Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
İnanç, Ümit, Yeniden Diriliş

                                                       Vaaz Resimleri: w.jpg

İç ve dış uyaranların bireyde yarattığı değişme, etki ve tepkilerin bütününe duygulanım denir. Günlük yaşamda duygulanım alanı içerisinde olan durumlardan biri de ümittir. Ümit, bir istek ve amacın gerçekleşmesini beklemenin, buna inanmanın doğurduğu coşkusal haz, güven, rahatlık ve hoş bir durumdur.

Ümit, gerçekleşmesi bize kesin gibi gelmeyen, önümüzdeki ya da geçmişteki bir şeyin imgesinden meydana gelmiş kararsız bir sevinçtir.

Ümit, insanın kendi dünyasında var olan bir olgudur. İnsanın birikimleri bu olguyu güçlü ya da zayıf bir şekilde yaşatır. İnsan ümide ihtiyaç duyduğunda onu içinde bulabilir. Ümitle birlikte yola çıkmak beraberinde sevinç ve sevgi dolu bir yaşam getirir.

İnsanın maddî varlık ve imkanlara sonsuza kadar güvenmesi, ümit bağlaması mümkün değildir. İnsan, sınırsız beklentilerini karşılayacak fizik ötesi mutlak bir güce ihtiyaç duyar. Ayrıca insan, ümitlerini ölümle sona eren dünya hayatının dışına taşımak ister. Mutlak manada insanın ümitlerini gerçekleştirecek, ölüm sonrası hayatta onu umutlu kılabilecek tek varlık Yüce Allah’tır. Bu gerçeklik, ümit olgusunu Allah-insan ilişkisinin temel unsurları arasına sokmuştur.

Yine bundan dolayıdır ki, Kur’ân, ümit olgusunu hep Allah-insan ilişkisi bağlamında ele almıştır. Ümîdin insan doğasındaki varlığı korkudan bağımsız değildir. Bu yüzden Kur’ân, Allah-insan ilişkisinde ümîdin yerini ele alırken onu korkuyla birlikte değerlendirmiştir.

Kur’ân, bazı ayetlerde korku-ümit ilişkisinin insan tabiatında ortaya çıkışını tasvir eden açıklamalar yapmış, bazı âyetlerde de Allah’a dua ederken bu iki duygunun nasıl hareket etmesi gerektiğini öğretmiştir.

Kur’ân’a göre, müminin Allah’tan ümitli olması bir hayal ya da zayıf bir duygu değildir. Müminin Allah’a ümidi güçlü bir iman ile desteklenmiştir. Kur’ân, mü’minlerin Allah’tan ümitli olmalarının temelinde, güçlü bir imanı ve bu imanın gereği olan yaşantıyı gösterir. İnanç ve ilâhî değerler doğrultusunda yaşamayı ümîdin şartı sayar. Bu gerçeği birçok âyette tekrarlar.

Ölüm ve ölüm sonrası hayat, insanın ümide en çok ihtiyaç duyduğu gerçeklerdir. Kur’ân, mü’minlerin dünyadaki umutlarını ölüm sonrası hayata taşıyabilme inancına sahip olduklarını açıklamıştır. Yine insan, kendini Allah karşısında hiçbir zaman kusursuz ve günahsız saymaz. Kur’ân, mü’minlerin günahlarının Allah tarafından bağışlanacağı umuduyla yaşadıklarını dile getirir.

Muhterem Kardeşlerim

Korku ve ümit, hem birer duygu, hem de ruhsal güçtür. Yaşam boyu birbirini karşılayarak, telafi ederek ya da tamamlayarak güdüleyici ve motive edici etki yaparlar. İnsanın gelişmesinde, kişilik kazanmasında her iki duygunun da önemli bir rolü vardır.[1]

Korku ve ümit, insanın ruhsal yapısına yerleşmiş karşılıklı iki çizgidir. Bu iki duygu birlikte, yan yana ve aynı yönlerde hareket ederler. Yaratılışı gereği insan ruhu, hem korku hem de ümitle doludur.

Korku ve ümit, Kur’ân’ın temel kavramlarından ikisi olup birçok âyette yan yana kullanılmıştır. Çünkü bu iki kavramın oluşturduğu çift kutupluluk insan benliğinin işleyişinin karakteristiğini yansıtır. Kur’ân’ın öngördüğü ideal kişilikte ümitle korku arasında denge kurulması esastır.

