ZEKAT.. 1
Zekâtın Mânâsı 1
Zekâtın Mâhiyeti ve Kimlere Farz Olduğu. 1
Zekâtın Edâ Edilebilmesi İçin Gerekli Şartlar. 2
Zekâtın Edasının Sahih Olabilmesinin Şartları 2
Zekâtı Verilmesi Gereken Şeyler. 2
Altın ve Gümüşün Nisabı 2
Sâime Hayvanlarda Zekâtın Vücûbunun Şartları 2
Devenin Zekâtı 3
Sığırın Zekâtı 4
Davarın Zekâtı 4
Atların Zekâtı 4
Ticarî Malların Zekâtı 5
Toprak Mahsûlleri ve Meyvelerin Zekâtı 5
Yer Altındaki Maden ve Definelerin Zekâtı 6
Zekât Verilecek Yerler. 6
Zekât Verilmesi Uygun Olmayan Yerler. 7
Zekât, Arap dilinde
iki mânâya gelir: Bunlardan birisi temiztir. Nitekim
Allah Teâlâ'nın:
"Onların
mallarından sadaka al; bununla onları (günahlar-1 n) temizlersin, onları arıtıp
yüceltirsin." (Tevbe, 103) meâlin-d âyet-i celîlesinde zikri geçen "tüzekkîhim
kelimesi bu mânâda kullanılmıştır. Bu kelimenin ikinci mânâsı, fazla-l şma ve artıştır. Meselâ, "bitki artıp fazlalaştı"
mânâsına gelen| îke'zzer'u ifâdesindeki
"zekâ kelimesi de binada kullanılmıştır.
Şer'î yönden ise
zekât; "Şer'an maldan ayrılan muayyen biı 3mı Haşimî kabilesine mensup
bulunmayan ve bunların âzâdlısı saayan
faMr bir Muslümana vermek"tir.
|
Zekât, kendisinde şu
beş şart bulunan herkese farzdır:
(1) müslüman olmak,
(2) hür ve
(3) erginlik çağında bulunmak,
(4) akbaşında
olmak ve
(5) elinde sâime hayvanlardan, ziraî
.ahsûllerden yahut nakit para veya ticarî eşyaların
buna eşdeğer anlarından nisab miktarı bulunmak.
Zekâtın eda
edilebilmesi için, nisâb miktarına ulaşmış aslî lülkün üzerinden bir yıl geçmesi
şarttır.
Zekâtın sağlıklı bir
şekilde yerine getirilebilmesi için, zekât eren kimsenin, ya
fakire verirken yahut da kendisine farz olan oiktarı
malından ayırırken zekâta niyet etmesi şarttır.
(Ancak) »unun zekât olduğunu zekâtı alanın bilmesi şart değildir.
!
Beş türlü şeyin zekâtı
verilmelidir; Birincisi, nakit, yani altın ve gümüşün; İkincisi, sâime malların ki bunlar deve, sığır ve davar olup bunda
ulemânın ittifakı vardır; bir de, Ebû Hanîfe'ye göre atların zekâtı; üçüncüsü, ticaret metâının;
dördüncüsü, hububat, meyve vs. gibi toprak mahsûllerinin ve beşinci olarak da
yer altında bulunan maden ve define gibi değerli şeylerin zekâtı.
(1) Yirmi miskale ulaşmadıkça
altın ve iki yüz dirheme
ulaşmadıkça da gümüş için zekât verilmez.
(2) Altın yirmi miskale ulaşınca
onda birinin dörtte birini, ki bu
yarım mıskal eder, vermek gerekir. Sonra yirmi miskalin
üzerindeki her dört miskal için onda bir miskal (verilir).
(3) Gümüş, iki yüz dirheme ulaşınca onda birinin dörtte
birini, ki bu beş dirhemdir, vermek gerekir.
(4) Sonra iki yüz dirhemin üzerindeki her kırk dirhem
için bir dirhem verilir ki, bu Ebû Hanîfe'nin görüşüdür. Ebû Yûsuf
ve Muhammed, ise şöyle demiştir: «Nisab miktarının
üstündeki her fazlalık için onda birin dörtte biri verilmelidir, isterse
nisabın üstündeki bu | miktar az olsun.»
