Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
İslam da ticaret ahlakı

     İslam’da ibadetler yalnızca namazla, oruçla sınırlı değildir. Yüce Allah’ın hoşnut ve razı olduğu bütün söz, fiil ve davranışlar geniş anlamda ibadet kapsamındadır. Bu bağlamda, kişinin yoldan bir taşı kaldırması veya yoldaki bir çukuru onarması, yükünü sırtına alamayan birisine destek vermesi, araca binemeyen hasta, yaşlı ve özürlülere yardımcı olması ibadet olduğu gibi; kazancını helâl yoldan elde etmesi, İslâmî prensiplere uygun olarak ticarî ve iktisadî davranışlarda bulunması, iş ve icraat yapması da ibadettir. Kısaca hayatın bütün alanlarını geniş anlamda ibadet kapsamına alan İslam; ticareti de ibadet olarak değerlendirmiş; bunun gerçekleşmesi için ticari hayatta uyulması gerekli ahlaki prensipler getirmiştir.

         Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh-, bir kimse methedildiği zaman, methedene, üç şeyi yâni:

“–Hiç sen onunla; komşuluk, yolculuk, veya ticâret yaptın mı?” diye sordu.

Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince:

“–Zannedersem, sen onun câmîde Kur’ân okurken başını salladığını gördün!” dedi.

Adamın da:

“–Evet, yâ Ömer! Benim gördüğüm öyle idi.” ifâdesi üzerine Ömer -radıyallâhü anh-:

“–O zaman medihte bulunma! Zîrâ ihlâs, kulun boynunda değildir.” buyurdu.

Burada Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh-’in verdiği ölçü, zâhire aldanmamak, kişinin fiiline ve beşerî münâsebetlerine göre kanâat sâhibi olmak îcâb ettiğidir. Menfaatinden imtihân verip geçer not almamış olanın tezkiyesinin tehlikesine işârettir.

         Osmanlı toplumu da bu ahlâk içinde yoğrulmuş ve böylece cemiyet huzur ve seâdetini ehl-i küfrü dahî hayran bırakacak bir derecede temin etmiştir. Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra iki papazın Osmanlı esnafını tedkik için dolaşırken yaşadıkları şu hâdise bu hâli ne güzel aksettirir. Papazlar, sabâhın erken sâatinde bir bakkala giderek bir şeyler almak istediler. Bakkal onlara:

“–Ben siftah yaptım. Siftah yapmayan komşumdan alın!” dedi.

Bunun üzerine diğer bakkala gittiler. O da aynı şekilde:

“–Ben siftah yaptım. Siftah yapmayan komşumdan alın!” dedi.

Böylece papazlar diğer dükkana gittiler. Aldıkları cevap hep aynı oldu. Nihayet ilk bakkaldan alış-veriş yaptılar.

        Ticarî ilişkilerde kişinin son derece dürüst ve güvenilir olması şartı temel ilke olarak konmuştur. Bu ilkeler iş adamları tarafından benimsenmiş olsaydı, bu gün piyasada görülen bozukluklar olmayacaktı. Ticaret ve alışverişe ilişkin bu ilkeler, iş ilişkilerinde iyi niyetin kurulması, tartı ve ölçümün dürüstçe yapılması ve aldatıcı yeminlere başvurmaktan kaçınılması hakkındaki Kuran ve Hadis hükümlerinde, değişik şekilde, yansımaktadır.

        
Şüphesiz  helâl ve meşrû bir ticaret yapabilmek için ticari prensipleri, diğer bir ifadeyle ticaret ahlâkını öğrenmek şarttır

  1- Müşteriyi Aldatmamak:

      Tacir, dürüstlüğü ve doğru sözlülüğü ile müşteriye güven vermelidir. Rasulullah (s.a.v.) doğru sözlü ve güvenilir tüccarı

التّاجِرُ ا‘مِينُ الصَّدُوقُ مَعَ النَّبِييِّنَ والصِّدِّقِينَ والشُّهَدَاءِ والصَّالِحِينَ

“Doğru sözlü ve güvenilir tüccar (ahirette) peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber bulunacaktır” hadisiyle övmüştür.

