kelimesi söyle-tilenler), müstesna olmak üzere kim îmanından sonra Allah
(C.C.) i tanımaz, fakat küfre sîne (i kabul) açarsa, Allah (C.C.) in azabı
onların başındadır. Onlar için en büyük bir âzab vardır.»
Nalh Sûresi, 106
Bu Âyet-i Celiylede îmandan
sonra küfrü ikrahla söyleyen istisna edilerek mü'minlerden oldukları beyan
edilmektedir. Bununla beraber kendi arzu ve isteği ile yürekten küfrü
söyleyenler de kâfir - Mürted oldukları ve şiddetli azaba müstehak olacakları
beyan edilmektedir
İLGİLİ FETVALAR
Müslüman Zeyd, garabdan
sarhoş olup ve aklı ermezken Müslüman Amr'e «bire dînini ve îmanını falan
ettiğim» diye' cima lafzıyla sövse, Zeyd böyle demekle kâfir olmuş
olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 182ı
Zeyd, şarapdan sarhoş olup ve
aklı ermezken «şarap halâldir» dese, Zeyd kâfir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ
Devamlı delilikle deli olan
zimmî Zeyd, «Müslüman oldum» ağse Zeyd'in Müslümanlığına hükmolunur mu?..
ELCEVAP... Olunmaz. Zira Müslüman olan kimse, delirdiğinde onun küfür ve
irtidadı nasıl makbul ve muteber değilse akılsız kâfirin de Müslümanlığı
muteber değildir). ALİ EFENDİ, 178
Zimmî Zeyd, sarhoş iken
İslama gelse (Müslüman olsa) Müslümanlığı sahih olur mu?.. ELCEVAP...
Olur. ALİ EFENDİ,
Mürteddin öldürülmesini nâtık olan şer'î delillerin
mealleri şöyledir :
«Herhangi bir kimse, dînini
değiştirse boynunu vurun.»
Buhâri
«Herhangi bir erkek İslâm'dan
dönerse, onu İslâm'a davet et. Eğer dönerse^ ne âlâ, dönmediği takdirde hemen
boynunu vur. Hangi kadın
İslâm'dan dönerse onu da
davet et. Dönerse mes'ele yok. Dönmezse hemen boynunu vur.»
Bu ikinci Hadîs-i Şerifteki
mürted plan kadının öldürülmesi mes'e-lesi Cumhurun görüşüne muvafıktır. Biz
hanefilerin mürted olan kadının öldürülmeyip hapsedileceğine dâir şu mealdeki
hadîsi şeriftir :
«Bu (kadın) öldürülmemeli
idi.»
Ahmed bîn Hanbel
Biz Hanefilerin, mürted kadın
hakkındaki hükmü hemen biraz ilerde metinde gelecek ve Musannif merhum îzah
edecektir.
İLGİLİ
FETVALAR
. Müslüman Zeyd,
Allah (C.C.) muhafaza, mürted olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... İslâm'arz olunup,
şüphesi varsa izâle olunur. Mühlet isterse üç gün hapsolunur. İslama gelirse
febiha; İslama gelmediği takdirde öldürülür. FEYZİYE, 160
Zimmî Zeyd,. şerefi İslâmla
müşerref olduktan sonra Allah (C.C.) muhafaza, mürted olsa, Zeyd'e ne lâzım
olur?..
ELCEVAP... İslâm arz olunur
ve şüphesi izâle olunur. Mühlet isterse üç gün hapsolunur. Sonra İslama rücû
etmezse öldürülür.
FEYZİYE, 160
Müslüman Zeyd, Allah (C.C.)
muhafaza, mürted olsa, Zeyd'e ne1 lâzım olur?..
ELCEVAP... İslâm arz olunur,
şüphesi giderilir. Mühlet isterse, üç gün hsnsolunur. İslama
gelirse febihâ, İslama gelmediği takdirde öldürülür.
ALİ EFENDİ, 184
Müslüman Zeyd,
Allah (C.C.) muhafaza, mürted olsa
karısı Hind bâyin (ayrılmış) olur mu?.. ELCEVAP
Olur. ALj EFENDİ, 184
AÇIKLAYICI FETVA
Müslüman Zeyd,
Allah (C.C.) muhafaza, mürted
olup kâfirlerin memleketine iltihak ettikten sonra iltihakına
hükmolunsa Zeyd'in Müslüman vârisleri Zeyd'in îslâmı hâlinde mâlik olduğu
(kazandığı) eşya--sınî taksim etmeye kadir olurlar mı?.. ELCEVAP...
Olurlar.
ALİ EFENDİ, 185
Müslüman Zeyd, mürted olup, kâfirlerin memleketine
sığındıktan sonra ve sığındığına hükmoİunup Zeyd'in Müslüman vârisleri Zeyd'in
İslâmı hâlinde mâlik olduğu eşyasını taksim ettikten sonra Zeyd Müslüman olarak
avdet etse bunların (taksim eden vereselerinin) ellerinde mevcud olan eşyasını
rıza yoluyla veya hâkim kararıyla bunlardan almağa kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
BEHÇE, 171
Zeyd'in karısı Hind, Mürted olsa Hind'e şef'an ne lâzım
olur?.. ELCEVAP Hapis ile İslama cebrolumır. Müslüman olduktan sonra nikâh-dan
imtina ederse, nikâha da cebrolunur. Abdurrahim, Cilt 1,
Sahife 170
Nasrânî Hind, Şerefi İslâm
ile müşerref olduktan sonra Allah (C.C.) muhafaza, mürted olsa, Hind'e ne
lâzım olur?.. ELCEVAP... Hapis ile İslama cebrolunur.
ABDURRAHİM, 71
Nasrâni Hind, Şerefi İslâmla
müşerref olduktan sonra Allah (C.C.) muhafaza, rnürted olsa, Hind'e
ne lâzım olur?.. ELCEVAP... İslama gelinceye kadar hapsolunur.
ALİ EFENDİ, 185
Mürted olan baba ve annenin İslama dönmeleri nasıl
cebrolu-j; nurlarsa çocukları da onlara teb'an cebrolunurlar.
Fakat çocuklarının-çocukları dedeye ve neneye tabî olmadıklarından onlar
cebrolunmazlarf Ve çocukları büyük yaşta olursa ebeveynine tâbi değildirler.
İLGİLİ FETVALAR
Zimmî Zeyd şerefi İslâmla
müşerref olup küçük oğlu Amfin Zeyd;e tâbi olmasıyla
İslâmma hükmolunduktan sonra Amr baliğ oldur ğunda İslâmı ikrar etmeden mürted
olsa Amr'e ne lâzım olur?..
ELCEVAP... İslama cebrolunur.
ALİ EFENDİ, 18(İ
Zimmî Zeyd'in oğlu olup,
akıllı küçük olan Amr, İslama geldikten sonra ve baliğ olmazdan evvel
mürted olsa Amr'e ne âzım olur?.. ELCEVAP.,. İslama cebrolunur. ALİ
EFENDİ, 18
Aklı hayre, şerre erebilecek derecede olan çocuğun
Müslümanlığı da ve mürtedliği de İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed (R,A.)'a
göre sahihtir. Binâenaleyh böyle bir çocuk Öldüğü zaman kâfir olan ana ve babası
vâris olamaz ve kâfir olan ana ve babasına da bu çocuk vâris olamaz. Zira
Müslüman kâfire ve kâfir Müslümana vâris olamaz. Dinle-; rin muhtelif oluşu,
irse mânidir.
Buradaki, akıllı çocuğun yaşı
hususunda ise, en muteber ve sahih se net Hz. Ali (R.A.) Efendimizin yedi
yaşında İslâmı kabul etmesi ve onurij Müslümanlığı ile hükmolunmasıdır.
Binâenaleyh îman ve İslâm baki;] mından bir çocuğun en az yedi yaşında olması
şarttır. Bu yaştan aşağın daki kâfir çocuklarının îmanına îtibar edilmez.
İLGİLİ FETVALAR
Zimmî Zeyd'in, üç yaşında
olup âkil olmayan oğlu küçük Ani lüman oldum» dese, Amr'in İslâmma hükmolunur
mu?.. ELCEVAP. . Olunmaz. ALİ EFENDİ, 178
Zimmî Zeyd'in oğlu olup âkil
olan (yedi yaşma varan) küçük Amr İslama gelse, İslâmma hükmolunur mu?..
ELCEVAP. . Olunur. ALİ EFENDİ, 178
Zimmî Zeyd'in, altı yaşında
olup âkil olmayan küçük oğlu Amr İslama gelse, İslâmma hükmoîunur mu?..
ELCEVAP... Olunmaz. BEHÇE, 169
Bu fetvalardan anlaşılmıştır
ki, yedi yaşından aşağı çocuklara akıllı nazariyle bakılmıyor ve akıllı hükmü
verilmiyor. Ancak yedi yaşından itibaren yukarıya doğru yaşlara varmış olanlar
akıllı sayılmaktadır.
Altı yaşında olan küçük Zeyd,
İslama gelse (Müslüman olsa) İslâmma hükmolunur mu?..
ELCEVAP... Olunmaz. Abdurrahim, Cilt 1, Sahife 74
Zimmî Zeyd'in, yedi yaşında
olan küçük oğlu Amr İslama gelse, sahih olur mu?..
ELCEVAP.,. Olur.
ABDURRAHİM, 74
MÜRTED VE KÜFÜRLE İLGİLİ
HÜKÜMLER
Musannif merhumun
zikretmediği fakat sarihler tarafından ve diğer uzun eserlerde zikredilen bâzı
mühim hükümleri arzetmeyi uygun bulduğumuzdan naklediyoruz :
Mutlaka küfür icabeden amel,
söz ve hareketler, mürted olan kimsede olduğu gibi amellerin hükmünü ve
varlığım söyleyen ve yapanlardan yok eder. Yâni hiç yapmamış gibi amel
defterinden silinir. .
