Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Mülteka El Ebhur Tercemesi

İkrah  Bahsi 2

Hacr Bahsi 6

Bulûğa Ermeyi Beyan Eden Fasıl8

Köle'ye  Ticari İzin  Bahsi8

Sabî Ve Bunakla İlgili Fasıl :10

Gasb  Bahsi11

Gasbolunanın Değişmesiyle İlgili Fasıl :13

Gasb Edenin Tasarrufu İle İlgili Fasıl :14

Şüf'a  Bahsi16

Şüf'anın İhtilâfı İle İlgili Fasıl :17

Şüf'a Vâcib Olan  Olmayan Ve Şüf'ayî İptal Eden Şeyler Bâb'ı18

Şüf'anın Bâtıllığı İle İlgili Fasıl18

Kısmet  Bahsi 19

Kısmetle İlgili Fasıl21

Kısmette Nöbetleşme İle İlgili Fasıl:22

Zirâat Ortaklığı Bahsi 23

(Zirâi Ortaklığın Sahih Olanları:)24

(Ziraî Ortaklığın Bâtıl Olanları)25

Musakat (Bostan'i, Meyveyi Ortağa Vermek) Bahsi 27

Hayvanları Kesme Bahsi 28

Eti Yenen Ve Yenmeyen Hayvanlar Faslı32

Kurban Bahsi 34

Kerâhiye Bahsi38

Yemek Yeme Faslı 38

Kazanç   Faslı 40

Elbise Gîyinme Faslı41

Bakmak Ve Emsali İle İlgili Fasıl :44

Cariyenin Temizlenmesini Bekleme Faslı:47

Bazı Şeylerin Alış Verişi İle İlgili Fasil47

Müteferrik Meseleler Faslı49

Sahipsiz Yerlerin İhyası Bahsi54

Su Hissesi Faslı 56

Su Hissesi İle İlgili Fasıl :57

Su  Hıssesi İle   İlgili   Fasıl57

İçkiler Bahsi58

Av Bahsi 62

Rehin Bahsi 65

Rehin Almak Ve Rehin Vermek Caiz Olan Ve Olmayan Babı67

Âdil Bir Ele Rehin Koyma Bâb'ı70

Rehinde Tasarruf, Rehnîn Cinayeti Ve Rehin Üzerine Cinayet Babı71


İkrah  Bahsi
[1]

 

O (ikrah) : insanın başkasına zarar kasdı ile cepren işlediği bir işiirki, o iş (ikrah ve zorlama) sebebi ile o ikrah yapılan insa­nın maşı fevt olur ve ehliyetinin baki olmasıyîe beraber ihtiyar ve arzusu (irâdesi) bozulur.

İkrahın şartı (dörttür) :                    

İkrah eden kimse, ister saltanat ve yetki sahibi olsun3 ister hırsız (ve cani) olsun tehdit ve tahvil ettiği şeyi icrasına kadir ol­masıdır.

Ve ikrah olunan kimsenin, ikrah eûen kimsenin ikrah ettiği şeyi yapacağından korkması şarttır.

Ve ikrah olunan kimsenin, ikrah olunduğu şey kendi hakkı veya başkasının hakkı veya şeriatın hakkı olduğu için daha evvel ikrah edici tarafından men olunmuş olması şarttır.

Ve ikrah olunan kimse, ikrah edici tarafından ikrah olunanın nefsi (bedeni, şahsı) veya bir azası veya rızasını yok edici bir gam ve keder îcâp eden tehdidin olması şarttır. [2]

Binâenaleyh eğer bir kimse, bîr şeyi satmak veya almak veya kavlamak yeya ikrar etmek üzere öldürülmek, veya şiddetli dö­vülmek veya uzun müddet hapsolunmakla ikrah edilse (ve bunlanda cebir karşısında işlese, sonra) bunları feshetmekle imza ele­mek arasında muhayyer kılındı ve mah ikrahla satın alan kimse, eğer malı teslim alırsa fâsid (ve kötü) lükle mülke mâlik olur [3]

Şu halde ikrahla malı satın alan kimse, aldığı köleyi azat eder­se, azadı sahih olur ve o kölenin kıymetini ödemesi lâzımdır.

Ve ikrahla, satan kimsenin, parayı kendi istek ve iradesiyle teslim alması veya ikrahla satılan malı kendi iradesiyle teslim et­mesi, alış verişe izindir (zh*a onun o halleri rızâsına delildir).

Fakat bu parayı almak ve mah teslim etmek ikrah ve zor kar­şılığında olması, alışverişe izin değildir. Ve bir şeyin bağışlanması üzerine ikrah edildikten sonra, kendi rızâsı ile bağışlamakda izin değildir.

Binâen aleyh eğer satılan mal, mükreh olmayan (zorlanmı- i yan) müşterinin elinde helak olursa, ona (ikrahsız satın alan müş- | teriye) kıymeti lâzım olur.                                                                 

İkrahla satan kimse için, ikrah edici ile müşterinin her hangi | birisine tazmin ettirmesi caizdir.

Şayet ikrahla satan kimse, o helak olan şeyi ikrah ediciye tah­min ettirirse, o, helak olan şeyin kıymeti ile o müşterinin üzerine rucû, eder.

Eğer o ikrahla satılan, bir elden diğer ele tedavül ettikten son­ra müşteriye tazmin ettirse, tazmin edenin alışından sonra vâki olursa, nafiz (geçerli) olur. Fakat tazmin edenin satın almasından evvel vâki olursa, nafiz (geçerli) olmaz [4]

Eğer ikrah olunan kimse, alış verişlerde pazarlık ve alışverişe izin1 verirse, evvelce olanda câiıg olur.        

Şayet mükreh olan kimse, ah§ verişi feshederse, (ikrahla alı­nan1 mal müşterinin elinde îse) gerisin geri reddetmesi lâzımdır=

Bir kimsenin diğer bir kimseyi kamçı ile dövmesi ve bir gün hafi etmesi ikrah değildir. Ancak makam ve ma as ıh sahibi oldu-ğui:âan bîr kırbaç ve günlük hapis sebebiyle mutazarrır olan kim­se hakkında ikrahtan sayılır.

İEğer bir kimse, murdar ölmüş hayvanın veya hınzırın etini ve­ya kanı yemeye veya şarabı içmek üzere dövmekle veya hapset­mekle veya bağlamakla ikrah olunursa, bunları yemek ve içmek helal olmaz,

Fakat öldürmek veya bir âzamn kesilmesiyle ikrah okunursa, bu takdirde onları yemek ve içmek helal olur ve telef (öldürülmek) üzere ikrah olunduğundan mahmasa (mundar) hâlinde olduğu gibi yeme ve içmenin mubahîığını bilirde yemeyifc sabretmesinle gü­nahkâr olur [5]

Bir kimse, küfür etmesi veya peygambere sövmek üzere Ölüm veya bir azasının kesilmesiyle ikrah olunursa, (bunları küfür veya pyegambere sövmeyi) izhar etmek suretiyle söylemesine onun kal­bi îmanla mutmain olduğu halde ruhsat verilmiştir. Telef olunmalı üzere sabretmesiyle ecrisevabâ nail olur. Bu ikisinden (Ölüm ve azanın kesilmesinden) başkasında ruhsat-ı şer'î yoktur [6]

Eğer bir kimse, bir müslümanın malını telef etmek üzere ölüm­le veya bir azasının kesilmesiyle ikrah olunsa o ikrah olunan kimse için telef etmek ruhsatı vardır. Fakat o telef edilen malın tazmin edilmesi, ikrah edici kimseye aittir [7]

Ve eğer bir kimse, bir müslümam öldürmek veya bir azasını kesmek üzere ikrah olunursa, o ikrah olunan kimse için müsiüma­nı Öldürmesi ve azasını kesmesine ruhsat yoktur.

Şayet ikrah olunan kimse, müslümam Öldürürse, kısas ikrah eden kimseye lâzımdır. [8] (ikrah olunana lâzım değildir. Zira hu kimse kılıç ve hiçak yerin de Ölüme bir âlettir.) İmâmı Ebû Yusuf a (R. A.) göre, hiç birine kısas vâcib değildir.

Eğer bir kimse, başka bir kimseyi kendisini dağdan atmak üze­re ikrah etse' ikrah olunanda kendini dağdan atsa onun diyeti: ikrah edicinin âkilesine lâzımdır.

İmâmı Ebû Yusufa (R. A.) göre, diyet: ikrah edicinin malın­dan lâzım olur.

.   İmâmı Muhammede (R.A.) göre, ikrah edicinin üzerine kısas lâzmı olur.

Eğer bir kimse, ölümle ikrah lounarak yüksek yerden atmaya veya kendini ataşe atmaya yahut bir suya atmaya ikrah olunsa ve bunların her biriside helak edici olsa İmamı Azama göre) bu ikrah olunan kimse için kendisim atmakla sabredip atmamak arasında muhayyerlik vardır.

İmameyn dediler ki, o ikrah olunan kimseye sapretmek lâzım­dır (zira kendi nefsini atmakla nefsini katilliğe mübaşeret etmiş olur).

Eğer bir kimse, bir gemide olsa ve o gemiye ateş düşse ve ateyanar ve eğer kendisini denize atsa batar boğulur

İmamı Azama göre, bu kimse isterse sabreder, geminin içinde du­rur, isterse kendisini denize atar ikisi arasında muhayyerdir.

İmamı |Muhammede göre, gemide sabru sebat etmesi lâzım­dır,           

Eğer bir kimse, karısını boşamak veya köleyi azat etmek üze­re ikrah olunsa veya ikisinden birimi icra etmek üzere ikrahla vekil etmesi zorlansa bunları ikrah karşısında işlerse nafiz ve sahih olur. Ve ikrah kar s ıs mı! a ikrah olunan kimse âzad ettiği kölenin kıyme­tini ikrah edici üzerine rucû eder [9]

Keza yine ikrah olunan kimse, duhuldan (zifafa girmezden) evvel talak verirse, mehrin yarısını almak üzere ikrah ediciye mü­racaat eder, Duhulden (aifafdan) sonra talak vâkî olursa, ikrah ediciye rucû etmek yoklvır.

Miikreh olan kimsenin yemini, nezri ve zıharı sahilidir. Ve bu şeyler sebebiyle borç verdiği şeyi almaya rucû edemez ve mükre-hin (ikrah olunan kimsenin) talakı rıe'î istilası, iladan rucû'u ve islamı (yani, ikrahla müslüman oluşu) sahihdir. Lâkin ikrahla İs­lama gelen kimse, mürted olursa Öldürmek yoktur.

İkrah karşısında bir kimsenin ibrası ve mürted olması sahih olmaz. Binaenaleyh ikrahla mürted olan kimsenin karısı kendinden bâyin olmaz (ayrılmış olmaz.) [10]

Şu halde eğer zevce kendi zevcinin (kocasının) izhar ettiği rid~ detin vâki loduğunu iddia etse ve zevce olan kimsede kalbi îmanla mutmain olduğunu iddia etse, hu surette tasdik olunur (zira irti-dat Allah muhafaza buyursun İtîkata taalluk eder. itikat ise, ik­rahla teğayyur etmez).

E^er bir kimse, devlet reisi tarafından ikrah olunmadıkça baş­kası tarafından zinaya ikrah olunsa ve zinayıda yapsa, (İmâmı Aza­ma göre) had olunur.

İmamcyne (Ebû Yusuf ve Muhammede) göre, o kimse üzerine had yoktur. Fetvada bununladır [11].

Hacr Bahsi [12]

 

O (Hacr): söz ile olan tasarrufun geçerliğinin men olunması-

Hacrin (ticarî söz yetkisini men etmenin) sebebleri, küçüklük, delilik ve kölelikdir.                                                                    

Binaenaleyh velînin ve efendinin yetki verme izni olmadan çocuğun ve kölenin tasarrufu sahih olmaz.               

Deliliği galip olanın tasarrufuda hiç bir halde sahih olmaz [13]

Ve hu zikrolunan kimselerden birisi bir şeyi pazarlıkla ke-sinleştirse, halbuki o kimse pazarlığa aklıda erse (bilse), bu tak­dirde o kimsenin velisi pazarlığın cevazı ile ret etmesi arasında muhayyerdir.

Eğer bu kimselerden (çocuk, deli ve kölelerden) birisi bir şeyi telef etse, o telef edilen üzerine tazmin etmesi lâzımdır (zira bun­lar fiillerinde nehyolunmuş değillerdir. Ancak sözlerinde nehyolun-mak vardır).

Küçük çocukla delinin talakı, azatları ve ikrahları sahih olmaz. Kölenin talakı ve kendi nefsi hakkında ikrarı şahindir. Efen­disinin hakkındaki ikrarı sahih değildir.

Binâenaleyh bir köle, bir kimseye bir mal ikrar etse, âzad olunduktan sonra mal lâzım olur.

Eğer köle hadle (ceza ile) veya kıtal cezası ile ikrar ederse, derhal ikrar ettiği şey lâzım olur.

Sefih olan kimse, ticaetten men edilmez. Velevki malını telef eden israf edici ol şada.

Eğer küçük olup reşid olmadığı halde bir kimse baliğ olsa, o kimsenin yaşı yirmibeşe (25 yaşma) erişmedikçe malı ona teslim olunmaz. Şayet yirmi beş yaşına erişirse ona malı verilir.

Yirmi beş yaşma erişen kimse, reşîd hâli müşahede ve ünsiyet ol un m asada malı ona verilir.

Eğer yirmi beş yaşına varmazdan evvel reşîd olmayan kimse o malda tasarruf etse tasarrufu geçerlidir.

İmameyne (Ebû Yusuf ve Mubammede) göre, sefih olan kim­se, tasarrufdan men olunur. Ve reşidliği müşahede olunmadığı müddetçe malı ona verilmez. Ve tasarrufu sahih olmaz.

Eğer bir küçük çocuk ve sefih bir kimse, bir şeyi satsa, alış verişi sahih ve geçerli olmaz.

Şayet onda (o alış verişde) m salaha t ve bir fâide var ise, Hâ­kim ona izin verir ve geçerli sayar. Eğer sefih olan kimse bir kö­lesini âzad etse, geçerli ve sahih olur ve sonra o köle kıymeti mik-darmda çalışıp bedeli öder. Ve eğer sefih olan kimse kölesini mü-debber etse, sahih ve geçerli olur.

Eğer sefih olan efendi reşid olmazdan evvel ölse, köle olan kimse, müdebber olduğu halde kendi kıymeti karşılığında çalışır (zira sefih efendinin ölümü ile müdebber olduğu halde âzad olmuş

Reşid olmayan sefih kimsenin mehri misille nikahlaması sa-hihdii1. Eğer mehri misilden fazla bir şey konuşulursa, bâtıl olur (zira ziyade ve fazlalığa zaruret yoktur).

Mal sahibi olan sefihin malının zekâtı çıkarılıp verilmelidir (zira vâcibdir). Ve sefih olan kimsenin malından kendine ve nafa­ka vermesi üzerine lâzım olan kimselere infak etmek gerekir. Kâdî (Hâkim) olan kimse, o sefihin malından verilecek kadarim çıkarıb zekâtını kendi eliyle ehline vermesi lâzımdır. Ve. Hâ­kim olan kimse, sefihin üzerine bir emin kimseyi vekil etmesi ge­rekir, tâki o zekâtı fakirlere, miskinlere ve diğer sınıflara eda edip teslim etmesi sağlanmış olsun.

Binâenaleyh eğer sefih olan kimse, hacca gitmek isterse, (Hâ­kim) onu hacca gitmekten men etmez (zira farzdır) ve bir sefere mahsus olmak üzere umre haccından da men olunmaz. Ve hacca giden sefihin nafakası itimat edilen bir kimseye verilir. Tâki yolda o sefih infak etsin. Sefihin kendisine infak olunmaz.

Sefih olan kimsenin Âllâha yaklaştırmaya vesile olan iyi amel ve ibâdetlere ve çeşidli hayır bablarına malının üçte birinden vasi­yet etmesi sahih olur.

Miiftiyi macin (yâni halka hile yollarını tâlim eden köşe müf-tisi denilen kişi), câhil doktor ve hayvanı olmadığı halde insanlara hileli yolla kira ile hayvan veren (keza diğer vasıtalardada hile ile kiralayan)' kimseden ittifakla men olunurlar [14]fâsik ve fetâneti az olan kimse, mâlini muhafaza edici olduk­ları vakitte ticaretten men olunmazlar ve borçlu kimsede men olun­maz.

Hâkim borçlunun malını borcu karşılığında satmaz, belki borç­lu kendisi malını satıp borcunu ödeyinceye kadar hapseder.

Şayet borçlunun mevcud olan malı bcrcu cinsinden olursa Hâ­kim o borcu o maldan eda eder. Ve eğer o borçlunun borcu dirhem olup mahda dinar (yâni borcu gümüş olur elindekide altın) olur­sa (veya bunun zıddı olursa) Hâkim iki nakdin (paranın) birini îstihsânen diğer kimseye satar.

Imâmeyne göre eğer alacaklı kimse onu (elde olan parayı) is­terse satışı men olunur.

Ve borçlu olan kimse ta sar ruf d an ve kendi malından başka bir kimseye borcu yahut bir şeyin aynını ikrar etmekten men olu­nur. Ve Hâkim olan kimse, o borçlunun malını satıp alacakları ara­sında kıssaları mîkdarınca taksim eder.

Eğer borçlu olan kimse yaklaşma zamanında bir kimseye bir şey ikrar etse, borçlarını ödedikten sonra o ikrar ettiği şeyi eda et­mesi lâzım olur. Hemen o anda lâzım olmaz.

Müflis olan borçlunun malinden kendine ve kendisinin nafâkasını te'min etmesi lâzım gelen kimselerin üzerine infâk olunur (zira borçlunun ihtiyacı alacaklıların üzerine mukaddemdir).

Fetva ise, borçlu müflis malım satmakdan çekilmesi halinde imâmeynin kavli üzeredir.

Eğer borçlunun borcu eda edilmek istenirse, evvelâ altın ve gümüş gibi para cinsinden olanlar satılır sonra ev, bağ, dükkân gi­bi akar cinsinden olan satılır.

Ve eğer borçlunun elbisesi satılmak istenirse, ona kendi bede­ninin elbisesinden bir kaç elbise terk edilir. Ve bir rivayette iki kat elbise terk edilir denildi.

Eğer bir kimse, iflâs etse ve o iflâs eden kimsenin yanında bir adamın bir eşyası bulunsa o eşyayıda o adamdan satın almış olsa, bu takdirde o malın sahibi diğer alacaklılarla beraberdir. (Yâni, mal sahibi o sattığı malın tamamını alamaz. Diğer alacaklılarla beraberdir (Yâni, mal sahibi o sattığı malın tamamını alamaz. Di­ğer alacaklılarla aralarında müsavi olarak taksim ederler). [15]

 

Bulûğa Ermeyi Beyan Eden Fasıl

 

Erkek çocuğun baliğ olması, ihtilam olmakla veya meninin in­zal olması ile veya kadını hâmile yapması hâlinde hükmolunur.

Binâenaleyh bu zikredilenlerden bir şey bulunmazsa bu tak­dirde imâmı Azama göre erkek çocuk on sekiz yaşına ve câriye on yedi yaşına eriştiği zaman bulûğu ile hükmolunur.               

İmâmeyne göre her ikiside onbeş (15) yaşını tamamladığı va­kit baliğ hükmünde olurlar. Bu İmâmeynin kavilleri Ebû Hanife-den rivayet olunmuştur. Ve fetvada bununladır.

Bulûğun en aşağı müddeti, erkek çocuk için on iki senedir. Câ­riye içinde dokuz senedir [16]

Eğer erkek çocukla câriye mürâhik olsalar (yâni bulûğ çağı­na erişseler) ve baliğ olduk deseler, tasdik olunurlar. Ve bu ikisi hükmen baliğ gibi olurlar. [17]

 

Köle'ye  Ticari İzin  Bahsi

 

İZİN : Bir kölenin üzerinde olan Ticarî yasaklığı kaldırmak ve hakkı iskât etmektir. Sonra köle ehliyet ile tasarruf eder. Bi­nâenaleyh me'zun olan bir köle bir şcy'i satın alsa, ağa olan kimse­ye o köle'nin satın aldığı şeyin tazminini vermesi lâzım olmaz ve izin, muvakkat bir vakitle mukayyet değildir.

Şu halde efendi olan kimse, kendi kölesine günlerden bir gün­de izin verse, devamlı izinli hükmündedir. Tâki tekrar izinden ya­saklanıp men etmesi ile izin kalkar ve o efendinin verdiği izin bir nev'i şey'e tahsis olunmaz.

Eğer efendi olan kimse, kendi kölesine ticaret nevilerinden bir nevîsine izin verse, diğer nevîlerde me'zun olur.

Ve izin, hem sarahat ve hem de delâletle sabit olur.

Meselâ: Kendi kölesini alış veriş yaparken görünce sussa, ge­rek alış veriş efendinin olsun ve gerekse başkasının olsun, gerek emriyle olsun ve gerek emri olmadan olsun, gerek alış veriş sahih olsun ve gerekse fasit olsun (bu hallerin hepsi izinle yapılmış de­mektir).

Umûmi izinle me'zun olan kölenin, alış verişi caiz ve sahihtir. Fakat muayyen bir şeyin satınalınmasma memur olan kimseye veyahut yemek için bir Taamın satın alınmasına veya giymek için bir elbisenin satın alınmasına memur olan kimseye satması ve alması caiz; değildir.

Me'zun olan köle, alış verişde vekil tâyin eder. selem verir (Pe­şin para ile verir) ve Selem kabul eder, Rehin verir ve Rehin kabul etmesi caizdir ve me'zun olan köle, başka birisi ile Ziraat ortaklığı yapar ve Ekin ekmek için tohum satın alır.

Me'zun olan köle, Şirketi inan Ortaklığında bulunur ve bir ma­lı Şirketi mudârebeye verir.

Me'zun olan kimse, malını Ticarî bir kâr karşılığında başkası­na verir, ariyet olarak verebilir, zimmetinde olan bir borcu,- emâ­net bir şeyi ve gasben alınmış bir şeyi ikrar eder.

Eğer me'zun olan kimse, bir metâ'ı Gabni fahiş ile alır-satarsa, (imâmı Âzam R.A.'a göre) caizdir. îmameyn için muhalefet var-

Eğer Ticarete me'zun olan kimse, kendi ölüm hastalığında bîr kimse ile alış verişte eksik satsa ve alsa eğer üzerinde bir borç yoksa bütün mallarda sahih olur. Şayet borcu varsa, baki kalanın hepsindedir. (Meselâ: Mezun olan kimse bir adama 200 dirhem de­ğerindeki bir köleyi 100 dirheme satsa ve o adamdan 200 dirheme değer bir köleyi 100 dirheme satın alsa, sahih olur).

Eğer o me'zun olan kimse üzerinde borç kalmaz ise, müşteri olan kimse, bütün noksanlığı ona verir, edâ eder veyahut satın alı­nanı (satılanı) reddeder.

Ticarete me'zun olan kimse için, alış verişde bulunduğu ada­mı davet edip yemek yedirmesi caizdir. (Zira Tüccarların âdetin-dendir). Me'zun olan köle, sattığı malda ayıp meydana geldiğin­de parasından bir miktarını kaldırır.

Me'zun olan kimse, Ticarete me'zun olan diğer bir kölesine, izin verir.

Lâkin kendi nefsini yahut kölesini, yahut cariyesini nikahlamak caiz değildir.£Zira Ticaretten değildir).

İmam'ı Ebû Yusuf için muhalefet vardır ve Bedeli Kitabete kesmeside caiz değildir. Bir mal üzerine olsa da köleyi azâd etmesi de caiz olmaz. Ödünç vermesi veya Bir şey karşılığında olsa da hi­be etmesi, caiz olmaz.

Me'zun olan kimse, hediye de etmez. Ancak Taam'dan az bir miktar hediye etmek caiz olur.

Ticaretten men olunan kimse, taamdan az bir şey olsada he­diye edemez.

Ebû Yusuf'dan rivayet olunmuştur ki, efendi olan bir kimse, Ticaretten yasaklanan kimseye bir günlük rızkını verse, ve men olunan kimse arkadaşlarını davet edip beraber yeseîer, bu şekilde beis yoktur. Şayet bir aylık rızkını verirse, geçen meselenin hilâ-fınadır.

Fukaha dediler ki, bir kimsenin karısı, Çörek, Tuz ve Soğan gibi yeneceklerde az bir miktarını tasadduk etmesinde beis yok­tur. .

Her hangi bir şey ki, borç kısmından olup, Ticarete me'zun kimseye lâzım olsa ve Ticaret sebebiyle yahut Ticaret mânasında olan şey'in sebebi ile alış veriş, îcâra verme, îcâra tutma, gasbet-me, emâneti inkâr etme ve satın alıp cima ettikten sonra hak sahibi olunan cariyenin ukuru gibi olan şeyler, me'zun olan kimsenin kö­lesine tealluk eder. Binâenaleyh, bu takdirde o me'zun olan köleden ağası feda etmese, o köle satılır.

Ticarete me'zun olan köle, kendisi kazanıp elinde olan şey, ister borçdan evvel olsun, ister borçtan sonra olsun, ister bağış yo­luyla kazanmış olsun kendi'elindeki olan şeyle satılıp parası ala­caklılar arasında hisselerine göre taksim olunur.

Me'zun olan kimsenin üzerinde baki kalan şey, âzad olunduk­tan sonra ondan istenir.

Ve her hangi bir şey ki, efendisi borcundan evvel ondan almış olursa, geri red olunmaz.

Ve ağası için, kendisinin izinli kölesinden borçdan evvel aldı­ğının ecri mislini alması caizdir. O ecri mislinden fazla olan mik-dar alacaklılarındır.

Ticarete me'zun olan köle, eğer kaçarsa veya efendisi ölürse, veya efendisi zır deli olursa veya efendisi mürted olarak dârî har­be lâhik olursa, yine evvelki hâli gibi ticaretten men olunur. Ve­yahut ticaretten men olunmuş olsa ve çarşı halkının ekserisi de ti­caretten men olunduğunu bilse, ticaretten men olunur.

Me'zun olan Câriye'nin efendisi, Câriye'den doğum talep etmek üzere-'istîlât etse, Ticaretten men olunmuş olur. Fakat Câri-ye'yi Müdebber kılarsa, meri olunmuş olmas. Cariye'nin istîlâdı suretinde ve Müdebberliği suretinde yapmış olduğu Borçlar için alacaklılara efendi, kıymetini tazmin eder.

Ticaretten men olunan kimse, men olunduktan sonra bir bor-s« ikrar etse veya elinde bulunan şey'in emanet veya gasbedilerek alındığım ikrar etse, ikrarı sahilidir. Imââmeyn için muhalefet var-

Eğer Ticarete me'zun olan kimsenin borcu kendi bedelini ve elinde olan şey'i kablayıp ihata etse, efendi olan kimse, onun elin­de olan şey'e mâlik olmaz.

Binâenaleyh eğer o me'zun olanın efendisi olan kimse, o me'-zumın elinde olan şeyle o köleyi âsad etse, (İmâm'ı Azam'a göre) sahih olmaz. İmâmeyne göre. o şey'e mâlik olur ve köleyi âzad et­mesi de sahih olur.

Eğer o me'zun olan kölenin üzerindeki olan borç, bedeli ile malını karşılamaz ve kablamazsa, o- ağanın âzad etmesi ittifakla sahih olur.

Ticarete me'zun olan kimsenin, kendi efendisine bir şey'in kıy­metinin misli ile satması sahilidir. Ama kıymetinin mislinden azı ile satması sahih olmaz. Ve efendisinin me'zun olan kölesine bir şey'i kıymetinin misli ile satması sahilidir. Kıymetinin ekserisi ile satması sahih değildir.

Binâenaleyh ticarete me'zun olan kölenin efendisi, kölesine kıymetinin mislinden çok kıymetle bir şey satsa, o ziyade olan miktar kaldırılır veya alış-veriş bozulur.

Ticarete me'zun olan kölenin efendisi, o satılan malı köleye parayı almadan teslim etse, parası sakıt olur. (Zira efendi için kö­le üzerine borç vâcib olmaz). Efendi için, parasını alıncaya kadar sattığı malı kölesine teslim etmeme hakkı vardır.

Efendi olan kimse, o ticarete me'zun olan kölesini borçlu ol» duğu halde âzad etse, o me'zunun kıymetinden ve borcundan az olan miktarı tazmin eder ve o me'zun olan kölenin kıymetinden ziyâde olan borcu ile âzad olunmuş olduğu halde taleb olunur.

Eğer efendi olan kimse, me'zun olan köleyi satsa, halbuki o me'zun olan kimseyi borcu ihata etmiş olsa ve onu müşterisi olan kimse gâib etse, alacaklılar için o satışa izin verip parasını alması caizdir veyahut efendisi ile müşterinin herhangi birisini isterler­se kıymetini tazmin ederler.

Eğer alacaklılar, o me'zun olanın kıymetini efendiye tazmin ettirseler sonra o köle bir ayıb sebebiyle red olunsa ve efendi olan kimse kıymetiyle o alacaklıların üzerlerine rucû etse, o alacaklı­ların hakları o köleye avdet edip rucû eder.

Eğer efendi olan kimse, o me'zun olan köleyi satsa, satın alan kimseye o me'zun olanın borcu olduğunu bildirse, alacaklılar için o satışı eğer onlara satılanın parası vâsıl olmaz ise, red etmeleri caizdir. (Zira alacaklıların hakları ona taalluk etmiştir).

Eğer para vâsıl olursa, satışda noksanlık olmaz (ve vasıl ol­madığı için) o satışı red etmezler.

Eğer satan kimse gâib olsa, satın alan kimse borcu inkâr etse dahî satm alan (alacaklılara) hasım olmaz. İmamı Ebû Yusuf'a gö­re, satın alan kimse, hasımdır ve o hasımlara - (alacaklılara) borç ödenir.

Bir kimse, «ben falan kimsenin kölesiyim» diye ikrar etse ve bir kısım hakla alış veriş etse, onun hükmü me'zun olan kölenin hükmü gibidir. Ancak (ben falan kimsenin kölesiyim) diyen kim­se, efendisi kendisine izin verdiğini ikrar etmedikçe borç da satıl­maz. [18]

 

Sabî Ve Bunakla İlgili Fasıl :

 

Sabî (küçük çocuk) olan kimsenin tasarrufu, Müslümanlığı, Hibes'i ve Sadaka'yı kabulü gibi menfaath şeylerde velisinin izni olmadan sahihdir.

Eğer o çocuğun tasarrufunda talâk ve âzad etme gibi zarar ola­cak bir şey varsa velisi izin versede yine sahih olmaz. Eğer o ço­cuğun tasarrufunda menfaat ile mazarrat ihtimali olursa, meselâ: alış veriş gibi, Velisinin izni ile sahih olur. İzinsiz sahih olmaz.

Eğer o çocuk olan kimseye babası veya babasının olmadığı va­kit dedesi ticaret etmeğe izin verse veya birisinin Vâsî-si olan kim­se izin verse veya Hâkim olan kimse izin verse, hu takdirde bu ço­cuğun hükmü, me'zun olan kölenin hükmü gibidir. Fakat (çocu­ğun, me'zun köle hükmünde olması) satışın mülkiyeti kaldırdığına ve almanın mülkiyeti celbettiğine aklının ermesi şarttır.

Binâenaleyh eğer akıllı olan çocuk, elinde kendi kazancından olan şeyle yahut ona hâsıl olan mirasla başka bir kimseye ikrar et­se, sahih olur.

Bunak olan şahıs da, küçük çocuk menzilindedir.

Yetim olan kimsenin kölesine, vâsinin veya Hâk im in izin ver­meleri sahihdir. [19]

 

Gasb  Bahsi[20]

 

O (Gasb): Hak sahibi olan bir kimsenin elini (yetkisini) gi­derip bâtıl (ve haksız olan) kimsenin elini (yetkisini) isbat edip koymasıdır.

Binâenaleyh bir kimsenin (rızası olmadan) kölesini hizmet­te kullanmak, ve hayvanına bif şey yüklemek gasbdır. Ama halısı (kilimi, keçesi) üzerine oturmak, gasb değildir.

Gasbın hükmü: Gasb eden kimse, günah olduğunu biliyorsa günahkârdır ve eğer gasbettiği şey elinde mevcut ise, aynı gasbet-tiği yerde aynısını gerisin geri reddetmek vaciptir. Şayet gasbet­tiği şey, helak olmuş ise, aynısını tazmin eder. [21]

Binâenaîey gasbolunan, kile, tartı ve adet gibi biri birine ya­kın olanların mislinden vermek vâcib olur. Eğer o mislî olan mev­cut olmazsa, o günkü eda etme gününün kıymetinden vermek vâcib olur. İmâm'ı Efaû Yusuf (K.A.) gasbedîldiği günün kıymetinden vâcib olur dedi. İmâm'ı Muhammed (R. A.) mislinin mevcut ol­madığı gaybolduğu günün kıymetinden vermek vâcib olur dedi.

Kıymeti ile alınıp satılanlardan gasbolunduğunda, bir birine yakm olan adedi olanlar ve arpa ile karışık buğday gibilerde İmânı'-larm ittifakı ile gasbolduğu günün kıymetinden vermek vâcib olur. (Zira misli yoktur) [22]

Eğer gasbeden kimse, gasbolunan şey'in helak olduğunu iddia ederse, hapsolunur. Tâki elinde baki olduğunu izhâr etmesi sağla­nıp ve bilinip sonra onun bedeli ile ona hükmolunur.

Gasb, ancak menkul olan şeylerde tasavvur olunur. Binâena­leyh eğer bir kimse bir akarı (bağı, bahçeyi, dükkân ve evi) gasb edip elinde helak olsa, (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) onu tazmin et­mek lâzım olmaz (zira bunları gasbetme ve helak etme tasavvuru yoktur). İmâm'ı Muhammed (R. A.) için muhalefet vardır. (Buna göre onların da kıymeti vâcibdir).

Herhangi bir gasbolunan şeyde gasbedenin kendi fiili ile nok­sanlık meydana gelirse, gasb ile alıp oturduğu evde ve gasbeden alıp ektiği tarlada noksanlık meydana gelmek gibi bir şey olsa, İmamların ittifakı ile o gasbedip noksanlaştıran tazmin eder ve o araziyi gasbedip ziraatçılık yapan kimse kendi sarfettiği ma­lının (tohumunun) esasını, (anasını, sermayesini) alır, fazla olanı­nı tasadduk eder. İmâm'ı Ebû Yusuf (R. A,)'a göre tasadduk et­mez [23]

Keza yine gaspolunmuş olan köle, bir iş işlese ve o iş onu nok-sanlaştırsa (Meselâ : Gasbeden kimse, gasbettiği köleyi îcare ver­se, kar sebebiyle parası, kıymeti noksanlaşsa) o noksanı tazmin eder. Yahut ariyet olarak aldığı şeyi bir kimseye îcâra verse ve îcar sebebiyle noksanlaşsa, o noksanı tazmin eder. Gelir ve ücret­ten fazla olan şeyi (İmâm'i Azam R.A.'a ve Imâm'ı Mulujmme(l R.A.'a göre) tasadduk eder. İmâ m's Ebû Yusuf için muhalefet var_ dır.

Eğer gasbeden kimse, gasbettiği şeyde yahut yanında emanet olan şeyde tasarruf etse ve ona kâr meydana gelse, halbuki gasbo-lunanla emânette bir şeyle tâyin olunmuş olsalar, bu takdirde kâr'i tasadduk eder, İmâm'ı Ebû Yusuf için yine muhalefet vardır.

Şayet o gasb olunanla emânet olanlar tâyin edilmiş olmazlar ve onlara işaret edip parasını sayarsa, yine kâr'ı tasadduk olunur.

Eğer o gasbolunan ile emanetten başkasına işaret edip onlara parayı sayarsa yahut onlara işaret edip başkalarına parayı sayar, yahut mutlak söyleyip parayı verirse, ittifakla o kâr ona tıyb (He­lâl) olur, Fetvada bununla denildi. Muhtar olan ise, mutlak surette tıyb olmaz.

Eğer gasbeden kimse, gasbettiği bin dirheme ve bin dirhem değerinde bir emanete ikibin dirhem değerinde bir câriye satın al­sa ve onu başka bir kimseye bağışlasa, yahut bir kimsenin taamı­nı gasbedip yese, hiçbir şey tasadduk etmez. [24]

 

Gasbolunanın Değişmesiyle İlgili Fasıl :

 

Eğer gasbeden kimse, gasb ettiği şeyi bir yolla (sebeple) tağ­yir edip (veya herhangi bir sebeple tağyir olunup) ismi ve men-faatlanmanın büyüğü yok olup, perişan olsa, gasbeden kimse onu tazmin eder ve o mala da mâlik olur.

Ve gasbeden kimse, o ayn: değişen şey'i tazmin edip sahibine eda etmeden evvel ondan menfaatlanamaz. Meselâ; Bir koyunu kesip pişirmek veya kebap yapmak veya parça parça etmek gibi (şekilleri yapamaz). Ve buğdayı öğütmek veya onu yere saçıp zi­raat yapmak ve unu ekmek yapmak gibi, taze üzümü yahut zeyti­ni sıkmak gibi, pamuğu eğirmek ve eğrihniş ipliği dokumak, de­miri kıhç yapmak, sarı bakırı kap yapmak, saç ağacının üzerine veya kerpiç üzerine bina yapmak gibi (bütün bu suretlerde gasb-edilen tazmin edilmezden evvel menfaatlanmak helâl olmaz) [25]

Eğer gasb eden kimse, kasb ettiği gümüşü yahut altını dir­hemler veya dinarlar veya çanak yapsa, yine o gasbolunan tağyirde olunmuş ise (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) hiç bir şeysiz sahibi mâ­lik olur.

İmâmeyne göre, gasbeden kimse mâlik olur. Ve sahibine kıy­metini vermesi lâzım olur.

Eğer gasbeden kimse, gasbettiği koyunu kesse, sahibi olan kim-se? isterse o koyunu gasbedene bırakır bedel ve kıymetini tazmin ettirir. İsterse o koyunu alır ve noksanını ona tazmin ettirir.

Keza gasbeden kimse, gasbettiği koyunun ön ayaklarını ke­serse, hüküm yine bu geçen hüküm gibidir.

Yahut gasbeden kimse, eti yenmeyen bir hayvanın bir azası­nı kesse veya bir elbiseyi şiddetli bir şekilde yaksa ve elbisenin bazısı yok olsa, bazısının da menfaatlanma şekli yok olsa, hüküm yukardaki hüküm gibidir. (Yâni, sahibi muhyayerdir).

Fakat elbise az bir şekilde yanarak nakışlanır ve menfaatlan­ma şekli de yok olmazsa, bu tkadirde gasbeden kimse, o elbisenin noksanını tazmin eder (elbise de sahibinin olur).

Bir kimse, başka bir kimsenin arazisine izinsiz bina yapsa ya-yut bir ağaç dikse o yaptığı binanın ve diktiği ağacın sökülmesi ve o arazinin sahibine red olunması ile emrolunur.

Eğer o arazinin, içinde olan ağacı koparıp sökmekle araziye noksanlık âriz olsa, sahibi için o araziyi gasbeden kimseye o arazi­nin üzerindeki binayı ve ağacı söktürmeye memur olduğu halde arazinin kıymetini tazmin ettirir. (Ve o ikisi gasbeden kimsenin olur).

Binâenaleyh o gasbolunan arazi ağaçsız yahut binasız kıymet­lendirilir ve o iki şeyin (ağaç ve binanın) biriyle sökmeye müste-hak olduğu halde kıymetlendirilir. Sonra sahibi olan kimse fazla olan miktarda tazmin eder (Meselâ: Arazinin kıymeti bin dirhem olsa ve o sökülen ağacın kıymeti yüz dirhem olsa o ağacı yerden koparmanın ücreti on dirhem olsa, o ağacın kıymetinden ihraç olunur. Pahası doksan dirhem olur. Bu takdirde bu fazla olan dok­san dirheme mâlik olan kimse tazmin eder) [26]

Eğer gasbeden kimse, o gasb ettiği elbiseyi kırmızıya yahut sarıya boyasa yahut onu yağla kavursa bunların sahibi olan kim-se> isterse o gasbolunan elbisenin parasını beyaz olduğu halde onun mislini tazmin ettirir, isterse onları alıp o boya ile yağın ziyâdeli-ğini tazmin eder ve malına sahip olur.

Eğer o gasbeden kimse, o gasbettiği şey'i (elbiseyi) siyaha bo­yasa, malın sahibi olan kimse muhayyer olur. İsterse, ona kıyme­tini beyaz olduğu halde tazmin ettirir, isterse birşey reddetmeksi-zin onu alır. Zira o siyah renk (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) nok­sanlıktır.

İmâmeyn'e göre, siyah olan renk, başkası gibidir. (Yâni, diğer renklerle fark yoktur) ve bu ihtilâf zaman ihtilâfıdır. [27]

 

Gasb Edenin Tasarrufu İle İlgili Fasıl :

 

Eğer gasbeden kimse, gasb ettiği şey'i ayıplarsa ve kıymetini tazmin etse, gasbettiği zamanın kıymetini tazmin ettiği halde o mala mâlik olur. Ve gasbetme müddetinde o gasbolunandan tahsil olunan kazançlar gasbeden kimseye teslim olunur. Fakat gasb za­manında tahsil edilen evlâd teslim olunmaz (Zira evlât kazanca tâbi değildir).

Şayet gasb olunan şye'in kıymetinde niza vâki olsa, söz gasb eden kimsenindir. Yeminiyle beraber o gasbolunan şey'in kıyme­tinde malın sahibi olan kimse, ziyadeliğine delil ve şahit getirme­diği takdirde ve ziyadeliğine de delil getirse, söz onundur.

Eğer gasb olunan şey gaibde iken meydana çıksa, halbuki kıy­meti sabit olan kıymetten ziyâde olsa ve gaib olan kimse, gasb olu­nan sahibinin sözüyle yahut delil getirmesiyle yahut gasbedenin çekinmesiyle tazmin etmiş olsa, o ziyadelik gasbeden kimsenindir ve malın sahihi için muhayyerlik yoktur.

Eğer gasb olunan şeyi gasbeden kimse, kendi sözüyle tazmin etse, malın sahibi olan kimse muhayyerdir. İsterse o tazmin olu­nanı kabul edip cevaz verir. İsterse, o gasb olunanı alıp karşılığını Reddeder.

Eğer malın sahibi olan kimse ile* gasbeden kimseden her bîri diğerinin yanında o gasbolunanm aynısı helak olduğuna delil ge­tirseler, gasbeden kimsenin delili evlâdır. İmâm'ı Ebû Yusuf için muhadefet vardır.

Bir kimse, diğer bir kimsenin kölesini gasbedip satsa, sonra kölenin sahibi olan kimse, o kölenin kıymetini ona (Gasbedene) taz­min ettirse, alışveriş geçerli ve sahih olur.

Eğer gasbeden kimse, o gasbettiği köleyi âzad etse, sonra onu tazmin ettirse, azadı geçerli ve sahih olmaz.

Ve gasbolunan şey'in gasbedenin yanındaki ziyadelikleri gasb­eden kimse onda bir tecavüzde bulunmadığı müddetçe veya onu sahibinin istemesinden sonra menetmediği müddetçe tazmin oîisn-maz. İster o hâsıl olan ziyâdelikler güzellik ve yağlılık (Şişman­lık) gibi muttasıl olsan, ister çocuk ve meyve gibi ayrı olsun (Yi­ne tazmin olunmaz).

Eğer gasbolunan câriye gasbeden kimsenin elinde çocuk do* gurup ve doğum sebebiyle kıymeti noksanlaşsa, gasbeden kimse noksanı tazmin der. Ve o doğan çocuğun kıymetini vermekle cebro-lunur. Veya câriye ölürse, o çocuğun ğurrası (diyetin onda birinin yarısı olan beşyüz dirhemi) vermekle cebroîtmur.

Bir kimse, gasbettiği cariyeye zina edip hâmile olsa ve onu hâmile olduğu halde sahibine reddetse, red olunduktan sonra ham­lini doğurup vefat etse, bu gasbeden kimse o cariyenin Cim'â etti­ği günde olan kıymetini tazmin eder. Hürre olan kadın, cariyenin hilafınadır. (Yâni, ikrahla bir hürre kadını zina etse sonra hâmile olup hamlini doğursa, tazminat olmaz). îmâmeyn'e göre, cariyede de tazminat yoktur.

Eğpr gasb eden kimse, gasb ettiği o cariyeyi sıtma hastalığına mübtelâ olduğu halde sahibine red edip sonra vefat etse, tazmin etmez (ancak sıtma hastalığının noksanlaştsrdığı şey'i tazmin eder).

Keza gasb olunan cariyeye gash eden kimse, zina etse sonra o cariyeyi sahibine red etse, red olunduktan sonra celde (değnek) vurulsa, ondan sonra da vefat etse tazmin etmez (zira zinanın had­di olan değnek onu telef edici olmamıştır).

Bir kimse, gasb ettiği evde ister otursun, ister oturmayip bom­boş bıraksın evin menfaatlarını tazmin etmez. Ancak gasb ettiği ev vakıf olduğu zamanda menfaatini tazmin eder.

Müslüman $>lan kimsenin şarabını ve hınzırını telef etmekle tazmin etmek yoktur (Zira şarap ve hınzır müsîüman hakkında mâli mütekavvem değildir). Eğer telef eden kimsenin telef ettiği şarap ve hınzır zimnıî (vatandaş) olan ehli kitabın ise, onlar m kıy­metini tazmin eder (zira bu ikisi zimmî hakkında mâli mütekav-vemdir).

Eğer zimmî olan kimse, kendisi gibi zimmî olan kimsenin gasb ettiği şarabını telef etse, o döktüğü şarabın mislini tazmin eder. Ve  bir kimsenin murdar ölmüş bir hayvanını telef ettiğinde velevki o murdar hayvan zimmîiûn olsun tazminat yoktur. (Zira murdar hiç bir dinde mal değildir) [28]

Bilerek Besmele terkedilib - kesilen hayvani telef etmekle tazmin etmek yoktur. Velevki o hayvan besmeleyi terketmeyi caiz ve mubah gören kimsenin olsun.

Eğer bir kimse, bir müslümanın şarabını gasb edip onu kıy­meti olmıyan şeyle sirke etse (Meselâ: Onu gölgeden güneşe, gü-neşden gölgeye nakletmekle sirke olsa), sahibi onu bir şeysiz alır. (Sirke yapmak, bir elbiseyi temizlemek kabilindendir).

Binâenaleyh eğer gasbeden kimse, gasb ettiği şarabı sirke edip telef etse, onu tazmin eder. Fakat o kendi kendine telef olursa taz­min etmez.

Eğer gasb eden kimse, o gasb ettiği şarâba bir mikdar tuz at­makla şirke yapsa (İmâmı Âzam R.A.'a göre) ona mâlik olur ve üzerine bir şeyde lâzım gelmez.

İmâmeyn'e göre, sahibi olan kimse isterse o şarabı alır ve o sirkeye atılan tuzun tartısı kadarını red eder.

Binâenaleyh eğer gasb eden kimse, o sirke olan şarabı dökse (İmâm'ı Âzam E.A.Ja göre), tazmin etmez. İmâmeyn için muha­lefet vardır.

Eğer şarabı gasb eden kimse şarabın içine sirke dökmek su­retiyle sirke yapsa, ona mâlik olur ve İmâm'i Âzam'a (R.A.) göre, mâlik olan kimseye bir şey yoktur.

Keza İmâm'i Muhammed'e göre, o şarab saatmda hemen sirke olmuşsa, mâlik olan kimseye bir şey lâzım gelmez.

Şâ>et o şarab o saatta sirke olmaz ise. o sirke sahibi ile gasb edenin arasında milkiyetleri miktarmca taksim olunur.

Eğer murdar Ölmüş bir hayvanın derisini gasb edip kıymeti olmayan bir şeyle dibâğat edip temizlese (Meselâ: Toprak ve güneş gibi şeylerle temizlerse), sahibi olan kimse onu bir şeysiz alır.

Binâenaleyh eğer gasb eden kimse, o dibâğatîanmış deriyi te­lef etse kıymetini tazmin eder.

Eğer gasb eden kimse, o gasb ettiği murdar hayvan derisini kıymeti olan bir şeyle (şap ve tuz gibi) dibâğat edip temizlese, ma­lın sahibi onu alır ve dibâğatın ziyâde ettiği şey'i reddeder. Ve gasb eden kimse, hakkını alıncaya kadar o gasb olunan şey'i hapsetmek hakkı vardır.

Eğer gasb eden kimse, o murdar deriyi telef ederse (îmâm'ı Azam R.A.'a göre), tazmin etmez.

İmâmeyn'e göre, o deriyi dibâğatîanmış olduğu halde tazmin eder. Ancak dibâğatın ziyâde ettiği miktarı tazmin etmez.

Eğer gasb olunan murdar deri, kendisi telef olsa, bütün imam­ların ittifakı ile gasb eden kimse, tazmin etmez.

Bir kimse, bir müslümanın sazını veya davulunu veya zurnasun veya defini kırsa, veya sarhoşluk namına olan şarabını veya kaynatmak suretiyle maddei asliyesinin yarısı giderek şarap ya­pılanı dökse, bunlar îehviyat için olmadıkları takdirde kıymetini tazmin eder. (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre), bu eşyaların satışı sahih-dir.

tmâmeyn dediler ki: Bunları kıran ve döken kimse, tazmin etmez ve bunların alış verişi de caiz değildir. Fetvada bunun üze­rinedir.

Bir kimse, diğer bir kimsenin müdebber olan cariyesini gasb edip vefat etse, bütün imamların ittifakı ile kıymetini tazmin eder. Eğer bir kimsenin Ümmü Veled'ini gasb edip elinde vefat etse, (İmâm'ı Âzam'a göre) tazmin etmez. İmâmeyn için muhalefet var­dır.

Bir kimse bir kimsenin tulumunun (küp ve şişesinin) içindeki şarbaım dökmek için tulumunu yarsa, İmâm'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre, tazmin etmez. İmâm'ı Muhammed (R.A.) için muhalefet var­dır.

Bir kimse, diğer bir kimsenin kölesinin ayağında olan bağını çözse ve hayvanım bağlayacağı ipini çözse veya içinde hayvanı olan ahırını açsa veya kuş olan kafesini açsa, onun üzerine tazminat yok­tur. İmâm'ı Muhammed (R.A.) için kuşla hayvanda muhalefet vardır.

Bir kimse, kendine ezâ edip rencide eden kimseyi Sultana (Devlet Reisine) koşup şikâyet etse, halbuki o ezâ eden kimse Sul­tana koşup şikâyet etmeyince def edilmese yahut bir kimse, faşık­lığı son bulmayan kimseyi gidip şikâyet etmesiyle tazmin etmek yoktur.

Şayet o sultanın âdeti dâima halka ceza çekdirmek ve ödet­tirmek ise, o gidip şikâyet eden kimse o çekilen cezayı tazmin eder.

Keza bir kimse, haksız yere ve hiçbir sebep olmaksızın bir sultana gidip şikâyet etse, İmâm'ı Muhammed Rahimehullâh'e gö­re o kimsenin ceza ve men etmek içîn tazmin etmesi lâzımdır.

Bir taamı gasb eden kimse, gasb ettiği taamı sahibine yedirse ve yediği taamı kendinin olduğunu sahibide bilmezse, gasb eden kimse tazminattan kurtulur (Zira kendi malı kendisine vâsıl ol­muştur). [29]                                                     

 

Şüf'a  Bahsi[30]

 

O (Şüf'a) : Akar olan şeyi müşterisine satın alman paha ile cebren temlik etmekdir. Şüf'a satişdan sonra vâcib olur ve şüf'a şâhid dikmekle sabit ve lâzım olur. Şüf'a Hâkimin hükmü yahut rıza ile alınmakla temlik olunur.

Şüf'a, ancak satılan şeyde taksim eden arkadaşı (ortak) için vacip olur (Meselâ: iki ortağın birisi hissesini yabancıya satması gibi hâlinde evvelâ almak hakkı ortağındır. O almadığı takdirde yabancıya satılabilir ).

Binâenalyh eğer karıştıran ortak mevcut olmasa veya olsa lâ­kin hissesini teslim etse, bu takdirde yine şüf'a ortağın olur. Sa­tılanın hakkında şirbi has, içinde gemi yürümeyen ırmak ve hususi yol ise, geçerli olmayan (çıkmaz) yol gibi.

Şüf'a, ortağa vâcib (ve müstehaklık) olduktan sonra o akara (eve, bağa, bahçeye ve emsali şeylere) bitişik olan komşu için sa­bit ve vâcibdir (Yâni alma hakkı onundur). Velevki kapısı başka sokak (ve yol) da olsun (Yine komşunun alma hakkı sabittir). [31]

Bir kimsenin şüf'a ile alınacak evin duvarı üzerinde direkleri olmuş olsa veya o duvarın üzerinde olan direkde ortak olmuş olsa, o kimse komşudan sayılır ve eğer o direk duvarın kendisinde olup üzerinde olmazsa, ortakdan sayılır. (Zira ortaklık gayri menkûl olan akardadır, menkûl olanda değildir.)

Bu (şüfa), bir evde mevcud olan ortakların her birinin ade-dince taksim' olunur. Sehim üzere taksim olunmaz. (Meselâ: üç kimse, bir eyde müşterek olsalar ve birinin yarı, birinin üçte bir diğer birinin altıda bir ortaklığı olsa, yarı sahibi olan kimse ya­rısını satsa, üçte bir sahibi ile altıda bir sahibinin aralarında bera­ber taksim olunur. İmâm'ı Şâfi-î Rahimehullah, İmâm'ı Mâlik ve İmâm'ı'Ahmed Rahimehulla'ha göre, sehim üzere taksim olunur. (Meselâ: bir ev üç kimse arasında müşterek olup birinin yarısı, bi­rinin üçte biri ve birininde altıda bir ortaklığı olsa, altıda bir hak­kı olan kimse kendi hakkı olan altıda birini satsa, yarı hak sahibi beşte birin üçünü alır ve üçte bire ortak olanda beşte birin ikisi­ni alır.) [32]

Şefî olan kimse, o satılan malı bilir ve muttali olursa bilip ha­beri olan meclisde şüfaya talip olduğuna şâhid diker ve bu şekilde ki şüfaya acele olarak almak talebinede, talebi muvâsebe (Sur' atle sıçrayıp o şüfaya talip olduğuna şâhid dikmek) denir»

Şefî olarak bilgi hâsıl olan meclisde şâhid diken kimse, akarın yanında satılan var ise, onun üzerine şâhid diker.

Binâenaleyh şefî olan kimse, şüf'a taleb edip şâhid diktiği za­man: «bundan evvel falan kimse bu evi satın almış idi ve ben bun­dan o şüfayı talep etmiş idim, şimdi de talep ediyorum sizler, şüf'ayı talep ettiğime şâhid olunuz» der ve bu şekildeki şüf'a tale­bine de, takrir ve şâhid dikme talebi denir.

Şüf'a talebinde bulunan kimse, şüf'a talebinde bulunduktan sonra şüf'ayı Hâkim huzurunda talep etse «falan kimse evi satın almış idi ve ben o evin şefi'i idim. Falan sebepden dolayı şimdi müşteri olan kimseye emret ve bana o evi teslim etsin» der. Bu şekildeki şüfaya, talebi husûmet ve talebi temlik ismi verilir.

Zahiri Mezheb de şüf'a yi talep eden kimsenin şüf'ayı tehir etmesiyle Özrü olsun, olmasın mutlaka şüf'a bâtıl olmaz. Fetvada bunun üzerinedir.

Ve bir rivayette İmâm'ı Muhammed (Rahimehullah'in: Şefî olan kimse eğer Şüf'a talebini özürsüz bir ay tehir ederse, bâtıl olur kavli ile fetva verilmiştir.

Eğer şefî olan kimse, o şüf'a ile talep edeceği evin satın alın­masını iddia etse ve şüf asını taleb etse, Hâkim olan kimse, dâva olunandan (müşteriden) sorar, eğer ikrar ederse veya mülkiyetini bildiğine dâir yemin etmekten çekinirse, yahut şefî olan kimse o şüf'a olunanın mülkiyetine delil dikse. Hâkim olan kimse, bu tak­dirde hasım olan kimseye satın aldığından sorar.

Binâenaleyh eğer bu hasım olan kimse, sorulduğunda satın al-dığını ikrar ederse, yahut satın almadığına yemin etmekten kaçı­nırsa, yahut bu talep olunan şüfaya müstehak olduğuna yemin etmekten kaçınırsa, yahut şefî olan kimse, delil dikse, o şefîolan kimseye (Hâkim) bu eşyaların biri ile hükmeder.

Şüf'a ile.talep olunan evin parasını dâva vaktinde hazır etmek şart değildir. Şayet Hâkim, dâva olunan kimseye Şüf'ayı hükme­derse, bu takdirde paranın huzura getirilmesi lâzımdır ve satın alan kimse de vin parasını teslim almak için, evi hapsetmek hak­kı vardır.

Şefî olan kimse, şüf'a ile alacağı evin parasını ödemesine emr olunduktan sonra parayı tehir etmekle şüf'ası hatıl olur ve eğer o sattığı ev satan kimsenin elinde ise, şefî için satana husûmet et­me hakkı vardır.

Ve satın alan kimse gâib olsa, Hâkim olan kimse, o satan kim­senin üzerine şüf'a ile hükmeder. Tâki müşteri (Satın alan kimse) hazır oluncaya kadar. Müşteri hazır olduktan sonra Hâkim satışı müşterinin huzurunda feshedip şüf'a ile satan kimseye hükmeder. Ve şefî olan kimse, o şüf'a ile alman evin hukukunu o satanın üze­rine kılar.

Satın almağa vekil olan kimse, şefî olan kimseye satılan malı müvekkile teslim etmedikçe hasım olur.

Şefî olan kimse için, görme ve ayıp (Kusur) muhayyerliği var­dır velevki satın alan kimse, kusursuz olması üzerine şart koşsun. [33]

 

Şüf'anın İhtilâfı İle İlgili Fasıl :

 

Eğer şüf'a ile satın alınan evin parasında şefî ile satın alan kimsenin arasında ihtilâf vâki olsa, söz satın alan kimsenindir.

Eğer şefi ile satın alanın her ikisi de şâhid (delil) dikseler (İmâmı Âzam ve İmâm'ı Muhammed Rahimehullah)*a göre, söz şefînindir. İmâm'ı Ebû Yusuf (Rah.)'a göre, söz satın alan kim­senindir.

Eğer satın alan kimse, falan mikdar parayı dâva edip satan kimse de o miktardan az olduğunu dâva etse, bu takdirde o satı­lan evin parası teslim alınmazdan evvel olursa, o evi şefi olan kimse satan kimsenin dediği paha ile ve eğer parayı aldıktan sonra ise, satın alanın dediği paha ile alır.

Eğer aksini söylersen (Meselâ: Satan kimse satın alanın dâva ettiği miktardan ziyâde dâva etse), bu takdirde parayı teslim al-dıkdan sonra ise, satın alanın sözüne itibar olunur ve eğer parayı teslimden evvel ise, satan ve alanın her ikisine de yemin ettirilir.

Binâenaleyh hangisi yemin etmekten çekinfrse, diğerinin sö­züne itibar olunur.

Eğer satan ve alanın her ikisi de yemin ederlerse, alış veriş fesh olunur ve şefi olan kimse, o satılanı satanın dediği paha ile alır.

Eğer satan kimse, alanın üzerindeki paranın bâzısını kaldırıp (düşük) pahaya verse, şefî olan kimse o satılanı baki kalan paha ile alır ve pahanın (paranın) hepsini kaldırıp üzerinden düşerse, paranın hepsi ile alınır (zira bütün parasını kaldırmak, parasız sa­tılmış olur. O şekilde ki satış ise, bâtıldır).

Eğer o sefer de bir yarısını kaldırır, sonra diğer bir yarısını kaldırırsa, o diğer yarısı ile alınır.

Eğer satın alan kimse, o satılanın parasına bir şey ziyâde et­se, o ziyâde edilen şey Şefîa lâzım olmaz (zira şefîa zarar vardır).

O satılanın pahası misli ile olsa, şefî olan kimseye o mislinin misli lâzım olur ve eğer o satılanın pahası (akar olanlar gibi) kıy­met ile olursa, kıymeti lâzım olur.

Eğer o satılanın parası te'cilli olsa, onu o hâli ile alır. Yahut şüf'ayı o halde talep eder ve satılanı te'cil vakti geçtikten sonra alır.

Satan kimse, satın alanın üzerinde olan para ile şefî olan al­dığı takdirde acele etmiyerek alır.

Eğer şefî olan kimse, şüf'a talebinden sükût etse, o te'ciî olan vaktin bulunması^hâlinde şüf'ası bâtıl olur. İmâm'ı Ebû Yusuf (Ra-himehullah) için muhalefet vardır.

Eğer bir zimmî (vatandaş kâfir), bir akarı (evi, bağı, bahçeyi, dükkânı) şarabla yahut hınzırla satm alsa, yine zimmî olan şefî o akarı şarabın misli ile ve hınzırın kıymeti ile alır, müslüman olan şefî ise ikisinde de kıymetini alır (zira şarab ile hınzır m usluma-nın yanında mâli mütekavvem değildir).

Eğer satın alan kimse, satm aldığı arazide yapı yapsa, veya ağaç dikse şefî olan kimse o araziyi satın alman paha ile ve içinde olan bina ile ağaç yerlerinden söküldükleri halde evvelki paha ile alır, gasb ile almanda olduğu gibi, yahut şefî olan kimse, satın ala­na o bina ile ağacın sökülmesini teklif eder.

Eğer satın alınıp şüfa ile alınan arazide şefî olan kimse, bir duvar yaptıkdan sonra ve ağaç diktikden sonra bir adam müstehak olsa, şefî olan kimse, satın alanın üzerine ancak pahası ile rucû eder (bina ve ağacın kıymeti ile rucû etmez).

Eğer arazide dikilen ağaç" kendiliğinden kurursa, yahut o ya­pılan bina satın alanın yanında yıkılsa şefî olan kimse isterse sa­tın alanın, onu paranın tamamı ile alır (zira ikisi de araziye tâbidir). İsterse terk eder (Zira temlik edip alması cebrolunmaz).

Eğer satın alan kimse, o arazideki binayı yıksa şefî olan kim­se, o binadan boş olan arsayı paradan olan hissesi ile alır. Satın alan kimse, yıkılan şeyi alması yoktur. (Zira araziden ayrılmıştır).

Eğer satm alan kimse, araziyi meyvası olan bir ağaçla yahut meyvasız bir ağaçla alıp kendi yerinde meyva verse, şefî olan kim­se ağaçla beraber araziyi alır (Zira meyva muttasıl olmakla ona tâbi olur).

Eğer satmalan kimse, o ağaçda olan meyvayi çekip kesse, şefî olan kimse için onu alması caiz değildir (Zira meyva ağaçdan ay­rılmıştır) ve şefî olan kimse, birinci akidde, meyva veren ağaçdan başkasının hissesi ile alır. Ağacın meyva vermemesi halindeki ikin­ci akid de ise, paranın tamamı ile alınır. [34]

 

Şüf'a Vâcib Olan  Olmayan Ve Şüf'ayî İptal Eden Şeyler Bâb'ı

 

Şüf'a, mal mukabilinde olan ve akarda şüf'a kasdı bulundu­ğunda vâcib olur ve değirmen, hamam ve kuyu gibi taksimi müm­kün olmayan akarda olursa da, bu takdirde metâda ve gemide şüf'a vâcib olmaz.

Arsa ve arazisiz satılan bina ile ağaçda da şüf'a vâcib değildir. (Zira menkulât kısmmdandır. Şayet bina ile ağaç, arsa ve arazi ile beraber satılırlarsa, şüf'a vâcib olur).

