ـ1ـ عن أبى هريرة رضى
اللّه عنه قال: ]نَهى رسولَ اللّه # عنْ بَيْعِ الغَرَرِ وعن بَيعِ الحَصَاةِ[.
أخرجه الخمسةُ .
1. (285)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) bey'u'l-garar ve bey'u'l-hasatı yasakladı."
AÇIKLAMA:
Şârihler bey'u'l-garar'ı meçhulün
satışı olarak izah ederler: Sudaki balık, havadaki kuş, denizdeki inci,
kaçmış olan köle, bağından boşanmış deve, açılıp görülmeyen bohçadaki
elbise, kapalı evdeki yiyecek, henüz doğmamış hayvan yavrusu, henüz
meyvelenmeyen ağacın meyvesi gibi, fiilen olup olmayacağı henüz kesinlik
kazanmayan eşyanın satışı bu gruba girer. Burada aldatma pek zâhirdir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çeşit aldatıcı alışverişleri
yasaklamıştır.
Bey'u'l-hasat'a
gelince, bu üç şekilde olur:
1-
Satıcının "Attığım şu taşın değdiği kumaşı" veya "Buradan taşın düştüğü yere
kadar olan tarlayı sattım" demesi.
2-
Satıcı: "Ben bu taşı atıncaya kadar satışı bozmada muhayyer olman şartı
üzerine sana satıyorum" demesi.
3-
Bizzat taşın atılışını satışın kesinlik kazanması kılarlar, bu durumda
satıcı şöyle der: "Bu elbiseyi taşı attım mı bu sana satılmış demektir.
"Cahiliye devrine ait olan bu çeşit hileli
alışverişleri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamıştır.
ـ2ـ وفي أخرى ‘بى داوُدَ
عَنْ عَلِيٍّ رضى اللّه عنه قال: ]يَأتِى على الناسِ زمانٌ عَضُوضٌ يَعَضُّ
المُوسِرُ فيهِ على مَا فِي يَدِهِ، وَيُبَايِعُ المُضْطَرُّونَ ولم يُؤْمَرُوا
بذَلكَ. قال اللّهُ تعالى: وََ تَنْسَوُا الفَضْلَ بَيْنَكُمْ وقدْ نَهى رسُولُ
اللّهِ # عن بَيْعِ المُضْطَرِّ، وعن بَيْعِ الْغَرَرِ، وعن بَيْعِ الثَّمَرَةِ
قَبْلَ أنْ تُدْرَكَ[ .
2. (286),
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Halk öyle çetin devirler yaşayacak ki,
o zaman zenginler, kendilerine emredilmediği halde, cimriliklerinden,
ellerindekileri çok sıkı tutacaklar. Cenab-ı Hakk: "Aranızdaki fazileti
unutmayın" buyurmaktadır (Bakara: 2/237). Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) da şunları yasaklamıştır: Bey'u'l-muzdar'ı, bey'u'l-garâr'ı,
(meçhûlün satışı) ve salâhı ortaya çıkmadan meyve satışını."
AÇIKLAMA:
Bey'u'l-garârı yukarıda açıkladık.
Bey'u'l-muzdar'a gelince, bu, iki çeşittir:
1-
Mal sâhibi, zor kullanarak, satmaya icbar etmek. Bu akid fâsidir.
2-
Mal sâhibi, borç veya geçim sıkıntısı sebebiyle elindeki malını zararına
satmaya çalışır. Dindarlık ve mürüvvetin gereği, böyle daralanın malını
almak değil, ona anlayış göstermek, karz-ı hasende bulunmak veya borcunun
ödeme müddetini te'hîr etmek gibi yollarla yardım etmektir. İkinci şıkka
giren bey'u'l-muzdar fâsid sayılmaz, sahîhtir, ancak kerâhetten hâlî
değildir.
ـ3ـ وعن جابر رضى اللّه
عنه قال: ]نَهَى رسُولُ اللّهِ # َ يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ، وَدَعُوا الناسَ
يَرْزُقُ اللّهُ بَعْضَهُمْ مِنْ بَعْضٍ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .
3. (287)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Köylü adına şehirli satış yapmasın"
dedi ve ilave etti: "Bırakın insanları,
Allah birinin sebebiyle diğerini rızıklandırsın" buyurdu."
ـ4ـ وفي أخرى للخمسة إ
الترمذى عن أنس: ]نَهَى عَنْ بَيْعِ حَاضِرٍ لِبَادٍ، وَإنْ كَانَ أخَاهُ بِيهِ
وَأُمِّّهِ[ .
