VELÂ KİTABI 1
MUVÂLÂT
VELASI FASLI 1
METİN
Velâ kelimesi sözlükte; yakınlık anlamına
olan «velî» den türemiş olup sevgi ve
yardım anlamına
gelir. Bir
terim olarak ise; azad edilme
velâyeti ile muvâlât velâsından olan karşılıklı
yardımlaşmadan ibarettir. Zeylâi.
Mirasçı olmak cinayet işlediği zaman diyetini vermek ve
nikâh veliliği velânın özelliklerindendir.
İşte
bu tarifle
bilindi ki velâ'dan maksat bizzat irs değildir. Belki hükmî bir yakınlıktır ki,
irsin sebebliğine
de elverişli
olur. Bunun sebebi ise, kölenin efendinin mülkiyetinde
azad olmasıdır. Efendinin azad
etmesi değil. Zira, ümmü'l-veledlikle, yakın
akrabasının verasetiyle efendi azad
etmeden de azad
meydana gelir. Rasûlullâh (s.a.v.)'ın,
«Velâ azad edenindir» hadisi, çoğunluğa yorumlanır.
Bir köle
efendisinin azad etmesiyle
azad olursa, velev vasiyetle olsun, veya kitabet tedbir ve
istiladla fer'inin vasıtasıyla veya bir yakının onu
satın almasıyla hâsıl olan azadda onun
velâsı yine
efendisinindir.
Hatta onun efendisi bir kadın, zımmî ve ölü de olsa. Ki, ölenin vasiyetleri geçerli olur
ve onun borçlarını
da onun yerine ödemiş olur. Velev ki onun efendisi ona velâyeti
olmamasını şart
koşsa da. Çünkü şeriata muhalefet ettiğinden onun o şartı bâtıl olur.
Bir kim&e
cariyesini
azad etse, câriye başka bir köle ile evli olsa, cariye azad edilme
tarihinden altı
aydan daha kısa bir sürede doğum yapsa, azad
zamanında mevcut olan hamlin velâsı
ebediyyen
annenin
velâsından başka birisinin velâsına intikal etmez.
Bu cariye iki
çocuk doğursa, birisi azad tarihinden itibaren altı aydan noksan bir zamanda, ikinci
Çocuk da azad
tarihinden itibaren altı oydan
fazla bir zaman sonra doğsa, her iki doğum arasında
altı aydan az
bir zaman olmuş olsa. ikisinin ikiz olması zaruridir. Onun için
her ikisinin velâsı da
annesinin
efendisinedir.
Cariye azad edildikten itibaren altı aydan fazla bir zaman sonra bir çocuk
doğursa, o çocuğun
velâsı yine annenin mevâlisinedir. Çocuğun babası köle olduğundan babasına
tabi olması güçtür.
Eğer o baba, çocuğun ölümünden sonra değil, önce azad edilse, doğan çocuğun
velâsı babasının
mevâlisine
intikal eder. Çünkü engel ortadan kalkmıştır.
Bu çocuğun velâsının babasının
mevâlisine
intikal etmesi, eğer doğumu da azadı tarihinden itibaren altı aydan fazla, ayrılış
tarihinden
iki seneden az bir süre içînde olmuşsa. o çocuğun
velâsı azad olmuş babasının
mevâlisine
intikal etmez.
Arap olmayan
kimsenin mevlâ'l-müvâlâtı olsa veya
olmasa, o kimse mevlâsının azadlısını nikâhlasa
-velev o cariye bir Arabın azadlısı olsa
ve o cariye ondan 'bir çocuk doğursa,
o çocuğun velâsı
annesinin
mevlâsınadır. Çünkü azad edilmenin velâyeti
kuvvetlidir. Hatta onda emsalliğe dahi itîbar
edilir. Ama
arap olmayanda ve mevlâ'l-müvâkatta
emsalliğe itibar olunamaz.
Musannıfın
burada arap olmayan kimse ite
kayıtlamasının sebebi şudur: Çünkü araplarda
mevlâ'l-muvâlât
olmaz. Zira onların nesebi kuvvetlidir.
Azad eden kimse mirasta
reddiye ve zevil-erhamdan önde
mirasa girer. Fakat neseb bakımından
asabe olanlardan sonraya kalır. Zira o, sebeb bakımından asabedir.
Köleyi azad eden efendi ölse, sonra da
azad edilen köle ölse, kölenin nesebi varisi bulunmasa,
kölenin mirası zikredilen efendinin en yakın asabesine
kalır. Biz bu meseleyi ferâiz
konusunda
inceleyeceğiz.
Kadınlar icîn
ancak azad ettiklerinin velâsı vardır. Nitekim Dürer ve diğerlerinde zikredilen
hadiste
de böyledir. Şu kadarı var ki Aynî ve
başkaları Dürer'de zikredilen hadisin aslı olmayan münker bir
hadis
olduğunu söylemîşlerdir. Aynî'ye
cevap de feraîz bahsinde gelecektir.
Sonra
musannıf mezkur asıl üzerine ayrıntı yaparak şöyle demiştir: Efendi öldükten sonra azad
edilen köle de ölse, geriye varis olarak da yalnız
onu azad edenin kızı bulunsa, kölenin mirasından
efendinin
kızına hiçbir hak yoktur. Kölenin malı
beytü'l-mala konulur. Zahiri rivayet
de budur.
Zeylaî, Nihaye'ye isnadla şöyle demiştir: «Zamanımızda beytülmal fesada gittiğinden köleyi azad
edenin kızı,
babasının azadlısı olan kölenin malına
varis olur. Yine, karı kocanın mirastaki
farz
haklarından arta kalanı da onlardan birisine
reddolunur. Yine mal onların süt
bakımından kızları
veya oğullarına verilir. Eşbah'ın ferâiz bahsinde de böyledir.» Musannıf ve diğerleri de bunu ikrar
etmişlerdir.
Zımmî bir
köleye mâlik olsa, o köle müslüman da olsa, onu azad etse, onun velâsı o
zımmî içindir.
Çünkıi velâ,
neseb gibidir. Velâ sebebiyle
de müslümanlar gibi aralarında irse perde olacak bir
perde
bulunmadığı yerde zımmî ile müslim
birbirlerinden miras alabilirler. Eğer köle müslüman
olursa,
öldüğü takdirde zımmî ondan miras alamaz. Onun
yerine diyetini de vermez. İşte
bununla,
«velâ mirastır»
sözünün fasit olduğu hakkıyla
açıklanmaktadır.
Dârü'l-harbte
bir harbî, harbî bir köleyi azad
etse, köle yalnız onun azad etmesiyle
azad olmaz.
Ancak onu serbest bıraktığı zaman azad olur. «Ben seni
azad ettim» dedikten sonra, «Seni serbest
bıraktım» derse. o zaman azad edilmiş olur. Azad edene de hiçbir velâ hakkı yoktur. Hatta azad
edenle azad edilenler müslüman olarak
dârü'l-islâma gelmiş olsalar, yine efendi öldüğü takdirde
azad ettiği
köleden miras alamaz. Ebû Yûsuf buna muhalefet
etmiştir.
Darü'l-harpte
azad edilen köle müslüman olarak darü'l-İslâma geldiğinde
dilediği kimseye velâ
hakkı tanır. Çünkü hiçkimsenin onun üzerinde velâsı yoktur.
Bir müslüman
darü'l-harbe girse ve orada bir köle satın alsa, sözle onu azad etse,
onu serbest
bırakmadan köle azad edilmiş olur.
Köle müslüman
olsa, bir müslüman veya harbî onu
darü'I-islâmda azad etse, onun velâsı
onu azad
eden içindir.
PRATİK MESELELER:
Bir
müslümanla bir harbî azad edilmiş kölenin velâsını iddia etseler,
her ikisi de azad ettiğine dair
delil
getirmiş olsa, onun mirasının ikisine teslim edilmesine
hükmedilir, velâ da ikısinindir.
Efendi velâya önce müstahık olur, vasiyetleri geçerli olur. Ve ondan borçları ödenmiş
olur.
Azad edilmiş bir câriyenin velâsında emsâline itibar edilir. Meselâ bir tüccarın azad
ettiği bir cariye,
bir debbağın
değil, bir attarın azad ettiği kölenin dengidir.
Kölenin
annesi aslen hür olursa. yani
onun aslında hiç kölelik olmazsa,,
onun çocuğu üzerine vefâ
yoktur. Baba
da yine böyle aslen hür olursa, velev ki arap olsun, yine
onun çocuğu üzerine mutlaka
kimsenin
velâsı yoktur. Ama eğer çocuğun babası Arap olmazsa. ne onun. ne de kavminin
cariyeden
olan çocuğu üzerinde velâsı yoktur.
Cariyeden olan, babası Arap olmayan bir
çocuk ölürse, onun varisi annesini azad
edenle onun
asabesidir. İmam Ebû Yusuf burada muhalefet etmiştir. Allah daha iyisini bilir.
İZAH
Musannıf bu
babı mükâteb babından sonra zikretmiştir. Çünkü velâ da kölenin mülkiyetinin son
bulmasının eserlerindendir. Bunu azaddan sonra zikretmemiştir ki, bu mesele
kölenin azad
edilmesinin
bütün çeşitlerinde meydana gelir.
