İ'tikâf, içerisinde
bilfiil cemaatla beş vakit namaz kıhnan bir amide bu niyetle kalmaktır.
içerisinde beş vakit namazın kılın-nadığı bir camide i'tikâfa girmek caiz
değildir. Tercih edilen görüş le budur.
Kadınlar i'tikâfa,
evlerinin mescidinde, yani evlerinin namaz çin ayırdıkları odasında girerler.
İ'tikâf üç çeşittir:
(1) Vacip olan adanmış i'tikâf,
(2) ramazan iyinin son on gününde girilen kifâye ve
müekked sünnet olan 'tikâf ile
(3) bunların haricinde uygulanan müstehap i'tikâftır.
Oruç, sadece
nezredümiş i'tikâf için şarttır.
Nafile i'tikâfa (belli
bir zamanla sınırlı olmayıp i'tikâf niyetiyle caminin içinde) dolaşarak (bile
olsa) çok az müddet için girilebilir. Fetva da buna göre verilmiştir.
Camiden, ancak
(1) cuma namazı gibi şer'î,
(2) idrar yapmak gibi tabiî, yabut
(3) caminin yıkılması gibi zarurî bir ihtiyaçtan dolayı
çıkılabilir.
(4) (Öte yandan) bir zâlimin zorla çıkarması,
(5) (cami) cemaatinin dağılması,
(6) zorbaların can veya mala vereceği zarardan korkulması
halinde de camiden çakılabilir,
(7) fakat aynı | saat içerisinde bir başka camiye
girü(mek suretiyle i'tikâfa devam edü)ir.
(8) Geçerli bir özre dayanmaksızın (camiden) bir saat
için çıkıldığında, vacip olan i'tikâf bozulur, vacibin dışındaki i'tikâflar ise
sona ermiş olur.
İ'tikâfa giren kimse
camide yer, içer ve uyur, gerek kendisinin ve gerekse ailesinin ihtiyaçları
için (camide) alış veriş yapabilir.
. .
(1) Satılacak şeyin camiye getirilmesi,
(2) orada ticarî faali-i yette bulunulması mekruhtur.
(3) (Bir de i'tikâfta bulunan kimsenin) kurbet niyetiyle
(konuşmayıp) susması mekruh olduğu gibi,
(4) hayırlı ve faydalı olmadıkça konuşması da mekruhtur.
(1)
(İ'tikâfçmın) cinsel ilişkide bulunması ve buna yol açacak davranışlara
teşebbüs etmesi haramdır.
(2) İ'tikâf,
cinsel ilişkiyle ve buna yol açıcı sebeplere teşebbüs yüzünden meninin
gelmesiyle bozulur.
(3)
Gündüzleri i'tikâfa girmeyi nezreden kimsenin geceleri de i'tikâflı olması
gerektiği gibi,
(4) geceleri i'tikâfa girmeyi nezreden-lerin, ara
vermeksizin gündüzleri de i'tikâflı bulunmaları icab eder, isterse günler
arasında ara vermemek şart koşulmamış olsun. Rivayetin zahirine göre de bu
böyledir.
(5) iki gün i'tikâf için nezredenlerin aynı zamanda iki
geceyi de i'tikâflı geçirmeleri gerekir.
(6) Geceleri
hariç tutarak, gündüzlere mahsus olmak üzere i'tikâfa niyet etmek caizdir.
(7) Sadece
ay (içindeki) gündüzleri veya sadece geceleri kasdederek bir ay i'tikâfta
kalmaya nezredilme-si halinde, (meselâ geceleri hariç bir ay i'tikâfta kalmayı
nezredi-yorum gibi) bir istisna açıklaması yapmadan (yalnızca düşünce planındaki)
bu niyete göre hareket etmek olmaz.
İ'tikâf, Kitap ve
Sünnet ile (sabit ve) meşrudur.
İ'tikâf, ihlâs (ve
samimiyet) ile yapıldığında amellerin en şe-(ve en üstün) olanlarmdandır.
İ'tikâfin güzel
yanlarından biri de kalbi dünya meşgalelerin-uzak tutup kendisini Allah'a
teslim etmek, O'nun evinde ken-ni ibadete vermek ve O'nun koruması altına
girmektir.
Atâ (Rahmetullahi
aleyh) şöyle demiştir : "İ'tikâfa giren kim-bir ihtiyacının karşılanması
için büyük bir kapıya sürekli gelen ise gibidir. İ'tikâfçı (sanki) şöyle
söyler: "(Ya Rabbi), beni affet-dikçe kapından aynhnayacağım."