4. (288)-
Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten gelen bir başka rivayette şu şeklinde ifade
edilmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ana baba bir kardeş bile
olsa şehirlinin köylü adına satış yapmasını menetti."
AÇIKLAMA:
Burada, şehirlinin köylünün yerine satması da,
onun adına satın alması da yasaklanmaktadır.
Şehirlinin köylü adına alış-veriş yapmasının
yasaklanması ücret mukabilinde yapması durumuyla ilglidir. Buna simsarlık
denir. Simsarlık değil de, yardım olsun diye köylü adına şehirlinin yapacağı
alış-veriş muâmelesi yardım yerine geçer.
Hanefîler, taraflardan biri zarar görmediği
takdirde şehirlinin köylü adına alım-satımda bulunabileceğine hükmederler.
ـ5ـ وفي أخرى ‘بى داود
والنسائى ]وإن كانَ أخَاهُ أوْ أَبَاهُ[. زاد أبو داود في أخرى عن أنس رضى
اللّه عنه قال: ]كَانَ يُقَالُ يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ، وهىَ كَلمةٌ جامعةٌ
َيَبِيعُ لَهُ شَيْئاً وََ يَبْتاعُ لَهُ شَيئاً[ .
5. (289)-
Ebu Dâvud ve Nesaî'den gelen bir başka rivayette şöyle buyurulur:
"Şehirlinin köylü adına satış yapması yasaktır, şehirli köylünün kardeşi
veya babası bile olsa."
Ebu Dâvud'un Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten
yaptığı bir başka rivayet şu ziyâdeyi ihtivâ eder: "Şöyle denirdi:
"Şehirli köylü yerine satmasın." Bu özlü, câmi bir sözdür. "Şehirli
köylü için hiçbir şey satmasın, köylü adına satın da almasın" demektir.
ـ6ـ وعن ابن عمر رضى
اللّه عنهما قال: ]قال رسُولُ اللّه # تَلَقَّوُا السِّلَعَ حتَّى يُهْبَطُ
بهَا إلى ا‘سْواقِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذى .
وزاد أبو داود في
أوَّلهِ: ] يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلى بَيْعِ بَعْضٍ، وَ َتَلَقَّوا السِّلَعَ[.
وعند النسائى »الجَلَبَ« عِوَضَ السِّلَعِ .
6. (290)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle emrettiler:
"Satıcılar mallarını çarşıya indirmezden önce
yolda karşılayıp alışveriş yapmayın."
Ebu Dâvud hadisin baş kısmında şu ziyadeye
yer verir: "Birbirinizin alışverişine karşı alışveriş yapmayın. (Pazara
giden) malı yolda karşılamayın."
Nesâî'de "ticaret malı (es-Sila') yerine
"Celeb malı" tâbiri kullanılmıştır. (Celeb: Satmak için celbedilen mala
denir.).
AÇIKLAMA:
Alış-verişe karşı alış-veriş yapmak: Bu, iki
kişi arasında akid kesinleşmiş, ancak her ikisi de aynı meclisde ve
muhayyerlik müddeti içindeler. Bu sırada bir üçüncü şahıs, benzer bir malı
piyasaya daha ucuz bir fiyatla arzediyor. Veya daha kaliteli bir malı aynı
fiyatla piyasaya arzederek, bitmiş olan alış-verişin bozulmasına sebep
oluyor. Yasak olan budur. Henüz pazarlık halinde iken mal sürme, yasağa
girmez.
Malın çarşıya inmezden önce yolda
karşılanmasının yasaklanması aldanmayı önlemek içindir. Çünkü eşyanın
pazardaki fiyatını bilmeden satış yapan kimsenin daha ucuza satarak aldanma
ihtimâli vardır. Şârihlerin belirttğine göre, câhiliye devrinde tüccarları
yolda karşılayıp: "Çarşı durgun, fiyatlar düşük, mala rağbet yok" diyerek
aldatıp ucuz fiyata mallarını satın almak âdetmiş. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bunu yasaklamıştır.
Bu hadise dayanan ulemadan bir çoğu (Mâlik,
Evzâî, Şâfiî, Ahmed İbni Hanbel) yolda alış-verişi mekruh addetmişlerdir.
Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel hazretleri satıcıya muhayyerlik hakkı tanır. Ebu
Hanîfe bu alış-verişi mekruh addetmez ve satıcıya, pazara vardığı zaman
muhayyerlik de tanımaz. Bazı alimler, pazarda fiyatların yüksek olma
durumunda satıcıya muhayyerlik hakkı tanımıştır, değilse hakkı yoktur.
ـ7ـ وله في أخرى: ]نهى
عنِ النَجْشِ والتَّلَقِّى، أو يَبيعُ حاضِرٌ لِبادٍ[ .
وفي أخرى: نَهَى عن
التَّلَقِّى .
7. (291)-
İbnu Ömer'den gelen bir başka rivayette: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) satıcının malını övmesini ve daha pazara varmadan malın yolda
satın alınmasını veya şehirlinin köylü adına satış yapmasını yasakladı"
buyrulur.
Bir başka rivayette de sadece "malın daha
pazara varmadan satın alınmasını yasakladı" denmektedir.
ـ8ـ وفي أخرى لهم عن ابن
عباس رضى اللّه عنهما قال: ]قالَ رسُولُ اللّهِ # تَلَقُّوا الرُّكْبَانَ، وََ
يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ، فقال له طاوسٌ: ما قَوْلُهُ: َيَبِعْ حاضِرٌ لِبَادٍ؟
قال: َيَكُونُ لهُ سِمْسَاراً[ .
8. (292)-
Aynı kaynakların İbnu Abbâs (radıyallahu
anh)'dan yaptıkları bir rivayette şöyle denir: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdu ki:
"Pazara binerek (uzaktan) gelenleri yolda
karşılamayın. Şehirli, köylü adına alım-satım yapmasın."
Tâvus, İbnu Abbas (radıyallahu anh)'tan sordu:
"Şehirli köylü adına alımsatım yapmasın"
sözünden maksat nedir?" İbnu Abbâs:
"Onun adına simsarlık yapmasın (yani ücret
mukabili alım-satım işlemini yapmasın)."
ـ9ـ وعن أبى هريرة رضى
اللّه عنه قال: ]نَهَى رَسُولُ اللّهِ # أنْ يُتَلَقَّى الجَلَبُ، فَمَنْ
تَلَقَّى فاشْتَراهُ فإذَا أتَى سَيِّدُهُ السُّوقَ فَهُوَ بالخِيَارِ[. أخرجه
الخمسة، وهذا لفظ مسلم والترمذى وأبى داود .
9. (293)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), celeb malın pazara gelmeden önce karşılanmasını yasakladı. Kim
onu yolda karşılar ve satın alırsa, malın sâhibi pazara gelince muhayyerdir
(satıştan vazgeçebilir).
AÇIKLAMA:
Celeb Malı:
Satmak maksadıyla pazara götürülen maldır. Bunun bir veya birkaç kişi
tarafından yolda karşılanması bazı açıklamalarda, mal sahibinin aleyhine
anlaşılmış, bazı açıklamalarda bölge ahâlisinin aleyhine anlaşılmıştır.
Malın sâhibi pazara kadar gittiği takdirde ucuz fiyata da satma ihtimali
var. Böylece bölge halkı çoğunluk olarak ucuzluktan istifâde edecek
demektir. Şu hâle göre pazara varmadan malın satılması mal sahibinin
aleyhine olabileceği gibi, bölge ahâlisinin de aleyhine olabilmektedir. Öyle
ise malın pazara kadar ulaşması gerekmektedir.
ـ10ـ وعنه رضى اللّه عنه
قال: ]أنّ رَسُولُ اللّهِ # نَهَى عن بَيْعَتَيْنِ في بَيْعَةٍ[. أخرجه ا‘ربعة
.
10. (294)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle haber verdi: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bir satışta iki satışı yasakladı."
AÇIKLAMA:
Burada "bir satışta iki satış" adı ile tavsif
edilen yasak muamele, bazı âlimlerin açıklamasına göre iki şekilde cereyan
eder:
1-
Satıcı, müşteriye: "Bu elbiseyi sana peşin on bine, vâdeli on beş bine
sattım, hangisiyle istersen al" demesi. Bu caiz olmaz; zira hem, fiyatta
mübhemlik var, akid hangisi esas alınarak yapılacak belli değil. Hem de
peşinle vâde arasındaki fiyat farkını faiz addeden görüşe göre, bu satışa
faiz de bulaşmaktadır.
