Bayram namazları,
hutbe hariç, cumanın vücûb şartlarıyli
ırîikte kendisine cuma namazı farz olan kimselere vaciptir.* )iğer görüşlerin)
en doğrusu da budur. Bayram namazları hutbe-lz de caiz olur; ancak hutbenin
bayram namazlarından önce kunması nasıl (uygunsuz ve) kötü ise,(bayram
namazlarının utbesiz kılınması da) tıpkı böyle kötü (ve uygunsuz)dur.
İkinci ezan ise,
bilindiği gibi, imam-hatip hutbede iken caminin İçinde okunan ezandır.
Ramazan bayramında şu
on üç şeyi yapmak menduptur:
(1) (Birşey)
yemek, yenilen şeyin hurma olması ve (bum olarak bir, üç, beş gibi) tek olması,
(2)
yıkanmak,
(3) misvj kullanmak,
(4) güzel koku sürünmek,
(5) en güzel elbiseleri giymek,
(6) eğer kendisine vâcipse fıtır sadakasını vermek,
(7) se-j içli görünmek ve güler yüzlü bulunmak,
(8) imkân elverdiğine bol sadaka vermek,
(9) uykudan erkenden uyanıp
(10) sür'atle ımazgâha koşmak,
(11) sabah
namazını kendi mahallesindeki .mide kılmak,
(12) sonra da namazgaha doğru yürümek, (yül irken de)
gizli gizli tekbir getirmek; getirmekte olduğu tekbiri! r rivayete göre
namazgaha vardığında, bir rivayete göre de naf aza başladığı zaman kesmek;
(13) (evine dönerken) bir başki )ldan dönmek.
Gerek namazgahta ve
gerekse evde bayram namazından el nafile namaz kılmak; bayram namazından sonra
sadedi amazgâhta nafile namaz kılmak çoğunluğun tercihine göre mekhtur.
Bayram namazı, güneşin
bir veya iki mızrak boyu
yüksel-lesinden itibaren zeval (güneşin tepe noktasına gelmesi) vaktine adar
kılınabilir.
Bayram namazı şöyle
kılınır: (Önce) bayram namazını almaya niyet edilir, sonra iftitah tekbiri
alınarak "sübhâneke", sonra her defasında eller kaldırılarak üç kere
zevâid birleri (denilen ilâve tekbirler)
alınır, sonra gizlice eûzü ve besmele çekilir, sonra
Fatiha ve ardından bir sûre okunur -ki bu senin "Sebbihısme
rabbike'1-a'lâ" olması menduptur- ve rükûya tilir. İkinci rek'ata
kalkıldığında besmeleden sonra Fatiha ve| iından bir sûre okunur,ki bunun da
el-öâşiye sûresi olması snduptur- daha sonra birinci rekattaki gibi her
defasında ellerj ldırılarak üç kere zevâid tekbirleri alınır. Önce zevâid
tekbirle-ıi alıp sonra okumak caiz ise de ikinci rek'atta tekbirleri raetten
(okumadan) sonraya bırakmak daha evlâdır. Son. tam, namazdan sonra iki hutbe
okur ve hutbede insanlara fiti. dakasmdan (yani fitreden) bahseder.
Bu bayram namazım
imamla birlikte kılamayanlar kaza etlezler, ancak herhangi bir mazeretten
dolayı sadece ertesi güne ahir edilebilir.
Kurban bayramı da
tıpkı ramazan bayramı gibidir; ancak curban bayramında yemek namazdan sonraya
bırakılır, yolda (giderken) tekbir açıktan açığa söylenir, hutbede kurban ve
teşrîk
skbirlerinden bahsedilir, (Kurban bayram namazı) herhangi bir ıazeretten dolayı
üç gün tehir edilebilir. (Arafat'taki vakfeye ben-eterek herhangi) bir yerde
durmak doğru değildir.
İmam A'zam
(RahimehullahJ's. göre, arefe gününün sabah lamazından başlamak üzere (kurban
bayramının sonuncu günü) kindi namazı da dahil cemaatla kılınanki teşkil olunan
bu ce-naatin müstehap olması gerekir her
farz namazın ardından bu namazı mukîm olarak şehirde kılan imamın ve ister
yolcu, ister çöle, isterse kadın olsun kendisine uyanların teşrîk tekbiri
getirenleleri vaciptir.
(İmam Yusuf ile
Muhammed ise), namazı ister tek başına talanlar olsun, isterse yolcu olarak yahut
köylerde kılanlar olsun bunların, arefe gününden başlamak üzere beşinci günün
ikindi namazına kadar her farzın arkasında teşrîk tekbiri getirmeleri vaciptir,
demişlerdir ki bunların sözüyle amel olunur ve
fetva da (zâten) bu yönde verilmiştir.
Bayram namazlarından
sonra tekbir getirmekte bir beis yoktur.
Tekbir şöyle söylenir:
"Allahü ekber, Alîahü ekber, lâ ilahe ilallahu vallâhu ekber, Allahü
ekberu ve lillahi'l-hamd.