Sâime Hayvanlarda Zekâtın Vücûbunun Şartları
Sâime hayvanlarda zekâtın vücûbu
için üç şart gereklidir:
Birincisi; bu
hayvanlar sahibinin elinde iken üzerlerinden bir yıl geçmesi
gerekir. İkincisi; (bu hayvanların) nisâb miktarında
bulunmaları ve üçüncü olarak da; bu hayvanların bir yıl veya daha fazla bir
müddet için mubah (ve meşru) olan bir otlakta otlatılmış olmaları gerekir.
Sahibinin özel otlaklarında otlatılan, yahut satın alınan yemlerle beslenilen
hayvanlar için zekât gerekmez.
(I) Sayıları
beşten az olan sâime develer için zekât yoktur.
(2) âdetleri beşe ulaşır ve üzerlerinden de bir sene
geçerse (zekât olarak) bir koyun verilir ve sayılâVı
ona varıncaya kadar böyle devam îder.
(3) Sayıları onu bulunca, iki koyun verilir ve on beş
deveye kadar böyle uygulanır.
(4) Sayılan on beşe ulaşınca üç koyun verilir, ta ki
yirmi sayısını buluncaya kadar.
(5) Develerin sayısı yirmiyi bulunca dört koyun verilir,
yirmi beşe kadar böyle devam eder.
(6) Sayıları
yirmi beşi bulunca, bir yaşını tamamlayan ve ikinci yaşına girmiş bulunan bir
dişi deve verilir.
(7) Develerin sayısı otuz altıya varınca, iki senesini
tamamlayıp üçüncü senesine ; girmiş bulunan bir dişi deve verilir.
(8) Sayıları kırk altıya varınca, üç yaşını bitirip
dörde girmiş olan bir dişi deve;
(9) altmış bire vardığında ise dört yaşını bitirip beşe
girmiş bir dişi deve;
(10) sayılan
yetmiş altıya ulaşınca, iki yaşını tamamlayıp üçe basmış iki dişi deve verilir.
(II) Sayılan
doksan bir olunca, üç yaşını tamamlayıp dörde, girmiş iki dişi deve verilir, ki
bu, yüz yirmiye kadar böyle devamı eder.
(12) Bu
sayının (yüz yirminin) üstüne çıkan her beş deve içini bir koyun verilir ve bu,
yüz kırk beşe kadar devam eder.
(13) Sayı lan yüz kırk beşe
varan develer için, üç yaşını doldurup dörde bas mış
iki dişi deve ile bir yaşını bitirip ikiye basmış bir dişi deve ve-f rilir ve bu uygulama develerin sayısı yüz elliye vanncaya kada devam eder.
(14) Yüz
elli olunca, üç yaşını doldurup dörde girmiş olan üç dişi deve verilir.
(15) Bu sayının (yüz elli devenin) üzerindeki her beş deve
için bir koyun verilir ve bu uygulama, develer yüz yetmiş beş oluncaya kadar
devam eder.
(16) Yüz yetmiş beş olunca, üç yaşım bitirip dörde girmiş
olan üç dişi deve ile bir yaşını bitirip ikiye girmiş bir dişi deve verilir,
sayılan yüz seksen altıya varıncaya kadar bu uygulamaya devam edilir.
(17) Sayılan
bu rakama (yüz seksen altıya) ulaşınca, üç yaşını bitirip dörde girmiş üç dişi
deve ile iki yaşını tamamlayıp üçe basmış bir dişi deve verilir ve develerin
sayılan yüz doksan altıya varıncaya kadar bu uygulamaya devam edilir.
(18) Sayılan bu rakamı (yüz doksan altıyı) bulunca, üç
yaşını doldurup dörde girmiş bulunan dört dişi deve verilir ve bu, develerin
sayısı iki yüze vacaya kadar devam eder.
(19) Sonra bu iki yüzün üstündeki he
deve için, yüz elli deveden sonraki
ellişer deveye uygulanan ic .atın aynısı tatbik
olunur.
(1) Otuzun
altındaki sâime sığırlar için zekât yoktur.
(2) Sığırların sayısı otuza ulaşır ve üzerlerinden de bir
yıl geçerse, zekât arak bir yaşını doldurup iki yaşma basmış bir buzağı verilir
ve ıı uygulama, sığır sayısı kırka ulaşıncaya kadar
devam eder;
(3) lyıları kırka ulaşınca, iki yaşını doldurup üçe basmış bir
dana ve-.lir ve bu uygulama sığırların sayısı yetmişe ulaşıncaya kadar devam
eder.