Ve mira s da, sadakada ve bir karşılık şartı olmayan hibede şüf'a vâcib olmaz.

Ve ortaklar arasında taksim olunmayan ücretin konusunda, yahut bedeli hulûda, yahud âzad bedelinden yahut amden adam öldürmenin kan bedelinde yahut sulh bedelinde yahut bir kadına mehir konulan eşyalarda velevki o mchriıı bazısı mukabilinde olur­sa da yine şüf'a vacip olmaz. (Meselâ: Bir kimse, bir kadını bir evin üzerine nikâhlasa ve kadın ona bin dirhem red etmek üzere muka­vele olsa, bu takdirde zikrolunan meselenin hepsinde şüf'a sabit olmaz). İmâmeyne göre, mal hissesinde şüf'a vâcib olur. (Meselâ; Mehir mukabilinde verilen evin kıymeti bin dirhem olsa, bin dir­hem mukabilinde hesap olunur ve o teslim alman bin dirhemde şüfa vâcib olur).

inkâr ve sükutla yapılan sulhlâşmada şüf'a vâcib olmaz. Me­selâ: Bir kimsenin evini dâva edip dâva olunan adam o esnada inkâr veya sükut etse, sonra aralarına sulhcu girip o dâva oluna­nı bir mikdar mal ile sulh etse, o evde şüf'a vâcib olmaz).

Ama yalnız dâva olunanın sukutu ile yahut yalnız inkârı ile davacının sulh olduğu evde şüf'a vâcib olur.

Ve şüf'ası teslim olunup sonra görme muhayyerliği ile yahut muhayyerlik şartı ile yahut ayıb muhayyerliği ile hâkimin hükmü neticesinde red olunan eşyada şüf'a vâcib olmaz.

Fakat hangi bir satış ayıp muhayyerliği ile Hâkimin hükmü olmadan red olmuş veya cayılmış olursa, bu takdirde şüf'a vâcib olur.

Ve şüf'a, yalnız başına yüksek mekânda yüksek mekân sebcbi ile alçak olan mekânda da vâcib olur ve satın alanın muhayyer­liği ile satılan şeyde şüi'a vâcib olur.

Eğer muhayyerlikle satılan evin yanıbaşmda bir ev daha sa-tdsa, bu takdirde o evde şüf'a muhayyerlik sahibi olan kimsenin­dir. İster muhayyerlik sahibi satıcı olsun, ister alıcı olsun ve o şüf'-ayı istemek satm alan kimseden satışa izin olur ve birinci şefî için, evvelki evi alması caizdir. İkinci evi almak caiz değildir.

Eğer bey'i fasitle satılan evin yanında bir ev daha satılsa, bu takdir de o evin şefi'i satıcıdır ve eğer bu ikinci evi teslim almış olursa, bu takdirde satın alan kimse, o evi satana hüküm olunduk­tan sonra teslim almış olunca da şüf ası bâtıl olmaz.

Eğer ev satılsa, satm alanın teslim almasından sonra şüf'a müşteri (satın alan) içindir.

Eğer satan kimse, o satılan evi satın alana şüf'a ile hükmolun-mazdan evvel gerisin geri reddini taleb etse, şüf ası bâtıl olur.

Eğer satan kimse, o satılan evi hükm olunduk tan sonra red­dini talep ederse, o ikinci ev satın alanın hükmü üzerine olur.

Müslümanla Zimmî, şüf ada müsavidirler.

Keza müslümanla zimmî gibi, hür olan kimse, ticârete me'zun olan köle ve bedeli kitabete kesilmiş olan köle de şüf ada beraber­dirler.

Şayet şüf'a efendinin (ağanın) sattığında olursa, aksi gibidir (Yani, ticarete me'zun olan kölenin ve bedeli kitabete kesilen kö­lenin sattığındaki malda olması gibidir). [35]

 

Şüf'anın Bâtıllığı İle İlgili Fasıl

 

Şüf'a talep olunan şeyin hepsini, yahut bazısını vekilden de olsa, teslim almak ve kaldırmayı talep etmemek yahut takrir et­meyi talep etmemekle şüf'a bâtıl olur (Zira şüî'anm talebinde yüz çevirmek vardır). Ve şüf'ayı istemeden evvel muayyen bir karşı­lık bedel ile sulh olmakta şüf'ayı bâtıl kılar ve o muayyen olan karşılığı alankimsenîn üzerine reddetmek vardır. (Zira rüşvettir).

Keza eğer bir kimse, muhayyer bıraktığı karısına muhayyer bıraktığını «bin dirhemle feshi terket» deset yahut înnin (hadım) olan kimse karısına böyle dese, karısı da ihtiyar etse, muhayyer olarak tercihi bâtıl olur. Ve o zikrolunan muayyen karşılık vâçib olmaz.

Şefî olan .kimseye, şüf'a ile hükmolunmazdan evvel şüf'a olu­nan şey satılsa, şüf'a bâtıl olur ve şefî olan kimsenin ölmesiyle de şüf'a bâtıl olur. Satın alan kimsenin ölmesiyle şüf'a bâtıl olmaz.

Satan kimse içinde şüf'a yoktur.. Yahut onun için satılan şey­de de (evde) şüf'a yoktur. Veya şefî olan kimse,, o satılan evin za­rarını satın alana tazmin etse yahut satm alman kimseden o evin satışı yahut icarını pazarlık edip taleb etse, şüf'a bâtıl olur (Zira müşterinin mülkü sabit olmasına rızadır).

Bir evi vekâlet yoluyla bir -kimseye satın alan kimseye yahut kendisi için alınan kimseye şüf'a vâcib olur.

Eğer şefî olan kimseye bir evi meselâ: Bin dirheme satıldı de­nilse, şefî olan kimsede bu mikdara satıldığını teslim etse, sonra bin dirhemden aza satıldığı meydana çıksa yahut kile ile tartı ile veya birbirine yakın olan adedi şöyle ki, kıymeti bin dirhem olanla veya bin dirhemden daha çok kıymetle satıldığı meydana çsksa; o teslim eden kimse için şüf'a talep etmek vardır (Zira kendinden vâki olan teslim, mahalline erişmemiştir).

Eğer o ev bin dirhem kıymetinde bir eşya ile yahut ksymeti

bin dirhem olan dinarlarla satıldığı meydana çıksa, o şüf'a yoktur.

Eğer şefî olan kimseye «evi satmalan falan kimsedir» denilse o da teslim edip sükut etse, sonra satın alan kimse falandan başka kimse olduğu meydana çıksa o şefî için şüf'a vardır.

Eğer şefı'in iskât ettiği malum olup lâkin başkasıyla satm al­dığı meydana çıksa, bu takdirde şefî olan kimsenin o başkasının hissesinde şüf'ası vardır.

Eğer şefî olan kimse, şüf'a ile alacağı evin yarısı satıldığı ha­beri vâsıl olduğunda tasdik edip sonra hepsi satıldığını bilse, o şe­fî olan kimse için şüf'a vardır.

Eğer bir kimse, evini satsa lâkin şefî olan kimsenin evinin uzu­nu taralından bir arşın mıkdarını satsa, o şefî oîan kimse için şüf'a yoktur. (Zira komşuluk kesilmiştir).                                   ;

Eğer bir kimse, bir evden bir sehim satın aldıktan sonra baki kalanı satın alsa, bu takdirde şüf'a, ancak yalnız satın aldığı sehimde vardır.

Eğer o evi parası ile satın alıp ve o para mukabilinde elbise verse, şefî olan kimse o evi muayyen para ile aîır ve o elbisenin, kıymeti ile almaz (bu da şüf'ayı düşürmede bir kurtuluşdur)»

Şuf'ayı iskât etmede hiyle (mahlası serî ve kurtuluş) İnıâm'ı Ebû Yusuf (Rahimehullaha) göre mekruh değildir ve şüf'a vâcib olmaz­dan evvel fetva mekruh olmamak üzeredir. (Şüf'a vâcib olduktan sonra muhalefetsiz mekruhdur). İmâm'i Muhammed'e görç, mekruhdur.

Şefî olan kimse için, bâzı müşterilerin hissesini alması caizdir.

Ama bâzı satıcıların hissesini alması caiz değildir.

Komşu için, satılan ve taksim olunan müşterek olanın] bâzısı­nı alması caizdir ve her ne kadar o müşterinin hissesi o şefî olan kimsenin yanından başka yerde olursa da.                        ;

Ticarete me'zun ve borçlu olan köle için, kendi ağası sattığın­da şüf'a hakkı vardır. Ve aksinde de vardır, (Yâni, ticarete me'zun ve borçlu olan kölenin sattığında efendinin de şüf'a hakkı var­dır).[36]

Küçük çocuğun babası yahut vâsi olan kimseler, o şefî'in şûr­asını teslim etmesi sahih olur. İmâm'ı Muhammed (Rahimehullan) için kıymeti ile yahut kıymetinden az olarak satılanda muhalefet vardır. İmâm'ı Muhammed'in muhalefeti bir rivayette gabni fa­hişle az olmayandadır. [37]

 

Kısmet  Bahsi [38]

 

O (Kısmet) : Müşterek ve hisseli olanların herbirinîn nasîbi-nî muayyen bir şeyde cemetmektir. (Yâni, her birinin hissesini ayırd etmektir).

Kısmet, ifraz ve mübadele üzerine müştemildir.

Mislî (mekîlat, mevzunat) olanlarda, gâlib ve ekser olan ifraz (ayırdetmek)tir.

Binâenaleyh mekîlat (kile ile ölçülenler) den yahut başkasın­dan bir şey taksim olunsa, ortak olan kimse, kendi haz va nasibi­ni o taksim olunan şeyden kendi ortağının gâib olması hâlinde alır.

Eğer iki ortak olan kimseler, misli olan şey'i satın alıp taksim etseler bu takdirde her birisi için kendi hissesini parasının hisse­sinin kârı ile satmak vardır.

Mübadele: Misli olanlardan başkasında olması ekseridir.

Binâenaleyh o ortağın birisi kendi hissesini ortağının gâibli-ğinde alır ve satın alma ile taksimden sonra hissesini kârla sat­maz.

Ve ortak olan kimse, diğer ortağının talep etmesiyle misli ol­mayanlarda (Meselâ: Koyun ve deve gibi) cinsi bir olan şeyden taksim olunmiyanuı üzerine cebrolunur. Cinsi bir olmayanlarda ortak cebrolunmaz.

Hâkim olan kimse için, taksimatcı bir kimseyi dikmesi men-düptür. O taksimatcmın rızkı ise, ücretsiz taksim etmesi için Bey-tülmaldan'dır.

Şayet hâkim, taksimat yapanı beytüîmaldan ücretsiz olarak taksim etmek için nasbetmezse, taksimciye o ücreti Hâkim tâyin ve takdir eder (ki, kısmet sahiplerinden alınsın). Ve o Hâkimin takdir ettiği ücret (İnıânvı Âzam Rahimehullah'a göre), her kısmet sahibinin adedine göre taksim olunur. İmâmeyne göre, sehim-leri mikdarı üzere tevzi olunur.

Kile ve tartı ile olanın taksim ücreti, .eğer ücretleri taksim olunmamış ise imamların ittifakı ile sehim miktarı üzeredir. Eğer kısmet için olmuş olursa, yukarki meselenin hilaf madır.

Taksimatcimn, âdil, emin ve taksim işlerini iyi bilir kimseden olması vâcibdir.

Bir şehirde olan insanlar, aralarmda vâki olan kısmet için bir tek taksimatcı üzerine cebrolunmazlar.

Taksimatçılar, müşterek olmaları için terk olunmazlar. (Zira ortak olduklarında halka onlardan zarar hasıl olur).

Bir takım kimselerin aralarmda kısmet tâyin edilmiş olsa, ken­di nefisleriyle Hâkimin emri olmadan (birbirinin kısmefinden râ-zi oldukları takdirde) taksimleri sahih olur.

Baliğ olmayan küçük çocuğa taalluk eden kısmeti, velisi olan kimse yahut vâsisi olan kimse taksim eder. Şayet çocuğun velisi ol­mazsa, hâkimin emri lâzımdır.

Vârisler, ikrar ve itiraf ederek «bu akar bize babamızdan kal­dı» diye taksimini talep etseler, ölüme ve veresenin adedi üzere delil getirmedikçe, o akar aralarmda kendi ikrarlariyle taksim olun­maz. İmâmeyne göre, kendi ikrarlariyle taksim olunur.

Akardan başkasında ise, kendi ikrarları olduğunda bütün imam­ların ittifakı ile taksim olunur.

Kısmeti tâlib olan iki kimse, bir akarı kendi yedlerinde oldu­ğuna delil dikip şâhid dikseler ve onu taksim etmek isteseler, ken­di mülkleri olduğuna delil dikinceye kadar taksim olunmaz (Zira kendi yedlerinde olduğu kifayet etmez. Öyle ya yer belki başkası­nın olabilir).

Eğer vâris olan kimseler, kendi vereselerinin ölümüne ve ve­resenin adedine delil getirseler, halbuki akar kendi yedlerinde ol­sa ve kendileriyle mirasa dâhil olan bir gâib kimse yahut bir çocuk olsa o akar olduğu gibi taksim olunur..

Ve Hâkim tarafından o gâib olan kimsenin yahut çocuğun his­sesini almak için, bir vekil ve vâsi nasb olunur.

Eğer o akarın hepsi veya bir mikdarı gâib olan kimsenin elin­de olsa veya gâib olanın veya çocuğun elinde olsa, taksim olunmaz.

Keza vâris olan kimselerden birisi hâzır olsa ve müşteri olan kimseler bir kaç tane olup biri gâib olsa, taksim olunmaz. (Zira hepsinin hazır olması lâzımdır).

Ve ortakların her birisi kendi nasibi ile menfaatlandığında iç­lerinden birisi kısmet talep etse, talebi ile taksim olunur. (Zira kendi hakkıdır. Ona icabet etmek vâcibdir).

Eğer ortakların hepsi taksim olunmaktan mutazarrır olsalar, onların hepsinin rızası olmadığı müddet taksim olunmaz.

Eğer o kısmetten bâzı ortaklar menfaatlanıp diğer bâzısı men-faatlanmazsa o menfaatlanan kimsenin talebi ile taksim olunur. Di­ğer kimsenin talebi ile taksim olunmaz. (Zira evvelkisi menfaat-lanmakla talebi muteberdir) ve esah olanda budur.

Ticaret eşyaları bir dnsden olduğunda taksim olunur. Şayet iki cinsden olup bâzıları diğer bâzısının içinde olursa, kısmet tak­sim olunmaz (meğer ki rızalaşma ile ola) ve cevherler, hamam, kuyu, değirmen, bir tek elbise ve iki ev arasındaki duvar taksim olunmaz. Ancak ortakların rızaları ile taksim olunur [39]

Keza iki ortak arasında müşterek olan kölede (İmâm'ı Âzam KA.'a göre) taksim olunmaz. İmâmeyn için muhalefet vardır.

Bir tek Mısır'da (Şehirde) bulunan evlerde her biri tek başı­na taksim olunmaz. İmâmeyn dediler ki: Eğer biri birinin içinde taksim olunması aslah (daha elverişli) ve evla olursa, bu takdir­de taksim caizdir.

Eğer, her bir ev iki şehirde olursa, İmam'Iarın ittifakı ile her birisi kendi mahallinde tek başına taksim olunur.

Keza bir ev ile bir köy veya bir ev ile bir dükkân olsa, her bi­risi başhbaşına taksim olunur. (Zira cinsi muhtelifdir).

Ve bir mahallede birçok odalar olsa veya odalar müteaddit mahallelerde olsa, bazısı diğer bazısının içinde olmak üzere tak­sim olunması caizdir.

Ve biri birine bitişik olan odalar, evler gibidir (Yâni, evlerin hükmündedirler) bir birine uzak olan odalar ise, evlerin hayatları ile olan durumları gibidir. [40]

 

Kısmetle İlgili Fasıl

 

Taksim eden kimsenin taksim edeceği «ıckânı evvelâ bir kâ­ğıda tasvir edip hudutlayıp taksimi sehimler üzerine tesviye etmesi ve ziraatçı ile arazinin yüzünü ölçüp ziraatı tahmin etmesi ve bi­nayı kıymetlendirmesi lâzımdır. Ve taksim eden kimse, bir mekân sahibi olan kimselerin her birinin hissesini ona taalluk eden yolda ve su alacak yeri ile ifraz (ayırt) etmesi lâzımdır.

Ve taksim eden kimse, taksim ettiğinde her ferdin nasibini tâ­yin edip bu evvelkidir, bu ikincidir, bu üçüncüdür diyerek hepsini sonuna kadar lakaplandırraasi lâzımdır.

Ve taksim eden kimse, o ortakların isimlerini yazıp araların­da kur'a atıp bırakması lâzımdır. Binâenaleyh evvelki nasip, ismi evvel çıkanındır, ikinci nasib, ikinci ismi çıkanın ve üçüncü nasip, üçüncü ismi çıkanındır.

Akarm taksimatında evler dâhil olmaz, ancak o ortakların rı-zalarıylc dahil olur.

Şu halde eğer kısmet olunan akar da ortakların birinin hisse­si diğerinin, nasibinde bir su yolu yahut geçilecek h'it yol olsa, hal­buki taksim zamanında «bu falan kimsenin olsun» diye şart da ko-, şulmasa, eğer sarfı mümkün olursa ondan ilk adedine sarf olunur. Eğer taksimi mümkün olmazsa, (İmamların Icmâ'ı ile) fesholuiıup geri yenilenmesi gerekir.

Ve taksimin mukabilinde aşağı taraftan bir s eh i m taksim eder (Zira aşağı taraf m yakın olması hasebi ile yukarı tarafın menfaat-larından daha çoktur). İmâm'ı Ebû Yusuf Rahmetullâhi Aleyh'e göre, yüksek yerle aşağı olan yer beraberdir. İmâm'ı Muhammed (R.A.)'a göre, her ikiside kıymeti ile taksim olunur. Ve fetvada bu­nun üzerinedir.

Binâanaleyh eğer akar taksim olunup iki kısmet sahibinin bi­risi kendi hissesini alıp ikrar ettikden sonra kendi nasibinin bâzısı­nı yine kendi arkadaşının yedinde olduğunu iddia etse, tasdik olun­maz. Ancak dâvasına delil ve şâhid diktiği zaman tasdik olunur.

Ve ortaklar arasında vâki olan dâvada taksim eden iki ortağın şehadetleri kabul olunur. İmâm'ı Muhammed (Rah. Aley.) için muhalefet vardır.

Eğer o ortaklardan biri «kendi hıssamı teslim aldım. Sonra or­tağım bâzısını aldı» dese, bu ortağa sorulur, şayet inkâr ederse ye­min ettirilir.

Eğer o ortakların biri hıssasını aldığını ikrar etmezden evvel o dese ki, «bana falan mikdar isabet etti, lâkin bana teslim olunmadı». Diğer ortakda onu tekzib edip teslim olunduğunu s'öylese, ikisi de yemin ederler ve aralarında kısmet fesh olunur.

Eğer ortakların birisi, kısmette aldanmış olduğunu iddia etse, alış verişde sözüne itibar olunmadığı gibi bu s özü ne d e itibar olun­maz. Ancak kısmet hâkimin hükmü ile ve gabnı fahişle olduğu za­man fesh olunur.

Eğer ortaklardan bâzısı nasiblerinden muayyen bir mikdarı-na müstehak olduğu meydana çıksa (İmamların ittifakı ile) kıs­met fesh olunmaz. Belki ortak kendi adaleti ile diğer ortağının his­sesinden almaya rücu eder.

Keza umumî olan akar da bâzısına müstehak olsa (İmâm'ı Âzam Rah. Aleyh'a göre) taksim olunmaz. İmâmı Ebû Yusuf'a (Rah. Aleyh)'e göre fesh olunur.

Taksim olunan akarın hepsinde ortakların her birinin nasibin­de taksimi yapılmıyana müstehak olsa, imamların icma'ı ile kıs­met fesh olunur.

Eğer ölen kimsenin üzerine kısmetten sonra malını ihata eden bir borç meydana çıksa o kısmet nakz olunur (Zira alacakların hakkı Tereke'ye tealluk eder). Keza borç terekeyi ihata etmezse yine kısmet nakz olunur (bozulur). Ancak kısmetten sonra o Ölü­nün borcunu ödeyecek bir şey baki kalsa, p takdirde nakz olunmaz (Zira nakz olunmaya hacet kalmaz) [41]

Eğer alacaklılar, o ölüyü kendi haklarından ibra etseler veya vâris olan kimseler o borcu kendi mallarından ödeseler, o kısmet mutlaka bozulmaz.  [42]                   

 

Kısmette Nöbetleşme İle İlgili Fasıl:

 

Ortak olan kimselerin bir kısmet üzerine rızalaşmaları caizdir. Ve ortak olan kimse rızalaşmaları için bir kısmet üzerine cebrolu-nur ki, bir ev olup iki ortağın birisi bâzısında sakin olup diğer bi­risi de diğer kısmında sakin olsa yahut biri yukarda diğer birisi aşağıda sakin olsa, bu şekil üzere kısmet caizdir,

Rızalaşma mekânda olduğu gibi zamanda da caizdir. Meselâ: küçük bîr'odada bir ortak bir ay sakin olsa, diğer bir ortakda bir ay sakin olsa (Caiz olur). [43]

Ye nöbet sahibi için, o mekânı icara verip kendi nöbet günle­rinde ücretini alması da caizdir.

1 Eğer nöbetleşme bir kölede olursa, iki kölenin biri bu ortağa hizmet eder, bir günde o bir ortağa hizmet eder.

Eğer nöbetleşme iki kölede olursa, iki kölenin biri bu ortağa ve o bir kölede diğer ortağa hizmet eder.

Eğer o iki kölede iki ortaklardan   her birisi kendine hizmet eden kölenin nafakası yine kendine olmak üzere ittifak etseler, is-tihsânen caizdir. Elbise de işe, muhalefet vardır.

Ve iki ortak olan kimseler, iki evde şu şekilde nöbetleşmeleri: birisi bu evde sakin olmak, diğeride o evde sakin olmak üzere an­laşmaları caizdir. Fakat iki ortağın bir hayvanda veya iki hayvan­da nöbetleşmeleri caiz değildir. Ancak ikisi kendi aralarında rıza-laştılarsa caizdir. İmânı ey n için muhalefet vardır.

Bîr evin veya iki evin ücretlerinde (yâni, icara verilip ücret­lerini almakta) «bu kimse bu evi şu kimseye şu evi icare vermesi» şeklinde olması caizdir.

Fakat müşterek olan bir köleyi veya bir hayvanı nöbetleşe icara vermek caiz değildir.

Ve iki köleyi icara vermede bu ortak bu köleyi ve bu ortak di­ğer köleyi nöbetleşe icara vermek (İmâm'ı Âzam Rahmetullahi Aleyh'e göre) caiz değildir, înıâmcyn için muhalefet vardır.

Yukardaki iki köledeki ihtilaflı hüküm, iki hayvandada aynı­dır.

Ve bir ağacm meyvesinde veya bir koyunun sütünde veya yav­rularında nöbetleşmek caiz değildir.

Ve bir köle ile bir evde iki ortağın nöbetleşe köleyi kullan­mak ve evde oturmak caiz olur.

Keza menfaatları muhtelif olan eşyada da nöbetleşmek caiz olur (Meselâ: bir kısım evlerde oturmak ve bir kısım yerlerde zi­raat etmek gibi).

iki ortak arasmda olan nöbetleşme, birisinin ölmesiyle yahut ikisinin ölmesiyle bâtıl olmaz.

Eğer iki ortağın birisi kısmet talep etse, nöbetleşmek bâtıl olur. [44]

 

Zirâat Ortaklığı Bahsi [45]

 

O (Zirâi ortaklık), araziden yetişip çıkan şeyin bazlsı ile ziraat yaptırmaktır    (Meselâ: Bir kimse, yerden" hâsıl olan gelirin üçte biri ile yahut dörtte biri ile icara vermek veya ortak olmak şeklin­dedir) [46]                                                                         

(İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) o (Ziraî ortaklık) fasittir. İmâ-meyne göre, caizdir. Fetvada bununla (İmâmeynin kavilleri ile) dir, (Zira Peygamber S.A.V. Hayber halkına kendi hurmalarını ve kendi yerlerim hâsıl olan şey'in yarısı ile ortaklığa vermişlerdi).

İmâm'ı Husayri (R.A.) dedi ki: İmâm'ı Âzam Ebû Hânife (R.A.) bu meseleleri kendi usulü ve kaideleri üzere teferruatı ile beyan edip tedvin etmedi. Zira insanlar, kendi kavlini alıp amel etmiyeceklerini bildiği için (öyle beyan etmiştir).

(Ziraî ortaklığa cevaz verenlere göre ortaklık şartları):

a)  Zirâi ortakhkda arazinin ziraata elverişli ve kabiliyetli olması şarttır. (Zira ortaklıktan maksad, ziraatın = Hububatın ha­sıl olmasıdır.)

b)  Ziraî ortaklık yapan kimselerin anlaşmaya ehil kimseler­den olmaları şarttır. (Zira anlaşmada esas ve muteber olan ehil ol­malarıdır).

c)   Anlaşma   zamanının   müddetinin   tâyin   edilmiş   olması şarttır.

d)  Ortaklardan tohum sahibinin tâyin olunması şarttır (Zi­ra tohum sahibi .tâyin olunmazsa münazaa meydana gelir).

e)   Ziraat olarak ekilecek   tohumun cinsîni beyan   etmekte şarttır.

f)   Diğer birinin (Yâni, ortaklardan tohum sahibi olmayan kimsenin) nasibini (ne kadar ajacağmı) beyan etmekte şarttır.

ğ) Zirâi ortakhkda araziyi (tarlayı) sürüp ekecek olan kim­seye böş olarak teslim etmekte şarttır.

h) Araziden (tarladan) hâsıl olan şeyde (ekin, ot, buğday, arpa ve emsali şeylerde) ortak olmakta şarttır.

Binâenaleyh eğer iki ortağın birine bir kaç kile tâyin ve tah­sis edilerek şartlanan ziraî ortaklık fâsid olur. (Zira araziden hiç bîr şey'in bitmemesi de caizdir. Veya o tayin edilen mikdar kadar bitip fazla olmaması da olabilir).

Veya ırmakdan küçük sularla ve küçük arklardan sulanan yer­ler gibi muayyen bir yerden biten şeyin iki ortakdan birine şart koşuîmasıyla zirâi ortaklık fâsid olur.

Veya iki ortağın birisi araziden çıkan şeyden tohum veya ha­raç mikdarım içinden alıp kalanını taksim etmeyi şart koşsa, ziraî ortaklık fâsid olur (Zira şart koşulan m ik d ardan başka da çıkmaya bilir. Bu takdirde ortaklardan birisi tamamen mahrum olur) [47]

Veya iki ortağın birine ekinden çıkan saman şart koşulup di­ğer birine de çıkan dâne (buğday, arpa ve emsali dâne) şart koşu-lursa, bu ziraî ortakhkda fasittir. (Zira hâsıl olan ekine bir âfet isa­bet edip, dâne telef olup, ancak saman kalabilir. Bu takdirde de or­taklardan biri mahrum olur).

Veya araziden çıkan hububat iki ortağın aralarında taksim olunup, hasıl olan samanda tohum sahibinden başka ortağa (yâni, tohumu vermeyen ortağa) şart koşulsa, ziraî ortaklık fasit olur (Zi­ra ziraî ortaklık şartlarını iktiza eden hükümlerin hilâfınadır) [48]

Veya ziraî ortaklık yapılan araziden hasıl olan saman iki or­tağın aralarında taksim etmek üzere olup, yetişen hububat iki or­takdan birine şart koşulsa, ziraî ortaklık fâsid olur.

Eğer o araziden çıkan dâne iki ortağm aralarında olması ve çıkan saman tohum sahibinin olması şart koşulsa yahut o çıkan ekinden onda birin (1/10) verilmesi şart koşulsa ziraî ortaklık sa­hih olur.

Eğer zirâi ortaklık anlaşması zamanında o çıkan samana taar­ruz olunmak ise, iki ortağm aralarında tohum tasdik olunur. (Zira âdet bu şekilde carî olmuştur). '    Bir rivayette denildi ki, o saman sahibinindir.

Ekilen ekin yetişdiğinde*ekini kimsenin, tarladan harman ye­rine getiren kimsenin, harman yerinde düven süren kimsenin (Bi­çerdöver, makina süren, harman maki naşı ve işçilerinin) ücreti iki ortağın üzerlerine hisseleri itibarı iledir.

Şayet yukardaki zikrolunan ücretleri ziraî ortaklık anlaşma zamanında âmil (çalışan ve emek sahibi) olan kimsenin üzerine şart koşulsa, bu şekildeki ziraî ortaklık fasit olur (zira fasit şart­lar vardır).

İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'den rivayet olunmuştur ki, o zikro­lunan (çalışan yapılan) şart sahihdir. Ve hu sözlerin en doğrusudur ve fetvada bunun üzerinedir [49]

Yukarda zikrolunaıı ücret, arazi sahibi üzerine şart koşulursa, bu ziraî anlaşmayı bütün imamların ittifak* ile ifsad edicidir.

Ekin ermezden (yetişip olgunlaşmadan) evvel sulama ve hıf­zetme gibi îazim olan şey (ücretler), şart koşulmasa dahi çalışan kimse üzerinedir. [50]

 

(Zirâi Ortaklığın Sahih Olanları:)

 

1- Eğer tohum ile arazi iki ortağın birinin, çalışma ile Öküz (motor) diğer ortağın olsa, ziraî ortaklık sahih olur [51]

2 - Veya arazi birinin olsa, diğer şeylerde    (tohum, öküz, motor ve çalışmada) diğer ortağın üzerine olsa, ziraî ortaklık sa­hih olur [52]

3 - Veya çalışmak birinin olsa, diğer şeylerde (öküz, tohum ve arazi) öbür ortağın olsa, zirâi ortaklık sahih olur [53]  

 

(Ziraî Ortaklığın Bâtıl Olanları)

 

1 - Eğer arazi ile öküz (motor, pulluk) birinin olsa, tohum ile çalışma öbürünün olursa, zirâi ortaklık bâtıldır [54].

2  - Keza tohum ile öküz (at, motor, pulluk) ortaklardan bi­rinin olup arazi ile çalışmada diğer ortağın olsa, ziraî ortaklık bâ­tıldır [55]

3- Veya toruum birinin olup diğer şeyler (çalışmak, öküz ve arazi gibi şeyler) diğer bir ortağın olursa, ziraî ortaklık bâtıl olur [56]

Binâenaleyh ziraî ortaklık sahih olursa, o ziraattan hâsıl olan şey anlaşmadaki şart üzere taksim olunur.

Şayet araziden hiç bir şey bitmez ve çıkmazsa, çalışan için bir şey yoktur. (Zira şart, tarladan biten üzerinedir. Tarlada bir şey olmayınca onunda hiçbir hakkı yoktur).

Bir kimse ziraî anlaşmadan sonra akdolunan şeyin üzerine de­vam etmekten imtina etse (Kaçınsa, çekinse), o şeyi işlemek üzere cebrolunur. Ancak tohum sahibi cebrolunmaz (zira tohum sahibi hakkında ziraî ortaklık lâzım değildir. Çünkü o adam nasıl olsa to­humu atmıştır).

Eğer ziraî ortaklık fasit olursa, o araziden çıkan şey tohum sabibinin olur (Zira kendi mülkünün geliridir), ve diğer ortak içinde kendi çalışmasının değerini alması vardır ve eğer tohum çalışan kimsenin ise, arazi sahibi için arazinin ecri mislini (değer ücretini) alma hakkı vardır.

(İmâm'ı Âzam ve İmâm'ı Ebu Yusuf R.A.'a göre) taksim olun­mada şart koşulan miktarın üzerine ziyade olunmaz. İmâm'ı Mu-hammed (R.A.) için muhalefet vardır.

Eğer iki ortağın arasında vaki olan ziraî ortaklık fasit olursa arazi ile öküz (at, motor) iki ortakdan yalnız birinin olduğunda o arazi ile öküzün ecri misli lâzım olur, sahih, olanda budur.

Ziraî ortaklık fasit olduğu vakit halbuki tohum arazi sahibi için olsa, bu takdirde araziden yetişen (biten ve hasıl olan) şeyin hepsi o arazi sahibi için helâl olur (Zira kendi tohumunun geli­ridir).

Eğer tohum çalışan ortak için olursa, tohumdan fazla olan ve arazinin ücretinden ziyâde olanı tasâdduk eder (Zira kendi tohu­mundan hâsıl olmuştur).

Tohum sahibi olan kimse zirâi ortaklık anlaşmasından çekin­meden ısrar ederse halbuki çalışan kimse de, o araziyi islâh edip (sürüp) ekin ekmiş olsa, o çalışan kimseye Hâkimin hükmü cihe-tiyle bir şey yoktur. Dîni cihetten mal sahibi o çalışan kimsenin rı­zasını alması lâzımdır.

Ziraî ortaklık, ortaklardan birinin ölmesiyle bâtıl olur ve zi-zâî ortak icarda olduğu gibi özürler sebebi ile fesh olunur.

Binâenaleyh tohum sahibi olan kimse, arazide olan nebatatın bitmesinden evvel'o arazinin satışını iktiza eden bir borca eda et­mek lâzım olsa, zirâi ortaklık fesh olunur. Fakat ekin bittikten sonra böyle şey zuhur ederse, hâsılat biçilmedikçe ziraî ortaklık fesholunmaz.

Eğer o araziyi islâh edip çalışan kimse, ekin ekti ise veya o arazi de olan ırmakları kazıp sularını akitsa, o çalışan kimseye bir şey yoktur (Zira anladıkları şey yoktur).

Eğer ziraî ortaklık müddeti, ekinin bitip yetişmesinden evvel tamam olsa, çalışan kimse (emek sahibi kimse)ye ve kendi o ara­ziden ekin yetîşinceye kadar hissesinin ecri mislini alma hakkı var­dır (alır).                

İki ortağın ektikleri ekinin nafakası, iki ortağın hisseleri mik-darmca biçilip harman yerine getirinceye kadar iki ortağın üzeri­nedir. Her hangi birisi diğer ortağın izni olmadan ve hâkimin izni olmadan infak 'ederse, teberru olarak infak etmiş olur.

Arazi sahibi olan kimse, arazideki ekin taze iken alması caiz değildir.

Eğer ziraî ortak olan kimse, arazide olan ekini taze iken al­mak istese, arazi sahibine denir ki, «Arazi de olan ekini ikinizin arasında olmak için biç, sök» veya ziraî ortak olan kimseye denir ki, «Arazi sahibine kendi nasibinin kıymetini yahut arazide olan ekine nafaka ve masraf et, sonra ziraat eden kimsenin hissesine infak ettiğin şey ile rûcû et» (Ziraat eden kimse çalışmaktan çe­kinse, cebrolunmaz).

Eğer arazi sahibi olan kimse vefat etse, halbuki o arazide olan ekin taze ve ermemiş olsa, bu takdirde âmil olan kimsenin üzerine o ekin yetişip erinceye kadar hizmet etmek ve amel etmek vardır.

Eğer çalışan (emek sahibi olan) kimse vefat etse, vârisi olan kimse de «ben vâris olunan kimse için ekin yetişip biçilinceye ka­dar çalışıp hizmet ederim» dese, ona çalışmak vardır. Her ne ka­dar arazi sahibi olan kimse o vârisin çalışmasından çekinip kaçı­nırsa da (yine vâris olan kimse için çalışmak vardır. Zira arazi sa­hibine bu hususda zarar yoktur). [57]

 

Musakat (Bostan'i, Meyveyi Ortağa Vermek) Bahsi [58]

 

O (Musakat), Bir bahçenin ağacım ıslah edib timar eden kimşeye, ondanf hasıl olan meyvenin bir kısmını verip teslim etmek­tir. [59]

O (zikroîunan musakat), hükümde, ihtilaf da ve şartlarda ziraî ortaklık gibidir. Fakat müddet tâyin etmekte onun gibi değildir. Zira musakat, müddet zikretmeden sahih olur. Ve musakat evvelce hâsıl olup, çıkan meyvenin üzerine vâki olur.

Yaş olan yoncada musakat etmek, tohumluk kuru yoncaya ka­dar vâki olur ve musakat anlaşmasında meyvenin yetişip çıkmı-yacağı zaman zikrolunsa, musakatı ifsad eder.

Eğer o meyvenin çıkmasına ve çıkmamasına ihtimâli olan bîr zaman zikrolunsa, musakat caiz olur.

Binâenaleyh eğer zikroîunan müddetin esnasında meyve çıkıp meydana gelse, anlaşmada şart olduğu üzere beyinlerinde taksim olunur. Eğer meyve zikroîunan zarardan tehir ederek çıksa, mu­sakat fasit olur ve çalışan emek sahibi için ecri misil vardır.

Keza yine herhangi bir yerde musakata fasit olursa, çalışan emek sahibi için ecri misil vardır.

Eğer o musakat olmuş ağaçdan yahut araziden bir şey bit­mezse, o çalışan emek sahibi için bir şey yoktur (Zira âfetin isabet etmesiyle zail olmuştur).

Hurma ağacında, bağ çubuğunda ve diğer meyva ağaçlarında, sebzelerde ve patlıcan köklerinde musakat sahih ve caizdir (Zira her fert ona muhtaçtır).

Binâenaleyh eğer o musakat vâki olan ağaçda meyve ol­sa, eğer o ücretinin çalışması ile meyve artarsa, musakat sahih olur. Şayet meyve ziyâde olmazsa, musakat sahih olmaz.

Keza zirâi ortaklıktaki hüküm gibi, musakatm hükmü de bir kimse, başka bir kimseye araziye ziraî ortaklık olarak verse, ve arazide bazı sebze olsa, o sebze icara tutan ve çalışan kimsenin eme­ği ile ziyâde olup artsa, ziraî ortaklık sahih olur ve eğer ziyâde ol­mazsa sahih olmaz.

Herhangi bir çahşmaki, meyvenin yetişip olmasından evvel lâzım olsa, ağaçları sulamak, hurma ağaçlarını ıslâh etmek ve ba­ğı, bahçeyi hıfzetmek gibi, o çalışanın üzerinedir (Zira kendi ame­linden meydana gelmiştir).

Ve herhangi bir amel ki, meyvenin olgunlaşmasından sonra lâ­zım olsa, meyvayı kesmek ve hıfzetmek gibi, o ikisinin üzerinedir.

Eğer meyvenin olgunlaşmasından sonra lâzım olan amel yal­nız çalışan kimse üzerine şart kılınsa, imamların ittifakı ile musa­kat fasit olur. Ve musakatın anlaşmasını yapanların birinin Ölme­siyle musakat bâtıl olur (Zira icar gibidir).

Eğer musakat anlaşması yapanlardan birinin Ölümünde ağa­cın meyvası ham olsa yahut müddetin tamamlaşması zamanında ham olsa, amel eden kimse, yahut ölünün varisi o meyvenin üze­rine olgunlaşıncaya kadar kâim ve mülâzım olur. Velevki defeden kimse arazi sahibi veya ölünün varisi olup imtina ederse de.

Eğer âmil olan kimse, yahut varisin âmili (çalışan adamı) o hurmanın meyvesini ham iken kesmek isterse, diğer biri veya di™ ger kimsenin varisi olan kimse muhayyer olur. İsterlerse keserler ve aralarında vâki olan şart üzerine taksim ederler. İsterlerse ni­fak ederler. İsterlerse çalışanın nasibinin kıymetini verirler. İster­lerse ziraî ortaklıkta olduğu gibi meyvenin üzerine rucû ederler.

müsakat, (icarda fesh olunmadığı gibi) özrü şer'i olmadığı müddetçe fesh olunmaz. Ve çalışan kimse, hastalanıp müsakat ça­lışmasından âciz olması özürdür [60]

Keza çalışan kimsenin, meyveyi yahut yaprağı çalınmasından korkulursa hırsız olması özürdür.

Eğer bir kimse, geniş bir araziyi malum bir müddete kadar araziyi ihya edip içine bir kısım ağaç diken kimseye verip teslim etse ve o verilen arazi içinde hâsıl olan ağaç ikisinin arasında ol­mak şartı ile sahih olmaz (Zira istikbaldaki şey yoktur. Yok olan üzerindeki şart ise, bâtıldır). Ağaç dikilip hâsıl olup mevcut olduk­tan sonra arazi sahibi olan kimsenindir. (Zira kendi arazisinde rı­zası ile hâsıl olmuştur). Ve o ağacı diken kimse için diktiği ağacın kıymeti ile kendi amelinin ücretini almak hakkı vardır. [61]

 

Hayvanları Kesme Bahsi [62]

 

Zebîhâ: Hayvandan boğazlanan (kesilen) şey'in ismidir. Zebh'i ger'i: İki şah damarları (yemek borusu, nefes borusu ve şah damarları ile. beraber) kesmektir.                     

Müslümanin ve ehli kitabın (ilâhî bir kitaba inanan kimse­lerin) boğazladığı hayvan helâldir. Gerek o ehli kitab zimmî olsun, gerekse harbî olsun [63]

Boğazlayan (kesen) kimse, gerek kadın olsun, gerek çocuk ve gerekse deli olsun boğazladıkları helâl ve caizdir. Yalnız çocuk ile delinin besmele ile kesildiğinde helâl olabileceğini ve kesme şartla­rını bilmesi şarttır [64]

Boğazlayan kimse, gerek dilsiz olsun ve gerekse sünnetsiz ol­sun boğazladıkları yine helâl ve caizdir.

Vesenî olanın (putperest olanın), mecusi olanın (ateşperest olanın) ve mürted olan (dininden irtidat eden) kimselerin, boğaz­laması, helâl değildir. (Zira bunların muayyen bir milleti yok­tur) [65]                                                                 

Besmeleyi kasden terk eden kimsenin (ister müslüman olsun, ister ehli kitab olsun) boğazlaması, helâl değildir. Besmeleyi seh­ven ve unutarak terk ederse, kestiği hayvan helâl olur (eti ye­nir) [66]

Keseceği zaman, Hak Teâlamn ismiyle başkasının ismini âtıf-siz mevsul olarak (arkasına uluyarak) söylemek mekruhtur. (Bis-millâhi*MuhammedürrasülulIâh gibi).

Hayvanı boğazlayan kimse, «Bismillâhi Allahümme tekabbel minfülânın-Alîah C.C.'ın ismi şerifi ile başlıyorum. Ey Allahim C.C. falanın namı hesabına bu kurbanı kabul et» derse, boğazlama mekruh olur. (Zira besmelede müşareket = ortaklık vardır).

Boğazlayan kasab «Allahümme tekabbel» sözünü hayvanı ya­tırmadan önce veya besmeleden önce veyahutta hayvanı kesdikten sonra söylese, mekruh olmaz.

Boğazlayan kimse, keseceği zamanda «Bismîllâhi ve fülânin» «Allahın (C.C.) ve fülânm ismiyle başlıyorum» deyip, falan lafzını esre okumakla lafzatullaha atfetse, (şerik.koşmak olduğu için) kes­tiği hayvanın etini yemek haram olur.

Hayvanı boğazlayan kasap, bir koyunu yatırsa ve besmele çekse ve o besmele ile başka bir koyun kesse, o kestiği hayvan haram olur. (Zira besmele evvelki koyunun üzerine çekilmiştir). [67]

Yatırdığı koyunun yanında hazır bulunup besmele çektiği bı­çaktan başka bir bıçakla kesse, (âletin ihtilâfına itibar olmadığın­dan) kestiği hayvanın eti helâl olur.

Bir kimse, bir oku (kurşunu, mermiyi, silâhı ve emsali şeyi) besmele çekerek bir ava atsa ve o okda besmele çektiği avdan baş­kasına isabet etse, o avın eti yenir. (Zira muteber olan o oku ata­cağında besmele çekmektir).

Fakat, atacağı okla besmele çekerde, başka birine atarsa, o av yenmez. (Zira besmele çektiği ok isabet etmemiştir).

Talimli köpeği ava göndermek, (besmele hususunda) oku* at­mak gibidir [68]

Boğazlanan hayvanın üzerine besmele çekmekte şart olan (duâ v.s. den hâli olarak) zikri hâlistir [69]

Avcı olan kimse, «Allahümmağf irli - Ey Allah C.C! beni mağ­firet et» deyip, (okunu ve silâhını) atsa, o av helâl olmaz, (zira duâ etmiştir. Zikri hâlis değildir).

Fakat, «Elhamdülillah ve Sübhânallah» demekle hayvanın eti helâl olur. (Zira zikri hâlistir).

Kasap (veya avcı) aksırsada, bu aksırığına karşılık «Elham­dülillah» deyip, hayvanı boğazlasa veya (ava okunu atsa, bu tak­dirde) o hayvanların etini yemek helâl olmaz.

Deveyi boğazlamada sünnet olan: Nahır (hayvanın göğsü üs­tünden bıçak vurup boğaz damarlarım kesmek )dir.

Sığır ve koyunu (keçiyi) boğazlamada sünnet olan: Zebh (hayvanın nefes borusunu yemek ve içmek borusunu ve bunların arasında bulunan iki şahdamarını kesmek suretiyle yapılan boğaz­lama) dır.

Bu zikrolunan suretin aksi yâni: Deveyi» Zebh» edip, sığır ile koyunu «Nahr» etmek mekruhtur. Fakat (maksut olan kan akıt­mak hâsıl olduğundan, kerâhatle beraber) helâl olur.

Zebhi şer'i (ki yâni, hayvanın şer'i kesimi), boğaz ile göğüsün başlangıcı arasındaki bulunan yerdir ki, gerek boğazın yukarısın­da, gerek ortasında, en aşağısında olsun.

Bir rivayette denildi ki, boğazın yukarısında olan ukdenin (düğümün - boğumun) üzerinden boğazlamak caiz değildir.

Boğazlamada kesilen damarlar dörttür: 1 — Hulkum (Nefes borusu), 2 — Merî (Yemek ve içmek borusu), 3 — Ve 4 — Vedeç ki boğazda bulunan şahdamarları (boğazın iki tarafındaki kan bo­rularadır.

Yukarda zikredilen dört damardan üçünün kesilmesi (herhan­gisi olursa olsun İmâm'ı Âzam R.A.)'a göre kâfidir.

İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre: bu dört şeyden herbirinin ekserisi kesilmiş bulunması lâzımdır. Bu (îmâm'ı Muhammed'in sözü), İmâm'ı Âzam (R.A.)'dan bir rivayettir.

İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)Ja göre ise, nefes borusu ile yemek borusu ve o iki şahdamarm birini kesmek lâzımdır.

Denildi ki boğazlamak hususunda, damarlarını kesip kanları­nı akıtarak hükmü icra eder, herhangi bir âlet ile yapılması câîz ve şahindir. Gerek o âlet kenarı keskin taş, gerek keskin kamış, ge­rekse (yerlerinden sökülmüş olan) diş ve tırnak olsun. (Şu kadar var ki, bu âlet hayvana zahmet vermeyecek bir halde keskin ol­malıdır.) Fakat, diş ve tırnak sökülmemiş (yerinde bağlı) olursa (hakkında neh'i vârid olduğu cihetten) caiz ve sahih olmaz [70]

Hayvanı boğazlıyacak olan kimsenin, hayvanı yatırmadan Önce bıçağını bile yapması (keskinle tmesi) raenduptur. Hayvanıj ya­tırdıktan sonra bıçağı keskinletmek mekruhtur [71]            

Kesilerek hayvanı mezbahaya kadar ayağmdan sürüyüp çek­mekte mekruhtur. (Zira hayvana eziyettir).

Bıçağı birden hayvanın boynunda bulunan iliğe saplamak, hayvanın kafasını soğumadan kesip derisini yüzmek ve hayvanm boynunun altından değilde, üstünden kesmekde mekruhtur. (Çün­kü bu hareketlerin hepsi hayvana karşı eza ve cefadır).

Kafadan (enseden) boğazlanan hayvan, eğer damarları keşi» linceye kadar sağ kalırsa yenmesi helâl olur. Şayet sağ kalmazsa helâl olmaz.

Aslında vahşi olup-sonra ünsiyet peyda eden (evcilleşen) hayvanm boğazlanması lâzımdır (evde beslenen.geyik gibi).

Aslında ehli olup sonra vahşileşen (deve ve koyun gibi) hay­vanın elde edilmesi müşkül bulunca veya kuyuya düşüpte boğaz­lanması mümkün olmazsa, cerh (yaralamak) suretiyle (meselâ, kurşun ile yarahyarak) öldürülmesi caiz olur [72]

Hayvanın karnında olan yavru anasının hoğazlanmasıyle he­lâl olmaz. Gerek yavrunun kılı bitsin gerek bitmesin.

îmâmeyn (R.A.) dediler ki, Hilkati (bütün azalan) tamam ol­du ise, etini yemek helâl olur. Azaları tamamlanmadı ise, helâl ol­maz [73][74]

 

Eti Yenen Ve Yenmeyen Hayvanlar Faslı

 

Azı dişi bulunan (yırtıcı ve et yiyici) her hayvanın veya yır­tıcı tırnağı olan her kuşun veya yırtıcı hayvanın etini yemek ha­ramdır. Velevki haram olan yırtıcı hayvan sırtlan ve tilki ise de ha­ramdır. (Zira bunların da kurt gibi dişleri vardır). Ev himarları (ev merkepleri) ve katırları, fil, yaban keleri, yaban faresi, gelin­cik, eşek arısı, kaplumbağa ve diğer yerde yetişen haşarat (yılan, akreb, böcek ve bunlara benzer şeylerin) eti haramdır. (Zira bu hayvanlar diğer hayvanlar gibi habâistendir) [75]

Alaca karga, büyük kuzgun, akbaba kuşu (kartal) ve saka kuşunun yenmesi mekruhtur. (Zira bunlar tırnaklıdır ve jcîfe yerler).                                                   

Atların yenmesi sahih kavilde (îmâm'ı Azam R.A.'a göre) tahrimen mekruhtur. (Zira cihad âletidir).

İmâmeyn (R.A.)a'ya göre ise, atın yenmesi mekruh değildir. (Zira Pyegamber S.A.V. efendimiz Hayber'de ehlî olan Merkebi nehyedip, atların yenmesine müsaade etmiştir).

Kuşlardan saksağan ve ekin yiyen kuzgun (kara karga) ve tavşanın yenmesi helâl olur [76]

Su hayvanlarından balıkdan başkası yenilmez. Balık bütün çeşitleri ile suvan ve yılanbahğı gibilerde beraber yenilir [77]

Su içinde ölüp, sırt üstü su üzerine çıkan balık yenmez.

Su içinde olan balık çok sıcak veya çok soğuk sebebiyle ölse, onda iki rivayet vardır. Bir rivayette yenmesi helâldir ve diğer bir rivayette ise haramdır.

Balıkla   çekirgenin   boğazlanmadan   yenmesi   helâldir. «iki ölünün ki, balıkla çekirgenin yenmesi helâldir» diye vârid oi-muştur).

Bir kimse, hayatı bilinmiyen (yani ölü veya diri olduğu anla­şılmayan) bir koyunu kesse, kestikten sonrada koyun hareket et­se veya o koyundan dirisinden çıkan kan gibi kan çıksa, yenmesi helâl olur.

Eğer ki hareket etmeyip, kanıda diri kani gibi akmazsa, yen­mesi helâl olmaz. Eğer keserken diri olduğu bilinse, mutlaka (ge­rek hareket etsin, gerek etmesin, gerek diri kanı gibi kan aksın, ge­rekse akmasın) eti helâl olur [78]

 

Kurban Bahsi [79]            

 

Kurban gününde, (esah olan kavilde kurban kesmek) vâcıbtir. İmâmı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, sünnettir [80]

Denildi ki, İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'in bu kavli, İmâm'ı hammed ile İmâm'ı Ebû Yusuf (RA.)'in (Yâni İmâmeyn'in) villeridir.

Kurban, ancak, hür, müslüman, mukim ve zengin olan kimse üzerine kendi nefsinden Ötürü vâcıb olur [81]. Zengin kimsdnin müslüman olan çocuğuna kurban kesmesi vâcib değildir.    (Köle, müsafir ve kâfirler üzerine de kurban vâcib oîmaz) [82].

Bir rivayette denildi ki, mükellef olmayan çocuğa kurban vâ-cibdir.

— Ve yine denildi ki, çocuk için babası veya vâsisi olan kim­se, çocuğun mahndan kurbanını keser.

İmâra'i Muhammed (R.A.)'e göre ise, baba kendi malından çocuk için keser. Çocuk için kurban kesildiği takdirde o etten müm­kün olan miktarı yiyip, geri kalanını babası veya velisi olan kimse, elbise gibi aynın istifade edecekleri bir şey ile mübadele eder (de­ğiştirir) [83]

Kurbanda kâfi olan miktar: Bir koyun, veya bir deve veya devenin yedi de biri (İ/7) sidir. (Meselâ bîr kimse, altı kişi ile bir sığırda yahut bir devede ortaklaşarak kurban kesmeleri gibi kî, bu) yedi oriakdan her birisi hür ve müslüman olup, kendi hissesini hak rızası için kurban kesecek olmalı ve yedi ortağın her birinin hıssa-5i yedide birinden noksan olmamalıdır.

Yedi ortakdan biri hıssasmı et almak istese veya yedi ortak-dan biri kâfir olsa veya hıssası yedi de birden (1/7 den) az olsa, o kurban hiç birinden caiz olmaz.

Bir deve veya bir sığırda yedi ortakdan aşağı iştirak etmek caizdir. İki kişinin kesmesi bile caizdir. (Yedi caiz olunca az olan­da evlâ bittariktir Sekiz kişi olsalar, hakkında nas olmadığı için caiz olmaz).

Yedi kişi ortaklaşarak bir deve veya bir sığır kurban kesseler, etini tartı ile taksimat yapmalıdırlar. Tahminen taksim etmeme­lidirler. Yalnız ayaklarını veya derisini etiyle karış t ir sal ar tahmini taksim Sfcâiz ve muteber olur (bey, alışverişte muteber olduğu gibi).  '  

Bir kimse, kurban niyyetiyle bir deve satın alsa, sonra altı ki­şi daha ortak olsalar, istihsânen caiz olur. (Ve kıyas; caiz olma­maktır.   Zira evvelâ tekarrub için satın alınmış idi, sonra satılsa caiz değildir).

Deve ve sığırda ortak olunmak iktiza ederse, satın alınmadan ortağa girmek daha sevimlidir [84]

Kurban kesmenin vâcib olmasının ilk vakti: Kurban Bayramı gününün şafağından sonradır. Fakat şehirde ve bayram namazı kı­lınan yerlerde ise, bayram namazından evvel kesilmez.

Kurban kesmenin vâcib olmasının son vakti ise, Kurban Bay­ramının üçüncü gününün gurubundan (güneş batmasından) evvel­dir.                               .

Fakir ile zengin hakkında, doğum ve ölüm hususunda kurban kesilecek günün son vakti itibar olunur. (Meselâ: bir kimse, Kur­ban Bayramının evvelinde fakir olsa, kurban vâcib olmaz.   Ve iki kimse Kurban Bayramının evvelinde fakir olup sonunda zengin ol­sa, kurban vâcib olur) [85]                                                 

Bir kimse, Kurban Bayramının son gününde doğsa (çocuğa kurban vâcibliğini beyan edenlere göre vâcib olur, fakat sori gün­de ölse vâcib olmaz.)                                                                

Kurban kesmek hususunda, Kurban Bayra'mınm ilk gününde kurban kesmek, ortasında ve son gününde kesmekten evlâdır.

Kurbanı gece vaktinde kesmek mekruhtur (caizdir, fakat gece vakti kesme hususunda hata edilebileceğinden mekruhtur).

Kurban kesmenin vakti geçip, kurbanda kesilmemiş olsa, ne­zir olunmuş hayvanın kendisini diri olarak tesadduk vâcib olur.

Fakirin kurban için satın aldığı hayvanda böyledir. (Yâni, hayvanı diri olarak ta s ad d uk eder. Zira fakire, kurban satın al­makla vâcib olmuştur).

Zengin olan kimse ise, o kurbanlık hayvanın kıymetini tasad-duk eder, gerek satın almış olsun gerekse olmasın. (Zira zengine mücerret nezir ile vâcib olur) [86]

Kurbanlıkta koyun nevinden kâfi olan (altı ayını tamamlamış yedinci aya girmiş ve bir yaşındaki gibi olan kuzudur) koyundan ve keçiden olan senî şudur (ki, bir seneyi doldurup ikinci seneye girmiş olan hayvanthr.) Sığır, iki seüeyi doldurup üçüncü seneye dâhâî olmalı, devede ise, beş senesi bitmiş olup, altıncı seneye dâ-hîl olmalıdır. Ve bu yaşlardan yukarı olan diğer hayvanların hep­sinden kurban kâfidir.

Kurbanlık hayvanın boynuzsuz (kabak) olmasında, burma bir halde bulunmasında, deli olmasında, uyuzlu olup, yağlı olmasında (beis yoktur. Yâni, bu ayıplar kendisinde bulunan hayvanları kur­ban etmek) caizdir.

Fakat, iki gözü veya bir gözü kör olan, kemikleri içinde iliği kalmamış zayıf olan, aksak olup ayağını yere basıp —kesileceği yere kadar gidemiyecek halde topal olan, Ön veya arka ayağı kesik olan, gözünün ekserisi arızalanmış veya kulağının ekserisi kesilmiş olan, veya kuyruk veya kalçasının kaba etlerinin ekserisi yok oîan hayvanı kurban etmek caiz değildir [87]

Bu zikrolunan azanın yarısı helak olmada, (yok olmada) iki rivayet vardır. Bir rivayette caiz, diğer bir rivayette ise caiz de­ğildir.

Bu azanın yarısından azı helak olsa (kurban yapılması) caiz olur.

Bir rivayette denildi ki, azanın üçte birinden çoğu helak olur­sa, kurban yapılması caiz değildir.

Kurbanın kesilmesi ânında izdırap ve hareketi sebebiyle ayıp­lanmış olması (istihsanen) zarar vermez.

Bir deve veya bir sığır da ortak olan yedi kişiden biri ölse ve ölen adamın vârisi, diğer altı ortağa «siz bu hayvanı kendiniz ve Ölen kimse nâmına kesiniz» dese, hepsinin nâmına kesilmesi sahih olur.

Bir bedene (deve veya sığır) kurban, haccı temettü ve hacci kıran için kesilse (yâni, üç adam bir deve veya sığırı birisi kurban, diğeri temettü kurbanı ve diğer biri de kıran kurbanı olarak kes­seler) yine hepsinin nâmı hesabına kesilen bu kurban sahih olur.

Kurban sahibi, kestiği kurbanın etinden yer, zengin ve fakir­den istediği kimseye de yedirir.

Tasaddûk ettiği miktar, kurbanın üçte birinden eksik olma­ması ve kurban etinin bir kısmını da ehli iyâlinin nafakasının ge­nişlemesi için alıkoymak mendüptiir.

Kurban sahibi, eğer kesmeyi güzel yapabiliyorsa, kurbanını kendi eliyle kesmesi mendüptür. Şayet kesmeyi iyi yapamazsa, başka birine kesmesini emreder ve kendisi de başında bulunur.

Kurbanı kitabî olan zimmînin kesmesi mekruhtur, caizdir) [88]

Kurbanın derisini tasadduk eder veya o deriyi dağarcık, ve­ya mest veyahutta kürk gibi evde kullanılacak bir âlet yapılır ve­ya o deri ile evde kullanılıp helak olmıyacak bir şey satın alır. Me­selâ: Kalbur ve bıçak gibi, fakat, sirke, pekmez ve yoğurt gibi he­lak olacak ve bozulacak şeylerin satın alınması için verilmez [89]

Kurbanın eti ile veya derisi ile helak olacak bir şeyi değişse, et veya deriden aldığı parayı tasadduk eder.

Bir kimse, başka bîr şahsın kurbanını müsaadesi olmadan kes-se, (istihsanen) caiz olur. (Fakat kıyasta caiz değildir).          

İki kimse yanlışlıkla bir birinin kurbanını kesecek olsalar, her­kesin kestiği hayvan, sahibinin kurbanı olmak üzere câte oluv [90] ve bir birine bir şey borçlu olmazlar. Sonra birbirleriyle helâlla-şırlar. Eğer bu iki kimse rıza gostermeyip cimrilik ederek («Benim kurbanım seninkinden. büyüktü veya parası fazla idi» gibi itiraz­larla) münazaa etseler, her biri diğerine ait kurban etinin kıymeti­ni tazmin eder ve bu halde öbüründen aldığı bu kıymeti de tesad-duk eder.

Gasb olunan koyunu, kurban kesmek sahihdir. Fakat emane­ten" konan koyunu kurban kesmek sahih değildir. (Evvelkinde sa­hih olubda ikincide sahih olmamasının sebebi: Gasbolunan şeyde mülkiyet, gasb edildiği vakitten itibaren sabit olmuştur. Fakat ema­neten konanda kesmekle gasb olur). Binâenaleyh herhangisini ke­serse, tazmin eder. [91]

 

Kerâhiye Bahsi

 

Mekruh olan şey (İmâm'i Âzam ile İtnâm'ı Ebû Yusuf R.A.'a göre) harama çok yakındır.

İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, mekruh olan her şey haramdır. Ve İmâm'ı Muhammed (R.A.) mekruh hakkında kafi nas bulmadığı için haram lafzı ile teleffuz etmedi (yâni mekruh hakkında haram lafzını söylemedi) [92][93]

 

Yemek Yeme Faslı [94]

 

Yemek, dört kısma ayrılır.

Birincisi; farzdır, yemekte farz olan miktar ölmeyecek kadar yemektir. (Zira vucüdün bekası, yemek-gıda iledir. Bir kimse, yemeyi ve içmeyi terk etse ve bu sebepten ölse asilik etmiş olur. Zira nefsini tehlikeye atmış olur. Bu ise Kur'an'ı Kerîm ile men edilmiştir)[95]

İkincisi menduptur. Yemekte mendup olan miktar: farz mik­tarından ziyâde olup, namazı ayakta iken kılmak mümkün olması ve orucunu kolaylıkla tutabilmesi için yenen miktardır.

Üçüncüsü; mubahdır. Yemekte mubah olan miktar: doymak­tan ziyâde yemektir ki, bununla kuvvetlenmek gayesi var. (Bun­da ecir var ve zarar yoktur).

Dördüncüsü ise, haramdır. Yemekte haram olan miktar ise, doymaktan ziyâde bedenin kuvvetlenmesini kasdederek yemektir. (Zira bunda hem taamı zayi etmek var ve hem de bu kadar çok yemek vucüda zarardır). Meğer ki doymaktan ziyâde yemek, oruca kuvvet bulmak için olsun veya yanındaki müsafirin çekinmemesi için yesin yine bu takdirde beis yoktur. Lâkin aklen ve şer'an mez-mum olan fiillerdendir.

Gıdayı terk etmekle ve az yemekle ibâdet etmekten âciz ve za'if düşürecek şekilde riyazet (perhiz) yapmak caiz değildir. (Zi­ra ibâdeti terk etmek caiz olmadığı gibi, ona sebep olan şeyde caiz değildir) [96]

Bir kimse, açlık zamanında meyte (ölü hayvan eti) yemeden imtina edip (çekinip kalsa, veya oruçlu olup, ölümüne sevk edin­ceye kadar bir şey yemese) günah işlemiş olur. (Zira kendi nefsini telef etmiştir) [97]

Fakat, hasta olupta ilâç kullanmaktan imtina ve tehallû mekle (çekinip vazgeçmekle) Ölse, yukarıdaki meselenin hiîâ dır, yâni günah işlemiş olmaz, zira ilacın ona şifa verici olduğı sin olarak malum değildir [98]

Çeşitli meyvelerle yemiş yemekte beis yoktur. Fakat böyle çeşitli meyveleri, yemiş yemeyi terk etmek efdaldır. (Derecesi noksanlaşmamak içindir). Bir kaç çeşit yemek hazırlatmak israf­tır.