      Müşterinin gafletinden veya bilgisizliğinden faydalanıp, sağlam ve kullanılışlı olmayan bir malı ona satmak İslâm ahlakıyla bağdaşmaz. Nitekim

مَرَّ في السُّوقِ على صُبْرةِ طعامٍ فأدخلَ يدَهُ فِيهَا فنالت أصابِعُهُ بَلً. فقال: ما هذا يا صاحبَ الطعامِ؟ فقال: ياَ رَسُولُ اللّهِ أصابتْهُ السماءُ. قال أفَ جعلْتَهُ فوقَ الطَّعامِ حتّى يَراهُ الناسُ؟ مَنْ غَشَّنَا فليْسَ مِنَّا

bir gün peygamberimiz (s.a.v.) Pazarı dolaşırken tahıl satan birisinin yanına gelmiş, elini buğday yığınına daldırmış, altının ıslak olduğunu görünce sormuş: “Nedir bu?”. Satıcı: “Yağmur yağmıştı, ondan dolayı ıslandı” diye cevap verince; Rasulullah: “Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste getirmedin?” diye sert bir şekilde mukabelede bulunduktan sonra: " مَنْ غَشَّنَا فليْسَ مِنَّا "“Bizi aldatan bizden değildir”5  buyurmuş ve;

يَحِلُّ ِمْرئٍ مُسْلمٍ يبيعُ سِلعةً يَعْلَمُ أنَّ بِهَا داءً إ أخْبَرَ بِهِ

“Kusurlu bir malı, ayıbını söylemeden satmanın bir Müslüman’a  helâl olmayacağını” kesin bir şekilde belirtmiştir.

               Malının değerini bilmeyen bir satıcıya malının değerini bildirmek îcâb eder. Onun bilgisizlik, tecrübesizlik ve saflığından istifâdeye kalkışmak, gabindir (kandırmadır). Gönlünde Allâh korkusu ve O’nun rızasını kazanma gâyesi olanlar, bu hususta son derecede titiz ve hassas olurlar. İmâm-ı A’zam Hazretleri, kendisine satın alması için ipekli bir elbiselik getiren kadına malının fiyatını sormuştu. Kadın:

“–Yüz dirhemdir, yâ İmâm!” deyince itiraz etti:

“–Hayır, bu daha fazla eder...” buyurdu.

Kadın şaşkınlıkla yüz dirhem artırdı. İmâm-ı A’zam yine kabul etmedi. Kadın yüz dirhem daha artırdı, sonra yüz dirhem daha.. İmâm-ı A’zam:

“–Hayır, bu dörtyüz dirhemden de fazla eder.” deyince kadıncağız:

“–Yâ İmâm! Siz benimle alay mı ediyorsunuz?” demekten kendini alamadı.

Bunun üzerine İmâm, kadının, malın gerçek fiyatını öğrenmesi için işten anlayan birini çağırttı. Gelen kişi, elbiseliğin fiyatını beş yüz dirhem olarak belirledi ve İmâm-ı A’zam onu bu fiyattan satın aldı.

Zîrâ o biliyordu ki, doğruluktan ayrılmak, malların ayıp ve kusurlarını saklamak, bilhassa ölçü ve tartıya dikkat etmemek, insanı çok hazîn neticelere dûçâr eder.

2- Yalan Yere Yemin Etmemek:

Resulullah şöyle buyuruyor.

فإنْ صَدَقَ البيِّعانِ وَبَيَّنا بُورِكَ لهُمَا في بَيْعِهِمَا، وإنْ كَذَبَا وَكَتَمَا فَعَسَى أن يَرْبَحَا رِبحاً مّا، ويُمْحَقَا بَرَكةَ بيعهِمَا

Alış-verişlerinin bereketi yok edilir: Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar

الحَلِفُ مَنْفَقَةٌ لِلسَّلعةِ مَمْحَقَةٌ لِلْكَسْبِ

"(Ticarette yalan) yemin, (tüccarın zannınca) mala rağbeti artırır. (Halbuki gerçekte) kazancı giderir

      Ticari maksatla veya başka maksatla yalan söylemek, yalan yere yemin etmek, Allah’ın yüce adını onun haram kıldığı hususlarda kullanmak, basit menfaatler için insanları “vallahi, billahi... vs.” diyerek, “Allah (ın adı) ile aldatmak”, daha sonra yaptıkları “yeminlerini az bir bedele satmak...” büyük günahlardandır. Ve Kur’an-ı kerimde

اِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلاً اُولَئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِى اْلاَخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللهُ وَلاَ يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَمَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ

 Doğrusu Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminleri az bir menfaat karşılığında değiştirenler var ya; işte onlar öteki dünyanın nimetlerinden faydalanamayacaklardır. Allah kıyamet günü onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak, ne de onları günahlarından arındıracaktır. Onlar için acıklı bir azap vardır

     Peygamberimiz bir hadislerinde;