«Bu tarifle
bilindi ki ilh...» Bu görüşte Sadrı Şeria'ya tariz vardır. Zira
Sadrı Şerîa velâyı mirasla
tefsir
etmiştir. Yine musannıfa da tariz
vardır. Çünkü musannıf da Hakâik sahibine uymuştur. İşte
bundan dolayı
şârih. Kenz ve başkasına uyarak musannıf ve Sadn Şeria'nın tefsirinden dönmüş ve
«karabet-i
hükmiye» ile tefsir
etmiştir. Çünkü velâ mirassız ve yardımlaşma olmaksızın da
gerçekleşir. Mesela,
bir kâfir bir müslimi azad etse, o müslim kölenin velâsı onundur. Mebsut'ta,
«Kâfir azad
ettiği müslüman kölenin malına varis olamaz. Çünkü milliyette ona muhaliftir. Onun
yerine diyet
de veremez. Çünkü diyet yardım için verilir. Yardım da müslim ile kâfir arasında olmaz»
denilmiştir.
Bunu İbni Kemâl söylemiştir. Şârih de
iteride buna işaret edecektir. Yine musannıfın
zikrettiği
devre vesile olur. Çünkü musannıf velâyı, velânın
tarifinde zikretmiştir.
«Hükmî bir
yakınlıktır ilh...» Yani azad ve
mavâlâttan hâsıl olan bir yakınlıktır. Kenz.
«Mirasın sebebliğine de elverişli olur ilh...» Şârih
burada «elverişli» kelimesini zikrederek azadın
dâima mirasa sebeb olmadığına işaret etmiştir.
Nitekim sen bunu yukarıda anladın. Bir de. velâ irse
ancak nesebi bir asabe
bulunmadığı zaman sebeb olur.
«Efendinin
azad etmesi değil ilh...» Şârih burada «Velâ azad
edenindir» hadisiyle istidlal eden
cumhura
muhalefet etmiştir. Çünkü cumhur,
hüküm bir müştak üzerine tertib edilmesi hükmün
illetinin
kaynağı olduğuna delâlet eder
demişlerdir. İşte cumhurun bu istidlaline cevap şudur:
İştikakta asıl üç harfli olan azad naslarıdır.
Ki o zaman, hükmün illeti azad etmek değil, azad olmak
olur.
«Zira
ümmü'l-veledlikle ilh...» 0 zaman bundan maksat, ümmü'l-veledi onun azad etmesiyle değil,
onun ölmesiyle
de azad olmuş olur.
«Yakın akrabasının verâsetiyle ilh...» Meselâ babası öldüğünde anne bir kardeşi babasının kölesi
bulunduğundan
ona irsen mâlik olur, mâlik olmasıyla da anne bir kardeşi hısımlık sebebiyle azad
olmuş olur.
«Çoğunluğa yorumlanır ilh...» Veya hadisteki kısaltma
izafîdir. Hamevî. Makdisi'den. O zaman
hadisin mânası şöyle olur: Velâ ancak kendisine
velâyeti şart koşan satıcı kendisine
hibe edilen ve
vasiyet eden gibi kimselere değil. ancak azad edenedir. Ebussuud.
«Velev vasiyetle olsun ilh...» Meselâ. adam
vasiyet etse ki, «Ben öldükten sonra
kölem azad
olunsun» veya «Benim ölümümden sonra malımdan bir
köle alınsın ve azad edilsin.» H. O zaman
vasinin fiili
mevlâya intikal eder.
«Efendisi bir
kadın ilh...» Yani velev ki kölenin efendisi bir kadın da olsa. Musannıfın
burada kadınla
kayıtlamasının
sebebi, asabe-i nesebiyyemn muhalefeti üzerine dikkat çekmesidir. Çünkü asabe-i
nesebiyede
kadın yoktur.
«Zımmî ilh...» Zımmî her ne kadar azad edilen
müslüman köleden miras alamasa
bile yine de onun
velisidir.
«Ölü de olsa ilh...» Musannıf bu sözüyle
İbni Kemal'in zikrettiğine işaret etmiştir. Zira İbni Kemal.
«Velâ tedbir ve ümmü'l-veledlikle nasıl
efendinin olur? denilmesin. Zira müdebber ve ümmü'l-veled
efendinin
ölümünden sonra bilindiği gibi zaten
azad edilir!er. Velâ o zaman mirasın kendisi değil.
belki mirasa sebeb olmaya elverişli olan hükmî bir yakınlıktır. Bu hükmî yakınlık da
tedbirle sabit
olur. İstilad
ise, müdebbirin ölümüne bağlı olmaz. Mebsut adh eserde bu açıklanmıştır. Zira Mebsut
sahibi.
«Müdebbir, mükâtib, müstavlid sebebe mübâşeret et-tiklerinden velâ onların hakkıdır.
Eğer
biz velânın
miras olduğunu kabul etsek, o zaman onun manâsı efendi onun borçlarını verir. onun
vasiyetleri geçerlidir. Eğer onun varisleri
varsa, bunu yapamaz. Bizim bu
yazdıklarımızla da ortaya
çıktı ki fakihlerin mevlânın irtidad etmesi faraziyeşinde gelenek itirazfara cevap hususunda
düştükleri
hatanın kaynağını biraz düşünmeleri
ve biraz çaba göstermeleridir» demiştir.
«Vasiyetleri
geçerli olur ilh...» Yani efendi de ölen azadlısının mirasını
almadan ölmüş olsa. Onun
vasiyetleri geçerli olur.
«Şeriata muhalefet ettiğinden ilh...» Şerîat şudur:
Rivâyet edilmiştir ki, Hz. Âişe
Berîre ismindeki
câriyeyi azad etmek üzere satın almak
istemiş. Berîre'nin akrabaları
da bunun velâsının kendilerine
ait olmasını şart koşmuşlar. Bunların bu sözleri
üzerine Rasûlullâh (s.a.v.) Hz. Âişe'ye, «Onların
böyle demeleri,
senin satın olmana engel olmasın. Zira velâ azad edenindîr» buyurmuştur. İtkanî.
«Azad zamanlada mevcut olan ilh ..» Musannıf bu sözüyle velânın intikal
etmemesinin illetine işaret
etmiştir.
Yoksa zaten bu altı aydan noksan bir
zamanda doğurmuşsa sözünden bilinmektedir. Şu
kadarı var
ki, metnin bazı nüshalarında «ebediyyen»
sözünden sonra mevcut olan ifadenin
aynısı
şöyledir: Zira hamil azad zamanında
mevcuttu. O halde o çocuğun da azad
edilmesi kasdî olarak
vâkî
olmuştur. O zaman onun velâsı onu azad
edenden başkasına intikal etmez. Sadrı Şerîa.
Turî diyor ki: «İtiraz
olarak şu vârid olur: Yukarıdaki ifade fakihlerin azad kitabındaki
«Eğer gebe bir
cariyeyi azad ederse, onun hamli de ona
teban azad olur» sözüne muhalif olur.»
Ben derim ki: Bu itiraza şöyle cevap verilir: Hususiyle
o doğan çocuğa azad her ne kadar
vârid
değilse de ancak annesine
teban vârid olmuştur. Çünkü o da annesinin
bir cüzüdür. Onu azad
etmek, onun
bütün cüzlerini kasden azad etmektir. Düşünülsün.
Bu itiraza
cevap olarak en güzeli şöyle
denilmesidir: Çocuk altı aydan az bir
zaman zarfında
doğduğu
takdirde onun azadını şart koşmadığı
zaman fakihler «Annesine teban azad
edilir» sözünü
zikrettiler.
Çünkü cüziyyet daima gerçekleşmez.
Fakihlerin
buradaki görüşleri velânın intikal etmemesi üzerinedir. Velânın intikal
etmemesinin
şartlarından
biri de bebeğin altı aydan
az bir zaman içinde doğmuş olmasıdır. Fakihler cüziyyetin
gerçekleşmesî için
kastın olmasını zikretmiştir. Düşünülsün.
«Ebedîyyen ilh...» Yani babası da azad edilmiş olsa. Hatta eğer o çocuk cinayet işlemiş olsa,
onun
cinayetinin âkilesi annesinin
mevâlisi üzerine hükmedilir. T. Hamevî'den.
«İkisinin ikiz olması zaruridir ilh...» Yani
o kadın iki çocuğa birden, gebe kalmıştır.
Çünkü ikisinin
doğumu
arasında bir gebelik süresi yoktur.
O zaman annesinin azad edilmesiyle birinci çocuk gibi
ikinci çocuk da azad edilir. Zeylaî.
«Altı oydan
fazla bir zaman ilh...» Uygun olan
şarihin burada «Senenin yarısı veya daha fazla bir
zaman sonra» demesiydi. Bedâyî'de olduğu gibi. Hemlin
en az süresinden daha fazla tabiri de
şarihin
tabirine müsâvidir. Anla.
«Babasına tabi olması güçtür ilh...» Yani burada cüziyet her ne kadar kalkmış olsa da. Çünkü onun
ana rahmine azaddan sonra düşme ihtimali de vardır. Şu kadarı
var ki yine onun babaya tabi olması
mümkün
değildir. Çünkü baba henüz azad edilmemiştir. O zaman annesinin muvalisine onun
velâsı
tabi olma şekliyle
sabit olur. Çünkü o bizzat kasdedilerek değil, anneye teban azad edilmiştir.
