Mekke'de müslüman olan ilk sahâbîlerden biri. Erkam b.
Ebi'l-Erkam b. Esed b. Abdullah b. Ömer b. Mahzûm; künyesi Ebû Abdullah'tır.
Babasının adı Abdü Menâf; annesinin adı Ümeyye binti Hâris'tir. Erkâm,
Mekke'nin en zengin ve mûteber ailelerinden biri olan Mahzûm kabilesine
mensuptu. Annesi Ümeyye, Huzâa kabilesindendi. Mahzûmîler, Hz. Peygamber'in
muhâliflerinden olmakla beraber, Erkam onun sâdık bir sahâbîsi olmuştur. İbn
Abdilberr'e göre (el-İstîâb, I, 31) Erkam, "Zâlime karşı, mazlumla birlikte
hareket edeceğiz" diye and içen ve İslâm tarihinde "Hılfü'l-Füdûl" cemiyeti
diye bilinen fazîletli grup içerisinde zikredilir.
Erkam, Hz. Ebû Bekir'in teşvikiyle, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh
ve Osman b. Maz'ûn ile aynı gün müslüman olmuştu. İslâmî kaynaklar onu,
müslüman olan ilk onbeş kişi arasında saymaktadır. Oğlu Osman'a göre ise,
yedinci müslümandır. Onun, "Ben İslâm'da yedinci kişinin oğluyum. Babam
yedinci kişi olarak müslüman oldu" dediği nakledilir (İbni Sâ'd, Tabakat,
III, 242; Hâkim, el-Müstedrek, III, 502; Reckendorf, İA, "Erkam " mad. IV, 3
1 6) . Resulullah (s.a.s.) ile birlikte başta Bedir ve Uhud olmak üzere,
bütün savaşlara katılmıştır. Medine'ye ilk hicret edenlerdendir. Hz.
Peygamber onu, Ensar'dan Ebu Talha ile kardeş yapmıştır. Hicretten sonra,
Medine'de Zureykoğulları mahallesinde bir evde oturmuştur. Bu evin kendisine
Hz. Peygamber tarafından verildiği rivâyet edilmektedir (İbn Sâ'd, a.g.e.
III, 244).
Erkam denilince akla gelen hususlardan biri de onun
"evi"dir. Çünkü "Erkam'ın evi", İslâm'da ayrı bir özelliğe sahiptir.
Sözkonusu ev; Kâbe'nin batısında, Safâ ile Merve arasında, Safâ tepesinin
eteklerinde, hacıların hacc görevini yapmak için gelip geçtikleri en işlek
bir yerdeydi. Erkam, ilk müslümanların sıkıntılı günlerinde evini
Resulullah'ın ve dolayısıyla İslâm'ın hizmetine sunmuştu. Bu hareketiyle o,
daima hakkın ve haklının yanında olduğunu göstermişti. Hz. Peygamber, kendi
evini terkederek bu eve tasındı. Burası İslâm'ı tebliğe elverişli emin bir
yerdi. Bir süre bu evde emniyet içerisinde İslâmî tebliğe devam etti. Ancak
onun orada ne zaman ve ne kadar kaldığı konusu tartışmalıdır. Bununla
beraber, 615-617 yılları arasında kaldığı tahmin edilmektedir.
Peygamberliğinin dördüncü senesinde taşındığı da söylenmektedir.
Erkam'ın evi, İslâm'ın ilk yıllarında, Peygamberimize ve
ilk müslümanlara bir çeşit sığınak vazifesi görmüştür. İslâm'a gönül
verenler orada toplanır, cemâat halinde namaz kılarlardı. Hz. Peygamber de
onlara, peyderpey nazil olan Kur'an ayetlerini okur, dinî hükümleri tebliğ
eder ve oraya gelenleri İslâm'a davet ederdi. Böylece bu ev, oraya gelen
pekçok kimsenin müslüman olma şerefine nâil olduğu bir yer olmuştur. Hattâ,
Hz. Ömer gibi İslâm tarihinin en mühim şahsiyetlerinin hidâyetine de sahne
olmuştur. Onun müslüman oluşundan sonra Hz. Peygamber bu evden ayrılmıştır.
Çünkü Hz. Ömer'in İslâm'a girişi, müslümanlara güç kazandırmış ve daha rahat
hareket etmelerini sağlamıştır. O dönemde Mekkeli müşriklerin ilk
müslümanlara uyguladıkları amansız baskı ve işkence gözönünde bulundurulacak
olursa, Hz. Erkam'ın evini İslâm'ın tebliği uğrunda Resulullah'ın hizmetine
sunmuş olmasının mana ve önemi daha kolay anlaşılacaktır. İşte bu
özelliğinden dolayı ona "Dâru'l-İslâm ", "Beytü'l-İslâm " gibi isimler
verilmiştir. Hattâ bu evin, İslâm uğrunda vakfedilen ilk bina olduğunu
söyleyenler de olmuştur. Bu hizmetinden dolayı Erkam ve evi, müslümanlarca
hep saygı ile anılmıştır. Evin diğer bir özelliği de, İslâm'a ilk girenlerin
sırasını ve dolayısıyla İslâm'a girişte kimin kime sebkat ettiğini tespit
konusunda, tarih başlangıcı olarak kullanılmış olmasıdır. Tarihçiler bu
hususa büyük önem vermişlerdir. Ayrıca bu ev İslam'ın yapılan gizli
davetinde merkezi ve karargâhı olmuştur.
Erkam b. Ebi'l-Erkam, bu mübârek evi sonradan oğlunun ve
yakınlarının yararına vakfetmiş ve vakfiyesinde şöyle demiştir.
