ـ1ـ عن ابن عمر رضى
اللّه عنهما أن عمر رضى اللّه عنه قالَ: ]أيُّمَا وليدةٍ ولَدَتْ من سيِّدها
فإنَّه يبيعُهَا، وَ يَهبُهَا، وََ يُورِّثُهَا، ويَسْتَمْتِعُ بهَا ما عاشَ،
فإذا ماتَ فهى حُرةٌ[. أخرجه مالك .
1. (240)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) buyurdu
ki: "Efendisinden çocuk doğuran cariyeyi efendisi artık satamaz, hibe
edemez, miras olarak da bırakamaz. Hayatta kaldığı müddetçe ondan istifade
eder. Ölecek olursa cariye hür olur."
AÇIKLAMA:
Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in hadiste beyan
ettiği üzere efendisinden çocuk dünyaya getiren cariyenin (köle kadın)
satılamıyacağı hususunda İslâm fukahası icma etmiştir. Müteâkiben
kaydedeceğimiz Câbir hadisi bu hükme muarız değildir. Hz. Ömer'in
tatbikatına uymayan bazı rivayetlere itibar edilmemiştir. Ümmü Veled de
denen bu durumdaki köle kadınlar yarı hür bir statü kazanırlar. Efendi
ölünce derhal hür olurlar.
ـ2ـ ولرزين عن جابر رضى
اللّه عنه قالَ: ]بِعْنَا أمَّهاتِ ا‘ودِ على عهدِ رسولِ اللّه # وأبى بكرٍ،
فلما كان عمرُ رضى اللّه عنه نهانَا فانتَهَيْنَا[ قال: ابنُ ا‘ثيرِ ولمْ
أجِدْهُ في ا‘ُصول .
2. (241)-
Rezîn, Hz. Câbir (radıyallahu anh)'in şu sözünü kaydeder: "Biz Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) ve Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) zamanında ümmü
veled'i satardık. Hz. Ömer bu alışverişten bizi yasaklayınca terk ettik."
İbnu'l-Esir: "Bu rivayeti ana kaynaklarda
(Usûl) göremedim" der.
ـ3ـ وعن ابن عمر رضى
اللّه عنهما. أنّ رسولَ اللّهِ #: ]نهَى عن بيْعِ الوََءِ وعن هِبَتِهِ[. أخرجه
الستة .
3. (242)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh) diyor ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
velâ'nın alım-satımını ve hibe edilmesini yasakladı."
Bazı âlimler, hadisteki "... hibe
edilmesini..." kısmının, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözü
olamıyacağını iddia etmiştir.
AÇIKLAMA:
Velâ:
Tasarruf, muâvenet, muhabbet demek olup kurb (yakınlık) mânâsına olan velî
kelimesinden alınmadır. Hakukî bir tâbir olarak, verâsete sebep olan hükmî
bir akrabalık ifade eder. Bu akrabalık âzad etme sonucu efendi ile azadlı
köle arasında teessüs eder ki, buna velâ-i i'tâk denir. Tevârüs ve diyete
iştirak gibi karşılıklı bir kısım hak ve sorumluluklar getirir. Velâ'nın
akidle hüsulü de söz konusudur, buna velâ-i müvâlat denir. Şu halde,
yukarıdaki hadis, bu hukukî akrabalığın para ile satışını veya hibe yoluyla
bir başkasına devredilmesini yasaklamaktadır.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde
velâ'nın hibe edildiğini ifade eden bazı rivayetlerin varlığı sebebiyle
hadisin hibeyi yasaklayan kısmının Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e
ait olamayacağını söyleyen alim olmuştur. Ancak hadisin hükmünde icma
edilmiştir.
ـ4ـ وعن إياسِ بن عبد
اللّه رضى اللّه عنه قالَ: ]نهَى رسولُ اللّهِ # عن بَيْعِ الماءِ[. أخرجه
أصحاب السنن .
4. (243)-
İyas İbnu Abdillah (radıyallahu anh) "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in suyun satılmasını yasakladığını" rivayet etmiştir.
AÇIKLAMA:
Alimler çoğunlukla buradan yağmur, pınar veya
nehir suyunu anlamışlardır. Değilse, kişinin kabına aldığı suyu
satabileceğini söylemişlerdir.