«Çocuğun
ölümünden sonra değil, sonra ilh...» İzâhü'l-İslâh'ta şöyle denilmektedir: «Yani eğer
baba
çocuğunun ölümünden önce azad edilirse, çünkü eğer onun azadından önce ölmüşse,
onun
velâsı
annenin mevâlisinden intikal etmez.»
Bu da, ölen çocuğun bir çocuğu da olsa yine onun
velâsının
baba tarafından mevâlisine intikal etmesini gerektirir. Aroştırılsın. H.
Ben derim ki: Zahîre'de şöyle bir şey vardır:
«Zahiri rivayete dede torunun
velâsını çekmez. Baba
hayatta olsun veya olmasın hüküm değişmez.
Hasan da dedenin torununun velâsını
çekemeyeceğini
rivayet etmiştir.»
Bunun şekli
şöyledir: Bir köle bir kavmin
azadlısı olan cariye ile evlense, o
cariyeden onun bir
çocuğu olsa,
o kölenin hayatta olan bir babası olsa, sonra hayatta olan babası azad edilse, köle,
köle olarak kalsa,
sonra çocuğun babası olan köle ölse, sonra da çocuk ölse, ancak öldüğünde
mirasını alacak bir
varisi de olmasa, onun mirası
annenin mevâlisi içindir.
«Engel
ortadan kalkmıştır ilh...» Engel babanın köle olması
idi. Hem de, azad kasden hamlin
üzerine varid
olmamıştır. Belki annesinin hamlinde olan çocuk, annesine teban
azad edilmiştir.
Nitekim biz
bunu zikrettik. Velânın nakline aykırı olan azad da kasdi yapılan azaddır. Buraradaki
azad ise kasdi değildir. O halde velânın nakline
engel değildir.
«Çocuğun
velâsının babasının mevâlisine intikal
etmesi ilh...» Yani velânın cerri.yarım seneden az
veya çok zaman
içindeki velâdet arasındaki açıklama.
«Ayrılış
tarihinden ilh...» Yani ölüm ve
talâkla. H.
«Çocuğun
velâsı azad olmuş babasının mevâlisine
intikal etmez ilh...» Çünkü hamile oluşun
ölümden
sonraya izafe edilmesi güçtür. Bu da
açıktır. Bain talâktan sonraya
izafe edilmeden
sonraya izafe
edilmesi de yine güçtür. Çünkü cinsi
tekarrüb haramdır. Keza, ric'î talâktan sonraya
da. Çünkü
rıc'î talâktan sonra izare edilmesi de güçtür. Çünkü o zaman
adam şüphe ile eşine
dönmüş olur.
Zira kadın eğer iki seneden az bir zamanda doğurmuşsa,
hamlin boşama sırasında
mevcut olma
ihtimali vardır ki nesebin sübutu
için ricatın isbatına ihtiyaç vardır. Mademki hâmile
kalışı talâktan sonraya izafe etmek güçtür. O zaman nikâha isnad edilir. O
halde çocuk azad anında
mevcut olmuş
olur. Ki o zaman kasden azad edilmiş olur. Azad anında mevcut olan çocuğun
velâsı
da köle olan babanın mevâlisine intikal etmez. Bu açıklamadan anlaşıldı ki, azad edilen câriye altı
aydan az bir zarnan zarfında doğum yaparsa, hüküm öncelikle yine böyledir.
Çünkü çocuğun ölüm
veya talâk zamanında
varlığı yakın olmuştur. Ama eğer o cariye azattan veya ayrılışından sonra
iki
seneden fazla bir zaman zarfında doğurursa, bunda hüküm ric'î
talâk ve bâin talâkta değişir. Bâin
talâkta
yukarıda nakledilen hüküm gibi olur.
Ric'î talâkta ise o çocuğun velâsı babasının mevâlisi
içindir.
Çünkü çocuğun böyle bir zaman içinde
doğması bize babasının ricat 'ettiğine yakın hasıl
etmektedir.
İnâye.
«Arap olmayan ilh...» Fevâid-i Zahîriye'de
şöyle denilmiştir: «Bu birkaç şekil üzerinedir. Câriye
bir
Arapla
evlense, onun doğacak çocuklarının velâsı, fakihlerin görüşüne göre babasının kavmi
içindir. Ama
eğer o cariye, birkaç babası müslüman
olan Arap olmayan bir kimse ile ev-lense, İmam
Ebû Yusuf'a
göre onun çocuğunun velâsı babanin kavmıne
aittir. Ebû Hanîfe ile İmam
Muhammed'in
görüşüne göre de meşâyıh ihtilaf
etmiştir. Ebû Bekr, A'meş ve Ebû Bekr
el-Seffâr'dan
rivayet edildiğine göre yine ondan
doğacak çocuğun velâsı babasının kavmine aittir.
Bunlardan
başkası da Ebû Hanife'nin görüşüne göre annenin kavminedir demişlerdir. Bu cariye
müslüman olan bir harbî ile
evlense, muslüman olan harbî ister kendisine bir velî tayin
etsin, ister
etmesin, işte bu yukarıdaki kitabın meselesidir. Câriye bir köle veya bir mükâteble evlense, o
zaman onun
velâsı fakihlerin icmâı ile anneninmevâlisiiçindir. Ancak köle azad edilirse, o zaman
çocuğun
velâsıannenin kavminden babanın kavmine
intikal eder.» Kifâye.
«Veya olmasa
ilh...» Metinde bu mesele mevlâyı
mavâlâtı olan kimse için farzedilmıştir. Çünkü
bunun
mukûbilı öncelikle anlaşılır. Öyleyse
eğer musannıf, «O câriyenin
çocuğunun velâsı onun
mevâlisi
içindir» deseydi, her ne kadar babanın
mevlâyı muvâlâtı da olsa, Kenz'de
ifade edildiği
gibi, daha
uygun olurdu. H.
«Araplarda mevlâyı muvâlât olmaz ilh...»
Çünkü Arabın kendinden aşağı bir efendisi olmaz.
«Cariye bir Arabın azadlısı olsa ilh...» Bunun
doğrusu, «Velev Arap olmayan birisinin azadlısı olsa»
demesiydi.
Zira Arap olmayan bir mevlâya velâ olduğu takdirde, Arap olan bir
mevlâya evleviyetle
olur. H.
«Annesinin mevlâsınadır ilh...» Velânın
annesinin mevlâsına olması da İmameyne göredir. İmam
Ebû Yusuf
ise. baba tarafını tercih ederek onun çocuğunun velâsı babasının mevâlisidir demiştir.
«Hatta onda
emsalliğe dahi itibar edilir ilh...» Bunun açıklaması
denklik (küfüv) babında geçmiştir.
Yakında da
gelecektir. Yine annenin mevlâsı zevi'l-erhamdan önde gelir. Meydana
geldikten sonra
da fesih
kabul etmez. Muvâlât ise bunların hepsinin aksinedir.
«Arap olmayanda ve mevlâyı muvâlâtta
emsalliğe itibar olunmaz ilh...» Yani neseb ve hürriyet
itibariyle
denkliğe Arap olmayanla mevlâyı muvâlâtta itibar edilmez. Zira Arap
olmayan hakkında
hürriyet ve neseb zayıftır. Çünkü onların hür oluşu köle
edinilmekte bâtıl olma ihtimalini taşır. Arap
bunların
aksinedir. Zira Arap olmayanlar neseblerini kaybetmişlerdir. Çünkü onların islâmdan önce
iftihar
ettikleri şey dünyayı imar etmekti. İslâmı kabul
ettikten sonra da onların iftiharı İslâmdır.
Selman-ı Fârisî de, «Selman'ın
babası İslâm'dır» sözüyle buna işaret etmiştir. Baba tarafında
zayıflık sabit olduğu zaman Arap
olmayan hür bir adamla köle eşit
olurlar.
«Reddin
ilh...» Kitaptaki bu mesele aşağıdaki
«onun malı beytülmale konur» meselesine kadar
ferâiz meselelerindendir. Uygun olan bu meselenin kaldırılmasıdır. H.
«Azabe-i neşebiyeden sonraya kalır ilh...»
Yani asabe-i nesebiyenin
üç kısmı ile de. Bu üç kısım
şunlardır: 1) Bir kimsenin kendi başına asabe olması, 2) Başkası ile asabe olması, 3) Başkasının
bulunması sebebiyle
asabe olması. Musannıf burada nesebiye ile sebebiyetin
diğer bir türünden
kaçınmıştır. Sebebiyetin diğer türü ise mevlâyı mevâlâttır. Zira azad eden ondan önde gelir. Azad
edenin asabesi de onun gibidir.
«Zira o, asabe-i sebebiyedir ilh...» Yani neseb daha kuvvetlidir.
«Nesebi
varisi bulunmasa ilh...» Bu söz geneldir. Farz sâhibi olan neseb
hısımları asabe olan neseb
hısımlarını kapsamına alır.
«En yakın
ilh...» Bu görüş efendinin asabesini çıkarmıştır. O halde kadın eğer bir
köle azad etse,
geriye de vâris olarak kocasını. bir oğlunu
ve annesinden olmayan bir kardeşini
bıraksa, sonra da
azad ettiği
köle ölmüş olsa, kölenin velâsı yalnız kadının oğlu içindir.
Eğer oğlu do ölse. geriye
vâris olarak
babası ile dayısını bıraksa, ölen kölenin velası dayısına
olur. Çünkü dayı o kölenin
asabesidir, baba değil. Zira o, oğlunun asabesidir.