Ümit, korkuyu izleyen ve ondan sonra gelen bir duygudur. İnsan ümit sayesinde korkuyla birlikte ortaya çıkan sıkıntı ve kaygıdan kurtulur. Böylece bu iki duygu birlikte ve iç içe yaşanır.

Kur’ân’ın korku ve ümit tasviri yaptığı âyetlerde, şimşeğin çakması, bulutların ortaya çıkması, yağmurun yağması örnek olarak anlatılır. Bu olayların insanda uyandırdığı korku, endişe ve ümit duygularına değinilir:

هُوَ الَّذِى يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِىءُ السَّحَابَ الثِّقَالَ

O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.[2]

İnsanlar, yıldırım düştüğünde, şimşek çaktığında korku duyarlar, üzerlerine yıldırımın düşmesinden ve çarpmasından endişe ederler. Şimşeğin çakmasını yağmurun belirtisi olarak görürler. Bitkilerin yetişmesini sağlayacak ve ürünleri bereketlendirecek olması sebebiyle yağmurun yağması durumunda ümitlenirler. Ya da zararlı olması durumunda insan yağmurdan korkar. Örneğin, (yolculuk koşullarının günümüzdeki gibi iyi olmadığı durumlarda) yolda yağmura yakalanmak, yiyecek kuruturken yağmurun yağması gibi.

Her insanda korku ve ümit olur. Gök gürültüsü ve şimşeğin çakması insanda önce korku uyandırır, ardından da ümidin ortaya çıkmasına yol açar.[3]

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, şimşeğin ortaya çıkardığı duyguların benzerinin, Kur’ân’ın mesajları tarafından da sağlandığını açıklamıştır.[4]

Kur’ân’ın insanlar üzerinde bırakmak istediği etkinin, şimşeğin bıraktığı etkiye benzer olduğunu belirtmiştir. Yazır’a göre, şimşek benzetmesiyle anlatılmak istenen şudur: İlâhî mesajlar, insanı olumsuz inanç ve davranışları dolayısıyla korkutur, çekindirir; imanları ve doğru davranışları dolayısıyla da ümitlendirir.

Nitekim Muhammed Esed de, burada sözü edilen yağmur umudunun imanı ve manevî kurtuluşu simgelediğini ileri sürer.[5]

Ra’d sûresi 12. âyetteki ifâdeler Kur’ân’da tekrar edilir:

وَمِنْ اَيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيىِ بِهِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ فِى ذَلِكَ لاَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

 “Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır..”[6]

Yüce Allah, korku ve ümit gibi hayatın iki farklı tecrübesini insana yaşatarak, iyiliğinin genişliğini ve sınırsızlığını, eylemlerinin kusursuzluğunu ve belli bir amaca dayandığını anlatmaya çalışmıştır. Kendi varlığının kanıtlarını gösterebilmek için, yıldırım göndererek bir yandan insanları korkutmak, öte yandan rahmetini ümit etmelerini sağlamak istemiştir.[7]

Korkunun yarattığı tedirginliğin, insanları ilâhî rahmeti aramaya yöneltmesini dilemiştir.

Kur’ân’a göre, korkuya ya da ümide yol açan şartlar, insanların Allah’a yönelmelerine zemin hazırlayan, onları bu konuda uyaran işaretlerdir.

Muhterem Kardeşlerim

Duâ, insanı ümitsizlik ve karamsarlık duygusundan, manevi çöküntüden kurtarır. Duâ, özellikle zayıf ve çaresizlik içerisinde olduğu durumlarda insana ümit ve teselli veren önemli bir aracı ve yardımcıdır. Duâ eden bir mü’min, Allah’tan her zaman için ümitlidir. O, iyiliğe dair ümit ve beklentilerinin gerçekleşeceğine inanır. Yaşama dair iyimserliği artar, ruhsal yönden kendini güvende hisseder.[8]

Duâ, her şeyden önce bir istek ve beklentinin ortaya konulmasıdır. İnsanda istek ve beklentileri uyandıran, canlı tutan ise ümittir. Bu açıdan duâ bir tür ümit gibi görülebilir. Kişinin zihninde duâ etme eğilimi ortaya çıktığı andan itibaren, onda aynı zamanda bir umut ışığı da belirmiş demektir. İnsanın ümîdini duânın şeklî boyutuna bağlaması boşunadır.[9] Bu yüzden duâ ile ilişkilendirilen ümit, samimi ve içten olmalıdır.