(4) Sayılan yetmişi bulunca, bir yaşını doldurup iki yama
basmış bir buzağı ile iki yaşım doldurup üçe basmış bir dana erilir ve bu uygulama sığırların sayısı seksene varıncaya
kadar evam eder.
(5) Sayıları seksen olunca, iki yaşım doldurup üçe asmış
olan iki dana verilir. Bundan sonraki her on sığır için bir aşım bitirip ikiye
basan bir buzağı ve sonraki her kırk için de iki aşım bitirmiş ve üçe basmış
bir dana verilir.
.
(1) Kırktan az olan sâime
davarlar için zekât verilmez.
(2) Davarların adedi kırka ulaşır ve üzerinden de bir yıl
geçerse, sekât olarak bir koyun verilir. Davarların
sayısı yüz yirmi bire varıncaya kadar bu hüküm geçerlidir.
(3) Davarlar yüz yirmi bir o-unca, iki koyun verilir ve
sayılan iki yüz bir bir oluncaya kadar 3u uygulamaya
devam edilir.
(4) İki yüz
bir olunca, üç koyun verilir ve bu hüküm davarların sayısı dört yüze varıncaya
kadar geçerlidir.
(5) Sayıları dört yüz olunca, dört koyun verilir. Sonra
dört yüz koyunun üzerindeki her yüz koyun için bir koyun verilir.
Koyun ve keçi arasında
herhangi bir fark yoktur. Bir yaşın altındakilere zekât düşmez.
Ebû Hanîfe (Radıyallahu
anh) atlar için şu beş şartın tahakkuku halinde
zekât verilebileceğini öne sürmüştür:
Birincisi, atların
kıymetinin altın veya gümüşün nisabı ka-lar olması; ikincisi, atların sâime
olması; üçüncüsü üzerlerinden )ir yıl geçmesi;
dördüncüsü erkek ve dişi olmaları gerekir. Eğer i ıtlar,
sadece erkek iseler bunlara zekât düşmez. Şayet atların tabamı kısrak ise bu
hususta iki rivayet vardır. Beşinci şart ise, at-iar
sahibi tarafından üretilmek ve çoğaltılmak üzere bulundurulmalıdır. Binmek ve
yük taşımak üzere bulundurulan atlara zekât düşmez.Ebû Yûsuf ve Muhammed ise, atların her türlüsüne zekâtın
düşmeyeceği görüşündedirler.
Ebû Hanîfe, tercihin, at
sahiplerine bırakılması gerektiği, dilerlerse atların kıymetinin onda birinin
dörtte birini verecekleri, dilerlerse her at için bir dinar
verecekleri görüşündedir.
Ticarî mallar
ifadesiyle, ticâret kasdıyla alınıp satılan her türlü
şey kasdolunuyor; isterse bunlar sâime
hayvanlar veya toprak mahsûlleri ve meyve gibi şeyler olsun.
Ticarî mallar, her
yılın sonunda değerlendirmeye tâbi tutulur. Eğer kıymeti, altın yahut gümüşün
nisâbına ulaşırsa, değeri-; nin onda birinin dörtte
biri kadarı (zekât olarak) ayrılır.
Değerlendirme
yapılırken fakirlerin menfaatinin göz önünde bulundurulması uygun olur. Şöyle
ki, ticarî mallar gümüşe göre!deleğerlendirildiğinde nisâb miktarına ulaşır, altına göre değerlenlirildiğinde
ulaşmazsa, gümüşün nisabı esas alınır. Eğer her iki 'ı lurumda
da nisab miktarına ulaşılıyor ve fakat birisi fakirin
işine »tekinden daha çok yarıyorsa, fakirin menfaatine olanı tercih ediliyor-
İmam Ebu Hanîfe (Radıyallahu
anh), topraktan çıkan her şeyin -bunlar ister az, isterse
çok olsun; ister hububat, pamuk, safkan gibi dayanıklı olsun, isterse meyve ve
sebze gibi dayanıklı bu-unmasm- zekâta tâbi olduğu
görüşündedir. Ebû Yûsuf ile Mu-îammed
ise, toprak mmahsûlleri için ancak şu iki şartla
zekât ve-ilebileceği görüşündedir:
Birincisi, (toprak
mahsûllerinin) bir yıl elde kalanlardan (ve layananlardan)
olması;
İkincisi de topraktan
çıkan şeylerin nisab miktarına ulaşmaları gerekir.
