Sözlükte, “utanma, çekinme, âr, edep, namus, iffet, Allah korkusuyla günahtan kaçınma gibi anlamlara gelen hayâ kelimesi, bir ahlâk terimi olarak, nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi, kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terk edilmesinden dolayı kişinin yüzünü kızartan sıkıntı hâli gibi farklı şekillerde tanımlanmaktadır.
Rabb’imizin yarattığı mahlukat içinde seçkin bir yeri olan, akıl, fikir ve üstün yeteneklerle donatılan insanın yaratılışında elbette ki bir hikmet vardır.
Bu dünyaya gelmekten maksat yalnız yiyip- içmek ve geçici zevkleri tatmin etmek değildir. İnsan buraya daha yüksek bir gaye ve sonsuz bir hayata hazırlanmak için gelmiştir. İnsan, beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Bedenimizin maddi gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhumuzun da manevi gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası sağlam iman ve ihlasla yapılan ibadettir.
Dinimiz okumaya, araştırmaya ve ilme büyük önem vermiştir. Nitekim Cenabı Hak, ilk inen ayetlerde Hz. Peygamber ve onun şahsında tüm Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir.
İbadetleri yapmada asıl amaç Allah rızası olmakla birlikte Allah-u Teala biz kullarına emrettiği ibadetlerde yine bizlerin faydalanacağı hususlar var etmiştir:
Sorumluluk; bir insanın görevlerini yerine getirip getirmediği, iman, amel, fiil, söz ve davranışlarının doğru olup olmadığı konusunda hesaba çekilmesi demektir.
Selam bir nevi selamet ve sulh duasıdır. Şu halde bir meclise gelen kimse selam verdiğinde orada bulunanlara kendisinden onlara bir fenalık gelmeyeceğini bildirmiş olmaktadır.
Allah, her türlü tehlikenin selamet yollarını ve sebeplerini yaratmıştır. Kul ne kadar kuvvetli olsa, cihanlara hükmetse, Süleyman tacını başına koysa, ölüm yine onu bulur. Fakat Allah dertten, beladan, ayıptan, kusurdan ve her türlü arızadan beridir. Yani Allah’ın gerek zatı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tagayyüre, bir değişikliğe uğramaktan münezzehtir. Allah, ezelde nasılsa ebedde de öyledir. Hiç bir şey O’na ağır gelmez. O, asla yok olmaz, ilmi gevşemez, kudreti kesilmez, mülkü elinden çıkmaz. Hiç kimse yaptığı işlerden O’na hesap soramaz, fakat O, herkese hesap sormaya kadirdir. O’nun için bir garibi bahtiyar etmek, bir sultanı tahtından kara toprağa indirmek pek kolaydır
Müslümanlar, karşılaştıkları ve ayrıldıkları zaman "Selâmün aleyküm" diyerek selâm verir; "aleyküm selâm" diyerek selâm alırlar. Bu şekilde selâm vermek sünnet ve almak ise bir görevdir. Selâm Müslümanların Müslüman olduğunun bir işareti ve Müslümanların şiarıdır.