2-
Satıcının müşteriye: "Sana kölemi satıyorum, mukabilinde sen de bana atını
satacaksın" demesidir. Burada birinci satış, istikbalde vaki olması kadar
olmaması da mümkün olan ikinci bir satışa bağlanmaktadır, dolayısıyla
satışla hasıl olması gereken mülk istikrarsız kalmakta, kesinleşmemektedir.
Hadiste geçen "iki satış" tabiri ile
kastedilen satış tarzının ne olduğu hususunda farklı yorumlar olduğu gibi,
"yasak sebebi"nin açıklamasında da farklı yorumlar vardır.
Nitekim Neylü'l-Evtâr'da kaydedildiği üzere,
bazı âlimler, yukarıdaki anlayışa göre çıkarılan yasak hükmü için: "İki
fiyattan birinin, tasrih edilmeden satışı kabul ettiği farzedilme" esasına
dayanır. Aksi durumda, yani "peşin on bine kabul ettim" veya "vâdeli on beş
bine kabul ettim" demesi halinde bu satışın câiz olduğunu kabul etmişlerdir.
Yine orada belirtildiği üzere, bir malı, vâde
ile satan kimse, peşin fiyatından daha fazla fiyat istediği takdirde bu
ziyadeyi câiz görmeyip, faiz addedenler olduğu halde, Şafiîler, Hanefîler ve
Cumhur, "Bunun cevazına hükmeden delillerin âmm oluşlarına" dayanarak, câiz
olduğuna hükmetmişlerdir ve asıl olan da caiz olmasıdır.
ـ11ـ وعند أبى داود:
]مَنْ بَاعَ بَيْعَتَيْنِ في بَيْعَةٍ فَلَهُ أوْ كَسُهُمَا أوِ الرِّبَا[ .
11. (295)-
Ebu Dâvud'da gelen rivayet şöyledir: "Bir satışta iki satış yapan kimseye
en düşük olanı (helal)dır. Aksi halde ribâdır."
AÇIKLAMA:
Bu hadis, zâhiri ile önceki hadisten
farklıdır. Önceki hadis "iki satışı ihtiva eden satışın" her iksini de,
tefrike yer vermeden haram kıldığı halde, bu hadis, "en ucuz" olanı caiz
addetmektedir.
Bu satış tarzı, şöyle açıklanmaktadır: Bir
kimse, belli bir vâde ile bir ölçek buğday mukabilinde bir dinar borçlanır.
Vâde dolunca, alakcaklı, parayı ister. Borç sahibi; ikinci bir vâdeye
tehirle, "Sana iki ölçek buğday vereyim" der. Burada, birinci satışa dâhil
edilen ikinci bir satış araya girmiştir. İşte hadis, bunu reddetmekte ve en
noksan olanın yani birincinin meşru olduğunu belirtmektedir.
ـ12ـ وعن مالك: ]أنّهُ
بَلَغَهُ أنَّ رَجًُ قال لِرَجُلٍ: ابْتَعْ لِى هذَا البَعِيرَ بِنَقَدٍ حَتَّى
أبْتَاعَهُ مِنْكَ إلى أجَلٍ، فسألَ ابنَ عُمَرَ عن ذلك فَكَرِهَهُ وَنَهى
عَنْهُ[ .
12. (296)-
İmam Mâlik (radıyallahu anh)'ten anlatıldığına göre ona şu durum ulaşmıştır:
"Adamın biri diğer birisine: "Bana şu deveyi peşin parayla sat, ben de sana
vâde ile satayım" der. Adam bu tarz alışveriş hakkında İbnu Ömer'e sorar.
İbnu Ömer hoşlanmaz ve adamı bu işten nehyeder."
AÇIKLAMA:
Burada bir satışta iki satış muamelesi mevcut
olduğu için yasaklanmıştır. Peşin alım, aynı malın daha pahalı olarak vâdeli
satışını da tazammun etmektedir. Böylece biri peşin, biri vâdeli olan iki
satış cereyan etmiş olmaktadır. Ayrıca bu satışta, henüz mâlik olunmayan
şeyin satışı da söz konusudur. Zira müşteri henüz eline geçmeden deveyi
satmış olmakta ve sanki peşin parayla satın aldığı malı veresiye satmış
olmakla, vâde sebebiyle ilâve ettiği ziyadeyi müşteriye borç kılmaktadır.
Bütün bunlar satışın cevazına mâni durumlardır.