Sofra üzerine ihtiyaç miktarından fazla ekmek koymak da is­raftır.

Parmaklarım ve bıçağı ekmeğe silmek mekruhtur, (ancak sil­dikten sonra yerse mekruh değildir) ve tuzkabını ekmek üzerine koymakda mekruhtur. Zira bu fiilde ekmeğe ihanet vardır. Bİz ise, ekmeğe ikram ile memuruz.)

Taam yemenin sünneti:

Evvelinde «Bismillâhirrahmanirrâhim» ve sonunda «Elhamdü­lillah» demek, yemekden evvel ve sonra ellerini yıkamaktır.

Yemekten evvel ellerini yıkamağa gençlerle başlanmalı (yâni gençler daha evvel yıkamalı) yemekden sonra ise, ihtiyarlarla baş­lanmalı (ihtiyarlar evvel yıkamalıdırlar).

Dişi merkebin sütünü yemek helâl değildir. (Zira etten müte­vellit - meydana gelicidir. Bu takdirde etin hükmünü süt almış olur ve kısrağın sütü İmâm'ı Âzam R.A.'e göre eti gibi mekruh­tur.)

Devenin bevli (idrarı İmâm'ı Âzam' agöre) helâl değildir. (îmâm'ı Ehû Yusuf R.A.'a göre ise, tedavi için kullanılması helâl­dir. Hadîsi. İrniyyin ile temessük etmiştir.)

Altın veya gümüş kap kullanmak, erkek veya kadın için helâl değildir.

Akîk (siyah kıymetli bir taş Hindistan'dan gelir ve Yemen diyarında olur), billur, zücâc (cam ve sırça) ve kalaydan yapılmış kapları kullanmak helâldir. [99]

 

Kazanç   Faslı [100]

 

Kesbiin (kazancın) en efdalı, cihad (cenk) tir. (Zira cihat da kazanç ile dîni aziz kılmayı cem etmek fiili vardır.) [101] Cihaddan sonra kazancın efdalı ticaret, bundan sonra ziraatçılık yapmak, bundan sonra ise san'atlardir.

Kazançtan bir kısmı farzdırki, bu farz olan kazanç, kendi nef­sine, ehlü iyâline ve borcunu ödemeğe kifayet edecek miktardır.

Kazancdan bir kısmı müstehaptır ki, bu kesb kifayet miktarı üzerine ziyâde olan miktardır. O ziyâde ile fakire yardım etmek veya akrabai teallükâtına yardım etmek için olan ziyâde kazanca çalışmak müstehaptır.

Kazancdan bir kısmı mubahtır ki, mubah olan kazanç zînet iz­harı ve nîmetlenmek (yâni giyinmek ve yiyip içmek) için kazanı­lan ziyâdeliktir.

Kazancdan bir kısmı mubahtır ki, bu mubah olan kazanç zî­net izharı ve nîmetlenmek (yâni giyinmek ve yiyip içmek) için kazanılan ziyâdeliktir.

Kazancdan bir kısmı da haramdır ki, bu haram olan kazanç ise, böbürlenmek ve kibirlenmek için topladığı malın kazancıdır. O kazanç helâlden olsa dahi, (zikrolunan şeyler için topladığından dolayı haramdır).

Kazandığı maldan israfsız ve noksansız nefsine ve ehli iyâli­ne infâk eder (harcar) [102]

Çalışıp kazanç yapma kudreti olan kimseye, (dilenmeden he­lâlinden) kazanç yapmak lâzım (farz) dır.

Eğer ki çalışıp kazanmaktan âciz olursa, o kimseye dilencilik yapmak lâzımdır. (Zira dilencilikte kazancın bir nevidir. Fakat kazançtan âciz olmadığı takdirde dilencilik helâl olmaz).

Kazanç   yapmağa kudreti  olmadığı halde   dilenciliği bırakıpölse, günahkâr olur. (Zira nefsini tehlikeye atmıştır. Böyle yerde dilenmek zillet değildir).

Eğer ki dilencilikten de âciz olursa, bunun dilencilikten âciz olduğunu bilen kimse üzerine o kimseyi doyurmak farzı ayındır veya yedirmeğe kudreti yoksa, yardım edecek başka bir kimseye delâlet etmesi farzdır. (Eğer ahvâline vâkıf olduktan sonra kudre­ti var iken kendisi yardım etmese veya kendisinin kudreti olma­yıp, başkasına da delâlet etmezse, dilenmekten âciz olan kimse de açlıktan ölse, günahta ortak olur).

Mescitte dilenmeler, (tahrimen) mekruh olur. Denildi ki, di­lenci insanların boyunlarına basarak geçmezse ve namaz kılarken önlerini kesmezse mekruh değildir. (Ve muhtar olan da budur) [103]

Zâlim olan ümerânın (âmirlerin) hediyesinin kabulü caiz de­ğildir, (Zira galip olan ihtimal, mallarının haram olmasıdır). Me­ğer ki malının ekserisi helâldan olduğu malum olsun. (Meselâ: Ti­caret ehli ve ziraatçı olmalı ve topladığı mâlinin ekserisi, bu nevi kazançtan olursa, hediyesini kabul etmekte beis yoktur).

Köyde bulunan bir evi (mecûsiler için) ateş evi veya (Yahu­diler için) kenise (havra) ve (nasaralar için) bî'â (kilise) yapma­ları için icara vermek veya o evde şarap satılmak için icara ver­mek (İmâm'i Azam'a göre) mekruh değildir. İmâmeyne göre ise, mekruh olur. (Zira mâsiyet icara tutanın fiilindedir ve muhtar olan kavil de budur).

Fakat, şehirde bulunan bir evi yukarda bahsedildiği üzere icara vermek, icmâen mekruhdur.

Şehirde mekruh olduğu gibi, Ehli İslâm galip olan köyde dahi mekruhtur.

Bir kimse, ücret ile bir zimminin şarabını götürse,    (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) o ücret hamala temizdir [104] İmâmeyne jgöre ise, mekruhtur. (Zira kötülüğe yardımdır).         

Me'zun olan kölenin hediyesini kabul etmefcv dâvetine icabet etmek ve binit hayvanım ariyet olarak almakta beis yoktur. Mfe'zun olan kölenin tam takım olan elbisesini, altın ve gümüşten olan diyesini kabul etmek mekruhtur.

Muamelatta (alışverişte) bir adamın sözü makbul olur. levki o, fert kadın veya köle veya fâsık veya kâfir olsun.

«Şereytüllâhnıe min müslîmîn ev kitâbiyyin — Müslüman ve* ya kitabi— Yahudi veya Hıristiyandan et satın aldım» sözü gibi: ki, bu takdirde ferdin sözüyle helâl olur. Fakat mecûsi sözüyle ha­ram olur.

Kölenin, cariyenin ve sabinin sözü hediye ve izinde kabul olu­nur. (Meselâ: köle, câriye ve sabiden her biri hediye getirip «fa­lan kimse size göndermiştir» dese, hediyenin kabulü helâl olur).

Diyâneten (dîni bakımdan hüküm vermede), âdil (doğru, gü­venilir) bir şahs olması şart kılındı, suyun necisliğinden haber gibi.

Eğer suyun necis olduğunu adaletli bir Müslüman —kadın veya köle de olsa— haber verse, o kimse ab dost almayıp teyem­müm eder.

Eğer haber eden kadın, fâsık veya hâli kapalı (bilinmiyecek) olursa, (suyun necisliğini) araştırır. Bundan sonra da zannı galip ile) amel eder. Eğer haber veren kimsenin sözünde doğru olduğuna zannı galibi olursa, teyemmüm eder. Eğer zannı galibi yalan söyle­diğine ise, teyemmüm etmez. Yalan tarafını tercih ettiği için Ab-dest alır. Eğer necistir denilen suyu dökse, haber verenin doğrulu­ğuna zannı kâlibi bulunduğunda o kimse teyemmüm eder. Eğer suyu dökmeyib, haber verenin yalancı olduğuna zannı galibi bu­lunduğu zamanda ise, o sudan abdest alır ve teyemmüm eder, ihti­yat olan da budur. (Hülâsa-i kelâm, doğruluk ve yalancılıkdan hangi taraf gâlib olursa onunla amel edilir). [105]

 

Elbise Gîyinme Faslı

 

a)    Kisveden (giyinmekten) bir kısmı farz olur.

Farz olan kisve miktarı: (Erkek ve kadın) avret mahallini ör­tecek sıcak ve soğuktan gelecek olan (her çeşit) zararı def edecek miktarda giyilen elbisedir [106]

Giyinmekte evlâ olan elbisenin pamuk veya ketenden olan, bunların en iyisi ile en kötüsü arasında bulunandır.

b)    Giyinmekten bir kısmı müstehap olur.

Müstehap olan giyinmek: (Avret yerini kapatıp, sıcak ve so­ğuktan koruduktan sonra) zinet için alınan ve hakteâlânın nimeti­ni (giyerek üzerinde) izhar etmek için giyilen elbisedir [107]

c)    Giyinmekten bir kısmı mubah olur.

Mubah olan giyinmek: Cuma, bayram v e insanların toplanacağı yerlerde (düğün, konferans ve emsali yerlerde) zinet-için alı­nıp giyilen elbisedir [108]

d)    Giyinmekten bir kısmı mekruh olur.

Mekruh olan giyinmek: Tekebbür (kibirlenmek, başkalarına gösteriş ve çalım satmak) için giyilen elbisedir [109]

Beyaz ve siyah elbise giymek müstehaptir.   Kırmızı ve usfür ile boyanmış elbise giymek ise, mekruh olur. (Zira Peygamberimiz S.A.V. nehyetmişlerdir) [110]

Sünnet olan; sangın (tülhentin) bir tarafını bir karış miktarı iki omuz arasına salıvermektir. Denildi ki, sarığın bir tarafım arka­nın ortasına kadar salıvermektir. Ve yine denildi ki oturulacak ye­re kadar salıvermektir. (Fakat hadisi şerif ve fıkıh kitaplarında esah olan rivayetlerde, iki omuz arasına salıvermektir) [111]

Sarığı yeniden sarmak istediğinde, sarıldığı gibi tedrici olarak bozar (hepsini birden çekiveripte yere atmaz. Zira Peygamberimi­zin fiili şerifinden böylece nakil olunmuştur).

Kadınlar için ipekli giymek helâldir. Fakat, erkekler için he­lâl değildir. Ancak erkeklere dört parmak miktarı haram değildir. Alâmet ve bellilik için olduğu gibi bu miktar ipeğe ruhsat verilmiş­tir. Bundan ziyâdesi ise haramdır [112]

Evde ipekten yastık yapmakta ve döşek yapmak ta (İmâm'ı Âzam R.A.'e göre) bir beis yoktur. İmâmeyn için muhalefet vardır.

Ersi, ibrişim olup, argacı ise, başka şeyden olan elbisenin gi­yilmesinde beis yoktur. Fakat, aksi (yani argacı ibrişim olup, ersi başka olan elbise) giyilmez. Ancak harbte (cenkte) giyilir, (zira cenkte giymek zaruridir ve silâhın zararını ziyadesiyle def eder.) [113]

Harbte safi ipek giymek (İmâm'ı Âzam R.A.'a göre) mekruh­tur, İmâmeyn için muhalefet vardır.

Kadınlar için altın ve gümüş ile bezenmek (zinetlenmek) câizdir. Fakat erkekler için caiz değildir. Ancak gümüşten, yüzük, ku­şak ve (gümüşten süslenmiş) kılıç zineti erkekler için caizdir [114]

Yüzük kaşında altın mismar (kaş - zinet) caizdir. (Fakat mis-kaiden ziyâde olmamak gerekir).

Elbiseyi altın veya gümüş ile yazdırmak caizdir. (Zira bun­lar elbiseye tâbidir. Bunlara mahsus hüküm yoktur.)

Dişi gümüş ile bağlamakta caizdir. Fakat, dişi altın ile bağ­lamak (îmâm'i Âzam R.A.'a göre) caiz değildir. İmâmeyn için mu­halefet vardır [115]

Taş, tunç ve demirden yüzük takınmak caiz değildir. Ve de­nildi ki yeşim taş ile (yeşim dedikleri sarıya meyli olan meşhur taşdan) yüzük takınmak mubah olur.[116]                           

Padişah ve hâkimden başkaları mühür kullanmayı terk etme­si efdaldır, (zira bu iki kimseden başkaları için mühüre ihtiyaç yok­tur, ihtiyaç halinde taşırlar).

Gümüş ile zinetlenmiş (süslenmiş) çanakdan yemek ve içmek caiz olur ve gümüş ile süslenmiş divan üzerine oturmak-caiz olur ve lâkin yeme ve içme de ağzını ve otururken makâdım gümüş olan yerden sakınmak şartıyla diye cevaz   (İmâm'i Azam R.A.'a gürdir).

İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre (mutlaka) mekruh olur, İmâmı Muhammed (R.A.) den ise, iki rivayet vardır, (hii

vâyeti, îmâm'ı Âzam R.A.'dan olup, ittifak şartıyla mekruh olm amak ve bir rivayeti ise, İmâm  Ebû Yusuf R.A.'in kavli gibi mutlaka mekruh olur).

Sabiye (küçük çocuğa) altınlı ve gümüşlü kaftan giydirmek mekruhtur.                             

Ter ve sümük silmek veya abdest suyunu silmek için hırka (bez parçası) taşımak, eğer kibirlenmek için olursa, mekruhtur. Eğer ki ihtiyaçtan dolayı taşırsa beis yoktur. Sahih olan da budur.

Retim (bir ihtiyacı hatırlamak için parmağa bağlanan iplikde) beis yoktur. [117]

 

Bakmak Ve Emsali İle İlgili Fasıl :

 

Bir kimsenin avret yerine bakmak haram olur. Ancak zaruret hâlinde haram olmaz. Tabib (doktor), sünnetçi, kadın sünnetçisi, ebe (doğumcu kadın) ve hastaya şırınga yapan kimseler gibi ki, bunların bakması zaruret içindedir. Bunlardan her birerlerinin (bakmaları) zaruret miktarını geçmemek şartı ile caizdir.

Bir erkek diğer bir erkeğin avret yerinden mâada diğer yer­lerine bakması caizdir. Tafsilât namaz bahsinde beyan edilmişti. (Erkeğin avret mahalli, diz ile göbek arasındaki bulunan yerdir, göbek avret mahalli değildir),[118]

Müslüman bir kadının diğer bir kadına bakması, bir erkeğin diğer bir erkeğe bakması caiz olan mahalle bakması caizdir, eğer (kadın) şehvete emin olursa (fakat kalbinde şehvet var ise, gözünü yumup, bakmaması ve görünmemesi) müstehaptır [119]

Bir erkek, hanımının vücudunun her tarafına ve cimâı helâl olan câriyesininde vücudunun her tarafına bakabilir (caizdir) [120]

Bir erkek, mahremlerinin (ehediyyen kendisine nikâh düşme­yenlerin) ve başkasının cariyesinin, yüzüne, hasma, göksüne, in­ciklerine ve koluna bakabilir (zira bu azalar bakılması caiz olan zi­net yerleridir) [121]

Mahremlerinin ve başkasının cariyesinin, bakması helâl olan mahalline messetmesinde (dokunmasında) beis yoktur. Lâkin bak­mak ve dokunmakta şehvetten emin olmak şartiyledir.

Erkek, kendi mahreminin ve başkasının cariyesinin karnına, sırtına, uyluğuna bakamaz, her ne kadar şehvetten emin olsa da (zira bu azalar zinet mahalli değildir. Bakmanın mubah olması ise, zinet olan yerlerdir).

Erkek, yabancı bir kadına bakamaz. Ancak yüzüne ve iki eli ayasına bakabilir. Eğer şehvetten emin olursa.

Şehvetten emin olmazsa, bakmak caiz değildir. Ancak şâhidlik edeceğinde şahidden başkası için v ehüküm mahallinde hâkimden başkası için, yabancı hür kadına bakmak caiz değildir [122]

Erkek şehvetten eminde olsa, kadın genç ise, yabancı kadın» la musafaha yapması (ve dokunması) caiz değildir [123]

Kadın acuze (ihtiyar) olup, şehvetten kesilmiş ise, musafaha caiz olur veya müsâfaha yapan erkek şeyhi fâni olup nefsinden ve kadından emin olursa, müsâfaha caiz olur.

Erkek, bir cariyeyi satın almak istediğinde veya cariyeyi ni­kahlamak murat ettiğinde şehvet korkusunda olsa yine bakmak ve messetmek (dokunmak) caiz olur.

Köle, seyyidesi ile (efendisinin kızı ile) yabancı gibidir, (Yâni köle bu kıza bakamaz, ancak yabancı bir kadına bakması caiz olan yerlerine bakabilir).

Mecbub (zekeri kesilmiş veya hadım) ve hası (hayaları, yu­murtaları sökülen) kimselerin (hükmü) sağlam erkeğin hükmü gi­bidir. Bunların kadmlar ile karışmaları caiz değildir. (Zira yumur­taları sökülen cima' edebilir, diğeri ise yumuşaklık yaptığınflan fitneden emirdik yoktur).                                                             ;

Bir erkek diğer bir erkeğin (ağzını, elini veya başka azası­nı) Öpmesi veya bir tek avret mahallini örten örtü altında gömlek­siz müâneka etmesi = ellerini birbirinin boynuna dolayıp kucak­laşması (İmâm'ı Âzam ve İmâm'ı Muhammed'e göre) mekruhtur (Haram olur). İmâm'ı Ebû Yusuf E.A.'e göre, mekruh değildir [124]

Musâfaha yapmakta bir beis yoktur. îîmi île âmil olan âlimin ve adaletli sultanın ellerini teberrüken öpmekte beis yoktur. (Ebe­veynin ve sâfih erkeğin ellerini Öpmek t? de beis yoktur) [125]

Bir erkek, cima yaparken cariyesinin izni olmadan menisini dışarıya akıtabilir. Fakat hanımının izni olmadan menisini dışarıya akıtamaz. (Zira cariyenin cimâda hakkı yoktur. Ama hür olan aile­sinin cimâda hakkı vardır). Câriy ebâliğa olduğu zaman sadece gö­beği ile diz kapağına kadar olan elbise ile müşteriye gösterile­mez. Zira cariyenin sırtı ve karnı avret mahallidir. Açılması caiz değildir. [126]

 

Cariyenin Temizlenmesini Bekleme Faslı:

 

Bir kimse, satın almakla veya hibe vesair ile bir cariyeye sa­hip olsa, o kimseye cariyenin cimâı ve devâisi (öpmesi - sıkıştır­ması, boynuna sarılması ve şehvetle fercine bakması gibi şeyler) haram olur. İstibra etmeyince (iddet bekleyip temizlenmeyince bu fiilleri işlemek caiz değildir). Hattâ hayız gören cariyede bir hayız ile istibra etmelidir. Hayız görmeyende ise biraz bekleyip temiz­lenmelidir [127]

Hayız kesilen cariyede iyas sle (60-70 yaşında acuze ile) değil  üç ay istibra iledir. (Üç ay beklemelidir).

İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre dört ay on gün iddet bekler. Bir rivayette dört ay on günün yarısı (65 gün) bekler, demişlerdir.

Hâmile olan cariyenin iddeti,çocuğunu doğuruncaya kadardır. Velevki câriye bakirede olsa temizlenmeden önce cima ve cimânm  devâisi (Öpmek vesair) haramdır. Veya o câriye kadından veya ço­cuk mâlinden veyahut üzerine cima haram olan kimseden dahi sa­tın alınsa, yine temizlenmeden Önce cima vesair haram olur.

Cariyesini satan kimse için, îstîbra etmek müstehabtır. Velâ-kin üzerine vâcib değildir.

İstibra için müşteri sahip olduğundaki hayzi (câriye hay izli iken alındığındaki hayızı) kâmil olmamış olur. Sahih olduktan sonra ve teslim almazdan evvel vâki olan hayız dahs, istibra için kifayet etmez.

Veya gıyabî saüşdan sonra ticarete izinden evvel vâki olan hay i?, d a kifayet etmez. Câriye müşterinin elinde olsa dahi.

Hamile oîan cariyenin istibrasmda mâlikiyet sebebi bulunduk­tan sonra tesliminden evvel hamlini vazetmeside (çocuğunu do­ğurması da) kifayet etmez.

Mecûsi olduğu halde müsjüman olan bir cariyeye teslim alın­dıktan sonra meydana gelen bir hayz kâfidir.

Müşterek olan cariyeye, ortağının hıssasma sahib olduktan sonra istibrâ vacip olur. Kaçan cariyenin dönmesiyle gasbolunan cariyeyi iade ettiğinde icara verilen câriye efendisine geldiğinde ve rehin olan câriye sahibine teslim olunduğu zamanda istibrâ vacip değildir.

İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, istibrayı düşürmek için hile mekruh değildir [128]

İmâm'ı Muhammed (R.A.) için hilaf vardır. Evvelki ile yâni Ebû Yusuf'un kavliyle fetva verilir, eğerki ilk sahibinden cima yapmadığı bilinirse, hile mekruh değildir.

İkinci ile yâni İmâm'ı Muhammed (R.A.)4n kavli ile fetva ve-rilirki, hile mekruhtur. Eğer ilk sahibi ile cimâı muhtemelse.

İstibrânm düşmesinde hile, eğer müşterinin nikâhı altında hür-re yoksa (başka hanım yoksa) o cariyeyi nikâhlar sonra da satın alır.

Müşterinin nikâhı altında başka hanım olursa, satan kimse sat­madan Önce itimat ettiği bir adama nikâhlar.

Veya müşteri pazarlıktan sonra, teslim almadan Önce itimad edilir bir şahsa nikâhlar. Bundan sonra müşterinin satın almasın­dan veya teslim almasından sonra (itimat edilip, nikâh yapılan) kocası (cariyeye yaklaşmadan önce) boşar. Cariye ise müşterisinin emri altında olması gerekir. Bu takdirde istibrâ vâcib olmaz.

Bir kimsenin nikâh cihetile cem'i caiz olmiyan iki cariyesi ol­sa, efendi için ancak birinin cimâı ve devâisi (öpüp sıkıştırması ve-sair) helâl olur. (İkisinide cima ve öpüp sevmek vesair caiz de­ğil, haramdır).

Eğer cariyenin sahibi ikisini cima etse, veya devaiden (öpmek ve şehveti ile sıkıştırmak ve şehvetle fercine bakmak gibi şeyleri) ikisine de yapsa, onlardan her birisinin cima ve devaisî (sevip-sı-kıstırması vesâit) kendisine haram olur. Hattâ ikisinden birini satmakla veya başkasına nikâhlamakla veyahutta azat etmekle ken­disine haram kılar. O zaman diğer câriye kendisine helâl olur. [129]

 

Bazı Şeylerin Alış Verişi İle İlgili Fasil

 

insan pisliğini safi olarak satmak   (alıp satmak)   mekruhtur (zira aynınecistir, mal değildir) [130].(kül ve toprak gibi şeylerle) karışmış olursa, sahih rivayette satılması caiz olur. (Diğer bir riva­yetten ihtirazdır. Zira diğer rivayette insan necisi safi olduğu hal­de satışı caizdir, demişler).

Gübrenin satışı ve onunla intifa (menfaatlanmak- kullan­mak) caizdir [131] (İmâm'ı Şâfi-î caiz değildir, der. Zira aynı necis-tîr. Mal değildir. Halis insan pisliğinden neş'et etmiş olur. İmâm'ı Mâlik ve Ahmed Bin Hanbel'de İmâm'ı Şâfünin sözüne girmişler­dir.)

Bir kimse, bir adamın cariyesini başka bir kimseye, «bu cari­yenin sahibi beni satmaya vekil kıldı» diye söylediğini görse (işit-se) veya o kimse ben bu cariyeyi sahibinden satın aldım veya ba­na hibe etti veyahutta sadaka olarak verdi» diye söylediğini görse (işitse) ve gören (işiten) kimsenin kalbinde bu adamın sözlerinin doğruluğuna kanaat gelirse, o kimseden o cariyeyi satın almak ve sonrada cima etmek helâl olur.

Mekkei Mükerremenin binasını Mekkei Mükerremedeki (ken­disine ait evini) satmak caiz olur. Fakat, arazisini satmak veya ica­ra vermek, (İmâm'ı Âzam E.A.'a göre) mekruh olur.

İmâmeyn için muhalefet vardır (mekruh değildir). Imâmey-nin kavli İmâm'ı Âzam (R.A.)'den bir rivayettir (ve fetvada bura­dadır).

İnsan ve hayvanatın ihtiyacı olan gıda maddelerinde ihtikâr yapmak (gıda maddelerini toplayıp satmamak - saklamak), şehir­de bulunanlara zararı dokunursa mekruh olur, İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ihtikâr, yenilecek şeylere mahsus olmayıp, âmmeye zararı olan şeyin tamamında ihtikâr mekruhtur. Velevki altın ve­ya gümüş veyahutta elbise olsun [132]

İhtikâr yapan kimsenin durumu hâkime haber verilse, hâkim ihtikâr yapan kimseye kendisinin ve ehli iyâlinin ihtiyacından faz­la olan kısmı satmasını emreder.

İhtikâra satmaktan çekinirse, hâkim satar (meselâ: ihtikâr ya­pan kimsenin durumu hâkime haber verildiğinde evvela o adamı ihtikârdan kaçınması için nehyeder. Hâkimin sözünü tutmazsa, tâ-zir eder ve hâkim tarafından satılır).

Kendi çiftliğinin (kendi arazisinin) mahsulünü satmayıp de­po etmek, ihtikâr değildir.

Diğer bir şehirden toplayıp getirdiği şeyi depo edip, satmamak­ta (İmânı'ı Azam R.A.'e" göre) ihtikâr değildir. Zira âmmenin hak­kı tealluk etmesi, şehirde olan şeyi toplayıp, muhafaza etmek = sat­mamaktır veya şehre yakın gelen şeyi karşılayıp almaktır). İmâm'ı EM Yusuf (R.A.)'e göre ise ihtikâr mekruh olur.

İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre mekruh olduğu gibi, İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre de, o beldeden şehre celbolunmak âdet olduğu zamanda mekruh olur (zira âmmenin hakkı taalluk eder) ve celbolunan belde fenâi Mısır (şehrin etrafı) menzilinde olmuş olur ve îmâra'ı Muhammed (R.A.)'ın kavli fetvaya muhtardır (fet­va vermek için tercih edilen kavildir).

Şarap yapan kimseye şıra satmak eâiz olur (zira şıranın kendisi mâsiyet makamına kaim olmaz. Fakat fitneci kimselere silâh sat­mak bunun hilâfına yani caiz değildir) [133]

Bir Müslüman, borcunu ödemek için şarâp satsa, alacaklıya içkiden kazanılan parayı almak mekruh olur. (Zira müslümanın şarap satması bâtıl ve parası haramdır).

Borçlu olan kimse zimmî ise, alacaklı kimse için şarapdan ka­zanılan parayı almak mekruh değildir. (Zira zimmî hakkında şa­rap, malî mütekavvimdir) [134]

Narh vermek mekruh olur. Meğer ki taam sahipleri kıymet­te fahiş bir artış ile arttırsalar, bu takdirde selâhiyet sahibi olan kimselerin meşveretiyle (müşavere ve karara varmalarıyle) narh vermekte beis yoktur. (Meselâ: on kuruşa alıp yirmi kuruşa sat­mak gibi böyle olunca âmmenin zaruretini def için narh vermek caiz olur) [135]

Tıflm (küçük çocuğun) kardeşi, amcası, annesi ve mültekıdı (atılmış çocuğu alan kimse), eğer çocuk muhafazaları altında ise, çocuk için lâzım olan şeyi satınalıp, çocuğun bazı şeyini satmak caizdir (eğer çocuğa lâzım olmayan şeyini satmazlarsa, çocuğa za­rarı dokunmak lâzım gelir).

Sabiyi (küçük çocuğu) sadece annesi ücretle hizmet ettirir (annesinden başkalarının ücrete vermeğe hakları yoktur. Yalnız san'ata verebilirler). [136]

 

Müteferrik Meseleler Faslı

 

Ok i!e, at ile, merkeplerle, katırlarla, deve ile ve yaya olarak müsabaka (yarış, koşu) yapmak caizdir [137].

Koşu da bir taraftan cu'l (ücret) şart kılınırsa, (Meselâ: Birisi diğerine «sen beni geçersen sana falan şeyi vereceğim, ben seni geçersem senden bir şey istemem» gibi) veya üçüncü bir kimse on­larla koşuya girmeyip, (bunlara «herhanginiz geçerse, falan şeyi ona vereceğim» diye şart koşsa, o vâ'd ettiği şeyi müsabakayı ka­zanan kimseye vermek) caiz olur.

Fakat, şart iki taraftan olursa, haram olur. (Meselâ: «sen beni geçersen falan şeyim senin olsun, ben seni geçersem falan şeyin benim olsun» diye şart koşulsa haram olur, zira bu kumar olur. Ku­mar ise, haramdır) [138].

Meğerki müsabaka esnasında o iki atın arasına bir at daha gi­rerde bu atın diğer ikisini geçme ümidi bulunurda, üçüncü at di­ğerlerini geçerse ücret olan şeyi ikisindende alır (böyle oluncada kumar olmaz, helâl olur).

Eğer diğer ikisi üçüncüyü geçerlerse, üçüncü koşucu onlara iîir şey vermez ve ikisi arasında herhangisi geçerse, diğerinden üc-, reti alır. Araya diğer koşucunun girmesiyle kumar olmaktan çıkıp, alınması caiz olur.

Yukarda geçen mesele gibidir ki, iki âlim bir mesele de ihtilâf edip, fâzıl bir şeyha (âlime) gitmeye karar verseler ve bunun üze­rine bahse girip bir şeyler adasalar, bu bahisleri bir taraftan olur­sa caiz olur, İki taraftan olursa caiz olmayıp, kumar olur. (Meselâ: «Mesele senin dediğin gibi olursa, falan şey senin olsun» dese, di­ğeri de «senin dediğin gibi olursa, falan şey senin olsun» derse, bu takdirde iki taraftan olduğu için caiz olmayıp, kumardır. Fakat, bir taraftan olursa caizdir).

Düğün yemeği, devam eden sünnet(lerden)dir. Bir kimse dü­ğün veya başka yere davet olunduğunda icabet etsin. İcabet etmez­se, günahkâr olur [139]

(Davetli olan kimse), düğün yemeğinden hiç bir şeyi kaldıra­maz    (götüremez)    ve isteyiciye de düğün yemeğinden veremez.

Ancak sahibinin izni ile verebilir. (Zira düğün yemeğinde izin, ye­mek içindir, yoksa götürmek ve başkasına vermek için değildir).

Davet edilen kimse, düğün ocağında oyun - çalgı olduğunu bi­lirse icabet etmez. Çalgı olduğunu biîmiyere^ düğün evine varsa, çalgıyı men etmeğe muktedirse, men eder.[140]

Çalgıyı men etmeğe muktedir değilse, fakat kendisi (gazi, müf­tü, vaiz, imam ve eşrafdan birisi gibi) sözü tutulan kimse ise, veya çalgı, yemek yenen evde olursa oturmaz [141]

Davet edilen kimse, sözü sayılanlardan değilse ve çalgı da ye­mek yenen evde değilse, sofraya oturup yemesinde beis yoktur.

İmâ m'i Âzami (R.A.) hazretleri bir kerre çalgı ile iptilâ olun­dum: (İmtihan olundum) sabrettim (oturdum ve çıkmadım)» bu­yurmuştur. Lâkin İmâm'ı Âzam (R.A.)'in bu sözü kendisi mük-tedâbih (Önder ve meşhur olmadan önce) karşılaştığın» hamlolu-nur.

İmâm'ı Âzam (R.A.)'in iptilâ olundum sözü, bütün çalgı âlet­lerinin haramlığma delâlet eder. Zira iptilâ, haram olan şeyde kul­lanılır [142]

Kelâmın (söylemenin) bir kısmı ile me'cur olunur, (ecir ve se­vap verilir). Teşbih ve benzeri (tahmid, tehlil, tekbir, selavatı şe­rife, Kur'an okumak, Peygamberimiz (S.A.V.)'in hadisi ve" fıkıh il­mi) gibilerde bazanda o teşbih ile günahkâr olur ki fısk meclisinde o kelâmı söylediğinde halbuki kendisi fışkı işlese (zira bu çeşit yer­de bu kelâm ile konuşmak istihzayı = alaya almayı ve muhalefeti icab eder).

Eğer o teşbih ibret için ve {âşıkların fiillerini inkâr için olur­sa güzeldir (müstehaptır) [143].                                                 

Tacir (satıcı) taifesi metâını açtığı vakit «Lâilahe illallah ve­ya subhânellah veyahutta Ellâhümmesalli Aîâ Muhammet!» dese tahrimen mekruh (günahkâr) olur [144]

Kur'an'ı Kerîmi okumakta tcrcî, (sesini indirip sonra yükselt­mek) mekruhtur. Ve tercî ile olan kıraati dinlemek dahi mekruh­tur.

Denildiki, Kuranın kıraatında tercî de beis yoktur (Zira, Pey­gamberimiz S.A.V. «Kur'anı s âdâlarınızla zînetlendiriniz» buyur­muştur).

Peygamberimiz (S.A.V.) den rivayet olunduki Kur'an oku­nurken sesi yükseltmeyi cenaze götürülme zamanında harpte vaiz meclisinde sesi yükseltmeyi mekruh görmüşlerdir [145]

Şimdi Vecd ismi verdikleri her hangi (haram olan) teğanni yanında ses yükseltmeye senin zanın nedir?.

İmâmı Âzam (R.A.) Kahir üzerinde Kur'an okumayı kerih görmüştür, (Kabir ehli cifedir. Ve Kahir üzerine oturmayıda ke­rih görmüştür. Zira Kahrin tavanı ölünün hakkıdır. Üzerine otur­mak ise ihanettir).

İmâm'ı Muhammedi (R.A.) Kabir üzerinde tecviz etti (caiz kıldı). Ve İmâsn'j Muhammetİ'-j fetva verilir.

Kelâmdan bir kısmının ne eciri ve ne de günahı vardır, «kalk, otur (yedim, içtim)» Lâfzı gibi, bu kelâm ne ibâdet ve ne de mâ» siyettir.                                                                                       

Denildiki bu çeşit sözleri konuşan kimsenin üzerine yazılmaz (çünkü ne ecir ne de ikâp vardır).                                          

Kelâmın bir kısmında günahkâr olunur ki yalan, gıybet, nemi­me ve sövmek gibi (Zira bunların hepsi haramdır.) [146]

Yalan (söylemek aklen ve naklen) haramdır. Ancak Muhare­bede (düşmana - kâfire hile yapıp aldatmak için) yalan haram de-ğildir.iki adam arasım islâh etmekte (düzeltmekte)^bir kimsenin ehlini (hanımını) kocası ile razı etmekte (aralarmdaki anlaşmaz­lığı düzeltmekte) ve zâlimin zulmünü def etmekte yalan haram de­ğildir. (Zira niyeti hâlisası islâh içindir).

Yalan söylemekle kapalı konuşmak mekruh olur. Ancak bir hacet için olursa, mekruh olmaz. (Meselâ; Bir kimseye «gel bizim­le yemek ye» dese, o kimse de «yedim» diye yalan söylese, fakat muradı dünkü gün yemek yedim demek olsa eğer bir hacet için ise mekruh değildir).

İnsanlara Dil'i (sözü) ve fiili ile zulmeden kimse için olan ke­lâm gıybet değildir ve o zalim hakkında uğraşıp (durumunu Hâ­kim'e bildirmekte) günâh değildir... (Belki sevap işlemiş olur. Çün­kü nehyi anıl münker babındandır.) [147]

Gıybet ancak malum için olur. Bilinmiyenler için gıybet ol­maz. Böyle olunca bir Karye (Köy) ehlinin gıybeti (ayıpları ko­nuşulması) gıybet değildir. (Zira murat olan meçhuldür.)

Tavla oynamak, satranç, ondört taş (Yahudilerin oynadığı do-kurcan isminde bir oyundur) Ve bütün oyunları (oynamak) haram­dır. [148]                              

Hayaları sökme işinde hizmet etmek, tahrimen mekruhtur [149]. Herhangi bir kılı insan kılma ulamak mekruhtur (gerek insan kı­lı olsun gerekse başka kıl olsun birdir. Bunda gaye: zamane kadın­ları saçlarımız uzun ve çok olsun diye başkasının saçını kendi saçla­rına ularlar. Bu hususu da Peygamberimiz S.A.V. efendimiz şid­detle men etmiştir). [150]

Du'â eden kimsenin duasında «Es'elüke bimek'adil izzi min arşike-Arşından olan izzet makamın sebebi ile» ibarelerini söyle­mesi (İmâm'ı Âzam R.A. ve İmâm'ı Muhammed R.A.'e göre) mekruhtur. (Zira ceıiab'ı hakkın izzeti, Arşa müteallik olmuş olur, Arş ise Hadistir, Hâdise müteallik olan şeyin de Hadis olması-sonra-dan meydana gelmesi gerekir^ Allah C.C.'ın izzet sıfatı ise, Hâdis-likten münezzehtir).

İmâm'ı Ebû'Yusuf. (K.A.) için muhalefet vardır. (Yâni dua da böylece söylemekte bir beis yoktur. Zira Peygamberimiz S.A.V. Bu şekilde dua da bulunurlardı). Ve dua eden kimsenin «Es'elüke bihakki enbiyaike ve rusulike-Nebsİer ve Kastilerinin hakkı için senden isterim» ibareleri ile söylemesi mekruhtur. (Zira mahlûkun Allah C.C. üzerine hakkı yoktur). [151]

Oyun (çalgı) aletlerini isteyerek dinlemek haramdır [152]

Mushaf'ı şerife tâşir etmek (on bölük etmek ve her on âyette hir işaret yapmak) ve harekelemek mekruhtur. Ancak acemler (Arabdan başkaları için) tâşir ve harekelemek güzeldir.

Mushaf'ı şerifi zînetle bezemek (süslemek) te bir beis yoktur. (Zira bezeme ve zînetlemede tazim vardır).

Zımnimin mescidi harama girmesinde mahsur yoktur. (Yal­nız Şâfi K.A. ve İmâm'ı Mâlik R.A. Hz. leri zimmî'nin mescidi ha­rama girmesini kerih görmüşlerdir) [153]

Zimmî'nin ziyaretine gitmekte dahi mahzur yoktur. (Zira Nebi A.S komşusu olan bir Yahudi hasta iken ziyaretine varıp baş ucun­da oturdu ve Kelime'i şahadet teklif ettiğinde hasta olan Yahudi babasma baktı babası da «Ebcl Kasım'a icabet et» diye söyledi. Bu­nun üzerine hasta olan Yahudi icabet edip Keîîme'i Şahadeti ge­tirdikten sonra öldü).

Behîmeyi (dört ayaklı hayvanları, koyun-kuzu vesaire gibile­ri belli olmak için) inlemek caizdir.

Eşeği at üzerine çekmekte mahzur yoktur. (Zira bunlardan katır meydana gelir).

Erkek ve kadınlar için şırınga vurmakta beîs yoktur (BU icma mubahtır).

(Şırınga vurmak tedavi için caizdir). Lâkin şarap ve şarap'a müşabih olan haram şeyle caiz değildir [154]

Beytülmâi'den (Hazine'den) hâkim için kifayet miktarı Rızık (Maaş) alma ve vermekte beis yoktur. Fakat şartsız olması gerek* tir, (Yâni şart koşulmaması icâbeder. Zira Beytülmâl Müslümanla­rın maslahatı içindir. Hâkim ise Müslümanların maslahatı için mahbustur. Vazifeye bağlanmıştır ve hapis ise nafaka sebeplerin­dendir.)

Câriye ve Ümmû veledin mahremsiz sefere çıkmasında beis yoktur. (Zira câriye ve ümmû veled erkeklere mahrem menzilin* dedir.)

Câriye ile Halvet: Bir kavilde mubahtır denildi, diğer bir ka­vilde ise mubah değildir denildi. (Zaruret olmadığı için ve fetva mubah olmamak üzerinedir.)

Kölenin boynuna kılâde (kaçan kölenin boynuna takılan de-, mir toka) bağlamak mekruhtur. Lâkin takyid etmek (bent-bağla-inak) mekruh değildir.

Bakkala Dirhemi = Parayı ödünç verip ihtiyaç olan şeyi o dir­hemin bedelini kapsayınca ya kadar (dolduruncaya kadar) bazı ih­tiyaçlarını almak mekruhdur.

Tırnakları kesmek, koltukta olan kılları yolmak, edep yerini tıraş etmek [155], bıyığını tıraş etmek sünnettir ve bıyığı kısaltmak ise güzeldir [156]                                           

Erkek ve kadınların hamama girmelerinde beis yoktur. (İki şartla avret yerlerini peştemal ile kapatıp gözünü başkasmuı avret yerine bakmaktan men ettiği zamanda).

Evlere su taşımak için kaplar bulundurmak müstehaptır. Am­ma kapların topraktan yapılmış olan testi ve çömlek olmaları da­ha efdaidır.

Evin duvarını soğuktan muhafaza etmek için keçe ile kapat­makta beis yoktur. Fakat zînet için olursa, mekruhtur.

Ev üzerine perde sarkıtmak (perde takmak eğer soğuk için olursa mekruh değildir. Zînet için olursa) mekruhtur.

Nafaka, kisve ve bunlardan başka (farzlardan başka) farzları eda eder de güzel yüzlü cariyelerle ten'im etmeği (cima etmeği) severse, bunda bir beis yoktur.

Kifayet miktarının en aşağısı ile kanâat etmek ve baki olan şe­yi âhirette menfaati dokunacak şeye sarfetmek evlâdır. Zira Allah C.C.'ın içinde olan şey, daha hayırlı ve bakidir. [157]

 

Sahipsiz Yerlerin İhyası Bahsi

 

Arzı Mevat [158] : Kendisiyle devamlı şekilde âdeten menfaat-lanılmayan, veya Müslümanların zamanında sahibi olup (bilâhare unutulup, hâli hazırda) Müslüman ve zimmîden muayyen bir sa­hibi olmayan (Hâlî} Çorak) arazidir.

İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre, her ne kadar (Müslüman ve zimmî için) mülkiyet yapılsada, henüz muayyen sahibi yoksa, o arazi, harap (çorak) arazi sayılmaz.

İroâm'i Ebû Yusuf (R.A.)'e göre çalıştırılmayan arazinin ça­lıştırılan yerlerden uzak olması şart kılındı. Çalıştırılan arazinin nihayetinden seslenildiğinde, işletilmeyen arazi de ses îşitilmeme-lidir.

İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, mâmur olan arazi sa­hipleri (o beldenin sakinleri) işletilmeyen araziden faydalanamaz­lar. Velevki çalıştırılmayan arazi çalıştırılan araziye yakın olsada, (yalnız köy halkının mer'ası veya ormanlığı olursa kullanmak caiz­dir).

Bir kimse, İmâmın (Devlet Reisinin) veya naibinin (vekilinin) izni ile hâli (boş) araziyi ç al ıştır sa, çalıştıran kimse zimmî de olsa, o hâli araziye sahip olur.

Fakat imâm ve vekilinin izni  olmadan  çalıştırırsa  (İmâmı Âzam R.A.'e göre) sahip olamaz. İmâmeyn için muhalefet vardır. (Yâni, izinsiz çalıştırsa sahip olur) [159]

Mâmur olan araziye yakın olan hâli (boş) araziyi ihya etmek caiz değildir. Belki o belde ehli için mer'a olarak bırakılır veya har­man yer! olarak bırakılır [160]

Kendisine Fırat suyu ve Fırat'a benzeyen Dicle misilli sular uğrasalar ve suyun avdet etmesi (suyun çekilmesi) ihtimali de bu­lunan arazinin ihyası caiz değildir.

Eğer avdet etmek (suyu geri çekilmek) ihtimali olmasa ihyası caizdir. Bu takdirde ihya edenin müikii olmuş olur.

Bir kimse, hâli (boş) olan bir araziyi üç seneye kadar tahcir et­se (dört tarafını taşla veya tahta ile çevirse) fakat mâmur etmese, o arazi alınıp başkasına verilir.

Bir kimse, hâli (boş) olan arazide bür kuyu kazsa, kasmış oldu­ğu kuyunun etrafları ihya edenindir. Eğer .'İmâmın (Devlet Reisi­nin) izni ile kazdı ise.

İmâmeyne göre, izinsiz dahi kazmış ise, kuyunun etrafı kuyu­yu kazan kimsenindir.

Kuyunun ve havuzun etrafında deve çöküp duracak yerin hariiui (etrafları) dört taraftan kırk zira (arşın)dir. (Yâni bir kimse etrafına deve çöküp eliyle su çekip deveyi sulamak için kuyu kaz­sa, her yandan kırk arşın etrafı kuyuyu kazan kimsenindir), sahih olan da budur [161]

Suyu deve ile çekilen kuyudan, kuyunun harimi (etrafı) de (el ile çekilen kuyunun harimi) gibidir.

İmâmeyne göre, suyu deve ile çekilen kuyunun harimi altmış zîrâdır (arşındır).

Su çıkan yerin (su kaynağının) harimi ise, dört etrafından beş-yüzer zîrâdır. (Zira kaynakta ziyâde mesafeye ihtiyaç vardır. Ve su ziraat için çıkarılır. Bir miktar yer dönüp-dolaşmak için bir mik­tar su toplamak için ve bir miktar yerde ziraate dönüp dolaşmak için lâzımdır. Bu cihetten ziyâde ile takdir olundu).

(Bu üç surette de) başka bir kimse o kuyunun hariminde (et­rafında) kuyu kazmaktan men edilir. Fakat, harımın ötesinde ku­yu kazmaktan men edilmez, (Zira harimin ötesinde hakkı yoktur).

Bir kimse, başka bîr kimsenin hariminin içine.kuyu kazsa, ev­velki kazılan kuyunun noksanını, sonraki kazan şahıs tazmin eder ve sonraki kazılan kuyu toprak ile doldurulur.

Bir kimse, başka bilinin hariminin ötesinde (nihâyetinde) bir kuyu kazsa, onun için tazminat yoktur. Ve ikinci kazılan kuyuda harim vardır. (Yalnız birinci kuyunun hariminin hemen yanına kazmış ise, ikinci kuyunun diğer üç taraftan harimi vardır. Birinci kuyu tarafından harimi olamaz).

Kâriz (Sarnıç) içinde, kendisine ihtiyaç olacak miktarda hari­mi vardır.   (Zira kârize-sarnıca çamur, taş-kum girmemesi için) denildiki, sarnıç için harim yoktur. Suyu iyice yer yüzüne çıkar­madığı müddet.

İmâmeyne göre, sarnıç, kuyu gibidir. Kğerki suyu iyice yer yüzüne vurursa, icmâ'en kaynayıp, çıkan pınar gibidir ki. harimi beşyüz zira takdir olunur.

Başkasının arazisinde akan nehir için (nehrin sahibi için) ha­rim yoktur. Ancak harimi olduğuna beyyine (delil, şâhid) dikerse.

İmâmeyne göre, nehir için sınır vardır. İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre her tarafından nehir eninin yarısı miktarı yer, hari-midir. (Meselâ, nehrin eni üç zira ise, bir tarafından bir buçuk zira harim olur).

İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, nehrin eni miktarı bir narinidir (Meselâ: bir nehrin üç zira eni olsa, her yanı başından üç zira yer harim olur). İmâm'ı Muhammed'in kavli nehir sahibi­ne erfek (daha rıfıkla muamele)dir.

Halbuki meydana gelen sınır bir kimsenin elinde değildir, (İmâm'ı Azam'a göre) arazi sahibi olan kimsenindir. Böyle olunca da nehir sahibi sınıra bir şey ekip dikemez. Nehrin toprağını sını­ra atamaz ve üzerinden dahi geçemez.

Denildiki, nehir sahibi için haddi tecâvüz etmediği müddet geç­mek ve toprağı sınıra atmakta vardır.

İmâmeyne göre, sınır nehir sahibinindir. Böyle oluncada, sını­ra ekip dikmek, nehrin çamurunu atmak ve sınırdan yürümek-geç-mek nehir sahibinin hakkıdır.

Fakih Ebû Cafer dedi ki, ekip dikmede İmâm'ı Âzam (R.A.)Jın kavli île almıştır ve nehrin çamurunu sınıra atma hususunda ise, İmâmeynin kavli ile fetva vermiştir.

Bir kimse, hâli (boş) olan arazide bir^ğaç dikse, onun harimi her taraftan beş (5) zîrâdır.

Başka kimse onun hariminde ağaç dikmekten men olunur. [162]

 

Su Hissesi Faslı [163]

 

Şirb : Sudan insan oğlunun ve hayvanatın nasibi (içme hak­kı )dır.

Fırat, Dicle (Ceyhan, Seyhan ve Nil) gibi büyük nehirler bir ferdin mülkiyeti (altında) değildir.

Büyük nehirlerde her ferdin, içmek, abdest almak, değirmen kurmak ve kendi arazisine dilediği şekilde kanal yapmak hakkı vardır, eğer âmmeye zararı dokunmazsa [164]

Mülkiyet olan küçük nehirlerde, havuzda, kuyuda ve sarnıç da her birinin şefe hakkı (yâni herkesin içme ve hayvanlarını su­lama hakkı) vardır (zira nehirler, kuyular ve havuzlar, suyu sak­lamak için konmamıştır. Ve mubah olan şeye ancak saklanmakla mâlik olunur). Eğer kesreti mevâşi için (hayvanların çokluğu se­bebiyle) nehirler, havuz, kuyu ve havuzun etrafı tahrif olmaktan korkulmazsa veya bütün suyun, üzerine gelmesinden korkusu ol­mazsa men olunmaz [165]

 

 

Herkes için (mülkiyet hakkı olan nehirler, havuz, kuyu ve sar-nıçdan), arazi ve ağaç sulamak hakkı yoktur. Ancak sahibinin izni ile sulayabilir.

Herkes için mülkiyet olan nehirler, havuz, kuyu ve sarmçdan abdest için, çamaşırlarını yıkamak için ve evinde ekib, dikmiş ol­duğu ağaçları ve yeşillikleri desti ile sulamak hakkı, esah olan ri­vayette vardır.

Küp ve bardak ve bunlara benzer şeylere doldurulmuş sudan alınmaz. Ancak sahibinin rızâsiyle alınır. (Küp, testi vesair kaplar içerisinde muhafaza edilen suyun) sahibi için o suyu satmak hak­kı vardır.

Bir kimsenin kendi mülkünde kuyu ve pınar veya nehir bulu­nursa, o mülk sahibi için şefe (su içmek veya hayvanlarını sula­mak v.s.) isteyen kimseyi mülküne girmekten men etmek hakkı vardır. Eğer ona yakın bir yerde su bulunursa su içmek, veya hay­van sulamak isteyen kimse o sudan başka yerde bulamazsa, mül­künde su olan kimsenin, isteyen kimseye su çıkarması lâzımdır ve­ya adama suyun yanına girmesine izin verir.

Suyun sahibi suyu çıkarmasa ve adamın girip almasınada im­kân vermezse, halbuki susuzluktan adamın kendisinin ve hayvan­larının ölmesinden korkutursa, o kimse ile silâh ile mukâtele (kavga) eder. (Zira su, kuyu, pınar ve nehirler mubahtır ve sahipsiz­dir).

Fakat, küp, testi vesair gibi kaplar içerisine konan sularda ise, silâhsız niza yapılır. Nitekim Hâli mahmesada (açlıktan bunalmak­ta) taamda olduğu gibi, (Meselâ, küp, testi v.s. lerde muhafaza edi­len su, ihtiyaçtan fazla ise, vermeyi men ettiğinde silâhsız mukâte­le olunur. Çünkü hacet mikdarı vermeğe me'murdur. Vermemekle emre muhalefet edip, günâh işler diğerinden onunla silâhsız mu­kâtele, tâzir menzilindedir). [166]                                                     

 

Su  Hıssesi İle   İlgili   Fasıl                                       

 

Büyük nehirlerin kazılması, (kanalının yarılması) Beytülmâ-le mahsustur. (Zira nehirlerin kazılması bütün insanların faydası içindir. Beytulmâlda umum insanlar içindir. Böyle olunca da, ha­raç ve cizyenin parası o nehre sarfolunur, ama öşür ve sadakalar ona sarf olunmaz. Zira bunlar — Öşür ve sadakalar fakirler içindir).

Eğer Beytülmâlde bir şey yoksa, bu kazma, umum insanlar üzerinedir (İmâm bir gÖzetleyici ve kontrol edici görevlendirip halkı o kanalı yarmasına cebreder. Zira terkinde insanlara zarar vardır).

Mülkiyet olan nehir kazılması (yarılması) erbabı (ortakları) üzerinedir. Ehli Şefe (su içmek veya hayvanlarını sulamak istiyen kimse) üzerine değildir.

Nehrin ortaklarından, kanal yapmaktan çekinip çalışmayan kimse, kazmak için cebrolunur ve meûnet, zahmet ve sıkleti (yâni harç ve masrafı) nehrin âlâsından (yukarısından itibaren) ortakla­rı üzerinedir.

Nehir kanalı bir adamın arazi içerisini geçse (araziden ilerde olsa) o adamdan kanal masrafları düşer.

Kanal arazisini tecavüz eden (geçen) kimse için, ortaklar ge-ridekinden vaz geçmedikleri takdirde kendi arazisini sulama hakkı yoktur. Denildiki, o adam için arazisini sulamak vardır. (Yardımı sakıt olmasıyle, sulamaya hak kazanmıştır).

İmâmeyne göre, Meûnet (Kanal masrafları) nehrin evvelin­den sonuna kadar bütün sûr aka sı (ortakları) üzerine şirbin (suyu kullananların) hıssaları miktarıdır.

Arazisiz Şirbi dava etmek (İstihsaneh) sahih olur. (Yoksa kı­yasta sahih olmaz).

Bir kimsenin nehri diğer bir kimsenin arazisinden aksa ve ara­zi sahibi de o nehrin akmasına mani olmak isterse, arazi sahibinin menetme hakkı yoktur.

Eğer o nehir sahibinin elinde olmazsa, veya o nehir akmasa, (nehrin elinde olması onu kazmak, iki tarafına ağaçlar dikmek gibi ve buna benzer şeylerdir), nehir sahibi olan o nehir kendisinin ol­duğunu dâva etse ve o nehrin aktığını kast etse, şâhidsiz dâvası dinlenmez. Ve dâvada şehâdet şöyle olmalıdır: «O nehir davacı olan kimsenindir. Veya o nehirde davacı için akıtma hakkı vardır» böy­le olursa dâvası dinlenir.

Şirb dâvasında mezkûr olan yol üzeredir. Nehirde musab (dök­mek) dâvası veya tavan damlası dâvası (meselâ: bîr kimse «şu ne­hir benim nehrimin dökülenidir diye veya şu tavan damlası benim akıntımın musabbıdır» diye iddia etmesi), mizâb (oluk) dâvası ve başkasının evinde geçit dâvası (Meselâ: «Şu nehir benim oluğu­mun döktüğüdür. Ve başkasının evinde şu yer benim yürüyecek ge-çidimdir» diye dâva etse, şâhidsiz dâvası dinlenmez. Ve şehâdetin şu şekilde olması gerektir. «O nehir ve tavan damlası onundur ve­ya dökme hakkı veya yürüme hakkı vardır» demeli).

Bir topluluk kendi aralarında bulunan nehirden Şirb (nevbet ile su alma) hususunda niza' yapsalar, o şirb, herbirinin arazisi miktarı taksim olunur. (Zira şirb'den maksat, arazinin sulanması-dır. Buna ise herkesin ihtiyacı arazinin çokluk nisbetindedir.)

Nehrin yukarı tarafını ortaklarının rızası yokken set yapmak­tan (kapatmakdan) men olunur. Her ne kadar o kimsenin arazisi sedsiz sulanmasada, yine men olunur. (Zira yukarısını kapatmak, aşağıda olanın menfaatini keser. Fakat ortakları râzi olup hıssasi miktarını sulamak için kapatırsa, rıza ile olanda men yoktur. Her­kes nevbetinde set yapmak için anlaşma yapsalar, caizdir).

Ortaklardan biri için, müşterek olan nehirden, başka hir nehre kanal yapma hakkı yoktur. Veya diğer arkadaşlarının izni olmadan, o nehir üzerine değirmen veya dolap kurmak veyahutta ağaç köp­rü yapmak hakkı yoktur. Ancak, kendi mülkünde nehir ve suyu­na zarar olmamak üzere değirmen kurması caizdir.

Ortaklardan biri için ağzını genişletmek ve günlere taksim et­mek veya bir ağacı delerek içinden akıtmak suretiyle nehri ikiye bölerek (arazi sulamak) hakkı yoktur. Ortaklardan biri için pen­cere açmak ve ağaç delerek ziyâde etmek hakkı yoktur. Diğerleri­ne zarar yapmasada. O nehrin parça yollarının bazısını dahi nok-sanlaştırnıa hakkı yoktur.

Ortaklardan bîri Şirbi'ni (Nevbetle su kullanma hakkını) o ne­hirden Şirbi olmayan diğer bir araziye sevkedip akıtmak hakkı da yoktur. Eğer ki, diğer arkadaşları (zikrolunan naks, ziyâde, gün­lerle taksim işi ve diğerlerine) rıza gösterseler, caizdir.

İcazet (izin) veren arkadaşlar için İcâzet'ten sonra, noksan­la ş t ir m ak hakkı vardır. (Zira ırmak yolu ile taksimat tamam oldu. O taksimatı bozmak yoktur. Bu taksimatın aksine anlaşmışlarsa da kendileri ve vereseleri ruc*û eder, zira âdeten lâzım olmayandır).

Şirb (Nevbetleşerek su kullanmak), miras olur ve Şirbin in-tifaı ile vasiyet dahi olur.

Şirb, satılmaz ve hibede olunmaz, icara verilmez ve onunla (alınan) icarla tasadduk edilmez ve mchir olarak verilmez. Bedeli sulh da olmaz.

Bir kimse kendi arazisini su ile doldursa, o suda komşusunun arazisine sızıp, ziraatını hasara uğratsa, tazmin etmez.

(Zira kendi arazisinde işlediği fiil mubahtır. Bir şeyi helak olsa, tazmin etmez).

Bu mesele mûtâd üzere = her zamanki gibi suiadığmdadır. Fa­kat, mû'taddan ziyâde arazîsi tahammül edemeyecek miktar sular­da gelen su ile komşusunun arazisindeki mahsul zarara uğrasa, o zaman tazmin eder. Zira haddi tecâvüz etmiştir).

Bir kimse, müsâadesi yokken başkasının şirhinden (nevbetle kullandığı su hıssasından) kendi arazisini sulasa, tazmin etmez. Bu Hâher zadeye göredir ve fetvada buradadır. Fahrul İslâm Pez-deviye göre ise, tazmin eder). [167]

 

İçkiler Bahsi

 

Hamr (şarap içmek, nassı şerif ile) haram kılındı (bir damla dahi olsa) [168]

Hamr (şarap) üzümün şırasından olan ham maddedir ki, bu şıra kendiliğinden körv-^üğü zaman ve şiddetlendiğinde (yâni se-kir vermeye-sarhoşîatmaya elverişli olduğunda) haram olur. (İmâ­mı Âzam R.A.'e göre), köpüğünü dışarı atması şarttır, İmâmeyn için muhalefet vardır, (yâni köpüğünü dışarı atması şart değildir).

Ham üzüm şırası da haram olur. O Tılâ: üçte ikisinden daha azı gidinceye kadar kaynatılmış şıradır.

Eğer kaynatıldığında yarısı yok olursa,    münassaf  (yarılanmış) ismi verilir. Eğer yarısından az bir kısmı eksilinceye kadar kaynatılırsa, bazik denir. Kendiliğinden köpürüp şiddetlendiği za­man (sarhoşluk verdiği zaman) haram olur [169]

Sarhoş eden şeker dahi (haramdır). O şeker: Yaş hurmanın şı­rasından olan ham maddedir ki, bu şıra kendiliğinden köpürdüğü zaman sarhoşluk verdiğinde haramdır.

Kuru üzümün katılaşması, kendiliğinden köpürüp sarhoşluk verdiği zaman haram olur. Fakat (köpürmez ve şeker de sekir ver­mezse, haram olmaz).

Kuru üzüm, yaş üzüm ve yaş hurma şırasında, köpüğünün dı­şarı atmasının şart kılınması (İmâm'ı Âzam ile İmâmeyn'in arasın­da şarapta) vâki olan ihtilâf üzeredir. .

Yukarıda zikrolunan şeylerin hepsi haramdır. Ve bu zikrolu-nanlarin haramlığı, şarabın haramhğından aşağıdır (zira şarabın haramlığı Kur'an âyeti ile sabittir).

Şarabın necisliği necaseti galîzadır ve zikrolunan şıraların ne­casetinin galîza ve hafife oldukları hususunda ihtilâf olunmuştur.

 (Bir rivayette necaseti galîza, diğer rivayette ise, necaseti hafife­dir).

Şarabı helâl îtikâd eden kâfir olur, (zira haramlığı kafi de­lil ile sabittir). Fakat, diğer şıraları (içkileri) helâl itikat eden ise, kâfir olmaz (zira haramîığı içtihat yoluyladır) [170]

Şaraptan bir damla içmekle had yapılır. Her ne kadar sekir (sarhoşluk) vermese de (zira haramlığı kafi delil iledir). Fakat zikrolunan diğer içkiler ise, bunun hilâflnadır. (Yâni sekir verme­diği müddet azı ile had olunmaz. Zira haramlığı içtihad yoluyla­dır).

Yukarda zikri geçen şeylerin (kuru üzümün, yaş üzümün ve yaş hurma şıralarının) bey'i (alınıp satılması) caiz olur ve telef eden dahi (İmâm'ı Azam R.A.'e göre) tazmin eder. İmâmeyn için hilaf vardır, (zira bunlara göre, şarap gibi haramdır).

Şarapta ise, alıp satmasının caiz olmaması ve telef edildiğinde müctehidlerin icma-ı ile tazmin edilmemesidir [171].

Şarap ve haram kılınan diğer içkiler kendiliğinden şiddetle köpürdükteh sonra pişirilse, helâl olmaz. Üçte ikisi eksilse dahi (zira pişirimek haramhğı sabit olmasın diye yasaklamak içindir. Yoksa, haramhğı sabit olduktan sonra defi için değildir. Pişirmek­le haramhk giderilmiş olmaz).

Lâkin denildiki, sekir    (sarhoşluk)    vermediği müddet, içen kimse had olunmaz.

Hurma ve kuru üzüm sırası az kaynatıldığında katılaşırsa dahi sarhoşluk vermediği müddet, helâl olur.

Bal, incir, buğday, arpa ve darı şırası (ekşimiş hoşafı) ve üzüm­le hurmanın karışması gerek pissin, gerek pişmesin yine helâldir.

Keza Müselles de helâl olur. Müselles: Taze üzüm şırası ki, üç­te ikisi gidip, üçte birisi kalıncaya kadar kaynadığında, katılaşırsa dahî (îmâm'ı Âzam ve İmâm'ı Ebî Yusuf R.A.'e göre) helâl olur. (Fakat İmâm'i Muhammed, İmâm.ı Mâlik ve İmâm'ı Şâüî R.A. ha­ram cihetini savunmuşlardır.)