Binâenaleyh hacc vazifesini
daha evvel yapmış olursa mutlak küfürden ve mürtedlikten sonra İslama rücû
ettiğinde tekrar hacc vazifesini iade etmesi farzdır.
Evli ise nikâh tazelemesi
lâzımdır. Aksi takdirde aile hayatı fesatlıkla devam eder.
Hac vazifesini iade etmesi
lâzım olmakla beraber namaz ve sair amellerini iade etmesi Sazım değildir.
îmandan sonra mürted olanın veya küfürde bulunanın amellerinin yok olduğu ve
hiç bir ecir ve sevabın kalmadığını nâtık olan ilâhi hükümler meali şöyledir :
«(Mü'minlerdcn)
kim imam tanımayıp kâfir olursa her halde
bütün yapdığı boşuna gitmiştir. Ve o, âhirette en çok ziyana uğrayanlardandır.»
Mâide, 5
«Andolsunki (Habîbim) sanada,
senden evvelki (Peygamberlere) de (şu) vahyolunmuşdur: Eğer (bilfarz Allah
C.C.'a) ortak tanırsan şirk edersen celâlim hakkı için (bütün) amel (ve
hareketler) in boşa gider ve muhakkak husrâne düşenlerden olursun.» Zümer,
65
Bu gerçekler karşısında,
müslüman çok dikkatli ve uyanık bulunması lâzımdır. Aylarca, senelerce ve
ömrünün pek çok zamanında yapmış olduğu ibadet ve hayrı hasenat bir günde veya
bir saniyede yok olup eli'boş ve müflislerden olarak huzuru ilâhiyyeye
gidebilir. Orada yaptıklarını amel defterinde bulamaz. Helak ve ziyana uğrar,
cehennemi boylar.
Binâenaleyh her hâlü kârda
konuşulacak söz veya yapılacak işlerin îmana zarar vermeyecek tarafını dikkata
alarak hareket etmeli. Evvelâ gönül terazisine ve İslâm ölçüsüne vurup ondan
sonra yapmak veya söylemek en salim yoldur.
İLGİLİ FETVA
Zeyd'den, hataen küfür
kelimesi sâdır olup tecdidi îman ettiğind geçmişdeki
ibâdetlerini iade etmesi lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Namazların iadesi
lâzım olmaz. Haccda iade lâzımdır.
HAMİŞİ BEHÇE, 165
Bu fetvada her ne kadar
hataen denilmişse de, bütün fukahanm görüşü bilerek ve oyuncak olsun gibi
hallerle küfür söylemekle aynı hüküm câridir.
Küfür kelimesini
söyleyen kimselerin cihetleri ve nev'ileri vardır Bahri
Râik adlı eserde ve oradan naklen metin şârihi Dâmad adı ile mâruf olan eserde
de şöyle beyan ediliyor: . Hulâsa'i kelâm küfür sözünü söyleyenler:
a) Bir
kimse, küfür kelimesini eğlence ve oyun (şaka) olarak söylerse, bütün ulemanın
ittifakı ile kâfir olur ve itikadına itibar olunmaz.
Buraya her türlü küfür şaka
ve eğlenceler, gülüştürme!er dahildir.
b) Bir
kimse, küfür kelimesini hataen veya mükrehen söylese, bütün ulemanın indinde
kâfir olmaz ve tekfir olunmaz.
c) Bir
kimse, küfür, olduğunu bildiği halde bile bile küfür kelimesini söylerse, bütün
ulemanın ittifakı ile kâfir olur ve tekfir olunur.
d) Bir
kimse, söylediği sözün küfür olduğunu bilmediği halde kendi ihtiyarı ile
söylerse, işte burada küfür olup, olmamasında ihtilâf vardır.
Böyle olan mes'elelerde tahrir ve tetkik edene yakışan imkân dâhilinde pek çok
ihtimaller karşısında küfür ciheti olmayan tarafa hamledip müslümanın küfrüne
fetva vermemek en güzel yoldur. Ve böyle etmek gerekir.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/332-367.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/368-369.
Lekît; sokağa, cami ve saire önüne bırakılmış ve anası
babası belli olmayan çocuktur.
İslâm beldelerinden bir beldede vâkî hamam kapısında
bulunan küçük Hind'in hürlüğüne hükmolunur mu?..
ELCEVAP... Olunur.
BEHÇE
Hind, hamam kapısında bırakılmış bir yaşında oğlan
bulup aldıktan sonra lekît (bulunan çocuk) üzerine borç olmak üzere hâkimin
emriyle bir müddet o lekît oğlanı kendi mâliyle mâruf mikdar infak ve giydirse,
o oğlan baliğ olduğunda Hind bu müddet de nafaka ve elbisesine masrafını
oğlandan almağa kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/370-371.
Lükata, bulunan yitik ve tesadüfen bulunan para, mal ve
sairedir. Bulunan eşyanın îlânı ve yerini bulmak için duyurmaya
çalışmanın nıeşrû'iyyeti pek çok sünnetle beyan edilmiştir.
«Her kim bir kayıp hayvanı
bulursa, o hayvanı bildirmedikçe (îlân etmedikçe) kendisi dalâlettedir.»
Müslim.
Zeyd, umûma âid bir yol üzerinde, şu kadar para bulup
sahibine reddetmek için alıp ve şâhid diktikten sonra Zeyd, kendisi tarif
etmekten âciz olmakla o parayı tarif (duyurmak)
için hâkimin izni ile Amr'e verdikten sonra bu meblâğ Amr'in bir taksirat ve
tecâvüzü olmadan Amr'in elinden çalınıp zâyî olsa, Zeyd yahut Amr'e tazmin
etmek lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 199
Zeyd'in devesi kayıp olduktan
sonra, Amr o deveyi sahrada (ovada) bulduğunda (sahibine) red etmek için alıp ve
şâhid dikip sonra deve Amr'in tecâvüz ve hiç bir .taksiratı olmadan zayi olsa
(yitse), Amr'e tazmin etmesi lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ,
191
Zeyd'in iki devesi kayıp olduktan sonra,, Amr o
develeri tutsa, sonra Zeyd develerini istediğinde Amr «Mücerred ben. tutmakla
bana şu kadar para vermeyince vermem» demekle Zeyd Amr'e o kadar para verip
develeri alsa, Zeyd (verdiği) o parayı Amr'den geri almağa kadir
olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
ALİ EFENDİ, 191
Hind, kendi mülkü olan evini Amr'e îcara verip ve
teslim edip Amr evinde sakin iken evin duvarı içinde Müslümanların sikkesiyle
sik-kelenmiş bir mikdar para bulup çıkardıktan sonra Hind, «O para benim
mülkümdür» diye dâva etse (Hind) sözüyle tasdik olunup parayı Amr'den almağa
kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
Bu surette Amr «Mücerred ben
o parayı bulup çıkarmakla benim olmuş olur> diye vermemeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
BEHÇE, 200
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka
El Ebhur Tercümesi, Merhaba Ofset Yayınları 2/373-375.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/376-377.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/378-379.
Şirket: Ortaklık, her yönleriyle İslâm hukukunda uzun
uzun beyan edilmiştir. Ve şirket: Ortaklık, birden fazla kimselerin iştirak
ettikleri veya müşterek oldukları mal ve emsali üzerinde ortaklıktır.
Kısımları metinde mezkûrdur.
Bütün ortaklıklarda kâr ve
zarara iştirak etmek şarttır. Aksi takdirde ortaklıklar bâtıldır.
Ortaklığın meşrû'iyyeti kitap
ve sünnetle ve diğer delillerle sabittir.
Kitapdan olan şer'i
delillerin meali:
«(Ölünün) edeceği vasiyyet ve
borç (un edasın) dan sonra üçte birde ortakdırlar.» Nisa Sûresi, 12
«Gerek (mallarını birbirine)
katıp karıştıran (ortak) ların çoğu birbirine haksızlık eder.» Sâd
Sûresi, 24
Sünnetten olan delillerin
mealleri:
«Allah (C.C.) biri diğerine
hıyanetlik etmedikçe ben iki ortağın üçün-cüsüyüm. Hiyânetlik etti mi
aralarından çıkarım» buyurdu.
Hadis'i Kûdsî, Ebû Dâvud
Hz. Rasûl (S.A.V.) Sâib bin
Yezid'i Mahzûm'i (R.A.) ismindeki ortağına şöyle buyurmuştur :
«Merhaba kardeşim
ve ortağım» Ahmed Bin Hanbel,
Ebû Dâvudve İbni Mâce.
Yâni birinci ortaklık mülkün esasında ve anasında
ortaklıkdır. Bu ortaklığın sebep ve oluş yönleri metinde mezkûrdur. Ve bu
ortakhk-daki tasarruf her iki ortak birbirine izin vermedikçe diğerinin mâlinde
yabancı gibidir. Binâenaleyh ortağın izni olmadan ortak nâmına hiçbir tasarrufda
bulunamaz.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, Amr'in zimmetinde olan
şu kadar para hakkını almadan Zeyd ölüp kızları Hind ve Zeyneb'i terk ettiğinde
Amr bu meblâğından Hind'in hıssasını Hind'e verirken Hind kanaat etmeyip
«Zeyneb'in hıssasmıda bana ver» diye Anır'i cebretmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. NETİCE, 162
Bu fetvadaki hüküm, metinde
geçen «îrs cihetinden olan ortaklık cümlesinin hükmünü ifâde etmektedir.
Ortaklardan biri diğerinin hakkında tasarruf edeme. Ancak ortağın izniyle
tasarruf edebilir.