Ancak, Tirmizî'nin belirttiği üzere, insanlar
suya muhtaçken, bir kimsenin ihtiyacından artan suyu başkasına satmasını
mekruh addeden alimler de mevcuttur.
ـ5ـ ولمسلم والنسائى عن
جابر رضى اللّه عنه: ]أنّه نهى عن بَيْعِ فضْلِ الماءِ[ .
5. (244)-
Hz. Câbir' (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) "Suyun fazlasını satmayı yasaklamıştır."
ـ6ـ وعن أبى هريرة رضى
اللّه عنه قالَ: قال رسُولُ اللّهِ #: ] يُباعُ فَضْلُ الماءِ لِيُبَاعَ بِهِ
الكَ‘ُ[. أخرجه الشيخان .
6. (245)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın:
"Ot satmak maksadıyla suyun fazlası satılmaz" dediğini rivayet etmiştir.
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada
kişinin ihtiyacından artan suyu içmek veya hayvanlarını sulamak üzere
başkası istediği zaman bunu vermemekten veya parayla satmaktan
yasaklamıştır. Âlimler, arazi sulamak için istendiği takdirde parayla
satılabileceğinde ittifak ederler.
Şârihlerin açıkladığı üzere yukarıdaki hadis,
kaplara alınan suyu değil daha ziyade şöyle bir durumu mevzubahis
etmektedir: Kırda, bir zatın tarlasında, kendine ait kuyusu var. Başka kuyu
veya su kaynağı yok. O kuyunun suyundan istifâde edilebildiği takdirde
başkaları hayvanlarını kırda otlatabilecektir. Aksi takdirde susuzluk
endişesiyle kimse hayvanını otlağa getiremiyecektir. Bu durumda suyun
parayla satılması, dolaylı olarak otlağın, daha doğrusu kırdaki otların
satılması olacaktır.
Hadiste geçen kelâ, yaş veya kuru her çeşit
otu ifade eder. Şu halde hayvanlarını orada otlatmak zorunda olan sürü
sâhibi, hissedeceği zarurete göre, sâdece suya değil, buna ilâveten kırın
otuna da para vermek mecburiyetinde kalabilir. Böylece su sâhibi zulüm
üzerine zulümde bulunabilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) muzdar
durumda kalanların istismarını önlemek için bu durumdaki su sâhiplerinin,
ihtiyaçlarından artan miktarı satamıyacaklarını teşrî buyurmuştur. Hadiste
nehye kuvvet vermek için suyun satılması, kırdaki otun satılması gibi
gösterilmiştir.
Bu yasağın hükmü, tenzihî bir kerâhet midir,
tahrîmi bir kerâhet midir ihtilaf edilmiştir, ancak esah olan tahrimî
olmasıdır. Nevevî, kırdaki ihtiyaç fazlası suyun parasız verilmesi üç şart
altında vacibtir der ve açıklar:
1-
İhtiyacı görebilecek başka su yoksa,
2-
Suyun hayvanları sulamak için kullanılması, ekinleri sulamak için değil,
3- Su
sahibinin kendisi bu suya muhtaç olmaması, yani ihtiyacından artması.
Fazla suyu ihtiyaç sahiplerine vermemesinin
büyük günah olduğunu söyleyen alimlerimiz de vardır.
Yolcu ve hayvanlara su vermenin vücubunda
ihtilaf yok ise de, mezkur kuyunun civarında ikâmet etmek isteyenlere verme
hususunda ihtilaf edilmiştir. Bâzı âlimler "Burada ikamette zaruret olmadığı
için böylelerine su vermek vâcib değildir" derken, bazıları "Vâcibtir"
demiştir. Esah olan da bu ikinci görüştür. Kezâ bunlardan para alınıp
alınmayacağı da ihtilaflıdır, ancak "alınamaz"diyen görüş râcih kabûl
edilmiştir.
ـ7ـ وفي أخرى للستةِ إّ
النسائى: ] تَمنعُوا فضلَ الماءِ لِتَمنَعُوا بِهِ الك‘[ .
7. (246)-
Nesâî dışındaki beş kitapta geldiğine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle emretmiştir: "Ota mâni olmak maksadıyla suyun fazlasına
mânî olmayın."