Bu meselenin tamamı Bedâyî ve
Zahîre'dedir.
«Erkek asabesinde
ilh...» Yâni kadınlara değil. Zira burada başkası ile asabe olmakta, başkası
ile
birlikte asabe olmak yoktur. Zira zikredilen hadis de bunu gösterir.
«Ferâiz
babında araştıracağımız ilh...» Miras babında. Miras
babında da burada olandan fazla bir
şey
zikretmemiştir. Yalnız hadisle açıklamıştır.
«Kadınlar için velâ yoktur
ilh...» Burada musannıf istisna edeceği yerde istinaf etmiştir. Çünkü
musannıfın
mevlânın asabesinin en yakını sözü
bazı kadınları da kapsar. Bundan ötürü de
musannıf
«eğer ölse» sözüyle meseleyi
dallandırmıştır. İşte bu açıklama ile anlaşıldı
ki şârihin
yukarıda erkek asabe
ile kaydetmesi gerekmez.
«Dürer ve
başkalarında zikredilen ilh...» Dürer ve başkalarında zikredilen hadis şudur:
«Kadınlara
velâdan ancak
azad ettiklerinin velası vardır veya kadınları azad eden bir kimseyi
azad etmişse
veya kitabet yaptıkları kadınların veya
kadınlar ile kitabet yapan
bir mükâtebi azad ederse veya
tedbir
ettiklerine veya tedbir ettiklerini
tedbir edenleri veya onları azad edenlerin velâsını cerreden
veya onları azad edeni azad ederse,
onlara velâsı vardır.» O halde kadın bir köleyi tedbir yapsa,
sonra da ölse, sonra da tedbir yaptığı köle ölse, kölenın velâsı o kadın içindir. Hatta o kadının
asabesinden olan erkekler içindir.
Kadın ölse,
müdebber kölesi azad edilir. Tedbirle azad edilen
kölede bir köle alsa ve ona tedbir
yapsa, sonra do o köle ölse, onun velâsı da o kadının asabesi
içindir.
«Aynî
ve başkası ilh...» Aynî şöyle demiştir: «Ali, İbni Mes'ud ve İbni Sâbıt'ten vârid olan habere
göre onlar
kadınlara velâdan ancak kadınların kitabet yaptıkları ile azad ettiklerinin
velâsını
verirlerdi.»
«Ayni'ye cevap da ferâiz bahsinde gelecektir
ilh...» Şârihin ferâiz bahsinde metni aynen şöyledir:
«Dürer'de zikredilen hadiste her ne kadar sazlık
varsa da şu kadarı var ki, sahabilerin büyüklerinin
sözleriyle
tekid edilmiştir. O halde bu hadis meşhur hadis yerindedir. Nitekim Seyyid bu hususta
açıklamada bulunmuş musannıf da bunu ikrar etmiştir.» H.
Biz de ferâiz
bahsinde bu hadis üzerinde olan sözlerin tamamını zikredeceğiz.
«Zeylâî, Nihâye'ye isnadla ilh...» Zeylâî'de olanın misli Zahîre'dedir. Zahîre sahibi şöyle
demiştir:
«Bu şekilde İmam Ebû Bekr el-Berzencî ve Kadı İmam
Sadrı İslâm fetvâ verirler. Çünkü
azad eden
kişinin kızı beytülmaldan
daha yakındır. O zaman ona verilmesi
daha uygun olur. Çünkü azad
edenin kızı değil de oğlu olsaydı. malın hepsine hak kazanmış haketmiş olurdu.»
«Zamanımızda
vâris olur ilh...» Zeylâî'nin ifadesi
şöyledir: «Mal, irs yoluyla değil, ama yine azad
edenin kızına verilir. Çünkü ölen köleye halktan en
yakını odur.» H.
«Arta kalanı da onlardan birisine red
yapılır ilh...» Zahîre'de bu İmam
Abdülvahid eş-Şehid'in feraiz
kitabına isnad edilmiştir.
«Musannıf ve
diğerleri de bunu ikrar etmişlerdir ilh...» Musannıf Mülteka şerhinde şöyle demiştir:
«Ben diyorum
ki, şu kadarı var ki bana ulaşan fakihler bununla fetvâ vermezlerdi. Uyanık ol. Bu
konuda ferâiz
kitabında meseleler vardır.»
Ben derim ki: Zamânımızda bu ifade ite fetvâ vereni veya hükmedeni görmedim. Bununla
hükmedildiği
takdirde uygun olan diyâneten o hükmün caiz olmasıdır. Araştırılsın
ve düşünülsün.
«Köle müslüman
da olsa ilh...» Şârihin bu müslüman
kelimesini getirmesinin sebebi, çünkü burada
kelâm velânın
sûbutu hakkındadır. Mirasa gelince o, azad eden kâfir olduğu
sürece sabit olmaz.
İleride bu
hususa dikkat çekilecektir.
«Zımmî ondan
miras alamaz. ilh...» Çünkü mirasçı
olmanın şartı olan din milliyeti
yoktur. Hatta eğer
zımmî azad
ettiği kölenin ölümünden önce müslüman olsa sonra köle ölse, ondan
miras alabilir.
Yine zımmînin
müslümanlardan, müslüman bir amcası gibi
bir asabesi olsa zımmînin ölen
azadlısından
miras alabilir. Zira zımmî ölü
gibi kılınır. Eğer zımmînin müslüman bir asabesi yoksa,
azad etmiş
olduğu kölenin malı beytü'l-mâla
konulur.
Bir köle bir
müslümanla, bir zımmî arasında ortaklı olsa, o
köleyi azad etmiş olsalar, onun
velâsının
yarısı müslüman için, diğer yarısını da zımmînin müslüman asabelerinin en yakınınadır. Eğer
müslüman asabesi yoksa, onun velâsının yansı beytül malındır. Bedâyî.
«Onun yerine diyetini de vermez ilh...» Köleyi
azad eden zımmî galib gelen bir Hıristiyan
kabileye ait
ise, azad ettıği kölenin âkilesi onun kabilesinden
alınır. Tatarhâniye'de olduğu gibi.
Tatarhâniye'deki
bu ifadeden şu anlaşılır ki, müslüman köleyi azad eden zımmînin kabilesi olmadığı
takdirde azad
olunan köle cinayet
işlediği takdirde âkilesi kendisine
aittir. Zira geçen meselede
açıklanmıştır. Geçen
mesele şudur:
Köleyi azad eden zımmînin müslüman bir asabesi olmazsa, azad
olunan köle öldüğü takdirde
mirası
beytü'l-mala kalır, hataen bir
cinayet işlerse, âkilesi de kendi nefsinedir.
«Bununla hakkıyla
izah olunmaktadır ilh...» Çünkü velâ
mirassız da mevcut olmaktadır. H.
«Bİr harbî
ilh...» Burada musannıfın «harbî» ile
takyid etmesi, «yalnız
azad etmesiyle azad olmaz.
Ancak onu serbest bıraktığı zaman azad olur» sözüne
nisbetle fayda verir. Çünkü müslümanda
yalnız sözle de azad olur. Nitekim musannıf da bunu ileride
zikredecektir. Ama «harbî» ile kayda
bağlaması, «ona velâ yoktur» sözüyle birlikte düşünülürse, bunun blr faydası yoktur. Çünkü
darü'l-harpte
kölesini azad eden harbi ile yine darü'l-harbte kölesini azad eden müslüman eşittirler.
Yakında bu
konudaki sözü zikredeceğiz.
«Harbî bir
köleyi
ilh...» Harbi, müslüman veya zımmî bir köleyi azad etmiş olsa, fakihlerln
icma ile,
yalnız sözle azad edilir, velâsı da onundur. Bedâyî.
«Onu serbest bıraktığı zaman ilh...» Yani azadı
geçerli olur. Şu kadar var ki azadının sıhhati her ne
kadar mülkiyetin izalesi için geçerli olsa da, o köleden kölelik kalkmaz. Çünkü
harbinin
darü'l-harbte
olması onun köleliğine sebebtir. Turî. Muhit'ten.
«Velâ hakkı yoktur ilh...» Velânın köleyi
azad eden harbiye olmayışı, Ebû Hanîfe ile İmam
Muhammed'in
görüşüdür. Zira onlara göre, azad sözüyle darü'l-harpte harbî kölesini azad edemez.
Ancak serbest bırakmakla azad etmiş olur.
Serbest bırakma ile sabit olan azad velâyı icab
ettirmez.
Bedâyî. Zira sen
yukarıda anladın ki, darü'l-harbteki
tahliye her ne kadar mülkiyeti izale etse
de
köleliği izale etmez.
«Ebû Yûsuf
buna muhalefet etmiştir ilh...» Zira EbÛ Yusuf'a göre, azad edilen harbî kölenin velâsı,
onu azad eden
harbî içindir. Çünkü yalnız sözle
azad etmek geçerlidir. Eğer harbî, Darü'l-harbte
harbî olan
kölesini tedbir ederse, o da yine yukarıdaki ihtilaf
üzerinedir. Ama da-rü'l-harbte bir
harbînin
harbî olan cariyesini ümmü'l-veled
kılmasının cevazında ihtilaf yoktur. Çünkü
ümmü'l-veledlik
nesebin sübutu için bina kılınmıştır. Neseb de darü'l-harbte de sabit
olur. Bedâyî.
