Sabah, namazından önce
iki;[2] öğle,
akşam ve yatsı namazla nndan sonra iki; öğle ve cuma namazlarından önce dört ve
cumadan sonra da bir selâmla olmak üzere dört rek'at namaz kılmak müekked
sünnettir.
İkindi ve yatsı
namazından önce dört, yatsıdan sonra dört ve akşam namazından sonra da altı
rek'at namaz kılmak menduptur.
Müekked sünnet olan
dört rek'atlı namazların birinci oturuşlarında sadece "et-tahıyyâtü"
ile yetinilir, üçüncü rek'ata kalkıldığında, mendup namazların aksine,
"sübhaneke" okunmaz.
İki rek'attan fazla
olan nafile bir namazı, sadece sonundi ;urmak suretiyle kılmak (kıyâsen değil
de kolaylık olmak üzerel tihsânen caizdir; çünkü bu, artık tek bir namaz olmuş
bulundıt| undan, böyle namazlarda farz olan (sadece) son oturuştur.
Gündüzün tek selâmla
dört, geceleyin sekiz rek'attan fazla lafile) kılmak mekruhtur. Ebu Hanîfe'ye
göre en iyisi, gece ve ündüz dört rek'at kılmaktır, İmam Yûsuf ve Muhammed'e
göre ise en iyisi İmamın dediği gibi gündüz dört), gece ise ikişer rek'at
almaktır ve fetva da bu yönde verilmiştir.
Gece kılman namaz,
gündüz kılmandan daha faziletli; ayakta azla durmak da secdede çokça kalmaktan
daha iyidir.
1) (Camide)
oturmadan evvel iki rek'at tahiyyetu 1-mescid namazı kılmak sünnettir.
(Camide) kılman farz namaz ile, (camiye) girildiğinde (tahiyyet'e) selamlamaya
niyet etmeksizin kılman her namaz tahıyyetu 1-mescid yerine geçer.
2) Abdest
aldıktan sonra henüz yaşı kurumadan iki rek'at; kuşluk vaktinde dört ve daha
fazla rek'at namaz kalmak mendup-tur.
3) Aynı şekilde gece namazı, istihare[3] ve
hacet namazı[4] kılrnak da menduptur.
4) Ramazanın
son on gecesini,[5] (ramazan ve kurban) bayramlarının
gecelerini, zilhiccenin on gecesini, Şaban ayının onbeşinci (Berat) gecesini
ihya [6]etmek
dahi menduptur.
Bu gecelerden herhangi
birini ihya için camilerde toplanmak mekruhtur.[7]
Ayakta kılabilecek
güce sahipken nafile namaz oturarak kın-nabilir. Ancak oturarak kılanlar,
ayakta kılanların elde edeceği sevabın yarısını elde ederler.[8] Ama
bir özürden dolayı[9] oturarak kılanlar bu
hükmün dışındadır. Oturarak kılanlar, "et-Tahiyyâtü"-de oturanlar
gibi otururlar. Ayakta başlanılan nafile bir namazın oturarak tamamlanmasında
bir sakınca yoktur, (bu hususta öne sürülen görüşlerin) en doğrusu da budur.[10]
Şehir (olsun köy olsun
yerleşim merkezlerinin) dışında [11]binek
üzerinde, (binek) hayvanı ne yana giderse, gitsin (vakit namazla-rıyla
kılınmakta olan) sünnetler de dahil olmak üzere, her türlü
Lafile namaz
kıhnabilir. Sonra binek üzerinde başlanılan namaz binekten) inerek
tamamlanılabilir;[12]ancak
(yerde başlanılan nanaza) binek üzerinde devam edilemez. Ebû Hanîfe
(Rahmetullahi ıleyhynin, diğer sünnetlerden daha kuvvetli olduğu gerekçesiyle,
labah namazının sünneti için (hayvandan) inilmesi (hayvan üzerinde kılınmaması)
gerektiğini söylediği naklolunmuştur.