Zeyd, Amr ile müştereken
mâlik olduğu beygiri Amr'in izni olmadan mer'aya salıverip başında muhafız
olmadan bırakmakla beygir zayi olsa Amr beygirden hıssasını Zeyd'e tazmin
ettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 178
Zeyd ve Amr bir eve
müştereken mâlik iken Zeyd Amr'e «Evden hıssani al, eğer almazsan hıssanı bana
sat» diye cebretmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
(Zira-ticâret ve alış verişde meşru olan rıza şarttır. Binâenaleyh rıza
olmayınca alış veriş doğru olmaz). FEYZİYE, 181
Ölen Zeyd'in veresesinden
Amr, Zeyd'in, Bekir'in zimmetinde olan şu kadar para hakkını Bekir'den tamamen
alsa, (ölen) Zeyd'in diğer veresesi Amr'in aldığından hisselerini almağa kadir
olurlar mı?. ELCEVAP.. Olurlar. ALİ EFENDİ, 200
Zeyd, Amr ile müştereken
mâlik olduğu gemiyi (Motor, kamyon ve emsalini)
Amr'in izni olmadan başka memlekete götürmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, 201
Zeyd, Amr ile müştereken
mâlik olduğu koyunu azgınlıkla müstakil olarak zaptetse, Amr koyundan hıssasmı
(alıp) zaptetmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur ALİ EFENDİ,
202
Zeyd, kardeşi Amr ile
müştereken mâlik olduğu arsada Amr'in izni olmadan kendisi için ağaç dikse, Amr
arsayı hâkime taksim ettirip kendi hissesinde vâki olan ağaçları Zeyd'e
soktürmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 202
Zeyd, (kendi) mâliyle satın aldığı eşyayı Amr ile
müştereken mâlik olduğu gemiye yükletip başka memlekete götürüp sattığında
şu kadar (belli mikdar) fayda hâsıl olsa Amr
«mücerred gemi aramızda müşterek olmakla hâsıl olan fâide (kazanç) de sana ortak
olurum» demeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
(Fakat ortağın izni olmadan yükletti ise Zeyd için tıyb olmaz). FEYZİYE,
177
Yâni Şirketi Akid'de = Bir şey üzerine sözle yapılan
ortaklık, «Kâr olsun olmasın ayda veya senede beşyüz veya- bin lira kâr vardır»
diye tâyin edilen şartla ortak olunmamalıdır. Böyle ortaklıklar
bâtıldır. Ancak kâr mikdarını tâyin etmeden kâr ve zararın yüzdesi şartıyla,
meselâ : Yüzde beş, yüzde ellisi gibi şekillerle yapılmasıyla sahih olur. Zira
kârda tâyin yoktur. Kâr ne kadar çoğalırsa yüzde nisabı da çoğalır. Kâr az
olursa yüzde hisabıyla ortaklıkdaki hisse de azalır.
AÇIKLAYICI FETVALAR
Müslüman
Zeyd, zimmî (vatandaş kâfir) olan Amr ile müfâveza
(denk ve müsavi mallarla da olsa) ortaklık yapması caiz olur mu?,. ELCEVAP...
Olmaz. (Zira biri Müslüman diğeri kâfirdir). BEHÇE, 203
Zeyd ve Amr müfâveza
ortaklığı yapsalar lâkin sermâyeleri müsavi olmasa
yapılan bu müfâveza ortaklığı sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Zira
sermâyenin müsâvî olması şarttır).
FEYZİYE, 176
Metindeki hükümlerden ve bu
fetvalardan anlaşılmıştır ki; Şirket'i Müfâveza; sermayede, kârin hisselerinde,
îman ve dîn birliğinde müsâvî olmaları şarttır. Aksi takdirde ortaklık müfâveza
ortaklığından inan ortaklığına inkılâp edebilir.
Zeyd'in şirket'i müfâveza ile ortağı Amr, Bekir'den
bedeli malûm olan bir miktar eşya alsa, Bekir eşyanın bedelini Zeyd ve Amr'den
hangisinden dilerse almaya kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur BEHÇE, 204
Yâni Şirket'i Müfâveza ve inan, altın, gümüş ve geçerli
olan para ile sahih olur ve Şirket'i înân ne gibi şartla sahih olursa, şirket'i
müfâveza da aynı şartlarla sahih olur.
MÜFÂVEZA ORTAKLIĞI İLE İLGİLİ
FETVALAR
Zeyd'in şirket'i mufâveza ile
ortağı Arar, ortak maldan şu kadar (bir mikdar) eşyasını oğlu Bekir'e değer
bedeliyle satıp ve teslim etse,, bu satış sahih ve nafiz olur mu?.. ELCEVAP...
Olur BEHÇE, 212
Zeyd'in şirket'i mufâveza ile
ortağı Amr, Hind'i şu kadar (bir mikdar). mehir söyleyerek nikahlayıp ve duhûl
(cima') ettikten sonra Amr Hindi talâkı bâyinle boşasa, hâlâ Hind konuşulan
mehri (boşayan) Amr'den talep etmeyip (ortağı) Zeyd'e «Mücerred ortağın olmakla
sen kendi mâlinden bana ver» diye cebretmeye kadir olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.
BEHÇE, 212
Yâni şirket'i inan ortaklığı; Mufâveza ortaklığında
ortak her ne şekilde tasarruf yapabilirse şirket'i inanda da aynı tasarrufları
yapabilir.
Şirket'i inanda ortak
olanların sermâyelerinin müsavi olması şart değildir. Birinin sermayesi
diğerinin sermayesinden fazla ve yaeksik olabilir.
Ortaklardan her biri ortak
olan malı gerek peşin para ile ve gerek veresiye olsun az ve çok bir paha ile
satabilir.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd ve Amr şirket'i inan ile
ortak iken Zeyd ortak maldan şu kadar (bir mikdar) metâ'ı Amr'in izni olmadan
emsalinin kıymetinden çok noksan fiatla satıp ve teslim etmesiyle harcamış olsa,
Amr hissesinde satmaya izin vermemiş olmakla metâ'dan hıssasım Zeyd'e tazmin
ettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE, 175
Zeyd'in şirket'i inan ile
ortağı olan Amr, Bekir'den şu kadar para ödünç alıp sonra Amr firar etse, Bekir
Zeyd'e «Mücerred Amr senin ortağın olmakla o parayı bana mâlinden eda et»
demeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Zira şirketi inanda
ortaklar birbirinin kefili olamaz).
ALİ EFENDİ, 201
Zeyd'in şirketi inan ile
ortağı olan Amr, ortak maldan şu kadar eşyayı malûm paha ile Bekir'e satıp
teslim edip sonra parasını almadan başka memlekete gitse, (veya ölse) Amr Zeyd'i
parayı almaya vekil etmiş değilken Zeyd, Bekir'e «Mücerred sen Amr'in ortağı
olmakla bu parayı bana ver» diye cebretmeye kadir olur mu?.! ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, 200
Müslüman Zeyd, zımmî
(vatandaş olan kâfir) Amr ile şirketi inan ortaklığı yapsa sahih olur mu?..
ELCEVAP... Olur. (Zira bu
şirkette, din birliği ve sermâyede müsâvilik gibi şart yoktur);
BEHÇE, 203
Yâni, şirket'i inan ortaklarının sermâyeleri gerek
müsâVî ve gerekse farklı olsun ortakları kâr-ı aralarında sermâyelerin
miktarına göre taksim etmek üzere şart etseler sahih olur ve kâr aralarında
ettikleri şart üzere sermâyelerinin mikdarma göre taksim olunur. Gerek ikisinin
de çalışması olsun ve gerekse birinin, çalışması şart kılınsın. Ancak yalnız
birinin çalışması şart kılındığı takdirde o çalışan kimsenin de yedinde
diğerinin sermâyesi 'ticâret eşyası ve emânet hükmündedir.
İLGİLİ FETVALAR
(pZeyd ve Amr, aralarında
şirket'i inan ortaklığı kurup lâkin Zeyd hasta olmakla Amr yalnız başına ortak
malı çalıştırıp şu kadar kar hâsıl olduğunda Zeyd kârdan hissesini almak
istediğinde Amr «Sen çalışmakla şart koşulan hisseni noksan al» demeğe
kadir olur mu?.. ELCEVAF... Olmaz. BEHÇE, 204
Zeyd ve Amr ticâretten bir
nev'i mahsusda (Meselâ: Sâde koyun veya sâde buğday ticâretinde) şirket'i inan
ortaklığında anlaştıktan sonra Zeyd, Bekir'den kendi mâliyle ticâretleri
cinsinden olmayan bir meta1 (eşya) alıp, başkasına satıp şu kadar (bir mikdar)
kâr hâsıl olsa, Amr Zeyd'e «Yazıldığı üzere ortağım olmanla o kârda ortak
olurum» demeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
Zeyd", babası Amr'in îyalinde
(Aile ve himayesinde) iken Amr'e kâr ve kazancında yardım edip bir mikdar mai
hâsıl olduktan sonra Zeyd Ölse, Zeyd'in diğer veresesi o maldan hıssa nâmına bir
şey almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. FEYZİYE, 174
Yâni babasının evinde ve
babasının mülkünde ona yardım eden oğlu ölse onun yardımı zamanında kazanılan
mal babanın- olduğundan evlâdı olan ve yardım eden Zeyd ölse, onun vârisleri,
meselâ: Karısı, oğlu, kızı gibi kimseler o maldan hak iddia edemezler. Bu husus
«Babalı olanın malı olmaz» sözüne tetabuk etmektedir. Ancak babasının
.hirnâ-•yesinde olmaz ve kendinin sermâyesi ile kazançda bulunursa, bu takdirde
gelir ve kazanç kendinindir. Velev ki babası ile ortaklaşa ticâret yapsınlar.