(Taze üzüm şırası, bal, incir, buğday, arpa, darı ve üzümle hur­ma karışımının ekşimiş hoşafından) sarhoş olmakla had yapmak­ta, iki rivayet vardır. Bir rivayet had olmamak, diğer rivayet ise, had olmaktır. Sahih olan haddin vâcib olmasıdır. (Zira zamanı­mızda haram kılınmış olan içkilerin içilmesine akın ettikleri gibi, bunlarada akın ederler. Bu sebepten sarhoşluk verdiği zaman müf-sitliği cebreder. Fâsitliğe sebep olan maddeyi yok etmek veya azalt­mak için had vacip olur).

Zikrolunan şeylerden sarhoş olan kimsenin talâkının vukuu, hürmetine (haramlığına) tâbi'dir. (Haram diyenlere göre, talâk vâki olur. Helâl diyenlere göre ise, talâk vaki olmaz, uyuyan kimse menzilinde olmuş olur).

İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre, zikrolunan (şıra ve hoşaf­ların) tamamı haramdır. (Ve bunlardan sarhoş olup, talâk verse, talâk vaki olur) ve İmâm'ı Muhammed'in kavliyle fetva verilmiş-tir [172]

İmâm'ı Muhammed ile Şeyhayn (İmâm'ı Âzam ve Ebû Yusuf) arasında ihtilâf, şu misilli kimselerdedir ki, içmekten muradı be­denîn kuvvetlenmesi kastı olduğu zamandır. Yoksa, içmekten mu­radı telehhî (zevklenmek ve meşgul olmak) ise o vakit icmâen ha­ramdır.

Şarabdan olan sirke, helâldir velevki ilâç ile sirke olmuş ise de (İlâçdan maksat, sirkenin içine tuz atmakla veya başka şeyi at­makla sirke olur ve sirke oluncada helâl olur) [173]

Taze kabak, yeşil testi, ziftlenmiş küp ve ağaçtan yapılmış (fı­çı gibi) kablarda hoşaf yapmakta beis yoktur.

Şarabın posasmı içmek tarağı posaya bulaştırıp sakal mı tara­mak mekruhtur (şarap posasmın kılları güzelleştirmedeki rolü bü­yüktür),                                                                               

Şarabın tortosunu içen kimse sarhoş yapmadığı müddet; had yapılmaz. (İmâm'ı Şâfi R.A.'e göre ise, sarhoş olmasada tortusunu içen kimseye had olunur. Zira şarapta had; bir damla içmekle va-cib olur. Tortuda ise, nice damla vardır.)                               

Şaraptan faydalanmak caiz değildir. (Zira Necis'ten faydalan­mak haramdır.) Şarap ile bir yarayı tedavi etmekde caiz değildir. (Zira tedavi olmakta, faydalanmaktandır) Şaraptan hayvanın ya­ğırına sürmekte caiz değildir. (Bu da faydalanmaktan sayılır).

Tedavi için Âdemi'ye (İnsan cinsine mensup olanlara) şarap içirilmez velevki o Âdem'i sabide (çocukta) olsa (Zira Cenabı Hak Neciste şifa kümamıştır. Ve şarap ile şırınga vurdurmak ve ihlile-kamişına şarap damlatmakta caiz değildir. (Nihayede mezkûrdurki, herhangi bîr zaman haram olan şeyden başkası île tedavisi müm­kün olmadığı kesinlikle bilindiği zaman da şifalanmak (yani kul­lanmak) caizdir). [174]

Mutlak surette şarab ile hayvan dahi sulanamaz. Denil dik i, hayvanın sulanması istense, şarap hayvana yükletilmemeli, eğer hayvan şarap tarafına götürülürse, beis yoktur. Meyyit (Mundar olan hayvan eti) ile köpekte olan mes'ele gibidir. (Murdar öleni köpeğe götürmek mekruhtur, fakat köpeği murdar ölen tarafına götürmekte beis yoktur). [175]

Şarabın, tortunu sirkeye atmakta beis yoktur, fakat, sirkeyi tor­tuya nakletmek gerekir. Aksi olamaz. (Yani tortu sirkeye nakle­dilmez.)  [176]                                                                             

 

Av Bahsi [177]

 

S ay d : Av avlamaktır. Av avlamak, tâlim edilmiş yırtıcı hayvanlaria (talimli köpek, pars, doğan, şahin ve "atmaca gibi* yırtıcı hayvanlarla ) caizdir [178]

Oktan ve oktan başka (kılıç gibi) keskin olan şey ile eti yeni­len şeyi yemek için avlamak caizdir.                                        

Eti yenilmiyep hayvanın derisi ve kılı (yünleri) için avlanmak caizdir. (Veya mazarratını def etmek için de caizdir).           

Avda elbette yaralamak lâzımdır.                                  

Av hayvanlarını ava gönderen veya oku ava atan kimsenin;el­bette Müslüman olması veya kitabî (semavî kitablardan birine inanmış) olması lâzımdır. Ve hayvanı ava gönderdiğinde veya ûku attığında kasden besmeleyi terk etmemesi lâzımdır. (Besmele unut­makla terk olunursa yenmesinde beîş yoktur).

Ay IıayVanmın (insanlarla ünsiyeti- olmayıp = ehlileşmeyip) vahşi olması lâzımdır.

Avcı olan kimse, av gözünden kayıp* olduktan sonra talebin­den (av avlama isteğinden ve eline geçirmekten) vaz geçip oturma­malıdır.

Talimli hayvanla (köpekle) tâlimsiz (köpek) yardımlaşmama-lıdir. Veya avcı, talimli hayvanı, ava köpeğini göndermesi helâl ol­mayan kimseye yardımcı etmemeli (Mecûsinin köpeği ve kasden besmeleyi terk eden kimsenin köpeği gibi, bunların yardımıyla ol­mamalı).

Avcı, talimli hayvanı ava saldıktan sonra durmasını uzatma-maliki, ava (hile ile zarar yapmayıp, kolaylıkla yakalandiğındaki) gizlenmek için durmasından başka durmasını ger ek tirm emelidir.

Azı dişi bulunan veya tırnaklı (yırtıcı kuşlar gibi) talimli hay­vanların hepsi ile avlamak caiz olur.

Av hayvanlarının tâlimi, (İmâm'i Âzam R.A.'e göre) zannı gâ-lib ile ve tecrübe ehline dönmekle sabit olur.

İmâmeyne göre ki, İmâm'ı Âzam (R.A.)'den bir rivayettir: Azı dişi bulunan hayvanın talimli olması üç defa (üstüste) avladığı hayvanı yememesi ile sabit olur.

Tırnaklı olan hayvan da talimli olmasının subûtu, ava gönder­dikten sonra, çağrıldığında (kendisine, gönderen avcıya) icabet et­mesiyle (emrini yerine getirmesiyle)dir.

Eğer Doğan, yakaladığı avdan yese, o av yenir. Fakat avı kö­pek ve pars tutup yese, av yenmez.

Tâlimlendiğine kanâat geldikten sonra azı dişi bulunan av hayvanı, tuttuğu avı yese (ve tırnaklı olan yırtıcı kuş icabeti terk etse), bundan sonraki avladığı haram olur. Tâ ki tekrar tâlimle-ninceye kadar, (zira köpeğin avını yemesi ve icabeti terk etmesi cehil alâmetidir. Böyle oluncada avı helâl olmaz).

Tâlimlendiğine kanaat geldikten sonra, azı dişi bulunan hay­van tuttuğu avından yese ve tırnaklı hayvan icabeti terk etse, (ye­dikten ve icabeti terk ettikten) Önceki avladığını ve (avcının mül­künde mevcut olan avı) yemekte (İmâm'ı Âzam R.A.'e göre) haram olur. Imâmeyn için muhalefet vardır.

Eğer köpek avın kanından içse veya avı ısırıp etinden bir par­ça koparıp atsa ve avı takiben gitse, o av yenir. Eğer (köpek avlan­dıktan sonra koparılan et parçasını yese de (yine av yenir).

Eğtr köpek avladıktan sonra sahibinin (avdan kendisine) at­tığı şeyi (av etini) yese, veya köpek bizzat kendisi o avdan sahibi ihzar ettikten sonra (vaz geçip bıraktıktan sonra) yese, yine o av yenir.

Eğer köpek avdan kopardığı et parçasını avı avlamazdan önce yese, yukarıdaki mes'elenm hilâfına olarak, o av yenmez.

Eğer köpek, avladığını yaralamadan boğmak suretiyle (öldür­se) yenmez.

Eğer tâlimsiz bir köpek veya Ateşperestin (ateşe tapan mecû­sinin) köpeği veyahutta besmeleyi kasden terkeden kimsenin kö­peği yardım ederse, yine bu şekildeki avlanmış hayvanın eti yen­mez.

Eğer bir Müslüman köpeğini, (besmele ile) kat bir    Mecûsi o köpeği men etse (kandırsa,

ava gönderse, fa-azarlasa) köpekte onun azan ile çekinerek avlamayı yapdığında avın yenmesi helâl olur. Aksi ile (yâni Mecûsi gönderse de Müslüman kandırsa, men etse) haram olur.

Eğer köpeği, hir kimse gondermeyip (kendiliğinden evlandiğı sırada) bir mü si uman veya mü si uman olan başka kimse kandırsa, men etse, itibar, men eden içindir. (Meselâ: Müslüman m zecrettiği av yenir. Eğer Mecûsi zecr ederse, o av yenmez).

Eğer Müslüman avcı, talimli olan köpeğini bir ava gönderse, fakat kasden Besmele çekmese, ondan sonra köpeği men etse ve men esnasında Besmele çekse bu takdirde itibar, gönderildiği hâle­dir (yani. men zamanındaki Besmeleye itibar edilmez. Böyle olun-cada avın eti yenmez).

Eğer avcı, köpeğini bir ava gönderse, köpekde avcının gönder­miş olduğu avı tutmayıp, başka birini tutsa, o avı yemek helâl olur. Gönderdiği istikâmet üzerinde olduğu müddet (Meselâ: Sağa, sola sapmayıp, başka bir av ile meşgul olmamalı. Sâdece avın önüne çık-masiyle tuttuğu av yenir. Eğer bu zikrolunanın aksine olursa he­lâl olmaz).

Avcı köpeğini avların üzerine bir Besmele ile gönderse ve kö­pekte avın hepsini tutsa, yine tuttuğu avların hepsi helâl olur.

Tazı Besmele ile gönderilse ve Tazı avı tutmağa kudreti hâsıl oluncaya kadar gizlense (avı önse), ondan sonra avı tutsa, helâl olur (zira gizlenmek = Önmek tazının âdetidir).

(Eğer köpekde, tazı gibi gizlenmek = sinmek) âdeti var ise, tuttuğu av helâl olur. (Bu takdirde tazı menzilinde olmuş olur).

Avcı köpeğini bir ava gönderse, köpekte avcının gönderdiği avı öldürüp başka bir avı tutsa, ikiside yenir. Nitekim ok atan kimse­nin bir ava ok atıp - iki ava isabet ettiği mesele böyledir. Avcı oku­nu ava atsa ve okunu atarken de besmele çekse, okun isabet ettiği av yenir, eğer ok avı yaralarsa, eğer oku atarken Besmeleyi kasden terkederse o av haram olur.

Eğer ok ava isabet etse ve av oku götürüp gitse, ye gözden kay­bolsa, ve oku atan avcı' da avı bulmak için oturmayıp arasa, sonra avı ölü olarak bulsa, yemek helâl olur, eğer o avda okun yarasın­dan başka yara yoksa. (Eğer ok yarasından başka yara bulunursa, helâl olmaz. Zira ölümüne iki sebep meydana gelmiş olur. Biri helâllığım îcâbettiren, diğeride hara mî iğ mı icâbettiren sebepti.1 Böy­le oluncada haram tarafı galip olur).

Eğer avcı aramadan vaz geçerek oturur da bilâhare (tesadü­fen) Ölüsünü bulursa, yemekliği helâl olmaz.

Köpeğin yaraladığı avın hükmü (zikrolunan şeyin hepsinde), okun yaraladığı avda olan hüküm gibidir.

Avcı, bir ava (ok veya silâhını) attığında av suya düşüp ölse, veya dam üzerine, veya dağ üzerine, veya ağaç üzerine veya duvar veyahutta kiremit üzerine düşse, sonrada yere düşüp ölse, haram olur (eti yenmez).

Eğer avcı oku attıktan sonra (dikilmiş olan) mızrak üzerine düşse veya dikili kamış üzerine düşse, veyahutta kiremidin keskin tarafı üzerine düşse, ve bunlar ilede yaralansa, yine yenmesi helâl olmaz. (Zira zikrolunan eşyanın tesiri o avı Öldürmüş olması ihti­mali vardır).

(Eğer ok atıldığında vurulan av) derhal yere düşse, yenmesi helâl olur.

Eğer taş veya kiremit üzerine düşüp kalsa ve yaralanmasa, yi­ne helâl olur. (Bunların üzerine düşmesi, yer üzerine düşmek gibi­dir). Eğer av suya düşüp ölse haram olur. (Zira avı suyun Öldür­mesi ihtimali vardır).

Eğer su kuşu vurulduktan sonra suya düşse, eğer kuşun yara­sı suya dalarsa (su içerisinde kalırsa), haram olur. Eğer yarası su­dan dışarda kalırsa, helâl olur. (Zira hayvanın Ölüsü sudan olmak ihtimali olup, avcının atmasından olmayabilir ve yarası su alıp, şid­detlenerek Ölümüne sebep olmuş olur).

Mîrâzm (Yeleği olmayan ve doğru gitmeyip, eğri giden okun) enine dokunup öldürdüğü veya Bündüka'nın (Çamurdan ya­pılmış müdevver fmdıkın) öldürdüğü av, haram olur. (Bu mîraz ile Bündüka) avı yaralamamış ise.

Eğer avcı taş ile avı vursa ve taşın keskinliği ile yaralansa, eğer taş ağır ise o av yenmez. Eğer hafif ise, yenir (zira taş avın taham­mül edemiyeceği kadar ağır olduğunda, avı taşın ağırlığı öldürmesi ihtimali vardır). Eğer taş avı yaralamazsa mutlaka (gerek taş ağır olsun, gerekse hafif olsun) yenmez.

Eğer avcı ava kılıç veya bıçak atsa, ve o (kılıç ve bıçağın) arkası veya kabzası isabet ederek avı öldürse, yenmez. (Zira vurmak­la Öldürmüştür).

Cerhte (yaralamada) kanatmak şart kılındı ve bir rivayette de-nildiki, kanatmak şart kılınmadı. Ve eğer yara büyük ise, kanat­mak şart kılınmadı ve eğer yara küçük ise, kanatmak şart kılındı.

Eğer ok, avın tırnağına veya boynuzuna isabet ederde (tırnak veya boynuz) kanarsa, yenmesi helâl olur. Kanamazsa yenmesi he­lâl olmaz.

Avcı bir ava (ok, silâh v.s. sini) atsa, avdan birazını koparsa, o av yenir. Fakat, o koparılan aza yenmez. Eğer avdan bir azasını kesse (kırsa) da kırılan parça bedenden ayrılmasa, eğer birbirine tutturulması (kaynaması), ihtimâli varsa, o âza yenir, kaynama ih­timali olmayıp (âza deride asılı kaldı ise) yenmez.

Eğer avcı, avı vurduğunda (enîne-uzununa), iki parça yapsa ve­ya fazlası kuyruk tarafında kaldığı halde hayvanı üçe parçalarsa, bütün parçaları yenir.

Eğer avın başının yarısını veya yarısından daha çoğunu kes­se, yine tamamı yenir.

Avcı, av hayvanı diri iken yetişse, ama avın hayatı mezbuh (kesilmiş hayvanın) hayatından yukarıda (ziyâde) olsa, elbette boğazlanmak lâzımdır. Eğer boğazlamaya kudreti varken terketse, haram olur (yenmez). (Hayata kudreti olmasa dahi) zahir riva­yette (ya âletin kaybı veya vaktin dar olması sebebiyle) boğazla­mağa kadir olmasa (yine avın yenmesi) haram olur.

Eğer avın hayatından (can namına) bir şey kalmayıp, ancak boğazlanmış hayvanın hayatı misilli kalsa, boğazlanmış hayvanın hayatı demekki, o hayvanda can eserinin baki kalması tevehhüm olunmaz (vehme şüpheye düşülmez). Böyle oluncada o ava diri olarak yetişmemiş olur (Bu babda kesmek lâzımdır).

Ve denildiki, İmâm'ı Âzam (R.A.)'e göre, yukarıdaki mesele de olduğu gibi boğazlamak lâzımdır. Eğer keserse (boğazlarsa) yen­mesi helâl olur. (Hâsılı kelâm, hayat baki kalmayıp, ancak boğaz­lanmış hayvanın hayatı gibi kalsa ve boğazlamağa da kudret kal­masa, rivayet muhtelif olmuştur. Bir rivayette kesilmesi lâzım de­ğildir. Hatta kesilmeden ölse yenir. Zira hükmen kesilmiştir ve îmâm'ı Âzam (R.A.) den bir rivayette boğazlanmak lâzımdır. Bo­ğazlarsa helâl olur).

Eğer yüksek yerden düşüp (eti yenen) hayvanı, boynuzlu hay­vanın vurmuş olduğu hayvanı, ağaç (değnek-sopa) ile vurulan hay­vanı ve kurdun (canavarın) karnını yardığı (parçaladığı) hay­vanları boğazlasa ve bunları her birinde (kesilen hayvanlar gibi) hafif bir hayat (canlılık) veya açıkça hayat (canlılık) belirtileri olsa, (İmâm'ı Âzam R.A.'e göre) yenmesi helâl olur ve fetvada İmâm'i Âzam (R.A.')ûı kavli üzeredir [179]

İmâm'ı Ebû Yusuf (R.A.)'a göre, eğer o hayvan öyle bir hal­de olsaki, bu misilli olan hayvanın sağ kalması mümkün olmaya­cak derecede olsa, tezkiye ile (boğazlanmakla) helâl olmaz. (Zi­ra ölümü, kesmekle olmamış olur). İmâm'ı Muhammed (R.A.)'e göre ise, eğer hayvanın sağlığı kesilen hayvanın sağlığından ziyâ­de olursa kesmekle helâl olur. Eğer kesilen hayvanın hayatmdan ziyade olmazsa, kesmekle helâl olmaz.

Bir kimse, bir ava (ok, tüfek v.s. sini) atıp vursa, ve hayvanı kaçıp (kurtaracak) halden düşürse, bundan sonra diğer birisi ava atıp, ,öldürse, o av haram olur. ikinci atıp öldüren (adam), birinci atana o avın kıymetini yaralı (iken takdir edilen kıymet üzere) öder. (Zira birinci atıcı avı vurup hayvanı kaçmaktan alıkoymuş­tur.)

Böyle olunca o av kendisinin mâli olmuştur. İkinci adam ise, o adamın mâlini telef etmekle tazmin eder. Eğer birinci avcı avı vu­rup, kaçıp (kendi kendini kurtaracak halden) düşürmese, (ve di­ğer bir avcı vurup, öldürse) av helâl olur ve ikinci avcının mali olur.

Bir kimse, köpeğini bir ava gönderse, köpekte ava yetişip vur­sa (kendisini çarpsa) ve yere düşse, sonra yine vurup, öldürse, (o avın eti) yenir.. (Zira bir defa yaralamadan sonra bir defa daha yaralamaktan çekinmek, tâlim şartlarına dahil değildir. Böyle olun­ca av olunur).

Avcı, bir ava iki köpek göndersede birisi avı düşürse ve diğe-ride av düştükten sonra avı Öldürse, yine helâl olur.

iki avcıdan her birisi kendi köpeğini ava gönderse de, köpeğin biri avı yere düşürse ve diğeride öldürse, (o avın) yenmesi helâl olur. Ve o av, kendisini ilk defa yakalayıp yere düşüren (birinci köpeğin sahibinindir) [180]

Birinci köpek avı, yakalayıp düşürdükten sonra ikinci avcı kö­peğini ava gönderse ve ikinci köpekte avı öldürse, avın yenmesi haram olur. Ok atmada olduğu gibi (ikinci, birinciye) kıymetini tazmin eder.

Bir kimse (hafif) bir ses işitse ve insan zannedip (ok, tüfek v.s. sini) atsa, veya köpeğini gönderse, halbuki işitmiş olduğu hafif seste av hayvanının (hışıltısı olsa köpekte, tutup öldürse) eti yenir. (Hakikat hal av olmakla onun zannına itibar yoktur). [181]

 

Rehin Bahsi [182]

 

Rehin : Bir hak mukabilinde bir şey hapsedilmesidir ki; o hak­kın istifası (hakkı almflklığı). mümkün olmalı o hapsolunan şey­den Deyn (borç) gibi, (Zira borç : alınması mümkün olmayan bir hakta, Rehin bâtıl olur. Kısas ve hadlara rehin çA değildir. Sebe1-bi ise, alınması mümkün değildir) [183]

Rehin îcab  (vermek)  ve kabul  (kabullenmek)  iîe münakid  (bağlanmış) olur ve derli toplu, borçlunun mülkünden çıkmış ve ayirdedilmiş olduğu halde rehin, teslim almakla tamam olur. (Me-, huz demekle, meyveyi ağaç üzerinde ve ekini tarlada alarak rehin­den* itirazdır. Mümeyyiz demekle, müşterek olan şeyi rehin koy­maktan ihtirazdır). (Rehin), tahliye ile de tamam olur (yâni men eden kimsenin rehini teslim alabilmesi mümkün olan bir zamana kadar men etmesidir). Bey'de (alıp satmakta) teslim almaktır.

Kâhin (rehin koyan borçlu) için (alacaklı) teslim almadan ev­vel rehin koymaktan rucû etmek hakkı vardır. Mürtehin (alacak­lı) rehni teslim aldığı zaman, borçlu rucûa (dönmeğe kadir olma­yıp) teslim etmesi lâzımdır.

Rehin helak olsa, rehin ve borcun kıymetinden hangisi daha azsa, o az olan mazmundur (yâni, verilmesi kesin olan borçtur).

Eğer (rehin, alacaklı kimsenin elinde iken) helak olsa, rehin kıymeti de borçla eşit ise, alıcı hakkını almış sayılır. (Birbirlerin­den başka bir hak talep edemezler).

Eğer rehnin kıymeti alacaktan daha fazla ise, fazla olan kısım alıcının (alacaklının) elinde emânettir, (Eğer hakaret ederek he­lak olmuş ise, tazmin eder. Fakat hakâretsiz helak olmuş ise, ala­caklıya tazminat lâzım gelmez).

Eğer borç, rehinin kıymetinden daha çoksa, alacaklı rehin miktarını alacaktan düşer, geri kalan (alacağını) borçludan ister (alır).

Helak olan rehinin kıymeti, teslim alındığı günden itibâr olu­nur.

(Rehin olarak bırakılan köle ve câriye helak olduğu zaman) râhinin (borçlunun) zimmetinden gider. Böyle oluncada kefeni borçluya aittir. (Zira borçlunun mülküdür. Alacaklının elinde an­cak emanettir).

Mürtehin (alacaklı) için râhinden (borçludan ne vakit, arzu ederse) alacağını istemek (hakkı) vardır. Ve alacağından ötürü borçluyu hapsettirebilir, her ne kadar rehin, kendi yanında ise de (Hulâsa, alacaklı da rehin mevcut iken borçluyu hapsettirmek hak­kı vardır.)                                                                              

Alacaklı için rehin akdini (sözleşmesini) fesih ettikten sonra, borcunu alıncaya kadar rehni hapsetmek hakkı vardır. Meğerki, alacaktan vazgeçmiş olsun.                                                       

Eğer rehin, alacaklının elinde ise, alacaklı için, borçluya, rehni satıp borcunu îfa etmek için imkân sağlamak (müsaade etmek mec­buriyeti) yoktur. (Meselâ borçlu, alacaklıya «rehni bana verde sa­tıp sana alacağım vereyim» dese alacaklı vermemeye salahiyetli­dir. Zira rehnin hükmü, bqrç ödeninceye kadar dâimi hapistir).

Mürtehin, (alacaklı) için rehin bırakılan şeyden, hizmet ettir­mekle, ücretsiz mesken tahsis etmekle, giymekle, icara vermekle ve ariyet için vermek suretiyle menfaatlanmak (hakkı) yoktur. (Zira rehnin iktizası, borç ödeninceye kadar hapistir).

(Alacaklı kimse, yukardaki zikredilen şeylerle menfaatlandığı zamandan) haddi tecâvüz edici olur (Eğer kullanmak suretiyle he­lak olursa, tam kıymetini tazmin eder. Zira sahibi tarafından söy­lenmiş ve izin verilmiş değildir).

Teaddî (Tecâvüz) ile rehin akdi (sözleşmesi) dahî bozulmaz.

Alacaklı alacağını istediği zaman, kendisine rehni hazır et­mekle emrolunur. (Rehin mevcutmudur, yoksa helak mıdır? dîye malum olmak için hapsetmek lâzımdır). Alacaklı rehni hazır et­tiği vakit, borçluya bütün borcunu evvelâ teslim etmesi için emro­lunur (zorlanır), sonrada alacaklıya rehni teslim etmesi için zorla­nır.

Eğer alacaklı rehin akdolunan beldeden başka yerde alacağı isterse, yine yukardaki mesele gibidir.

Rohnin hami (yük) ve meûneti (meşakketi - zahmeti) yok­sa, alacaklıya rehni «getir teslim et» diye emrolunur. Eğer reh-nin hami (yük) ve meûneti (meşakkati) var ise alacaklı için reh­ni ihsarsız (teslim etmeksizin, getirmeksizin) alacağını borçludan isteyip almak (hakkı) vardır. (Zira alacaklı üzerine vâcib olan tah­liyedir. Yoksa bir yerden diğer bir yere nakil değildir. Lâkin borçlu olan, alacaklı olan kimsenin rehni satmadığına ve zâyî etmediğine yemini billâh eder).

Eğer rehin, borçlunun emri ile âdil bir kimsenin yanında bı­rakılsa, yine hüküm böyledir. Ve rehnin ihzarı (teslimi, huzura getirilmesi) alacaklıya teklif olunmaz. Vte borçlunun emri ile ala­caklının sattığı rehnin parası dahi, teslim oluncaya kadar, parayı teslim edilmeye teklif olunmaz. Eğer borçlu alacaklının alacağının bir kısmını ödese, alacaklı teslim edilen rehnin hıssasmi teslime teklif olunmaz. Tâ ki' kalan borcunu ödeyinceye kadar (Meselâ: bir kimse, kıymetleri müsavi olan iki elbiseyi beşeryüz dirhem kıy­metinde yani, ikisi bin dirhem mukabilinde rehin koysa, borçlu borcun beşyüz dirhemini ödedikten sonra «Elbisenin birini teslim et, diğeri borç mukabilinde dursun» demeğe hakkı yoktur ve ala­caklıya dahi «birini teslim et» diye teklif olunmaz. Kalan borcunu ödemediği müddet).

Mürtehin (alacaklı) için rehni bizzat kendisi muhafaza etme­si, zevcesi (ailesi), çocuğu ve nafakası üzerine âit olan hizmeteisinin muhafaza etmesi lâzımdır.    (Başkasına muhafazasını havale ederse, tecâvüz etmiş olur).

Eğer rehni,( yukardaki zikredilenlerden) başkaları muhafaza etseler veya alacaklı o rehni başka birine emânet koysa, (ve zayi ol»a) bütün kıymetini alacaklı tazmin eder (zira tecâvüz etmiştir).

Eğer alacaklı rehinde haddi tecâvüz etse (kullansa), ve yüzü­ğü sırça parmağına (küçük parmağına) taksa (ve helak olsa) yi-, ne bütün kıymetini tazmin eder. (Zira kullanılmasına izin olma­dığı için tecâvüz temiş olur).

Eğer alacaklı yüzüğü Mi<*îik parmağından başka parmağına taksa, (ve helak olsa) tazmin etmez. (Zira diğer parmaklara yü­zük takmak âdet değildir. Yalnız alacaklı kadın olursa, tazmin eder. Zira kadınların küçük parmaktan başka parmağa yüzük takmak adetleridir).

Rehnin meûnetinin (masrafının zahmet ve meşakkatinin) mu­hafazası, (rehnin kıymeti borçdan fazla ise de) alacaklıya aittir. Ve yine rehnin mürtehinin (alacaklının) eline reddinin (teslimi­nin) meûneti (meşakkati, masrafı) de alacaklıya aittir. (Meselâ: rehin olan köle, firar ettiğinde, yakalayıp alacaklıya teslim ettik­lerinde o kölenin masrafı alacaklıya aittir).

Veya rehnin ücretini reddetmek (Postalamak - göndermek) te, alacaklıya aittir. (Meselâ: rehin olan, ya köle veya câriye olup, gözü ağrısa ve herhangi bir hastalığa tutulsa, bunların tedavisinin ücreti mürtehine = alacaklıya aittir). Nitekim muhafaza edilen evin ve evi muhafaza edenin, ücreti gibidir (Zira bunların ücreti-de alacaklıya aittir). Ama kaçan kölenin masrafı, hastalıklara te­davi için ilâç masrafı (ve yaranın tedavisi ve ücreti) ve cinayet­ten olan fidyeler (Meselâ: Rehin olan köle bir cinayet işlerse, onun için verilen fidyeler) Mazmun (tazmin olnmuş) ve emânet üzeri­ne taksim olunucudur.' (Meselâ: On iki hin lira kıymeti olan köle, beşhin liraya rehin konulsa ve o kölede bir cinayet işlese, cinaye­te mukabil bin lira fidye verseler, bunun beş yüz lirası alacaklıya ve beşyüzü borçluya lâzım gelir.

Zira kölenin onbin lira kıymetinin beşbin lirası tazmiri edil­miş ve beşbin lirası ise emânettir).                                      

Rehnin beka ve ıslâhının meûneti (zahmet ve masrafı) borçluya aittir. Nafaka, kisve, çobanın ücreti ve rehnin çocuğunun, ço­cuğunu emzirenin ücreti gibi (zira bu misaller başkasının masrafı içindir). Ve bostan sulamak, hurma ağacını aşı yapmak, ağaçtan hurma çırpmak ve bostanın îsîâhma (bakımına) hizmet gibi (Mese­lâ: Duvarlarını tamir, hâricinden biten otlarını yolmak gibi ki, bu­na benzer işler borçluya aittir).

Râhin (borçlu) ve mürtehin (alacaklı) den herhangisi sahi­binin üzerine vacip olan şeyi cmirsiz edâ etse, o (eda ettiği) şey te-berrûdur. Ama Gazinin emri ile edâ etse (verse) verdiği şeyi (al­mak için) sahibine müracaat eder (sahibi ister hazır - mevcut ol­sun, ister gâib olsun). İmamı Azam (R.A.) buyurmuşlarki, emir-siz verdiği gibi, eğer sahibi hazır olursa, (verdiğini almak için) mü­racaatta bulunmaz. (İmamı Ebû Yusuf R.A. ise, iki vecihde de yâ­ni, sahibi mevcut veya gayri mevcut iken verdiğini almak için sahi­bine müracaatta bulunur, buyurmuşlardır). [184]

 

Rehin Almak Ve Rehin Vermek Caiz Olan Ve Olmayan Babı

 

Müşterek olan metâm (eşyanın) rehin olması sahih değildir. (Yüzük gibi) taksime ihtimali olmayan şeyden isede (yine müşte­rek olan şeyin rehni sahih değildir. Fakat Hibe de caizdir) veya şe­rikine (ortağına) dahi rehin olursa, sahih değildir. [185]

Eğer irtihandan (Rehin bıraktıkdan, aldıktan), sonra rehinde umumilik ânz olsa (rehnin müşterek olduğu haberi zahir olsa, İma­mı Âzam ile İmamı Muhammed (R.A.'e göre) rehin akdi (sözleşmesi) fasit olur. imamı Ebû Yusuf (R.A.) için hilaf vardır (ona gö­re rehin anlaşması fasit olmaz).

Ağaç üzerinde bulunan meyvenin, ağaçsız rehin olması ve ara­zi de (tarlada) bulunan Ziraatin (ekimin) tarlasız rehin olması sa­hih değildir.

Ziraat ve meyve ile meşgul olan yer ve ağacında (ziraat ve meyvesiz) rehni sahih değildir [186]

(Fakat), eğer ağaç, araziden olan mevzileri ile (etrafları ile) veya ev içinde olan (Metâları) ile rehin olunsa, caizdir.

Hür kimsenin, müdebberin, Ümmü Veledin ve mükâtebin reli­ni caiz değildir [187]

Emânet olan şeylerin rehni sahih değildir. (Emânet ve ariyet gibi rüzgarın götürüp, başkasının evine attığı elbisede emânettir, kasten muhafaza edilmesi için verilir. Emânet, Âmme-Umûmidir her şeye şâmildir).

Ödek (ve ödeşmek) ile dahi rehin caiz değildir (Meselâ: bir kimse, başka birine bir şey satıp, parasını alsa ve sattığını da müş­teri satılan şeyin hak sahibi çıkmasından korkup verdiği parayı sa­tandan rehin için alsa, bâtıldır ve o satılan şey müşteri yanında emânettir, helak olursa tazminat lâzım gelmez). Başkasının zabtı altında bulunan şeyin rehnide caiz değildir. Satıcının elinde olan ve satılan şey gibi (zira rehin hakikaten ve hükmen borç muka-büindedir. Satanın elinde duran - satılan şey ise, hakikaten ve hük­men borç|değildir. Ne zamanki hclâk-olsa parası sakıt olur).

Kefalet binnefis (bizzat kendisi kefil olmak) ile ve nefiste kısas ile ve nefisten başka olan kısas ile de rehin caiz değildir. (Meselâ: Bir kimse, başka birine bizzat kendisi kefil olsada o kefalete rehin verse, sahih ve caiz değildir ve bir kimsenin üzerine bizatihi kısas ve kendisinden başkasına kısas vâcib olsa, bu kısas mukabilinde rehin koymak caiz değildir);

Şüf'a için (Şüf'a: satılan bir akarı ona komşu olan bir kimse­nin öncelikle alabilme hakkı) de rehin caiz değildir.

Ağlayıcı (yas tutucu) ve teğanni edici (kadının) ücreti muka­bilinde rehin caiz değildir. (Zira bunları icarla tutmak şer'an bâ­tıldır. Rehin ise aynı şekilde bâtıldır. Asla caiz olmayan amel mu­kabilinde olduğu için).

Cinayet işlemiş köle için veya borçlu köle için rehin caiz de­ğildir.

Müslüman için şarabı rehin koymak ve müslümandan veya zim-mî'den (şarabı) rehin almak caiz değildir.

Şarabı rehin olarak koyan Müsîümana, rehin alan kimse taz­min etmez velevki o şarabın mürtehini (rehin alıcısı) zimmî ise de (Meselâ: bir Müslüman bir zimmîye şarap rehin koysa, z im miden de o şarabı zorla alsalar, zimmî o şarabı tazmin etmez. Zira Müslü­man hakkında mâli mütekavim değildir).

(Fakat) eğer müslüman o (şarabı) zimmîden rehin olarak al­mış (ve elinden de zorla almışlar) ise zimmîye tazmin eder. (Zira şarap zimmîler hakkında mâlî mütekavvimdir).

Borç mukabilinde de rehin sahih olur. Velevki o (borç) Mev'ud (Va'd olunmuş) ise de (yani, borçlu alacaklıya bir şeyi rehin koy­sun o da diğerine şu kadar - bin lira) ödünç versin diye vâd etse ve o vâd ettiği (borç mukabilinde) rehin koymak caizdir.

Eğer deyni mev'ud (Vâ'd olunan borç) mukabilinde konan re­hin mürtehinîn (alacaklının) elinde helak olsa, (alacaklı) vâ'd et­tiği şeyi borçluya vermesi lâzımdır, vâ'd edilmiş olan borç rehnin kıymeti kadar veya kıymetinden az ise de.

Selemin sermaye mukabili, sarf fiatı ve selem edilmiş mal mu­kabilinde dahi rehin sahih olur.

Eğer akid meclisinde rehin (verilen selem ve sarf sermayele­ri) helak olursa, alacaklı o alacağını hükmen istifa etmiş (almiş)tır.

Eğer (Selemin reis malı ve sarf fiyatı) nakd ve helak etmezden evvel iftirak etseler (ayırt etseler), akid bâtıl olur. (Zira hakikaten ve hükmen teslimiyet fevt olunmuştur).

Selem akdi fesh olunduğu zaman selem edilmiş mal mukabi­linde olan rehin, reis mah( sermaye) bedeli rehin olur.

Fesihten sonra rehnin helaki, aslı ile helaktir (yâni selem edil­miş mal ile helaktir. Başka şey mukabilinde mahfuz ise de yine as­lı ile helaktir).

Rehin binefsiha âyani mazmune (tazmin olunmuş şeyler) ile sahih olur. Yani misil ve kıymet ile olan âyani mağsub (zorla alı­nan), mehir,bedeli hulû ve demi amidden (kasden öldürülen kan bedelinden) olan bedeli sulh gibi şeylerdir, (Meselâ: Kasbedilen mevcut ise, verilir, mevcut değilse, kıymeti verilir).

İnkârdan bedeli sulh mukabilinde rehin sahih olur, her ne ka­dar müdde'i (davacı) borçlu olmadığına ikrar etsede (Meselâ: bir kimse diğer bir kimsede bin dirhem alacağı olduğunu iddia etse, dâvâlı da inkârdan beşyüz dirhem üzerine sulh olup, beşyüz'dir­heme müsavi bir elbiseyi rehin olarak biraksa, ve rehin de ala­caklı yanında helak olsa, bundan sonra alacaklı «benim sende ala­cak hakkım yoktur» diye ikrarda bulunsa, alacaklı borçluya beşyüz dirhemi tazmin eder. İmamı Ebû Yusuf muhaliftir. Yani buna go-re tazminat yoktur).

Eğer baba (başkasına olan borcundan dolayı) kendi küçük oğ­lunun kölesini kendi borcu için rehin verse, caizdir.

Vâsinin hükmünde (babasının hükmü) gibidir. Eğer rehin ola-raK bırakılan köle helak olsa, (eğer baba rehin koydu ise babaya ve eğer vâsi rehin koydu ise vâsiye) ikisinin borcundan rehin ile sakıt olan şeyde misli lâzım gelir. (Meselâ: Borç bin dirhem olsa, kölenin değeri de ikibin dirhem olsa bin dirhemi öderler. Fazlasını Ödemezler. Fazlaca olan bin dirhem alacaklı yanında emânettir).

Eğer baba küçük oğlunun kölesini kendine ait borcu için rehin koysa veya babanın zikrolunan küçük oğlunun kölesini diğer bir oğluna ait olan borcu için rehin koysa veyahutta babanın bir Tacir (ticarete me'zun olan) ve babaya borçlu olmayan kölesine olan bor­cu için çocuğun kölesini rehin koysa, sahih olur. (Bu zikrolunan mes'ele de) vâsi (Babanın) hilâfınadır. (Yâni vâsi bunları yapsa caiz değildir).

Eğer vâsi, borç ile yetim îçin kisve (giyecek) ve taam (yiyip-içecek) satın alsa, ve o borç mukabilinde yetimin metâ'ım rehin olarak koysa sahih olur.                                                             >:

Tıfıl için baliğ olduğu zaman, zikrolunan şeyde borcu Ödeme­diği müddet rehni bozma hakkı yoktur.

Bir kimse, bir köleyi (satın alıp, bedeli mukabilinde bir şeyi) rehin koysa, o kölenin de hür olduğu meydana çıksa, veya sirke (satın alıp, bedeli mukabilinde bir şey) rehin koysa, halbuki o sir­kenin şarap olduğu meydana çıksa veyahutta (boğazlanmış koyun veya sığır satın alıp, bedeline bir şey) rehin koysa, ve (bunların­da) Meyt'e (kesilmeden Ölmüş) olduğu meydana çıksa, bu takdir­de (üç surette de) rehin mazmundur. (Tazmin edilmiştir. Alacaklı rehni tazmin eder).

Altuı veya gümüşün rehni, Ölçülen ve tartılan her şeyin rehni caizdir. (Zira bunlardan istifade mümkündür.)

 (Bu zikrohınanlar) kendi cinsine rehin konulsa, bu takdirde onların helaki borçtan (ölçü veya tartılı olarak) misli iledir. İyi­liğine (ve kıymetine) itibar yoktur. (İmamı Azam R,A.'e göre, Ri-ba - Faiz mallarının cinsi ile mukabelede iyi ve üstünlükte kıymet yoktur. Vezin - tartı itibariyle değildir).

İmameyne göre ise, (bu zikroluiianların) helaki kıymeti ile­dir. Eğer rehnin tartısı (borcun tartışma) muhalif olsa, alacaklı, cinsi muhalif (ayrı) olan şeyle tazmin eder. Tazmin ettiği şey he­lak olan şeyin yerine rehin kılına*. (Meselâ: Bir kimse diğer birine on dirhem borç mukabilinde on dirhem bir gümüş bilezik rehin koy­sa ve bilezik helak olsa, o borcunun tamamı olan on dirhem hilâf­sız sakıt olur. Eğer bilezik ayarı düşük olmakla sekiz dirhem kıy­metinde olsa ve helak olsa, İmamı Âzam (R.A.) in kavline göre, bü­tün borç sakıt olur. Diğer imamlara göre ise. alacaklı bileziğin kıy­metini başka cinsle tazmin eder).

Bir kimse bir köleyi müşteriye, kölenin bedeli mukabilinde muayyen bir şeyi satmak şartıyla rehin etse, veya muayyen bir kimseyi kefil verse bu akid istihsanen sahih olur (Ama kıyas, sa­hih olmamak idi).

Eğer müşteri rehin vermekten imtina eder ise (kaçınırsa, müş­teriye elbette rehin ver diye) cebredilmez.

Satan kimse için o bey'i (ahş verişi) feshetmek hakkı vardır. Meğer ki müşteri parayı derhal ödesin Veya şart koşulan rehnin kıymetini rehin koysun.

Bir kimse bir şeyi satsa, ve o müşteri satana «Semeni — Bede­li sana verinceye kadar şu şeyi tut dese, o (tut diye verdiği şey İmamı Azam île İmamı Muhammed R.A.'e göre, satanın yanında) rehindir. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, Vedîa (emanet bı­rakılan şey) dir.

Bir kimse bin dirhem mukabilinde iki köle rehin koysa, Râ-hin (borçlu) için kölenin birinin his sasını (binin yarısını) Ödemek­le, iki köleden birini almak hakkı yoktur. Bey'de (alış verişte) olduğu gibi.

Bir kimse, iki adam yanında alacakları mukabilinde bir aynı (bir şeyin kendisini) rehin koysa, sahihtir. Ve o (aynm) tamamı (iki adamdan) her birinin alacağı için rehindir.   (Yoksa yarısı biri için ve diğer yarısı de öbür adam için değildir. Eğer rehin helak olsa), her birinin alacağının hissası üzerine mazmundur. (Ödenmiş­tir, Verilmesi kesin olan borçtur).

Eğer o rehini bırakılan aynın muhafazasında nevbet tutarlar­sa, her biri kendi nevbetinde diğeri hakkında Âdil Racül (adam) gibidir.

Eğer o rehini bırakılan aynın muhafazasında nevbet tutarlar­sa, her biri kendi nevbetinde diğeri hakkında Adli Racül (adam) gibidir.

Eğer borçlu (alacaklı olan iki adamdan) birinin borcunu ödc-se, o (rehin bırakılan aynın) tamamı diğer alacaklının yanında re­hindir.

İki kimse bir kimseye rehin koysa, sahihtir ve o (tek alacak­lı) için ikisinden de alacağının tamamını alıncaya kadar rehni (elin­de) tutma hakkı vardır.

,Rehin koyan iki borçludan her biri «Muhakkak ki şu kimse şu şeyi falana rehin olarak verdi, bu da teslim aldı» diye (Müstckil-len) dâva etse ve iddia ettikleri şey üzerine Burhan (Delil Ve Şâ-hid) dikseler, ikisinin de delili bâtıldır.                               

Eğer (iddia edenler) Râhinin (borçlunun) ölümünden sonra (dâva edip delil ve şahit dilescler), ikisininde delili kabul olunur ve rehnin nısfı (yarısı) her birinin hakkı karşılığında rehin oldu­ğuna hükmolunur, (Cevaz istihsanendir. Yoksa kiyasen değildir). [188]

 

Âdil Bir Ele Rehin Koyma Bâb'ı

 

Eğer râhin (rehin koyan borçlu) ve mürtehin (rehin kabul eden alacaklı) Adaletli bir kimse yanında rehni koymak üzere it­tifak etseler, sahih olur ve adaletli kimsenin rehni teslim almasıy­la rehin akdi (muamelesi) tamam olur.

Borçlu ve alacaklıdan birisi için, diğerinin (haber ve) rızası yokken rehni âdil kimseden almağa hakkı yoktur. (Eğer rehni, tes­lim alan âdil kimse) borçlu ve alacakkdan birine verirse, tazmin eder (öder) ve rehnin (âdil kimsenin) elinde helaki mürtehin (ala­caklı) üzerinedir.

Eğer borçlu borcun (ödeme) vakti geldiğinde (rehni satmaya) âdil kimseyi veya alacaklıyı veyahutta bu ikisinden başka bir kim­seyi vekil yapsa, sahih olur. (Zira rehin, kendi mâli olduğu için dilediği kimseyi vekil yapmak caizdir).

Eğer ki vekâlet, Rehin akdinde (sözleşmesinde) «vekil müvek­kilinin (vekil tutanın) azliyle azledilmiş olmaz ve borçlu alacak­lının ölümüyle dahi vekâletten azledilmiş olmaz» diye şart kılın-sa, vekil için rehni, (borçlunun ölümünden sonra) borçlunun ve­resesinin (satılacak olan rehnin başında) hazır bulunmaksızın sat­mak hakkı vardır (sağlığında vekilin sattığı gibi. Zira sağ olduğu zaman rehin yapan kimsenin bizzat başında bulunması lâzım değil­di. Böyle olunca ölümünden sonrada veresenin hazır bulunması lâ­zım gelmez.)

Vekâlet, vekilin ölümüyle bâtıl olur. (Feshedilir. Vekilia vâ­risleri «biz vekâlet ederiz» demeğe hakları yoktur).

Eğer râhin (verecekli), rehni satmak için âdil bir kimseyi mut­lak olarak (yâni sâdece «sat» dese, fakat peşin ve veresiye kaydını söylemeden) vekil tutsa, vekil olan kimse, o rehni peşin ve ve­resiye satmaya mâlik olur (yâni, iki şekilde de satmaya yetkisi vardır - satabilir).

Eğer rehin akdinden sonra borçlu vekilin veresiye satmaktan men edersede, nehyi muteber değildir (yâni, nehyine itibar olun­maz).

Kâhin (verecekli) ve mürtehin (alacaklı) rehni, diğerinin rı­zası olmaksızın satmağa yetkili değildir. (Zira rehinde ikisininde hakkı vardır. Evvela rehin koyanın mülküdür ve rızası lâzımdır. Ve rehin kabul eden de maliyet cihetinden rehin koyandan ehak-tir Böyle olunca da rızasız bey'a (satmaya) kadir değillerdir).

Eğer ecel hulul eylese (yâni borcun ödenme vakti gelse) hal­buki, verecekli de gâib olsa, o (rehni satmaya) vekil olan kimse (bil ittifak o rehni satmaya) icbar olunur. (Zorlanır). Husûmete vekil olan kimse müvekkili (kendisini vekil tutam) gâib iken (Da­vacının hakkı kaybolmaması için husûmete) cebrolunduğu gibi.

Velevki rehin akdinden sonra (rehni satmaklığa vekâlet) şart kılınmış ise de, yine esah olan rivayette vekil, rehni satmaya ceb-rolunur.

Eğer âdil olan kimse rehni satsa, bu takdirde o rehnin bedeli rehnin makamına kâim olur (yâni, o rehinden aldığı bedel para rehin olur). Ve o (rehnin) bedelinin helaki, rehnin helaki gibidir.

Eğer âdil kimse, rehnin bedelinden (parasından) alacaklıya alacağını verip (borcunu ödese) fakat rehnine müstehik çıksa (başka bir hak sahibi çıksa) o (rehin müşteri elinde) helak olucu sayılır. Böyle olunca da müstehik (rehne m üs i eh ak olan kimse) rehin koyan adama rehnin kıymetini tazmin ettirir (ödettirir).

(Âdil kimsenin) bey'i (satması) ve (alacaklının alacağı karşı­lığında rehnin bedelini rehni satan âdil kimseden) gabzı teslim ahne^ı) sahihtir veya (müstehik olan kimse, âdil kimseye rehnin kıymetini tazmin ettirir. Bundan sonrada (yâni müstehikka taz­min ettikten sonra) âdil kimse muhayyerdir). İsterse rehin bıraka­na tazmin ettirir.

Halbuki (âdil kimsenin rehni satması ve alacaklının rehnin bedelini teslim alması) sahih olur veya (âdil kimse dilerse) ala­caklıya (rehnin bedelini tazmin ettirir) ve o (tazmin ettirdiği bedel) âdil kimseye aittir (zira müstehak olan bizzat kendisi öde-jj misti.)

Mürtehinin (alacaklının rehin bedelini) alması bâtıl olur. Ve] alacaklı kendi alacağını istemek için borçluya müracaatta bulunur;

Eğer rehin (müşterinin elinde) mevcut ise, müstehak olur: (Esas mal sahibi) rehni (müşteriden) alır. (Zira kendi mâlini bul­muştur). Müşteride verdiği parayı almak için (rehni satan âdi] kimseye müracaatta bulunur. (Âdil kimse,parayı müşteriye Ödej dikten sonra (verdiği parayı almak için kendisine vekâletini ve ren) râhine (borçluya) müracaatta bulunur.

Âdil kimse, borçluya verdiği parayı almak için müracaattş bulunsa, alacaklının (borçluya müracaatta bulunmayıp, rehnin) bej delini kabzetmesi (zabdetmesi) sahih olur. Veya âdil kimse (bej deli almak için) alacaklıya müracaatta bulunur. (Alacaklı rehnin bedelini âdil kimseye verdikten) sonra alacağım kurtarmak içi borçluya müracaatta bulunur.

Eğer rehin akdinde tevkil etmek (vekil koymak) şart koşuk mamışsa, âdil kimse( rehnînden sonra) sâdece borçluya müracaatjj ta bulunabilir. (Alacaklıya müracaatta bulunamaz. Zira rehin akj dinden sonra olan tevkil hakkı alacaklıya tealluk etmez), alacaklı rehnin bedelini gerek alsın, gerek almasın (âdil kimse sâdece borç­luya müracaatta bulunur. Bedeli teslim almamanın sureti meselâ p Âdil kimse borçlunun emri ile rehni satsa ve âdil kimsenin elinde tecâvüzsüz rehnin bedeli zâyî olsa sonrada rehin bırakılan şey müstehik çıksa (sonradan hak sahibi çıksa), âdil kimsede rehnin bede­lini müstehikka ödese, bu cihetten âdil kimse Ödediği bedeli j için borçluya müracaatta bulunur.

Eğer rehin alacaklı kimsenin yanında helak olsa, ondan sonrk başka bir hak sahibi çıksa, hak sahibi için o (rehnin) kıymetiijl borçluya tazmin ettirmek hakkı vardır. (Rehin helak olmakla) ali caklı alacak hakkının tamamını almış olur. Müstehik (sonradan hajç sahibi çıkan kimse) dilerse alacaklıya tazmin ettirir (zira alacaktı hak sahibinin hakkını almakla tecâvüz etmiş olur). Bu takdirde alacaklı da borçluya (hak sahibine ödediği rehnin kıymetini almak için) müracaatta bulunur veya alacağım almak için müracaat^ bulunur. [189]

 

Rehinde Tasarruf, Rehnîn Cinayeti Ve Rehin Üzerine Cinayet Babı

 

Kâhinin (rehin bırakan borçlunun) rehni satması mürtehinin (rehin kabul eden alacaklının) icazetine (müsâade etmesine) veya borcunu ödemeye mevkuf (bağlı) dır.

Eğer alacaklı (rehni satmak için borçluya) icazet - müsaade verse, o (rehnin) bedeli, yine satılan rehnin yerine rehin olur.

Eğer alacaklı rehni satmaya müsaade etmese ve bey'i (alış verişi) feshetse, esah olan rivayette bey'i fesh edilmiş olmaz. Müş­teri dilerse, borçluyu rehni alacaklıdan kurtarmcaya kadar bekler veya (müşteri dilerse), emri (vâki olan bey'akdini) bey'i feshet­mesi için kaziye (hâkime) raf eder (intikal ettirir). (Zira bey'i fesh için hâkimin velayeti - selâhiyeti vardır. Yoksa müşterinin kendisi bey'i feshetmeğe kadir, değildir).

Rehin bırakan kimsenin rehni (rehin olarak konan köleyi) âzad etmesi, müdebber kılması (efendisi Ölünce âzad edilecek olan köle) ve istîlât etmesi (çocuk talep etmesi) sahihtir.

Eğer rahin (borçlu) zengin ise, (Rehin bâtıl olduğu cihetten) borcu (alacaklı tarafından) istenir, eğer borç (veresiye olmayıp) peşin ise ve borçludan rehnin kıymeti (alacaklı tarafından) almır ve eğer borç veresiye ise vâdesi gelinceye kadar rehnin yerine, re­hin olarak konur.

Eğer (köleyi âzad eden) borçlu fakir ise, âzad olan köle ala­caklı için (eğer kıymeti borçtan az olursa, kıymeti mukabilinde) çalışır (eğer borç kıymetinden az olursa, borç mukabili) çalışır ve köle alacaklıya çalıştığının bedelini almak için efendisine müracaat­ta bulunur.

Müdebber ve Ümmü Veled (efendisi zengin olduğu zaman da­hî, çalıştığının bedelini efendisinden almak için) müracaat etmek­sizin borcun tamamı için çalışırlar.

Râhinin (borçlunun) rehni telef'etmesi, zengin iken âzad et­mesi gibidir. (Borçludan borç istenir eğer peşin ise, vadeli ise kıy­meti alınıp rehnin yerine rehin olarak konur. Eğer kıymet, rehnin makamına kâim olursa).

Eğer ecnebi (kendisi ve emri altındakiler den başkası) rehni telef etse, alacaklı ecnebiye rehnin kıymetini (telef ettiği günde) tazmin ettirir ve o (elindeki kıymet, telef edilen) rehnin yerine (rehin olarak) geçer.

Eğer alacaklı rehni borçluya (yâni sahibine) ariyet olarak te­berru yoluyla verse, rehin alacaklının zamanından (tazminatından) çıkar (zira tazminat elinde bulunmak itibariyledir. Rehni sahibine vermekle bozulup, tazminat kalktı).

Rehnin alacaklı eline tekrar dönmesiyle (yâni borçlunun ari­yetten vaz geçmesi ile yine) rehnin tazminatı avdet eder. Her ne zaman isterse alacaklı olan kimse için âriyyetten vaz geçmek hak­kı vardır. (Zira rehin akdi bakidir. Nihayet ariyet halinde tazmin etmenin hükmü yoktur).

Borçlu ve alacaklıdan birisi diğerinin izni ile rehni ecnebiye (yabancıya) ariyet verseler, yukarıda geçen mes'ele gibidir. (Taz­min edilmiş olmaktan çıkar). Eğer rehin (borçlu veya ecnebiden) ariyet olarak alan kimsenin elinde helak olsa, meccanen (karşılık­sız) helak olmuş sayılır. (Zira ariyettir. Ariyet ise, tazmin edilmiş değildir).                                                           

Rehni veren ve rehin kabul eden için, ariyet olarak bırakılan rehni   (eskiden olduğu gibi rehin için)    göndermek hakkı vardır.akdi mevcut olduğu için, yeniden sözleşmeye ihtiyaç (Zira rel yoktur). |

Eğer râhin (borçlu), ariyet olan rehni mürtehine (alacaklı'ya) teslim etmezden evvel ölse, alacaklı (ölünün terekesinden rehni) almakhğa diğer alacaklılardan daha ehak (daha evlâ) dır. (Zira rehnin hükmü alacaklının elinde sabittir. Eğer borçlu ölmekle reh­ni, alacaklı alsa gabz (zabdetmek) avdet eder. (Böyle olunca da alacaklı rehne ehak olur).

Eğer alacaklı rehni borçludan ariyet istese veya borçlunun iz­niyle rehni kullansa ve kullandığı zamanda rehin helak olsa, ala­caklıdan zaman (tazminat) sükût eder. (Zira yedi ariyet - ariyet mülkiyeti - sabittir. Ariyet ise rehne muhaliftir. Bu cihetten taz­minat kalkar.)

Eğer rehin alacaklının elinde kullanmasından evvel veya son­ra helak olsa, (alacaklıdan) tazminat sükut etmez. (Zira' ariyet mülkiyeti kalkıp, rehin mülkiyeti avdet etmiş (geri dönmüş) tür. Böyle oluncada tazminat lâzım gelir.

Rehin koymak için bir şeyi istiare etmek (ariyet istemek) sa­hihtir.

Eğer mü'ir (ariyet veren kimse, ne miktarda ve kimin yanında rehin koyacağını tâyin etmeyip) mutlak söylese, müsteîr (ariyet isteyen kimse) ariyet istediği şeyi (az veya çoktan) istediği şey mu­kabilinde istediği adama rehin verir. Eğer ariyet veren kimse, mik­tarını veya cinsini veya rehin kabul eden alacaklıyı veyahutta bel­deyi takyid etse (kayıtlasa), takyid ettiği şey ile mukayyed (ka­yıtlanmış, - kararlanmış) olur. (Meselâ, ariyet isteyene «Bin dir­heme rehin koy» dese ziyâde ve noksana rehiri koymak caiz olmaz. «Falan cinse rehin et» dese de, başka cinse rehin koysa caiz değil­dir. «Falan kimseye rehin koy» dese, başka kimseye rehin koymak caiz değildir. Ve «Bursa'da rehin koy» dese Edirne'de koymak caiz değildir).

Eğer ariyet isteyen, ariyet verene tâyinden sonra muhalefet etse, ariyet veren, isterse ariyet alana tazmin ettirir. Bu takdirde rehin akdi (mukavelesi), borcu ve alacaklı arasında tamam olur. (Zira ariyet alan, tazmin etmekle o şeye sahip olur. Böyle olunca da kendi mülkünü rehin koyduğu meydana çıkar). Veya rehin veren rehin kabul eden alacaklıya tazmin ettirir ve alacaklı da taz­min ettiği şeyi (kıymetten ariyet verene ödediği şeyi) ve deyni (alacağını) almak için ariyet alan kimseye müracaatta bulunur.

Eğer ariyet alan kimse, ariyet verenin (miktar, cins, mürte-hin ve belde de olan tâyini) üzere muvafakat ederde, o (ariyet is­tenen rehin) alacaklının yanında helak olsa, alacaklı alacağını al­mış olur. (Eğer rehnin kıymeti borç kadar veya daha çok ise) veya rehnin kıymeti miktarını almış olur (eğer rehnin kıymeti borçtan) az ise ve alacaklı (rehnin kıymetini aldıktan sonra) geri kalanı­nı almak için rehin veren (borçluya) müracaatta bulunur.

Mulr (ariyet veren) için, borç miktarı veya rehnin kıymetini almak için, Müsteîre (ariyet alan kimseye) müracaatta bulun­mak vâcibdir.

Eğer (ariyet alınan rehin) ariyet alanın yanında rehinden ev­vel veya rehinden kurtardıktan sonra helak olsa, (ariyet alan, ari­yet verene helak olanın kıymetini) tazmin etmez. Her ne kadar (ariyet alan) rehin koymazdan evvel kullandı ise de.

Eğer ariyet veren alacaklının alacağı kendisinden vermekle rehni ayırmak, kurtarmak murat etse, ariyet veren için bu fiili (ya­ni, rehni kurtarma işini) yapmak hakkı vardır. (Ve alacaklı rehni teslim etmekte tereddüde kadir olmayıp, teslim eder ve rehin ve­ren alacaklıya ödediği şeyi almak için) borçluya müracaatta bu­lunur. (Başkasının borcunu ödemekle teberru etmiş olmaz).

Her ariyet alan, «ariyet olan şey benim elimde rehinden evvel helak oldu veya infaktan sonra (rehinden kurtardıktan sonra) he-lâk oldu» dese, ariyet verende (ariyet edilen şey) «alacaklı yanın­da helak oldu» diye iddiada bulunsa, söz (yeminiyle beraber) ari­yet kabul edenindir.

Eğer ariyet verenle ariyet kabul eden (helâktan sonra) rehne koymak için (ariyet verenin ariyet kabul edene) emrettiği şeyin (borcun) miktarında ihtilâfa düşseler, söz, (Yeminiyle beraber) ariyet verenindir. (Zira aslı inkârda söz, ariyet verenindi, vasfı İn­karda ise söz, yine ariyet verenindir).

Borçlunun rehin üzerine cinayeti, mazmûnedir. (Tazmin olun­muştur). (Meselâ: Borç bin dirhem olsa, rehnin kıymeti de iki bin dirhem olsa, borçlunun cinayeti ile rehnin kıymetinden bin dirhem 252 aklı yanında rehin helak olsa, ancak borcun yanoksanlaşsa ve al rısı sakıt olur.)

Alacaklının rehin üzerine cinayeti de mazmunedir. (Tazmin olunmuştur). Böyle olunca cinayeti miktarı alacaklının alacağın­dan sakıt olur. (Zimmetinden düşer. Zira başkasının mülkünü telef etmiş. Böyle olunca telef ettiği miktarım tazmin eder.)

Rehnin cinayeti, râhin (rehin veren) ve mürtehin (rehin ka­bul eden) lere aittir.

Rehin veren ve rehin kabul edenin mâli üzerine olan cinayeti (İmamı Âzam R.A.'e göre) heder (bâtıl) dır. İmâmeyn için rehin kabul eden hakkında hilaf vardır. (Onlara göre rehnin cinayeti, re­hin kabul eden kimse üzerine muteberdir).

Bir kimse bin dirhem kıymetinde bir köleyi vadeli olan bin dirhem (borç) mukabilinde rehin koysa ve (narkın noksanlaştır-masmdan kölenin) kıymeti yüz dirheme düşse ve bir kimse de (zik-rolunan köleyi) öldürse, ve hu (yüz dirhemi) alacaklıları (kefil) çekse ve (vadeli binin) vâdesi gelse, rehin kabul eden yüz, dirhe­mi, hakkını Ödemek için zapteder ve rehin verene (kalan) dokuz yüzü almak için müracaatta bulunmaz.

Eğer rehin kabul eden, rehni yüz dirheme rehin verenin emri ile satsa, yüz dirhem hakkını almak için zapteder ve bakisini (yâ­ni d oku zy üz dirhemi) almak için rehin verene müracaatta bulu­nur.

Eğer bin dirhem mukabilinde (karşılığında) rehin konulmuş olan (köle) yüz dirhem değerinde bir köleyi öldürse ve efendiside rehin alana (katil olan köleyi) maktul olan köleye mukabil verse, rehin veren kimse, (rehin alan kimseye olan bütün borcunu öde­mekle) rehni alacaklının elinden kurtarır.

İmamı Muhammed (R.A.)'e göre rehin veren kimse dilerse, medfû olan köleyi borcu mukabilinde alacaklıya verir (başka bir şey vermez) ve dilerse, cinayet işleyen köleyi rehinden kurtarıp, borcunu öder.

Eğer rehin bırakılan köle hatâen cinayet işlese, rehin kabul edende kölenin cinayeti sebebiyle fidye verse, (köle üzerine lâzım gelen şeyi verir ve rehin kabul eden kimse, verdiği şeyi almak için rehin verene müracaatta bulunamaz). Eğer rehin kabul eden kimse fidye vermekten kaçınırsa, rehin veren kimse, cinayet işleyen köleyi veliyyi cinayete (cinayeti işle­yenin velisine) verir veya (cinayeti işleyenin velisine) fidye ola­rak verir. Ve borç tamamen sakıt olur. (Rehin verenin zimmetin­den düşer. Eğer borç rehnin kıymetinden az ise veya müsavi ise. Eğer borç rehnin kıymetinden çok ise, borç kölenin kıymeti mikta­rı düşer. Kalan kısmı düşmez.)