Yoruldukları takdirde
nafile kılanların herhangi birşeye yaşanmaları mekruh değildir. Ama özürsüz
olarak yaslanmak, edebe lykırı olacağından mekruh olup (bu konuda öne sürülen
en kuvvetli ve) en açık görüş budur.
Üzerinde namaz kılman
hayvanın üstünde pislik bulunması lamaza engel değildir» hatta pisliğin eyer ve
üzengilerde bulun-nasının bile bir zararı olmaz. (Öne sürülen diğer görüşler
arasın-ia) en doğrusu da budur.
Yürüyerek namaz kılmak
ittifakla geçerli değildir.
Farz namazların; vitir
namazı, nezredilmiş namazlar ve başlanıldıktan sonra bozulmuş nafile namazlar
gibi namazların, cenaze namazının ve âyeti yerde okunmuş tilâvet secdesinin hayvan
üzerinde eda edilmesi doğru değildir. Ancak hırsız yüzünden, hayvanından
indiğitakdirde hayvanının yahutelbisesinin
çalınacağı endişesi
gibi bir zaruretten ve yırtıcı hayvan korkusundan, bulunulan yerin çamur
olmasından, hayvanının serkeş olmasından ve hayvanından indiğinde tekrar
binmekten âciz olup bindirecek kimsenin bulunmaması gibi mazeretlerden dolayı
mezkûr namazlar hayvan üzerinde kalınabilir.
Hayvan üzerindeki
mahfilde[13] namaz; hayvan ister seyir
halinde bulunsun ister durmakta olsun, tıpkı hayvan üzerinde kılınan namaz
gibidir. (Hayvan üzerindeki) bu mahfilin altına ahşap destekler koymak
suretiyle yere tesbit edildiğinde yer hükmünde olacağından böyle bir mahfil
içinde ayakta farz namaz kılınabilir.
Ebu Hanîfe'ye göre
yürümekte olan bir geminin içinde özürsüz olarak oturup rükû ve secde ederek
farz namaz kılmak caizdir. Ebu Yûsuf ile Muhammed, ancak bir özürden dolayı
(oturarak) kalınabilir demişlerdir ki (en kuvvetli ve) en açık görüş de budur.
Özür; baş dönmesi ve (geminin) dışına çıkma imkânının bulunmayışı (gibi
haller)dir. Gemide îmâ ile kılmak ittifakla caiz değildir. Rüzgârın tesiriyle
şiddetle sallanan gemi, seyir halindeki
gibidir. Aksi halde
(bu demir atmış gemiler) durmakta olan jemiler gibi kabul edilir. (İleri
sürülen görüşler içinde) en doğrusu ia budur. Eğer gemi kıyıya bağlı ise
içerisinde oturarak namaz kılmak ittifakla caiz değildir. Bir taran karaya
oturmuş bulunan bir gemi içerisinde ayakta namaz kılmabilir, aksi halde ayakta
kılmak doğru olmaz; ancak böyle bir gemiden dışarı çıkılamıyorsa kılmabilir.
Seyir halindeki bir gemide namaz kılmak isteyen bir kimse, namaza başlarken
kıbleye yönelir, gemi kıbleden saptıkça o da yönünü namaz içinde kıbleye
çevirir ve namazını kıbleye dönük bir halde tamamlar.
[1]Nafile, lügat
itibariyle fazlalık demektir. Şer'î yönden ise; farz, vacip ve sünnet olmayan
ameller demek olup mürâdifi, kişinin, üzerine gerekli olmadığı halde gönüllü
olarak yaptığı hayır demek olan "tatavvu"dxxr. Ayrıca, farz ve vacip
olmayan ve fakat sünnetleri şümulüne alan amellere de nafile denir ki, burada
kasdedilen budur. "Nafile kıldığında, iki rek'attan fazla kılardı"
cümlesindeki nafile, birinci manadaki nafiledir.
Sünnet iki türlüdür:
Birisi müekkeddir, diğeri değil (gayr-i müekked)dir. Müekked olmayan sünnete,
mendup ve müstehap da denir. Müellifin ifâdelerinden, bunu kasdettiği
anlaşılıyor.