Zeyd, kendi
mülkü olan arsasında bağ dikerken, Zeyd'in iyâlinde (yanında
ve himayesinde) olan oğlu Amr Zeyd'e yardım etse, Amr o bağda (babası) Zeyd'e
ortaklığa kadir olur mu?.. ELCEVAP. . Olmaz. FEYZİYE, 176
Zeyd, babası Amr'in îyalinde
iken kâr ve kazancında yardım edip bir mikdar mal hâsıl olsa, Zeyd o malda Amr'e
ortak olmaya kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. ALİ
EFENDİ, 195
Zeyd, ölüp oğulları Amr ve
Bekir'i terk ettiğinde Amr taksimden evvel mâliyle müstakil olarak ticaret edip
bir mikdar mal tahsil etse, B-e kir, Amr'e «Tereke aramızda müşterek iken tahsil
etmenle o malda sana ortak olurum» demeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ E#ENDİ, 195
Bu son fetva ile diğer
fetvalar arasındaki hükümlere dikkat etmek
gerekir. Kendi mâliyle
kazanana diğerlerinin iştirak hakkı yok. .Velevki mürüvveten yardım etsinler.
Yâni san'atta ve iş yapmayı teahhüd ve kabul etmekteki
ortaklık; çalışmak ve iş kabul etmek üzere yapılan ortaklıktır. Binâenaleyh, bu
iki ortak iş veren tarafından istek ve teksiflerin yerine getirilmesi her iki
ortak tarafından kabul edilen ve yapmaları gereken ortaklıktır.
Gerek çalışmaları alesseviye
olmak şartiyle olsun, gerekse çalışmanın üçte biri birine-ve üçte ikisi diğeri
üzerine olsun, yine bu ortaklık şahindir.
Ortaklardan her biri, iş
kabul etmede ve bir iş üzerinde anlaşmada yetkisi vardır. Biri iş alıp diğerinin
çalışması da caizdir. Veya san'atta müşterek olan iki terzi ortaktan birinin iş
alıp biçmesi, diğerinin de dikmesi caizdir.
İş kabul etmede ortaklar
biribirinin vekilidir. Binâenaleyh asıl olan kimsenin kendi yetkisi ne ise vekil
olanlar da aynıdır. Birinin kabul ettiği işin yapılması, hem kendisine ve hem
de ortağına lâzım olur. İş veren kimse, iki ortaktan hangisinden arzu ederse
ondan işin ifâsını ister. Ortaklardan hangisi olursa olsun her biri o işi
yapmaya mecburdur. Bunlardan birisi «bu işi ortağım kabul etmiş, ben karışmam»
diyemez.
Şirket'i sanayide birinden
dükkân, diğerinden çalışmak şartı üzerine iki kişi ortak olsalar sahih olur.
Yapılan işin ücretini almada
da her iki ortak yetkilidir. İş veren kimse de bu iki ortaktan herhangi birine
verebilir.
Ortaklar, kazancı ettikleri
şart üzerine taksim ederler. Yâni müsavi olmak üzere şart koşdularsa, o
şekilde, yok ikili birli olmak üzere şart koştularsa kazanç ve kân ikili birli
olarak taksim ederler.
Bu ortaklıkda çalışmak da
müsâvîlikle beraber kârda fazlalık şartı da caizdir. Ortaklardan biri tarafından
alınan iş her hangi bir sebeple "telef edilse, her ikisi tazmin eder.
Şirket'i vücûh = Şeref, îtimad ve itibâr ile olan
ortaklık; her iki ortağın da sermayesi olmayıp şeref ve itibarıyla veresiye alıp
satılan maldan kazanılan kâr üzerinde ortaklıktır.
Bu ortaklıkda da yapılan
kârı, aralarında müsâvî olarak taksim şartı ile olduğu gibi, ikili birli taksim
edilmek üzere yapılan şart da sa-hihdir. Ancak alınan mal aralarında yan yarıya
hisseli olarak alınırsa, kârın taksimi de aynen öyledir. Bu takdirde fazla ve
eksiklik şartı manasızdır.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd ve Amr, şirket'i vücûh
ile ortak olup sonra bunlar o ortaklıkda çalışıp bir mikdar mal kazandıktan
sonra malın hepsini Zeyd alsa, hemen Amr yaptıkları ortaklık
şartı üzere hissesini Zeyd'den almağa kadir olur mu?..
ELCEVAP. Olur. ABDURRAHİM, 382
ORTAKLIKLA İLGİLİ MUHTELİF
FETVALAR
Zeyd'in oğlu Amr, müstakil
olarak ticâret edip bir mikdar mal kazanıp ve o mal ile şu kadar kile buğday
satın aldıktan sonra Amr ölüp (babası) Zeyd'i ve diğer veresesini Terketse,
diğer verese o buğdayı mirasa katmak istediklerinde (babası olan) Zeyd,
«Babanın sağlığında oğlun malı olmaz» diye diğer vereseyi menetmeye kadir olur
mu?.. ELCEVAP Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 208
Bu fetvada olduğu gibi
babanın ve oğlanın evleri ve masrafları ayrı olur da her biri ayrı ticâret
yaparlarsa -veya ikisi ortak olarak bir yerde ve bir işde ticâret yaparlarsa,
her ferdin kendi hakkı kendinindir. Yapılan şart üzere ortaklar hisselerini
alırlar.
Çinicilerden Zeyd ve Amr,
kârı aralarında beraber olmak üzere çinicilik ortaklığında anlaştıktan sonra,
Zeyd ve Amr aldıkları toprağı çini işleyip şu kadar (bir mikdar) kâr hâsıl
-olduğunda kârın hepsini Zeyd alıp harcasa, Amr kârdan hissesini Zeyd'e tazmin
ettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP Olur. BEHÇE, 209
Şirket'i inanla ortak olan
Zeyd ve Amr, müşterek malı çalıştırırlarken hiç birinin taksiratı olmadan ortak
mala zarar tereddüp etse, bunlar zararı ne şekilde çekerler?.. ELCEVAP...
Sermâyelerine göre (çekerler).
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/382-392.
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd ve Amr, bir dağdan odun
kesmek üzere ortak oldukdan sonra Zeyd kendisi tek başına kesip ve topladığı
odunu tek başına almak is-
tediğinde Amr «mücerred
ortaklık yapmışdık» diye oduna müdâhaleye kadir olur
mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
(Zira bunun gibi şeylerde ortaklık sahih olmaz ve müdâhale hakkı da olamaz).
Yâni bu fetvadaki ortaklık
sahih oîmayıp fasit olduğundan ortağının topladığına müdâhale ve iştirak
edemez.
BEHÇE, 205
Zeyd ve Amr, her ikisi fakir
olup dilencilik yapmada, ortaklık şartı yapdıkdan sonra ikisi de insanlardan
istese, lâkin Zeyd'e ashabı hayrın ihsan ettiği Amr'in tahsilinden ziyâde olsa,
Amr ziyâdede Zeyd'e ortak olmaya kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. ;(Zira
fasit ortaklıktır). BEHÇE, 205
«Ortaklık bahsinden» buraya kadar beyân edildiği üzere
ortaklık çeşitlerine göre ortaklıkda kâr ve zarara ortaklık şartları bulunmaz
ise, o ortaklık fasittir. Fasit olan ortaklıkda kârın taksim şeklide yukarda
geçmiştir.
ORTAKLIKLA İLGİLİ MUHTELİF
FETVALAR
Zeyd ve Amr, inan ortaklığı
ile anlaşdıklannda kârı ne şekilde taksim edeceklerini zikretmeyip sonra ortak
malı çalışdırıp kâr hâsıl olsa o kârı ne şekilde taksim ederler?.. ELCEVAP...
Sermâyelerine, göre. ALİ EFENDİ, 197
Zeyd, kardeşleri Amr ve
Bekirle müştereken mâlik olduğu katırı Amr ve Bekir'in izinleri olmadan bir
müddet icâre verip ücretini alsa, Amr ve Bekir «bu ücretten hissemizi yer» diye
Zeyd'e cebretmeye kadir olurlar mı?..
ELCEVAP.., Olmazlar lâkin
Zeyd'e de (bu ücret) tîyp olmaz.
ALİ EFENDİ, 196
Ölen Zeyd'in veresesinden Amr
ve Bekir taksimden evvel terekeden şu kadar (bir mikdar) parayı diğer
vereselerin izinleri olmadan alıp çaî-dırsalar ve-şu kadar (bir mikdar) kâr elde
etseler Amr ve Bekir bu paradan diğer veresenin hisselerini tazmin ederken
diğer verese «kârdanda hisse alırız» demeye kadir olurlar mı?.. ELCEVAP...
Olmazlar, lâkin Zeyd'e de (bu ücret) tîyp olmaz.
ALİ EFENDİ, 196
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/393-395.
Vakıf; Lügâtta, hapsetmek, tutmak, menfaat ve gelirini
fukaraya tasadduk etmektir. Şer'î tarifi metinde mezkûrdur.
Vakfın meşrû'iyyeti kitabın
delâleti, sünnet ve İcmâ'ı Ümmetle sabittir.
Delâlet ve işaret eden
âyetlerden birinin mealî:
«Hayır işleyin» Hacc Sûresi,
âyet: 77.
Hz. Peygamber (S.A.V.)
Medine'i Münevverede muhtelif zamanlarda binalar için tasaddukda bulunmuştur.
Ve mübarek sözünün birinde teşvik mâhiyetinde meâlen şöyle buyurmuşlardır :
«Âdem oğlu öldüğü vakit ondan
(her) ameli kesilir. (Amel defteri kapanır). Yalnız üç şey müstesna: (O üç şey
de): Sadaka'i Câriye, yahut kendinden faydalanılan ilim veya kendisine duâ
edecek hayırlı evlâdı.»