Eğer rehin koyan kimse ölse. Vâsisi (rehin kabul eden kimse­nin izniyle) rehni satıp, borcu öder. (Zira vâsi ölünün makamına kâimdir).

Eğer ölen râhinin (rehin bırakan kimsenin) vâsisi yoksa, hâ­kim onun için bir vâsi vazifelendirir ve (hâkim vâsiye rehni sat­mak için) emreder. [190]

 



[1] İkrah   Lügatta:  Cebretmek,   zorlamak   ve   korkutmak   manası­nadır.. Şer'i târîfi metinde mezkûrdur.

Evet: İkrah, lügatta bir kimseyi istemediği bir sözü söylemeğe veya bir işi yapmağa zorlamaktır.

Şer'i istilanda ikrah: Bir kimseyi tehditle, korkutmakla rızası olmak­sızın bir sözü söylemeğe veya bir işi işlemeğe haksız yere sevketmektir.

Mükreîı r= Kendisine böyle cebredilen kimseye «Mukreh»  denir.

Mükrehün aleyh = Cebredilen şeye «mükrehün aleyh» denir.

Mükrehünbih — İkrah olunannm (mükrehin) korkmasını icab eden ve .rızasını yok eden şeye de (Mükrehünbih» denir.                          

Mükrih = İkrah eden kimseye de «Mükrih» ve «Mücbir» denir.

[2] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd Amr'i kısas icâbeden öldürmekle öldürüp büyük veresesini -;erk ettiğinde veresesi Zeyd'i kısas yapmakdan ikrahla affetseler şer'an sahih ve muteber olur mu?..

ELCEVAP... Olur.

FETÂVAYI FEYZİYE,1

İstanbul'da ve Edirne'de, Bursa'da muteber ikrahla ikrah etse, vukû'u mümkin olur mu?.,

ELCEVAP... Olur     BEHÇE

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, Amr'e «bana şu kadar para borç ikrar et» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de ikrah karşısm* da Zeyd'e o kadar para borç ikrar etse, ikrar sahih olur mu?,. ELCEVAP... Olmaz.       

Bu'surette 2eyd, bu ikrara binâen Amr'den o kadar para alsa Anarj (Tehdit karşısında borç ikrar edip veren kimse) o meblağı Zeyd'den ge-| risingeri reddini istemeğe kadir olur mu?..                            

ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, C. 2 Ş. 206

[3] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Amr'e «Öküzünü Bekir'e sat» diyerek muteber ikrahla ikrah et­se, Amr'dei ikrah karşısında satsa ve ikrahla teslim etse, bu satış sahih olur mu?.. |j ELCEVAPİ Olmaz.                                                 .

Bu surette Amr o öküzü.Bekir'e satıp teslim etmiş olsa, Amr satışa izni (ve rızası) olmamakla öküzünü Bekir'den (geri) almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur NETİCE, 50

Zeyd, Amr'e «Bekir'in evini satın al» diyerek ikrah etse, Amr'de Be­kir'in evini şü kadar — malûm mikdar— paraya ikrah karşısında satın aldıktan sonra Amr Bekir'e parayı kendi isteği ile teslim edip evi de ken­di rızası ile teslim alsa, hemen Amr eMücerred bu satın alış muteber ik­rahla olmakla alış verişi feshederim» demeğe kadir olur' mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Zira parayı kendi rızası ile teslim edip evi de kendi rızası ile teslim almıştır.)     ALİ EFENDİ, C. 2, S. 207

Satanla satınalan kimselerden ikisi de ikrah olunca ikisi de, ikrahın zail olmasından sonra muhayyer olur.

Binâenaleyh satın alan kimse, satılan mah aldıktan sonra alış verişe rıza gösterirse onun hakkında alış veriş caiz, satan kimsenin muhayyar-lığı baki olur. İkisi de ikrahın zevalinden sonra alış verişe' rıza gösterse­ler, ikisinin de muhayyerliği -sakıt olur. Yeni baskı, H. İs. Kamusu C. 8, S. 324.

Mal dâvasından muteber ikrahla olan ibra, şer'an sahih ve muteber olur mu?...-ELCEVAP... Olmaz.                                                              FEYZİYE,  465

Tehdidi icraya kadir olan Zeyd, Amr'e «mâlinden falan yere şu ka­dar para vakfet» diye emir ve muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de malın­dan ikrahla o cihete o kadar para vakfetse, bu vakıf sahih olur mu?...

ELCEVAP.,. Olmaz.    BEHÇE, 513

Zeyd, Amr'e «evini bana sat» diye muteber ikrahla ikrah etse, Amr, evi malum pahaya Zeyd'e ikrahla satıp ve ikrahla teslim ettikten sonra Zeyd o evi Amr'in izni olmadan Bekir'e malum pahaya satıp teslim etse, hâla Amr, Zeyd'in satışına razı olmayıp evvelki satışı feshedip ve o evi Bekir'den almağa kadir olur mu?...

ELCEVAP... Olur.  (Zira ikrahla olan alış veriş, fasit olan alış verişden-dir.)     BEHÇE, 533

[4] İLGİLİ FETVALAR:

Tehdidini icraya kadir olan Zeyd, Amr'e «şu Camız'ını Bekir'e şu kadar paraya sat ve teslim edip parasını al» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de Camızı o kadar paraya Bekir'e ikrahla satıp teslim etse ve ikrahla parayı aldıktan sonra Camız Bekir'in elinde aniden he­lak olsa (Ölse), Amr parayı reddedip Camız'ı Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?... ELCEVAP... Olur.  FEYZİYE, 467

Tehdidini  icra  etmeğe kadir olan Zeyd,  Hind'e   «evini  Amr'e sat» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Hind'de ikrah karşısında evini Amr'e sattıktan sonra  Hind Zeyd'in gıyabında  satışa izin verse,  Hind iznine nadim olup, bu alış verişi feshetmeğe kadir olur mu?... ELCEVAP,.. Olma!  FEYZİYE, 467

Tehdidini, -icra etmeğe kadir olan Zeyd, Amr'e «malinden Bekir'e şu kadar psra ver» diyerek Amr ve Bekir'den her birine vermek ve tes­lim etmeğe muteber ikrahla ikrah etse, Amr, Zeyd'in huzurunda Bekir'e

ikrahla o kadar para verse ve Bekir'de ikrah karşısında teslim aldıktan sonra o meblâğ (para) Bekir'in elinde zayi olsa, Amr o meblâğı Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?... ELÇEVAP... Olur.       FEYZÎYE, 467

i Muteber ikrahla olan borcun te'cili sahih ve muteber olur mu?... EL&EVAP... Olmaz. "  NETİCE, 501

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, Arnr'e «mülkün olan evini faÎEİrl cihete   (yere)  vakfet»  diyerek emretse ve muteber ikrahla ikrah etsej Amr'de evini ikrahla o cihete vakfetse, bu vakıf sahih olur mu?... ELCEVAP,., Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 531

[5] Muzdar kalındığında haram olanları ^yemeye, içmeye ve işleme­ye jrjuhsatı beyan eden Âyeti Kerimelerden bir tanesinin meâlî şöyledir: «Kıriı, son derece açlık hâlinde çaresiz kalırsa, günaha meyü maksadı olmaksızın  (Haram olan et'lerden yiyebilir)». Mâide Sûresi, âyet: 3.

; Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, Amr'e «Bekir'i yaralayan aletle öldürmez isen, seni öldürürüm» diyerek ikrah etse, Amr'de Be-kir.1 öldürmediği takdirde kendi öldürüleceği malûmu olmakla Bekir'i yabalayan aletle öldürse, Bekir'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir, olurlar mı?,..

ELCEVAP... Olurlar. BEHÇE, 532

 alacaklısı Amr'i  «zimmetimde olan hakkından  beni ibra et

(Kurtar)»  diyerek muteber ikrahla ikrah etse Amr'de ikrah karşısmdE Zeyd'i ibra etse, bu ibra sahih olur mu?.,.

ELCEVAP.., Olmaz. (Zîra cebir karşısındaki hakdan vazgeçmek  doğrı. olamaz.)   İBNİ NÜCEYM, 291

Yalnız emri ikrah olmayan cinsinden olan Zeyd, Amr'e «Bekir'ir evini yak» diyerek emretmekle Amr'de ateş yakıp Bekir'in evini yak sa, Bekir yanan evin yapılı olduğu haldeki kiymetini Amr'e tazmin et meyip, Zeyd'e «mücerret sen emretmekle tazmin et* demeğe kadir olu: mu?... ELCEVAP... Olmaz.   (Zira ikrah sayılmıyan emri icra etmiştir.)

FEYZİYE, S. 46!

[6] Muteber ikrah karşısında küfretmenin ve Peygambere sövmeniı küfri mucip olmadığını nâtık şer'i deliller şunlardır.

Kur'an'ı Kerim'den:

«Kalbi îman üzere (Sabit ve bununla) Mutme'in (ve müsterih) ol duğu halde (Cebrü) ikrâhe uğratılanlar müstesna oîmak üzere kim, îma nindan sonra Allah (C.C.)'i tanımaz, fakat küfre sine (i kabul) açarsa Allah (C.C.ym gazabı onların başındadır, onlar için en büyük bir azal vardır.» Nahl sûresi, S. 106.

Bu âyeti kerimenin tefsirinde şu hükümler ve hâdiseler nakledil inektedir.

Rivayet olunduğuna göre, Kureyş kâfirleri AMMAR (R.A.) ile ba bası YÂSİR (R.A.)'ı ve anası SÜMEYYE (R.A.)'yi zorla dinlerinden dön dürmeye kalkmışlardı. Onlar buna rıza göstermedikleri için SÜMEYY] (R.A.) yi iki Devenin arasına bağlayıp, o Deve'leri aksi istikâmetler sürmek suretiyle, parça parça ettiler.

YÂSİR (R.A.)'i de çeşitli işkencelerle öldürdüler.

İşte İslâmda ilk defa şehid olanlar bunlardır.

AMMAR (R.A.)'e gelince," Katâde'nin rivayetine göre, Onu da «Mı ğiyre oğullan» tutup «Meyimin Kuyu'su»na attılar, suda boğulmak üze re iken o (Ammar), diliyle kâfirlere zahirî bir uysallık göstermiye mec bur kaldı (ve kerhen küfür kelimesini söylemek) suretiyle hayatını kuı tarabildi.

Rasûlûllâh (S.A.V.)'e birisi gelip dedi ki:

«Yâ Resûlellâh! Ammar kâfir olmuş.»

Bunun üzerine Rasûlü Ekrem (S.A.V.) :

«Hayır hayır, buyurdu: Ammar tepesinden tırnağına kadar îmanla doludur. îman onun etine ve kamna kadar işlemiştir.» derken Hz. Ammar çıka geldi. Ağlıyordu.

Hasûlüllâh (S.A.V.) onun gözlerini okşadı ve yine kâfirler cebrü tek­lif ederlerse diliyle uysal görünmesini emretti.

Hz. Ammar'm bu hareketi bir ruhsattır. Baba ve Annesinin azmü seb'âti ise azimettir. Kur'an'ı Hakim, H. Basri Çantay.

Yukarıdaki hükmü ilâhi ve beyanı Resule ilâveten bir de Hadîs'i şe­rif meali nakledelim:

Rasulüİlâh (S.A.V.) şöyle buyuruyor:

«Ümmetimden hata'en, unutarak ye cebrü ikrah suretiyle vukûbulan şeyler (Günahlar), afv olunmuştur.»

[7] İLGİLİ FETVALAR:

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, etbâından Amr ve Bekir'e «Beşir'in mülkü olan evini ve evinin içinde olan şu kadar eşyasını yakın» diye muteber ikrahla ikrah etse, Amr ve Bekir'de Zeyd'in huzurunda ik­rahla Beşir'in evini ve evinin içinde olan eşyasını yaksalar, Beşir yanan binanın yapılı hâlindeki kıymeti ile o eşyayı Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?... ELCEVAP... Olur.   (Zira muteber ikrahda olmuştur).

FETÂVAYI, NETİCE, 500

Yalnız emri ikrah olmayan Zeyd, Amr'e «Bekir'i döv» diye emredip Amr'de Bekir'i dövüp bir dişini çıkarsa, Bekir dişinin diyetini Amr'den istemeyip Zeyd'e mücerred emretmekle «sen ver» diyerek .cebretmeğe kadir olur mu?...

ELCEVAP... Olmaz. (Zira ikrah muteber değildir. Diyeti, kırana aittir.)'

NETİCE, 500

Tehdidini icraya kadir olan Zeyd, Amr'e «Bekir'in ayaklarına şu kadar değnek vur, eğer vurmaz isen seni öldürürüm» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de Zeyd'in (Emredenin) huzurunda Bekir'in ayaklan tamamen arızalanıp sakatlansa, Bekir'in ayaklarının diyeti Amr ve Zeyd'den hangisinden lâzım olur?...

.CEVAP... Zeyd'den (lâzım olur. Zira ikrah muteberdir.) NETİCE, 498

[8] İLGİLİ FETVALAR:

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, Amr'e, «Bekir'i şu saatte yaralayıcı âletle öldürmezsen seni öldürürüm» diyerek ikrah etse, Amr'de Bekir'i öldürmediği takdirde Zeyd kendini öldüreceği malumu olmakla Bekir'i Zeyd'in huzurunda mükrehen yaralayıcı âletle bilerek Öldürse, Bekir'in (Ölen kimsenin) veresesi Zeyd'i (emri vereni) kısas ettirmeyip Amr'i (ikrah olunarak Öldüreni) kısas ettirmeğe kadir olurlar mı?... ELCEVAP... Olmazlar. (Zira ikrah muteberdir. Kısas, emir verip ikrah eden kimseye yapılır.)    FEYZİYE, 465

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, Amr'e «Bekir'i şu saat ya­ralayan âletle öldürmezsen seni öldürürüm» diyerek ikrah etse, Amr'de (ikrah olunan kimsede) Bekir'i öldürmediği takdirde Zeyd'in .kendini öldüreceği malumu olmakla Bekir'i Zeyd'in huzurunda mükrehen yara­layan âletle bilerek öldürse, veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olur­lar mı?...

ELCEVAP... Olurlar.(Zira kısas, muteber ikrahla ikrah  eden kimseye lâzımdır.)  FEYZİYE, 464

[9] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Karısı Hindi ikrahla boşasa talak vâkî olur rnu? ELCEVAF...  Olur. FETÂVAYİ İBNİ NÜCEYM, 294

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, Anır'e «Karın Hind'i bugün­den beş gün evvel boşadım diyerek ikrar et» demek suretiyle muteber ikrahla ikrar etse, Amr'de «Hind'i boşamamış iken bugünden beş gün ev­vel boşamıştım» diyerek ikrahla ikrar etse, bu ikrara binâen Amr üzerine talak vakî ouîr mu?...

ELCEVAP... Olmaz.  İBNÎ NÜCEYM, 299

Muteber ikrahla olan nikâh sahih olur mu?...

ELCEVAP... Olur.   (Zira nikâh ve talakta ikrah ve zorlama sıhhat ve vukuuna mâni değildir.)   ALİ EFENDİ, C. Z. S. 2Ö7

[10] Yani bir müsîüman mürted olması üzere ikrah olunsa, karısı boşanmış ve ayrılmış olmaz. Kadın, «ben senden boşanıb ayrıldım» dese

o müslümanda «kalbim îmanla mutmain olduğu halde ben o riddeti iz­hâr ettim» dese söz, istihsânen o müslümanm olur. Çünkü o erkek İslâm-dan ayrıldığım inkâr etmektedir.

[11] İLGİLİ FETVALAR:

Muteber ikrahla olan zina Şer'an sahih ve muteber olur mu?

ELCEVAF... Oîmaz.   FEYZİYE, 461

İkrahla olan zina, zina sayılmayınca, zinanın haddi de icra edilmez. Zira had yapılması için zinanın rıza ve irâdesi ile olması lâzımdır.

Bu mes'elenin açık hükmü ikinci cildin «hadler bahsinde» geçmiştir.

Zeyd'in dâhil olduğu karısı Hind, Zeyd ile mehri ve iddet nafakası üzerine hulû ettikten sonra Hind «bu hulû muteber ikrahla  olmuşdu» diyerek dâva edib ve muteber ikrahı isbat edince bu mehir ile iddet na­fakasını Zeyd'den almağa kadir olur mu?... ELCEVAP... Olur, FEYZİYE, 468

İKRAHLA İLGİLİ FETVALAR:

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd, Amr'e: «Bekir'i öldür* diye­rek muteber ikrahla ikrah etse, Amr'de Bekir'i huzurunda mükrehen öl­dürse, Bekir'in (öldürülen kimsenin) veresesi öldürmeyi îcap sebebiyle Zeyd'i taleb etmeyib Amr'î taîeb etmeğe kadir olurlar mı?...

ELCEVAP,.. Olmazlar. FEYZİYE, 468

Tehdidini icra etmeğe kadir olan Zeyd Amr'e «Bekir'in zimmetinde olan şu kadar para hakkında Bekir'i ibra et» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Amr de Zeyd'in huzurunda mükrehen Bekir'i ibra etse, bu ibra sahih olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.

FEYZİYE, 469

Hind, kardeşi Zeyd ile müşterek mâlik olduğu akardan 'hıssasım Zeyd'e hibe ve teslim ettikten sonra Hind «bu hibe muteber ikrahla olmuş idi» diyerek dâva edib muteber ikrahı isbat edince akardan hıssa-sını Zeyd'den almağa kadir olur mu?

ELCEVAP...* Olur.    ALÎ EFENDİ, 208

Zeyd, Amr'in Bekir'e olan borcuna kefil oldukdan sonra Zeyd Be­kir'e «bent kefaletten ibra et» diyerek muteber ikrahla ikrah etse, Bekir-de Zeyd'i kefaletten mükrehen ibra etee, bu ibra sahih olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.

İBNİ NÜCEYM, 297

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/6-16.

[12] Hacr: Lügatta: Mutlaka men etmek manasınadır. Tazyik et­mek ve haram mânasına da gelir. Aklede hacr denilmişdir. Çünkü akıl, sahibini çirkin ve âkibeti muzır şeylerden men eder.

Metinde geçtiği üzere şer'i istilâhdâ hacr: Hususî, şahsî hususî bir tasarrufdan hususî surette men etmektir.

Tasarrufundan men olunan bu şahsa «Mahcur» denir.

Bu bahsin aşağısında gelecek olan bâzı terimlerin kısa tarif ve iza­hım arz edelim.

Mâtûh: Şuuru yok hâle gelerek bunamış kimse demektir ki, anla­yışı az, lakırdısı karışık ve tedbiri bozuk olur. Böyle hâle «ateh - Bu­naklık» denir. Akim noksanlığından ibarettir. Yalnız matuh - bunamış kimse, onun bunun hakkında mecnun — deli — gibi dövmek ve sövmekte bulunmaz.

Mecnun: Deli demektir. Bu da iki kısma ayrılır.

Birisj, «Mecnun'u mutbik» dir ki, deliliği eri az bir ay içinde ve di&er bir kavle göre, bir sene içinde bütün vakitlerini kaplamış bulunui. Cinneti —deliliği— fasılasız devam eder.

Diğeri: «Mecnun'u gayri mutbik»dir ki, bir ay veya bir sene için­de bazen deli olup bazen de delilikten kurtulmuş bulunan kimsedir. De­liliği fasılasız devam etmez.                                                                

Mutbik: İtbak kelimesinden alınmıştır. Bir şeyi tamamen örtüp kari-layan ve bir şeyden asla ayrılmayan şey demektir. Bu cihetle sahibinde^ ayrılmayan bir cinnete —Deliliğe— «cünûni mutbik» denilmiştir.        

Cinnet — delilik — vakit, vakit ayrılır şekilde olursa, ona da «cünûni gayri mutbik» denilmiştir.                                                                  

Sefih: Malını beyhude ve fâidesiz yere sarfeden ve israf ve tebzîr ile mülkünü telef ve zâyî eden kimsedir ve bu hâle «sefâhet» denir,  

İsraf: Bir şeyi lâyık olan mahalde ve münasip olan miktardan ziya­de sarfetmektir. Meselâ: Karın doyduktan sonra yemek yemek ve ha­ram, günah olan yerlere sarfedilen şeyler bu kabildendir. Bu israf yapain Idmseye «müsrif» denir.                                                                      

Tebzîr: Bir şeyi lâyık olmayan mahalde sarfetmektir. Sahibine «Mü-bezzir» denir.                                                                                     

Dâin: Alacaklı, bir vâde ile alacak sahibi ve bir kimsenin zimme­tinde olan şahsa «dâin» denir. Buna «Garim»de denir. Cem'i «Gure-ma»dır.                                                                                              

Medyun: Borçlu ve ödünç almış kimsedir ki, buna «Medin» de denir.

Borç vermeğe «idâne», borç edinmeğede «istidâne» denilir. «Mudâ-yene» de, karşılıklı borç edinmek ve birine borç para vermek yerinde kullanılır.

İflâs: Bir kimsenin malı tükenip muhtaç olması ve mallarını para ve pula Mangır'a tehavvül ederek elde hiç bir şeyi kalmaması hâli de­mektir.

Böyle bir şahse, «Müflis» denir. Bir şahsın iflâsına hâkim tarafın­dan hüküm verilmesine de «Teflis» denir. «Fels» Pul, Mangır ve kıymet­siz paradır. Cem'i «Fülüs»dür.

Rüşd: Din ve dünya işine selâhiyyetin olmasıdır. Dîne ve Dünya'ya zarar verip vermeyecek şeyleri bilmektir. Hakka ve Kur'an'a da «Rüşd» denir. «Reşed» hayır, rahmet ve hidayet demektir. «Reşad» kuvvetli akıl sahibi olmaktır.

Reşid: Malını muhafaza hususunda kayıtlı ve tedbirli bulunarak se­fahatten, israfdan kaçınan kimsedir ve malının umumunu güzelce idare-

ye muktedir surette bâîiğ ve mükellef olan kimseye de «Reşid» nâmı ve­rilmiştir.

KEZA HUKUKU İSLÂMİYE, C. 7, 268

Hacrin sebepleri: Hacrin gerek tarifinden ve gerekse izahatından an-laşılmıştırki, hacrin, çocukluk, delilik; ateh ve sefeh gibi bir çok sebepleri vardır. Ve bunların hepsi akıl ve şuurla ilgilidir.

Hacir, malında tasarrufa kifayet edecek akıl ve şuura mâlik olma­yanlara âid bir siyânettir.

Cenab-ı Hak insanı şerefli mahlukat yaratmış, onu akıl cevheri ile hayvanlardan mümtaz kılmıştır. Bu güzel hasletin karşısında insanda birde nefis denilen şehvet ibtilâsı vardır. Nefslerinin esirleri olan müf­lis kimselerle aklı şuuru olmayan kimseleri ve çocuklarda şuur olmıya-cağından mâlî iktidar men edilmiştir.

Hacrin Güzellikleri:

Hacrin güzelliği, umumî süratte Allah (C.C.) m kullarına şefkat ve merhametten ibarettir. Halka şefkat, dînin iki emrinden birisidir. Emri ilâhiyeye tazim ve itâatta diğeridir.

Bu şefkat mahcura (Ticarî yasaklık yapılan kimseye) âit olur. Ço­cuğu, deliyi, - bunamışı ve sefihin hacrinde olduğu gibi.

Yahut hacr olunan kimseden başka bir alâkadara râci olur. Borçlu­nun, Müftiyyi mâcinin, Mekkâriyi müflisin ve tabibi câhilin üçte bir mâ­linden fazlasından ve hastanın hacri gibi.

TECRÎTTER: C. 7, 367 Hacrin meşrûiyyeti:

Hacrin meşrûiyyeti âyeti kerimelerin işareti, Hadis'i Şeriflerin be­yanı ve İcma'ı ümmetle kıyası Fukaha'nın ittifakları ile sabittir.

Âyeti Kerime meali:

«Ey îman edenler! Birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle yeme­yin. Meğer ki (o malları) .sizden karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticâr ret malı ola.» Nisa sûresi, 29.

Hadis'i şerif meali:olur.ı

«Gerçekten mü si um an kişinin malı, ancak gönlünün rızası ile helâl Diğer bir Hadîs'i Şerif meali:

«Eğer bir kimse, iflâs etmiş bir adamın yanında malına olduğu gibi (hiç değişmeden) yetişirse, o malı almak için kendisi (ma^ın sahibi) baş­kalarından daha tiakhdir.» Hâkim.

İbni Ka'b Bin Mâlik'den, o da babasından (R.A.) işitmiş olarak ri­vayet edildiğine göre, «Peygamber (S.A.V.) Muaz*m malım hacretmiş ve o malı borcu kar­şılığında satmıştır.» Dâre Kutnî, Hâkim — Selâmet Yollan, C. 3, 115.

[13] İLGÎLİ FETVALAR:

Devamlı deliliği galip olan Zeyd, mütevellisi olduğu vakfın bâzı va­kıf yerlerini Amr'e îcâra verip teslim etse, bu îcâr sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  HAMİŞİ BEHÇE, 546

Deli olan Zeyd, deliliği hâlinde birkaç kimsenin zimmetinde olan şu kadar parasını o kimselere bağışlayıp o meblağdan o kimseleri ibra etse, sahih olur mu?..                                                                   

ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Zeyd'in vâsisi Amr, bu meblağı Zeyd için o kimselerden istediğinde o kimseler Zeyd'in o halde olan hibe ve ibrasına binâen ver­memeğe kadir olurlar mı?.. ELCEVAP... Olmazlar.    HAMİŞİ BEHÇE, 546

Fakat deli olan. kimselerin yaptıkları telef ve zararları tazmin et­meleri lâzımdır.

Deli olan Hind, Kocası Zeyd'in şu kadar (belli mikdar) eşyasını ceb­ren elinden alıp telef etse, Hind'e tazminat lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 546

Onbir yaşında olup lâkin cüssesinin buluğa tahammülü olmayan kü­çük Hind, «Hayız görüp bâliğa oldum» diye ikrar etse, Hind'in sözü mu­teber olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 546

Küçük Zeyd, vâsisi Amr'in zimmetinde olan şu kadar (belli nıikdar) para hakkından Amr*i ibra etse, bu ibra sahih olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.

[14] Bu paragrafta geçen Müfti'yi mâcinle tabibi câhil hakkında bazı İzahat verelim.

Müftiyyi mâcin: Sözü ve fiili mülevves olan dîni mes'elelerde lâ-kayd bulunan müftü demektir.

Böyle müftü hükümetçe ;fetvâ vermekten men edilir.

Câhil Tabîb: îcrâyi tababette hiç bilgisi olmayan ve fakat zararlı ilaçlan ve tedavi tavsiye yapan ehliyetsiz kimse demektir. O da icrayı tababetten men olunur.

Mekkâti'i Müflis: Hiyleli iflâsı âdet edinen hud'acı Tüccardır ki, bugün bunu işleyende vardır. Konya'da iflâs ediyor, İstanbul'da mağaza açıyor. Karısının, oğlunun veya ortağının üzerine malları kayıd ettiri­yor «iflâs ettim» diyor.

Bu haller görülen kimselerde Hükümetçe icrâi'faaliyetten men edilir.

Bak: TECRÎD TERCÜMESİ, C. 7, 366

Tabibi câhil gibi umuma mazarratı olan bâzı kimselerde ticaretten inen olunur. Fakat bunda men olunmakdan maksad, icrâyi amelden men etmektir. Yoksa sözle olan tasarruftan men etmek manâsına değildir.

MÎR'ÂTI MECELLE, 345

Müftiy*yi mâcinlik yapanlarada: İnsanlara bâtıl ve hile yolları Öğ­rettiğinden Kadın*a, Kocasından ayrılmak için mürted olmasını öğretir ve adama da zekât sakıt olmak için sene sonuna yaklaşınca mürted olup

sonra müslüman olmasını öğretir ve haramla helâldan kaçınmak bilmez ve her türlü kötülüğü işlemekten çekinmez.

Zamanımızda böyle kimseler pek çoğalmıştır. Hiç bir şeyden ha­beri yoktur, fetva vermeğe kalkar, yanlış ve uydurma fetva vermekden kaçınmaz, kafadan atar.

İLGİLİ FETVALAR:

Tababet (Doktorluk) iddiasında olup, Tıp (Doktorluk) ilminden ha­beri olmayan bâzı kimseler, insanların hastalarına tehlikeli ilâç ve de­vayı içirmekle helâklarına (Ölmelerine) sebep olur olsalar, bunların ya­kalanması ve men olunması lâzım olur mu?.. ELCEVAP.., Olur.          '                                                  FEYZİYE, 469

Doktor'luk iddiasında olup, doktorluk ilminden haberi olmayan bâzı kimseler hasta olan kimselere öldürücü ilâç ve deva içirerek ölmelerine sebep olur olsalar, Zecr ve itki olunması lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                               NETİCE, 502

Atalar ne güzel demişler : «Yarım fakih din yıkar, yarım tabib can yakar.»

[15] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 18-25.

[16] İLGİLİ FETVALAR:

Küçük Zeyd, onbeş yaşını tamamladığında bulûğuna hüküm olunur mu?.. ELCEVAP... Olunur.    ALİ-EFENDİ, 208

Küçük Hind, onbeş yaşını tamamladığında bulûğuna hüküm olunur mu?.. ELCEVAP,.. Olunur.       ALİ EFENDİ, 208

Dokuz yaşını tamamlayıp, cüssesinin bulûğa tahammülü olan Hînd, «Hayız görüp bâliğa oldum» diye ikrar etse, ikrarı muteber olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, 208

Küçük Hind, 12 yaşında olup, lâkin bulûğuna ikrar temese, mücer-red 12 yaşında olmakla bulûğuna hükmolunur mu?.. ELCEVAP... Olunmaz.  ALİ Eî*ENDİ, 208

On. yaşında olan Zeyd,  «Baliğ oldum»  diyerek ikrar etse, bu ikrar muteber olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz. (Zira Buluğ haddine erişmemiştir.) ALİ EFENDİ, 200

Sekiz yaşında olan Zeyd, «Baliğ oldum» diye ikrar etse, ikrarı mu­teber olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.                                                               FEYZİYE, 469

Küçük Zeyd, baliğ olmadan vârisi Amr'in elinde olan mâlini Arar1-dan almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz.   (Zira küçük kimsenin tasarrufu yasaktır.)

ALİ EFENDİ, 208

Küçük Hind, onbeş yaşım tamamlasa, lâkin Reşide olmasa, Hind Mü-cerred «bâliğa oldum» diye vâsisinin elinde olan malını almağa kadir olur mu?..                  

ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 209

Küçük Hind,    bâliğa ve Reşid'e olduğunda vâsisi Zeyneb'in elinde olan malını Zeyneb'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.   ALÎ EFENDİ, C. 2, 209

[17] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 25-26.

[18] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 29-33.

[19] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/  34.

[20] Gasb: Lügatta, bir şeyi cebir ve zulüm yoluyla almaktır. Şer'î tarifi metinde mezkûr ise de açıklayıcı bir tarif daha arzede-Şer'î Istılahda Gasb:

Bir kimsenin izni olmadan malını alıp zabdetmektir.

Gâsıb: Malı gasbedip alan kimseye «Gâsıb» denir.

Mağsub: Gasb olunan mala «mağsub*  denir.

Mağsûbün minh: Malı gasbedilen kimseye de «Mağsûbün minh» de­nir.

Gasbın haramlığmı beyan eden şer'î delillerden bâzıları şunlardır :

Kur'an'ı Kerim'den:

«Mallarınızı aranızda bâtıl ile yemeyin.»  Bakara Sûresi, 188

Diğer bir Âyeti Celiyle de meâlen şöyle buyrulnıuştur :

«Ey îman edenler! Birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle yeme­yin. Meğerki (O mallar) sizden karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticâret (malı) ola».      Nisa Sûresi, 29

Yâni, Şer'i şerifin caiz görmediği Kumar, Hırsızlık, Cebir, Çapulcu­luk, Emânete hıyanetlik gibi şeylerle birbirinizin mallarını yemeyin. Al­lah  (C.C.) in helâl ve mubah kıldığı yollarla yiyin.

Hadîs'i Şerif meâlleride şöyledir:

Kz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bir Hadîs'i Şeriflerinde buyur­muştur ki:

«Her kim, zulüm yolu ile bir karış yer alırsa, Kıyamet gününde Al­lah (C.C.) onu yedi kat yerin dibinden o kimsenin boynuna dolar.»

BUHÂRÎ, MÜSLİM

Diğer rivayette:

«O (Gasbeden) kimse, kıyamet gününde yedi kat yere hatırılır.»

Diğer bir Hadîs'i Şerîf meali:

«Bir kimse, haksız olarak bir yer alırsa, o yerin toprağını mahşere taşıma zahmetine katlanması kendisine emrohınur.»

AHMET BİN HANBEL, TABAKANI Diğer bir Hadîs'i Şeruae şöyle buyrulmuştur :

«Şüphesiz sizin kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız size şu beldeniz-deki şu gününüzün hürmeti gibi haramdır.»

BUHÂRÎ, MÜSLİM İLGİLİ FETVALAR:                                                             

Zeyd, şu kadar Palamudu Amr'in olduğunu bilirken azgınlıkla alsa, Zeyd günhâkar olur mu?.. ELCEVAP... Olur.

Bu surette o palamudun aynı olsa, aynını red etmek helak e;diciye gerekse, tazmin etmesi lâzım olur mu?..                                      

ELCEVAP... Olur.   BEHÇE, 516

Bir vakıf Koru'dan bazı kimseler haksız olarak Odun kesip Kömür yakmak isteseler,   mütevelli olan kimse o kimseleri men etmeğe! kâdîr olur mu?.. ELCEVAP... Olur.    FEYZİYE* 474

[21] İLGİI4 FETVALAR:

Zeyd, Amr'in bir kovanını içinde olan An'sı ile berâbr gasb yoluyla alsa, Amr o Kovanı Ari'si ile Zeyd'deîi almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 471

Zeyd, Amr'in arsasını bir müddet azgınlıkla zabdedip ekin ekse, Amr arsasını aldığında Zeyd'in ekininden tereddüp eden arâzi'nin noksanım te'min ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.

Bu surette Arâzi'nin noksanı nedir?..

ELCEVAP... Arazinin ekin ekilmezden evvjelkî ücretiyle ekin ekildikten sonra oîan ücretine bakılır. Her ikisinin arasında geçen vakit arazinin noksanıdır.   FEYZÎYE, 471

Zeyd, bir köyde vâki olan Mescidi Şerifi yıkıp enkazını istihlâk etse, mütevellisi Zeyd'e Mescid'i Şerifi evvelki gibi bina ettirmeğe kadir olur mu?..                                                                   

ELCEVAP... Olur   ALİ EFENDİ, C. 2, S. 21

Zeyd, etrafı hudutla  (anla)  çevrili tasarrufunda olan vakıf arsayı mütevellinin izni olmadan kazıp toprağım alıp Kerpiç kesse, Toprağın kıymeti olmakla mütevelli olan kinişe, toprağın kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. İ3LCEVAP... Olur.  FEYZİYE

Zeyd, Amr'in evine Ateş tutturup evi ve evin içinde olan eşyasını yaksa, Arar  (ev sahibi)  yanan binanın yapüı olarak kıymetiyle içinde yanan eşyaları tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur. FEYZÎYE, 474

Zeyd, Amr'in ağılı ve içinde olan hayvanların bir miktarım ateş vu­rup yaksa, Amr yanan hayvanların kıymetleriyle yanan binanın yapılı olduğu haldeki kıymetini Zeyd'den almağa kadir olur mu?..

ELCEVAP.-'Olur.  FEYZÎYE, 474

Zeyd, Keçilerini sürüp Amr'in Bağına katıp üzümünü yedirse, Amr O Üzüm'ü Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 474

[22] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Bir köyde vâki olan vakıf kuyu'nun binasını azgınlıkla yıkıp ve  enkazını istihlâk  etse,  binanın  mütevellisi yıkılanın  yapılı  haldeki kıymetini tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.      ALİ EFENDİ, C. 2, 214

Zeyd, bir Vakıf Çeşme'yi azgınlıkla yıkıp  enkazını istihlâk   (helak edip yok) etse, binanın mütevellisi, yıkılan Çeşme'nin yapılı haldeki kıy­metini Zeyd'e tazmin ettirip Çeşmeyi, yaptırmağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.   ALİ EFENDİ, C. 2, 214

Zeyd, bir vakıf Köprü!yü azgınlıkla yıkıp ve enkazını istihlâk ettik-den sonra Zeyd ölse. mütevellisi yıkılan binanın yapılı haldeki kıymetini Zeyd'in kâfi miktarda terekesini  alan veresesinden almağa kadir  olur mu?.. ELCEVAP... Olur.    ALİ EFENDİ, C. 2, 214

Zeyd, Amr'in mülkü olan arsasını azgınlıkla kazıp Toprağından Ker­piç kesse, Amr (Arsa sahibi) Toprağın kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. JİLCEVAFU. Olur. ALÎ EFENDİ, C. 2, 216

Zeyd, Amr'in kuşağı ile bir Çuha  dolamasını  azgınlıkla bıçaklayıp pare pare etse, Zeyd'e tazmin etmek lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.    ALİ EFENDİ, C. 2, 216

Zeyd, Amr'in şu kadar Taşını gasble alıp binasına kullanıp istihlâk etse, Amr taşlarını Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, 217

Zeyd, Amr'in mülkü olan ağaçlarını azgınlıkla diplerinden kesip is­tihlâk etse, Amr o ağaçları istihlâk eden (kesen, helak ve yok eden) kim­senin ağaçlarım dikili oldukları halde kıymetlerini Zeyd'e tazmin ettir­meğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur HAMİŞİ BEHÇE, 515

[23] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, tapu ile tasarrufunda olan Ta.rla'sında mülkü olan tohumunu ektikten sonra bitip Yeşil Çimen olduğunda Amr (başka birisi), o çimen'j (Fitre'yi) azgınlıkla biçip ve alıp istihlâk etse, Zeyd, (Çimeni eken mal sahibi)  O çimeni Amr'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.     FEYZİYE, 476

Zeyd, Amr'in "bir kaç Kısrağını gasben aldıktan sonra Zeyd'in yedin­de (elinde) kısraklardan yavru meydana gelse, Amr kısraklarım aldı­ğında yavrularını da Zeyd'den almağa kadir olur mu?.,

ELCEVAP... Olur.     FEYZİME, 474

Zeyd, Hind'in mülkü olan  arsasında Hind'in izni olmadan mülkü olan ağaçlarını sökmesi, arsaya  zarar vermemesi ile söküp alm^k iste­diğinde Hind (Arsa'nın sahibi)    «ağaçlar yere tâbidir» diyprek Zeyd'i menetmeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz. BEHÇe, 518

Zeyd, Amr'in mülkü olan arsasında tâ nihâyetinde kendisi için bina yapsa, Amr (Arsa sahibi binanın) , sökülmesi arsaya zarar vermekle Zeyd'in binasının sökülmüş (yıkılmış) olarak kıymetini (yâni, maliyeti­nin kıymetini) verip binayı zabdetmeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur. BEHÇE> 513

Bir belde halkından Zeyd, Amr'in şu kadar kile Buğday ve Arpasını o belde de gasble alıp istihlâk ettikten sonra Zeyd o Buğday ve Arpa­nın mislini yine o belde de Amr'e verdiğinde Amr almayıp, «Buğday ve arpa mukabilinde şu kadar para alırım» demeğe kadir olur mu?,.

ELCEVAP... Olmaz.  FEYZİVe, 477

Zeyd, Amr'in tâlim olunmuş Köpeğini alıp, gıyabî olarak başkasına satıp teslim etmek suretiyle istihlâk etse, Amr o Köpeği Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur.     FEYZİVe, 474

Zeyd, Rüzgâr yok iken Tarlası'nın otluğunu tarlası için ateşi yaktık­tan sonra rüzgâr meydana gelmekle ateş yakınında olan Amr'in bağına sirayet edip çubukları ve üzüm'ü yansa, Zeyd'e tazmin etmek lâzımı olur

mu?..

ELCEVAP... Olmaz.

ALİ EFENDİ, C. 2, 221

[24] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/36-41. 

[25] İLGİLİ FETVALAR:

Yapağı satan Zeyd, satmak için satmaldığı Yapağıyı evine götürdü-, günde karısı Hind, Zeyd'in (Kocasının) izni olmadan o yapağıyı eğirip kilim dokusa, Hind yapağıyı Zeyd'e tazmin ederken Zeyd râzi olmayıp «Kilimi alırım» demeğe kadir olur mu?.. ELCEVAF... Olmaz.                                                ALÎ EFENDİ, C. 2, 225

Zeyd, mülkü olan fidanını Amr'in izni olmadan o ağaca aşılayıp meyve hâsıl olsa, Zeyd o ağacın kesildiği vakitte olan kıymetini Amr tazmin edip ağacı mülkiyeti üzere zabdedip meyveyi almak istediğinde Amr «iznim olmadan aşıladın» diye Zeyd'i menetmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olmaz, dilerse ağacı söktürür.                  ALİ EFENDİ, 225

Hind'in tapu ile tasarrufunda olan arsasında, Hind'in çalışması ol­madan biten otu toplamadan biten otu damadı Zeyd, Hind'in izni olma­dan otu hayvanlarına yedirip istihlâk etse, Hind o otu Zeyd'e tazmin et­tirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAF.. Olmaz.                                                 ALİ EFENDİ, C. 2, 216

Zeyd'in Beygir'i Amr'in tarlasına girdiğinde  Amr. Beygir'in üzeri­ne hücum edip ziyâde tazyik etmekle Beygir havlının üzerinden sıçrar­ken kazığa saplanıp helak olsa, Amr'e tazmin etmek lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 530

[26] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd'in evi yıkılmaya yönelmiş olmakla Zeyd evini yeniden yapmak'

için yıkarken komşusu Amr'in duvarı Zeyd'in sun'u ve bir maksadı ol-

madan  yıkılsa, Amr Zeyd'e «mücerred sen  evini  yıkarken  yıkılmakla duvarımı tazmin et» demeğe kadir olur mu?,.                                    

ELCEVAP... Olmaz.    İBNİ NÜCEYM, 307

Zeyd, Amr'den gasbettiği para ile Hind'i nikâhlasa, Zeyd'e Hind'i ci­ma etmek helâl olur'mu?.. ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 308

Zeyd, karısı Hind'in evinde ücret konuşmadan Hind bir müddet sa­kin olsa, Hind Zeyd'den ücret namına bir şey almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz  İBNİ NÜCEYM, 308

Zeyd'in Ansı oğul çıkarsa, çıkardığı yerden kalkıp Zeyd'in mülkü­nün bir .tarafında konduğunda Zeyd gâib iken Amr gelip Zeyd;in mülkü içinden alıp gitse,.sonra Zeyd varıp Amr'den oğulları alabilir mi? ELCEVAP.., Alabilir.  FEYZİYE, 476

Zeyd, Amr'in bir Kara Sığır İneği'ni tüfekle vurup öldürse, Amr ine­ğin İaşesini Zeyd'e teslim edip kıymetini (vuran) Zeyd'e tazmin ettirme­ğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur. HAMİŞİ BEHÇE, 522

Zeyd:in bir dağ üzerinde olan mülk arsası alt tarafında Amr'in mülkü, arsası üzerine Allah (C. C.) m emri ile dağda yürüyüp Amr'in arsası alT tında kalsa, Zeyd'in arsasının kıymeti Amr'in arsasının kıymetini Zeyd'e verip Zeyd'in arsasına sahip olmağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.    BEHÇE, 519

[27] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/43-45. 

[28] İLGİLİ FETVALAR:

Müslüman olan Zeyd, Zimmî (Ehli Kitap Vatandaş) Amr'in şu ka­dar şarabını azgınlıkla alıp istihlâk etse, Amr o şarabı Zeyd'e tazmin et­tirmeğe kadir olur mu?..

ELCEVAP... Olur    (Zira şarab, zimmî hakkında mâli mütekavvemdir).

ALİ EFENDİ, 215

Zimmî olan Zeyd Müslümanların Kabristanı olan vakıf kabre haksız yere su yolu yarıp Değirmenine su akıtır olsa, Hâkim,  (Zimmî)  Zeyd'i men etmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, C. 2. 215

Zimmî olan Zeyd, bağının üzümünü bozmak istediğinde ehli urf ce­maatından Amr «sen üzümünü şarab etmek istersin»  diye itham edip cürüm (suç) nâmına Zeyd den bir şey almağa kadir olur mu?.T. ELCEVAP... Olmaz.      FEYZİYE, 480

Müslüman olan Zeyd,   Zimmî olan Amr'in şu kadar (belli mikdar) hınzırını gasben alıb istihlâk etse, (zimmî olan) Amr, Hınzırın kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.   FEYZİYE, 478

GASBLE İLGİLİ MUHTELİF FETVALAR:

Zeyd, Amr'în arsasını bir müddet zorbalıkla zabdedip ekin ekse, Amr arsasını aldığında Zeyd'in ekininden tereddüp eden arazideki noksanlığı tazmin etmeğe kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur.       FEYZİYE, 470

Zeyd, yolda giderken sarhoş olduğu halde uyuyan Amr'e tesadüf edip Amr'in koynunda olan şu kadar (belli miktar) parasını zayi olacağı kor­kusundan dolayı hıfz etmek için aldıktan sonra bu para Zeyd'in yedinde (yanında) zayi olsa, Zeyd'e tazmin etmek lâzım olur mu?.. ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 310

[29] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 48-52.

[30] Şüf'a, îügatta: Katmak ve birleştirmek demektir. Namazda bir rek'atı diğer bir rek'ata katmağa ve birleştirmeğe şefî derler.

Serî tarifi metinde mezkûr olmakla beraber açıklayıcı bir tarifi de arz edelim.

Şeriatta Şüf'a : Satılan bir akarı veya akar hükmünde olan bir mül­kü müşteriye her kaça mal oldu ise, o mikdara müşteriden veya satıcı­dan cebren temellük (sahib olmak) hakkıdır.

Bu cebren alabilme meselesi, kıyasa muhaliftir, onun için şüf'a istih-san yoluyla meşru olmuştur.

Şuf 'anın sebebleri üçtür:

a)    Satılanın kendisinde olandır ki, iki kimsenin, bir akarda umumî olarak müşterek olmaları gibi.

b)    Satılanın hakkında karışıklıktır ki, su hissesi ve hisseli yoldaki

müştereklik gibi.

c)    Satılanın bitişik komşu olması hâlidir. Şuf anm meşruiyetini nâtık şer'îdeliller:

Peygamber (S.A.V.)  efendimiz meâlen şöyle buyurmuştur : «Ev ile akardan maada hiç bir şeyde şuf a yoktur»    Beyhakı Diğer hadisi şerifde şöyle buyrulmuştur :                

«Komşu, komşusunun şufasına daha haklıdır. Yollan bir olduğu za­man komşu gâib bile olsa, şuf'a sebebi île gelmesi beklenir.»

Ahmed bin Hanbel

Diğer hadisi şerif meali:

«Evin komşusu o eve (şefi olmağa) daha haklıdır.) Nesâi

[31] İLGİLİ FETVALAR:

Uruzda (menkûl olan eşyada) şuf'a câri olur mu? ELCEVAP... Olmaz.     BEHÇE, 534

Zeyd, Mekke-i Mükerremede mülkü olan evini malum pahaya Amr'e satıp teslim ettikten sonra o eve muttasıl mülkü olan evin sahibi, Bekir sattığını işittiğinde şüf'a hakkı alıp şartlarına tamam riâyet edince bu evi şuf'a ile Amr'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur                                                     İBNİ NÜCEYM, 300

Zeyd, mülkü olan evini Amr'e malûm pahaya satıp teslim ettiğinde daha evvel bu evde müste'cir (kiracı) olan Bekir «mücerred daha evvel kiracı olmakla satınaîmağa ben evlayım» diye o eve müdâhaleye kadir olur mu?... ELCEVAP... Olmaz.   FEYZİYE, 485

[32] İLGİLİ FETVALAR:

ZeyçTin evinin bir tarafı Amr'in evine iki tarafı Bekir'in evine mut­tasıl olup Zeyd bu evi beşere malûm pahaya satıp teslim etmekle Amr ve Bekü; şuf'a hakkında ve şartlarına tamamiyle riâyet edib.bu evi şuf'a ile alma|k isteseler ne şekilde alırlar? ELCEVAP... Beraber alırlar.                                              FEYZİYE, 485

Bir evin ikişer sehrai Zeyd ve Hind'in ve iki sehmi Amr'in ve bir sehmi Bekir'in olup bunlar bu şekilde eve müşterek olmak üzere mâlik­ler iken Amr evden hissesini malûm pahayı Beşir'e satsa, Zeyd, Hind ve Bekir bu hıssayı şuf'a ile ne şekilde alırlar?

ELCEVAP... Beraber alırlar/    ALÎ EFENDİ, €. 2, 235

Zeyd, Amr ile müştereken mâlik olduğu evden hissesini malum pa­haya Bekire satıp teslim ettiğinde Amr şuf'a taieb etmese, o eve mut­tasıl mülk evi olan Beşir için şuf'a taleb etme hakkı var mıdır? ELCEVAP... Vardır. İBNİ NÜCEYM, 301

Zeyd, mülkü olan evinin yarısını malûm pahaya Amr'e satıp teslim, j edip sonra diğer yansımda malûm pahaya yine Amr'e satıp teslim et-j tikten sonra o eve muttasıl rnülk evi olan Bekir satışı işittiği an şuf'a hak­kına, ve şartlarına tamamen riâyet etse, Bekir'in şuf'a hakkı evvelki ya-j rıda mı sabit olur, yoksa ikinci yarıda mı (sabit olur)? ELCEVAP..... Birinci yarıda sabit olur.  ÎBNİ NÜCEYM, 302

[33] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 54-58.

[34] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/59-61. 

[35] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/63-64. 

[36] Gabni fahişin târif ve îzam, üçüncü cildin «kâr ile ve kârsız devret­mek Babı» başlığı altında uzun uzun yazılmıştır. Muhterem okuyucuları­mıza o bahsi okumalarını tavsiye ederiz.

[37] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/66-68. 

[38] kısmet, lügatta: Ayırd etmek, eşit olarak bölmek, hisse sib manalarına gelir. Şer'î tarifi metinde mezkûrdur.

Kısmet, metindede geleceği üzere iki şekilde olur ve şöyledir : .     a) Ya müteaddid ve müşterek şeyler kısımlara bölünerek her ferdin­den kendisine şâmil olan hisseler birer birer taksiminde cem edilmiş olur. Meselâ : üç kişi arasında müşterek olan otuz koyunu onar onar üçe taksim etmek bu kabil taksimdendir ve buna «kısmeti cem'î» denir

b) veya müşterek olan bir şeyin aynım (aslını) taksim edib hejr cüz'-ünde şâmil olan hisseler birer kısmında tây'in olunur.                 

Mesela: Bir arsanın iki taksimi bu kabil taksimdendir ve bu taksime, «kısmeti tefrik» ve «kısmeti ferd» denilmiştir.                             

Kısmetin Sebebi: Ortakların tamamının veya bazısının mülkünden husûsî mâhiyette menfaatlanma talebinde bulunmalarıdır.          

Kısmetin rüknü: kile ve tartı ile olanlardaki gibilerde nasîblerin if­raz edib ayırd etme işini meydana getirmektedir, ölçü ve adetle olanlarda-da böyledir.

Kısmetin şartı: Taksim olmadan menfaatlanmak ve tebdil, tağyir etmek olmayan müşterek hissenin bulunmasıdır.

Kısmetin hükmü: Nasibi olan her ferdin kendine âid olan hissesinin tâyin ve tahsis edilmesidir.                                                         

[39] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd ve Amr, müştereken bir eve mâlikler iken Zeyd, diğer memle­kete gitse, Amr, Zeyd veya vekili hazır değil iken evi hâkime taksim et­tirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 237

Zeyd, ölüp karısı Hind'i ve diğer memlekette olan kızı Zeyneb'i terk etse, Zeyneb hazır olmadan Hind terekeyi hâkime taksim ettirmeğe ka­dir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, C. 2, 237

Zeyd, ölüp büyük kızı Hind'i ve küçük oğlu Amr ile deli olan oğlu Bekir'i terk etse, Hind kısmete tâlib olmakla hâkim, Amr ve Bekir'e vasi nasb edib taksime kabil olan terekeyi taksim edib ve Hind'in hissesini if­raz etmeğe (ayırmağa) kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.                                                 ALİ EFENDİ, C. 2, 238

[40] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 70-74.

[41] İLGİLİ FETVALAR:

Borçlu olarak ölmüş olan    Zeyd'in veresesi, borcu eda olunmadan Zeyd'in terekesini taksim etmeğe kadir olur mu? ELCEVAF... Borcun edası takdim olunur  ALİ EFENDİ, Ç. 2, 236.

Zeyd ölüp terekesi ancak karısı Hind'e olan mehri borcunu ihata et­se, diğer verese Hind'e mehrini vermeden terekeyi mirasa katarız deme­ğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar ALÎ EFENDİ, 237

Zeyd, borçlu olarak ölüp karısı Hind'i ve diğer veresesini terk edib alacaklıları  alacaklarım  aldıkdan sonra Hind  diğer terekeden hassasını almak istediğinde diğer verese caiz ki, Zeyd'in diğer bir alacaklı alacağı ile bizi taleb eder, diye Hind'i menetmeğe kadir olurlar mı?. ELCEVAP...'Olmazlar. ALİ EFENDİ, 236

Ölen Zeyd'in, malının üçte birinden vasiyeti icra olunmadan verese­si terekesini aralarında taksim etmeğe kadir olurlar mı?

ELCEVAP... Vasiyyeti takdim olunur.   BEHÇE, 540

Zeyd Ölüp karısı hâmile Hind'i ve ana - baba bir kardeşi Amr'i terk etse, terekenin taksimi doğum oluncaya kadar durdurulur mu? ELCEVAP... Durdurulur.  BEHÇE 541

Bir köy halkı, üzerlerine mülklerini bağlamak için gelen (vergi ve emsali)  teklifleri aralarında ne şekilde çekerler? ELCEVAP... Mülklerine göre çekerler.  BEHÇE, 544

Zeyd, ölüp karısı Hind'i ve amcasının oğlu Amr'i terk ettiğinde Zeyd'­in bâzı kimselere olan borcu verilmeden Hind Zeyd'in. terekesini taksim ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.     ABDURRAHİM, C. 2, 492

Borçları terekesinden fazla olduğu halde ölen Zeyd'in veresesi, tere­keyi alıp istihlâk etseler (harcasalar)  alacaklılar terekeyi vereseye taz­min ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. ABDURRAHİM, C. 2, 495

Zeyd, borçlu olarak ölüp terekesinin kıymeti ancak borcunu karşı­lamakla veresesi borcu edâ etmekle Zeyd'in terekesini (borcdan) kurtar­mağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.      FETÂVAYI ABDURRAHİM, C. 2, 497

[42] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 75-78.

[43] İLGİLİ FETVALAR:

Hamam ve değirmen ve taksime kabil olmayan küçük odanın her birinde tek başına nöbetleşmek suretiyle kullanmak câr'i, (ve caiz) olur mu? ELCEVAP... Olu BEHÇE, 545

Zeyd, Amr iîe müştereken mâlik olduğu hamamdan hıssasını Amr'e zarar kasdiyle satmakdan veyahut îcara vermekden kaçınmakla hâkim Amr'in isteğiyle hamamı aranızda nöbetleşerek tasarruf edin,    diyerek Zeyd'e cebretmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.    BEHÇE, 545

Zeyd ve Amr, müştereken  mâlik olduklarını icarla mutasarrıf ol­dukları dükkânı taksim etmek caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz. FEYZÎYE, 491

Zeyd ve Amr müştereken mâlik oldukları manda ineği bir sene Zeyd'in yanında durub Zeyd südüyle menfaatlanip ve bir sene Âmr'm yanında durup Amr südüyle menfaatlanmak üzere nöbetleşme anlaşma­sı yapsalar, caiz olur mu?

ELCEVAP... Olmaz (zira senenin birinde ineğin südü çok olup diğerinde az olmak ihtimali olabilir).   İBNİ NÜCEYM, 307

Zeyd ve Amr, müştereken mâlik oldukları dükkân taksime kabil ol­mamakla Zeyd Amr'e «dükkânı nöbetleşe mutasarrıf olalım» dediğinde Amr râzî olmayıp «ancak ben mutasarrıf olurum» demeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz (zira iki ortak eşit hakka sahibdir) FEYZÎYE, 491

Zeyd, Amr ile müştereken mülkleri olan evde Amr'in izni olmadan bir müddet tek başına sakin olsa, hemen Zeyd, Amr'e: «müşterek olmak üzere sakin olalım» dediğinde Amr «ben o kadar müddet (Zeyd'in otur­duğu müddet kadar) müstekıllen sakin olmayınca müştereken oturma­ya râzî olmam» demeğe kadir, olur mu?

ELCEVAP... Olmaz (zira ilk oturan zâten haksızlıkla oturmuştur. Elbet ikinci de aynı haksızlığı işlemek istiyor, olmaz). FEYZÎYE, 491

[44] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 79-81.

[45] Müzâraa, lügatta: Ekin ekme ortaklığı, ekin ekildiği yerdeki olan şeylerin ortaklar arasında belli hakların bulunması manasınadır.

Müzâraanın şer'i tarifi metinde geçmiş isede şöyle açıklamaya çalı­şalım :

Müzâraa = Yerden çıkan mahsulün bir kısmını işleyenin alması şar­tı ile yeri ekmek için yapılan anlaşmadır.

M^zâraa — Bir tarafdan arazî, diğer tarafdan çalışmak suretiyle ziraat olarak meydana gelen hâsılat aralarında taksim olunmak üzere bir nevi ortaklıkdır.

Ziraî Ortaklığın Rüknü .= İcab ve kabuldür. Şöyleki, arazî sahibi olan kimse, çiftçiye «bu yeri hâsılattan şu kadar hıssa almak üzere sana ziraî ortaklık şeklinde verdim» dese, çiftçide «kabul ettim» veya «râzi ol­dum» dese, yahut rızasına delâlet eder bir söz söylese veyahut çiftçi, yer sahibine «ben senin yerinde ziraî ortaklık şekliyle çalışayım» dese, o da razî olsa, ziraî ortaklık kesinleşmiş olur.

Ziraî Ortaklığın Şartlan:

a)    Ziraî ortakhkda her iki tarafında akıllı olması şarttır. Baliğ ol­ması şart değildir. Binâenaleyh ticarete izin verilmiş küçük çocukda ziraî ortaklık anlaşmasını yapabilir.

b)    Ne ekileceğinin tâyini yahut çiftçi her ne dilerse ekmek üzere umumî olarak beyan edilmesi şarttır.

c)    Pazarlık 'V anlaşma zamanında çiftçinin hasılattan olmak üzere hıssası yarı veya üçte bir gibi şâmil olan mikdarları tâyin etmek şarttır. Yani, ortaklar arasında yan yarıya, üçte bir ve dörtte bir gibi mikdar­ları beyan-ederek hisselerin tâyini şarttır.

Eğer hissesi tâyin olunmazsa, yahut hâsılattan başka bir şey veril­mek üzere tâyin edilir veyahut «hâsılattan şu kadar kile» diyerek kesi­lirse, zirâi ortaklık sahih olmaz.

d)   Zirâi ortakhkda, bir veya iki sene gibi müddetin beyan edilme­si de şarttır.                                                                   

e)   Tohumun tarla sahibi tarafından veya çiftçi tarafından verilece­ğinin beyan edilmesi şarttır.

f)   Yerin ekin ekmeğe sâlih (elverişli) olması ve çiftçiye teslim edil­mesi şarttır.

Binâenaleyh ziraî ortakhkda pazarlıkla anlaşanlar nasıl şart ettiler­se, hâsılatı aralarında o şekilde taksim ederler.

Şayet zikrolunan şartlardan biri bulunmazsa, ziraî ortaklık fasit olur.

Bu maddelerin daha geniş îzahı metinde gelecektir;

Ziraî ortaklığın meşruluğunu nâtık şer'î deliller :    

Kur'ânı Kerîmden bir âyeti celiyle meali:               

«O ektiğiniz tohumu şimdi gördünüz mü? Onu siz mi bitirdiniz, yok­sa biz mi bitirmişizdir? Biz isteseydik muhakkak o ekinleri kuru çöpe çe­virirdik. Sizde: Şüphesiz biz, çok ziyandayız, belki büsbütün mahrumuz, sözleriyle feryat ederdiniz.» Vâkîa Sûresi,

Peygamber (S.A.V.) efendimizde bîr hadîsi Şerifde meâlen şöyle bu­yurmuştur :

«Arazisi olan kimse, ya onu eksin, yahud din kardeşine versin. Buna râzî olmazsa,-onu (araziyi) tutsun»   Müslim

[46] İLGİLİ FETVALAR:

Arazi Zeyd'in, tohum ve amel (çalışmak) Amr'in olup tarladan hâ­sıl olanın üçte biri Zeyd'in ve üçte ikisi Amr'in olmak üzere Zeyd ve Amr zirâi ortaklık anlaşması yapsalar sahih olur mu?..

ELCEVAP... Olur.      İBNİ NÜCEYM, 328

Zeyd, Amr ile müştereken mutasarrıf olduğu tarlaya buğday ekip bit­tikten sonra Amr tohumun yarısının mislini Zeyd'e verib ekin Zeyd ile Amr'in aralarında müşterek olmak üzere Zey ve Amr rızalaşsa, bu (ziraî) anlaşma caiz olur mu?..

ELCEVAP... Olmaz.

İBNİ NÜCEYM, 328

[47] İLGİLİ FETVALAR:

Tarla ve tohum Zeyd'in, amel ve Öküz (motor ve emsali) Amr'in olup hâsıl olan mahsuldarı evvel tohumu çıkarıldıktan sonra bakî kalan mah­sul aralarında müşterek olmak üzere Zeyd ve Amr rızalaşsa bu (ziraî) an­laşma caiz olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.  ABDURRAHİM C. 1, 135

Arazi Zeyd'in, tohum, öküz ve amel Amr'in olup Amr tohumu çıkar-dıkdan sonra mahsulün kalanını aralarında beraber olmak üzere ziraî ortaklık anlaşması yapsalar, bu anlaşma sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  BEHÇE, 491

[48] İLGİLİ FETVALAR:

Tarla ve tohum Zeyd'in, öküz ve amel Amr'in olup hâsıl olan mah­sul aralarında yarı yarıya olmak üzere Zeyd Amr ile ziraî ortaklık an-

laşması etse, lâkin samana taarruz olunmasa (anlaşmaya konulmasa) he­men Zeyd ve Amr o mahsuldan hasıl olari samanı aralarında ne şekilde taksim ederler? ELCEVAP... Yarı yarıya olmak üzere (taksim ederler).

ABDURRAHİM, C. 1, 136

Zeyd ve Amr ziraî ortaklık yapıb bütün şartlara riâyet olunup, lâ­kin saman kimin olacağı zikrolunmayıp sükût edilmiş olsa, hemen hâsıl olan samanı yalnız tohum sahibi almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.    ABDURRAHİM, C. 1, 136

[49] İLGİLİ FETVA:

Zeyd, Amr ile ziraî ortaklık anlaşması ettiğinde ekinin biçmesi (bi­çer döğere vermesi), döğmesi (düven sürmesi) ve savurması Amr'ın üze­rine şart koşuîsa, bu (ziraî ortaklık) anlaşması caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.   İBNİ NÜCEYM, 330

Yâni, ziraî ortaklık yapılırkensekıni biçme, sürme ve savurma ücre­tini ortaklardan çalışana şart koşulsa, sahih ve câîz olur. Şimdi ise, biçer

döğer parası şart koşulabilir. Her iki ortağın arasında olmak şart değil­dir

Binâen aleyh ortaklar dilerlerse, her ikiside biçer döğer parasını ara­larında taksim ederler, isterlerse, ortaklardan çalışanın üzerine ekini kal­dırma ücretini şart koşabilirler.