[2] Bu iki rek'at, sünnetler içinde en kuvvetli olanıdır.
Bu rek'atları kılmaya teşvik edici bir hayli söz söylenmiştir. Bunlardan birisi
Rasûlullah (Sattalla-hu aleyhi vesellem)'in;
"O ikisini,
(düşman) atlıları sizin peşinizden dahi gelse, terketmeyiniz" demiştir.
Bir başka hadisinde Efendimiz (Aleyhissalûtü vesselam):
"Sabahın iki
rek'at (sünneti) bana, dünya ve içindekilerden daha sevimlidir"
buyurmuşlardır. Bu iki rek1 atın kuvvetli sünnet oluşuna binaendir ki îmam
A'zam (Rahmetullahi aleyh), ayakta kılabilecek durumda olanların, bu rek1
atlan, oturarak kılmalarının caiz olmayacağını söylemiştir.
[3]İstihare;
hayırlı olan bir şeyi istemek demektir, (öte yandan) istihare namazı, hadis-i
şerifle Özlü bir biçimde belirtilmiş olup insanlar bu namazı, birşeyi yapmaya
niyetlendiklerinde, bunun gerek dinleri, gerek (dünyevî) hayatları ve gerekse
işlerinin akıbeti yönünden hayırlar getirmesini ve bu işte kendilerini muvaffak
kılmasını Cenâb-ı Hak'tan niyaz ederler. Buradan da anlaşıldığı gibi, istihare
namazı sadece gelecekle ilgili hususlarda söz konusudur.
[4] Burada hacet kelimesi; yarar, menfaat ve ihtiyaç
manasına gelmektedir. Hacet namazı da, başına herhangi bir iş gelmiş olan
kimsenin, bunun giderilmesini Allah Teâlâ'dan istemesine yönelik bir namazdır.
Bir de bu namaz, başa gelmesi muhtemel kötü birşeyin defi yahut arzu edilen bir
şeyin temini için kılınabilir. Rivayet olunduğuna göre Abdullah b. Ebû Evfâ,
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem)'va., "Kimin ki Allah'dan,
gerek kendisi için ve gerekse insanlardan herhangi biri için bir isteği, (bir
haceti) olursa güzelce bir abdest alsın, sonra iki rek'at namaz kılsın, sonra
Allah'a hamd ü sena ve Peygamber'e salât ve selâm getirsin ve:
«Lâ ilahe
illallâhü'l-halîmü'l-kertm, sühhanallahi Rabbi'l-Arşi'l-azlm, el-hamdü lillâhi
Rabbi'l-âhmîn, es'elüke mûcibâti rahmetike ve azâime tnağfîretike ve'l-ganîmete
min külli birrin ve's-selâmete min külli ismin, lâ ted'u U zenben illâ
gafertehû ve lâ hemmen illâ ferectehû, ve lâ hâceten leke fîhâ rızan illâ
kazaytehâ ya erhamerrahimin' diye duâ etsin" dediğini söylemiştir.
Duanın Manası:
«Halîm ve Kerîm olan
Allah'tan başka tanrı yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi Allah'ı teşbih ve tenzih
ederim. Hamd ve övgü, (yalnızca) âlemlerin Rabbi Allah'adır. (Allah'ım), senden
rahmet (ve merhamet)ini celbedici, mağfiretini gerektirid şeylerle iyilik ve
ihsanın her türlüsünden bol bol (vermeni), her türlü günahtan uzak tutmanı
niyaz ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi, bende affetmediğin bir
(tek) günah, gidermediğin (tek) bir hüzün, karşılamadığın rızana uygun tek bir
ihtiyaç bırakma!»
[5] Ramazanın son on gecesini ihya etmek ile, bin yıldan
hayırlı bulunan Kadir gecesinin ihyası kasdolunuyor. Gerçi Kadir gecesinin
hangi güne rastladığı tam olarak belli değil ise de ramazanın son on gecesine
tesadüf ettiği malumdur. Dolayısıyla Müslümanların bütün bu geceleri, Kadir
gecesini amak için ihya etmeleri menduptur.