ـ13ـ وعن ابن عمر رضى
اللّه عنهما أنّ رسُولَ اللّهِ # قال: ] يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ
بَعْضٍ[. أخرجه الستة، زاد مسلم وأبو داود والنسائى: و يَخْطُبْ علَى خِطْبَةِ
أخِيهِ إّ أنْ يأذَنَ لَهُ .
13. (297)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in anlattığı üzere Hz. peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle buyurmuştur:
"Birinizin satışı üzerine başkanız satış
yapmasın."
AÇIKLAMA:
"Birinin satışı üzerine satış yapma" tarzının
ne olduğu daha önce 290 numaralı hadiste geçti.
ـ14ـ وفي أخرى للنسائى
]َ يَبِيعُ الرجلُ على بَيْعِ أخِيهِ حتَّى يَبْتَاعَ أوْ يَذَرَ[ .
14. (298)-
Nesâî'de gelen bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur:
"Kişi, kardeşi, satın alma işini kesinliğe
kavuşturuncaya veya, tamamen vazgeçinceye kadar araya girip alışverişte
bulunmasın."
ـ15ـ وعن أبى هريرة رضى
اللّه عنه قال: ]نَهَى رسُولُ اللّهِ # أنْ يَبِيعَ حاضِرٌ لِبَادٍ، و
تَنَاجَشُوا، وَ يَبعِ الرَّجُلُ عَلى بَيْعِ أخِيهِ، وَ يَخْطُبْ علَى
خِطْبَةِ أخِيهِ، و تَسْألِ المرْأةُ طقَ أُخْتِهَا لِتَكْفَأَ مَا في
إنَائِهَا[. أخرجه الستة .
وفي أخرى: ]و يَزِيدَنَّ
عَلى بَيْعِ أخيهِ[.وفي أخرى: ]و يَسِمِ الرَّجُلُ على سوْمِ أخيهِ[ .
15. (299)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şehirlinin köylü adına alışveriş yapmasını, alıcı olmadığı halde
alıcı imiş gibi görünüp yüksek fiyat vererek fiyat artırmayı, iki kimsenin
başlattığı alışveriş muamelesi kesinlik kazanıp tamamlanmadan bir başkasının
aynı mal üzerinde alışverişe girişmesini, bir kız istetilmiş iken ona tâlib
olmayı, bir kadının, -kız kardeşinin kabındakini almak için- kocasına onu
boşamasını taleb etmesini yasakladı."
Bir başka rivayette "...Kardeşinin satışı
(kesinleşmeden araya girip fiyatını) artırmasın" şeklindedir.
Bir başka rivayette: "...Kişi kardeşinin
pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın."
AÇIKLAMA:
Hadisin son kısmı hâriç diğer hükümler daha
önce açıklandı. Son kısımda, bir kadının evlenmek istediği evli bir erkeğe
giderek, hanımını boşamayı talebetmesi yasaklanmaktadır. Hadiste "kız
kardeşi" tabiriyle sadece öz kardeşi veya din kardeşleri kastedilmiyor.
Şârihler, kâfire bile olsa bütün kadınların buna dâhil olduğunu belirtirler.
ـ16ـ وفي أخرى ‘بِى
داود: ]وََ تَصُرُّوا ا“بِلِ والْغَنَمَ فَمَنِ ابْتَاعهَا بَعْدَ ذلكَ فَهُوَ
بِخَيْرِ النَّظَرَيْنِ بَعْدَ أنْ يَحْلُبَهَا، فإنْ رَضِيَها أمْسَكَهَا،
وَإنْ سَخِطَها رَدَّهَا وصَاعاً مِنْ تَمْرٍ[ .
16. (300)-
Ebu Dâvud'dan gelen bir başka rivayette şöye denmiştir:
"Deve ve davarın sütünü memesinde bekletmeyin.
Kim böyle (memede sütü bekletilmiş) bir hayvanı satın alırsa, sağdıktan
sonra muhayyerdir: Memnun kalırsa hayvanı alıkor, memnun kalmazsa hayvanı
iâde eder ve (sağdığı süte karşılık olmak üzere) bir sâ hurma verir."
ـ17ـ وعن ابن عباس رضى
اللّه عنهما قال: قال رَسُولُ اللّهِ #: ] تَسْتَقْبِلُوا السُّوقَ، وَ
َتُحَفِّلُوا، وََ يَنْفُقْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ[. أخرجه الترمذى وصححه .