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: ثَثَةٌ َ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وََ يَنْظُرُ إلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةَ وََ يُزَكِّيهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ ألِيمٌ قَالَهَا ثَثاً، قُلْتُ: خَابُوا وَخَسِرُوا يَا رَسُولَ اللّهِ، مَنْ هُمْ؟ قَالَ: الْمُسْبِلُ، وَالْمَنَّانُ، وَالْمُنْفِقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ[. أخرجه الخمسة إ البخاري.»المُسْبلُ« هو الذي يسبل إزاره إذا مشى تكبراً وفخراً.»وَالْمَنَّانُ« الذي يمن بصنيعه وعطائه

       Hz. Ebu  Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Üç işi vardır, kıyamet gününde Allah onlara ne konuşur ne nazar eder ne de günahlardan arındırır, onlar için elim bir azab vardır!" buyurdu ve  bunu üç kere de tekrar etti. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Öyleyse onlar büyük zarar ve hüsrana uğramışlardır. Kimdir bunlar?" dedim. Şöyle saydılar:

"(Elbisesini kibirle, yerlere kadar salıp) süründüren,  yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle reklam eden kimseler!"

3- Hileli Ölçüp Tartmamak:

        Ticarette tartı ve ölçünün yeri ve değeri son derece önemlidir. İslâm, bindörtyüz sene önce ölçü ve tartının dürüstlükle yapılması üzerinde önemle durmuştur. Bu konuda hem Kur'an'da ve hem de Hadislerde çok sert hükümler vardır. Kur'an'da şöylece değinilir bu konuya : وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ "Ölçekte ve tartıda hile yapanların vay haline! اَلَّذِينَ اِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ  Ki onlar, insanlardan, ölçekte aldıkları zaman haklarını tastaman alanlar, وَاِذَا كَالُوهُمْ اَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ onlara o ölçekle veya tartıyla verdikleri zaman ise eksiltenlerdir. اَلاَ يَظُنُّ اُولَئِكَ اَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ Sahiden onlar diriltileceklerini sanmıyorlar mı? لِيَوْمٍ عَظِيمٍ  Büyük bir günde, يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ  Alemlerin Rabbi için insanların kalkacağı günde...
كَلاَّ اِنَّ كِتَابَ الفُجَّارِ لَفِى سِجِّينٍ Sakın hileye sapmayın! Ahirette sorguya çekileceğinizi unutmayın! Çünkü kötülerin kitabı muhakkak siccindedir.»
Allahın resulü bir hadislerinde

ــ وعن ابن عباس رضى اللّه عنهما قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ: ‘هْلِ

المِكْيَالِ والميزانِ إنكُمْ قَدْ وُلِّيتم أمْرَينِ هَلَكَتْ فِيهمَا ا‘ُمَمُ السَّالفةُ قبلَكُمْ

İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) mikyal (ölçek) ve mîzân (terazi) kullananlara şöyle hitab etti:

"Sizler bizden önce gelip geçen kavimleri helâk eden iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız.

      Toplumları temelinden sarsan, çöküş ve yıkılışlarına sebep olan ahlaksızlık türlerinden biri de ölçü ve tartıda haksızlık yapmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerimde de Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği “Medyen-Eyke” halklarını helake götüren sebeplerden biri olarak ölçü ve tartıda hile yapmalarını gösterir وَلاَ تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ اِنِّى اَرَيكُمْ بِخَيْرٍ وَاِنِّى اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ, ölçüyü, tartıyı eksik tutmayın. Gerçi sizi şimdi zen-ginlik ve konfor içinde görüyorum, ama doğrusu sizi dehşetiyle kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.

      4- İhtikâr (Spekülasyon) Yapmamak:

       İhtikâr lügatte toplamak ve hapsetmek demektir. Şer'î bir ıstılah olarak  : Bir ticari emtiayı (malı) pahalanması gayesiyle stoklayıp piyasaya arzını geciktirmek anlamına gelen ihtikar; fiyatların yapay bir şekilde yükselmesine ve normal piyasa seviyesinin üzerine çıkmasına sebep olur. İhtikâr yapmak, özellikle temel ihtiyaç maddeleri söz konusu olduğunda toplumun zarar görmesine sebebiyet verdiği gibi, uzun müddet devamı halinde de sosyal ve iktisadi bunalımlara yol açabilir.