«Serbest bırakmadan köle
azad edilmiş olur ilh...» Yani onun
velâsı da müslümanın olur. Nitekim
geçen açıklamada bunu ifade etmektedir. Çünkü o
köle tahliye ile değil, yalnız sözle azad edilmiş
olur.
Şu kadarı var
ki, Şurunbulâliye'de Bedâyî'den naklen şöyle denilmiştir: «İmam Ebû Hanife'ye göre,
darü'l-harbte
müslümanın alıp azad ettiği köle sözle değil tahliye ile azad edilmiş
olur. İmam Ebû
Yûsuf'a göre
de. onu azad eden müslüman onun
mevlâsı olur.»
Şurunbulâlî"nin
Bedâyî'den naklettiği ifade şârihin
zikrettiği sözün aksidir. Şurunbulâlî'nin
Bedâyî'den naklettiğini ben Bedâyî'nin iki nüshasında da bulamadım. Evet ben, Hindiye'de
Bedâyî"ye
nisbetle şunu gördüm ki: Bir müslüman kendisinin müslüman veya zımmî
olan kölesini
darü'l-harbte
azad etse, o kölenin velâsı onundur. Çünkü onun azad etmesi fakihlerin icmaı ile
câizdir. Ama
eğer bir müslüman darü'l-harpte harbî
olan bir kölesini azad ederse, Ebû Hanîfe'ye
göre onun
mevlâsı olamaz. Ebû Yusuf'a göre ise,
onun mevlâsı olur.»
Bu ifadede
söz ile azad edilmez diye
bir şey yoktur. Çünkü Hindiye' nin
Bedâyî'den naklettiği
ifadedeki, «Ebû Hanife'ye göre onun mevlâsı olmaz.»
sözü azad edilmemeyi gerektirmez. Belki
Tatarhâniye'de
«azad edilir» sözüyle açıklanmıştır.
Zira Tatarhâniye sahibi şöyle
demektedir:
«Bir müslüman
darü'l-harbe gitse, orada harbî bir köle alsa, onu azad etse, azad olunur. Ancak
İmam-ı Azâm ile İmam Muhammed'e göre o azad
olunan kölede ona velâ sabit olmaz. İm'am Ebû
Yûsuf'da,
«İstihsanen velâ ona sabit olur»
demiştir. Tûrî de bunun mislini
Muhit'ten naklen
zikretmiştir.
Sonra ben,
Bahır adlı eserin azad kitabında aynen şunu gördüm:
«Müslüman darü'l-harbe gitse.
orada harbî
bir köle satın alsa. onu orada azad etse, kıyas odur ki, bunu serbest bırakana kadar o
azad olunmaz.
İstihsana göre ise, sözle azad
ettiği zaman, serbest bırakmasa dahi yine azad
olunur. Onu
azad eden müslüman için İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed'e göre
kıyasen velâ
yoktur. İmam
Ebû Yusuf'a göre ise istihsânen velâ ona sabittir.»
İşte bununla
Şurunbulâliye'nin Bedâyî'den nakli ile diğer ifadeler
arasında uygunluk meydana
gelmektedir.
Düşünülsün.
«Köle
müslüman olsa ilh...» Musannıf burada bütün kısımları tamamen almamıştır. Tatarhâniye'de
olan ifadenin
sonucu şudur: Dârü'l-İslâmda köleyi azad eden ister zımmî olsun, ister müslüman
olsun, köle
her ne kadar zımmî de olsa, kölenin
velâsı azad edene sâbit olur. Ama
eğer köle harbî
olursa, onda
yine geçen hilâf mevcuttur. Ama eğer
köleyi
azad eden harbî, darü'l-İslâmda olursa,
köle azad edilir. kölenin velâsı da ona sabit olur.
Azad olunan köle ister müslüman, ister zımmî,
ister harbi
olsun. Ama eğer köleyi azad eden harbi darü'l-harbte harbinin
azad ettiği köle de harbi
olursa, serbest bırakmadan yalnız sözle azad olunmaz. Azad olduğu takdirde de ona
velâ yoktur.
«Darü'l-İslâmda ilh...» Bunun mislî dârü'l-harbte olduğu takdirde
kölenin efendisi müslüman olursa,
yine azad olur
ve velâ da müslüman efendinindir.
Nitekim biz bunu Hindiye'den naklen zikrettik.
ÖNEMLİ BİR PRATİK MESELESİ: Pasaportlu bir harbî
İslâm ülkesinde bir köle alarak
azad etse,
sonra da memleketine dönse, memleketine döndükten
sonra müslümanlara esir düşse, onun daha
önce
darü'l-İslâmda azad ettiği köle onu satın alsa ve azad etse, onların
her biri diğerinin mevlâsı
olur. Yine
bunun gibi, bir zımmî veya irtidad eden bir kadın darü'l-harbe iltihak etse,
sonra da esir
olarak İslâm ülkesine
dönseler, onları da daha önce darü'l-İslâmda azad ettikleri köle
satın alıp
azad etse. onlar da birbirinin
velîsi olurlar. Bedâyî.
«Mirasın ikisine taksim
edilmesine hükmedilir, velâ da ikisinindir ilh...» Yani velev ki mal bunlardan
birisinin
elinde olsun hüküm değişmez. Zira bu davadan maksat, velâdır. Onların ikisi de velâda
eşittirler.
Burada zilliyet tercih edilmez. Çünkü
velânın sebebi azaddır. Bu satın almanın aksîne
kabızla tekid olunmaz. Nitekim Zahîriye'nin muhtasarında da böyledir. Bu mesele, eğer her ikisi
de
vakit tayin etmişler ve iki delilden birisine daha önce hüküm verilmemişse,
böyledir. Çünkü
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Eğer her iki
davacı da vakit bildirirlerse,
hangisinin vakti önce ise,
velânın ona
verilmesi daha uygundur. Çünkü o öyle
bir vakit isbat etmiştir ki, o
vakitte hiç kimse
onunla anlaşmazlığa düşmemiştir. Ama eğer bu mesele muvâlâtın velâsı hakkında olursa, son vakti
isbat eden
daha uygun olur. Çünkü muvâlâtın velâsı nakz ve feshi ihtimal eder. O zaman ikincinin
akti birincisini nakzetmiş olur. Ancak birinci vaktin sahibine, şahitler, kölenin âkilesini verdiğine
dair şahitlik ederlerse,
o zaman bunda da birinci vakit
sahibine velâ verilmesi daha uygun olur. Zira
o zaman ikincinin velâsı şahitlerin şehâdetinden dolayı nakzı ihtimal etmez. O zaman azad edilenin
velâsına
benzer.» Bu konunun tamamı
Şurunbulâliye'dedir.
«Efendi
ilh...» Yani azad eden efendi. Velev ki bu azadı kitabet, tedbir veya istilâdla olsun. T.
«Velâya önce
müstahık olur ilh...» Yani azad edilen köle öldüğü takdirde. Ama eğer azad edilen köle
hayatta ise, onun velâsı şüphesiz azad edenindir. Bu söz musannıfın geçmişteki
«Ölen köle»
sözüyle mükerrerdir.
«Azad edilmiş cariyenin ilh ..» Ama
muvâlâtın velâsı bunun aksinedir. Nitekim
geçti.
«Tacirin azad ettiği bir cariye ilh...» Uygun olan
burada, musannıfın, «Tâcirin azadlısı olan köle,
attarın
azadlısı olan cariyeye denktir» demesiydi. Ama attarın
azadlısı olan câriye,
debbağın azad
ettiği köleye
denk değildir. Çünkü denklik erkek için değil, kadın için geçerlidir.
Düşünülsün. T.
«Onun aslında
hiç kölelik olmasa ilh...» Yani
yine onda da velâ yoktur. Musannıf
ancak. bu aslı hür
olanı niçin
böyle tefsir etmiştir? Zira hür asıllı
nasıl ıtlak olunursa, soyu üzerinde değil kendi şahsı
üzerinde
kölelik hiç cârî olmayan kimseyi de
kapsamına alır. Ama onun aslında ister
kölelik cârî
olsun, ister
cârî olmasın. Bu ise burada irade olunmaz. Nitekim Dürer'de
de böyle tesbit edilmiştir.
H.
«Onun çocuğu
üzerine velâ yoktur ilh...» Yani babası
azadlı köle bile olsa, yine
o çocuk üzerinde
kimsenin
velâsı yoktur. Zira biz yukarıda zikrettik ki, çocuk kölelik ve hürriyette annesine tâbidir.
Annesi de aslen hür olduğundan onun annesi üzerinde hiç kimsenin velâsı yoktur. O halde onun
çocuğu
üzerinde de kimsenin velâsı olamaz. Bedâyî. Tekmile Şerhi, Muhit ve Mes'udî
muhtasarlarında da buna uyulmuştur. Nitekim Dürer'de de
zikredilmiştir.
Sükbü'l-Enhur
sahibı de. «Bu önemli bir feri meseledir.
Hıfzedilsin. Zira insanların ilim bakımından
kaydığı yerdin» demiştir.
Azmiye'de şöyle denilmiştir: «Bilinmiş olsun ki, İstanbul'da Sultanın
emir ve nasbı ile fetvâya tayin
olunan
âlimler fetihten günümüze, yani
binotuzaltıya kadar bu konuda ikiye ayrılmışlardır.