Müslim.
Bu Hâdis'i Şerifdeki,
«Sadaka'i Câriye» cümlesi, akıcı ve devam edici sadaka manasınadır ki, bunun da
en güzel örneği vakıftır. Ulemâ ve fakihlerimizde böyle olduğuna hüküm
vermişlerdir.
İslâmda Ümmeti Muhammed
(S.A.V.) den ilk vakıf yapan Hz. Ömer (R.A.) dır.
Vakıf örneğini daha evvel ve
çoğunu işleyen Hz. İbrahim Halîlul-lâh (S.A.V.) dir. Onun vakfı ve yaşantıları
'el'an devam etmektedir,
Vakfın sebebi, mahalli, rüknü
ve şartı vardır.
Sebebi: Dünyada yaşayan
insanlar arasında iyi olarak anılmasını ve âhirette Hak Teâlâ (C.C.)'ya
yaklaşmak, mükâfata nail olmak arzusudur.
Mahalli: Menfaatlanmaya lâyık
olan malın vakıf için konulmasıdır.
Rüknü : «Fakirlere,
miskinlere ve emsali olan yerlere ebediyyen vakfettim» gibi lafızlarla tasadduk
edildiği söylenmesidir. Ve bu şekildeki lafızlarla tasadduk edip fukaranın ve
diğer,ihtiyaç erbabının menfaatlan-masını temin etmektir.
Şartı: Diğer teberrûlarda
olduğu gibi, vakıfda da vakfı yapan kimsenin, hür, akıllı ve baliğ olması
şarttır.
Vakıf, bir şeyin vukû'una
bağlanarak yapılmaması, kesinlikle vak-fiyyeti bitmesi lâzımdır. Binâenaleyh
meselâ : bir kimse, «eğer çucoğum falan yerden gelirse, evim fakirlere tasadduk
edilmek üzere vakıfdır» dese, sonra da çocuk gelse böyle demekle vakıf olmuş
olmaz.
Vakıf, vakfeden kimsenin malı
ve mülkü . olması şarttır. Şayet bir araziyi birinden zorla gasbeder sonra da
vakfederse, bu da vakıf olmaz.
Vakfeden kimsenin,' vakfın ne
demek olduğunu bilmesi şarttır. Ve Sefih, müflis ve borçlu olduğundan vakfeden
kimsenin vakıf etmesi yasaklanmamış olması da şarttır.
Vakfeden kimse ,başka
milletten olmaması da şarttır. Binâenaleyh mürted olan kimse, mürted iken
vakfetse ve mürtedliği hâlinde iken öl-dürülse veya kendisi ölse, bu vakıf sahih
olmaz. Eğer mürted hâlinde vakfettikten sonra müslüman olursa sahih olur.
Müslüman kimse, müslüman iken
vakfetse Allah (C.C.) muhafaza sonra irtidât etse, vakfı. bâtıldır. Binâenaleyh
ister mürtedliği üzere öldürülsün, ister kendisi ölsün, isterse tekrar islâm'a
dönsün bu vakıf vereselerine miras olur. Ancak tekrar İslama döndüğü zaman
vakıflığını tekrar yaparsa, bu takdirde vakıf bâtıl olmaz.
Mürted'de kadının vakfı
sahihtir. Zira mürted de olan kadın öldürülmez.
Vakfetmede Müslümanlık şart
değildir. Binâenaleyh zımmî (Vatandaş ve kâfir) olan kimse, kendi evlâdı ve
nesline vakfetse ve bunların ihtiyacından fazlasını fakirlere tasadduk edilmesi
şartını da koysa caizdir. Ve bu vakıf dan müslümanların ve zimmîlerin
fakirlerine vermek caizdir.
DÂMAD
Vakfı vakfeden zâta; vâkıf,
vakfedilen şey'e; Mevkuf ve mahalli vakıf bir şeyin aynının menfaati kendisine
vakf ve tahsis edilen şahsa veya mahallede, mevkufun aleyh, meşrutun leh ve
masrafı (vakfın sarfedil-mesi şart koşulan yeri) denilir.
Yukarıdaki Dâmad adlı eserden
naklettiğimiz vakfın smhatına âid olan şartların hükümlerini merhum ÖMER NASÛHÎ
BİLMEN hocamız maddeler hâlinde şöyle sıralamışlar:
1 - Vakıf (Vakfeden kimse),
temlik ve teberrüa ehil olmalıdır.
2 - Vakıfın, vakfa rızâsı
bulunmalıdır.
3-Vakıf borcundan veya
sefahatinden (sefihliğinden) dolayı gayri mahcur (muamelesi yasaklanmış)
olmamalıdır.
4 - Vakıf, bir şarta
talik edilmeyip müneccezen (kesin ve derhal vakfedilmiş) olmalıdır.
5 - Vakıf, muvakkat
değil, müebbed (ebedî) olmak üzere yapılmalıdır.
6 - Vakfın gailesi (kazanç ve
geliri), müebbeden (ebediyyen), mun-kâtî (kesilmiş) olmayacak bir cihetle tahsis
edilmelidir.
7 - Vakfedilen şey: Deyn
(borç) değil, hâlen mevcut ayn (kendi mevcut olan şeyden) olmalıdır.
8 - Asaleten vakfedilen
şeyi ,menkûl değil, gayrimenkul akar olmalıdır.
9 - Vakfedilen binalar
ile ağaçlar ve kal'a gayri müstahak bir halde bulunmalıdır.
10 - Vakfedilen şey,
muayyen ve malûm olmalıdır..
11 - Vakfedilen şey,
Vakıf ânında vâkıfın malı bulunmalıdır.
12 - Vakıf, şartı
Hıyardan = Muhayyerlik şartına mukârenetten hâli olmalıdır.
13 - Vakfın, Meşrutun lehi
(niçin ve nereye, nasıl vakfedildiği) zikredilince bu, kat'î surette tâyin
edilip cehaletten, terdidden (Mürtedlik-ten) beri olmalıdır:
14 - Mevkufun aleyh,
(Kendisine vakf edilenler), hem haddi zâtında, hem de vâkıfın itikadına ibâdet
ve gurbet nev'inden bulunmalıdır.
15 - Mevkufun aleyh,
ecnebi tabiiyyetini hâiz bir gayri müslim bulunmamış olmalıdır.
Dinî Bilgiler, Sayfa 222,
Vakfın, çeşitleri ve vakfa
âid gerekli lafızların öz izahı höcammıv Hukûk'u îslâmiye Kamusu ile Dinî
Bilgiler adlı eserinde gerekli malûmat verilmiştir.
Hayır Müesseseleri;
Ammenin faydalanması için vakfedilen, Mescidler, Medreseler,
Hastahâneler, Mektepler, Kütüphaneler,
Camiler, Çeşmeler, Kabristanlar, İmarethaneler,
Kur'an Kursları, İmam-Hatip Okulları, hanlar ve
hamamlar gibi müesseselerdir.
İLGİLİ FETVALAR
İslâm pâdişâhlarından bir
padişahın (Allah (C.C.) insanlar üzerinde
gölgesini = yetkisini dâim etsin) araziyi emiriyyeden bir miktar muayyen
araziyi bir medresenin (Dîni ve Millî faydalı bir okulun) ihtiyaçlarına
vakfetmesi caiz olur mu?... ELCEVAP. . Olur. ALİ EFENDİ,
205
Araziyi emiriyyeden
(Türkiyenin arazisi gibi) bir mikdar yer devlet tarafından sahih
(ve sağlam) mülkiyetle mâlik olduktan sonra Zeyd o yeri bir cihete
(fukara ve hayır müesseselerine) vakfetse sahih olur mu?..
ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 206
Yâni vakfın, sahih ve vakıfliğı muteber olması için
hâkim tarafından vakıflığma dâir karar ve tescili ile bir mütevelliye teslimde
bulunması şarttır. Aksi taktirde vakfeden
kimsenin; rastgele «vakfettim»
demesi veya devletin memuru olmayan bir kimseyi rast gele' hâkim ve
mütevelli tâyin edip hâkim tarafından tasdik ve sicil yapilmıyan vakıflarda
vakıf olmaz.
Fakat İmam'ı Ebû Yusuf
(R.A.)'a göre «falan şeyi vakfettim» demekle vakıf olur,
Fetva ise, İmam'ı Azam (R.A.)'m kavliyledir.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, kendi mülkü olan evini
«vakfettim» deyip lâkin mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirmeden kendi
vakfı olmak üzere başkasına îcâ-ra verdikten sonra Zeyd ölse, bu ev vakf mı
olur, yoksa veresesine diğer terekesi ile vâris olunan mal mı olur?..
ELCEVAP... Şer'î hâkim,
tarafından vakfı tescil edip İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.) kavli üzere vakfın
sahihliğinin lüzumuna hükmederse bu ev vakıf olma'k üzere kalır. Eğer hâkim
vakfı feshederse, Zeyd'in veresesi diğer terekesi ile mülk olmak üzere zabt
ederler .
BEHÇE, 213 ,
Zeyd, arsası kat'îleşmiş
vakıf ve binası mülk olan evinin binasını, bir cihete (hayır
müessesesine) vakfedip lâkin mütevelliye teslim ve
şer'i tescil bulunmasa, Zeyd vakfından ruc'û edip bu binayı kendi mülkü olmak
üzere zabdetmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 214
Zeyd, sıhhatında iken mülkü
olan bir evi ile bir kaç parça (puşte) bağlarını «falan cihete
vakfettim» deyip ulemâdan Amr'i hakem yapıp Amr'e vakfı yazdırsa, bu vakıf
sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Zeyd öldüğünde
veresesi o ev ve bağlarını mîrâsa katmaya kadir olurlar mı?.. ELCEVAP...