بِئْسَ العَبدُ المُحتِكرُ إنْ أرخصَ اللّهُ تعالى أ‘سْعارَ حَزِنَ، وإنْ أغهَا فرَحَ

“Karaborsacı ne fena bir kuldur; fiyatların düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini duyunca da sevinir” hadis-i şerifi, bu tip kimselerin ruhi durumunu ve insanlık bakımından düştüğü seviyeyi açık bir şekilde ifade etmektedir.
مَنِ احْتَكَرَ طعاماً أربعينَ يَوماً يُريدُ بِهِ الغَءَ فقدْ بَرِئَ مِنَ اللّهِ تعالى وبَرِئَ اللّهُ تعالى منهُ

Pahalanması için, kim bir yiyecek maddesini kırk gün saklarsa, o, Allah'tan yüz çevirmiştir, Allah da ondan yüz çevirmiştir.

      .5- Müşteriye İyi Davranmak:

       Alış-verişte alıcı ve satıcı birbirine iyi davranmalıdır. Bakara sûresi 280. âyetinde yüce Allah:

وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

“Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır” buyurarak satıcının, gerektiğinde müşterisinin lehine bazı özel durumlarda fedakarlıkta bulunmasının kendi hayrına olacağını vurgulamaktadır

 Peygamberimiz de;

رَحِمَ اللّهُ رجًُ سَمْحاً إذا بَاعَ وَاِذَا اشْتَرَى وإذاَ اقْتَضَى Satışında, satın alışında, borcunu ödeyişinde cömert ve kolaylaştırıcı davranan kimseye Allah rahmetini  bol kılsın

إنَّ اللّهَ يُحِبُّ سَمْحَ البيعِ سَمْحَ الشِّرَاءِ سَمْحَ القَضَاءِ

Allah, satıştaki müsâmahayı, satın alıştaki müsâmahayı, ödemedeki müsâmahayı sever

 hadisleriyle Allah’ın rahmet ve sevgisinin birbirine iyi davranan alıcı ve satıcıların üzerine olduğunu bildirmiştir.

     6- Müşteri Kızıştırmamak

     Çoğunlukla malın fiyat ve sürümünü arttırmaya yönelik bir hîle şeklinde ortaya çıkan neceş; bu yönüyle haksız rekabet çeşitlerinden biri sayılmaktadır. Şöyle ki, bir pazarlık esnasında satıcı ile anlaşmalı olan üçüncü bir kişi (veya kişiler) sanki alıcıymış gibi devreye girerek gerçek müşterinin verdiğinden daha yüksek bir fiyat teklif etmek suretiyle onu yanıltır. Böylece talip olduğu malı başkasına kaptırmak istemeyen ilk teklif sahibi ister istemez daha yüksek meblağ ödemek zorunda kalabilmektedir. Bu durum pazarlık halindeyken olabileceği gibi akdin kesinleşmesinden sonra da vuku bulabilmektedir.

      İşte serbest rekabet ortamını zedeleyip haksız rekabete yol açan, kardeşlik ilişkilerini zedeleyen ve bir rantiye  sınıfı oluşturarak tüketicinin zarar görmesine zemin hazırlayan bu tür muameleler Hz. Peygamber tarafından yasaklanmış; “Bir malı alıyor görünerek kıymetini (değerini) artırmayınız”,

“Neceş yapmayın. Bir kimse kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın” gibi hadislerle Müslüman tüccarın bu tür olumsuz davranışlardan sakınması gerektiği vurgulanmıştır.

     7- Piyasaya Arz Edilmeden Önce Dışarıdan Malları Karşılayarak Üretici ve Tüketicilere Zarar Vermemek:

     İslâm dini karaborsayı yasakladığı gibi, fiyatların sun’î olarak yükselmesine sebep olan simsarlığı da yasaklamıştır.

     Hz. Peygamber (s.a.v.), şehre dışardan mal getirenlerin yolda karşılanarak ellerindekinin ucuza kapatılmasını menetmiş; böylelikle üretici ve tüketicilerin zarar görmelerini önlemiştir. Bir hadislerinde: “Şehirli, köylü adına satış yapmasın. İnsanları kendi hallerine bırakın, Allah onları birbirlerinden rızıklandırır” buyurmuştur.

     8- Ticari İşlemlerin Kayıt Altına Alınması:

     Ticari hayatta görülen kötü ilişkilerin ve olumsuz sonuçların nedenlerinden biri de tarafların antlaşma maddelerini açıklıkla yazmamalarıdır. İslâm, ölçü ve tartıda dürüst davranılmasını, taraflar arasında iyi niyet ve güvenin kurulmasını istemekle beraber; alış veriş ve borçlanma işlemlerinin yazılmasını da tavsiye etmiştir: Kur’an-ı Kerim’de:

     يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوآ  اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلَى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كاَتِبٌ بِالْعَدْلِ “Ey inananlar, belli bir süreye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın”(bakara 282) buyrulması, ticari işlemlerin kayıt altına alınmasının önemine işaret etmektedir.