Allah'a hamdolsun ki,
işbu Nûru'1-îzâh kitabının şerhi,
O'nun muvaffak
kılmaaıyla tamamlanmış bulunuyorJ
Bu amelimizi rızasına
uygun kılmasını, tıpkı aslı gibi işbu şerhininde faydalı ve yararlı olmasını
Cenab-ı Hak sübhânehn ve teâlâ'dan diliyorum. O bize yeter ve O ne güzel
Vekildir.
i'tikâfın fıkıh uleması nezdindeki tarifi budur. Lügat
manasına gelince, birşeye kapanmak ve ona devam etmek demektir. Meselâ
"Filan kimse okumak üzere Kur'an'm üstüne kapandı" ifadesindeki devam
etti manasına gelen "kapandı" kelimesi de bu anlamdadır.
Camilerde i'tikâfa
girmek İslâm öncesi eski şeriatlarda da-mevcut idi. Bu geleneği İslâmiyet de
kabul etmiştir, t'tikâfin eski şeriatlarda mevcut olduğuna, Allah Teâlâ'nın:
"İbrahim ve
İsmail'e; tavaf edenler, ibâdete kapananlar (i'tikâfçüar), rükû ve secde
edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik" (Bakara, 125)
mealindeki âyet-i celilesi delil teşkil etmekte olup âyette İbrahim ve İsmail
(Aleyhimesselâm}emir verilmektedir.
İ'tikân İslâm'ın da
kabul ettiğine şu husus bir delildir ki, Peygamberimiz Efendimiz
(Aleyhissalâtü vesselam) ömrünün sonuna kadar ramazan aylarının son on gününde
i'tikâfa girmiş olup hatta irtihâlinden sonra mü'minlerin anaları ve onun
muhterem ve temiz zevceleri de i'tikâfa girmişlerdir.
Yani bu gibi şeylerin caminin dışında yapılması
i'tikâf sebebiyle caiz değildir. Öyle ki bunları yapmak üzere i'tikâf
mahallinin dışına çıkılması halinde i'tikâf bozulur. Kullandığı suyla
kirletmediği takdirde i'tikâfçı, başını camide yıkayabilir, kirletmesi söz
konusu ise başım yıkamasına engel olunur. Çünkü camiyi temiz tutmak vaciptir,
(t'tikâfçı) bu hususları göz önünde bulundurmak şartıyla camide bir kabın
içinde abdest alabilir. Ama itikâfçı olmayanların, bir kabın içinde de olsa
camide abdest almaları mekruhtur.
Çünkü bu,
Kitab Ehli1 ne has bir oruç nev'idir. (Mütercim)
Nitekim Allah
Teâlâ: "Mescidlerde ibadete çekilmiş (i'tikâflı) olduğunuz martlarda
kadınlarla birleşmeyin" (Bakara, 187) buyuruyor.
İster bunu bilerek yapsın, ister bilmeden; ister
gönüllü olarak yapsın, ister baskıyla; ister gece yapsın, ister gündüz,
bunların hepsi birdir. î'tikâfin unutarak yapılan bir hareket sonucunda bile
bozuluyor olmasının hikmeti, i'tikâfin, namaz ve hac gibi uyanık bulunulması
gereken bir hal (bir ibâdet) olmasından dolayıdır. Ama oruç öyle değil, oruçta
uyanık bulunulması şartı yoktur. Bunun içindir ki unutarak yapılan bir hareket
sonucu oruç bozulmaz.
İ'tikâfin
Kitab'daki yeri, Allah Teâlâ'nın, "Mescidlerde ibadete çekilmiş
(i'tikâflı) olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin" (Bakara, 187)
mealindeki âyet-i celîlesidir.
Sünnet ve hadisle
meşruluğuna gelince, Âişe (Radıyallahu anha) ve
Ebû
Hüreyre (Radıyallahu anh)'m naklettiklerine göre, Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam)
Ramazanın son on
gecesinde
i'tikâfa girerlerdi. Ztihrî ise: "Rasûlullah birşeyi (bazen) yapar (ve
bazen de) terkederdi. Ama o, i'tikâfı
vefatına kadar hiç
terketmediği halde insanlar onu nasıl terkedebi-liyorlar hayret!"
demiştir.