Olurlar.
'Abdurrahim Cilt 1, Sahife 394
Bu fetvalar muvacehesinde,
bir kimse kitapların üzerine veya Kur'-an-ı Kerîmin üzerine ve herhangi bir şeye
«vakıfdır» kelimesini yazsa, şer'i hükümleri icra eden hâkimin hükmü ve tescili
olmadan veya İmam'ı Muhammed (R.A.)'e göre, bu hükümle birlikte mütevelliye
teslim edilmeden vakıf olmaz. Fakat İmam'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre vakıf olur.
Zeyd, bir medrese bina
ettiğinde (yaptığında) odalarında' olan talebeye ve medresenin müderrisine
«mülküm olan han'ın (ve otelimin ve emsali gibi) gelirinden şu kadar (belli
mikdar) para verilsin» deyip başka bir şey söylemese, mücerred. böyle demekle
han (müsâfir hâne) vakıf olmuş olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, 215
Zeyd bir mikdar kitaplarını
bir cihete vakfedip sonra mütevelliye teslim ve şer'î tescil bulunmadan Zeyd
ölse, veresesi o kitapları mirasa katmaya kadir olurlar mı?.. ELCEVAP...
Olurlar. (Zira vakıf olmamıştır).
ALİ EFENDİ, 215
Zeyd, «Kayın Validem Hind
evime girerse, evim falan cihete (hayır müessesesine) vakıf olsun»
dese ve Hind Zeyd'in evine girse, bu şekil ile ev vakıf olmuş olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 215
Doksan yaşında olup ateh
getirmiş (bunamış) olan Zeyd, kendi mülkü değirmenini bir cihete vakfetse, bu
vakıf sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.'(Zira vâkıfın aklı başında olması
şarttır).
BEHÇE, 217
Zeyd, sıhhatmda bir mushafı
şerifi vakıf ve mütevelliye teslim edip şer'î tescil ettirdikten sonra Zeyd
ölse, veresesi bu vakfı tutmamağa (tanımamağa) kadir olurlar mı?.,
ELCEVAP... Olmazlar.
(Zira tescil suretiyle vakfın şartı bulunmuştur).
FEYZİYE, 186
Zamanımızdaki fitne ve fesadın en şenîlerinden biri de,
mevtalarımıza âid ve kıyamete kadar vakfedilmiş olan mezarlıklara el atmak,
yıkmak ve yerlerine veya mevtaların üzerlerine bina yapmaktır.
Soru: Vakıf bir makbere
(Kabristan, mezarlık) ilga (mezarlık halinden çıkarıp yıkmaya) veya başka bir
müessese (dükkân, ev vesaire) hâline kalb veya tarla hâlinde ifrağ edilebilir
mi?..
Cevap : Böyle (vakıf) bir
makbere (mezarlık) hiç bir sebeple ilga veya başka bir hâle kalp ve ifrağ
edilemez.
Velevki, beldenin
(memleketin, şehrin) ortasında kalıp kendisine ölülerin defnedilmesi terk
edilsin ve kendisi münderis olup (yıkılıp) içinde mevta asarından bir şey
kalmasın. Çünkü buranın vakfiyeti (vakıflığı) teeyyüd etmiş, buraya metfun (defn
olunmuş) olan ölülerin hakları teal-luk etmiştir. Dinî Bilgiler, Sayfa 224
İLGİLİ FETVALAR
Bir mescid'i şerifin
hareminden (havlusundan) olup ölü defnetmek için hazırlanmış
olan arsayı mütevellisi îcâra vermeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Oîmaz. (Zira
orası ölüler için vakfedilmiş demektir).
* BEHÇE, 224
Zeyd, ölüyü defnetmek için
hazırlanmış olan bir vakıf arsada mü-
tevellîsi Amr'in izniyle
ölüsünü defnettikten sonra Amr'in yerirjl Bekir Mütevelli olsa Bekir
«Râzi olmam» deyip Zeyd'e ölüsünü
çık|§jtmaya _kâdir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 258
Zeyd, kendi mülkü olan
arsasını müslümanlar için kabristan (mezarlık) olmak üzere
vakfedip bâzı kimselerde Zeyd'in izniyle bu arsaya ölülerini defnetseler,
Zeyd nailim olup vakfından rucû etmeye kadir
olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. NETİCE, 171
Yukarıdaki hükümler gereğince
zamanımızdaki yürekler acısı zulüm ve fesâd haller çok felâkettir. Zira ecdadın
yaptıkları hayır müessesesi olan pek çok vakıflara elini uzatan kalpleri
kararmış insanlar, dirileri rahatsız etmekle kalmıyorlar. ] Mevtalarımıza ^_ve
onların ebedî istirahat-gâhı olan mezarlıklara da musallat oluyorlar.
Hak Taâlâ bu zavallıları
ıslâh etsin ve diğer müslümanlan da böyle kötü hareketlerden muhafaza buyursun.
Amîn
Yâni vakfın sahih olması için, yapılan vakıf ebediyen
tâyin edilen yerlerine sarfedilmek üzere olması şarttır. Fakat İmam'ı Ebû Yusuf
(R.A.) vakıfda, masrafı tayin edilen yere ebedîlik değildir, diyor. Binâenaleyh
buna göre masraf tâyin edilen yer, her hangi bir sebeple yıkılsa, yok olsa veya
sarf edilecek bir durum kalmazsa, vakıf fakirlere sar-f edil ir.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, sıhhatmda şu kadar
(malum mikdar) parasını vakfedip kazancını kendisine, kendi vefat ettikten
sonra evlâdına ve evlâdının evlâdına şart edip lâkin ebedilik cihetini beyân
etmeyip bu şekil üzere mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirip sonra ölse,
hemen veresesi «ebedîlik ciheti beyan olunmadı» diye bu vakfı tanımayıp bu
parayı mütevelliden alıp mirasa katmaya kadir olurlar mı?..
ELCEVAP... Olmazlar.
Abdurrahim, Cilt 1, Sayfa 400
.Zeyd, şu kadar bin kuruşunu
lâzım olan vakıf ile* vakfettiğinde gelirini evlâdına ve evlâdının evlâdına
şart edip evlâdlarınm inkirazmdan sonra ebedîlik cihetini de beyan etmese, bu
vakıf sahih olmuş olur mu?.. ELCEVAP... Olur. Evlâdlarınm inkirazmdan (neslinin
bitiminden) sonra geliri fukaraya sarfolunur. ABDURRAHİM, 400
Zeyd, dükkânını vakıf
ve gelirim fukaraya (verilmesini) şart koşsa, bu gelir Zeyd'in
zenginlerden olan akrabasına sarfolunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz. (Zira vakfın
şartı ilâhî*nas gibidir. Onun şartına riayet etmek şarttır).
ALİ EFENDİ, 223
Bir beldede vak'ıf câmi'i
şerifde okunması şart koşulan cüz'ü şerifleri vakfının mütevellisi Zeyd, o
cüzleri bu camiden kaldırıp başka yere koyup diğer yerde okutturmaya kadir olur
mu?.. ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ,
223
Vakıf olan bir evde oturmak
Hind'e şart yapılmış olsa, Hind. evde oturmayıp evini başkasına îcâra (vermeye)
kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 224
AÇIKLAYICI FETVALAR
Zeyd ,karısı Hind ile
müştereken mâlik olduğu evi Hind'in izni olmadan bir cihete vakıf ve
mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirse, Hind hissesinden olan vakfı
tanımayıp evden hissesini zabdetmeye kadir olur mu?,. ELCEVAP... Olur.
ABDURRAHİM, 400
Zeyd, kardeşi Amr ile
müştereken mâlik olduğu evden kendine âid olan hissesini vakfetse, sahih olur
mu?.. ELCEVAP... Hâkimin hükmü ile olur. ABDURRAHİM, 400
Hind, Amr ile müştereken
mâlik olduğu hamamdan (kendi) hissesini bir cihete vakfetse, bu
vakıf sahih olur mu?.. ELCEVAP. . Olur.
BEHÇE, 218
Zeyd, kardeşi Amr ile
müştereken mâlik olup taksime kâbif olan evden kendisine âid olan hissesini bir
cihete vakfedip mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirse, bu vakıf sahih olur
mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 207
AÇIKLAYICI FETVALAR:
Zeyd, mülkü olan bağını vaki
ve gelirini bir cihete şart edip müte-
velHye teslim ve şer'î tescil
ettirdikten sonra, (vakfı) tebdil ve tağyir şartını kendi yedinde koymuş olsa,
hâia Zeyd ruc'û edip gelirini başka bir cihete şart etmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. ALİ
EFENDİ, 218
Zeyd, dükkanını vakf ve
gelirini akrabasının fakirlerine (verilmesini) şart etse, bu gelir Zeyd'in
zengin olan akrabasına sarf olunması caiz olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, 218
Hind, mülkü olan evini vakf
ve gelirini bir cihete şart edip mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirdikten
sonra tebdil ve tağyir şartlarım yedinde (yetgisinde) komasa, böyle iken Hind
bu şartdan ruc'û edip gelirini başka cihete şart etmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP .. Olmaz. ALİ EFENDİ, 219
Mütevelliliği, vakfeden
kimsenin evlâdına şart olunmayan vakfın mütevellisi öldüğünde vakfeden kimsenin
evlâdından mütevelliye lâyık olan Amr mevcud iken hâkim mütevelliliği
(vakfedenin oğlu) Amr'e tevcih etmeyip uzaktan (yabancıdan) Bekir'e
tevcih etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... (Vakfedenin oğlu) Amr'e tevcih etmek
gerekir.