Netekim metindede İmamı Ebû Yusuf'un (R.A.) kavli üzere fetva verildiği beyan edilmiştir.

[50] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 83-88.

[51] İLGİLİ FETVALAR:

Çalışmak ve öküz (motor) yalınız Zeyd'in, tohum ve arazilerin ya­rısı Zeyd'in ve diğer yarısı Amr'in olup tarladan çıkan aralarında bera­ber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması ettiklerinde Zeyd yazıldığı, üzere çalışıp mahsul hâsıl olduğunda Zeyd mahsulün yarısını almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.    BEHÇE, 491

Arazi ve tohum Zeyd'in, çalışmak ve Öküz Amr'm olup mahsul ara­larında yarı yarıya olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık ettiklerinde saman sarahaten zikrolunmayıb sonra Amr yazıldığı üzer çalışıp hasıl olan dâneleri taksim ettiklerinde samanın hepsini Amr (çalışan kimse) alsa, Zeyd (tohum sahibi) samanın yarısını Amr'den almağa kadir olur-mu? ELCEVAP... Olur.    ALİ EFENDİ, C. 2, 244

Çalışmak, öküz ve tohumun yarısı Zeyd'in ve tohumun diğer yarısı ile arazi Amr'm olup araziden meydana gelen aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması ettikten sonra Zeyd yazıl­dığı üzere çalışıp mahsul hâsıl olsa, Zeyd arazinin yansının ecri mislini Amr'e verib mahsulün yarısını almağa kadir olur mu?.. ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 245

Arazi ve öküz Zeyd'in, tohum ve çalışmak Anır'in olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması ettikten sonra Amr yazıldığı üzere amel edip mahsul hasıl olsa, Amr, arazi ve öküzün ecri misillerini Zeyd'e ve­rib mahsulü kendisi zabd etmeğe kadir olur mu?. ELCEVAP... Olur. NETİCE, 538

[52] İLGİLİ FETVALAR:

Arazi Zeyd'in, tohum, öküz ve çalışmak Amr'in olup mahsul arala­rında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması ettik-, ten sonra Amr yazıldığı üzere çalışıp mahsul hâsıl olduğunda Zeyd mah­sulün hepsini azgınlıkla alsa, Amr (diğer ortak), hissesini Zeyd'den al­mağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur.  (Ziraî ortaklık sahih olmuştur) '<   ALÎ EFENDİ, 244

Arazi Zeyd'in, çalışmak, öküz ve tohum Arm'in olup tarladan yeti­şen aralarında beraber olmak üzere zirâi ortaklık anlaşması yapdıkdan sonra Amr yazıldığı üzere amel edip ve tohum bitip ekin kaldırmazdan evvel Zeyd ölse, veresesi hâsıl olan mahsulün yarısını almağa kadir olur-.lar mı?.                                                    

ELCEVAP... Olurlar- BEHÇE, 492

[53] İLGİLİ FETVALAR:                      

Çalışmak Zeyd'in, tohum, arazi ve öküz (motor ve emsali) ve âletler Amr'in olup  tarladan meydana  gelen aralarında  beraber  olmak  üzere-Zeyd ve Amr ziraî ortaklık yapdıkdan sonra Zeyd, yazıldığı üzere amel edip mahsul hâsıl olsa, Zeyd mahsulün yarısını almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 243

Çalışmak Zeyd'in, tohum arazi ve öküz Amr'in olup mahsul araların­da beraber olmak üzere Zeyd ve Amr zirâi ortaklık anlaşması edip lâkin Zeyd çaltşmakdan çekinmekle Amr kendi mülkü tohumunu kendisi için arsasında ekip mahsul hâsıl olsa, Zeyd «mücerred ziraî ortaklık an­laşması yapmışdık» diye mahsula müdâhale etmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, 244

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 88-89.

[54] İLGİLİ FETVALAR:

Arazi ve öküz Zeyd'in, tohum ve çalışmak Amr'in olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî (ekin) ortaklığı ettikten sonra Amr yazıldığı üzere çalışıp

mahsul hâsıl olsa,    Amr, arazi ve öküzün ecri misillerini Zeyd'e verib mahsulü kendisi zabdetmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur (zira zirâi ortaklık fasit olduğundan ecri misil verilip diğerinin alması gerekir).                                                 FEYZİYE, 492

Arazi ve tohum Zeyd'in, öküz ve çalışmak Amr'in olup tarladan çı­kan aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr zirâi ortaklık anlaşma­sı yapdıkdan sonra Amr, yazıldığı üzere çalışıp mahsul hâsıl olduğunda bütün mahsulü alsa, Zeyd arazi ve öküzün ecri misillerini almağakadir olur mu? ELCEVAP... Olur.    NETİCE, 539

[55] İLGİLİ FETVALAR:

Tohum ve öküz   Zeyd'in,    arazi ve çalışmak    Amr'in olmak üzere Zeyd Amr ile ortaklık anlaşması edip sonra Zeyd öküzlerini yeri sürmek için Amr'e verdikten sonra öküzler Amr'in tecâvüz ve taksiratı olmadan helak olsa, Amr'e tazmin etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.                                                ALİ EFENDİ C. 2, 245

Tohum ve öküz Zeyd'in, arazî ve çalışmak Amr'in olup mahsul ara-lannda beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması edip sonra Amr, Zeyd'in tohum ve öküzleriyle kendi arazisinde ekin ekip mah­sûl hâsıl olsa, Zeyd Amr'e arazî ve amelinin ecri mislini verib bütün mah­sulü almak istediğinde Amr râzî olmayıp ziraî ortaklık anlaşmasına bi­nâen mahsulün yarısını almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz (zira ortaklık fasit olmuştur).            FEYZİYE, 492

[56] İLGİLİ FEYVALAR:

Tohum Zeyd'in, arazî, çalışmak ve öküz Amr'in olup mahsul araların­da beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması edip son­ra Amr, Zeyd'in tohumunu kendi arazisinde öküzleriyle ekip mahsul hâ­sıl olsa, Zeyd Amr'e arazî, öküz ve çalışmasının ecri misillerini verib bü­tün mahsulü almak istediğinde Amr râzi olmayıp ziraî ortaklık anlaşma­sına binâen mahsulün yansım almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.       FEYZİYE; 492

Tohum Zeyd'in, arazî, çalışmak ve Öküz Amr'in olup mahsul arala-

rmda beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması yapdık­dan sonra Amr yazıldığı üzere çalışıp mahsul hasıl olsa, Zeyd, Amr'e ara­zî, çalışmak ve öküzlerinin ecri misillerini verib bütün mahsulü almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur.  FEYZİME: 492

Tohum, arazî, öküz ve âletler Zeyd'in, çalışmak Amr'in olup tarla­dan meydana gelen aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr ziraî ortaklık anlaşması edip lâkin müddet tâyin etmeseler, bu şekil üzere olan ziraî ortaklık sahih olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Amr çalışıp mahsul hâsıl olduğunda Zeyd Amr'e çalışma­sının ecri mislini verib bütün mahsulü kendisi zabd etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHCE, 491

Çalışmak Zeyd'in, tohum, arazî ve öküz Amr'in olup tarladan mey­dana gelen aralarında beraber olmak üzere Zeyd ve Amr, ziraî ortaklık anlaşması yapdıkdan sonra Zeyd yazıldığı üzere çalışıp lâkin mahsul ha­sıl olmasa, Zeyd yazıldığı üzere çalışması için Amr'den bir şey almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. NETİCE, 539

Arazîm çalışmak ve öküz Zeyd'in, tohum Amr'in olup hasılat arala­rında yanyarıya olmak üzere ziraî ortaklık anlaşması etseler, bu anlaş­ma sahih olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.     ABDURBAHİM, C. 1,135

Ziraî ortaklık anlaşmasında sahih olan şekiller nedir? ELCEVAP... arazî ve tohum Zeyd'in, öküz ve çalışmak Amr'in olmak, ya­hut arazî Zeyd'in, tohum, öküz ve çalışmak Amr'in olmak yahut arazî, öküz ve tohum Zeyd'in yalnız çalışmak Amr'in olmaktır.

Bu üç şekilden başkasında ziraî ortaklık anlaşması sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.   ÎBNİ NÜCEYM, 339

[57] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 89-93.

[58] Müsakat, lügatta: Sakıydan muştakdır. Sakî sulamak manası­nadır. Şer'i tarifi metinde mezkûr isede açıklayarak arzedelim.

Serî ıstılahda Musakkat: Ağacı, sahibinin mahsûlünün bir eüz'ü mu­kabilinde ıslah etmek üzere bir sanatkâra (bahçıvana) vermesidir.

Yani, bahçeden çıkan meyvelerden malum bir mikdar almak üzere yapılan bahçıvanlık pazarlığı anlaşmasıdır.

Görülüyor ki musakat: bir taraftan ağaçlar, diğer taraftan ağaçları ter­biye ve timar olmak ve hasıl olan meyva aralarında taksim olunmak üze­re ağaç sahibi ile bahçivan arasında pazarlıkla anlaşılan bir nevî ortak-lıkdır.

M uşak atın Rüknü; îcab ve kabuldür. Şöyleki, bir bahçe sahibi mül-kündeki ağaçları «müsakat suretiyle ve mahsulünün şu mikdarı sana âid olmak üzere sana verdim» deyip bahçıvandan kabul etse, müsakat üze­re ortaklık kesinleşmiş olur.

Müsakatm şartları:

a)   Bahçe sahibi ve bahcivandan her birinin akıllı olması şarttır. Ba­liğ olması şart değildir.

b)   Ziraî ortaklıkda olduğu gibi, müsakat anlaşmasında da her iki ortağm hisse ve nasıbleri yarı ve üçde bir gibi şâmil olan mikdar ile ta­yin edilmiş olması şarttır.

c)   Bahçenin ağaçlarının çalışan bahcivana teslim edilmesi şarttır. Müsakatm meşrûiyyetini nâtık hükümler :

«İbni Ömer (R.A.) den rivayet edildiğine göre,

Rasûlüllah. (S.A.V.) Hayberlilerle o yerden çıkan meyva Ve eki­nin bir kısmı(nı kendilerine bırakarak) karşılığında müsakat yapmıştır» Buhari, Müslim.

Çalışmayı kendi üzerlerine alarak meyvalarm yarısını almak şartı ile Hayberlilere Resûlüllah "şöyle buyurmuştur

«Bu şartla m üs ak atı, size dilediğimiz müddet bırakıyoruz.» Ahmed bin Hanbel, Selâmet Yollan, C. 3. 162

Resûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şeriflerinde de meâlen şöy­le buyurmuşlar :

«Hiç bir müslüman yoltturki o, ağaç diksin, yahut ekin eksin ve mah­sûlünden insan, kuş, kurt yesinde kendisi müstefid olmasın? Elbette o müslüman da diktiği ile, ektiği ile sevaba nail olur» Buharı.

[59] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Bağını Amr'e verib hasıl olan üzüm aralarında beraber almak üzere seri şerifinde beyan ettiği şekilde müsâkat anlaşması yapdıktan sonra Amr bağı timar edip (budayıb, bakıb) üzüm hasıl olduğunda üzü­mün hepsini Amr alıp istihlak edip sonra Amr Zeyd'in hissesini tazmin etmeden alsa, Zeyd, hissesini Amr'in terekesinden tazmin etmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur.    FEYZİYE, 494

Zeyd, bahçesini Amr'e hasıl olan meyva aralarında yarıyarıya ol­mak üzere seri şerifin beyan ettiği şekilde Musakat anlaşması yapdık-dan sonra Amr bahçeyi timar edip (bakıb) meyva hasıl olduğunda hep­sini Zeyd alsa, Amr meyvanın yarısını Zeyd'den almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 246

Zeyd, bahçesini malûm müddetin zamanına kadar (meselâ: bir sene, beş sene ve falan zamana kadar) Amr'e verib hasıl olan meyva araların­da yarı yarıya olmak üzere Şer'i Şerifin beyan ettiği şekilde musakat anlaşması yapdıkdan sonra Amr bahçeyi asla sulayıp timar etmemekle hâsıl olan meyvanın hepsini Zeyd (bahçe sahibi) alsa, Amr mücerred mü-sakat anlaşması olmakla o meyvadan hisse nâmına Zeyd'den bir şey al­mağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz (zira Amr çalışma ve Umarda bulunmamıştır)

İBNt NÜCEYM, 328

[60] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, mülkü olan ağaçlarını Amr'e verib Seri Şerifin beyan ettiği üzere müsakat şartlarına riâyet ederek müsakat anlaşması- yapdıktan son­ra Amr ameli (çalışmayı) terk edip Özürsüz bu anlaşmayı feshetmeğe ka­dir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.   İBNİ NÜCEYM, 329

Zeyd, mülkü olan ağaçlarım Amr'e verib ve müsakat şartlarına riâ­yet edip Şer'i şerifin beyan ettiği şekilde Amr ile müsakat anlaşması yap­dıktan sonra Zeyd «ben kendim çalışırım> deyip Özürsüz müddet tamam olmadan bu anlaşmayı feshedip ağaçlan Amr'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Amr'in hainliği veya Zeyd'in borç özrü veya nafakası ol­sa, Zeyd bu anlaşmayı müddet tamam olmazdan evvel feshetmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜCEYM, 329

Zeyd, şu kadar ağaçlarını Amr'e verib Şeriatın beyan ettiği üzere müsakat anlaşması yapdıkdan sonra Amr'in hainliği zahir olsa (meyda­na çıksa), Zeyd, bu anlaşmayı feshetmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Oîur.  İBNİ NÜCEYM, 330

[61] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 95-98.

[62] Zebâih, Lüğatta: Ze>bîhamn Cemidir. Zebîha ise, kesilmek, şa­nından olan hayvandır. Yani, kesilen hayvandır. Nitekim metindede böy­le mezkûrdur.

Hayvanı kesmek iki nevidir. Biri ihtiyarî, diğeride ızdıraridir.

a)  îhtiyarî kesmenin rüknü; Öküz ve koyun gibilerin boğazının çu­kurundan kesmek ve kesmeye kudret bulunduğu zaman devenin göksü-nün üstünden boğazlamaktır.

Kesmeğe ve boğazlamağa kudret var iken yapılmadığında o hayvan mundardır. Yenmez.

b)   Izdırarî kesmek ise, her hangi bir yerinden kan akıtmak ye ya­ralamaktır. Bu şekildeki kesmekte avlanmada olur.  HİDAYE, C. 5, 285

Hayvan kesmenin meşrûiyyetini nâtık hükümlerden bâzıları. Kur'-anı Kerîm'den delil mealinden bir tanesi:

«Kesdikleriniz müstesna olmak üzere, boğulmuş, vurulmuş, yukarı­dan yuvarlanmış, susulmuş, canavar yırtmış olup d a ölenler, dikili taşlar üzerinde (putların adına) boğazlanan (hayvanlar), fal oklariyle kısmet (ve hüküm) aramanız üzerinize haram edilmiştir,»  Mâide Sûresi, 3

Hadisi Şerif Meali:

«Eğer bir şeyin kam akıtılır ve üzerine besmele çekilirse (onu) ye. Diş tırnak müstesna. Zira diş kemiktir, tırnak ise Haberlilerin bıçağıdır (bunlarla yerinde sabit iken kesilmez).»   Buhari, Müslim

Diğer zaif bir Hadisi Şerif meali:

«Mümin, besmele çeksede çekmese de Allahın (C. C.) adıyla keser.» Beyhskî                                                                     

Diğer bir Hadisi Şerif meali :                                 

«Kanı dilediğin şeyle akıt.» Ebu Dâvud                

Bu hadisi şerifde de beyan edildiği üzere yerinde sabit olmayan kes­kin diş, tırnak ve kamış gibi kesici şeylerle hayvanı kefemek caizdir.

[63] Müslümanla bir kitaba inanan kimselerin kestiklerinin helâlli­ğim beyan eden Şerl delilleri arz edelim.

Müslümanm kestiğinin helâlliğim nâtık Şer'i delil meali:

« (Ey müslümanlar!) kestikleriniz müstesna (helâldir,) » Mâide Sü­resi, 3

Hıristiyan veya Yahudi olan ehli kitabın kesdiklerinin helalliğini nâtık şer'î delil meali:

«Kemlilerine kitab verilenlerin yiyeceği (boğazladıkları, yahut bü­tün yemekleri veya ekmek ve yemişleri) Sizin için halal olduğu gibi, si­zin yiyeceğinizde onlar için halaldır.» mâide sûresi, 5

Bir kitaba inanan ve fakat gayri müslim olan kimseler, ister İslâm diyarında zimmî (vatandaş) olsun, ister kâfirlerin memleketinde olsun şirk koşar bir halleri olmadıkça kesdikleri yenir.

Fakat ehli kitabdan Hıristiyan olan kimse, «Bismillah, o Allah üç Al­lahın üçüncüsüdür» derse, bu Hınstıyanm kestiği helâl olmaz. Zira müş­riklerdendir.

Ve yine Hıristiyan kimse hayvanı keserken yalnız başına İsa (A.S.) mın ismini söylediği işitilirse veya cenabı hakkın ismini zikrettikten son­ra hemen akabinde îsa (A.S.) ında ismini söylerse, kesdiği hayvan yen­mez. KEZA HİNDİYE, C. 5, S. 285

İLGİLİ FETVALAR:

Yahudi taifesinin şeriatın beyan ettiği üzere (besmele ile) kesdikleri hayvanları müslüman kimselere helal mıdır? ELCEVAP... Helaldir.      ALÎ EFENDİ, C. 2, 246

Zeyd, kurban bayramında ^kurbanını zirrimî  (vatandaş)  ehli kitab olan   Amr'e «kesiver» diye emretse, zimmî (ehli kitab vatandaş)    Amr besmele çekib (kurbanı) kesse, caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.                                           ABDURRAHİM, C. 1, 135

Yahudi ve Hıristiyan taifelerinin (cemaatlarının) şeriatın beyan et­tiği üzere (besmele ile) kesdikleri hayvanların yenmesi Müslüman kim­selere helal olur mu? ELCEVAP.,. Olur.  İBNÎ NÜCEYM, 3İ4

Bir (ilâhî) kitaba inanmış olup kesme şartlarına riâyet eden Yahudi Zeyd'in kesâiği helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.  FEYZİYE, 495

[64] Hayvam kesen kadın, hayızli, nifash ve cünüb olsa dahi kesdi-ği helaldir ve temiz hâlindeki kesmesi caizdir ve hatta hayvanı kesecek kimse olarak ancak kadın bulunduğunda vâcib olduğu gibi, ana hali, ni-fas ve cünüb olsa dahî vacibdir.

Kadın, ana halinde ve nifaslı iken yemeği yiyebildiği, Kur'an'dan baş­ka her zikri ilâhiyi yapabildiği gibi, koyun, keçi, deve, sığır ve horoz gibi hayvanları da kesmesi ânında besmele (Bismillah) ile hayvanı kesebilir. Keza cünüb olan erkekde besmele ile hayvanı kesebilir.

Binâen aleyh eğer ölecek olan veya bir şey sebebiyle kesilmesi za­rurî olan hayvan meydana gelir ve oradada kadından başka kimse bulun­mazsa, derhal kadının kesmesi üzerine vacibdir. Şayet hayvanı kesmez ve o hayvanda mundar ölürse, o kadın millî servetin boşa gitmesine se­bep olduğundan âsî ve günahkâr olur.

Hindiyede de şu ibareler mevcuttur :

«Müslüman kadın ve ehli kitab olan kadın, hayvan kesmede erkek gibidir. Ve Müslüman olsun, ehli kitab olsun tat kimsenin kesdiği hay­vanda yenir.»    HİNDİYE, C. 5, S. 286.

Yani, Müslüman kadınla Yahudi ve Hıristiyan kadın, hayvanları kes­mede erkek gibidir, demek: erkeğin kestiği nasıl helâl olursa, şeriatın be­yan ettiği şekilde kadınında kesdiği yenir.                         :

«Kâb bin mâlik (R.A.) dan rivayet olunduğuna göre,

— Bir kadın, taşla bir koyunu kesmiş. Bu mesele Peygamber (S.A.V.) e sorulduğunda, koyunun yenilmesini emir buyurmuştur.»    Buharî,

[65] İLGİLİ FETVA:                                                   

Ehli kitab olmayıp mecûsî olan Zeyd'in kestiği helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHCE 560

Ateşe tapanların, puta ve ölüye, diriye tapanların kesdikîeri yenme­diği gibi, ölü ve diri için kesilen hayvanlar da yenmez, zira kesilen hay^ vanlar Allah (C. C.) için kesilmesi şarttır.                       

Netekim Kur'anı Kerim'de bu hüküm şöyledir :        

«Allah (C.C.) dan başkası adına (putlar, ölüler ve ditilerin namına) boğazlanan şey üzerinize haram edilmiştir.» Mâide, 3.       

AÇIKLAYICI FETVALAR

Zeyd, ekâbirlerden (devlet reisi, parti lideri, tarikat Şeyhi ve emsali kimselerden) Amr'in Kudûmi (Şerefi ve gelmesi) için bir koyun kesip üzerine Allanın (C.C.) ismini (besmeleyi) zikretse dahi yenmesi helâl olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira murdardır. Murdar olanların yenmesi ise, ha­ramdır.) ÎBNİ NÜCEY.M, S. 314

Zeyd'in müsâfiri Amr'e yedirmek için kestiği koyunun yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 314

Yani, Allah (C.C.) için kesilir, müsafire ikram edilirse, bu şekilde kesmeler caiz ve o kesilen hayvan helâldir. Yenir.

Müslümanların kabirlerinden bir kabrin üzerinde  onda     (kabirde) defnolunmuş olan kimseyi tazim için kesilen koyunun etini yemek helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz (zira müşrik âdetidir. Haramdır).

FETAVAYI ABDUERAHİM, C. 1, 135

[66] Hayvan kesecek olan kimselerin besmeleyi okumalarının (bis­millah demelerinin) farzlığmı beyan eden ve bilerek besmeleyi terk eden­lerin kesdiklerininyenmiyeceğini nâtik ilâhî hüküm meali şöyledir:

«Üzerlerine Allahın (C.C.) ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu muhakkak ki bir fıskdır» Mâide sûresi,

Hayvan kesme ânında besmele unutulursa kesilen hayvanın helâl duğunu beyan eden bir hadisi şerif meali:

«Ümmetimden hatâ ve unutma (nın hükmü) kaldırılmıştır.»

Besmeleyi çeken kimse, arabca ile, türkee, ingilizce, almanca, fars-ca ve emsali dillerle söylese, yine sahih ve sâizdir. Binâenaleyh bu dil­lerden biriyle besmeleyi (yani, zikri ilâhiyi) söyleyerek kesen kimsenin kesdiği helâldir, yenir.

İLGİLİ FETVALAR:

Müslüman veya ehli kitab olan Zeyd, arabca dilden başka türkee, ya­hut kıbdî diliyle besmele çekip kesdiği koyunun yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.   BEHCE, 560

Zeyd, kurbanım kesmek için Amr'e emredip kendisi besmele çekip (emr olunan) Amr besmele çekmeyip kesse, "Zeyd'in  (emreden kurban sahibinin) besmelesi kifayet, edip yenmesi helâl olur mu? ELCEVAF... Olmaz (zira bizzat kesen kimse besmeleyi terketmiştir),

İBNİ NÜCEYM, 31*

Kesilen hayvan üzerine besmelede vavsız olarak «bismillah Allâhü ekber» denilmesi müstehab olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                                   NETİCE, 540

Fetvayı Hindiyede besmele ile ilgili bâzı şartlar şöyle sıralanmıştır:

a)    Besmele hayvanı kesme ânında olmalıdır. Bu besmele ister sıfatı ilâhilere mukarın olsun, ister ismi ilâhiye mukarın olsun.

Mesela : Bismillah, Allâhü ekber, Allâhü Âzam, Allâhü Errahman gi­bi cümlelerden birini söylemek suretiyle hayvan kesilir.

Besmele ister arabca. olsun, ister farsea, ister rumca, ister arapcayı soyleyebilsin ister söyîeyemesin arapcadan başka dillerle besmele çekerek kesmek caizdir.

b)  Hayvanı kesen kimse, bizzat kendisinin besmele çekmesi şarttır. Şayet başkası besmele çeker, halbuki kesen kimsede besmeleyi unutma-yıb hatırında iken susarsa, o kimsenin kesdiği helâl ol.maz

c)   Besmeleyi çeken kimse, kesilen hayvan üzerine çekmeyi murad etmesi lâzımdır.

Binâen aleyh eğer besmeleyi söyleyen kimse, besmele ile bir amele (işe) başlamayı kasd ederse, o kimsenin kesdiğide helâl olmaz.

d) Hayvanı kesen kimse, besmelede sâdece Allâhın ismini söyleme­si lâzımdır. Başka varlıkların ismini bitiştirmemek şarttır. Velevkî bir peygamberin ismi olsun, yine bitiştirmek caiz olmaz.    ,

e)  Besmeleyi söyleyen kimse, cenabı hakka tazım kasdı ile söyle­mesi lâzımdır. Duâ manası falan anlaşılmaması lâzımdır.

f) îhtiyar'î şekille hayvanı kesmede besmele ile mahallin tâyin^edil­mesi şarttır.                                                                                    

Binâenaleyh bir kimse bir hayvanı besmele ile kesse, sonra başka bir hayvanı birinci hayvanı keserken söylediği besmele caiz olur zanniyle kesse, o ikinci kesilen hayvan yenmez. Zira her hayvan için bir besmele söylemek lâzımdır.

g) Hayvan kesilir iken, îmâm'ı Âzamin kavlinde az veya çok ha­yatta olması şarttır.»  HİNDİYE, C. 5, S. 285-286

Yukarda zikredilen maddelerin bâzısı metinde izah edilecektir.

[67] Besmele, hayvan için çekildiğinden besmeleyi çektiği bıçağı bı-rakıb başka bıçakla aynı hayvan kesildiğinde helâldir. Zira âletin değiş­mesine itibar olunmaz.   DAMAD C. 2, 5. 509

Tenvîrulebsarda da şöyledir:

«Muteber olan meclis tebeddül etmeden evvel besmelenin akabinde hayvanı kesmektir.»

Tenvîrul ebsar şerhi dürrü muhtarda da şu hükümler mezkûrdur:

«Hatta eğer bir kimse, iki koyunun birini altına ve birini üstüne ol­mak üzere üst üste yatırsa ve bir besmele ile bir kesişde ikisini birden kesse, helâl olur.

Fakat arka arkaya ve ayrı ayn kesmesi bunun hilâfmadır (helâl ol­maz). Zira filin teaddüt etmesiyle besmeleninde teaddüt etmesi lâzımdır.

Eğer hayvanı kesen kimse, besmeleyi çekse, sonra yemekle, veya iç­mekle meşgul olsa, sonra hayvanı kesse, eğer meşguliyet uzar ve acele-liği yok ederse, o kesilen hayvan haram'olur meşguliyeti uzun olmazsa, haram olmaz.

Uzun meşguliyetin mikdarı, bakan kimsenin çok meşgul olduğunu an­laması ve hükmetmesidir. Besmeleden sonra bıçağı keskinledecek kadar meşgul olmak acele kesme hükmünü yok etmiş olur.»

HAMİŞİ ÎBNİ ÂBİDİN, C. 5, 264

Hindiyede şu hüküm beyan edilmektedir :

«Eğer bir kimse, iki koyundan birini diğerinin üzerine yatırırsa, her ikisini kesmek istediği vakitte bir sefer pıçağı uğratmak suretiyle ve bir besmele ile kesmek kifayet eder.

Eğer bir kimse, eline kuşları toplar ve birini besmeleyi söyleyerek keser ve aynı besmelenin eseri üzere diğer bir kuşu keser ve yeniden besmeleyide söylemezse, ikinci kesilen kuş helâl olmaz (yenmez). Eğer

elinde bulunan kuşların hepsinin üzerine pıçağı uğradırsa, bir besmele ile kesmek caizdir» HİNDİYE, C. 5, S. 289

Bu hükümlerin son cümlesinden anlaşılıyor ki, hayvanlar sıralanır ve hepsinin boğazına pıçak uğrayacak şekilde oldukları halde iken bir besmele ile hepsi derhal kesilirse caizdir.

İbni Âbidİn merhum Zeyleîden naklen şu beyanatı zikrediyor söy­lemek bir yudum su içmek veya bir lokma yemek veya bir tek pıçak kes­kinleştirmek gibi başka amel ile meşgul olsa ve sonra hayvanı kesse, kesdiği helâldir. Eğer bundan çok meşgul olsa, helâl olmaz. Zira kesmek besmeleye bitişik olarak vakî olması lâzımdır.»    İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 264

[68] Talimli hayvanın besmele ile ava gönderilmesiyle avladığı avın helâlliği şu âyeti kerime il beyan edilmiştir:

«Allâhm size öğrettiğinden öğretip (terbiye ederek) yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutu verdiklerinden yeyin ve üzerine besmele çekin» Mâide Sûresi, 4.

Resûlüllah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyuruyor:

«Köpeği saldığında eğer avı yerse sen yeme, çünkü kendisi için tut­muştur.

Köpeği saldığın zaman avı yemezse, sen ye. Zira sahibi için tutmuş­tur.» Ahmed bin Hanbel   SELÂMET YOLLARI, C. 4, 180

Talimli hayvanın ava gönderilmesiyle ilgili geniş izahat biraz ilerde «Av avlama Bahsi» adı altında arz edilecektir.

[69] Hayvan kesecek olan Müslümanların Allâhm ismini anarak ve Allah (C.C.) için kesmelerini beyan eden şer'î delil meali:

«Artık   (o  sapanların  sözlerine  bakmayıbda)   Üzerine  Allâhm ismi

anılan (besmele çekilen hayvan) fardan yeyin, eğer onun âyetlerine îman, edenler (den) seniz» Enam Sûresi, 118.

Bu âyeti kerimede beyan edilen hüküm gereğince her ferdi kesece­ği, hayvanı besmele ile ve Allah için kesmesi lâzımdır. Şayet zikri hâlis olan besmeleyi bilerek çekmezse veya Allahdan başkası için hayvanı bo­ğazlarsa, haram olur. Zira mundar olmuştur.

İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, kurbanını kesmek için Amr'e emredip kendisi besmele çekip Amr besmele çekmeyib kesse, Zeyd'in (emreden kimsenin) besmelesi ki­fayet edip yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira bikri halısı kesenin söylemesi lâzımdır).

İBNİ NÜCEYM, 314

Müslümanların kabirlerinden bir kabrin üzerinde onda . (Kabirde) metfun olan kimseyi tazim için kesilen koyunun etini yemek helâl olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.   ABDURRAHİM, 135

Zeyd, ekâbirden Amr'in kudumî  (teşrifi)  için bir koyun kesip üze­rine ismullam (AHahın ismini) zikretse dahi yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz.   İBNİ NÜCEYM, 314

Bu son fetvalardaki hükümler şayanı dikkattir. Zira zamanımızda ba­zı kimseler, kendilerine Önder edindikleri kimselerin teşrifleri ânında Ön­lerinde deve, sığır, koç ve koyun kesenler görülmektedir.

Evet, o kesilen hayvanlar mundardır, yenmez. Keza türbe ve tekke­lere götürülüp onlar için kabrin üstünde veya huzurunda kesilen hay­vanlarda mundardır.                                                                           

[70] Yerlerinde sabit olan diş ile tırnakla kesilen hayvanların caiz ve helâl olmadığını beyan eden hadîsi şerif meali şöyledir:

«Eğer bir şey kanı akıtır ve üzerine besmele çekilirse, (onu) ye. Diş, tırnak (yerlerinde sabit olduğunda) müstesna, zira diş kemiktir. Tırnak ise, Habeşlilerin bıçağıdır.» Buhari, Müslim.

[71] Hayvan mezbahaya götürülmeden  evvel bıçağı  keskinletmek hususunda vârid olan bir hadîsi şerif meali şöyledir:

«Şüphesiz Allah (C.C.) her şeyde iyiliği vâcîb kılmıştır. Binâenaleyh öldürdüğünüz zaman Öldürme işini iyi yapın (kulak, burun keserek yap­mayın) kesdiğiniz zamanda kesmeyi iyi yapın. (Her) biriniz bıçağını bi­lesin   (keskinleştirsin)   ve  kesdiği hayvanı  r ah a ti andırsın.»  Müslim;

[72] Bu şekilde hayvan kesimine «ızdırarî-muzdar hayvan kes| denir.

İLGİLİ FETVA:

Bir kara sığır ineği başı üzerine kuyuya düşüp diri olarak çıkartmak ve boğazından kesmek de mümkin olmamakla besmele ile sığırın kamun-

dan veya arkasından yaraladıktan (kan akıdıldıktan) sonra helak etini yemek helâl olur mu?

ELCEVAP... Olur.     BEHÇE

Yukardan beri beyan edilen hükümler ve bu fetvada anlaşıldığı re kanı akıtılmayan hayvan (balık müstesna) ölürse murdardır.

Binâenaleyh burnunun ve tepesinin üzerine düşüpde Şer'î şejfifin beyan ettiği üzere boğazlanmayıp ölen hayvan, boğularak, başı kopajrıla-rak, yahut kafasına tokmak vurarak veya kulak tozuna şiş saplamak su­retiyle Öldürülen hayvanlar murdardır, yenmez.                               

Bir yerden yuvarlanarak yahut başka bir hayvanla süsüşüp dönüşerek veyahut kurd parçalayarak ölen hayvanlarda murdar hükmündedir. Bu hayvanlar ölmeden yetişilip kesilmiş olmadıkça yenmez.

Şayet bu şekildeki hayvanlara canh iken yetişilir ve kesilirse, kan çıkmasa dahi. helâldir, yenir. Ancak kurt ve emsali yırtıcı hayvanların, koyun ve emsali eti yenen hayvanlar diri iken kopardıkları et parçalan yenmez, murdardır.

Bu hükümlerin geniş îzâhı, Hindiye, îbni Âbidin ve diğer fıkıh ki­taplarında mezkûrdur.

Ayrıca bu hükümleri beyan eden âyeti celiyle meali şöyledir:

«Ölü (boğazlanmayarak murdar ölen hayvan), kan (akmış kan), do­muz eti; Allahdan başkası adına boğazlanan, (henüz canı üstünde iken ye­tişip) kesdikleriniz müstesna olmak üzere: boğulmuş, vuıuimuş, yukarı­dan yuvarlanmış, susulmuş, canavar yırtmış olubda ölenler, dikili taşlar üzerinde (putlar, diri ve ölüler adına) boğazlanan (hayvanlar) üzerinize haram edilmiştir». Mâide Sûresi, 3.

[73] Metinde geçtiği üzere; İmâm'ı Âzam (R.A.) hazretlerine göre hayvanın karnından ölü olarak çıkan yavru yenilmez. Çünkü yavru ay­rıca bir hayvandır. Onun içindirki anası öldüğü halde yavrunun yaşama­sı muhtemel ve mutasavverdir. Binâenaleyh onu ayrıca kesmek îcab eder.

Birde bu yavru anasının kesilmesiyle ölmüş olabileceği gibi, daha önceden ölmüşte olabilir.

Şu halde şüphe ile onun yenilmesi helâl olamaz.

Bir hadîsi şerif de şöyle buyrulmuştur:

«Ceninin kesilmesi, anasının kesilmesi (nden ibaret) dir»

Bu hadîsi şerifde harfi cer kaldırıldığında mâna şöyledir:

«Ceninin (yavrunun) kesilmesi, anasının kesilmesi gibidir» şeklini alır.     AHMED BİN HANBEL

Böyle oluncada yavrunun kesilmesinin lüzumu hususunda ikisi mü­savi olurlar. Bundan dolayıdır ki, îmâmı Azam (R.A.) doğurması yakla­şan koyunun kesilmesini mekruh saymıştır.

İmâmeyne göre, mekruh değildir. Zira onlara göre, kesilen koyunun karnından çıkan ölü yavru yenir.

îmâmı Mâlik'e göre, yavrunun yenilebilmesi için tuylenmış olması şarttır.  KEZA SELÂMET YOLLARI C. 4, 191

Fetâvayı Hindiyede de şu hükümler mezkurdur :

cKoyun ve ineğin doğurması yaklaşdığmda Fukaha dedîlerki. Ö hay­vanı kesmek mekruhdur. Zira burada yavruyu zayî etmek vardır. jVe bu İmâmı Ebû Hanife (R.A.) in kavlidir. Çünkü ona göre, yavru annenin ke­silmesiyle kesilmiş olmaz.

—  Bir kimse, deveyi boğazlasa veya ineği kesse ve o kesilen hayva­nın karnında Ölü olarak yavru bulunsa, o yavru kıllansada kıllanmasa-da yenmez. Bu görüş, îmâmı Âzam (R.A.) a göredir.

—  İmâmı Ebû Yusuf ve İmâmı Muhammed (R.A.)  dediki, o annesi kesildiğinde ölü olarak çıkan yavrunun azaları tamam olduğu vakitte ye­nir.»    HİNDİYE, C. 5, 287

Bu hükümler ayan beyan iken bâzı kiliseler, annesinden diri olarak doğan ve üç beş gün yaşayan yavruların kesilmesi hâlinde ve kesilmesi gerektiğinde etlerinin yenip yenemiyeceği hususunu soruyorlar. Elbette diri olarak doğan ve sonra kesilen yavruların kesilmesi caiz ve helâldir.

[74] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 100-111.

[75] Yırtıcı ve et yiyen hayvanlarla tırnakîariyle avlanan kuşların etlerinin haramlığım beyan eden şer'i delillerden bazıları şunlardır:

Kur'am Kerim'den âyeti kerime meali:

«Allâhü Teâla onlara (insanlara), temiz şeyleri helâl ve murdar şey­leri de üzerlerine haram kılıyor.» Araf Sûresi, 157.

Peygamber (S.A.V.) efendimizde hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur :

«Azı dişi olan her yırtıcı hayvanın yenilmesi haramdır».    Müslim

İLGİLİ FETVALAR :                               

Zeyd,, yabani (vahşî) bir eşek'i sahrada (ovada, kırda) tutup! bir müddet beslemesiyle ünsiyet peyda edip hatta üzerine palan vurulşa, b eşeğin yenmesi helâl olur mu?                                                    

ELCEVAP...    Olur. (Zira bu eşek vahşidir.    Velevki sotıra ehlî olsun).

BEHÇE, 560

Ehlî  (ev)  merkeblerinden bâzı merkebler  (eşekler), yabana dağılıp bir müddet yabanda gezmekle vahşi olsalar, o eşeklerin yabana dağılıp gezmeleriyle avlandıklarında yenmeleri helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz.. (Zira aslı, ehlî merkebdir).     BEHÇE, 560

Fetâvayı- Hindiyede de merkeble ilgili şu hükümler zikrolunmakta-dır:

«Fakat ehlî (ev) merkebinin eti, haramdır. Keza, südü ve iç yağıda haramdır.

—  Meşayihi fukaha, eşek'in iç yağının yenmesi dışında bazısı yen­mesine kıyasla haram olduğunu beyan ettiler, diğer bazısıda mubahlığı-nı beyan etmişlerdir. Ve sahih olanda budur.

—  Vahşi (yabanî) olan merkeb    (eşek),   ehlî olduğu ve üzerine yüi: yüklendiği vakit, yenir. Ehlî olan merkeb ise, vahşi (yabanî) leştiği va­kit yenmez.» HİNDİYE, C. 5, 290

Peygamber   (S.A.V.)   efendimizdende şöyle  rivayet  olunmuştur:

«Ehlî eşeklerin etlerinden, pislik yiyen develerden ve onlara binmek­ten men etti.» Ebû Davud, Ahmed bin Hanbel.

Hadisi şerifde mezkûr olan «Pislik yiyen deveden ve onlara binmek-den men etti» cümlesi tahzir içindir.

Etinin yenmesi mekruh ve haram olan hayvanlardan bâzılanua şun­lardır :

Fare, köstebek, kirpi, yılan, akreb, gene, kurbağa, kablumbağa, sü­müklü böcek, solucan (sovulcan) ve yerden çıkan bütün kurdlar bit, pire

ve böcekler haşarat cinsinden olduğundan ve sinek, an, kelebek gibi uçu­cu hayvanlarda yenmez.

İLGİLİ FETVALAR :

Kirpi demekle mâruf olan hayvanı yemek haram olur mu? ELCEVAP... Olur.    NETİCE, 541

Zeyd, kendi hayvanını cima etse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tâzir (lâzım olur).

Bu surette o hayvanın eti yenir olmakla Zeyd sonra kesip etini yese, helâl olur mu?.

ELCEVAP... İmâmı Âzam (R.A.)  a göre, helâl olur. îmâmi Ebû Yusu-fa göre, kesildikden sonra yakılır.  BEHÇE, 549

[76] İLGİLİ FETVALAR:

Hüd Hüd dedikleri kuşun (Çavuş kuşunun, Hibibik kuşunun)  yen­mesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                       İBNİ NÜCEYM, 315

Keza, tavuk, kaz, Ördek, zurâfa, deve kuşu, bağırtlan kuşu, güvercin, bıldırcın, ekin kargası, tavus, kırlangıç, baykuş, turna,. serçe ve sığırcık gibi hayvanların etleri helâldir.

Tavuk kesilip karnı yarılmadan tüyünü yolmak için kaynar suya atıl­sa, o tavuk necis olmuş olur mu? ELCEVAP... Olur.

Bu surette o tavuk yolunup karnı temizlendikten sonra üç defa te­miz su ile yaykansa, tâhir (temiz) olur mu? ELCEVAP... Olur;  İBNİ NÜCEYM, 332

[77] İLGİLİ FETVALAR:

Yunus balığı dedikleri hayvanın yenmesi helâl mıdır? ELCEVAP... Helâldir. ALİ EFENDİ, C. 2, 246

İstakuz dedikleri hayvanın yenmesi helâl mıdır? ELCEVAP... Değildir. ALİ EFENDİ, C. 2, 246

İstakuz, kerevid, istiridye ve midyenin yenmesi şer'an helâl olur mu? ELCEVAP... Kerâhatı tahrimiye ile mekruhtur.  BEHÇE, 551

Yukarda yenmesi haram veya kerâhat olan su hayvanlarının alış verişi ile ilgili bir kaç hüküm şöyledir :

«Yılan, akreb ve emsali haşarat cinsinden yer yüzünde yaşayaifa-rm satışı caiz değildir.

— Denizde yetişen kurbağa, yalın yengeç ve emsali hayvanların iliş verişi caiz değildir. Ancak balığın alış verişi caizdir.»                        

FETÂVAYI HİNDİYE, C. 3,

Zeyd, bir gölde olan balıkları avlamak için o göle balık otu attığında o gölde olan balıklar o otu yemeleriyle tutup almazdan evvel gölde Be-lâk olsalar, o balıkların yenmeleri helâl olur mu?. ELCEVAP. . OLUR. BEHÇE, 540

Deryada balık avlayan Zeyd, mücerred yemek, satmak ve parası ile yaşamak kast etse, Zeyd'in bu şekil üzere kazancı mubah olup avladığı balığı satsa, parası Zeyd'e helâl olur mu?                                      

ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 5(55

[78] Diri veya ölü olduğu bilinmeyen hayvanların kesimleri ile ilgili açıklayıcı bâzı meseleler şöyledir;                         

«Kesme zamanında diri ve ölülüğü bilinmeyen ve hareket etmeyen, kanı akmayan hayvanın, ağzını yahut gözünü açması ve ayağını uzatma­sı ve tüylerinin yatışması ölüm alâmetidir, yenmesi helâl olmaz. Ağız veya göz yumması ve ayağını çekmesi ve tüylerinin dikilmesi diriliğine alâmettir. Yenmesi helâl olur.»                                                          

TENVÎRÜL EBSAR, HAMİŞİ, İBNİ ÂBİDİN C. 5, İ69

Hasta olan hayvan kesildiği vakit, hareket eder yahut kan akar İse, yenir. Bu iki alâmetin biri olmaz ve kesildiği vakitte diri olduğuda bilin­mezse, yenmez.   NİMETÜL İSLÂM

Fetâvayı Hindiyede de şu hükümler mezkûrdur :

«Eğer bir kimse koyun veya öküz kesse ve o kesilen hayvandan kan çıksa ve fakat hareket etmese, ve kanının akması diriden akar şekilde ak­sa, İmâmı Azama (R,A.) göre yenir ve bu kavli alırız.

— Bir adam hasta koyunu kesse ve hiç hareket etmese, ancak ağzım açsa, eğer ağzını açarsa yenmez, ve eğer ağzım yumarsa, yenir. Eğer gözünü açarsa, yenmez, ve eğer gözünü yumarsa yenir. Eğer koyun ayaklarım uzadırsa yenmez, ve eğer ayaklarım çekerse yenir. Eğer hasta halinde ke­silen koyunun kılları dikümezse yenmez, ve eğer dikiîirse, yenir.

—  Bu hallerin hepsi, koyunun kesimi zamanında diriliği bilinmediği zamandır. Bu haller diri olduğuna alâmet olduğundandır. Şayet hasta ko­yunun diriliği kesileceği zaman yakînen bilinirse, her hal ve şekilde ye­nir.     HİNDİYE, C. 5, 289

Koyun, sığır ve deve gibi hayvanlardan birisi hastalandığında, yatar vaziyette iken diri olup olmadığı bilinmeyib fakat boğazlanırken hareket­te bulunsa, veya kendisinden diri hayvandan çıkarcasına kan çıksa, yene­bilir. Çünkü bunlar hayat alâmetidir. Şu kadar varki yalnız gözünü veya ağzını açması veya ayağını uzatması bir canlı alâmeti ve hareketderi sa­yılmaz.

Ancak böyle bir hayvamn kesilirken gözünü yumması, ayağını çek­mesi ve tüylerinin ürperip kalkması, birer hareket sayılır ve hayatına de­lâlet eder.

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/112-116. 

[79] Üdhiyye; Kuşluk vakti kesilen hayvandır. Kelime: Üdhiyye, dihiyye ve edhâd şekillerinde okunur.

Şeriatta Üdhiyye: Hayvanı mahsusu, vakti mahsusta ibâdet niyye-tiyle kesmektir. Hayvanı mahsusdan murad = koyun, keçi, sığır ve deve gibi şer'an kurban edilmesi caiz oian hayvanlardır. Vakti mahsus, Kurban Bayramı günleridir.

Kurban, iki bayram, malın zekatı ve sadaka-i fıtri gibi hicretin ikinci senesinde meşru olmuştur.  MEZÂHÎBÎ ERBEA, C. 1,715

Metinde beyân edilecek olan şartlarla sebebleri olduğu zaman kur­ban kesmek vâcib olur.

Kurbanın'rüknü: Kurban günlerinde kurbanı kurban niyeti ile ke­silmesi caiz olan şeyleri (hayvanları) kesmektir.

Kurbanın sıfatı: Kurban iki nevidir. Vâcib olur, nafile olur. Vâcib olan kurbanlarda bazı nevilere ayrılmaktadır, şöyledir :

a)    Kurban zengin ve fakir üzerine vâcib olur.

Bu kurban: «Benim üzerime Allah (C.C.) için bir koyun veya sığır, deve veya şu koyun veya şu sığın, deveyi kurban etmek olsun» demekle nezredilmiş kurbandır.

— Keza bu sözü söyleyen kimse, o anda fakir olup sonra bayram gün­lerinde zengin olsa, bu kimse üzerine iki kurban lâzımdır  (birisi, nezir kurbanı, diğer biriside zengin olduğu anda vâcib olan kurbandır)   zira nezir zamanında üzerine kurban kesmek vâcib değildi. Binâenaleyh kur­banın birisi, nezri sebebiyle vâcib olur. Diğer birisi de şer'i şerifin îcab ettirdiği vâcibdir.

b)    Kurbanın birisi de, fakir üzerine vâcib olup, zengin üzerine vâ­cib olmayan kurbandır.

Bu kurbanda, müsâfirin ve nezirle kurban satın almak bulunmayıp kurban üzerine vâcib olmayan fakir kimsenin kesdiği kurbandır. Zira kurban vâcib olmak için sebeb ve şart yoktur. Bu kurban, nafile kurban­lardandır,                                                                                          

c)    Birde kurban kesmek, zengin üzerine vâcib olur. Fakir üzerine vâcib olmaz.                                                                                     

Bu kurbandan, nezir falan bulunmadan .hâli vakti yerinde olan zen­gin kimselerin Cenabı Hakkın nimetine şükretmek ve emri ilâhiyi i<ijrâ etmek için kesdikleri kurbanlardır.

[80] Kurbanın meşrûiyyeti, Kur'an ve sünnetle sabittir.

Kur'anı Kelimde beyan eden ilâhî hüküm meali.

« (Habîbim) hakikat, biz sana, kevseri verdik.

— O halde Rabbin için, namaz kıl^kurban kes» Kesver Sûresi 1-5Î. Kıssa olarak beyan edilen diğer âyet mealleri:  (İbrahim A.S.): Ben, dedi, doğrusu Rabbime gidiciyim. O, bana

gösterir.                                                                                  

— Ey Rabbim! bana saalihlerden (bir oğul) ihsan et, (diye düâ ettiş).

—  Biz (Azîmüşşan) de ona çok uysal (itaatkâr) bir oğul müjdesini Verdik.                                                                                              

— Artık o (oğul, İbrahim'in) yanında koşmak çağına erince (babasijj);

oğulcağizım, dedi: ben seni r ayamda boğazlıyorum görürüm. Bak artık ne düşünürsün, (oğlu) dedi: Babacığım! sana edilen emir ne ise yap. İn-şâallaK beni sabredenlerden bulacaksın.

— Vaktaki bu suretle ikisi de v( Allanın emrine) râm oldular (boyun eğdiler, İbrahim A.S.) onu (oğlunu) alnı üzere yıkdı.

— Biz (Âzîmüşşan) ona: yâ İbrahim! rü'yana sadâkat gösterdin. Şüp-hesizki, biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız, diye nida ettik.

—  Hakikat, bu, apaçık ve kat'î bir imtihandır.

— Ona (İsmaile bedel olarak) büyük bir kurbanlık fidye (feda) ver­dik.

—Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık.»      Saffat Sûresi, 99-108

Bu kıssa, başından sonuna kadar ibretle doludur. Bilhassa bulundu­ğumuz asırda Allâhü teâlanm emirlerine kafa. tutan, itiraza kalkan ve kendilerince akıllı olduklarını iddia edip her türlü emri ilâhîleri ihmâl eden insanlarla bu büyük peygamberler babası insanla oğlunun halleri arasındaki fark ne kadar açık ve seçiktir.

Gerçek kul, böyle olur. Gerekirse, evladını hak yolunda kurban eder. Hak yolcusu evlâdda bu emre en güzel ifâdelerle teslim olur.

Yoksa, senede bir sefer hayvanlardan bir kurban boğazlamakdan ka­çınıp veya zevkle vazifeye yanaşmayıp, bir tarafdanda Müslümanlıkdan dem vurmak cidden utanç verici hallerdir.

Bu mübarek peygamber gibi, hakkın emirlerine boyun eğen mümini muhlıslara ne mutlu.

Bu âyeti kerîmenin geniş îzahı, tefsirlerde ve bazı ahlak kitabların-da mezkûrdur. Erbabı mütalaa oralardan okurlar.

Kurbanın meşrûiyyetini nâtık bir kaç hadisi şerif meali şöyledir :

«Bir kimsenin hâli vakti olurda (zengin olurda), kurban kesmezse, sakın bizim namazgahımıza (namaz kaldığımız yere) yaklaşmasın»

AHMED BİN HANBEL, İBNİ MÂCE

Diğer bir hadisi şerifde şöyledir:

«Kurban kesin, zira o   (kurban)   babanız İbrâhîmin sünnetidir.»

SELÂMET YOLLARI, 196

Birinci Âyeti Celiyle ile bu hadisi şerifler, kurbanın vâcibliğine de­lâlet eder emirleri hâvidir. Netekim fukahada böyle zikretmişler ve fet­vayı beyan etmişlerdir.

[81] Kurban zenginliği, sadaka-i fıtır zenginliği gibidir. Ticaret lı olmak ve nemalanma şartıda yoktur. Yirmi mıskal (96 gram) altın ya  20 miskal altın kıymetinde ve 200 dirhem gümüş veya ikiyüz dirhem gümüş kıymetinde olan şeyler bulunursa, kurban kesmek vâcib olur.

Elbet bu zenginlik, oturduğu evinden, evinin eşyasından , bindiği hayvan, motor ve emsali araçlardan ve diğer havaici asliyeden fazla Fola-rak yukardaki mikdara vasıl olduğu zaman kurban vâcib olur.

Hindiyede. şu hükümler mezkûrdur :

«Ecnas adlı eserde zikrolunduğuna göre,

«Eğer ekmekçinin yanında buğday bulunur, kıymetide 200 dirhem gümüş değerinde olur ve bununla da ticaret ederse veya iki yüz (200) dir­hem gümüş değerinde tuz bulunursa veya çamaşırcının yanında sabun bulunur ve o sabunun kıymeti 200 dirhem gümüş değerinde olursa, o kim­seye kurban kesmek vâcibdir.

«Ve eğer bir kimsenin ikiyüz dirhem gümüş kıymetinde mushafı olur ve o kimseninde Kur'anı Kerîmi okuması güzel olur ve fakat isterse okur veya tenbellik ederek okumaz ise, kurban vâcib olmaz. .

«Şayet Kur'anı Kerîmi okuması güzel olmazsa, böyle kimseye o Kur'­anı Kerîmden dolayı kurban vâcib olur.

«Eğer Kur'anı Kerîmi, küçük çocuğunun büyüyüb okuması için: bir üstada teslim ederse, bu kimseyede kurban vâcib olur. tlim ve Hadis ki-tablanhin hükmüde Kur'anı Kerîmin hükmü gibidir.

«Eğer bir kimsenin bir evin, bir yazlık birde kışlık olmak üzere iki odası olsa ve bu iki odanmda sergileri bulunsa, bunlara sahib olan kişi (kurban) zengini olmaz. Ancak o evin üç odası olur ve üçüncü odanın kıymeti de, ikiyüz (200) dirhem gümüşün kıymetine baliğ olursa, o kim­seye kurban kesmek vâcibdir. Üçüncü odanın sergileride aynı hükmü hâizdir.

İki atı veya iki eşeği olan ticaret sahibi kimsenin, atının veya eşeğinin birisinin kıymeti 200 dirhem gümüşün kıymetine baliğ olursa, o kimse­ye kurban vâcib olur.

Ziraatçı kimse, iki Öküz ve fidan âleti ile zengin olmaz fakat bir inek­le zengin olur. Üç öküzü olur ve birinin kıymeti 200 dirhem gümüş mik-darına müsâvî olursa, nisab sahibi (zengin) olur.                    

Üç elbisesi olan kimse, zengin olmaz. Dördüncü elbisesinin kısmeti 200 dirheme baliğ olursa, zengin olur.                                           

Bağ ve Bahçenin kıymeti, 200 dirheme müsâvî olursa, o bağ ve bah­çenin sahibi zengindir. Hülâsada da boylecedir.

Müsâfirlere ve Mekke-i Mükerreme halkından olsa dahî hacı iefendi-ye kurban vâcib olmaz. HİNDİYE, ,C.' 5, 293

Kurban kesmekte mükellef olan kimsenin satın aldığı kurbanda kur­ban olmağa mâni olan ayıblardan bir ayıb bilâhire meydana gelse, yerine başkasını alıp kesmesi îcab eder. Fakat fakir bir kimsenin aldığı kurban böyle ayıblanırsa, yine kurban kesilmesi caiz olur. Yerine başkasını al­ması îcab etmez. Hatta fakir kimsenin böyle ayıbh bir hayvanı satın alıb kurban kesmeside kifayet eder. Çünkü bu kurban, o fakir hakkında bir nafileden ibarettir, nafilelerde ise, vüs'at vardır.

İmâmı Mâlik, İmâmı Şâfi-î ve İmâmı Ahmed bin Hanbel Hazretleri­ne göre, zengin hakkında da ayiblı hayvan kifayet eder. Başkasını alma­ya hacet yoktur.

Zengin kimsenin aldığı kurban, henüz kesilmeden Ölse, yerine baş­kasını alması îcab eder. Fakat fakir kimsenin aldığı kurban ölse, başka­sını alması lâzım gelmez.

Zengin kimsenin aldığı kurban, gâib olub veya çalınıbda yerine baş­kasını kestikten sonra bulunsa, artık bunuda kesmesi lâzım gelmez. Çün­kü vâcib olan kurbanım îfa etmiş bulunmaktadır. Fakat fakir kimsenin bu takdirde kesmesi lâzım gelir. Çünkü fakirin satın aldığı kurban, kur-' ban olmak üzere taayyün etmiş, kendisine vâcib olmadığı halde bunun kurban olmasını iltizam etmiştir.

Kurban için alınan hayvan, çalmdıkdan veya gâib oldukdan sonra yerine başka kurban alımbda bilâhire gâib olanda kurban günlerinde bu­lunsa, bakılır; eğer sahibi zengin ise, bunlardan dilediğini kurban keser. Şu kadar var ki sonradan aldığının kıymeti noksan olduğu halde onu kes-se, aradaki fazla mikdarı tasatduk eder. Fakat fakir ise, her ikisini de kes­mesi lâzım gelir. Çünkü bunlar o fakir hakkında nezir kurbân mesabesin­dedir. Keza Büyük İslâm İlmihali Bu hususta geniş malûmat «fetvayı Hindiye, C. 5, S. 292» de ve «Mül-teka Tercümesi» nin birinci cildinin «Sadaka-ı Fıtır Babı» nda beyan edil­miştir.

[82] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, küçük zengin çocuğun malından kurban kesmesi vâcib olur mu? ELCEVAP.. Olmaz. BEHÇE, 560

Tamamen aklını zayi etmiş deli olan Zeyd'in malından kurban kes­mek vâcib olup vâsisi üzerine Zeyd'in malinden kurban kesmek vâcib olur mu? ELCEVAP... Olmaz.    BEHÇE, 561

[83] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, kendi maliyle kurban satın ahp kurban gününde küçük oğlu Amr için kurban kesse, o kurbanın eti ne şekilde sarf olunması gerek­lidir?

ELCEVAP... Zeyd, kendi nefsi için ettiği kurbanın eti gibi sarf eder

BEHÇE, 561

Küçük Zeyd'in babası Amr, küçüğün malından bir kurban satın alıp kurban gününde (Zeyd) için kurban kesse, Amr'e tazmin etmek lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette o kurbamn etinin şer'î hükmü nedir? ELCEVAP...O kurbamn etinden küçük çocuk, hizmetçisi ve anası, baba­sı yerler. Bakî kalan eti ile küçük çocuğun menfaatianacağı bir şey alın­ması caizdir.  BEHÇE, 561

[84] Fetâvayı Hindiyede de şöyle mezkûrdur :

v «Eğer bir kimse, kurban kesmek maksadiyle bir sığır satın alsa, son­ra altı kişi ortak olsa, mekruhdur. Ve fakat caiz olur. Zira hükmen yedi koyun menzilindedir. Ancak kurbanlık olarak alman sığır alınması - es­nasında ortak olmak üzere alınırsa, mekruh olmaz, ve satın alınmazdan evvel ortakların iştirak etmesi daha güzeldir.

— Bu mes'eie sığırı alan kimse, zengin olursa böyledir. Eğer sığırı alan kimse fakir olursa, almakla üzerine vâcib kılmıştır. Binâenaleyh o

fakirin aldığı sığıra sonra iştirak etmek caiz olmaz.»

HİNDİYE, C. 5, 304

Deve ve sığırın yedi kişiye kadar câız olduğuna delil olarak şu hü­küm zikrolunmuştur:

Cabir (R.A.) den rivayet olunmuştur; diyor ki:

«Biz peygamber (S.A.V.) le beraber sığırı yedi kişi için ve deveyi de yedi kişi için boğazlardık.» DÂMAD, C. 2, 517

Koyun hakkında nas vârid olmadığından, koyun olduğu gibi, aslı üze­re bir kişi için baki kalmıştır.

Sığır ve deve metinde de geçtiği üzere, bir kişiden yedi kişiye kadar caizdir. İster ortaklar, çift olsun, ister tek olsun caizdir. Misal metinde geçmiştir.

[85] Metinde geçen hükmü çok dikkat etmek gerekir. Zira zekat me­selesindeki, bir sene geçme meselesi yoktur. Binâenaleyh bir kimse, kur­ban bayramının üçüncü günü zengin olsa, derhal kurban alıp kesmesi vâ-cibdir.

Keza bir kimse, zengin olur ve kurban günlerinde kurban kesmeden ölürse, ondan da kurban sakıt olur.

[86] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, kendi mâlînden bir kurban satın alıp bir ölü için kurban gü­nünde kurban "kesâe, Zeyd o kurbanın etinden kendi yeyip başkasına yer­mesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.  NETİCE, 540

Üzerine kurban vâcib olmayan Zeyd,; kurban gününde kurban için satınalıp kesdiği kurbanın etinden kendinin yemesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.    BEHÇE, 562

Üzerine nafakası lâzım olan kimselere  Zeyd'e,  nezrettiği kurbanın etinden vermesi caiz midir? ELCEVAP... Değildir. ABDURRAHİM, C. 135

[87] Kurban kesmek caiz olmayan arızalardan bâzılarıda şunlardır:

«Dişleri hiç olmayan hayvanlar yayılıp yiyemezse, kurbanı caiz ol­maz. Şayet yayılıb karnını doyurursa, caizdir. Sahih olanda budur.»

BAHRİ RÂİK, C. 8, 201

İbni Âbidinde de şu hükümler mezkûrdur :

«Dişleri hiç kalmamış hayvanların kurbanı caiz olmaz. Fakat dişle­rinin ekserisi kalırsa caizdir.

—  Dişi hiç olmayan hayvan, ister yayılsın, ister yayılmasın kurban kesmek caiz olmaz. (Fetva ise, yukardaki Bahri Râik'deki hükümdedir).

—  Anadan doğma hiç kulağı olmayan hayvanın kurbanıda caiz ol­maz. Şayet anadan doğduğunda küçük kulakları olursa, (çomuk ve doğu denilen hayvanın kurbanı) caiz olur."

— Memesinin başı kesilmiş veya kurumuş olan hayvanın kurbanı caiz olmaz.

—  Burnu kesilmiş hayvanın kurbanıda caiz olmaz.

— Tıbbî tedavi yaparken hayvanın südü kesilir memesi kurursa, kur­ban kesmek caiz olmaz.

—  Yaratılışından kalçasının biri ve kabası olmayan hayvanın kur­banı caiz olmaz.

—  Hunsâ (erkekliği dişiliği belli olmayan) hayvanında kurban edil­mesi caiz olmaz.»    İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 283

Fetâvâyı Hindiyede de şu hükümler mezkûrdur : «Hayvanların dört ayağından birisi kesilmiş olursa, kurban kesmek caiz olmaz'.