وَلاَ تُفْسِدُوا فِى اْلاَرْضِ بَعْدَ اِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا اِنَّ رَحْمَةَ اللهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ

            “Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır..”[10]

Hem korku hem de ümit ve beklenti hâlinde Allah’a duâ edilmelidir. Korku hâlinde ümit, ümit hâlinde de korku hatırdan uzak tutulmamalı, sürekli ikisi ortak bir noktada buluşturulmalıdır. Bu iki ruh hâlinin uyumu, mü’minin kişiliğinin gelişiminde tıpkı kuşlarda uçmayı sağlayan iki kanat gibi önemlidir. Birinin eksik olması durumunda uçmak mümkün olmaz. Kalp bunların karşılıklı kanat çırpmasına ve uyumlu hareket etmesine bağlı olarak yönünü ilâhî gerçekliklere çevirir. Allah’a yapılan duânın doğru ve olumlu olanı da kalbin bu tarz hareket etmesiyle gerçekleştirilir.[11]

İnsan duâ ederken Allah’ın cezalandırabilecek olmasından korkmalı, endişe duymalı, rahmetinin genişliği ve sevapları ödüllendirebilecek olmasından dolayı da ümit taşımalıdır. Hem duânın kabul edilmeyeceği endişesini hem de edileceği ümîdini birlikte tecrübe etmelidir. Davranışlarındaki eksiklik dolayısıyla korkmalı, endişe duymalı, Allah’ın rahmetinin genişliği ve iyiliğinin çokluğu sebebiyle de ümit içinde olmalıdır.

Ümit ya da korkudan sadece birinin duada hakim olması, seviyesizlik göstergesidir. Tek başına korku, insanın ilâhî rahmete olan güveninin azalmasına, hatta yok olmasına yol açabilir. Tek başına ümit ise, hiçbir tehlike ve sınır gözetmediği için, kişiliğin olgunlaşması noktasında insanı duyarsız, gevşek ve tembel hale getirebilir.

İman üzere yaşamada sağlıklı bir yol takip edebilmek için Kur’ân, insanın bir yanına ümit, bir yanına da korkuyu yerleştirmiştir.

Mü’min bir kimse Allah ile olan ilişkilerinde dengesini bu iki duyguyla birlikte kurabilir. Bütünüyle ümide ya da korkuya yönelmek ideal yoldan sapmalara neden olabilir. Herhangi bir şekilde kişi, korku ya da ümitten birisinin kişiliğinde ağır basmaya başladığını gördüğünde, hemen aralarında dengeyi bulmalıdır. Allah’ın kendisini cezalandırmayacağından emin olan kişi bu durumu korkuyla, Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşen kişi de bu durumu ümitle tedavi etmelidir.

Allah-insan ilişkisinde korku ile ümit arasında denge kurabilmek iman açısından olgunlaşmanın bir belirtisidir. İnanç bakımından olgun bir kişilik ortaya koyabilen insanlar özellikle Allah’a ibadet ettikleri oranda ümit eğilimlerini korkuyla dengelemeyi başarırlar:

تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar..”[12]

Bu âyet, mü’minlerin temel özelliklerinden bazılarını sayar. Sayılan özelliklerden biri şudur: Mü’minler, günlük işlerini bitirip boş kaldıklarında ilgi ve yönelimlerini ibadete çevirirler. Allah’ı anarak, O’nun korkusuyla ürpererek, gazabından, hesaba çekmesinden ve vereceği cezadan çekinerek, tüm umutlarını O’na bağlayarak, rahmetini ve vereceği bol sevabı umarak kendilerini ibadete verirler. Burada sözü edilen ibadetin geceleyin kılınan teheccüd namazı veya akşamla yatsı arasında kılınan nafile namaz ya da akşam namazından yatsı namazına kadar kılınan namaz veyahut cemaatle kılınan yatsı ve sabah namazları olabileceği söylenmiştir.