Âlimlerden bir
kısmı binotuzaltıya bu konuda ikiye ayrılmışlardır. Bunlar Dürer sâhibi, Mevlâ İbni
Kemal paşazâde, Mevlâ Kadızâde. Mevlâ Bıztanızâde. Mevlâ Zekeriyya, Mevlâ Sadettin bin Hasan
Han ve Mevlâ Sunullahtır. Âlimlerin diğer kısmı dc annenin aslen hür olmasının şart
olmadığı
görüşündedirler.
Bunlar da Sadi Çelebi, Mevlâ Aliyyü'l-CemaIî.
Bicevizâde-i kebir la-kabıyla meşhur
olan mevlâ ve
oğludur. Ebussuud da önce bu son görüş
üzerine fetvâ vermiştir. Sonra da bu
fetvâdan rücu
ettiğini zikrederek Bedâyî'de olan
görüşe uygun şekilde fetvâ
vermiştir. Bu görüşünü
ölene kadar da değiştirmemiştir. Cenab-ı Allah onların sayini meşkur, amellerini mebrur eylesin.
Veciz Şerhinde aynen şunu gördüm: «Bir azadlının annesi aslen
hür olursa, babası köle olduğu
takdirde,
onun üzerinde velâsı yoktur. Eğer baba azad edilirse, babanın
mevâlisine onun velâsı
sabit olur
mu, Bu konuda iki görüş rivayet olunur.» Bunun benzeri Miraç'ta da mevcuttur.
«Velev ki
Arap olsun ilh...» Bu sakınma kaydı
değil, ittifaklı bir kayıttır. Zira eğer baba
bir Arabın
mevâlisi
olsa, yine onun çocuğu üzerine kimsenin
velâsı yoktur. Zira bir Arabın
mevâlisinin hükmü
Arap gibidir.
Zira Rasûlullâh (s.a.v.) «kavmin azadlısı kavimdendir.»
buyurmuştur. Bedâyî de de
böyledir. Şurunbulâliye. Bunun benzeri
Hindiye'de de mevcuttur.
«Mutlaka
ilh...» Yani baba kavmine de anne kavmine de velâ yoktur. Zira velâ baba ciheti içindir.
Baba
cihetinde de kölelik yoktur.
H.
Azmiye'de de bu »mutlak» sözü «İster
annesi azadlı olsun, ister olmasın, babası hür asıllı
olursa
onun üzerinde
kimsenin velâsı yoktur» şeklinde tefşir edilmiştir.
«Ebû Yusuf
muhalefet etmiştir ilh...» Zira Ebû Yusuf, velâda çocuk babasına tabidir görüşündedir.
Aslen Arap
olan kimsede olduğu gibi. Çünkü neseb
ne kadar zayıf olursa da babanındır.
İmameynin
delili şudur: Velâ yardım içindir. Onun baba tarafından ona bir
yardımı yoktur. Çünkü
arabın
dışında kabilelerde kabile halinde birbirine yardım etmezler. Bedâyî.
Velhâsıl burada beş şekîl vardır. Dördü ittifaklı, beşinci, ihtilâflıdır.
Birinci şekil: Anne ve
baba ikisi de hür asıllı olursa. Yani ne onlara, ne de
onların asıllarına kölelik
girmemişse, o anne babanın evlâdı üzerinde kimsenin
velâsı yoktur.
İkinci şekli: Anne ve babanın her ikisi
de azadlı olsalar veya
onların aslında azadlık bulunsa, onların
çocuğunun
velâsı baba kavminedir.
Üçüncü şekil: Baba azadlı veya soyunda azadlılık
varsa, anne de bu manâ ile Arap ve hür asıllı
olursa,
babanın kavmine velâ yoktur.
Dördüncü ve
beşinci şekil: Anne azadlı, baba ise bu manâ ile hür
asıllı. Baba eğer Arap ise annenin
kavmine vela yoktur. Eğer baba Arap değilse bu beşinci ve ihtilaflı mesele olur. Ebû Hanife ile
İmam
Muhammed'e
göre çocuğun velâsı annenin
kavminedir. İmam Ebû Yusuf'a göre ise, o çocuğun
üzerinde kimsenin velâsı yoktur. Bu meselenin
tamamı Dürer'dedir. Allah daha iyisini bilir.
METİN
Müslüman
değil, arap olmamak şartı ile mükellef bir kişi diğerinin
eliyle müslüman olsa. «Ben
öldüğüm zaman
mirasım senindir, cinayet
işlediğim takdirde âkilem de sana
aittir» diyerek eliyle
müslüman
olduğu kişiyi veya başka birisini kendisine velî tayin etse, akilesi veli tayin ettiği kişi
üzerinedir,
mirası da onundur. Nitekim yukarıda
geçti, ileride de gelecektir.
Böyle bir durumda her iki taraftan da mirası
şart koşsalar, yine geçerlidir.
Akıllı bir çocuk babasının veya vasisinin izni
ile bir diğerine velâ vermiş olsa, engel olmadığından
geçerlidir. Efendisinin izni ile bir kölenin diğerini
kendisine veli tayin etmesi halinde geçerli olduğu
gibi.
Efendinin izni ile kölenin velisi olan
kimse muvâlât akti ile kölenin efendisinin vekili olmuş
olur. Yalnız
bu miras zevi'l-erhama verilen
mirastan sonra gelir. Çünkü bu zayıftır.
Eğer veli
ettiği adam kendisi veya çocuğu için âkile vermemişse, onun
huzurunda velâsını
başkasına nakledebilir.
Eğer veli kendisinin veya çocuğunun âkilesini vermişse, onun velâsı
başkasına intikal etmez. Çünkü âkile ile tekid
edilmiştir.
Azadlı bir kimse hiç kimseye velâyet
veremez. Çünkü onu azad edenin velâsı
lüzumlu bir velâdır.
Kadın
birisini veli kılsa sonra da nesebi meçhul bir çocuk doğursa yaptığı muvâlât aktinde çocuk
da kendisine tabidir. Bu kadın birisi ile muvâlât akti yapmasa
da çocuğu yanında olduğu halde
muvâlût akti
ile ikrar etse, yine çocuk ona
tabidir. Çünkü o akit, babası bilinmeyen
çocuk hakkında
sırf
menfaattir.
Muvâlât
aktinin şartı hür ve nesebin meçhul
olmasıdır. Yani başkasına nisbet edilmemesidir. Ama
birisinin ona
nisbet edilmesi, meselâ çocuğu
olması, muvâlât aktine engel
değildir. İnâye.
Muvâlât
aktini yapan kimsenin Arap
olmaması da şarttır. Üçüncü şart, onu azad eden bir velinin ve
daha önce kendisi yerine âkilesini veren bir velisinin
olmamasıdır.
Dördüncü şart
da beytü'l-maldan onun cinâyet âkilesinin verilmemesidir.
Beşinci olarak akıllı
ve miras olacak malının olması da şarttır. İslâma gelince, velâ
veren kimsenin
müslüman
olması şart değildir. O halde müslümanın zımmîye muvâlâtı,
zımmînin müslümana
muvûlâtı veya
zımmînin zımmîye muvâlâtı, her ne kadar esfel
müslüman olsa da geçerlidir. Zira
muvâlât vasiyet gibidir. Nitekim bu husus Bedâyî'de
ayrıntılı bir biçimde anlatılmıştır.
Vehbûniye'de nazmen şöyle denilmiştir: «Birisi babasının hayrına bir köle azad etse,
kölenin velâsı
azad
edenindir. Babası da meşiyetle ecre nail olur.»
Yani oğlu
ölmüş babasının yerine bir köle azad etse, kölenin
velâsı azad edenin adamıdır. Allah
dilerse ecri de babasınındır. Oğlunun ecrinden
de hiçbir şey eksilmez.
Ölen baba için verilen sadaka ve dua da ona kavuşur. Babası yerine sadaka veren kimsenin ecrinde
de hiçbir şey
eksilmez. Müzmarat.
İZAH
Musannıf bu
faslı bir önceki fasıldan geri bırakmıştır.
Çünkü bu fasl yer değiştirmeyi ve
intikali
kabul ettiği
gibi aynı zamanda ihtilaf edilmiş bir
meseledir. Çünkü Mâlik ve Şâfii'ye göre buna asla
itibar
edilmez. Ama azad velasına itibar
edilir. Her iki tarafın delilleri uzun uzun kitaplarda
mevcuttur.
«Mükellef bir
kişi ilh...» Yani âkil ve bâliğ olan. O
halde akıllı olan çocuk velisinin izni iIe de olsa,
başkasını veli etme hakkına sahip değildir. Nitekim
ileride bunun açıklaması gelecektir.
Burada
«kişi» ile kayda bağlanması ittifakîdir, ihtirazî değil. Zira kadının da bu
akti yapması sahihtir.
Nitekim
ileride gelecektir.
«Veya başka
birisini ilh...» Yani elinde müslüman olduğu kimseden başkasını
veli etse. Ata'ya göre,
onun velâsı
ancak elinde müslüman olduğu kişidir. Bedâyî.
«Arap olmamak şartı ile ilh...» Bu
görüş musannıfın «müslüman olsa» Sözünü takip eder.