—  Fukahayı kiram demişlerdir ki: kemal üzere delâlet menfeatlanmayı gideren her ayıb veya kemal üzere güzelliği gideren her ayıb, kur­ban kesmeye mâni olur.» HİNDİYE, C. 5, 299

Pislikden başka bir şey yemeyen, ancak pislik yiyen hayvanların kurbanıda caiz olmaz.  BAHRİ RÂİK, C. 8, ,201

[88] İLGİLİ FETVALAR:                                                       

Zeyd, kurban bayramında kurbanını ehli kitâbdan Zimmî Amre'jJke-siver» diye- emredip Zimmî Amr besmele çekip kesses caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.   ABDURRAHİM, C. İ, 135

Müslüman veya ehli kitab (Hıristiyan veya yahûdî) olan Zeyd, Arabca dilden başka Türkçe, yahut kıbdî dili üzere besmele çekip kesdiği ko­yunun yenmesi helâl olur mu?

ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 560

Zengin olan kimse,  kurban  gününde  üzerine vâcib  olan kurbanın etinden hibe etmek yoluyla kâfirlere vermekde beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur.  BEHÇE, 561

[89] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, kurbanının derisini satıp parası ile kendisi yahut hizmetçisi menfaatlanması caiz olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette bu parayı fukaraya tasadduk etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 315

Zeyd'e kurbanının derisi ile evinde menfaatlanması caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.   İBNİ NÜCEYM, 315

Fetâvayı Hindiyede şu hükümler mezkûrdur:

«Eğer bir kimse, kurban için koyun alsa, o koyunun sütünü sağmak ve yününü yolmak suretiyle menfaatlanmak mekruhdur. Zira o koyunun aynı kurbet içindir. Binâenaleyh o koyun kurbet (Allaha yaklaşmak) için olmadan evvel koyunun bir cüz'ü ile menfaatlanmak helâl olmaz. Vaktinden evvel kurban kesildiği zaman etiyle menfaatlanmak helâl ol­madığı gibi (yani, menfaatlanmak mekruhdur).

—  Eğer kurban için alınan koyun kesilmezden evvel sütünü sağar­sa veya yününü yolarsa, onu tasadduk eder ve onunla menfaatlanmaz.

—  Şayet vaktinde kurbanı keserse,  o kurbanın sütünü  sağmak ve yününü yolmak caizdir. Ve ondan menfaatlanır.»

HİNDİYE, C. 5, 300-301 Hindiyede şu hükümlerde vardır:

«Bir kimse, kurban olacak hayvanın bir tarafından alâmet için kur­ban günlerinde yünden bir şey (bir mikdar) aldığı, (yolduğu, kırkdığı) vakit, o yünü o" kimsenin atması ve bir ferde hibâ etmesi caiz olmaz. Belki o yünü fakirlere tasadduk eder.»

HİNDİYE, C. 5, 301

Yukardaki beyanata göre, kurban için alınan hayvanların yünlerini yolmak ve sütünü sağıp menfaatlanmak mekruhdur. Fakat kurban caiz-

dir. Kırkılmış vaziyetteki hayvanı alıp kurban kesmek ise, kerâhatsız olur.

Ve kurban günlerinde kurbanlık hayvandan yolunan yün, tiftik v\ ğılan süt fakirlere tasadduk edilir.

[90] İLGİLİ FETVA:

Zeyd, kurban için bir koyun satın alıp sonra bir medrese talebe den Amr'e «İnşaallahü teâla bayram namazından sonra gelib keserim» di­ye emaneten koyup teslim ettikten sonra Amr bayram namazından sonra Zeyd'den kurban olmak üzere o koyunu Zeyd'in izni olmadan kesse, Zeyd'den kurban sakıt olur mu?

ELCEVAP... Olur.

[91] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/118-129. 

[92] Kerâhati tahrîme, harama yakın ve kerâhati tenzîhiye de helâla yakındır.

Bu hususun açıklanması için şu izahatı arzedelim: «Vârid olan deliller dörttür ve şunlardır;

1- Subûtu ve delâleti kafi olandır. Kur'an-ı Kerîm'de vârid olan müfesser ve muhkem olan naslar (âyetler) ve mefhumu kat'iyyet ifâde eden nîütevâtir sünnetlerdir.

2 - Subûtu kat'î ve delâleti zannî olan delillerdir. Tevil edilen âyet­ler gibi.

3 - Subûtu zannîs delâleti kat'î olan delillerdir. Mânası kat'î olan haberi vâhidle vârid olan hadîsi şerifler gibi. .

4  — Subûtu da, delâleti de zannî olan delillerdir. Mânası zannî olan haberi ahadla vârid olan hadîsi şerifler gibi.

Binâenaleyh birinci ile, farz ve haramlık sabit olur. İkinci ve üçüncü ile vâcib ve kerâhati tahrime sabit olur. Dördüncü ile de, sünnet ve müstehablık sabit olur.»

KEZA İBNÎ ÂBİDİN, C. 5, 295

Mültekânın Şârihi «Vahdeti» de şu hükümleri beyan etmiştir: «Kerâhat, mutlak olarak söylendiği zaman: Fukahaya göre, kerâhati tahrim murad olunur.

—  îmamı Ebû Yûsuf (R.A.), İmamı Azam (R.A.) a; bir şey hakkında «ben bunu kerih görüyorum» elediğinizde bu sözünüz hakkında düşünce­niz nedir? dediğimde,

—  İmamı Âzam (R.A.) bana dedi ki, (kerâhati tahrimdir).» Şârih «Vahdeti» devamla şunları yazıyor:

«Ey talibi Muhakkak bilki, kerâhat iki nevidir.

—  Biri kerâhati tenzihdir.

— İkincisi de kerâhati tahrimdir.

—  Bunların her ikisi de helâl ile haram arasındadır.

—  Binaenaleyh helâle yakın olan şey, kerâhati tenzihiyedir.

—  Harama yakın olan şey (Kerâhat), kerâhati tahrimiyedir.

—  Kerâhati tahrimiyenin harama nisbeti, vacibin  farza nisbeti gi­bidir.

—  Şu halde vâcib sabit olan şeyle  (yâni, zannî delil ile sabit olan şeyle).                                                                                                 

—  Kerâhati tahrim sabit olur ve kerâhati tahrimi işlemekle günahkâr olur. Vacibi terk etmekle günah işlediği gibi.

—  Sünneti müekkede terk edildiğinde de kerâhati tahrimeyi işlemek gibi günahkâr olunur.»  MÜLTEKA ŞERHİ VAHDİ YAZMA

Kerâhati tahrimiyeden olup yemesi mekruh olanlardan bâzılarına şunlar misal verilmişdir:

»Eşek etini yemek ve sütünü içmek, pislik yiyen sığırı, deveyi ve ko­yunu bekletmeden etini yemek ve yırtıcı kuşların etini yemek kerâhati tahrim ile mekruhtur. Bid'at ve şüpheli  şeylerde kerâhati tahrimdendir.

—  Kedinin artığını içmek ve yemek de kerâhati tahrimdendir.»

İBNİ ÂBİDİN, C. 5, _

Kerâhati tahrim ve tenzih hükümlerine misal, birinci cild de nani zm kerâhatları bahsinde, de geçmiştir.

İLGİLİ FETVALAR:

Tiryak (panzehir — zehirlenmeleri gidermekde kullanılan ilâcı âçlet edinip) yemede beis var mıdır?

ELCEVAP... Tahrimen mekruhluğunda ulema (R.A.) ihtilâf etmişler, fle-valanılmasmda beis yoktur.   BEHCE,

Tıyb nev'inden olan anberin yenmesi helâl mıdır?! ELCEVAP... Helâldir.   BEHÇE,

Süt emziren Hind, bir kuzuyu emzirse, Hinde ve başkasına o kuzun1!n etini yemek helâl olur mu?                                         

ELCEVAP... Olur (Hatta domuz sütü emen kuzunun eti de yenir).

BEHÇE,

Zeyd, Amr'den bir mikdar taam satın almak istediğinde parasını jıe Şekil malinden edâ edeceğini tâyin ve tavsif etmeden şu kadar para n Amr'den satın alıp ve teslim aldıktan sonra bu meblâğı pis kazançtan top­ladığı malinden edâ etse, o taam Zeyd'e tıyb (helâl) olmakdan çıkar mi? ELCEVAP... Çıkmaz. BEHÇE, 549

Eziyet edici ve muzır olan köpekleri öldürmek caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.     İBNİ NÜCEYM, 331

[93] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 130-131.

[94] Yemenin ve içmenin meşruluğu ve ibâdet olduğu gibi, haram jve günah olan yönlerinin de olduğu muhakkaktır.

Meşruluğunu nâtık ilâhi hükümlerden bazılarının mealleri şöyledir: «Yeyiniz ve içiniz, fakat israf etmeyiniz.»     Araf sûresi, 30

Müminler; yerler ve içerler, fakat haram olan israfı işlememek için haddi aşarak yemezler.              

Gayri müsümier ise, israfla ve hayvanların yeyişine benzer şekilde yerler.                                                                                                                          

Nitekim Kur'an-ı Kerim şöyle beyan etmektedir:                       

«Küfredenler, (evet) onlar: (dünyada sâde) zevkü safa ederler, .da­varların (hayvanların)  yediği gibi yerler.»            Muhammed sûresi, 12

Yâni, kâfirlerin bütün ihtimam ve gayretleri karınlarına ve şehvet-lerinedir. Âhirete dönüp bakmazlar bile. Çok hârisdirler, âkibet ;ve âhi-retten gafildirler.                                                                             

Bir hadîs-i şerif de yemenin ve içmenin lüzumu şöyle beyan ediliyor;

«İsraf etmeden ve gururlanmadan ye, iç ve tasadduk et.»

EBU DAVUD, AHMET BİN HANBEL

Diğer bir hadîs-i şerifde de şöyledir :                            

«Biriniz yediği zaman, sağ eliyle yesin. İçtiği zamanda sağ eliylej iç­sin. Zira şeytan sol eliyle yer içer.» Müslim

[95] Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur :

«Kendinizi (aç bırakarak ve açlıkdan susuzluktan bîkes kalıp) teh­likeye atmayınız.»  Bakara sûresi, İ95

Helak olmayacak kadar yemenin ve içmenin farzlığı, hem vücudu ölüm tehlikesinden kurtarmak vardır ve hem Cenabı Hakkın, namaz, oruç, hac gibi farz olan emirlerini îfa etmek hususu vardır.                       

Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz de bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:                                                                                  

«Şüphesiz Allâhü teâlâ (helâl olan) her şeyde ecri mükâfat verir. Hatta kulun ağzına kaldırdığı lokmada bile ecri mükâfatı verir.»

DAMAD, C. 2, 524

[96] Peygamber (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöyle bu-yui muştur :

«Şüphesiz senin nefsin, senin binitindir. Ona riüklc (merhamet ve acımakla) muamele et. Onu acikdınb halsiz (ve dermansız) bırakman rifikden  (acımakdan)  değildir.»     DAMAD, C. 2, 524

Ve insanın nefsini halsiz bırakarak ibâdeti terk etmesi de, caiz de­ğildir.

[97] Açlıkdan   ölüm   tehlikesinde   olan   kimselerin lâşe ve ölümden kurtulacak kadar birkaç lokma domuz eti gibi haramları yemelerinin câ-, izliğini beyan eden şer'î delil meali şöyledir:

«O (Yüce Allah), size ölüyü (Murdar hayvanı), kam, domuz etini ve birde Allahdan başkası için kesileni kat'iyyen haram kıldı.

— Fakat kim bunlardan yemiye muzdar kalırsa (kimseye) saldırma­mak ve haddi (ölmeyecek mikdarı) geçmemek şartiyîe onun üzerine gü­nah yoktur.»  Bakara sûresi, 173

Usulda ve birçok fıkıh kitablarında beyan edilen bir gerçek de şöy­ledir :

«Zaruretler, haramları mubah kılar.»

İLGİLİ FETVALAK:

Bir sığır ineği iki doğurduğunda yavrunun içinde bulunup beraber çıkan zarfım yese, tehir etmeden o ineğin sütünü yernekde beis var mı­dır? ELCEVAP... Yoktur.  BEHÇE, 549

Zeyd'in keçileri uyuz olup Zeyd'e «şarap içirmek ilâçdır» demeleriyle Zeyd keçilerine şarap içirip sonra keçiler birkaç gün otlayıp (ot yiyip) asla şarap içmese, sonra o keçileri boğazlasa, onların etlerini yemekde beis var mıdır?

ELCEVAP... Yoktur.

BEHCE

Keten tohumundan çıkarılıp bezir tâbir olunan yağ tâhir midir, sa necis midir?

ELCEVAP... Tahirdir.

Bu surette zikrolunan ya^ İslâm beldelerinde istimal olunup necis-ligi ve haramiığma delil yok iken âlim olan Zeyd, «yenmesi ve başkala­rında istimali haramdır» dese, bu kimsenin sözüne iltifat olunur mu? "ELCEVAP... Olunmaz, tâzirle men olunması gerekir.          BEHÇE, 549

[98] İLGİLİ FETVALAR:

İnsanın vücudunda fasit olan kandan* mütevellid çiçek tâbir olunur. Çiçek hastalığı ekseri çocukluk zamanında meydana gelmekle bâzı çocuk­ların helakine ve diğer bâzısının körlük gibi azalarını yok eden Allah'ın takdiri İle olmakla, bu hastalığın meydana gelmesinden evvel zararları def etmek ve hafifledib kolaylaştırmak için (o hastalığın) hakkında tec­rübe ile zahiri sebep olarak yapılan çiçek aşısı Allah'ın.izniyle bu zikro­lunan mazarratı def etmeğe sebep olduğu tababette mahir ve müslüman doktorların haberleriyle muhakkak olsa, bu. gibi çiçek ile çocukların te­davi edilmeleri caiz olur mu?

ELCEVAP... Olur. HAMİŞİ EŞEHÇE, 548

Bir beldeye (memlekete) taun (veba hastalığı) isabet edip cenâbu Hakkın kahrından lutfuna iltica ile muhafaza (ve kurtulma) sebeplerine teşebbüs etmekde beis var mıdır?

ELCEVAP... Yoktur.

HAMİŞİ BEHÇE,

Müslüman olan- doktor Zeyd, hasta Hind'e  «senin hastalığına ı: (ilâç) ancak adam sütü içmekle olur» dese, Hind çocuklu Zeynebîin tünü içmek suretiyle tedavi etmesi caiz ölür mu? ELCEVAP... Olur.      FEYZİYE, 496

Fıtık hastalığına mübtelâ olan Zeyd'e, cerrahlardan birkaç müslüman «yardırıp (ameliyat ettirip) ilâç (tedavi) yapmakdan başka ilâç fâide ver­mez. Hastalığın şiddetlenir. Eğer yardırırsan çok ihtimal helak olmayıp kurtulmakdır» diye haber verip bu hastalığa mübtelâ olanların bazıları da o ilâçla kurtuldukları vâki iken Zeyd, mahir cerrahlardan Amr'e yar­dırıp âdet üzere tedavi ederken müteessiren ölse, Zeyd günahkâr olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.                                                 

BEHÇE,

[99] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 132-136.

[100] Kesb = lügatta, nzk taleb etmek ve rızk cem.etmek manasına­dır. Kazanç, kâr ve çalışarak mal toplamak manasına da gelir.

Kazancın meşruluğunu ve hatta lüzumunu Resûlüllâh (S.A.V.) bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyurmuşlar :

«Kazancı talep etmek (rızık toplamak), her müsîümaB ve kadın üze­rine farzdır.» İbni Mesud (R.A.) DAMAD, C. 2, 527

Diğer bir hadîsi şerifde de şöyle buyrulmuştur:

«Helâl kazanç taleb etmek, farzdan sonra farzdır.» Beyhakî

Fukahadan Muhammed bin Simaa (R.A.) dedi, Muhammed bin Ha-san'dan işittim, diyordu ki:

«tlim taleb etmek farz olduğu gibi, nzık taleb etmekde farzdır.»

DAMAD, C. 2, 527

İlk insan Adem (A.S.), ziraatçı idi. Dâvud (A.S.) ve Nuh (A.S.) tacir idi. İbrahim (A.S.) da manifaturacı idi.

Yani, bütün peygamberler, bir kazanç ve çalışmakla meşgul olurlardı.

Keza peygamber (S.A.V.) efendimiz, Ebu Bekri Sıddîk ve İmamı Azam Ebû Hanife (R.A.) hazretleri koyun gütmüşler, ticâretle meşgul olmuşlardır ve bizde çalışmakla emrolunmuşuzdur.

DÜRRÜ MÜNTEKA

İLGİLİ FETVA:

Zeyd, âmmeye âid bir yolda oturup bâzı eşyasını satmak istediğinde o yolun genişliği olmakla yoldan geçene zararı olmayınca Zeyd'in o eş­yasını Zeyd'den satın almak helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.  ABDURRAHİM, C. 1, 132

Ammeye âid geniş bir yolda Zeyd, kâr ve kazanç yapsa yoldan ge­çene asla zararı olmayınca kazancı kendine haram olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  ABDURRAHİM, 132

Zeyd, ticâret yolu ile tavuk satın alıp satarsa, beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur. ABDURRAHİM, 133

[101] Ve aynı zamanda Rasûlüllah   (S.A.V.)  efendimiz şöyle buyur­muştur :

«YarabM! benim rızkımı kılıcımın gölgesi altında kıl.»    VAHDETİ

[102] Kazanılan kazancın infak edilmesi hususunun israfsız ve nok­sansız sarf edileceğini beyan eden ilâhi hüküm şöyledir:

«Onlar (rahmanın hâlis kulları), harcadıkları vakit ne israf ve ne de sıkılık yapmazlar.  (Harcamaları)  İkisi arası ortalama olur.»

Furkan sûresi, 67

[103] Mescid ve camilerde dilenmenin mekruhluğunu ve mekruh ol­mayan yönlerini geniş îzahı «İslama Sokulan Bîd'at ve Hurafeler» adlı eserimizde beyan edilmiştir. Ayrıca bazı kaynaklarda arzedilmiştir. Muh­terem okuyucularımızın oradan okumalarını da tavsiye ederim.

[104] İLGİLİ FETVALAR:                                  

Müslüman olan marangoz Zeyd'in, bir kilisede übretle marangozluk yapması caiz olur mu?                                                 

ELCEVAP... Olur.                                                                   

Bu surette Zeyd'e, kilisede amelinin karşılığında aldığı ücret ı helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜCEYM, 331

Zimmî olan  Zeyd, şerefi İslâmla müşerref olduğunda  elinde bulu­nan şarabı sirke ettikten sonra yenmesi ve satılması helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.      BEHÇE, 549

Müslüman Zeyd'in, alacaklısı yahûdi Amr vârissiz ölse, Zeyd.  (borç­lu müslüman)  o borcunu beytülmale teslim edince borçdan kurtulmuş olur mu? ELCEVAP... Olur HAMİŞİ BEHÇE, 549

Zeyd'in zimmetinde bâzı insanların hakkı olup lâkin uzun zaman geçmekle hak sahihleri kimler olduğunu hatırlayamamakla red etmesi mümkün olmasa, Zeyd tevbe ve rucû edip o t aldığı meblağı veya mikda-rını borcu ödemek niyyeti ile fakirlere tasadduk edince mazur olur mu?

ELCEVAP... Umulur ki ola, (zira) mümkin olan tedârik budur.

HAMİŞİ BEHÇE, 550

Hayır ehlinin bir sokakda vakfettiği bir  «sebil hâne-sarmç»dan su içmekde fakirlerle zenginler müsâvî midir, yoksa zenginlere caiz değil midir? ELCEVAP... Zenginlere de caizdir. FEYZİYE, 496

Müslüman Zeyd, fakir olan kız kardeşleri Hıristiyan Hind ile Zey-neb'e infak edip geydirse, Zeyd günahkâr olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, 247

Müslüman Zeyd, Zimmî olan Amr'e Kur'ân tâlim etmesinde beis (mah­zur) var mıdır? ELCEVAP... Yokdur.                                                       ALİ EFENDİ, 247

Kâfirlerin paskalyalarında eşraf dan olan. müslüman Amr'e kırmızı yumurta ve çörek hediye ettiğinde Amr onlara muvafakat üzere almayıp keremen ve mürüvveten alsa, beis var mıdır?

ELCEVAP... Yokdur  (Zira iştirak ve şereflenme kasdı yokdur).

BEHÇE, 554

[105] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 138-142.

[106] Elbise giymenin farz olan mikdari setrül'avreti yapacak kadarı olduğunu beyan eden ilâhi hüküm şöyledir:

«Ey Âdem oğulları! her mescid huzurunda (her namaz ve tavaf ya­nında)  zînetinizi  (avret yerinizi örtecek elbiseyi)  alın  (giyin).»

Araf sûresi, 31

[107] Allâhın vermiş olduğu nimeti izhâr ederek şükretmenin fazilet olduğunu beyan eden bir hadîsi şerif meali :

«Muhakkak Allâhü teâla, kulunun üzerinde nimetinin eserinin görül­mesini sever.»                                                                                    Tirmızı

Elbise giymenin hükümleri daha geniş olarak «İslâmda Tesettür ve Haya» adlı eserimizde beyan edilmiştir.

[108] Peygamber  (S.A.V,)  efendimiz şöyle buyurmuştur: «Şüphesiz Allâhü teâla güzeldir, güzelleri (helâl ve mubah olan şdyleri) sever.»      VE DÜRRÜ MÜNTEKA, C. 2, h

İmamı Âzam (R.A.)  da talebelerine şu tavsiyede bulunurdu : «Memleketinize Söndüğünüz vakit, nefis elbiseler giyiniz ve kötü el­biseleri giymekden kaçınınız. Zira insanlar size rahmet nazariyle bakar­lar.» KENARLI BERÎKA, C. 3, 36 Cuma, bayram ve insanların toplandıkları diğer yerlere temiz ve gü-zel elbiseleri  giyib  gitmek  güzel  amellerdendir.     Zira  peygamberimiz (S.A.V-5 efendimiz öyle yaparlardı.                                                        

Tatarhâniyeden naklen Berika sahibi Hadimi merhum şöyle beyan ediyor:                                                                                                      

«Peygamber (S.A.V.), bir gün üzerinde bin dirhem kıymetinde. bîr ridâ olduğu halde (evinden) çıkmıştı.                                                    

— Ve her ne zaman namaza kalkacak olursa, üzerine dörtbin (40Ö0) dirhem kyımetinde ridâsı (üste giyilen palto ve cübbe gibi elbisesi) bu­lunurdu. Ve Rasûlullahın huzuruna bir kimse girdiğinde bu ridâsı üze­rinde olurdu.»  KENARLI BERÎKA, C. 3, 36 KEZA DAMAD

Bu meselelerin geniş îzahı «İslâmda Evliya Meselesi ve Hârikalar» adlı eserimizin 178-179 sahifelerinde de * mezkûrdur.                            

[109] Bu hususda da Resûlülîah (S.A.V.) Mikdat bin Mâdî kerbe hi­taben şöyle buyurmuştur:

«Kibirlenme ve böbürlenme olmadığı halde, ye, iç ve giy.»

DAMAD, C. 2, 332 Diğer bir hadîsi şerifde de şöyledir:

«Bir kimse, şöhret elbisesini (kibir ve gurur elbisesini) giyerse, Al­lâhü teâlâ kıyamet gününde Öyle bir elbise giydirir ki, [o elbise] ondan sonra onu [kibirliyi] cehennemde alevler içinde yakar.»                       

EBÛ DÂVUD, İBNİ MÂC

[110] Her iki hükmü açıklayıcı fetvalar:

Zeyd, başına siyah sarık sarmsa, günahkâr olur mu? ELCEVAP... Olmaz [Zira Resûlüllah efendimiz Mekke'nin fethi gününde siyah elbise ve siyah sarık geyinmişti.] ALİ EFENDİ, 247, DAMAT 532

Erkeklere kırmızı veya sarı elbisenin geyinmesi kerâhatı tenzîhiye ile mi mekruhdur, yoksa kerâhatı tahrîmiye ile rni mekruhdur?

ELCEVAP... Kerâhatı tenzîhiye ile [mekruhdur].

Bu surette Zeyd, o kırmızı veya san elbise ile namaz kılsa, o namazı iade etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.    BEHÇE, 550

Kırmızı renkli elbise ile namaz kılan Zeyd'e kıldığı namazı iade et­mesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ABDURRAHİM, C. 1, 6

[111] İLGİLİ FETVA:

Erkeklere iki. omuzu [küreği] arasına sarığın ucunu salıvermek müs-tehab mıdır ve ne kadar salıvermek gerektir?

ELCEVAP... Sırtının ortasına varıncaya kadar salıvermek müstehabdır.

BEHÇE, 551

[112] Hz. Ali (R.A.) den mervidir, buyuruyorlar ki: «Peygamberimiz  (S.A.V.)  efendimiz sağ eline ipekliyi, sol eline de

altını aldı, sonra meâlen* şöyle buyurdular :

«İşte bu iki şey (ipekli ile altın) ümmetimin erkeklerine (giymeleri ve takınmaları)  haramdır.»  Ahmed bin Hanbel, Ebu Dâvud, Nesai.

İLGİLİ FETVALAR:

Erkeklere ipekli elbisenin geyinmesi haram mıdır, yoksa halal mıdır?

ELCEVAP... Haramdır.

Bu surette Zeyd, ipekli elbise ile namaz kılsa, Zeyd'e namazı iade etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz  (haramla beraber namaz caizdir).         BEHÇE, 550

Göz ağrısına mübtelâ olan Zeyd, ipekliden yapılmış poşu  (poçu) tâ­bir olunan siyah boyalı örtüyü yüzüne bağlamasında beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur.  ABDURRAHİM, C. 1, 130

İpekliden dokunmuş cibinik (clbindirik) tâbir olunan şeyde uyumak caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.  İBNİ NÜÇEYM, 332

Zeyd, ipekli kaftan (elbise) geyip namaz kılsa caiz olur mu? ELCEVAP;.. Olur.   

Bu surette Zeyd'in yazıldığı üzere ipekli ile kıldığı namazda kerâhat var mıdır? ELCEVAP... Vardır.

Bu surette Zeyd'e, o namazı iade etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz, lâkin evlâ olan iade etmektir.

ABDURRAHİM, C. 1, S. 6

[113] İLGİLİ FETVALAR:

İbrişimden seccade veya Mushafı Şerif zarfı (kılıfı) veya çanta yapıp istimal etnıekde (kullanmakda) beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur.  BEHÇE, 551

Pirinçden işlenmiş (yapılmış) olan saatin erkeklere ve kadınlara is-tîmalı caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                                     BEHÇE, 550

faldızlı bakır fincan zarfının (kabının) kullanılmasında beis var mı­dır?                                                                                                        ELCEVAP... Yokdur. FEYZİYE, 544

[114] İLGİLİ FETVA:

Ekserisi gümüş olmayıp ancak halkaları ve baltaları ve etrafı gümüş­den yapılmış plan kuşağı erkeklere kullanmaları caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 551

[115] Hidâyenin metni ve şerhinde de şu hükümler mezkûrdur: «(Kımıldayan ve sallanan dişler altınla bağlanmaz. Gümüşle bağla­nır. Bu hüküm, İmamı Âzam Ebû Hanîfe (R.A.) göredir.

—- İmamı Muhammed (R.A.) dedi ki:

—  Gümüşle diş bağlamak caiz olduğu gibi, Altınla bağlamakda da

beis yoktur.

—  İmamı Ebû Yûsuf (R.A.) den her ikisinin kavli gibi (yani, her iki görüşe muvafakat ettiği) rivayet olunmuştur.

—  İmâmeyn (Ebû Yûsuf'la Muhammed R.A.) için delil:

—  Arfece bin erved (R.A.) in yevmi külabda  (külab isminde dere­deki muharebe gününde) burnuna  (bir şey) isabet etti, bunun üzerine gümüşden bir burun yapıb bağladı. Sonra o gümüş koktu.

—  İşte o anda Resûlüllah (S.A.V.) Altından burun yapıb takmasını emir buyurdu.»

—  İmamı Azam Ebû Hanîfe'nin (R.A.) delili ise  (şudur) :

—  Mutlaka altında esas olan haramlıktır. Mubahlık  zarurete binâ-endir. Halbuki zaruret gümüşle de def ediliyor. Ve bu gümüş zaruretin.en aşağı derecesidir. Binâenaleyh Altın haramlik üzerine bakidir.»

HİDÂYE, C. 4, S. 82

Yukardaki hükmün zikrinden sonra İbni Abidinde şu hükümler be-ran ediliyor:

«(İmamı) Kerhî (R.A.) dedi ki, bir-adamın ön dişlerinden birisi düş­tüğü (çıkdığı) vakit, Ebû Hanîfe (R.A.) o dişi tekrar yerine iade etmeyi ve gümüşle veya altınla bağlamayı mekruh görmüştür. Ve o düşen diş, ölünün dişi gibidir, fakat şer'i şekilde kesilmiş koyunun dişini alır o di-jin yerine bağlar, diyor.

—  İmamı Ebû Yûsuf (R.A.) muhalefet etti ve dedi ki:          

—  O düşen dişin gerisin geri yerine iade edilmesinde beis yokİur. Ve o kimsenin dişi, ölünün dişine benzemez.

—  (İmamı Kerhî diyor ki) bunu (Ebû Yûsuf'un görüşünü) güzeî gör­düm ve benim nazarımda ölünün dişi ile dişi düşen arasında farls var­dır. Her ne kadar ben o farkı hazırlamadım ise de...

—  Bişir dedi, Ebû Yûsuf dedi ki:

— Başka bir meclisde bu meseleyi Ebû Hanîfe'den sordum, o dişin tekrar yerine iade edip konmasında beis görmedi.»

İBNİ ÂBİDİN, C.

Altından ve gümüşden diş veya burun bağlama meselesi hakkındaki ihtilâfın beyanına dâir şu cümleler mezkurdur :

«İmamı Âzam (R.A.) Altınla diş bağlama ve burun yapma arasında farkın olduğuna işaret etti. Binâenaleyh gümüşün kokma zaruretinden için altından burun yapmanın (burna altın yapıb takmanın) cevazını be­yan etti. Zira haram olan şey ancak zaruretlerde Mubah olur. Halbuki dişde gümüşle zaruret giderilmiştir. Şu halde ondan (gümüşden) yükse­ğine hacet yoktur. O gümüşten yükseği de Altındır,

—  İtkârii Zade Tatarhâniyede dedi ki :

—  İmamı Muhammed (R.A.) için (aynı zarurete) müsaade olduğunu demeğe kail olur, gümüşle olan dişde kokunun kalkdığını kabul etmeyiz. Zira burunda olduğu gibi dişde de koku olur, diyebilir

—Fakat bunun aslı  (yukarda naklettiğimiz)  Arfece hadîsine daya­nıyor.»  İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 318

İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd'e müteharrik olan  (kımıldayan)   dişini Altın tel ile bağlama­sında beis var mıdır?                                                                        ELCEVAP,.. İmamı Muhâmmed'e göre yokdur.    NETİCE, &*2

Üzerine gusül farz olan Zeyd'in, içi boş olan dişleri Altın veya gü­müşle doldurulmuş olup dişlerinin içine yapılmakla, altın veya gümüşün çıkarılmasında zorluk ve meşakkat olduğu muhakkak olmakla gusül eder­ken o dişlerin içine su ulaşmayıp bu şekilde zaruret olsa, suyu o dişlerin içine yetiştirmek vâcib olmayıp zahirini yıkamak kifayet etmekle tâhir olur mu?                                                                                          

ELCEVAP... Olur. MECMUA-İ CEDÎDE, S. 12

[116] îbni Ömer  (R.A.)   dan mervidir, buyuruyor ki:               

«Resûlüllah (S;A.V.) Gümüşden bir yüzük almışdı ve elinde idi. (Resûlüllah irtihal ettikten) sonra Ebû Bekir'in (R.A.) elinde idi, ondan son­ra Ömer'in (R.A.) elinde idi. Ondan sonra Osman'ın (R.A.) elinde idi. Tâki sonra bîri eriş denilen kuyuya düştü, kaşı: Muhammedün Resûlül-

lah (idi).» Buhari, Müslim = Ellülüü velmercan, C. 3, 37

Peygamber (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyuru­yor:

«Akikdan yüzük takınınız. Zira o (akik) mübarektir.»

DAMAD, C. 2, 536

Şerhlerden Dürrü müntekâda şu hükümler mezkûrdur: «Yüzüğün kaşına kendi ismini veya Allâhın ismini yeya peygamberin ismini nakşeder. Lâkin helaya girib istincâ edeceği vakıtta cebine veya sağ avcının içine kor.

—  Yüzüğün kasma insan resmi, veya kuş veya hayvan resmi nakşo-lunmaz. Ve Muhammedürrasûlüllah da nakş olunmaz.  Zira Peygamber (S.A.V.) in yüzüğünün nakşıdır.

— Resûlüllâhm (S.A.V.) yüzüğünün kaşı üç satır idi. Her kelime bir satırdır.

Ebû Bekir (R.A.) in yüzüğünün kaşı «Nîmel kâdiru Allah» idi.

—  Ömer (R.A.) in yüzüğünün kaşı, «kefâbilmevti vâızan = vaaz yö­nünde ölüm kâfidir.

—  Osman  (R.A) in yüzüğünde «le tasbiran ev letendimenne = ya sabredenlerdensin veya nedamet edenlerden olursun.»

—-Ali (R.A.) in yüzüğünün kaşında, «Elmüîkü lülah = Mülk Allah içindir.» nakşedilmişti.

Ebu Hanîfe (R.A.) in yüzüğünde «kulilhayr ve illa feskut = Hayır söyle aksi takdirde sus.» nakşoiunmuş idi.

—  Ebî Yusuf'un yüzüğünün kaşında «Men amile bire'yihi fakat ne­dime = Bir kimse, kendi reyi ile amel ederse, şüphesiz nedamet eder.»

—  imamı Muhammedin yüzüğünün kaşında «men sabara, zafere = kim sabrederse, Zafere ulaşır.»  DÜRRÜ MÜNTEKA, C. 2, 536

Ibni Âbidinde de yüzük takınma ile ilgili şu satırlar mezkûrdur: «Yüzüğün kasma  altın  çivilendiğinde erkekler,  yüzüğün kaşını  sol avcının içine çevirerek takar. Sağ ele de aynı şekilde takar denildi. Ancak sağ ele öyle yüzüğü takmak Râfîzîlerin şıârındandır. Bu sebepden sağ ele öyle parlak altınkaşlı yüzüğü takmakdan kaçınmak lâzımdır.

—  Kadınlar ise, erkeklerin hilâfmadır. Zira onlar hakkında öyle Ke­netlenmek vardır.

— Sol elin parmaklarına takılan yüzüğün küçük parmağa takılması lâzımdır.»    İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 316

Ebülleysi Semerkandî (R.A.) ise, sol elin ve sağ elin küçük parmak-larına yüzük takmayı müsavi olan amellerden sayıyor:

İbni Abidin'de bir beytin şu mısralarıda calibi dikkattir:

«Sağ elin veya sol elin küçük parmağı hakkında telâşa düşme, jne şekilde dilersen yüzüğü takın.»   İBNİ ÂBÎDİN, C. 5İ 317

Mültekâ Sârini Dâmad da şu hükümler vardır :                

«İnsan, yüzüğünü sol eline takar, sağ eline takmaz, ve sol elinjjparmaklarından küçük .(sırÇa)   parmakdan başkasına  takmaz.  Fakih  Ebülleys ise, sağ ve sol elin parmaklan arasında müsavi kılmıştır. Rivayetler muhtelif olduğu için, hak olanda budur.» DÂMAD, C. 2j 536

İLGİLİ FETVA:                                   

Zeyd'in, satın aldığı yüzükde Kur'an  (âyetleri)  yazılmış olsa Zeyd o yüzüğü âdeti üzere takınıp kenife (helaya) girdiğinde parmağından çı­karınca mücerred (dışarda) takınmakla günahkâr olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, C. 2, 247

Ayni fetva «Fetâvayi Abdurrahım» adlı eserin birinci cildinin sahi-fe 130 da mezkûrdur.

Fetâvayı Hindiyede de şu ibareler mezkûrdur:

«Gümüş yüzük, erkeklerin yüzüğü şeklinde olursa, caizdir. Fakat kadınların yüzüğü şeklinde iki veya üç kaşlı olursa, erkeklerin takın­maları mekruhtur.

—  Yüzüğü sol elin küçük parmağına takmak lâzımdır.  Diğer par­maklara değil ve sağ elin parmaklarına da değil  (takmamak lâzımdır). Zira sağ elin parmaklarına takma Eâfizî (Şîa) lann alâmetidir.

— Fakat, sağ ve sol elin parmaklarına takmanın cevazı sabittir.   Her iki elin parmaklarına takmanın cevazı hakkında eser (cevaz hükmü) vâ-rid. olmuştur.»                                                         HİNDİYE, C. 5, 335-336

[117] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 144-152.

[118] Metinde geçen zarurî hallerde yabancı kimselerin avret yerle­rine bakmanın cevaz yönleriyle erkeğin ve kadının avret yerlerinin tarif ve îzahı «İslâmda Tesettür ve Haya» adlı eserimizde uzunca beyan edil­miştir.

[119] İLGİLİ FETVALAR:

Hind, üvey kızı Zeyneb'in kocası yabancı Zeyd'e görünmesi caiz olurmu?                                                                          

ELCEVAP... Olmaz.  FEYZİY.E, 495

Hind, süt oğlu Amr'e mahrem olup görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Eminlik olunca  (görünmesi caiz) ölür.         FEYZÎYE, 495

Zeyd'in, dâhil olduğu karısı Hind'in başka kocasından olan kızı Zey-neb, Zeyd'e mahrem olup görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Fitne korkusu olmayınca (görünmesi caiz) olur.

ALİ EFENDİ, C. 2, 248

Zeyd'e,  karısı Hind'in anası  Zeyneb mahrem  olup  görünmesi  caiz olur mu? ELCEVAP... Eminlik olunca olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 248

Zeyd'in karısı Hind, Zeyd'in üvey babası yabancı Amr'e görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, C. 2, 248

Hind, kız kardeşi Zeyneb'in kocası yabancı Zeyd'e   (eniştesine)  gö­rünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz.                                                ALİ EFENDİ, C. 2, 249

On bir yaşında olup şehvet sahibi olan Hind, üvey babası Zeyd'e gö­rünmesi caiz olur mu?

ELCEVAP... Fitne korkusu olmayınca (caiz) olur,

ABDURRAHİM, C. 1, 131

Genç olan Hind, üvey babası Zeyd'e görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP. ^Eminlik olunca olur.   ABDURRAHİM, C. 1, 131

Elli yaşında olan Hind, süt kardeşi Amr'e görünmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur (zira bu halde olanlar arasında eminlik ekserdir).

ABDURRAHİM, 131

Hind, kendisini Zeyd'e nikahladıktan sonra bu Hind kendinin oğlan kardeşi Amr'e görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, 131

Hind, anasının âhiret kardeşi  olan Amr'in  oğlu Bekir'e  görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz (zira yabancı kimselerdir).   ABDURRAHİM, C. 1, 131

Ölen Hind'in kocası Zeyd, kaynanası olup kırk yaşında olan Zeyneb ile bir evde sakin olmaları caiz olur mu?

ELCEVAP... Fitne ihtimali olunca (bir odada sakin olmaları caiz) olmaz.

ABDURRAHİM, C. 1, 131

Hind, kocası Zeyd'in oğlan kardeşi yabancı Amr'e (çelebisine) görün­mesi caiz olur mu? ELCEVAP...  (Fitne ihtimali çok olduğundan görünmesi caiz)  olmaz.

NETİCE, 544

Hind, oğlunun kızı Zeyneb'in kocası Zeyd'e mahrem olmakla eminlik olunca görünmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.    NETİCE, 542

[120] Zira Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur :

«Gözünü (haramdan) yum. Ancak kendi ailene ve cariyene bak.»

DÂMAD, C. 2, 539

Hidâyede bu hadîsi şerifden sonra şu hükümler mezkûrdur:

«Zira karısına bakmakdan daha yukarı olan dokunmak ve zevklen­mek mubahdır. Binâenaleyh karısının fercine bakmak daha evlâ ve mu-bahdır. Fakat yinede evlâ olan karı ve kocadan herbirisi diğerinin avret yerine bakmamasıdır. Zira peygamber  (S.A.V.)  şöyle buyurmuştur:

«Sizin biriniz ailesine geldiği vakit, kudreti yettiği nisbette örtünsün. Hayvan gibi soyunmasınlar (anadan üryan olmasınlar).»

HİDÂYE, C. 4, 85

— Kadının fercine bakmanın mahzurunun biriside, unutkanlık mey­dana getirir. Zira bu hususta eser (delil ve haber), vârid olmuştur.

Fakat Hz. Ömer'in oğlu Abdullah (R.A.) derdiki:

«Evlâ olan kocanın karısının fercine bakmasıdır. Zira böyle olunca (cima) lezzetinin manâsı daha iyi hâsıl olur.» HÎDÂYE, C. 4, 85

İLGİLİ FETVA:

Zeyd, cima zamanında karısı Hind'in fercine, Hind'de (kocası) Zeyd'in zekerine bakmak helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. ABDURRAHİM, C. 1, 130

[121] Metinde zikredilen azalara kadınların mahremlerinin bakabile­ceklerini Kur'anı Kerîm sarahaten beyan etmiştir. Bak sûrei Nur, âyet 31,

Ayrıca geniş izahattı malumat edinmek için «İslâmda Tesettür ve Haya» adlı eserimize müracaat etmek gerekir.

Bu mes'ele ile ilgili fetva hemen yukardaki maddenin izahında arz edilmiştir. Birde birinci cildin «Nikahlanmaları haram olanlar Babı» baş­lığı altında da uzun hükümler beyan edilmiştir.

[122] İLGİLİ FETVA:

Hâkim ve şâhid olan kimseden başkası şehvetsiz yabancı kadının yü­züne bakması harammıdır? ELCEVAP... Değildir (zira şehvetle bakmamaktadır). İBNİ NÜCEYM, 334

[123] Zira yabancı kadınla musafaha yapıldığında, erkek veya kadı­nın mutlaka şehveti hâsıl olur, Musafahada olan şey, kadının diğer ta­raflarına yapışmcada meydana gelir.

Böyle yapmak ise, büyük zinanın başlangıcı olan el zinası olmuştur.

Netekim Peygamber (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöy­le buyurmuştur:

«Gözlerin zinası, bakmaktır. Kulakların zinası, kendi arzusu ile (za-rûretsiz yabancı kadının sesini ve konuşmasını) işitmektir. Dilin zinası, (şehvet ve cima kelimelerini) konuşmaktır.

— Elin zinası, (şehvetle) yapışmaktır, ayağın zinası, (zina yoluna) yü­rümek (ve kadına dokunmak) tır.

—Kalb, (o fenalığı) arzu ve temenni eder. Fercde onu (zinayı) ya tas­dik eder veya tekzib eder.» Buharî, Müslim

Bu Hadîsi şerifin açıklayıcı izahı, «İslâmda tesettür ve Haya» adlı eserimizin «zinanın haranüığı» bahsinde beyan edilmiştir.

Diğer bir hadîsi şerifde Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyuruyor:     

«Her hangi bir kimse, yabancı bîr kadının eline dokunmaya bir yol (Ebelik, ameliyat, doktorluk, kırıksarma gibi zarurî bir yol)olmadığı hal­de dokuıı durursa, o kimsenin eline kıyamet gününde ateş koru konur.»

DÂMAD, C. 2, 540

[124] Hatta İmâmı Âzam ve İmâmı Muhamrned'e (RA.) göre, kadının diğer bir kadının ağzını öpmesi veya karşılaştıklarında ve ayrılacakları zamanda, bir kadının diğer bîr kadının yanağını öpmeside mekruhdur; yani, harama yakın günahdır.

îmâmı Ebû Yusufa göre, mekruh değildir. Zira Resûlüllah (S.A.V.) Hz Cafer (RA.) Habeşistandan geldiğinde kucakladı ve iki gözünün ara­sım öpmüştü.  DÂMAD, C. 2, 541

Binâenaleyh,  biraz  ileride geleceği  gibi elbisesini  giymiş  olup  ve avred  falan  olmayan  kimselerin   şehvet   tehlikesi   olmayacağından   ku­caklaşmaları caizdir.

[125] Musâfahalaşmak bütün peygamberlerden devamede gelen bir sünnettir. Yolda ve her hangi bir yerde karşılaşan Müslümanların elle­rini bir birinin elinden tutarak sıkı sıkıya bir musafahada bulunmaları muhabbete ve günahların afvına vesiyle olur. Ahlak ve Hadîs kitabla-rmda bu hususta uzun malûmat vardır.

İLGİLİ FETVA:

Müslümanların, bayram, cuma ve diğer günlerde bir birleriyle karşı-laşdıklarında musâfaha etmelerinde beis var mıdır? ELCEVAP... Yoktur. BEHÇE, 551

İlmi ile âmil olan âlim.üe adaletli devlet reisinin ve ana ile babanın elini öpme hususunda da birkaç cümle arz edelim.

Şârih Dâmad şu mes'eieleri beyan, ediyor:

«Âlim veya zahidin eli, dîni aziz kılmak için öpülür. Sultanın eli ada­letinden için öpülür. Bunlardan başkasının eli ise, Müslümanlığına tazim ve ikram için Öpülür.

—  Süfyâni Sevrî dedi ki,

—  Âlimin veya âdil sultanın elini öpmek sünnettir.

—  Bunun üzerine, Abdullah bin Mübarek,    Süfyâni* Sevrînin başını öptü ve: lâkin âlimin başını Öpmek daha iyidir (dedi).

— Tenvîrül ebsarda beyan edildiği üzere:

—  Bir kimsenin kendi elini öpmesi mekruhtur.    Keza, âlimlerin ve sultanların sağındaki ve solundaki yerleri öpmekde mekruhdur. İşleyen ve râzi olan günahkârdırlar. Zira bir nevi puta tapmaya benziyor.

—  Şayet ibâdet kasdiyle âlimin, zahidin ve devlet reisinin etrafında­ki yeri Öperse, tekfir olunur. Selâmlama kasdiyle secde yapan kimsede kâfir olmaz. Fakat büyük günah işlediğinden günahkâr olur.

—  Fetâvayı zahîriyede ise, herhangi şekilde olursa olsun, bir kimse, diğer bir kimseye secde yaparsa, mutlaka kâfir olur.

— Şemsül eimme-i Serahsî buyurdu ki:

—  Allahdan başkasına tazim kasdı ile secde etmek küfürdür.»

DÂMAD, C. 2, 542

Dürrü Müntekada Müctebadan naklen şöyle beyan ediyor: «Selâmla beraber rukûa yaklaşarak secde ve boyun eğmek gibi eğil­mek mekruhtur.

— Fakat gelen kimseye tazim kasdiyle kalkmak caizdir veya mendüp-dür. DÜRRÜ MÜNTEKA, 542

Fetâvayı Hindiyede şu hükümler mezkûrdur:

«Alim, fakih veya zahid olan bir kimsenin yüzünü dîni aziz kılmak için öpmekte beis yoktur.

«İmamı Âzam ve İmamı Muhammedin (R.A.) kavlinde bir erkeğin di­ğer bir erkek-in ağzını, elini ve başka bir tarafını öpmesi mekruhdur.

«İmamı Ebu Yûsuf (R.A.) ise, adam bir tek izarlı iken sarılmak ve öpmekte beis yoktur.

«Fakat kucaklaşmak, gömlekli veya elbiseli iken olursa, veya öpüş­mek şehvet kasdı ve tehlikesi olmadan sırf sevgi ve hürmet için olursa, bütün müctehidlerin ittifakı ile caizdir. Fetâvayı kazınanda da böylecedir.

«Bir kadının, diğer bir kadının ağzını veya yanağını karşılaşdıkları ve­ya veda ettiklerinde öpmesi mekruhdur.                                   

«Ebülleysi Semerkandî (R.A.) ise, öpüşmeyi beş şekilde ve gayede olur diyerek, şöyle zikretmiştir:

a)    Merhamet öpmesidir ki; babanın çocuğunu öpmesi gibi,

b)    Selamlaşma Öpmesi ki; mü'minlerin bazılarının diğer bazısını öp­mesi gibi.

c)    Şefkat ve hürmet öpmesi ki; evlâdın ana ve babasını öpmesi gibi.

d)    Sevgi ve saygı öpmesidir; bir adamın kardeşinin alnım öpmesi gibi.

e)    Şehvet öpmesidir ki; adamın kendi aile ve cariyesini öpmesi gibi.»

HİNDİYE, C. 5, 369

[126] Çocuk yapmamak veya çocuk olmamak için alman tedbirlerin cevaz yönleri ve caiz olmayan şekilleri «Mültekâ Tercümesi» nin birinci cildinin «Kölenin Nikâhı Babı» başlığı altında uzun izahat verilmiştir. Oraya müracaat etmek fâideli olur.

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/153-159.

[127] İLGİLİ FETVALAR*:

Zeyâ, Amr'den malum pahaya satın alıp elde ettiği mürâhika câijiye ve cimaa kudreti olmakla Zeyd, cima-ı ve devâisi (öpmek, sıkmak ve şâi­re) ile cimarian birine kasdetse, istibrâdan evvel cima-ı ve cimam devâisi Zeyd'e helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 559

Zeyd, cariyesi Hind'i Amr'e nikahlayıp Amr'de Hind'i cima ettikten sonra Amr ölse, Zeyd Hind'i iddet bittikten sonra istibrâsız cima etmesi caiz oulf mu?                                                                                  

ELCEVAP... Olur.   BEHÇE,;559

[128] İstibrâyi iskat (düşürmek) için hile etmek caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.       İBNİ NÜCEYM, 333

[129] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 160-162.

[130] İLGİLİ FETVALAR:

Hamamda istimal olunup çirkef ve pislikle karışmış olmakla su vas-

fından çıkıp necis olmuş olan suyu hıyar, kabak, patlıcan ve diğer sebze­lerin bahçesine akıdıp o ekilmişleri sulamak caiz olur mu? ELCEVAP .. Olmaz (Zira safî idrar gibidir). FEYZİYE, 497

Bal veya zeytin yağı veya diğer taamlardan biri necis olmuş olsa, o bal, yağ ve taamı eti yenen hayvana yedirmek caiz olur mu? ELCEVAP...  Olmaz.   (Hatta satışlarıda necis olmaları hasebiyle haram­dır).     BEHÇE, 553

Bir hamamın çirkefinden sulanan bahçenin yerinde olan kabak, hı­yar ve patlıcanın yenmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. (Safi idrar gibi olmayınca sulanan yenir).

ABDURRAHİM, 130

[131] İLGİLİ FETVA:

Fışkı ve gübre tabir olunan hayvanların tersinin alış verişi caiz olur mu?                                          

ELCEVAP... Olur.  FEYZİYE; 496

[132] İhtikâr: Bir gıda maddesini veya Sbû Yusuf'a göre bütün~ in­sanların faydalanacağı maddeleri satın, alarak onu pahalı satmak için sak­lamaktır. Bu saklama müddetide kırk (40)  gündür.

Nitekim bir hadîsi şerifde şöyle buyrulmuştur:

«Her kim fiatın artması ve pahalılaşması kaseliyle halkın rızkını kırk gün ihtikâr ederse, Allanın ahdi misâlundan (kulluğundan) uzaklaşır. Al-lâhda ondan uzaklaşır.»   Ahmed bin Hanbel^ Hâkim

Diğer bir hadîsi şerif meali;

«Her kim, Müslümanların medâri maişetleri (Geçim hayatları) üze­rinde ihtikâr ederse, Allah (C.C.) o ihtikâmya cüzzam hastalığı ve iflâs belası eriştirir.»  îbni Mâce, Beyhakî

Diğer hadîsi şerifde şöyledir :

«Kim ki ihtikâr eder, elbette o kimse âsi ve günahkârdır»       Müslim

Başka bir hadîsi şerif meali:

«Ticaretle meşgul olan mezruktur (rızka kavuşur). İhtikâr eden kimse de, mel'undur.» îbni Mâce, Dâremî

Diğer bir hadîsi şerifde şöyle buyrulmuştur:

«Her hangi bir kimse, kırk gün ümmetimin nafakası üzerinde ihti-kârcılık yaparda sonra bu kazancını sadaka olarak dağıtırsa, onun bu sadakası kabul olunmaz.»   İBNÎ ASÂKİR, TECRİD TER. C. 6, 549

İhtikârın zemmi ve bu fenalığı âdet etmekten tahziri muhtevi pek çok hükümler vardır.

Halkan felâketiyle saadet temin etmek isteyen muhtekirler (ihtikâr-cılar) beşeriyetin en sefîl tabakası olduğu için İslâm dîni en büyük cidal ve muhâreBesini bunlara karşı açmıştır. İnsanları bu uğursuz kazançdan men edip kaçındırmak hususunda pek çok hadîsi şerifler vârid olmuş­tur «Yukarda tercemelerini naklettiklerimiz birer numuneden ibarettir.

[133] İLGİLİ FEYVALAR:

Müslüman Hind'e, bağında hâsıl olan üzümünü meyhaneci (şarapçı) olan zimmî Amr'e satması caiz olur mu? ELCEVAP... Caizdir.    BEHÇE, 553

Şişe kâse veya şişe bardak içinde olan şarabı görünen bir yere ko­yup telezzüzen (zevklenerek) bakmak câîz olur mu? ELCEVAP... Mekruhdur.

Şaraba tuz veye ekmek atılıp ilâçla sirkeye kalb olsa, o sirkenin yen­mesi ve ele alınması şer'an caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.  ABDURRAHİM, 130

[134] İLÇİLİ FETVALAR:

Müslüman Zeyd, zimmî Amr'den şarap satın alıp içse, parası Zeyd'e (Zeydin vermesi) lâzım olur mu? ELCEVAP.7. Olmsz (Zira şarap mâli mütekavvem değildir).

İBNİ NÜCEYM, 143

Zimmî Zeyd, şu kadar kilo şarabini Müslümana şu kadar paraya sat­sa, bu alış veriş sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz (Zira Müslümana şarabın her şeyi haramdır).

NETİCE,238

[135] Bir hadîsi şerifde şöyle buyrulmuştur :

" «Hiç şüphe yok ki, fiat tâyin eden; (az vererek) kısan, (çok vererek) yayan, nzıkîandıran ancak Allandır.»  SELÂMET YOLLARI, C. 3,50

Bu hadîsi şerif, narh koymanın zulüm olduğuna delildir. Esasen narh umum piyasanın durumuna bağlıdır. Bütün mallar ortada olur, bu halde iken malın fiatı iner veya çıkabilir. Piyasanın durumu ile ilgili olarak narh değişir.

Müteahhirin ulemâsından bâzıları, et ile yağdan maada yiyeceklerde halkın zarara maruz kalmaması için, narh koymayı hoş karşılamışlardır.

İLGİLİ FETVA:

İhtisap nâzın olan Zeyd, eşyaya kıymetiyle narh verdikden sonra bâzı esnaf teaadî ve tecâvüz edip o eşyayı kıymetinden ziyâde paha ile satarsa, (ihtisap nazırı) Zeyd, -o kimseyi tâzire (azarlamaya) kadir olur mu?                                                                              

ELCEVAP... Olur.    İBNİ NÜCEYM, 334

[136] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/163-167. 

[137] Zira Peygamber (S.A.V.) efendimiz, Ebû Bekir (R.A.) ve Ömer (R.A.)  le müsabaka yapmışlar ve Resûlüllah  (S.A.V.)  müsabakayı geç­miş (kazanmıştır).

Aynı zamanda cihadda da lâzımdır. Zira cihad sebeblerini öğrenmek ve cihadda muvaffakıyyeti elde etmekiçin müsabaka ilmine muhtaç olu­nur.  DÂMAD, C. 2, 549

[138] İLGİLİ FETVALAK:

Zeyd, Amr ile bir oyunda her hangisi mağlup olursa, galip olana şu kadar para vermek üzere konuşup sonra o oyunda Zeyd Amr'e galip olup Amr'in şu kadar parasını almış olsa, Amr bu meblağı Zeyd'den geri al­mağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur. (Zira her iki tarafdan yapılan şartla müsabaka caiz de­ğildir. Öyle oluncada geri almak.hakkı vardır) BEHÇE, 554 - Bir gemi, denizin kenarına yakın mahalle geldiğinde gemiye binen­lerden Zeyd, Amr'e «eğer gemiden yüzerek kenara varıp oradan yine ge­miye gelirsen sana bir tüfenk vereyim» dediğinde Amr'de «o mahalle yü­zerek varıb gelmezsem sana bir tüfenk vereyim» diyerek her iki tarafın bu şekilde konuşmalarından sonra Amr yüzerek kenara varıp yine gemi­ye geldiğinde bu söze binâen Zeyd'in bir tüfengini (tüfeğini) alsa, Zeyd tüfengi Amr'den geri almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. (Zira müsabaka meşru şekilde olmamıştır) BEHÇE, 554

[139] Zira Peygamber (S.A.V.)  efendimiz şöyle buyurmuştur : «Bir kimse,  (meşru olan)  davete icabet etmezse,    Allaha (C.C.) ve Resulüne âsi olmuş olur.» DÂMAD, C. 2, 550

Eğer davet edilen kimse, oruçlu olursa, icabet eder ve duâ eder. Şa­yet oruçlu olmazsa icabet eder, yer ve duâ eder. Oruçlu olmadığı halde yemezse, günahkâr olur ve davet edene cefâ etmiş olur.

[140] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, hanesinde müsâfiri olan Amr'e taam getirdiğinde Amr o taam­dan Zeyd'in (hane ve taam sahibinin) izni olmadan sâiîe (isteyiciye) ver­mesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  İBNİ NÜCEYM, 334

Zeyd, helâl olan malından bazı günlerde taam pişirib fukarayı sevab niyyetiile taam yedirerek doyursa,sevabanailolurmu?ELCEVAP...Olur.                                                  ABDURRAHİM, 134

[141] Zira halka örnek olan kimseler îkaz ve nasihat vazifesinin son şekli olan geri dönüp gitmeyi yapması lâzımdır.

Nitekim Hz. Ali (R.A.) diyor ki:

«Ben bir yemek sofrası hazırlamıştım ve bu sofraya Resûlüllah (S.A.V.) i de davet etmiştim. Fakat Resûlüllah (S.A.V.) evde resimler gördü ve geri döndü (gitti).»     DÂMAD, C. 2, 550

Mâsiyet ve gayri meşru meclislere oturmamayı Cenabı Hak şu meal­deki âyeti kerime ile beyan ediyor:

«O halde (Allâhü teâlanın âyetlerini) hatırladıktan sonra artık o zâ­limler güruhu ile beraber oturma.» En'âm Sûresir 68

Diğer bir âyeti celiylede şöyl ebuyrulmuştur:

«O (Allâhuteâla) size kitabda: Allanın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla (âyetlerle) eğlenildiğini işittiğiniz zaman onlar bundan başka (eğlenceden başka) bir söze dahneaya kadar, yanlarında oturmayın. Çün­kü o zaman siz.de şüphesiz ki onlar gibi (zâlimler veya kâfirlerden olur­sunuz), diye (bir âyet) indirmiştir. Allah (C.C.) muhakkak ki münafıkları-da, kâfirleri de cehennemde topdan bir araya getirecek olandır.»

NİSA SÛRESİ, 140

Bu ikinci âyette, daha evvel indirildiği beyan edilen âyet yukardaki mealini naklettiğimiz En'âm Sûresinde 68'inci âyettir. Zira o âyet, Mek-ke-i Mükerremede nazil olmuştu. Bu son âyet ise, Medîne-i Münevverede nazil olmuştur.

[142] İLGİLİ FETVALAR:

Sofiyenin muntazaman konulmuş fiil ve hareketleri ve munasilb olan san'at ve hünerleriyie deveran nâmında olan raksları ve mevlevîler-in se­mâ nâmında olan dönmeleri, def, kudüm ve ney çalmalarına izni şer'î var-rtudır?                                                                                         

ELCEVAP... Asla yokdur ve kötülükleri gayet çoktur.    

ABDURRAHİM, C. 1,8.131

Zamane mutasavvifesinin hareketi devriye nâmiyle ettikleri şen?î (kö­tü) fiil helâl olur mu?                                                                  ELCEVAP... Raks olmakla haramdır. Fukahâdan helâlhğına zâhiij) Olan yokdur. O kötü fiil zikrullaha mukârin. olmasa, işleyenlerde «Helâl» di­yemezler. Böyle olunca zikrullaha mukarenetle kötüîükde ziyâde olurken nasıl «Helâldir» diyebilirler.  ABDURRAHİM, C. 1, S. 131

Müslüman kardeş! Bu fetvalara çok dikkat et, zira haram, olan bu amelleri bugün Müslüman geçinenlerden bazıları harıl, harıl yapmakda ve bir iftihar vesiylesi saymakdadırlar. Heyhat, hey hat.

Raksın, çalgı ve oyun hayalarının geniş îzahı «İslama sokulan Bit'at ve Hurafeler» le «İslâmda Evliya Meselesi ve Hârikalar» adlı eserlerimizde beyan edilmiştir. Oraları mutlaka okuyunuz.                                 

[143] Zikrin fazileti hakkında «İslâmda Evliya Meselesi ve Hârikalar» adlı eserimizde geniş malûmat arz edilmiştir.

Fakat, burada bir hadîsi şerif meali arzedeîim, buyruluyor ki: «Zikrullahdan gafil (ve fâsık) kimselerin yanında Allahı zikretmek (Allahdan bahsetmek, Allahı hatırlamak) Allah yolunda cihâd eden kim­se gibidir.»    DÂMAD, C. 2, 551

[144] Zira mübarek kelimeleri hakir dünya eşyası ve kötü hırslı eme­line âlet ediyor. Riyakârlık, din istismarcılığı gibi kötü hareketlerdendir.

[145] Metinde sayılanları birer birer açıklamaya çalışalım. Kur'an okunurken sesi yükseltmenin mekruhluğu:

İbni Âbidinde letâvâyi Beaıâziye'den naklen şu hükümler mezkûrdur: «(Kur'naı Kerîm ve) zikri ilâhîyi yüksek sesle yapmak haramdır.

— Zira ibni Mes'ud (R.A.), yüksek sesle tehlil ve salevatı şerife oku­yan cemâati mescidden çıkarmıştır ve demiştir ki:

— Sizi ben bid'atcılardan (dinde yeri olmayan şeyi dine sokanlardan) başka bir şey görmüyorum (yâni, siz bid'atcısınız).»

—  Bundan sonra Bezâzı şunları söylüyor:

—  Sahih rivayette Peygamber (S.A.V.) den rivayet olunmuştur ki,

— Resûlüllah (S.A.V) yüksek sesle tekbir alanlara dedi:

—  Nefislerinize şefkat ve merhamet edip acıyınız    (bağırarak kendi­nizi tahribetmeyiniz). Zîra siz, sağıra ve gaibe duâ etmiyorsunuz. Şüp­hesiz siz, işitici, görücü ve size yakın olarak sizinle beraber olana duâ edi­yorsunuz..%    İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 350

İbni Âbidinin devam eden satırları:

«Ama zikri ilâhîyi sesi yükselterek yapmak caizdir. Nitekim ezanda, hutbede, cumada ve hacda yüksek sesle zikri ilâhî yapıldığı gibi.»

Bu cümlelerden anlaşılıyor ki, meşru olan zikri ilâhîler ve haddi aş­madan yapılan zikri ilâhîler caizdir.

Kur'anı Kerîm, okunurken daha sakin ve huzurla okumak gerektiğin­den feryad ederek okumak elbet mekruhdur. Zikri ilâhîlerde de hopla-yarak, zıblayarak feryad edip zikirde bulunmakda mekruh ve bid'attır.

Kmyadan naklen Dâmad da şu hükümler mezkûrdur :

«Kur'anı Kerîmin hatmi esnasında sesli olarak ihlası şerifi okumak üzere cemâatin toplanmasında beis yokdur. Fakat bir kişi okur, diğerleri-de dinlerse, bu daha evladır.»  DÂMAD, 552

Cenazeyi götürürken cenazenin^ önünde ve yanında yüksek sesle zik­ri ilâhîde bulunmakda kerâhat ve günahdır.