17. (301)-
İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Pazara gitmekte olan malı önceden
karşılamayın. Hayvanların sütünü memelerinde (günlence bekleterek)
biriktirmeyin. Bir birinize karşı (müşteriyi kızıştırmak için alıcı
olmadığınız halde, yüksek fiyat vererek) malın değerini artırmayın."
ـ18ـ وعن عبداللّه بن
عمرو بن العاص رضى اللّه عنهما قال: قال رسُولُ اللّهِ #: ]َ يَحِلُّ سَلَفٌ
وَبَيْعٌ، وََ شَرْطانِ في بَيْعٍ، وََ رِبْحُ مَا لَمْ يَضْمَنْ، وَ تَبِعْ
مَا لَيْسَ عِنْدَكَ[. أخرجه أصحاب السنن وصححه الترمذى .
18. (302)-
Abdullah İbnu Amri'bni'l-Âs (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:
"Hem veresiye hem satış helâl olmaz. Bir
satışta iki şart da helâl değildir. Zimmette olmayanın kârı yoktur. Yanında
bulunmayan malın satışı yoktur."
AÇIKLAMA:
Hadiste geçen birkaç tâbir ayrı ayrı
açıklanmaya muhtaç.
1-
Hem veresiye hem satış şöyle olur: Kişi, bir malı, veresiye olduğu için
normal fiyatından yüksek almak istiyor. Ancak nazarında bu caiz olmadığı
için şöyle bir hileye başvuruyor: Malın bedelini satıcıdan borç alıyor ve
satıcıya, malın bedeli olarak peşin veriyor.
2-
"İki şart" tabiri farklı tefsirlere yol açmıştır: Bazıları: "Bu, kişinin bir
mal için; "Peşin olunca şu fiyata, veresiye olunca şu fiyata satıyorum"
demesidir" demiştir. Bazıları: "Bu satıcının müşteriye "Bu malı
satmayacaksın, hibe etmeyeceksin" şartını koşmasıdır" demiştir. Bazıları da;
"Satıcının "falanca malı bana şu fiyata satman şartıyla bu malı sana
satıyorum" demesidir" demişlerdir.
3-
"Zimmette olmayanın kârı yoktur" ifâdesi ile: "Mâlik olmadığın mal, yani
gasbedilmiş mal kastediliyor, zîra, böyle bir mal gasbedenin mülkü
değildir. Bu çeşit bir malı satarak kâr etse bu ona haramdır" denmiştir. Bu
tâbiri şöyle de izah etmişlerdir: "Zimmette olmayan mal, satın alınıp da
henüz kabzedilmeyen maldır. Zira henüz kabzetmediği mal müşterinin
zimmetinde değildir. Sözgelimi mal kabızdan önce telef olsa, satıcının
malından telef olur."
4-
Yanında bulunmayan mal'la, satış ânında satıcının yanında bulunmayan mal
kastedilmiştir. Bu yasaklanmıştır, çünkü aldatma vardır. Kaçmış kölenin,
bağından boşanıp giden devenin satışı gibi; kişinin zimmetinde olmayan
mallar da buraya girer: Satın aldığı birşeyi daha kabzetmeden satması gibi,
keza kişinin bir başkasının malını, mal sâhibinin rızasına tâlik ederek
satması da buraya girer. Bu mal ne yanındadır, ne de mülküdür. Mal sâhibinin
râzı olup olmayacağı ise meçhuldur. Bu sebeple Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) hepsini yasaklamıştır.
ـ19ـ وعن جابر رضى اللّه
عنه قال: ]نَهى رسُولُ اللّهِ # عن بَيْعِ الصُّبْرَةِ مِنَ التَّمْرِ َ
تُعْلَمُ مَكيلَتُهَا بالكَيْلِ المُسَمَّى مِنَ التَّمْرِ[. أخرجه مسلم
والنسائى .
19. (303)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
miktarı bilinmeyen kuru hurma yığınını, miktarı belli kuru hurma ile satmayı
yasakladı.
AÇIKLAMA:
Aynı cinsten iki şey misli misline
değiştirilebilir. Biri fazla olduğu takdirde bu riba muamelesine girer ve
haramdır. Hadislerde sarih olarak hurmanın bu çeşit alım-satımı haram
kılınmıştır. Miktarı belli olmayanla miktarı belli olanın alım-satımında
belli olmayanın daha çok olduğuna hükmedilir. Böylece eşitlik ortadan
kalkar, dolayısıyla bu alışveriş muâmelesi ribaya girer.