Sevgili Kardeşlerim

Ruhun bir eğilimi olan ümit, arzu edilen şeylerin gerçekleşeceğine inanmayı sağlar. Ümit bir hayalcilik değil, insanı besleyen gerçektir. Ümit hayalcilikle birbirine karıştırılmamalıdır. Hayalle yaşamak insana avuntu verir, ama ümit insanın yaşanacak bir şeyi görmesiyle ortaya çıkar. Ümit eden insan kendini aldatmaz, bilakis inanır.[13]

Ümit inanca eşlik eden bir ruh hâlidir. Ümitlilik hâli olmaksızın inancın ayakta durması imkânsızlaşır. Ümit, inanç temeli üzerinde kaybolmadan kalabilir. Ümit inancın meyvesidir. İnanç ilham kaynağının kapılarını açarken, ümit ise istek ve özlemin itici gücünü kuvvetlendirir. İman insanı ümide götürür, sevilen şeye karşı güçlü bir ümit telkin eder. Sağlam dinî inanç, ümit, sabır ve dayanma gücü yaratır.[14]

Kur’ân, ümîdi iman ve onun gereklerini yerine getirmeyle ilişkilendirir. Mü’minlerin ümîdini canlı tutan şeyin iman olduğuna işaret eder. Gerçek mânâda ümîdin imanla birlikte var olabileceğine vurgu yapar:

اِنَّ الَّذِينَ اَمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِى سَبِيلِ اللهِ  اُولَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَةَ اللهِ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.[15]

Kur’ân, Allah’ın rahmetini umabilmenin koşulu olarak, ibadetlerin yerine getirilmesini, âhiret hesabını dikkate almayı gösterir:

اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اَنَآءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَآئِمًا يَحْذَرُ اْلاَخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُولُوا اْلاَلْبَابِ

Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, âhiretten sakınan ve Rabb’inin rahmetini uman gibi midir? De ki: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Doğrusu ancak sağduyu sahipleri öğüt alır.”[16]

Kur’ân, Allah’ın rahmetini umabilmenin koşulları arasında, ilâhî değerlerin bilgisinin kaynağı olan Kur’ân’ı okumayı, namaz ibadeti aracılığıyla Allah ile irtibata geçmeyi, Allah’ın rızasını umarak sahip olunan maddî imkanlardan başkalarını da yararlandırmayı sayar:

اِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللهِ وَاَقَامُوا الصَّلَوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ

Allah’ın Kitab’ını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah için gizli ve açık sarfedenler, asla batmayacak bir ticaret umarlar.”[17]

Allah’a inanmak ve O’na ümit bağlamak, bir mü’min için sonsuz güven kaynağıdır. Bu güven mü’minin zorluklar karşısında cesur ve dayanıklı olmasını sağlar.

Mü’minlerin Allah’tan gelecek iyiliğe karşı umut beslemeleri, ölüm sonrası hayat için ümitli olmaları, onlara pek çok avantaj sağlar. Sahip oldukları ümit, mü’minleri başta zor koşullar olmak üzere her durumda cesur, gayretli, sabırlı ve mücadeleci yapar:

وَلاَ تَهِنُوا فِى ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللهِ مَا لاَ يَرْجُونَ وَكَانَ اللهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

O topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin! Eğer siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah’tan, onların ummadıkları şeyleri ummaktasınız. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[18]

Muhterem Müminler Âhiret İnancı ve Ümit konusuna biraz değinelim.

Bireyde ölüm ötesi hayata inancın ve ümîdin var olması ölüm korkusunu hafifleten faktörler arasında yer alır. Ölüm ötesi hayatın varlığı, birey için umut ve teselli kaynağı olur. Genel olarak din, ölüm korkusunu hafifleterek ümitsizliğin yol açabileceği olumsuz durumlar karşısında insana destek sağlar. Ebedî âlemin sonsuz haz ve mutluluğuna ulaşma arzusu ve ümîdi, insanı boşlukta kalmaktan, yok olup gitme endişesinden kurtarır. Yapılan araştırmalarda, ahret inancının ümitsizlik gibi durumlarda insanlara ümit aşıladığı, kaygıları giderdiği, korkuları yatıştırdığı tespit edilmiştir.[19]