"Besmele... Bu, Erkâm'ın, Safâ'dan biraz ilerideki evi
hakkında yaptığı ahid ve vasiyyetidir ki: Onun arsası Harem-i Şerif'ten
sayıldığından, ev de Harem'leşmiş, dokunulmazlaşmıştır. Satılmaz ve
kendisine mirasçı olunamaz. Hişam b. As ve Hişam b. As'ın azadlı kölesi
filan (ismi zikredilmemiştir) buna şâhittir." Erkam'ın bu mübârek evi,
içinde oğulları ve torunları tarafından oturulmak veya icarlarından
yararlanılmak surdiyle Halife Ebu Câfer el-Mansur (v. 158 h.) zamanına kadar
devam etti. Halife Mansur, hacc sırasında, Safâ ile Merve arasında
sa'yederken, Erkam'ın torununun develeri evin arkasındaki bir çadırda
bulunurken Halife de onların alt tarafından geçiyordu. Arada mesafe çok kısa
idi. Hattâ Halife'nin başındaki serpuşu almak isteseler elleriyle uzanıp
alabilecek derecede yüksekte idiler. Halife Mansur, Merve'ye inip tekrar
Safâ tepesine çıkıncaya kadar eve ve evdekilere baktı, durdu. Halife Mansur,
Erkam'ın torunu Abdullah'ın, Muhammed b. Abdullah b. Hasan'a uyanlardan
olduğu halde onunla birlikte hareket etmemiş olduğundan ilgilendi. Medine
vâlisine, Erkam'ın torunu Abdullah b. Osman b. Erkam'ı hapsetmesi ve zincire
vurulması için emir yazdı. Bu emri de Kûfeli Şihâb adında bir şahısla Medine
valisine gönderdi. Abdullah b. Osman b. Erkam hapsedilip zincire vurulduğu
zaman yaşı sekseni aşmış bir ihtiyardı. Bu durum onu son derece üzmüş ve
bunaltmıştı. Halife Mansur'un Medine vâlisine gönderdiği Kûfeli Şihâb b.
Abdi Rabbin, Abdullah b. Osman'ın hapsedildiği yere vardı ve ona, "Ben seni
içinde bulunduğun şu halden kurtarırım, Dâr-ı Erkam'ı bana satar mısın?
Çünkü müminlerin emiri o evi istiyor. Eğer satacak olursan, senin hakkında
halife ile konuşurum, suçunu da affettiririm?" dedi. Abdullah b. Osman b.
Erkam, "O ev vakıftır, sadakadır. Benim onda ancak bir intifâ' hakkım
vardır. Buna da kız kardeşim ve başkaları ortaktırlar" dedi. Şihâb, "Sen
kendine düşen hakkını bize ver, ondan ilgiyi kes, kurtul" dedi. Abdullah'ın
sabit olan hakkı şehâdetle hesaplandı. On yedibin dinarlık bir satış senedi
yazıldı. Bunun peşinden kızkardeşi de paranın çokluğuna aldanarak hakkını
sattı. Halife Mansur, bu evde intifa' hakkı olan herkesin haklarını satın
alıp ilişiklerini kesti.
Erkam'ın evi, Halife Mansur'un ölümünden sonra oğlu
Halife Mehdi'ye geçti. O da eşi Hayzûran'a bağışladı. Hayzûran, bu evin
çevresindeki evleri ve arsaları satın alıp ona katmak sûretiyle Dâr-ı
Erkam'ı yeniden yaptırdı (İbn Sâ'd, a.g.e., III, 243-244). Bu imardan sonra
adı Dâr-ı Hayzûran olarak anılan ev içinde namaz kılınan bir mescid haline
getirildi (Ezrâki, Ahbâr-ı Mekke, II, 260).
Bu ev daha sonra halife Ca'fer b. Mûsa'ya geçti. Bu evde
bir müddet de Mısır ve Yemenliler oturdular. Daha sonra Gassân b. Abbâd,
Musa b. Ca'fer'in oğullarından bu evin tamamını -veya büyük bir kısmını-
satın aldı (İbni Sâ'd, a.g.e., III, 244). En sonunda bu evi, Mısır-Kahire
defterdârı İbrahim Bey, Sultan ikinci Selim'e hediye etti. Üçüncü Murad da,
hicrî 999 (1591) yılında bu evi mescid tarzında yeniledi. Bugün artık bu evi
yerinde görmek mümkün değildir. Harem-i Şerif için yapılan çevre
düzenlemesinde yıkılmış, arsası zaten Harem'in arsasına dahil kabul edilen
bu ev aslına rucû etmiştir (M. Asım Köksal, Erkam'ın Evi, Diyanet Dergisi,
Temmuz-Ağustos-Eylül 1984, Cilt: 20, Sayı: 3, sh. 3-8). (Ayrıca bkz. İbni
Hacer el-Askalâni, el-İsâbe JF Temyîzi's-Sahâbe, I, 28; İbnü'l-Esir,
Üsdü'l-Ğâbeî Ma'rifeti's-Sahâbe, I, 74; Dâiratü'l-Maârifi'l-İslâmiyye, I,
630-631; Nedvî, Ashâb-ı Kirâm, III, 18-23; Mahmud Esad, İslâm Tarihi (tıc.),
s.433, 548).
Erkam b. Ebi'l-Erkam, H. 54 veya 55'te seksen yaşın
üzerinde, Muâviye'nin hilâfeti döneminde vefat etmiştir. Bedir ehlinin en
son vefat edenidir. Vasiyyeti üzerine namazını sâdık dostu Sâ'd b. Ebı
Vakkâs kıldırmıştır. Kabri Cennütü'l-Bakî'dedir.
Ahmet GÜÇ