İLGİLİ FETVALAR:

Mescidi şerif de yüksek sesle zikretmek haram mıdır? ELCEVAP...^Haramdır.  İBNİ NÜCEYM, 333

Cenazeyi teşyî eden kimselerin, zikrullah veya    Kur'anı azîmuşşanı okumakla sesi yükseltmelerinde kerâhat var mıdır? ELCEVAP... Vardır.                                                            BEHÇE, 556

Zeyd, kur'anı azîmuşşanı fatiha dan Sû re-i Fîle yahut Sûre-i İhlasa va­rıncaya kadar kıraat edip (okuyup) diğer sûreleri kıraat etmeyip ( oku-mayıp) Amr'e «sen kıraat et» demekle Amr'de niyâbeten (başkasının va­zifesini onun yerine) Zeyd'in kıraat etmediği sûreleri kıraat etse (okusa), Zeyd. (Kur'anı başından İhlas'a kadar okuyan adam), Kur'anı azîrnüş-sânı hatmetmiş olur mu?                                                              

ELGEVAP... Olmaz.                                                                     

Bu surette Amr o sûreleri okuduğunda hazır olup dinleyen kimseler Kur'anı azîmüşşan hatminde bulunmuş olup Kur'an hatminde bulunan­lara vâd olunan ecre (sevaba) nail olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar. BEHÇE, 557

«İbâdeti bedeniyyede niyabet (diğerinin vazifesini yapıvermek) câri değildir» şehâdet üzerine şehâdet bahsi. DÜRER ŞERHİ GURER

Zeyd, Öldüğünde akrabası veya ahbabı kefenine bâzi âyeti kerîme ya­zıp böyle defnetmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette âyeti kerîmeden bir şey yazmayıp lâkin me'sür olan (va-rid olan) duaları kefinine yazıp veya kâğıda yazıp beraber defnetmesi caiz olur mu?

ELCEVAP... Kabrine koymaya cevaz verilmiştir. Ama bedenine değme­mek gerekdir,    ABDURRAHİM, C. 1, 134

Ebussuud (R.A.) hazretlerinden (beyan edilen fetvada) bir kasaba kabristanında defn olunan ölmüş Seyd, cazu (hortlak) olmakla geceierdo bâzı kimselerin-evlerine varıp «ya falan ya falan» diyerek nida etmekle o kimseler Ölüp dâima bu şekil üzere .insanların telefine sebeb olduğu meşhur ve raütevâter olup âmmeye zararı olsa, bunun define çâre nedir? diye istendiğinde; cevaplarında: bu-Zeyd kabrinden çıkarılıp başı kesilir Eğer zarar giderilmiş olmazsa, yakılır, diye fetva vermişler. Bu cevap bir asla (esâse) dayanıp bu şekil üzere amel olunmakda beis var mıdır?

ELCEVAP... Bu hususda muteber fıkıh kitabîarında mesele görülmemiş-dir. Lâkin bu cevap usul kitaplarında yazılmış olan «umûma olacak za­rarı def etmek için husû?un zararı yok ve fesatlıkdan ikisi tearuz ettikle­ri (karşılaşdıkları) vakit, zararı hafif olanı işlenmekle zararı büyük olan terk olunur.» asıl (ve esas)ları üzerine mebr.idir. 3u cevap ile amel olun­makda beis yokdur.                                                             NETİCE, 542 Zeyd, şifa niyyetine hasta olan bazı kimseler için âyeti kerime yazıp o kimselere verib bunlarda rızalarıyla Zeyd'e bir miktar para verseler o para Zeyd'e helâl olur mu?

ELCEVAP... Olur.     HAMİŞİ BEHÇE, 551

Vaiz meclisinde yüksek sesle konuşmanın mekruhluğuda yukardaki sebeplerdendir. Ayrıca vaizle ilgili fetvalanda zikredelim :

Dürrü Muhtar'da şu hükümler beyan edilmiştir:

«Vaiz ve nasihat eden kimsenin, minber ve kürsi üzerinde kolunu ve ayağını minberin üzerine koyup vurması ve konuşma esnasında kalkıp oturması ve inip çıkması mekruhdur.»  DÜERÜ MUHTAR, C. 2, 555

Vaiz Zeyd, camilerde kürsilere çıkıp peygamber (A.S.) hazretlerinin yüksek şanlarına münâsib olmayan tâbir ile ehîî sünnet vel cemaat akai­dine muhalif Beni Isrâü hikâyeleri ve diğer asılsız bâtılları nakletmekle Müslüman cemaatı şaşırtıcı gedikler açmak âdeti olsa, şeriat hâkimlerinin üzerlerine Zeyd'i yazıldığı üzere kürsiye çıkmakdan men etmek lâzım mıdır?.,                                                                  

ELCEVAP... Vâeibdir BEHÇE, 558

Zeyd, namazda iken Amr Zeyd'in yanında bazi lağviyyat söyleyip Zeyd de namazda kahkaha ile gülüp namazı fasit (^lsa, Amr'e ne lâzım olur?                                     

ELCEVAP... Günahkâr olur.

 AB^URRAHİM, C î, 133

[146] İLGİLİ FETVA:

Müslümanı gıybet etmek haram olduğu gibi, zimmîyi de gıybet et­mek haram olur mu? ELCEVAP... Olur.                                                              BEHÇE, 556

Ehâlisi sâlih olan bir mahallede icarla sakin olan Zeyd, mâsiyetleri irtikâb etse mahalle halkı yahut evin sâhibî bu sebeple Zeyd'i mahalle­den çıkarmağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmaz, lâkin mâruf ile emrederler. İBNİ NÜCEYM, 331

[147] Peygamberimiz   (S.A.V.)  bir  hadîsi  şeriflerinde buyurmuştur: «Fâcir (fâsık) kimseyi zikredin ki, insanlar ondan  (onun şerrinden)

kaçınsın.» KEZA DÂMAD, C. 2, 552

İLGİLİ FETVA:

Bir beldede boyacı taifesinden birkaç kimse, kırmızı boyaya bâzı necis kan katıp o boya ile bâzı elbise boyayıp sahiplerine bildirmeyib pis­leyerek insanlara zarar üzere olup. ve Müslümanlar bilmemekle beraber o elbise ile namaz kılmalarıyle emri bil mâruf âdetleri olan Müslüman­lar tenbih ve nasihat ettiklerinde dinlemeyip bu şekil üzere zarar vermek âdetleri olmakla şer'i şerif hâkimine duyursalar, hemen hâkim bunları yasaklayıp men etmeğe ve tazire kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 557

Gıybet, nemime ve yalan gibi ahlâkı zemîme hakkında istenen ma­lumat, hadîs ve ahlâk kitaplarında mezkûrdur.

[148] Meşru olmayan haram oyunları oynamak haramdır. Bu hu­sus Kur'anı Kerîm'de şarabın kötülüğü ile beraber şöyle beyan edilmiş­tir:

Ey îman edenler! İçki, kumar, (tapmaya mahsus) dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bun (lar) dan kaçının ki, muradınıza eresiniz.» Mâİde Sûresi, 90.

Peygamberimiz (S.A.V.) efendimizde bir hadisi şerifde şöyle Duyur­muştur :

«Üç oyundan başka Müslümamn bütün oyunları haramdır, (Helâl olan üç oyun ise) Müslümamn ailesi ile oynaşması, atını tâlim ve terbiye için müsabakaya girişmesi ve ok atışması (buraya her türlü silâh atla ve atış-

ma tâlimi girer) helâldir.»

TİRMİZÎ, EBÛ DÂVUD

İLGİLİ FETVALAR:

İnsanlar arasında kumar veçhi üzere şâyî olan ceviz ve yumurta oyun-ları helâl mıdır, yoksa haram mıdır? ELCEVAP... Haramdır.

Bu surette yazıldığı üzere olan oyunla kazanılan ceviz ve yumurta­lar kazananların    yahut onlardan satın alan    kimselerin yemeleri helâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  BEHÇE, 555

Kumarbazların bazısı, bazısından kumar  ile kazandıkları kırık yu­murtaları satın almak caiz olur mu?  ELCEVAP... Olmaz. (Zira haramdır)..  İBNİ NÜCEYM, 153

[149] İLGİLİ FETVA:

Camız ve kara sığır kesmeyi san'at edinen kimse, camız ve kara sı­ğın ücretle şer'i şerifin beyanı üzere kesmeyi san'at edinip kesmesi mek­ruh mudur, yoksa haram mıdır? ELCEVAP... Mubahdır.    BEHÇE, 555

[150] Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurmuştur:

«A 11 a hu teâla, saça saç bitiştiren (ulayan, ekleyen) ve saçma saç ulat-tiran kadına, yüze (veya bedenin diğer yerlerine) iğne kakması yapıp çî-vitleyene ve iğne dürttürmeyi yapdirana (yâni, yapana ve yapdırana) ve yüzünün kıllarım alan makyajcı kadına ve aldıran kadına, lanet etsin.»

Tabaranî

Diğer rivayette şöyle buyruimuştur:

«Kadınların yüzünden kıl yolan makyajcı kadına ve makyaj yapdı-ran kadına, (genç kadınlara benzemek maksadiyle) dişleri sivrilten ve sivrilttiren kadına, yüze ve vücuda iğne kakması (çizgisi) yapıp üzerine çivit (ve emsali şeyleri) dökerek deride dövme yapan ve yapdırana ve saça (ister kendinin, ister başkasının) saçım bitiştiren ve bitiştirttiren ka­dına Allâhü teâla lanet etsin (belâsını versin).»       İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 328

İbni Âbidin (Tebyînilmehârim» adlı eserden naklen şu hükümleri zikrediyor :

«Yüzden (yanaklardan) kılı gidermek haramdır. Ancak kadının saka­lı ve bıyığı biterse, gidermek haram olmaz. Belki müstehab olur.»

İBNİ ÂBİDİN, C. 5, 328

Hindiye'de şu hükümler mezkûrdur :

«Kadının, alın saçlarına ve Örüklerine insan saçından başka hayvan­ların tüyünden (ve başka şeylerden) koymasında (bitiştirme ve bağla­masında) beis yokdur.» HİNDİYE, C. 5, 358

«Eğer kadın, başına isabet eden hastalıkdan dolayı başım kazırsa, beis yokdur. Şayet kadın, erkeğe benzemek kasdiyle başını kazıdır (kırk-dırır)sa işte bu mekruhdur.»  HİNDİYE, 328'

[151] Keza, beyti şerif hakkı için veya rneş'arı haram hakkı için de­mekte mekruhdur. Zira hiç birleyin Allah (C.C.) üzerinde hakkı yoktur. Ancak Allâhü teâîanın rahmeti dilediği kimseye şâmildir ve hiç bir şey . onun üzerine vâcib değildir.  DÂMAD, C. 2, 554

Mevlidlerde «hakkı için» söylenenler, yerine «hürmeti» demek lâ­zımdır. Zira «hakkı için» demek mekruhdur,

İLGİLİ FETVALAR:

Dua sonunda «Sübhane Rabbina Rabbil İzzeti Amma yasıfûn» demek mi evlâdır, yoksa «Sübhane Rabbike Rabbil İzzeti Âmmâ yasıfûn» demek mi evlâdır?

ELCEVAP... «Sübhane Rabbina Rabbil İzzeti Amma yasıfûn» demek ev­lâdır. BEHÇE, 557

Hidâye sahibi «Tecnis» adlı eserinin «Namaz bahsi» başlığı altında bu hüküm aynıdır.

Meşâyihden Zeyd'in türbesinde olan toprakdan bâzı kimseler hasta­lara ilâç iddiâsiyle ve evlâdı olmayanlara evlâd hâsıl olmağa menfaati olur mülâhazası ile toprak çıkarıp, alıp götürür olsalar, bu şekildeki kö­tü fiillere düşgün olanları şer'i hâkim (diyanet reisi, müftü) muhkem ya­saklama ve men etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.  ABDURRAHÎM C. 1, 132

Bir kasaba halkının kadınlarının ekserisi,    bâzı günlerde cemiyetle (toplu halde)  kabristana gidip orada toplanıp ve ittifakla yas tutarak bağırıp, feryâdü figan eder olsalar, şer'i hâkim bunları böyle hal ve ha­reketten men etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Men etmesi lâzımdır,    ABDUKRAHİM, C. 1, 132

Fetâvayı Hindiyede de şu hükümler mezkûrdur;

Duâ ederken «peygamberiyin duası sebebiyle» demek caizdir.

— İzni ilâhî ve rivayetlerde vârid olan duâ, «Allah için güzel İsimler bulunan» dualardır.

— Duada efdal oîan, elleri birbirinden ayrı olduğu halde el ayasını (semaya doğru) düz olarak duâ etmektir.» HİNDİYE, C. 5, 318

Duanın çeşitlen ve fazileti hakkında hadîs ve ahlâk kitaplarına mü­racaat etmek lâzımdır.

[152] Peygamberimiz  (S.A.V.)  bir hadîsi şerifde şöyle buyuruyor :

«Çalgı (ve benzeri) âletlerin sesini kendi arzusu ile işitmek mâsiyet-tir (günahdır). O çalgı meclisine oturmak fâsıklıkdir. Ve bu çalgı sesiyle zevklenmek küfürdür (küfrânı nimettir).» DÂMAD, C. 2, 553

Müslümanları Kur'anı Kerîm meclisine gitmekten ve dinlemekten uzaklaştırıp, nefsin zevkini tatmin ettiren çalgı meclislerinin haram ve kötülükleri, İbni Âbidin Cilt 5, sahife 306 ve diğer din kitaplarımızda îzah edilmiştir. Ayrıca âcizane bizim «İslama Sokulan Bid'at ve Hurafeler» ile «İslâmda Evliya Meselesi ve Hârikalar» adlı eserimizde de beyan edilmiş­tir.

[153] İLGİLİ FETVA:

Mekke-i Mükerremeye kâfirin dâhil olup  ikâmet etmesi  caiz olur-mu? ELCEVAP... Olmaz.   ÎBNİ NÜCEYM, 332

[154] Haram olanlarla şifâîanmanm caiz olmadığına dâir bir hadîsi şerif rneâli şöyledir :

«Muhakkak Allâhü teâla, sîze haram kıldığı şeyde sizin şifanızı kıl-mamıştir.» Buhari    DÜRRÜ MÜNTEKA; C. 2, 555

Bu hadîsi şerifdeki hüküm, haram olanlarla şifalanmada fâide olma­dığı kat'iyyetle bilinmeyenlere mahsustur. Aksi takdirde bir haramla şi-falanmak kesin olarak bilinirse, caizdir.

Nitekim Dürrü Müntekâ Fetâvayı Bezâziden naklen şu hükümleri be­yan ediyor:

«Hadîsi şerifdeki, haramla şifalanmanın men edilmesi, şifalanmaya kesin bilgi olduğu zaman ki, boğazda kalan lokmayı şarapla geçirmenin ve susuzluğu gidermek için şarabın içilmesinin cevazına delâlet eder.»

DÜRRÜ MÜNTEKA, C. 2, 555 İLGİLİ FETVALAR:

Doktor olan Müslüman Zeyd, hasta   Hind'e «senin hastalığına deva (ilâç) ancak adam sütü içmekle olur» dese; Hind çocuk emdirici ZeyneV-in sütünü içmekle tedavi etmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olur.  FEYZİYE, 496

Evet, emme zamanı geçen yaşlı kimselerin insan sütünü içmeleri ha­ram olduğu halde, zarurete binâen ve şifalanma hususunda kesin oldu­ğunda tedâvîlenmek caizdir. Yukardaki fetvada da olduğu gibi.

Zeyd'in keçileri uyuz olup Zeyd'e «şarap içirmek ilâçdır* demeleriy-le Zeyd keçilerine şarap içirip sonra o keçileri bir kaç gün otluk yi­yip (ot yayılıp yesö) asla şarap içmese; sonra o keçileri boğazlasa, onla­rın  (keçilerin) etlerini yemekte beis var mıdır? ELCEVAP... Yokdur. BEHÇE, 549

[155] Tırnaklan kesmeyi ve başı traş ettirmeyi cuma günü yapmak veya yapdırmak sevabdır.                                                             

Dürer de beyan edildiğine gbre, bir kimse cumadan cumaya tırnak­larını kesmeyip fazla tehir ederse mekruhdur. Zira rızkı dar olur. Şayet zarurete binâen tehir ederse beis yoktur, hatta bir delile (cuma gününe), dayanarak tehir ederse müstehab olur.

Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur:

«Bir kimse, tırnaklarını cuma günü keserse, Allahü teâla o kimseyi gelecek cumaya kadar ve üç günde fazla olarak bütün belâlardan korur.»

DÂMAD, C. 2, 556

Kesilen tırnaklan defn edip gömmek lâzımdır. Bir yere atmakda da beis yoktur. Fakat, yüz numaraya ve gusledilen yere atmak mekruhdur.

Haftada bir eteği kazımak, koltuk altını yolmak ve bedeni yıkamak müstehabdır. Eğer haftada yapılamazsa, 25 günde bir yapmak bundan da­ha fazla ihmal edip kırk günü geçmemek lâzımdır. Zira kırk günden faz­laya varmak rnskruhdur.

[156] Harb de bulunan gâzîler için bıyık uzatmak ise, mendüpdür.

İLGİLİ FETVA :                                  

Kâfirlerle cihâd için kâfir memleketine dâhil olan askerlere tırnakla­rını ve bıyıklarını kesmeyip uzatmaları mendüp olur mu? ELCEVAP... Olur.    NETİCE, 542

Harbe çıkan askerlerin tırnaklarını uzatmanın sebebi, silâh olabile-ceğindendir. Bıyıkların uzatılmasındaki hikmet ise, büyük-heybetli ve kahraman görünmek içindir. Hz. Ömer (R.A.) orduya bu hususu emir bu­yurmuşlardır. Keza «dürer» adlı eserin «kitabül kerâhiye vel istihsan bahsi»nde de mezkûrdur.

[157] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 170-184.

[158] Mevât:   İşlenmeyen,  îmar edilmeyen ve  ekilmeyen yerdir.  Bu kelimenin ölüm mânasına  gelen  (mevt)   den alınması ve işlenen yerler

hakkında ihya tâbirinin kullanılması, işlenmeyen yerlerin ölüye; işlenen­lerin ise, diriye benzemesindendir.

İşlenmeyen bir yerin ihyası, onu zirâate elverişli hale getirmek, içine kuyu kazmak ve hendek açmak gibi şeylerdir.

îhyâ-i mevât — sahibsiz yerlerin ihyasının tarifi metinde geçmekle beraber îzah edici bir tarifi daha arz edelim:

Sahibsiz arazi: öyle bir yerlerdir ki, hiç bir kimsenin mülkü ve bir kasaba ve köyün mer'ası veya paltalığı (ormanı) olmadığı halde kasaba veya köyün en kenarındaki hanelerinden yüksek sesle bağıran kimsenin sedası işitilmeyecek derecede uzak olan yerdir.

Kasaba ve köye yakın olan yerler, ehâliye mer'â ve harman yeri ve paltahğı olmak üzere terk olunur ve bu yerlere «araziyi metruke = terk olunmuş arazî* denir.   MİR'ATI MECELLE, 465-466

Sahibsiz arazinin ihyasını nâtık şer'î delil meali: ürve (R,A.) den mervidir, o da Âişe (R.A.) den işitmiş olarak riva­yet edildiğine göre:

Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuşlar: «Her kim, bîr kimsenin mülkü olmayan bir yeri îmar ederse, o !yere sâhib olmağa, o kimse en lâyık kimsedir»  Buhâri

Urve (R.A.) demiştir ki:

«Ömer (R.A.) hilâfeti zamanında bununla hükmetti»   Buhâri

Diğer bir hadîsi şerifde şöyle buyrulmuştur : «Kim, çorak bir yer ihya ederse, o yer onundur.» Titmiz»

[159] Fetva ise, İmâmı Âzamin kav'ii üzeredir.

Zeyd, çorak (ve sahibsiz) sayılan araziyi İmâmın (Devlet reisinin) iz­ni olmadan ihya etse, Zeyd o araziye mâlik olur mu? ELCEVAP.;. Olmaz, BEHÇE,'568

[160] İLGİLİ FETVALAR  :

Kırım memleketi (keza diğer memleketler)  beldelerinden bir belde­de mahallesi içinde olub ahalisinin eskiden arabalarını çeke gelip hay­vanlarını durdura geldikleri bir yol kenarında vâki olan boş arsayı Kırım Hanları (devlet adamları) bir kimseye temlik etmesi caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  BEHÇE, 568

İki köy, aralarında olan mer'ada o köylerin ehâlüerinin hayvanları yüz seneden mütecaviz beraber ve ortak olmak üzere güdüle gelmişken hâla birinin ahâlisi «mahsus = hususi mer'âmızdır» deyip bir kaç kinişe de işitmekle şehâdet etseler makbul olur mu? ELCEVAP... Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 568

Bir köy halkının hususi eski meralarında başka bir köy halkından bir kaç kimse, haksız yere hayvanlarım gezdirip otlatır olsalar, birinci köy halkı o kimseleri men. etmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.  HAMİŞİ BEHÇE, 568

[161] Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadîsi şerifde §oyle buyurmuştur : «Kim, bir kuyu kazarsa, hayvanları için kendisine kırk arşın iğrek (çökme ve istirahat yeri) vardır.»   ÎBNİ MÂCE

Diğer bir hadîsi şerifde şöyledir:

-Ekinlik kuyusunun harimi  (etrafı), her tarafından üçyüz arşındır.»

HÂKİM

Diğer bir hadîsi şerif meali : «İnsanlar, üç şeyde ortakdırlar: Otda, suda ve ateşde.»

AHMED BİN HANBEL, EBÛ DAVUD

[162] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 186-190.

[163] Şirb, lügatta: içilecek su, hissesi, içme zamanı ve su yeri. Şer'î tarifi: Metinde zikredildiği üzere, ekin ve hayvan sulamak için su ile menfaatlanmak nevbetidir. MİR'ÂTI MECELLE, 462

Şirbin meşrûiyyetini nâtık deliller : Kur'anı Kerîm'den âyeti kerime meali : «Bİz  (hayvanlardan, nebatlardan,)  her hayat sahibi olanı sudan ya-

rattık. (Buna) hâlâ inanmıyorlar mı?»      ENBİYÂ SÛRESİ, 30

Diğer bir âyeti celiyle meali:

-İçtiğiniz o suyu gördünüz mü? O (tatlı suyu) beyaz ve yağmur yük­lü bulutlardan siz mi inömyürsunuz. Yoksa biz mi indiriyoruz? Biz dile-seydik onu acı kılardık. Şu halde niçin şükretmezsiniz?»

VAKIA SÛRESİ; 68, 69, 70

Peygamberimiz (S.A.V.) de şöyle buyuruyor:

«Müslümanlar, su, ot ve .ateş hususunda ortakdırlar.»    İBNİ MÂCE

Diğer hadîsi şerif meali:

« (İnsanlardan) men edilmeyen üç şey vardır: (onlarda) ot, su ve ateşdir.»  İBNİ MÂCE

[164] İLGİLİ FETVA:

Mülk olmayan nehirlerden bir büyük nehirin (ırmağın) bir tarafın­da tarlası olan Zeyd, o nehirden tarlasını sulamak istediğinde âmmeye zararı yok iken o nehirden tarlalarım sulayan bazı kimseler, Zeyd'i tar­lasını sulamakdan men etmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar.    BEHÇE, 564

[165] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, evinin mülkü    olan arsasında bir kuyu    kazdığında komşusu Amr'in kuyusunun suyu batıp Zeyd'in kazdığı kuyuya gelip onda zahir olsa, Amr «benim kuyumun suyudur» diye müdâhaleye kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 564

Eskiden bir hak ile Zeyd'in değirmenine akan suyu Amr haksız ola­rak suyu eski akdığı yerden çıkarıp başka yere akdırır olsa, Zeyd, o su­yu evvelki gibi değirmenine akıtmağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 562

Üç koy halkları, bir nehirden eskiden beri bir hakla tarlalarını sula-ya gelmişlerken hâlâ iki köy halkı diğer köy halkına «bu günden sonra

yalnız biz sularız» deyip onları hiç bir sebeb olmadan sulamakdan men etmeğe kadir olurlar mı?

ELCEVAP... Olmazlar  ALİ EFENDİ, C. 2, 250

Bir koy halkı eskiden beri tarlalarını bir hakla Zeyd'in tarlasında çı­kan sudan sulaya gelmeleriyle hâla o sudan tarlalarını sulamak istedik­lerinde Zeyd, «mücerred su benim tarlamdan çıkmakla size sulattırmam» diye halkı men etmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.    ALİ EFENDİ, C. 2, 250

Bir mahalle içinde vâki olan vakıf kuyunun suyundan mahalle hal­kı eskiden beri menfaatlana gelmişler iken halkdari Zeyd, «bugünden son­ra müstekillen ben menfa atlanırım» diyerek diğer halkı menfaatlanmak-dan men etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  ALİ EFENDİ, 250

Bir köyün mer'asinda menbâ olarak çıkıp eskiden köy içinden ak­makla halkı menfaatlana geldikleri suyu halkdan Amr haksız olarak es­ki akan yerinden çıkarıp evine akıdlp diğer halkı eski durumu üzere men-faatlanmakdan men etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira su umumun hakkıdır.)  ALİ EFENDİ, 251

Zeyd, bir kimsenin mülkü olmayan boş yerde yarık kazıp büyük bir nehirden su götürüp "tarlasını sularken Amr haksız olarak Zeyd'in kaz­dığı yarığını parçalayıp suyu ile kendi tarlasını sulamak istese, Zeyd (su yolu kaean adam), Amr'i men etmeğe kadir olur mu? ELCEVAP.     Olur. ALİ EFENDİ, 251

Zeyd, mülk olmayan nehirlerden olan bağının yanından akan büyük nehirden dolap ile su alıp bağını sulamak istediğinde kimseye zararı yok

iken alt yanında bağlan ve dolapları olan kimseler müeerred râzî olma­yız diye Zeyd'i men etmeğe kadir olurlar mı?

ELCEVAP.. Olmazlar.  ALİ EFENDİ, C. 2, 252

Zeyd'in bahçesinin bir nehirden su hissesi olmakla Zeyd ancak su hissesini Amr'e malum pahaya satıp parasını alsa, bu alış veriş sahih olur-mu?

ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Zeyd, bu parayı Amr'e red edip mezkûr nehirden bahçe­sini evvelki gibi sulamağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur. FEYZİYE; 497

Zeyd, evine akıdacağı suyu Amr'in evine akan suyun mülk olan ak-dığı yerden bir hak olmadan akıtmak istese, Amr Zeyd'i men etmeğe ka­dir olur mu?

ELCEVAP... Olur. (Zira o yol şahsın mülküdür).

FEYZİYE, 498

Zeyd, mülkü olan evinde su kuyusu kazmak istediğinde komşusu Amr, «kazacağın kuyu kuyumun suyunu çeker» diye Zeyd'i men etmeğe kadir olur mu?

ELCEVAP... Olmaz.

FEYZrYE, 501

Bir köye akıp halkı menfaatlana geldikleri ırmak üzerine Zeyd ye­niden değirmen yapsa halka zararı olmakla halk Zeyd'e binasını söktür-meğe kadir olurlar mı?

ELCEVAP.. .^Olurlar. FEYZİYE, 502

Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 191-195.

[166] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/191-195.. 

[167] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/197-199. 

[168] Eşribe, şarabın cem'idir. Lügatta eşribe, içilen mâyia (içkilere) denir.

Şer'î istilanda ise, içilmesi haram olan şeye denir.

Şarabın geçirdiği haddeler Kur'anı Kerîm'de dört âyeti kerime ile beyan edilmiştir ve şöyledir:

1  - Hazreti peygamber (S.A.V.) henüz Mekke-i Mükerreme'de iken nazil olmuştur ki, meali şudur :

«Hurma ve üzüm (ağaçlarının) meyvalarından içki yapıyor, güzel rı-zık ediniyorsunuz.    Bunda akh eren bir kavm için elbet bir ibret var»

Nalh Sûresi, 67.

Müslümanlığın ilk devirlerinde içki henüz helâl idi. Bu âyet o fiili ve vakıayı açıkîamışdır.

2  - Bundan sonra Hz. Ömer (R.A.)  bir gün Resûlüllah  (S.A.V.)'e dedi ki:

«Ya Resûlellah şarap: malı helak edici ve akü giderici olduğu açıkça malumunuzdur. Hak teâlâdan recâ eyieki şarabın ahvâlini bize beyan et­sin.»

Resûlüllah  (S.A.V.)  de:

«Ey Allâhım! Şarap hakkında bize açıklayıcı beyanım bildir.» diye duâ ettiğinde şu mealdeki âyeti kerime nazil oldu:

«Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah ve hem insanlar için fâideler vardır. Günahları ise, fâidelerinden daha büyüktür.»     Bakara Sûresi, 219

Bu âyeti kerime üzerine Müslümanların kimi «büyük günah» diye içkiyi terk etmiş, kimi de «insanlara fâideşi de var» deyip içmeyi bırak-mamışdir.

3 - Bir gün, Abdurrahman bin Avf (R.A.) bir ziyafet vermiş, Asha­bı Kiramdan bazılarıda o ziyafette hazır bulunmuşlardı.    Abdurrahman bin Avf (R.A.) onlara yedirmiş içirmişdi. Akşam namazının vakti olunca birisi imâm olmuş    «Kulya Eyyühel kâfirûn» sûresini yanlış okumuşdu. Bunun üzerine Hz. Ömer «Yarabbi bize beyanında zıyadelik yap»  diye duâ etmiş ve şu mealdeki âyeti kerime nazil olmuştu:

« (Ey müminler!) siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.»  Nisa Sûresi, 43

Bu surette içki yalnız namaz vakitlerinde ve ilk defa olmak üzere ha­ram kılınmıştır. Artık içenler onu yatsı namazından sonra içiyorlar. Sar­hoşluk zail olduktan sonra sabah namazını ve sabah namazından sonra da öğleyi, ikindiyi, akşamı ve yatsıyı kılıyorlardı.

4  - Utban bin Mâlik (R.A.) bir evlenme ziyafeti verdi. Müslüman­lardan bir kısım insanlarıda davet etti. Sâd bin Ebî-Vakkas (R.A.) da o arada idi. Ziyafet yemeği için hazırlanan kızarmış deve kellesini yedi­ler içtiler. Başlan iyice dumanlanınca asalet iddialarına kalkışdılar. Sâd (R.A.) de bu alanda kendi asaletini, soyunu, kavmini öğen. Ensârı (Medî-neli Müslümanları) hicveden bir şiir okudu. Ensardan biri buna öfkelen­di. Devenin sofradan kalkan kellesini alıp onunla Sâd (R.A.) in kafasını yaraladı. Sâd (R.A.) de Rasûlüllah (S.A.V.) efendimize müracaatla o en­sardan olan kişiyi şikâyet etti.

Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) :

«Yâ Rabb! Şu içki hakkında bize açıcı bir açıklama yap» diye duâ et­ti. Duanın akebinde şu mealdeki âyeti kerime nazil oldu:

«Ey îman edenler içki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlar* dan kaçının ki, muradınıza eresİniz.

—  Şeytan içkide, kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek ve si­zi Allâhı anmakdan ve namaz kılmakdan alıkoymak ister. Artık vaz geç-! tiniz değil mi?»     Mâide Sûresi, 90-91

Bu âyeti kerimeler geldikten sonra Hz. Ömer  (R.A.)  şöyle demişti :

«Vaz geçtik Yâ Rabb!»

Bu âyeti kerimenin gelişi ve yukardaki vak'a «Ahzab — Handek» mu­harebesinden birkaç gün sonra gelmiş ve olmuştu.

İçkinin böyle tedrici şekilde yasaklanmasının sebebi şudur :

Müslümanlar, içkiye alışmışlardı. Ondan maddetende çok fâideleni-yorlardı. Eğer birden bire kendilerine bu yasak tatbik edilseydi, belki o kadar müessir olmayacaktı. Onun için tedrici ve rıfk ile muamele edildi.

Enes (R.A.) anlatıyor:

«Biz içki âlemindeydik. Ben dağıtıyordum. Bir adam geldi;

—   (İçki haram kılındı— dedi. Arkadaşlar derhal  (şu içki kabîarını dök, temizle) emrini verdiler. O haberden sonra kimse ağzına içki almadı.»

Kur'anı Kerîm'de içki «Hamr» olarak zikredilmiştir. Bunu Resulü Ekrem (S.A.V.) şu suretlerle tefsir buyurmuştur :

«Üzümden içki olur, buğdaydan içki olur, arpadan içki olur. Hülâsa sizi sarhoş eden her şeyden men ederim.» EBÛ DÂVUD

Buraya kadar naklettiğimiz malumat kütübü fıkhiyyede, tefsir ve hadîs kitablarmda mevcuttur. H. Basri Çantay merhumun «Kur'anı Ha­kim ve Meali Kerîm» adlı eserin birinci cildinde de mezkûrdur.       ;

Şarap ve diğer içkiler hakkında Resûlüllah (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyuruyor:                                                   

«Her sarhoş eden şey şarapdır. Her şarapda haramdır.»     Müslim

Ömer (R.A.) den rivayet olunmuştur. Demiştir ki:                  

«Şarabın haram kılınması (hakkındaki âyet) şarap beş şeyden' yapı­lırken indi: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan ve arpadan. Hamr (şarap): aklı karıştıran her şeydir.»   Buharî, Müslim

Peygamber (S.A.V.) efendimiz bir hadîsi şerifinde de şöyle buyur­muştur :

«Sizi, çoğu sarhoşluk veren şeyin azından nehyediyorum (yasaklıyo­rum).»   İBNİ HİBBAN, TAH&VÎ

Diğer bir hadîsi şerifde şöyle buyrulmuştur :

Çoğu sarhoş eden içkinir azıda haramdır»       AHMED BİN HANBEL

Calibi dikkat bir hadîsi şerif meali de şöyledir:

«Ümmetimden bir takım insanlar şarabı mutlaka içecekler, ona (şa­raba) isminden başka bir ad (isim) takacaklar. Tepelerinde çalgılar çalı­nacak. Allah (C.C.) onları yere batıracak ve onlardan bir takım maymun­lar ve domuzlar yaratacaktır.»   BEYHAKI

Diğer bir hadîsi şerif meali:

Şüphesiz ki, Allâhü teâla şarabı haram kılınca ondan bütün faydala­rı almıştır.»   SALEBİ

Bu hadîsi şerif de beyan edilen hüküm mucibince şarapla tedâvilenme fâidesizdir.

[169] İLGİLİ FETVALAR:

Şarabdan pişirmekle    damlatılan malum terin katrasımı    haramdır, yoksa sarhoşluk vermesimi haramdır? ELCEVAP...Katrası (damlası) haramdır. BEHÇE, 563

Zeyd, ilâç için bâzı devalar ve yağlara şarabdan hâsıl olan bir fin­can teri karıştırıp hepsini bedenine sürse, onunla namaz kılmak caiz olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira necis olan şarap karışığı sürülmüştür).

ABDURRAHİM, C. 1, 5

Şarabdan başka sarhoşluk verenlerin necisliği ve istimali hakkında ge­niş malumat birinci cildin «Necasetler bâbi» adı altında beyan edilmiştir.

[170] Şarabın haramlığmı ve necisliğini beyan eden âyeti celiyleyi yu­karda birinci madde izahatımızda naklettiğimizden tekrara lüzum yok­tur. Dördüncü seferde gelen âyeti celiyleyi inkar olduğundan şarabın he­lâlliğim söyleyen, helâllığma inanan ve iddia eden kimseler, kafir olurlar.

İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, Amr'e «sana şarap haramdır. Bana helâldır« dese, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tecdidi îman ve nikâh (lâzım olur). ABDURRAHİM, C. 1, 89

Zeyd, şarabdan hâsıl olan ter,için «helâldir» dese, Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?

ELCEVAP... Tecdidi îman ve nikâh (lâzım olur). ABDURRAHİM, C. 1, 89

Bir kimse, helâli haram veya haramı helâl îtikad etse, tekfir olunur.

KEZA BEZÂZİYE

[171] İLGİLİ FETVALAR:

Bir köy halkından Müslüman Zeyd, Bağlarında hâsıl olan üzümünü sıkıp şarap edip satsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Şiddetle tâzir olunup Zecr ve men olunur.

ABDURRAHİM, C. 1, 114

Müslüman Zeyd, evine şarap götürüp isteyenlere evinde şarap satar olsa, böyle ettiği için Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tâzirle zecr ve men olunur. ABDURRAHİM, C. 1, 114

[172] İLGİLİ FETVA:

Hurma şırası veya bal şırası veya arpa şırası veya bunların emsalin­den yapılıp sarhoşluk veren şarabdan başka şerbetlerin sarhoşluk vermi-yecek mikdarı, telehhî    (zevklenmek)     kasdı olmadan içilmesi helâldir, yoksa az ve çoğu (yâni, az ve çoğunu içmek) haram mıdır? ELCEVAP.., Azı ve çoğu haramdır. BEHÇE, 563

[173] İLGİLİ FETVA:

Zimmî (gayri müslim) olan Zeyd, şerefi îslâmla müşerref olduğunda elinde bulunan şarabı sirke ettikten sonra yemek ve satmak helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.  BEHÇE, 549

[174] Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz. bir hadîsi şerif de şöyle bu­yurmuştur :

«Şüphesiz ki, Allah (C.C.) sizin şifanızı size haram kıldığı şeylerde halk etmemiştir.» BEYHAKÎ, İBNİ HİBBAN

Hadîsi şerif şarabla tedavilenmenin haram olduğuna delildir. Çünkü ondan bir şifa olmayınca içmesini helâl kılacak, Yâni haramlığı kaldıra­cak bir tarafı yok demektir.

Şâfiîlerle Hanefilerin mezhebi budur. Ancak haramla tedavilenmede şifa olduğu bilinir ve başka ilâç da bulunmazsa, Hanefîlere göre haram ile tedavi caiz olur.

Vâili Hadramîden rivayet olunduğuna göre Târik bin Süveyd (R.A.) Peygamber (S.A.V.) e ilâç için şarap yapmanın hükmünü sormuş.

Resûlüllah (S.A.V.) buyurmuşlardır :

«Hiç şüphe yok ki, o deva değil, derttir.»     MÜSLİM, EBÛ DÂVUD

Zarurî haller de ise, zarureti gidermek için şarabdan bir kaç yudum

içmek caizdir.

Nitekim yukarda «Müteferrik Mes'eleler» faslında beyan etmiştik ki, boğazda kalan lokmanın izâlesi ve susuzluk sıkıntısının giderilmesi için bir kaç yudum içmenin cevazım Fetâvayı Bezaziyeden nakletmiştik.

KEZA DÜRKÜ MÜNTEKA, C. 2, 555 Aynı sahifede Dâmad'da da bu hüküm beyan edilmiştir.

İLGİLİ FETVA:

Müslüman doktor olan Zeyd, hasta Hind'e «senin hastalığına deva için ancak adam sütü içmekle olur» dese, Hind çocuk emdiren Zeyneb'in sü­tünü içmekle tedavi etmek caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. (Zira zaruretler haramları mubah kılar),

FEYZİYE, 496

[175] İLGİLİ FETVALAR:

Bal ya zeytin yağı veya diğer yemeklerden biri necis olsa o bal ve yağ ve taamı eti yenen hayvana yedirmek caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira haram olan şey helâl olanlara yedirilmez).

BEHÇE, 553

Zeydin keçileri uyuz olup Zeyd'e «şarap içirmek ilâçdır» demeleriy-le Zeyd keçilerine şarap içirip sonra o keçiler bir kaç gün otluk yiyip (ot­lukta yayılıp) asla şarap içmese, sonra keçileri boğazlasa onların etlerini yemekde beis var mıdır? ELCEVAP... Yoktur. (Zira otlukda yayılmakla temizlenmiştir).

BEHÇE, 549

İÇMEKLE İLGİLİ FETVALAR:

Hâla İslâm beldelerinde Müslümanlar arasında istimali şuyû kahvenin içimi helâl mıdır, haram mıdır? ELCEVAP... Helâldir.                                                   .       BEHÇE," 562

Haşiş nevilerinden gonca demekle mâruf olup insanlar arasında isti­mali şuyû bulan şeyin yenmesi ve içilmesi helâl mıdır yoksa haraı|n mı­dır? ELCEVAP... Haramdır.

Bu surette o goncayı istimal edenlere şer'an ne lâzım olur? ELCEVAP... İstîmâl edenlerin bazısını öldürüp ve bazısının aklını izâle edip ve daha nice kötülüklere sevk etmekle istimal edenleri şiddetli tâ-zir ile zecr ve men olunup sattıkları şeyi yakmak gerekdir.

Bu surette  «o goncanın istimali helâldir»  deyip  «yiyip ve içenlere gâib olan işler keşf olunur» diyerek cahilleri ıdlat (sapdirıp) ve o şeyin, istîmalına teşvik ve terğib eden şahsın işi yetgi sahibinin emri ile katli (Öldürülmesi) meşru mıdır? ELCEVAP... Meşrudur. Öldürülmesinde büyük ecir vardır. BEHÇE, 5G2

Penç, Haşiş ve afyon yemek helâl mıdır, yoksa haram mıdır? ELCEVAP... Haramdır.

Bu surette mezkûr şeylerden birini yiyenlere ne lâzım olur? ELCEVAP... Şiddetli tâzir (lâzım olur).

Bu surette Haşişi ekip satanlara ne lâzım olur? ELCEVAP... Tazirle zecr ve men etmek lâzım olur. BEHÇE, 563

[176] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/201-209. 

[177] Avın, lügat ve şeriat tarifleri metinde mezkûrdur. Binâen aleyh avın helâl olabilmesi için, sebep ve şartlanda yine metinde uzun uzun îzah edilecektir.

Yalnız mübahlığmı veya haram yönlerini nâtik bir kaç şer'i delil ar-zedelim.

Avın mübahlığmı nâtık âyeti celiyle meali şöyledir:

«İhramdan çıktıkdan sonra da avlana bilirsin.»          Mâİde Sûresi, 2.

Bu âyeti kerimenin izahında Kâdî Iyaz (R.A.) der ki:

«Kazanç için; yemek için lüzum ve ihtiyaca göre, av avlamak mübandır. Ancak eğlence olarak avlanmak hususunda ihtilâf edilmiştir. İmâ­mı Mâlik (R.A.) mekruhtur, demiştir.»

TECRİD TER.: C, 12, 9

Hanefî ulemâsına göre ise, avcılığı: et ihtiyacı için değil de zevk ve keyf için yapmak veya onu san'at hâline getirmek mekruhdur.

Avın mubah ve helâl olabilmesi için bulunması gereken şartlar şun­lardır:

1- Avcıda aranan şartlar: Hayvan kesmeğe ehil olma, köpeği avın peşinden salmak, köpeği salarken kesdiği yenmeyen birisi ile ortak olma­mak, kasden besmeleyi terk etmemek ve köpeği avın peşinden salmakla avı tutmanın arasında başka bir işle meşgul olmamaktır.

2- Köpekde aranan şartlar: Av kovmayı öğrenmiş olmak, avı usûlü ile kovmak, avı tutarken avcılığı helâl olmayan biri ile ortaklaşmamak, avı yaralayarak öldürmek ve tuttuğu avdan yememektir.

3 - Avda aranan şartlar: Haşerattan olmaması, balıkdan başka bir su hayvanı olmaması, kendini; ya kanatlariyle yahut ayaklariyle koruyan hayvanlardan olması, yiyeceğini azı dişleriyle yahut pençeleriyle temin eden yırtıcılardan veya yırtıcı kuşlardan olmaması ve bıçak yetişinceye kadar aldığı yaradan avın ölmemesidir.

Bu şartların açıklayıcı îzah ve misalli hükümleri ilerde metinde ge­lecektir.

Av avlamakla ilgili diğer bir âyeti celiyle meali:

«Ey îman edenler! Aliah kendisinden gizlide korkanları aşikar etmek için her halde sîzi av nev'inden küçük bir şey ile imtihan edecek. Bir av bolluğu ki: siz avı ellerinizle mızraklarınızla yakalaya bileceksiniz. Bu imtihandan sonra her kim hududu tecâvüz eder (de avlar) sa, artık ona çok ızdırab veren bir azab mukarrerdir.» Mâide Sûresi,

Diğer bir âyeti celiyle meali:

«Ey îman edenler! bütün akidleri (vermiş olduğunuz sözleri) yerine getiriniz. Size: (aşağıda) okunacaklar müstesna olmak üzere ve siz ih-ramh iken avı helâl kılmamanız şartı ile En'am behîmeleri (ki, deve, sı­ğır ve davarlar) helâl kılındı (bunları yiyebilirsiniz).»     Mâide Sûresi,

Sünnetten de bir kaç delil arzedelim.

Adiy bin Hatim (R.A.) den rivayet olunduğuna göre, şöyle demiştir:

«Ben bir kere peygamber (S.A.V.) e mîraz (demirsiz ok) avı j(nra hük­mü) nü sordum.                                                                     

—Rasûlüllah (S.A.V.) de:                                                  

— Okun sivri tarafı dokunan avı ye! okun enli tarafı dokunan avı ye­me! Çünkü okun enli tarafiyle vurulan av, sopa ile vurulmuştur (haram­dır), buyurdu.                                                                         

—  Resûlüllaha  (S.A.V.) köpeğin avının hükmünü de sordum^ Resû-lüllah (S.A.V.) şöyle cevab verdi:

—  Köpeğin senin için tuttuğu  (ve muhâfzaa ettiği)  avı ye!  Çünkü köpeğin avı yakalayıp tutması şer'î kesimdir. Eğer köpeğin avı yaralaıyp Öldürmüş İse, ve» kendi köpeğinin veya köpeklerinin  yanında başka  bir köpekde bulursan, ve bu cihetle yabancı köpeğin kendi köpeğin ile birlik­te avı yakalayıp Öldürmüş olmasından endişelenirsen, bu halde o avı ye­me! Çünkü sen ava salıverirken çektiğin besmele kendi köpeğine âiddir. Başka köpek için değildir.»  TECRİD TERCEMESİ, Cf. 12, 8

[178] Bu hüküm âyeti celiylede şöyle beyan edilmiştir :         

«Kendilerine hangi şeyin helâl edildiğini sana sorarlar deki: ! Bütün iyi ve temiz (nimetler) size helâl edilmiştir. Allahm size öğrettiğinden öğretip (terbiye ederek) yetiştirdiğiniz avcı hayvanların siz.e tutuverdik-lerinden de yeyin ve üzerine besmele çekin. AUahdan korkun. Çünkü Al­lah (C.Ç.) hesabı pek çabuk görendir.» Mâide Sûresi, 4.

Bir hadîsi şerif meali arz edelim.

— Ebû SâlebetÜl Huşenî (R.A.) den şöyle rivayet olunmuştur.

—  Müşârün ileyh demiştir ki: ben bijr kere Resûlüllah (S.A.V.) e.

— Yâ nebiyyelîah biz ehli kitab bir kavmin diyarında (Samda) bu-Iunnyonız. Biz Müslümanlar, bunların kablarım kullanıp içinde yemek yiyebilir miyiz? yine böyle yâ nebiyyelîah! biz bir av sahasında bulunu­yoruz, yayımızla, okumuzla ve tâlim olunmamış, olunmuş av köpeğimizle av avlaya bilir miyiz? Bizim için iyi ye doğru nedir? diye sordum Resû­lüllah (S.A.V.) de şöyle cevab verdi:

«Ehli kitab (bir semavî kitaba inanan kimselerin) çanak ve kabları-na dâir suâlinin cevabı şöyledir:

—  Eğesr siz ehli kitabın kablarındah başka yemek kabı bulursanız! onların kafalarından yemeyiniz! Eğer onların kabından başka bulamazsa­nız ehli kitabın kabını yıkayıb onun içinde yersiniz!

—  (Av meselesine gelince)    Ey Ebu Salebe! yayınla, okunla Allah (C.C.) adım anarak (besmele çekerek) avlarsan onu ye! Allah (C.C.) adım anarak (besmele çekerek) tâlim olunmuş köpeğinle avlandığın avın etinide yel Tâlim olunmamış köpeğinle avladığındaki avı (diri iken) yeti­şip boğazlarsan onuda ye!  TECRİD TER.: C 12, 12

İLGİLİ FETVALAR:

Avcı Zeyd'in, tüfekle, kurşunla veya çamurdan yapılmış bir şeyle av­ladığı kuş (a yetişip kesme imkânı var iken) kesmeden ölse, yenmesi he­lâl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEY.M, 315

Avcı Zeyd, yenmesi helâl olan ava, besmele ile tüfek atıp avı vurup ve yaralayıp düşürdükten sonra Zeyd varıncaya kadar av o yaradan he­lak olmakla kesmese, tüfeğin saçmasının yarasından öldüğü taayyün edin­ce yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP  . Olur.                                                     ALİ EFENDİ; C. 2, 246

Kılıç ve morna balıkları avlandığında sudan çıkarılmadan başlarına tokmakla şiddetli bir vurup ve su İçinde ölseler şer'an yenmeleri helâl olur mu? ELCEVAP... Olur. (Zira bir âfetle ölmüştür)      BEHÇE, 559

Zeyd, av için deryâye (deniz ve göle) attığı şebekeye düşüp kurtul­mağa kudreti olmayıp şebekede helak olan balığın yenmesi helâl olur mu? ELCEVAP... Olur.  BEHÇE; 559

[179] Metindeki hükümlerin dayandığı ilâhî hüküm meali: « (henüz canı üstünde iken yetişip) kesdikleriniz müstesna olmak üzere - boğulmuş vurulmuş, yukarıdan yuvarlanmış, susulmuş, canavar yırtmış olup da ölenler, dikili taşlar üzerinde (onlar adına) boğazlanan (hayvanlar), fal oklariyle kısmet (ve hüküm) aramanız üzerinize haram kılınmıştır.»                                                                   Mâide Sûresi, 3.

[180] İLGİLİ FETVA:

Zeyd'in kovanından çıkan oğul arısı, Amr'in evine konduğunda Amr tutsa, hemen Zeyd o arıyı almak istediğinde Amr Zeyd'in kovanından çık-dığını kabul ederken sâde «ben tuttum» deyib vermemeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  BEHÇE, 560

[181] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 213-222.

[182] Lügatta Rehin: karşılık, kefil, hapsetmek ve bir hakka karşılık bir şeyi ala koymaktır.

Şer'î istılahda rehin : metinde de geleceği üzere, bir malı istifası (te1-min edilmesi)   mümkün olan bir hak karşılığında hapsedilmiş ve dur­durulmuş bir şeydir ve o mala «merhum denildiği gibi «Rehinde» denir. Rehinle ilgili bazı terimlerin açıklamasını arz edelim.

İrtihan— Rehin almak ve kabul etmektir.

Râhin= Rehin veren borçlu

Mürtehin= Rehin alan kimsedir.

Merhuma Rehin verilen maldır.

Âdik= Râhin ve mürtehinin emniyet edipde Rehini tevdî ve tealim ettikleri kimsedir.

Relinin Ruknü= Râhîn ve mürtehinin îcab ve kabulü ile rehin i ke-sinleşir. Fakat Rehin teslim alınmadıkça tamam ve lâzım olmaz. Binâen aleyh Râhin (Rehin veren kimse) teslim etmezden evvel Rehinden tiacp. edebilir.                                                                                         

Rehnin îcab ve kabûlü= Rehin veren kimsenin «bu şeyi sana borcum mukabilinde Rehin ettim» deyip yahut bu mealde diğer bir söz söyleyip mürtehin (Rehin alan kimse) de «kabul ettim veya Râzî oldum» demek gi­bi rızâya delâlet eder bir söz söylemektir. Ve Rehin kelimesinin söylen­mesi şart değildir.                                                                            

Meselâ : Biri şu kadar kuruşa bir şey satın alp satana bir mal veribde «parayı verinceye kadar bunu alıkoy» dese, o malı rehin etmiş olur.    

MİR'ATU MECELLE, 242

Rehnin kesinleşip sahih olması için bâzı şartlar şöyledir:          

a). Râhin ve mürtehinin akıllı-olması şarttır. Ama baliğ olmasr ^art değildir. Hatta sabiyyi mümeyyizin rehin vermesi ve alması caizdir, j

b)   Merhûnun (Rehin olan malın) satıla bilen bir şeyden olması şart­tır. Binâen aleyh rehin, pazarlık ve anlaşma zamanında mevcud ve mali mütekavvem ve teslim edilme imkânı olması lâzımdır.                       

c)  Merhûnun (Rehin yapılan malın) karşılığı mal sahibinin olması şarttır. Binâen aleyh mal gasb olunmuş olandan olursa, almak caizdir. [Fa­kat emânet olan mal için rehin almak sahih olmaz.

[183] Rehnin cevaz ve meşrûiyyetini nâtık şer'î delil meali: «Ey müminler! siz, sefer üzerinde olup d a (borcunuzu yazdıracak); kı-tip bulamazsanız, o zaman (te'mînat merkezi) alınmış rehinlerdir (yar i, Rehin koymak vardır)»   Bakara Sûresi, 2^3.

Diğer bir âyeti celiyle meali.şöyledir :   .                                 

«Her nefis, kazandığı şey mukabilinde bir rehindir,»'

MÜDDESSÎR SÛRESİ, 38 Resulüllah (S,A.V.) efendimizde bir hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur:

«Binit hayvanı Rehin olunduğu zaman, nafakası (verilmek şartiyîe) binilir, sağın hayvanı rehin olduğu zaman (onun) südü de nafakası veri­lerek içilir, (hulasa) Rehin olunmuş hayvanın nafakası (ona) binen, (sü-dünü) içen kimse üzerine vâcibdir.»    Buharı

Bu hadîsi şerif ve yukardaki âyeti celiylelerle ilgili malumat metin­de devam edecek ve gelecektir. Ve Rehin yapılan şeyin kullanılması, Re­hin bırakan kimsenin izni ile olabileceğide ayrıca beyan edilecektir.

Netekim bir hadîsi şerif meali şöyledir:

«Bir kimsenin hayvanı onun izni olmaksızın sağılamaz.» Buharî

İLGİLİ FETVALAR:

. Zeyd, mülkü olan evini borçlu olduğu Amr'e borcu mukabilinde re­hin ve teslim ettiğinde altı ay tamamına kadar te'cilli olarak rehin etse, bu rehin sahih olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira rehinde müddet tâyini fasittir).     BEHÇE, 503 Zeyd, mülkü olan evini borçlu olduğu Amr'e borcu mukabilinde re­hin edip lâkin teslim almak bulunmasa, bu rehin lâzım olur mu?

ELCEVAP,.. Olmaz. (Zira rehnin tahakkuku için, teslim şarttır).

FEYZİYE, 508

Zeyd, kendinde îcarlı olan vakıf hamamı borçlu olduğu Amr'e borcu mukabilinde rehin ve teslim etse, bu rehin sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira vakıf dır).  ALİ EFENDİ, C. 2, 273

Zeyd, karısı Hind ile ortak oldukları evinden kendi hissesine şâmü olan borçlu olduğu Amr'e borcu mukabilinde Rehin ve hisseyi teslim et­se, sahih olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira ortak olan malın rehin yapılması caiz değildir.)

ALİ EFENDİ, C. 2, 273

[184] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 224-230.

[185] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, karısı Hind ile müştereken mâlik olduğu evinden kendisine âid olan hissesini borçlu olduğu   Amr'e borcu mukabilinde rehin ve hisseyi teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.   ALİ EFENDİ, 273

Zeyd, Amr ile müştereken mâlik olduğu gemiden kendisine ait olan hissesini alacaklısı Bekir'e borcu mukabilinde rehin ve hisseyi teslim et­se sahih olur mu?

ELCEVAP... Olmaz,  ALİ EFENDİ, C. 2, 274

Zeyd, Amr »ile müştereken mâlik olduğu evinden kendi hissesini ala­caklısı Amr'e borcu mukabilinde çehin koyup teslim etse sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira ortak malın rehin konması caiz değildir).

İBNİ NÜCEYM, 318

[186] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, araziyi emiriyede dikilmiş olan     mülkü ağaçlarım alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin koyup teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP .. Olmaz. FEYZİYE, 509

Zeyd, araziyi emiriyeden tapu ile tasarrufunda olan arsayı alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin yapıp teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.      FEYZİYE, 510

[187] İLGİLİ FETVALAR:

Zeyd, hür kızı Hindi alacaklısı Amr'e şu kadar (belli   mikdar)   para mukabilinde rehin edip teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.    NETİCE, 565

Zeyd, kölesi Amr'i mutlak surette müdebber ettikten sonra Zeyd (kö­lesi) Arar'i alacaklısı Bekir'e borcu mukabilinde rehin edip teslim etse, sahih olur mu?

ELCEVAP..:. Olmaz.    FEYZİYE, '512

XVI

Zeyd, müdebber olan kölesi Amr'i alacaklısı Bekir'e borcu mukabi­linde rehin edip teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  İBNİ NÜCEYM, 316

Müdebber kelimesinin îzahı, ikinci, üçüncü cildlerde ve lügatçede be­yan edilmiştir.

REHİNLE İLGİLİ MUHTELİF FETVALAR

Zeyd, bir metâmı alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin koyup

teslim ettikten sonra Zeyd Amr'e borcunu verib o metâ-ı taleb ettiğinde Amr «ben bu metâ-ı sana verip teslim etmişdim» diye dâva edip ve Zeyd inkâr etse, Amr dâvasını isbât edemese Amr yeminiyle Zeyd'i def etme­ğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.    İBNİ NÜCEYM, 317

Zeyd'e bir metâmı alacaklısı    Amr'e borcu rrîiıkâbilinde rehin edip teslim ettiğinde    «falan zamana kadar borcu ödeyemezsem metâ-ı satıp parasından alacağı istifade et (al)» diye Amr'i vekil ettikten sonra Zeyd borcu edâ etmeden Amr'i bu vekâletten azletmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz.  İBNİ NÜCEYM, 317

Zeyd, kıymeti borca müsavi olan bir zümrüd yüzüğünü alacaklısı Amr'e şu kadar para borcu mukabilinde rehin edip teslim ettikten son­ra Zeyd Amr'i bu meblağ ile o kadar para borçlusu Bekir'in üzerine ha-, vale edip Amr ve Bekir'den her biri havaleyi kabul ettikten sonra o yü­zük Amr'in elinde zâyî olsa, Zeyd'in Amr'e olan borcu sakıt olmakla ha­vale bâtıl olduğunda Zeyd bu meblağı Bekir'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.    İBNİ NÜCEYM, 318

Zeyd, bir rnetâını (eşyasını) alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde re­hin edip teslim ettikten sonra Zeyd o metâı Amr'e mâlüm pahaya Amr'e satıp sonra Zeyd ve Amr alış verişten caysalar rehin anlaşmasını yenile­meden bu meta eski hâli üzere rehinliğe avdet eder mi? ELCEVAP... Etmez. İBNİ NÜCEYM, 319

Zeyd, mülkü olan evini alacaklısı Amr'e rehin edip teslim ettikten sonra Zeyd bu evi ayırmazdan evvel Amr'in izniyle malum pahaye Be-' kir'e satıp teslim etse, bu alış veriş sahih olur mu? ELCEVAP... Olur.   İBNİ NÜCEYM, 320

Zeyd, Amr'den ariyet yoluyla aldığı şu kadar eşya mukabilinde bir metâı'nı Amr'e rehin edip teslim etse caiz olur mu? ELCEVAP... Olmaz.

Bu surette Zeyd o eşyayı Amr'e def edip teslim etmeden metâı Amr'-den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Oîur.     İBNİ NÜCEYM, 323

Zeyd, bir metâını alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip tes­lim ettikten sonra    Zeyd metâı satıp parasından borcunu ödemek için Amr'den talep ettiğinde Amr «borcu Ödemeden metâını vermem» deme­ğe kadir olur mu? ELCEVAP..   Olur.     İBNİ NÜCEYM, 323

Zeyd, bir karasığır ineği  alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim ettikten sonra Amr'in elinde o inekden yavru hâsıl olsa, he­men Zeyd borcu ödeyip ineği aldığında yavrusunuda almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE, 564

Zeyd, Amr'den ödünç olarak aldığı şu kadar (belli mikdar) para kar­şılığında kıymeti borcundan fazla şu kadar mıskal altın bilezik ile şu ka­dar miskal altın kuşağını Amr'e rehin edip teslim ettikten sonra o bile­zik ile kuşak Amr'in elinde Amr'in tecâvüz ve taksiratı olmadan çalınıp zâyî olsa, bu borç sakıt olur mu? ELCEVAP... Olur.    NETİCE, 563

Zeyd, kıymeti borca müsâvî olan bir metâını alacaklısı Amr'e rehin edip teslim ettikten sonra Amr o metâı alıp sefer müddeti olan uzak bir başka memlekete gitmek istediğinde Amr şer'an men olunur mu? ELCEVAP... Olunmaz.    NETİCE, 562

Zeyd, karısı Hindin bâzı eşyasını Hind'in izniyle alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim etse, Hind borcu ödeyip o eşyayı Zeyd'in huzurunda Amr'den almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Olur.   NETİCE, 557

Zeyd, Hind'in bâzı eşyasını Hind'in izni olmadan alacaklısı Amr'e re­hin edip teslim etse, Hind izin vermeyip eşyasını Zeyd'in huzurunda Amr'den almağa kadir olur mu?

ELCEVAP... Oîur.   ALİ EFENDİ, C. 2, 279

Zeyd, mülkü o'an bahçesini alacaklısı Amr'e rehin edip lâkin teslim ve alınma bulunmasa, bu rehin lâzım olur mu?

ELCEVAP... Olmaz. (Zira teslim şarttır). ALİ EFENDİ, C. 2, 274

Zeyd, mülkü olan evini alacaklısı    Amr'e borcu mukabilinde rehin edip sonra teslim ve alma bulunmadan bu ev Zeyd'in elinde yansa, Amr bu meblağı Zeyd'den talep ettiğinde Zeyd «Mücerred ev yanmakla borç sakıt olmuş olur» diyerek vermemeğe kadir oîur mu? ELCEVAP... Olmaz. FEYZÎYE, 515

Zeyd, küçük oğlu Amr'in bazı eşyasını alacaklısı Bekir'e borcu mu­kabilinde rehin edip teslim etse. Amr baliğ olduğunda borç ödenmeden bu eşyayı Bekir'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 278

Zeyd, mülkü olan evini alacaklısı Amr'e borcu mukabilinde rehin edip teslim ettikten sonra Amr bu evi Zeyd'in izni olmadan satıp teslim etse, Zeyd (rehin veren kimse), satışa cevaz vermemekle borcunu Amr'e Öde­yip evi Bekir'den almağa kadir olur" mu? ELCEVAP... Olur.  ALİ EFENDİ, C. 2, 380

Zeyd, Amr'den şu kadar para ödünç alıp eline aldıktan sonra Zeyd kıymeti borca müsavi şu kadar ipeğini bu borcu edâ edinceye kadar bor­cun mukabilinde tut, diyerek Amr'e verip Amr'de alsa, o ipek emânet ol­mayıp bu borç mukabilinde rehin olur mu? ELCEVAP... Olur.

Bu surette o ipek-Amr'in elinde yanıp zâyî olsa, bu borç sakıt olur mu? ELCEVAP... Olur.  NETİCE, 556

Zeyd, bir vakıf arsada dikilmiş olan mülkü bağım alacaklısı Amr'e .borcu mukabilinde rehin edip teslim etse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 273

[188] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 233-241.

[189] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 243-245.

[190] Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/248-253. 

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,828,947 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024