[6] Geceyi ihya etmek demek, onu ibâdetle geçirmek
demektir.
[7]Çünkü ne
Peygamberimiz (Aleyhissalâtü vesselâmy'm, ne de kendisinden sonra ashabının
böyle bir
uygulamalarına
rastlanmamıştır.
[8] Nitekim Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam): "En
iyisi (namazı) ayakta kılmaktır; oturarak kılana, ayakta kılana verilen sevabın
yarısı verilir" buyurmuştur.
[9] Yani ayakta kılmaya gücü yetmediği için oturarak namaz
kılan kimse de ayakta kılanın sevabına erişir. Çünkü gücü ancak buna
yetmektedir ve Allah, hiçbir kimseyi altından kalkamayacağı birşeyle mükellef
kılmamıştır.
[10]Bu, Ebu
Hanîfe'nin görüşüdür. Sebebine gelince, Nafile namazın doğru olabilmesi için
ayakta kılmak şart değildir, binâenaleyh terki caizdir... Ebu Yûsuf ve Muhammed
ise, nafileye ayakta başlanıldığı zaman bunun mutlaka ayakta tamamlanması
gerekir, çünkü namaza başlamak mutlaka bitir-. meyi gerektirir; dolayısıyla
namazın, başlanıldığı zamanki durumdan daha düşük bir hal (ve pozisyon)da
bitirilmesi uygun olmaz, demişlerdir.
[11]"Şehir
dışı" ile her türlü yerleşim birimlerinin dışı kasdedilmektedir. Bu ister
şehir dışı olsun, ister köy ve ister göçebe çadırlarının dışı olsun fark etmez.
Bize göre yolcu (seferî) olmak şart değildir.
Hatta
görülecek bir iş için bir takım yerlere gidilse bile, binek üzerinde (nafile)
namaz kılınabilir. Mâlik ve
Şafiî'ye
göre ise, binek üzerinde namaz, ancak (seferî) yolcu olmak şartıyla caizdir.
Bizim mezhebimizin imam-
larından
Ebu Yûsuf a göre hayvan üzerinde îmâ ile namaz kılabilmek için yerleşim
biriminin dışına çıkmak şart
değildir, yerleşim
biriminde dahi kümabilir.
[12] Çünkü hayvandan inilmesi hâlinde rükû' ve secde
yapılacak, kıbleye dönülecek ve (daha buna benzer hayvan üzerinde yapılamayan)
bir takım şeyler yapılacaktır. Ama hayvana binildiğinde rükû ve secde yerine
îmâ edilecek,- kıbleye dönmek gerekmeyecek ve daha namazın şartlarından
ter-kedilmesme müsamaha olunan bir takım şeyler yapılacaktır. Binâenaleyh,
noksan birşeyin tam ve kâmile doğru yürütülmesi uygundur, ama bunun aksi (yani
kâmil birşeyin noksana doğru götürülmesi) uygun değildir.
[13]Develer üzerine
konulan, içerisine yolcuların (daha çok kadınların) bindiği mahfil.
[14] Gemi bir bakıma hayvana, bir bakıma da yeryüzüne
benzemektedir. Hayvana benziyor, çünkü her ikisi de insanları taşıyor, ama
gemi deniz taşıtı, hayvansa kara taşıtıdır... Yeryüzüne benzemesine gelince,
ikisinin de üstünde rahatlıkla oturulabilmektedir. Durum bu merkezde olunca,
geminin benzediği şeylere âit hükümlerin, gemiyi ilgilendiren tarafları dikkate
alınmıştır.(Meselâ),gemi (binek) hayvanına benzediği için, binek
hayvanlarının üzerinde oturarak namaz kılınabilmesi hükmü gemiye de tatbik
olunmuştur. Geminin yeryüzüne benzeyen tarafı dikkate alınarak gemide kılman
namazlarda rükû, secde ve kıbleye dönme şartı aranmıştır.