Ümit, günah işlediği için bağışlanma isteğinin bir işe yaramayacağını düşünen kimseler için tedavi edici bir özelliğe sahiptir. Ümit sadece dünya hayatının maddi gerçekliğiyle sınırlı değildir. Yaşanan her şey ölümle son bulsa da, ümit ölüm sonrasına ve maddi dünyanın sınırlarının dışına uzanır. İnsanın ölüm ötesi hayatta ödül görme isteği ümitten başka bir şey değildir. Âhirete inanan kimse, insanın dünyada hak ettiği şeylerin karşılığını alamamasından dolayı ümitsizliğe kapılmaz. Çünkü ödül ve ceza türünden hak edilen her şeyin âhirette teslim edileceği ümidini taşır.

İnsanın, öldükten sonraki hayata ilişkin olumlu beklentileri, sevap ve ödül kazanma ümîdi olabilmesi için belli şartlar vardır. Bunların başında, ortak koşmadan Allah’a inanmak, O’nun koyduğu değerlere uygun davranmak, öldükten sonra dirilmeyi ve âhiret yaşamını doğrulamak vardır:

قُلْ اِنَّمَا اَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى اِلَىَّ اَنَّمَا اِلَهُكُمْ اِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحًا وَلاَ يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ اَحَدًا

De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın. [20]

Dünya hayatından sonra Rabbiyle buluşmayı uman/inanan, öldükten sonra dirilmeyi ve âhiret hayatını doğrulayan, sevap ve ödül beklentisi içerisinde olan, O’nun manevi huzuruna çıkmayı temenni eden kimse; ilâhî değerlere uygun, iyi işler yapmalı, Allah’a inanmalı, O’nu bırakıp başka varlıklara tapmamalı, O’ndan başkasından medet ummamalıdır.

Şirk koşmadan Allah’a iman etmek ve O’nun koyduğu değerlere uygun davranışta bulunmak O’ndan ümit var olmanın koşuludur. Allah’a ortak koşan, davranışlarını ilâhî değerlere göre ayarlamayan kimse Allah’tan hiçbir şey umamaz. Yalın bir ümitlilik hâli beklentilerin gerçekleşmesi için yeterli olmayabilir. Ümit edilen hedeflere ulaşabilmek için imkan kapılarını bulup bu yolda çaba göstermek gerekir.

Âhirette ödül elde etme ümitlerini canlı ve sürekli tutabilmenin yolunun peygamberleri kendilerine örnek almaktan geçtiğini düşünürler:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِى رَسُولِ اللهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللهَ وَالْيَوْمَ اْلآخِرَ وَذَكَرَ اللهَ كَثِيرًا

Andolsun, Allah’ın Elçisinde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok anan kimseler için, uyulacak en güzel örnek vardır.”[21]

Bu ayette, peygamberin hayatının örnek olduğu açıklanmıştır. Fakat bu örneklik, Allah’tan ümîdini kesen, kıyâmetin kopacağını beklemeyen kimseler için değil, Allah’ın rahmet ve iyiliğinden ümitli olan, kıyâmet gününün geleceğine inanan, sevap ve kurtuluş uman kimseler içindir. Allah’tan ümitli olmak, O’nu bilmeye ve tanımaya bağlıdır. Âhiret gününden umutlu olmak ise, dinî değerlere uygun olarak yaşamaya bağlıdır.

. İman, âhirette ödül ve sevap görecek olmak, her türlü zorluğu kolaylaştırır.  Bir yandan âhiret umudu peygamberleri örnek almaya götürürken, öte yandan peygamberlerin örnek alınması âhiret umudunu artırır:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللهَ وَالْيَوْمَ اْلاَخِرَ

“Andolsun, onlarda sizin için, Allah’ı ve “Son Günü” ümit edenler için güzel bir örnek vardır.”[22]

Mü’minler, Allah’ın huzuruna çıkarılacaklarına iman etmek ve ahretin gerçekleşeceğini tasdik etmek suretiyle ümit içinde yaşarlar.