ـ20ـ وفي أخرى للنسائى ]
تُبَاعُ الصُّبْرَةُ مِنَ الطعامِ بِالصُّبْرَةِ مِنَ الطَّعامِ، وََ
الصُّبْرَةُ مِنَ الطَّعَامِ بِالكَيْلِ المُسَمَّى مِنَ الطَّعَامِ[ .
20. (304)-
Nesâî'nin bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Yiyecek yığını, yiyecek
yığını mukabilinde satılmaz. Yiyecek yığını, miktarı belli yiyecek
mukabilinde satılmaz."
AÇIKLAMA:
Yukarıda geçti.
ـ21ـ وعن أبى أيُّوبَ
رضى اللّه عنه قال: ]سَمِعْتُ رسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَنْ فَرَّقَ بينَ
والِدَةٍ وَوَلَدِهَا فرَّقَ اللّهُ بَينَهُ وبينَ أحِبَّتِهِ يومَ
القِيامَةِ[. أخرجه الترمذى .
21. (305)-
Ebu Eyyûb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ı dinledim, diyordu ki:
"Kim çocuğuyla annesi arasını ayırırsa kıyamet
günü Allah (celle celâluhu) sevdikleriyle onun arasını ayırır."
AÇIKLAMA:
Bu yasak cariyelerle ilgilidir. Cariyeyi
birine, çocuğunu bir başkasına satarak, anne ile çocuğunu ayırmayı Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamıştır. Müteâkib hadislerde
görüleceği üzere bunun başka örnekleri de mevcuttur. Bu çeşit yasakların,
çocuğun terbiyesini ilgilendiren mülahazalardan kaynaklandığı 307 numaralı
hadisin sonuna koyacağımız açıklamadan anlaşılacaktır.
ـ22ـ وعن عليّ رضى اللّه
عنه قال: ]أنّهُ فرّق بَيْنَ وَالِدَةٍ وَوَلَدِهَا فَنَهاهُ رسُولُ اللّهِ #
عن ذلكَ، وردَّ البَيْعَ[. أخرجه أبو داود .
22. (306)-
Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, "(Satış sebebiyle cariye
bir) anne ile çocuğunun arasını ayırmıştı. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bunu yasakladı ve satışı bozdu."
ـ23ـ وعن علي رضى اللّه
عنه قال: ]وَهَبَ لِى رسُولُ اللّهِ # غُمَيْنِ أخَوَيْنِ، فَبِعْتُ
أحَدَهُمَا. فقال لِى رسُولُ اللّهِ #: مَا فَعَلَ غُمَاكَ؟ فأخْبَرْتُهُ فقال
لِى: لِى رُدَّهُ رُدَّهُ[. أخرجه الترمذى .
23. (307)-
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) bana, kardeş iki köle hediye etti. Bunlardan birini sattım.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ara sordu:
"Köleler ne yapıyorlar?"
Ben durumu söyledim. Bunun üzerine bana:
"Satışı boz, satışı boz"
buyurdu."
AÇIKLAMA:
Son üç rivayette, gerek anne ile evladın ve
gerekse kardeşlerin aralarının açılması ile ilgili yasak daha ziyade
terbiyevî mülâhazalarla konulmuştur. Çünkü çocuğun terbiyesinde annenin
varlığı ve ailevî ortam son derece ehemmiyetli bir husustur. Dinimizin
terbiyeye atfettiği ehemmiyetin sonucu olarak, terbiye açısından mühim olan
anne ve âile unsurları bir kısım kesin tedbirlerle korunma altına
alınmıştır. Yukarıdaki rivayetlerde bunu görmek mümkündür.Biz burada yeri
gelmişken, esasını yukarıdaki rivayetlerden alan, İslâm'ın hidâne ile
alâkalı teşriatını birazcık açıklığa kavuşturmaya çalışacağız.
Tirmizî ve Muvatta dışındakilerde tahric edilmiştir; İbrahim Canan,
Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/82.
Buhârî, Büyû: 71; Müslim, Büyû: 17, (1519); Tirmizî, Büyû: 12,
(1221); Nesâî, Büyû: 18, (7, 257); Ebu Dâvud, Büyû: 45, (3437).
Yukarıda kaydedilen metin Müslim, Tirmizî ve Ebu Dâvud'daki
metinlerin aynısıdır. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,
Akçağ Yayınları: 3/83.