Tatarhâniye'de
şöyle denilmiştir: «Şeyhülislâm Mebsût'unda arap olmamanın adet üzere
zikredildiğini
açıklamıştır.»
«Yukarıda
geçti, ileride de gelecektir ilh...»
Bu söz musannıfın «arap olmama» sözüne bağlıdır. Zira
musannıf bu
fasıldan önce muvâlâtın Araplarda olmayacağını zikretmiştir. Yine, «Arap olmaması da
şarttır.»
sözünde de gelecektir. Ondan sonra da, velâ yapan kimsenin müslüman olmasının şart
olmadığını
açık olarak söyleyecektir.
«Öldüğüm
zaman mirasım senindir ilh...» Yanı, asen benim mevlâmsın, öldüğüm zaman
benim
varisimsin ve
cinayet istediğimde de benim yerime akile vereceksin.» dese,
o da. «Kabul ettim»
veya «Sana
veli oldum» dese, diğeri de
tekrar «kabul ettim,» dese. Bedâyî.
Bu ifadenin
zahirine göre irs ve âkileyi akitte
konuşmak şarttır. Bu ileride açıklanacaktır.
«Mirası da
onundur ilh...» Mebsut'ta şöyle
denilir: «Önce veli tayin edilen kimse
ölse, sonra da onu
veli yapan kimse ölse, velî olan kimsenin
kız çocukları değil, ancak erkek
çocukları miras alırlar.
Bizim azad
velâsında açıkladığımız gibi.» Turf.
«İki taraftan
da mirası şart koşsalar, yine sahihtir ilh...» Yani her ikisinde
de gelecek şartlar
tamamlandıktan
sonra bunlardan her biri kendinden Önce ölen arkadaşının
malına varis olur. Bu
bütün
kitaplarda hilafsız zikredilmiştir;
Makdisî, İbni
Zjya'dan şöyle nakletmiştir: «İmam
Ebû Hanîfe'ye göre ikinci birincisinin
mevlası olur.
Birincisinin,
velâsı da bâtıl olur. İmameyn
de, bunların her biri arkadaşının mevlâsı olur
demişlerdir.» Bu konunun tamamı Şurunbulâliye'dedir. Bu
husustaki ihtilaf, Tuhfe'den naklen
Gâyetü'l-Beyânda
zikredilmiştir.
«Akıllı bir çocuk ilh...» Musannıf
burada çocuğu akıllı olmasıyla
kayda bağlamıştır. Zira çocuk akıllı
olmadığı takdirde onun tasarrufları asla muteber değildir.
Zeylâî'nin ifadesi ise şöyledir «Eğer adam
muvâtât aktini çocuk veya köle ile yaparsa.»
Uygun olan, «Akıllı bir çocukla veya bir köleyle» denilmesiydi.
Zira çocuğun veya kölenin mevlâ
olması anlaşılır. Bedâyî'de bunun illeti mevcuttur.
Bedâyî'de şöyle denilmiştir «Büluğa gelince. bu
kabul değil, icab tarafında aktin bağlanmasının
şartıdır. Hatta bir çocuk bir kişinin elinde müslüman
olsa, o
çocuğu kendisine veli etse, caiz değildir. Onun kâfir babası her
ne kadar izin verse de. Zira
Kâfir babanın
müslüman oğlu üzerinde velâyeti yoktur. İşte bundan dolayı o çocuğun satım
akdi
gibi diğer
akitleri de kâfir babasının izni ile caiz değildir. Ama büluğun kabul tarafında olmasına
gelince, o aktin geçerliliğinin şartıdır. Hatta baliğ
birisi bir çocukla velâyet akti yapsa, o çocuğun
babasının veya velisinin icazetine bağlı olur. Yine bir kişi bir köleyi veli etse, kölenin efendisinin
icazetine bağlıdır. Ancak
velâ efendidendir, çocukta da babadandır. Çünkü baba veya mevlâ
mülkiyet
ehlidir. Mükâteb de köle gibidir.»
Özetle.
«Bu zayıftır ilh...» Zira muvâlât bunların ikisinin aktidir.
Bunlardan başkasına gerekmez.
Zevi'l-erham
ise şer'an vâristir. Onlar onun ibtaline mâlik değildirler. Dürer.
«Onun
huzurunda velâsını başkasına nakledebilir ilh...» Yani onun bilgisiyle. Bedâyî.
Musannıfın
burada «huzur» ile kayda bağlaması
Hidaye'de olan ifadeye aykırıdır.
Zira Hidaye sahibi
hazır olmayı
intikal için değil, velâdan teberri
için bir kayıt yapmıştır.
Kifâye'de de şöyle denilmiştir: «Esfel olan mevlâ, yani bir
diğerini veli tayin eden kişi veli yaptığı
adamın
huzurunda olmasa bile bir diğeriyle
muvâlât akti yapmanın zımnında velâsını feshedebilir.
Şu kadarı var
ki, ne veli olan kimse, ne de veli yapan kimse kasıtlı olarak diğeri hazır olmadığı
zaman velâyı Teshedemez.»
Kifaye'de olanın misli Bedâyî'de Tebyîn
adlı eserde Mücteba'da, Gurerü'I-Efkâr. Dürer, Mülteka,
Cevhere ve
bunlardan başka da mevcuttur. Yine. Hakim'in Kâfi'sinden naklen
Gayetü'l-Beyân'da da
vardır. Zira
velâsını başkasına veren kimse bir diğeri ile akit yaptığı zaman hükmen bir önceki aktini
feshetmiş
olur. Bunda onun bilgisi de şart değildir. Zira bir-şey bazen kasden sabit olmadığı yerde
zarureten
sabit olur. Mesela bir kölenin satışı için birisini vekil tayin etse. vekil gâib olduğu halde
onu azletse, azli geçerli değildir. Ama eğer kölesini satar
veya azad ederse, vekil ister bilsin,
ister
bilmesin kendiliğinden azledilmiş olur. Bedâyî.
Kenz'in
ifadesi de musannıfın ifadesine eşittir. İbni Kemâl de Islâh ismindeki eserinin iki yerinde
hazır
olmasıyla kayıtlamıştır. Bu da eğer ıslâha
muhtaç olmayan diğer bir görüş yoksa. Bunun
üzerine uyarı
yapanı da görmedim.
Evet.
Şurunbulâliye'de Tâcü'ş-Şeriâ'dan naklet Islâh isimli kitapta
olan ifadenin aynısı zikredilmiştir.
Düşünülsün.
«Çocuğu için
âkile vermemişse ilh...» Bu söz işaret ediyor ki, muvâlât yapanın
küçük çocukların da
akte
dahildirler. Yine, akitten sonra doğan çocukları da akte dâhildir.
Tebyîn adlı eserde olduğu
gibi. Ama büyük
çocukları bunun aksinedir. Muvâlât akti yapanın yetişkin bir oğlu babasının
mevlâsının
dışında bir kimse ile muvâlât akti yapmış olsa, onun
velâsı da akit yaptığı kimsenindir.
Muvâlât akti yapanın küçük çocukları büyüseler. eğer babasının
mevlâsı büyüyen çocuk yerine
veya babasının veya çocuklardan bir tanesinin yerine
âkilesini vermişse, büyüyen çocuk artık
babasının
mevlâsından dönemez. Bedâyî.
«İntikal etmez ilh...» Çocuğu da dönemez.
«Azad edenin velâsı lüzumlu velâdır ilh...» Zira o velânın sebebi azaddır. Velânın sübutundan sonra
nakzı ihtimal
etmez. O halde münfesih olmaz. onunla birlikte
başka bir akit de yapılmaz.
Zira
yapılacak akit bir şey ifade etmez. Zeylâî.
Tatarhânîye'de
şöyle denilmiştir: «Bir zımmî, bir
köleyi azad etse, sonra dârü'l-harbe
iltihak etse,
sonra köle edilse, onun azad ettiği köle bir diğerini
veli tayin etme hakkına sahip değildir. Zira onun
azadlık mevlâsı vardır. Azad edilen köle esir
düşen efendisini alıp azad etse, öldüğü takdirde ondan
miras alır. Eğer onu azad ettikten sonra bir cinayet
işlerse, köle âkilesini kendi nefsinden verir.
Onun
efendisi, bütün rivayetlerde onun
namına âkile vermez. Bazı rivayetlerde
de ondan miras
alacağı ve
âkile vereceği söylenmiştir.»
Tatarhâniye'nin
bu ifadesi muvâlâttün men edilmeyi ifade etmektedir. Her ne kadar azad
mevlâsına
engel olsa bile.
«Nesebi meçhul bir çocuk ilh...» Doğumunda babası
bilinmeyen kişi. T.
«Sırf
menfaattir ilh...» Zira çocuk cinayet iştediği takdirde onun annesinin muvâlât akti yaptığı kişi
âkilesini verir. O zaman bu hibenin kabulü gibi sırf menfaat olur. Bu zikredilen hüküm İmam Ebû
Hanife'nin
görüşüdür. İmameyne göre, müvâlât akti yapan kadının
yanındaki çocuğu muvâlât
aktinde annesine tabi değildir.
«Muvâlât akti
ilh...» Bu ifadede muzaf mazuftur.
Yani muvâlât yapmasının sahih olduğu bildiren
geçen ifadeye
münafi değildir. Zira geçen ifade birisinin akti kabul etmesinden bahsedilmektedir.