ALİ EFENDİ, 222
Zeyd, bir medrese yapıp ve
vakfedip mütevelliye teslim ve şer'i tescil ettirdikten sonra ulemâdan Amr o
medreseye berâtla müderris tâyin olunsa Zeyd tescil zamanında Müderrisin azil
ve nasbini (çıkarma ve tâyinini) yetkisinde şart koşmuş olmayıp Anır'in azlini
îcabettiren hâli yok iken «Mücerred ben vakfetmemle dilediğim kimseyi Müderris
tâyin ederim» deyip Arar'i azlettirmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİYE, 193
Son fetvadaki hüküm, bizi çok
düşündürmektedir. Zira kendi mülkünü Allah (C.C.) için vakfeden kimsenin
hayrını, iyiliğini tam görmek için vazifelinin tâyin ve azline dâir yetki şartı
koyma hakkı var ken koymadığında, hiç bir söz söylemeye hakkı yoktur.
Asrımızda ise, Müslümanm
birisi arsayı bağışlar, diğer müslümanla-rm yardımıyla ve bir kaç kişinin
delaletiyle bir hayır müessesesi yapılır. Burada Önderlik eden kimselerden
bâzıları nerede ise kıral kesiliyor. «Benim dediğim olacak, sen karışma ben bu
işi yapdım, yaptırdım, söz-sahibi benim, kimse karışamaz. Falanı atarım, şöyle
ederim, böyle ederim" daha neler neler!..
Menkul olsun, gayri menkul olsun, hak yolunda
sarfedilmek üzere yapılan her türlü vakfın şahinliğine fetva verilmiştir. Fakat
menkul |olan mal, eşya vesâirenin vakfında memleketin örf ve âdeti olması şart-
İLGİLİ
FETVALAR
Zeyd, sıhhatmda mülkü olan
kitaplarını vakıf ve mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirdikten sonra Zeyd
ölse, kızları «bu vakfı tanımayız» demeğe kadir olurlar mı?.. JELCEVAP...
Olmazlar. ALİ EFENDİ, 208
înek vakfı mâruf (örfü
âdette) olmayan belde halkından Zeyd, ineği bir cihete (bir hayır müessesesi
veya fakirlere) vakfettikten sonra Zeyd ölse, veresesi ineği mirasa katmaya
kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olurlar. (Zira vakıf âdet
olmadığından sahih olmamıştır. Âdet olan memlekette ise, sahih olur). ALİ
EFENDİ, 208
I Koyun vakfı âdet olan belde
halkından Zeyd, şu kadar (belli mik-: dar) koyununu ve mülkü olan bağını vakıf
ve gelirlerini bir tekkenin (ve emsali fakirlerin bulunduğu yerin) fakirlerine
şart edip mütevelliye teslim ve şer'i tescil ettirdikten sonra Zeyd nadim olup
ruc'û etmeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 208
Zeyd, buğasmı (kelesini)
vakfedip lâkin mütevelliye teslim ve şer'î tescil bulunmasa, Zeyd vakfından
ruc'û edip o buğayı satmaya kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE, 186
Bir belde halkından Zeyd,
sıhhatmda buraya misafirlerin indiğinde kullanmaları için bir kaç orta keçe,
minder ve bakırdan taslar ve muharebeye gidenlere kullanmak için bir kaç kılıç
ve kalkan vakıf ve mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirip mütevellisi bir
müddet tasarruf et-
tikten sonr Zeyd öldüğünde
verese o beldede bu eşyaların vakfı mâruf olup sahih vakıfla vakıf ve tescil
olunmuş iken vakfı tanımayıp mîrâsa katmaya kadir olurlar mı?.. ELCEVAP...
Olmazlar. (Zira vakıf sahihtir, kimsenin hakkı yoktur).
BEHÇE, 218
Altın ve gümüşün vakfı caiz
olur mu?., ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 123
Zeyd, bir karyede (köyde) mülkü olan bağ ve
çiftliğini ve o çiftliğin içinde olan binit hayvanı ve diğer hayvanları,
köleleri ve ekin âletlerini bir cihete ebediyyen vakf ve şart edip mütevelliye
teslim ve şer'î tescil ettirse, bu vakf sahih olur mu?..
.ELCEVAP... Olur (ve
mirasçılar hak iddia edemezler).
ABDURRAHİM, 395
Yâni her hangi bir vakfın vakıflığı sahih ve
kesinleştimi, o vakfın şartı ne ise o şekilde tasarruf edilebilir. Başka
surette caiz olmaz ve kimse hak iddia edemez.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, şu kadar parasını bir
cihete vakıf ve mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirdikten sonra
Zeyd Nadim olup vakfından ruc'û etmeye kadir olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, 209
Zeyd, sıhhatmda bütün
gelirâtını bir cihete vakıf ve mütevelliye teslim ve şer'î tescil ettirdikten
sonra borcu terekesinden fazla olduğu halde ölse, karısı Hind ile diğer
alacaklıları vakfı tanımamağa kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olmazlar. ALİ
EFENDİ, 209
Fakat bu vakıf mütevelliye
teslim ve şer'î tescil yapılmadan borçlu olan kimse ölürse, alacaklıların
o vakfı tanımamaya hakkı vardır. Ve? terekeden haklarını alirlar.
408
Zeyd, sıhhatında mülk ve
gelirini bir cihete vakfedip sonra mütevelliye teslim ve şer'î tescil
bulunmadan boçları terekesinden 'fazla olduğu halde ölse, Zeyd'in alacaklıları
vakfı Hâkime feshettirip o mülk ve geliri alacaklılar (haklarına) taksime
kattırmağa kadir olurlar mı? j ELCEVAP... Olurlar. İBNİ
NÜCEYM, 122
Zeyd, bir vakfın geliri
eskiden bir cihete sarfolunurken şimdiki mütevelli eski sarf olunanı bozup bu
geliri başka cihete sarfetmeye kadir i olur mu?., İELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, 221
Tamire ihtiyacı olan veya yıkılan vakıfların tamiri
veya yeniden inşası meselesi çok mühimdir. Bununla beraber harap olan
vakıfların orada kullanmaya imkân olmayan veya yıkıntı hâlinde olan eşyaların
alım satımı da ne şekildedir, caiz mi, değil mi? diye sorulan mes'ele-lerden
biridir. Metinde en açık ifade ile vakfın tamirinin cevazı, yıkıntı ve enkazı o
vakıfda kollanmaya rnüsaid olmazsa satılabileceği beyan edilmektedir.
Binâenaleyh, o satılması caiz olan enkazın alınması da caiz olur. Fakat bütün bu
yetkiler mütevelli veya hâkime ve hâkimin kararına aittir.
Sürün Bilâlî merhum,. Dürer
haşiyesinde şu hükmü naklediyor: r «Ben
derim ki, mescidin hasırı, ağacı ve kamış gibileri kullanılmaz hâle gelmişse
satılır, parası müslümanlann ihtiyacına sarf edilir. Şayet muhtaç müslümanlar
yoksa ve o mescide de kullamlmayacaksa, îmamı Ebu Yûsufa göre bu mescidden başka
bir mescide tahvil edip kullanılır.»
Dürer Haşiyesi, 135
Hulâsa-i kelâm, vakfı îmar ve
tamir etmek, en başta gelen vazifedir. imar ve tamire imkânı olmayanları en
yakın vakfa şart ve gayeleri bir olunca nakledilebiliyor. Aksi takdirde, vakfı
tebdil ve tağyir ederek va-kıflıktan mülkiyete çevirmek ve gayesinden çıkarmak
pek büyük vebaldir. Sonra bu tebdil ve tağyire sebebiyet verenler, bunun
şiddetli cezasından yakalarını kurtaramazlar.
Netekim, bir âyeti kerîme bu
hakikati şöyle beyan ediyor: . «Artık Ölünün vasiyyetini işittikten sonra onu
(vasiyyet ve vakfını) değiştirenin'günahı-ölüye değil, değiştirene aittir.»
Bakara Sûresi, 181 '
İLGİLİ FETVALAR
Bir medresenin
müştemilâtından olup sahih ve lâzım vakıflar Zeyd'in vakfı olan harabe hamamın
tavanı yıkılıp lâkin binası (temel ve duvarları) yıkılmayıp, yıkıntı değil iken
mütevellisi Zeyd, binasını Arar'e satıp yerini sınıra ve şarta bağlasa, sahih
olur mu?,.
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
vakfın kullanılma ve tamiri mümkün olduğundan bu satış bâtıldır).
ABDURRAHİM, 477
Bir kasabada vâkî olan
mektep, tamamen harap olup vakıfda binaya müsâid olmayıp ve îcâF olunup tamir
olunmakda mümkün olmasa, mütevelli hâkimin izniyle enkazını değer kıymetıyle
sa'tıp parasıyla bu mektep bedeline vakfolunur bir akar alması caiz olur mu?,.
ELCEVAP... Olur.
ABDURRAHİM, 477
Bir karyede yapılmış olan
Mescid'i Şerif tamamen harap olup ve tamir edecek asla mâli olmasa, o mescidin
enkâziyle vakfeden kimsenin veresesinin menfaatlanması caiz olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 119
Bir karyede yapılmış olan
Mescid'i Şerif tamamen harap olup ve tamir olunacak asla malı olmayıp ve
vakfeden kimsenin bilinen bir vârisi olmasa, o mescidin enkazı (yıkıntısı) ile
diğer Mescid'i tamir etmek caiz olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 119
Bir vakfın toprağından bazı
kimseler mütevellinin izni olmadan taş çıkarıp, yakıp ve kireç eder olsalar
mütevelli bunları menetmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur, diğer bir
cevap; olur ve çıkardıkları taşın orada olankıymetini tazmin ederler.