Ebu Davud'un Enes (Radıyallahu anh)'d&n
naklettiğine göre, Rasûlullah (Aleykissalâtü vesselam) Efendimiz Medine'ye
geldiklerinde Medinelilerin, (senenin) iki gününde (şenlik yapıp)
eğlendiklerine şahid oldu ve: «Nedir bu iki gün?» diye sordu. Onlar: «Cahiliye
devrinde bu iki günde oynar, eğlenirdik» diye karşılık verdiler. Bunun, üzerine
Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam): «Allah Teâlâ, sizin bu iki gününüze
karşılık bunlardan daha hayırlı iki gün vermiş olup, bunlar Kurban ve Ramazan
bayramlarıdır* buyurmuşlardır.
Aynı şekilde bayramlarda, cuma namazındaki gibi imamın
dışında üç kişinin bulunması şartı da yoktur, aksine bayramlarda imamın
arkasında bir kişinin bulunması kâfidir.
Yani bayram namazının hutbesini bayram namazından önce
okumak, Peygamberimiz (Aleyhissaltü vesselam)'in
sünnetine aykırı
davranmak[ olacağından (uygunsuz ve) kötüdür, yani kerahete yakındır. i;
Orta boylu bir
mızrak, on iki karış uzunluğundadır.
Bu tekbirlere, "zevâid tekbirleri"
denilmesinin sebebi, iftitah tekbirine ilâve olarak alındığı içindir. Her
tekbir arasında üç tekbir getirecek kadar susmak sünnettir. 8u tekbirlerde,
sırf Allah adını zikretmek sünnet olmayıp "Sübhanallah, el-Hamdülillah, Lâ ilahe
illallah ve Allahü ekber" lafızlarından herhangi biri de
söylenilebilir.
Yani,
"eûzü"yü de, "besmele"yi de imam gizlice çeker.
Teşrîk kelimesi Arapça'da eti güneşte kurutmak
manasına gelir. (Araplar) * zilhiccenin on bir, on iki ve on üçüncü günlerinde
eti güneşte kuruturlardı.
Bu yüzden adı geçen üç
güne teşrîk günleri denilmiştir.
Öte yandan bir kısım
gün daha vardır ki, adına "nahr günleri" denir. Bu günler, kurban
bayramı günü ile bunu takib eden iki gündür, yani zilhiccenin onuncu, on
birinci ve on ikinci günleridir. Kısaca ifade etmek gerekirse, nahr günleriyle
teşrîk günlerinin toplamı dört gün olup birinci güne, ki (zilhiccenin) onuncu
günüdür, sadece nahr günü, zilhiccenin on üçüncü gününe de sadece teşrîk günü
denir. Arada kalan diğer iki güne ise nahr günü denilebileceği gibi teşrîk günü
de denilir.
Teşrîk tekbirine
gelince, zilhiccenin dokuzuncu günü sabah namazından itibaren, nahr gününden
sonraki üç teşrîk günlerinin sonuna kadar her namazın arkasında söylenen
tekbirlere teşrîk tekbirleri denir. Bu tekbirlere (nahr değil de) teşrîk
tekbirleri denilmesi, bu günlerin çoğunun teşrîk günleri olmasındandır.
Arafat'taki vakfeye bir özenti kabilinden herhangi bir
yerde durmak tahrî-men mekruhtur. Çünkü bu, dînde yeri olmayan ve bid'at olan
bir davranıştır. Vakfe; belirli bir mekânda, kurbet niyetiyle bir müddet
durmaktan ibarettir. Nitekim tavaf da belirli bir mekânın çevresini kurbet
niyetiyle dolanmaktır. Binâenaleyh Kâ'be dışında herhangi bir cami veya evin
etrafında (Kâ'be'yi tavafa) benzeterek dolanmak doğru değildir. Hatta bizim
mezhebimizin uleması, Kâ'be hâricinde herhangi bir mescidi tavaf edenlerin
küfre düşeceğinden korkulur, demişlerdir. Bayram arefesinde, Arafat'taki
vakfeye bir özenti olarak herhangi bir yerde duranların durumlarının da
bunlardan geri kalır bir tarafları yoktur.
Müstehap olması ifadesiyle kadınlarca teşkil olunan
cemaat hâriç tutulmuş oluyor.
Bu sözün tercih edilişinin sebebi, Allah'ı
zikretmenin, özellikle bu günlerde emrolunmuş bulunmasıdır. Vacip olmasa bile
tamamen terketmekten daha iyidir. Çünkü bu zikri terkeden kimse, kendisine
vacip olduğu söylenilebilecek birşeyi terketmiş olur, ama bu tekbirleri
söyleyenlerin ise, vacip olmayan ve fakat (makbul ve) istenilen birşeyi
yaptıkları söylenilebilir (sadece).
Buna birtakım ilâvelerde bulunmanın herhangi bir
mahzuru yoktur. Meselâ istendiği takdirde şu ilâveler yapılabilir:
"Allahü ekber
kebîran ue'l-hamdü lillâhi kesîran ve sübhanallahi bükraten ve asîlen, lâ ilahe
illallahü vahdehû sadaka va'dehû ve nasare abdehû ve eazze cündehû ve
hezeme'l-ahzâbe vahdehû lâ ilahe illallahü ve lâ na'büdü illâ iyyâhü muhlisine
lehü'ddîn ve lev kerihe'l-kâfîrün, Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli
Muhammed ve alâ ashâbi Muhammed ve alâ ezvâci Muhammed ve sellim teslîmen
kesîrâ."