Buradaki kelam ise akit
icab ettiren hususundadır.
«Hür ilh...»
Bu zannedildiği gibi kölenin efendisinin izni ile muvâlât yapmasının sahih olduğu
bildiren
geçen ifadeye münafi değildir. Zira
gelen ifade de birisinin akti kabul etmesinden
bahsedilmektedir. Buradaki kalem ise akti icab ettiren hususundadır.
«Nesebin meçhul olmasıdır ilh...» Ben diyorum ki, oğul, babasının muvâlât akti yaptığı kimse
ile
başka bir muvâlât akti yapabilir. Veya ondan başkası ile muvâlât akti yapmaya
da dönebilir. Ama,
babasının
mevlâsı onun âkilesini vermemişse. Fakihler
bunu açıklamıştır. O halde nesebin meçhul
olması şartı uygun
değildir. Sadiye. Bunun benzerini H. de Makdisî'den
nakletmiştir.
Ben derim ki: Bunu Gürerü'l-Efkâr'daki «Velev nesebi bilinse bile» sözü
teyid etmektedir. Tercih
edilen de ancak budur. Mecma şerhinde de «Muvâlât
akti yapan kimsenin nesebinin meçhul olması
bazı âlimlere göre aktin şartlarından değildir»
denilmiştir. Tercih edilen de ancak budur.
«Arap olmaması ilh...» Yani Arap olmayacağı
gibi bir Arabın azadlısı da
olmayacaktır. Bedâyî'de
olduğu gibi.
Nesebin meçhul olması sözü buna ihtiyaç bırakmamaktadır.
Çünkü Arapların nesebi
malumdur.
Şurunbulûliye ve Sadîye.
«Onu azad eden bir velinin ilh...» Yani onu azad eden mevlâsının velâsı için bir engel dahi olsa, yine
de kimse ile muvâlât akti yapamaz. Nitekim biz bunu
yukarıda zikrettik.
«Akilesini veren bir velisinin olmaması ilh...»
Bedâyî'de olduğu gibi, musannıf eğer, «Onun
muvâlât
akti yaptığı
kişinin dışında onun yerine kimse âkilesini
vermese» deseydi, dördüncü şartta
buna
girerdi. Eğer
beytü'l-maldan
onun âkilesi verilmişse, onun velâsı
müslüman cemaatindir. O halde o,
velâsını
müslüman cemaatten belirli bir kişiye havale etmeye de mâlik değildir. Bedâyî.
«Beşinci ilh...» Altıncı,
yedinci ve sekizinci şartlar kaldı.
Zeylâî şöyle demektedir: «Velâ akti
yapan
kimsenin hür,
akil ve malı olması şarttır.» Zira bunlar icabta bulunan
akitte olması gereken
şartlardır. Sen de bunları geçmişte bildin. Beşinci
şart ise, bunun olduğunu fakihlerden birçoğu
açıklıkla söylemiştir. Açıklıkla söyleyenlerden birisi de Hidâye sahibidir.
Gâyetü'l-Beyân'da
beşincinin şart olmasına birçok itirazlar varid olmuştur ki,
bu itirazların hiç birinde bunun açıklığı
zikredilmemiştir. Kadızade ve başkası da açıklamalarının beşincinin şart olmamasını
gerektirmeyeceğini
söyleyerek itirazları defetmişlerdir.
«İslâma gelince, velâ veren kimsenin müslüman olması şart değildir ilh...»
Dürer de bu mesele
kapalı
görülmüştür. Çünkü mirasçı olmak velâya gereklidir. Dinlerinin birbirine muhatif olması da
mirasçılığa engeldir. Sonra Dürer sahibi, «Ya
rabbi sen bizî sorguya çekme ancak şöyle
denilebilir:
Mirasçı olmanın sebebi akit. vaktinde sabit olur. Şu kadar
var ki, velâ akti yapanlar dinleri ayrı
olduğu sürece
mirasçılık ortaya çıkmaz. Mani zail olduğu. yani müslüman oldukları zaman daha
önce men edilen mirası alır.
Nasıl asabenin veya farz sahibinin küfrü mirasa mani oluyorsa,
ölümden önce
o farz sâhibi veya asabe
dönmüş olsalar onlardan men
edilen miras da avdet eden»
demiştir.
Şurunbulâliye,
şârihin Bedâyî'den naklettiği ifade ile Dürer'in
bu tevilini reddetmiştir. Bunda da açık
bir görüş
vardır. Zira eğer Dürer sahibi, «akit sahihtir» demek istiyorsa, zaten bunda anlaşmazlık
yoktur. Zira
buradaki kapalılık hükmün naklinde değil, şeklindedir.
Veya
eğer bunu vasiyet yerine
koymuşsa, o zaman da mevâlinin velâ yaptığı kimsenin ölümünden sonra, varis
olmaksızın malı
istihkak edeceğini ifade eder. Dinleri her ne
kadar muhtelif olsa da. Nitekim bazı alimler de böyle
anlamışlardır. O zaman da açık bir nakle
ihtiyaç duyurur. Çünkü fakihler
muvâlâtı mirasçılığın
sebeblerinden saymışlardır. Velâ akti yapan
kimseye de malın tamamına
hak kazanan varis ismini
vermişlerdir.
Şunun üzerine ki, Turî, Muhit adlı eserden naklen.
«Bir zımmî bır müslümanı velî
yapsa. ölse, o malı alamaz.
Çünkü miras alma yardımlaşma itibariyledir.
Yardımlaşma ise
Araplardan başkasında ancak
din ite olur.» demiştir. Bunu da kapalı görmüştür. Dürer'in kapalılığa
verdiği
şekilde de cevap vermiştir. O zaman herhangi bir yerdekî aktin sıhhatinde
ve engelin
mevcut olmasıyla birlikte miras almama hususunda
nakil sabitse. o zaman nakle dönmek
vacib
olur. Allah daha iyisini bilir.
«Müslümanın
zımmiye muvâlâtı ilh...» Eğer birisi
bir harbînin elinde müslüman olsa ve onu
kendisine
veli etse, geçerli olur mu? İmam Muhammed bunu Kitap'ta zikretmemiştir. Bunda da
âlimler orasında ihtilaf vardır. Bazı alimlere göre geçerlidir. Çünkü harbî
için bir müslümanın
üzerinde azad
etme velâsının alması caizdir. O zaman muvâlât velâsı da olabilir. Zımmîde olduğu
gibi. Bazı
âlimlere göre de geçerli değildir. Çünkü onda harbî ile
muvâlât yapmak, dostluk kurmak
ve yardımlaşmaktan nehyedilmişizdir; Zımmî bunun aksinedir. Dürer, Muhît'ten.
«Zımmînin
zımmîye muvâlâtı, her ne kadar esfel
müslüman da olsa, geçerlidir ilh...» Bedâyî'nin
ifadesi
şöyledir: «Yine zımmî bir zımmî ile muvâlât yapsa,
sonra muvâlât yapan zımmî müslüman
olsa.» Burada esfel müslüman kaydına ihtiyaç
yoktur diye itiraz edilmiştir. Çünkü musannıfın
müslümanın
zımmîye, bunun aksi, yani zımmînin müslümanla muvâlât
akti yapması caizdir sözü ile
birlikte buna
ihtiyaç yoktur.
Ben derim ki: «Esfel müslüman
da olsa» sözünün faydası, din ihtilafının ister akit vaktinde, ister
ondan sonra
olsun, arasında bir fark olmadığına dikkat çekmek hususundadır.
Yalnız bu tevilde
şarihin ifadesi Bedâyî'nin ifadesinden daha açıktır. Düşün.
«Vasiyet
gibidir ilh...» Yani geçerli
oluşunda. Bir müslümanın bir zımmîye
vasiyeti nasıl geçerli ise
bu da
sahihtir. Şu kadarı var ki aralarında şu cihette fark vardır: Vasiyet edilen kişi. vasiyet edilen
malı
dinlerinin ihtilaflı olmasıyla
beraber vasîyet eden kişinin
ölümünden sonra hak kazanır. Mevlâ
ise bunun aksinedir. Nitekim sen bildin.
«Kölenin
velâsı azad eden kimsenindir ilh...» Zira azad eden ancak odur.
T.
«Allah dilerse ecri de babasınındır
ilh...» Musannıf burada «Allah
dilerse» dedi. Çünkü bu hüküm
haber-i
vâhidle sabittir. O da kesinlik ifade etmez. Bunu Abdül Birî söylemiştir. T.
YAŞAYANLARIN
AMELLERİNİN SEVABININ ÖLÜLERE ULAŞACAĞI
«Oğulun
ecrinden de hiçbir şey eksilmez ilh...» AIIâme
Abdül Birî şöyle demiştir: Mesela burada
hayatta olan kimselerin amellerinin
sevabının ölülere ulaşması üzerine bina kılınmıştır. Bu konuda
Kâziü'l-Kuzzât
es-Sürucî ve başkası da kitap yazmışlardır. Bu konuda yine şeyhimiz Kâziü'l-Kuzzât
Sadettin
Deyrî, el-Kevâkibü'n-Neyyirât adını verdiği kitabı telif etmiştir. Bu teliflerin hepsinin
merkezi alimlerin cumhurunun mezhebinde geçerli olan hayattakilerin bağışladıkları
sevabların
ölülere ulaş-masıdır. AIIah daha iyisini bilir.»
|