ABDURRAHİM, 483
Bir vakıf, köy arazisinde hiç
kimsenin tasarrufunda olmayan bir saz-lıkda (otlukda) biten sazı köy halkından
bazı kimseler haksız olarak biçip alsalar vakfın mütevellisi o sazı bunlardan
almağa kadir olur mu?.
ELCEVAP... Olur.
ABDURRAHİM, 483
Zeyd, peşin ve veresiye
icarla tasarrufunda olan vakıf evin havlısını kazdığında bir mermer taş çıksa,
vakfın mütevellisi o taşları Zeyd'den alıp vakıf için zabdetmeye kadir olur
mu?.. ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, 483
Zeyd, Mütevellisi
olduğu vakıf odalar tamamen yıkılıp vakifda binaya müsaid olmamakla odaların
yıkıntısı binaya sarfolmak mümkün ol- * masa Zeyd bu yıkıntıyı değer kıymetiyle
satıp parasını vakıf için muha-lEaza etmeye kadir olur mu?.
İELCEVAP... Olur.
ALİ EFENDİ, 243
Yukarıdaki fetvalardan da
anlaşılmıştır ki, vakfın tamiri, îman ve yıkmasını satma yetkisi mütevelliye
âiddir. Binâenaleyh rastgele bir kişi bunlara yetkili değildir. Hâkimin izni ve
yetki vermesi muteberdir...
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/397-410.
AÇIKLAYICI FETVALAR:
Bir mahallede vâki olan eski
mescidi şerif dar olmakla bu mahalle halkı o mescidi yıkıp genişletmek ve kendi
mallariyle sağlam bina yapmak şerân caiz olur mu?..
'ELCEVAP... Olur.
Bu surette mahalle halkı, bu
mescidin eski mihrap ve duvarını yıkıp ve genişlettiklerinde yeni olarak kıble
tarafına yapılan duvara mihrap yapıp eski mihrap yeri mescidin ortasında kalsa,
beis var mıdır?..
ELCEVAP... Yoktur.
BEHÇE, 258
Bir mescidi şerif, deniz
kenarında bir köyde bağlanmış gemiler olan yerde vâki olmakla (yâni gelen
gidenin çok olduğu bir. yerde olmakla) cemaat çok olup dar olmakla bazı kerre
cemaat taşrada (dışarda) kalıp genişletmeye muhtaç olunmakla mütevellisi Zeyd,
bu rnescidde muttasıl olan Amr'in yerin kıymetiyle alıp mescide ilâve ve
genişletmek istediğinde (o yerin sahibi) Amr satmasa, hâkim Amr'e «o yeri
kıymetiyle mütevelliye sat» diye cebretmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur,
BEHÇE, 155
Zeyd, mülkü olan arsasına
cami yapıp yoluyla mülkünden ifraz edip (ayırıp) namaza izin vermekle içinde
cemaatla namaz edâ olunsa bu vakıf lâzım olur mu?..
ELCEVAP... Olur.ALİ EFENDİ,
211
Zeyd, sıhhatmda mülkü olan
arsası üzerine mescid yapıp yoluyla mülkünden ayırıp ve vakfedilip namaza izin
vermekle içinde cemaat ile namaz edâ olunup sonra tescil olunmadan Zeyd Ölse,
veresesi mescidi mirasa katmaya kadir olurlar im?..
ELCEVAP... Olmazlar.
ALİ EFENDİ, 212
Bir köyde cuma namazının
cevazına dâir şartlar mevcut olmayıp lâkin Zeyd bilmemekle o köyde cami yapsa o
anda Zeyd (cumanın şartlarının olmadığına) vâkıf olduğunda hâkimin karariyle
caminin minberini söküp mescid etmeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
ALI EFENDİ. 212
Bir mahallede vâki bir mescid
dar olup halkına kâfi gelmeyip ve bazı yerleri harap olmakla o mahalle halkı
kendi inallarından o mescidi şerifi tamir ve genişletmeye kadir olurlar mı?..
ELCEVAP... Olurlar.
ABDURRAHİM, 451
Yâni bir vakıf harap olur, tamir ve imara imkân
olmazsa, veya oraya lâzım olmayıp ona daha yakın vakfa lâzım ve nakli
gerekirse, en yakın vakfa nakletmek caizdir.
İLGİLİ FETVALAR
Bir köy halkı dağılıp ve
perişan olduklarında mescidlerinin vakfını en yakın koy mescidine naklolunması
caiz olması hakkında şeyhül is-' lam hazretlerinin (diyanet reisi ve müftüden)
fetvayı şerif ve mucibince amel etmeye dâir yüksek emir var iken serî hâkim
olan Zeyd «ben o vakfı en uzağına naklederim» demeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
ABDURRAHİM, 451
Bi jköy harap olup halkı
perişan olmakla (köyün) içinde olan mescidi şerif harap ve muattal kalsa, o
mescidin evkafının gelirini serî hâkim-yakında olan mescidi şerifin
ihtiyaçlarına sarfetmeye kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
ABDURRAHİM, 450
Bir köyün halkı perişan olup,
o köyde olan cami harap olup ve ihtiyaç hissediîmemekle vakfın geliri hâkimin
karariyle ona (mescide) en yakın olup vakfı zaif olan mescidin masraflarına
sarf olunması caiz olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 120
Zeyd, bir mescidi şerifin
havlısına bir ağaç dikse, o ağaç mescid için olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
İBNİ NÜCEYM, 133
Vakıflar, vakfeden kimselerin şartlarına ve vakfın
menfaatine uygun şekilde icara verilmesi lâzımdır.
İLGİLİ FETVALAR
Muayyen müddetle icarı
şartlanmış olmayan vakıf hanın, mütevellisi Zeyd, o ham iki sene tamamına kadar
Amr'e icara verip teslim etse, Zeyd bir sene tamamında o hanı Amr'den alıp
başkasına icara vermeğe kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. (Zir bir
sene icar muteber ve geçerlidir.
A3DURRAHİM, 497
Muayyen müddetle icarı şart
edilmemiş olan vakıi hamamın mütevellisi Zeyd, o hamamı iki sene tamamına kadar
icar ve teslim etse Zeyd vakfın menfaatına olduğundan sene tamamında o hamamı
Amr'den alıp başkasına icara vermeye kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE, 225
Bir camii şerifin,
mütevellisi Zeyd, camiden tabut koymak için hazırlanıp, icar için hazırlanmış
olmayan yeri, icar icâB eden darlık (ihtiyaç) yok iken Amr'e icara verip ve
teslim etse bu halde Zeyd (mütevelli) o yeri Amr'den alıp eski hâli üzere
durdurmaya kadir olur mu?..
ELCEVAP.;.
BEHÇE, 245
Zeyd, mütevellisi olduğu
vakıf arsayı zaruretsiz olarak uzun det Amr'e icare verip ve teslim etse sahih
olur mu?..
ELCEVAP... Olur.
Bu surette Zeyd, yapılan bu
anlaşmayı feshedip dilediği vakit £ yi Amr'den almağa kadir olur mu?..
ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM,
121
Bir vakfın müsteciri olan
Zeyd, icarına mahsup etmek üzere mütevellinin izniyle vakıf arsada dükkân
yaptırdığında o bina vakfın olup Zeyd (binaya) masrafını icarına mahsup etmeye
kadir olur mu?..
ELCEVAP... Oîur.
İBNİ NÜCEYM, 133
VAKIFLA İLGİLİ MUHTELİF
FETVALAR
Bir vakıfdan hizmet
karşılığında vazifeye mutasarrıf olan Zeyd, bir müddet hizmeti edâ etmese, o
müddette vazifeye müstehak olur rnu?..
ELCEVAP... Olmaz.
Hamişi, Bchçe, 244
Zeyd'in bir köyde yolcuların
inmesi için bina yapıp va vakfın lüzu-muyla vakfettiği han uzun zamanının
geçmesiyle tamamen harap olup o köy halkı da perişan olup tamire muktedir
olmasıdır ve hana da ihtiyaçları. olmasa, vakfın geliri hâkimin kararıyla o
(vakfa) en yakın olan vakıf zaif olan hanın masrafına sarf olunması caiz olur
mu?..
ELCEVAP.. Olur.
Hamisi, Bence, 244
Zeyd, bir kaç kimsenin
zimmetinde olan şu kadar parasını bir tarafa vakfetse, bu vakıf sahih olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, 209
Geliri bir mahallede vâki
olan kaldırımın tamirine şart edilen paranın geliri, yakınında vâki olan
kasabadaki caminin tamirine sarf olunması caiz olur mu?..
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
vakfeden kimsenin şartı nassı Kur'an gibidir. Ne şekilde şart ederek vakfetti
ise, aynen sarfedümesi lâzımdır)'.
Vakıf bahsinden buraya kadar
çok mühim meseleler nakledilmiştir. Binâenaleyh vakfın şartına riâyet etmiyen,
vakfın vakıflığını yetkisi olmadığı halde bozan, vakıf alan ve satan kimseler,
ruh hastalığına, servetinin harab olmasına, ocak ve sülâlesinin kapanıp
kesilmesine hareket eden zavallılardır.
Meşru olmayan her türlü
sebeplerle vakfı gayesinden çıkaran ve Müslümanların tükenmez ve bitmez şekilde
devam edecek olan hayrını yıkanlar!... Uyanın fâni dünyada, hem dünyanızı ve
hern uhrâmzı harap ediyorsunuz!..
Hak Teâlâ, mülkün harab
olmasına, neslin felâketine veya görüldüğü gibi tamamen ocağın sönmesine sebep
olan bu felâketli amelden bütün Müslüman kardeşlerimizi korusun. Âmin... Bi
hürmeti seyyidilmürselîn, velhamdülillâhi Rabbil Âlemin.
Mustafa Uysal, İzahlı Multeka El Ebhur Tercümesi,
Merhaba Ofset Yayınları 2/411-416.