Kileyle ölçülebilen toprak mahsûllerinin nisabı beş vesk ıtir.
Kileyle ölçülemeyen
toprak mahsûllerinin kıymeti, kileyle ölçülen mahsûllerin beş veskinin kıymetine ulaşması halinde bu mahsûller de nisâb miktarına ulaşmış olurlar. Bunların üzerlerin-ien bir yıl geçmesi şart
değildir, ki bunda ittifak vardır. |
Aynı şekilde, toprak mahsûllerinin
ve meyvelerin bir yıldan fazla bir müddet yağmurla, yahut yeryüzünden çıkan
sularla sulanmaları halinde onda bir; bir yıldan fazla bir zaman için dolapla,
kanaletler ve büyük kovalarla sulanmaları halinde ise
toprak mahsûllerinin hepsinden onda birin yansı kadar zekât alınacağında
ittifak edilmiştir.
i
Bir Müslümamn veya zimmînin haraç
veya öşür arazîde bul-ı altın, gümüş, kurşun
gibi bir madene -ister bulunan bu ma-tabiî bir balde bulunsun, isterse (önceki) câhiliye
devri insan-ıca gömülenlerden olsun- (Arapça'da) rikâz denir. Kikâz denilen maden veya definelerin -yalnızca bulunmalı-
beşte biri (zekât olarak) verilir.
Rikâzdan elde edilen gelirler, harb
ganimetlerine eklenir ve lar devlet tarafından sadece
fakir fukaraya ve zekât verilmesi îken şâir yerlere tahsis olunmayıp bütün
halkın yararına sarf tut.
Zekât Allah Teâlâ'nın, "Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir z
olarak ancak yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memura, gönülleri İslâm'a
ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın taya çalışan) kölelere,
borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad inlere ve
yolcuya mahsustur. mealindeki âyet-i celilesinde betiği sekiz sınıf insana verilir. Bu sekiz
sınıfa, zekât iki şartla verilir: Birincisi, Müslüman uak;
ikincisi bu sınıftan olanların, zekât verenin babası, oğlu, veya geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselerden olmama?
gerekir. Bu sekiz sınıftan herhangi biri tercih edilerek verilir.
Fakir (yoksul), elinde
nisab miktarından az mala sahip m kimselere denir.
Düşkün, herhangi bir
mal varlığı bulunmayan kimselerdir ki, onların durumu fakirlerden daha kötüdür.
Zekât toplayan
memurlara, imamın (devlet reisinin) emriyle skât
verilebilir.
Gönülleri İslâm'a
ısındırılacak olanlar ise, Rasûlullah (Aleyssalâtü vesselam)'İslâm'a girsinler veya İslâm üzere
kalsınlar iye yahut da kendi milletlerini İslâm'a çağırsınlar diye zekât
ver-iği kimselerdir.
Kölelere gelince
bunlar, efendilerine bir miktar mal vermek ûretiyle âzâd olunacakları hususunda efendileriyle sözleşmiş olan âmselerdir. İslâm dini, kurtulmalarını temin için bunlara
da ;ekâttan pay ayırmıştır.
Borçlu o kimsedir ki,
borçlanmış ve fakat borcunu ödeyenie-recek durumda kalmıştır.
Allah yolunda (çalışıp
cihad edenler) ise devlet reisinin, îlâ-i kelimetullah için kendilerini muharebeye hazırladığı
askerlerdir.
Yolcuya gelince
bunlar, elinde ne var ne yok tüketmiş, (memleketine), mal ve ailesine
kavuşamayacak derecede yolda kalmış olanlardır. Ülkelerinde çokça mal ve mülke
sahip bulunsalar bile bunlara zekât verilir.
Zekât olarak toplanan
şeylerin cami yapımında, ölünün tekfin ve teçhizinde veya (ölünün) borcunun
ödenmesinde kullanılması veya âzâd etmek üzere köle
satın almakta kullanılması doğru ı
ieğildir. Çünkü zekât için toplanan mallar, âmme menfaatine
har-ianması gereken mallar gibi değildir; zekâtın
harcanma yerlerini Şeriatın vâzu (Hak Teâlâ) belirtmiştir.