Mü’minlerin âhirete ilişkin ümit ve beklentileri zayıf bir duygu değil, samimi ve kesin bir inanışın desteklediği ruh hâlidir. İmanın oluşumunda yeri bulunan ümit olgusu tasdîk, samimiyet gibi diğer temel unsurlarla birlikte bulunur:

مَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَآءَ اللهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللهِ لاَتٍ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

Kim Allah ile buluşmayı umarsa; Allah’ın buluşma süresi gelmektedir. O, işitendir, bilendir.”[23]

Hz. Şuayb, insanları âhiret konusunda ümitli olmaya çağırırken, aynı zamanda ümitli olabilmenin yollarını da göstermiştir. Âhirette iyilik umabilmek için Allah’a ibadet etmenin ve iyi davranışlarda bulunmanın gereğine işaret etmiştir:

وَاِلَى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ اْلاَخِرَ وَلاَ تَعْثَوْا فِى اْلاَرْضِ مُفْسِدِينَ

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik: “Ey kavmim”, dedi, “Allah’a kulluk edin, âhiret gününü umun, yeryüzünde karışıklık çıkarıp bozgunculuk yapmayın!”[24]

Âhirette iyilik görmek ve iyilik gören kimselerle birlikte olabilmek için Allah’a ve O’nun gönderdiği mesajlara inanmak gerekir. Âhiret konusunda ümitli olma eğilimi insanı Allah’a inanmaya motive eder:

وَمَا لَنَا لاَ نُؤْمِنُ بِاللهِ وَمَا جَاءَ نَا مِنَ الْحَقِّ وَنَطْمَعُ اَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ

Biz, Rabb’imizin bizi iyiler arasına katmasını umarken, neden Allah’a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım?”[25]

Muhterem kardeşlerim Özetle diyoruz ki

İnsan, ümit olmadan yaşayamaz; fakat Allah’a ve öldükten sonra dirilip O’nun huzuruna çıkmaya inanmadan da gerçek anlamda ümitvar olamaz. İnsanın ümit ve beklentilerini ancak her şeye gücü yeten Allah gerçekleştirebilir. Ölümün yol açtığı umutsuzluk ve çaresizliği sadece âhiret inancı giderebilir.

Mutlak mânâda ümit, mü’minlere özgü bir niteliktir. Yetkin sıfatlara sahip olan Allah’a iman eden mü’min, O’ndan her şeyi umabilir. Oysa iman etmeyenler böyle bir ümit kaynağından yoksundurlar. Mü’min; inancı, ibadetleri ve iyi davranışları sayesinde Allah’tan her zaman ümitvar olmayı başarır.

Mü’minin Allah ile olan ilişkisinde yaşadığı dinî tecrübede kendisini belli eden duyguların başında ümit gelir. Mü’min ibadet ve duâlarında Allah’a ümit duygusuyla yönelir. İsteklerine kavuşma, korktuklarından kurtulma ümîdiyle her zaman Allah’tan yardım diler. İnsanın ümit ve beklentileri onu Allah ile irtibatını sürdürmeye sevkeder.

Allah’a duyduğu ümit, mü’minin azim ve kararlılığını canlı tutar, hedef ve amaçlara ulaşmada cesaretini destekler. Ümit, mü’minin ruh sağlığını korur, iyimser bir kişilik sahibi olmasını sağlar.

Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı Bütün köy ahalisi toplandı

İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı

Bu İNANÇtır

Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılır Yere düşeceklerini akıllarına bile getirmezler Çünkü babaları onu tutacaktır

Bu GÜVENdir

Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair teminatımız yoktur

Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız

Bu ÜMİTtir

Ve bu üçü varsa hayatınız güzeldir

Abdurrahman KASAPOĞLU/  TASAVVUF: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 18, ss. 155-176. KUR’ÂN’DA ÜMİT-İMAN İLİŞKİSİ adlı araştırma yazısından istifade edilerek hazırlanmıştır.                                                                                                                                                            


[1] M. Nail Karakuşçu, Genel Psikoloji ve Normal Davranışlar, Pelin Ofset, Ankara 1999, s. 275.

[2] Ra’d, 13/12.

[3] Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1991, c. IV. s.462.

[4] Yazır, age, c. IV, s. 2966.

[5] Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı, çev.: Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yay., İstanbul 1997,s. 487.

[6] Rum, 30/24.

YAZAR: Kadir Hatipoglu - Kasım 03 2021 02:00:00 · Adobe Reader Belgesi · Microsoft Word Belgesi · Yazdır
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.41 saniye 14,856,381 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024