     O halde  Müslüman işadamının (tüccarın) kişisel menfaatlerini düşünüp koruması onun en doğal hakkı olmakla beraber; özgürlüklerinden, yasal ve doğal haklarından yararlanırken, başkalarına zarar vermekten de kaçınması gereklidir. Ayrıca, hak ettiğinden daha fazlasını kazanmaya talip olmamalı, işçilerinin haklarını tam ve zamanında ödemeli ve müşterilerine de makul fiyattan mal satmalıdır. İş ilişkilerinde dürüst olmalı, yanıltıcı ve aldatıcı reklam kampanyalarından sakınmalı, verdiği sözü tutmalıdır. Ekonomik gücünü bir baskı ve tahakküm aracı olarak kullanmamalıdır. Kısacası Müslüman bir iş ve ticaret adamı her şeyiyle emniyet ve güven insanı olmalıdır.

    Ne gariptir ki, kimileri, dürüst ticaret yapınca kazancın hâsıl olamayacağı yönünde temâyüller göstermektedir. Bunlar, bir gaflet lakırdısı, hakîkat körlüğü ve ilâhî taksimat programını inkârdır. Bu hataya düşenlere göre malını defalarca Allâh ve Rasûlü yolunda sıfırlayan ve hiçbir zaman dürüst ticaretten ayrılmayan Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhü anh-’ın ashabın en fakirleri arasında yer alması gerekirdi. Ancak tarihen de sabittir ki, o devamlı sahâbenin en zenginlerinden olmuştur. Kaç defa Allâh ve Rasûlü için her şeyini infâk etmesine rağmen nice ilâhî bereketlere nâiliyetle tekrar servet ve mal sahibi olmuştur.

Bu itibarla bizler, malı meşrû yollardan kazanmakla mükellefiz ve meşrû yerlere sarfetmeye de mecbûruz. Ârif bir tüccâr, dünyâ ticâretini devâm ettirirken daha büyük olan âhıret kazancını ihmâl etmeyecek, ebedî seâdeti düşünüp ilâhî yoldan ayrılmayacaktır. Aşağıdaki âyet-i kerîme, böylelerinin kalbî hayâtını ne güzel aksettirir:

رِجَالٌ لاَ تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلاَ بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللهِ وَاِقَامِ الصَّلَوةِ وَاِيتَاءِ الزَّكَوةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَاْلاَبْصَارُ

“(Öyle hakîkî er kişiler vardır ki) onlar, ne ticâret ne de alış-verişin, kendilerini zikrullahdan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı kimselerdir. Onlar, kalblerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (en-Nûr, 37)

Bu şekilde ticâret ehli olanlar, bir başka âyet-i kerîmede buyurulan “ticâreten len- tebûr” (aslâ zarara uğramayan bir kazanç) sırrını yaşayanlar, yâni gerçek ticâretten nasîb alanlardır. Nitekim gerçek ticâreti, Allah Teâlâ şöyle ifâde buyurur:

اِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللهِ وَاَقَامُوا الصَّلَوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ

“Allâh’ın kitâbını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allâh için) gizli ve âşikâr sarfedenler, aslâ zarâra uğramayacak bir kazanç (ticârten len-tebûr) umabilirler.”

لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ

“Çünkü Allâh, onların mükâfatlarını tam öder ve lutfundan onlara fazlasını verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” (Fâtır, 29-30)

Cenâb-ı Hakk, bizleri bu âyet-i kerîmelerin sırrı içinde yaşatsın! Gönül gözü ile ilâhî kitabı okuyabilmeyi, mi’râca yükseltecek bir huşû ile yapılabilen secdeleri, helâlinden kazanıp isrâf etmeden harcamayı ve verdiği nîmetleri yolunda infâk etmeyi nasîb buyursun!

            Yâ Rabbî! Ticaret ehli kardeşlerimizi, hadîs-i şerîfte buyurulan “elinden dilinden mü’minlerin istifade ettiği” kullarından eyleyip vatan ve milletimiz için hayırlı kimseler eyle!.. Her iki cihanda da rahmet ve berekete vesile olacak amel-i sâlihlere müyesser kıl!

YAZAR: Kadir Hatipoglu - Ocak 28 2015 03:00:00 · Adobe Reader Belgesi · Microsoft Word Belgesi · Yazdır
Önceki Vaaz Sonraki Vaaz
Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,863,041 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024