AÇIKLAMA:
Şarihlerin açıkladığına göre, bir otlağa yakın
yerde bir kimseye ait bir kuyu var. İnsanlar başka kuyu olmadığı için, onun
suyundan istifâde edemedikleri takdirde, hayvanlarını, susuzluk endişesiyle
oraya otlatmaya getiremeyecekler. Böyle bir durumda kuyu sahibinin ihtiyaç
fazlası suyu vermemesi otlağın kendine kalmasını netice verecektir. İşte
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle bir düşünce ile ihtiyaç fazlası
suya mâni olmayı yasaklamakta, haram kılmaktadır. Önceki hadise ve
açıklamasına da bakılsın.
ـ8ـ وفي أخرى لمالك عن
عمرة بنت عبدالرحمن: ] يُمنعُ نَقْعُ البِئْرِ[ .
8. (247)-
Amra Bintu Abdirrahmân'ın naklettiğine göre Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle buyurmuştur:
"Kuyu suyunun fazlası yasaklanamaz"
AÇIKLAMA:
Hadisten "kuyunun içinde biriken su"
anlaşıldığı gibi, ihtiyaçtan artan kısmı da anlaşılmıştır. Kuyu ortakları
münâvebe ile sudan istifade ederken,kendi gününde ihtiyacı olmadığı için
kullanmayan kişinin, kullanılması zarar getirmeyecek ise, ortağına mâni
olmaması gereğini de anlamışlardır.
ـ9ـ وعن رجل من
المهاجرين قال: ]غَزَوْتُ مَعَ رسولِ اللّه # ثثاً أسمعهُ يقول: المسلمونَ
شركاءُ في ثثٍ: في الماءِ، والكَ“ِ، والنارِ[ .
9. (248)-
Muhâcirlerden bir kişi şunu anlatmıştır: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'le birlikte üç defa gazveye katıldım. Onun şöyle söylediğini
işittim: "Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otda ve ateşte."
AÇIKLAMA:
Burada, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
yaygın bir câhiliye geleneğini kaldırmıştır. Kişi belli bir bölgenin
otlağını kendi hayvanlarına ayırıp, başkasına yasaklayabiliyordu. Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sahipsiz arazinin (mevât) otunu kimsenin
başkasına menedemiyeceği prensibini getirmiştir. Sahibi olan arazinin otuna
veya kaba alınmış suyuna başkası izinsiz karışamaz.
Ateş meselesine gelince, bazı alimler, ateş
elde edilen taş, odun gibi maddeleri anlayarak, sahipsiz araziden bunların
alınmasına kimse mâni olamaz demişlerdir. Tutuşturmak maksadıyla köz vs.
isteyenin talebinin de reddedilemiyeceğini anlayanlar olmuştur.
ـ10ـ وعن بهيسة
الفَزارية رضى اللّه عنها قالت: ]استأذنَ أبِى النبىَّ # فدخلَ بينهُ وبينَ
قَميصِهِ فجعلَ يُقَبِّلُ ويلتزِمُ. ثم قال يارسولَ اللّه: حَدِّثْنِى ما
الشَّئُ الذى
يَحِلُّ مَنعُهُ؟ قال:
الماءُ. ثم قال مَا الشَّىْءُ الَّذِى َ يَحِلُّ مَنْعُهُ قَالَ: الْمِلْحُ
ثُمَّ قَالَ ماذا؟ قالَ النَّارُ. ثم قال يا نبىَّ اللّهِ: ما الشئُ الذى
يَحِلُّ مَنْعُهُ؟ قال: أن تَفْعَلَ الخيرَ خَيْرٌ لكَ[. أخرجهما أبو داود .
10. (249)-
Büheysetu'l-Fezâriyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'dan izin isteyerek kendisi ile kamîsi arasına
girdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı öpüyor ve kucaklıyordu. Sonra:
"Ey Allah'ın Rasûlü yasaklanması yasak olan
şey nedir? bana söyle" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Tuz!"
dedi. Babam tekrar sordu:
"Başka ne var?" Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Ateş!"
dedi. Sonra tekrar sordu:
"Ey Allah'ın Resûlü yasaklanması helal olmayan
şey nedir?" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Hayır yapman kendine hayırdır"
cevabını verdi"
AÇIKLAMA:
Burada tuz için de ot ve su için yukarıda
beyan edilen hüküm konmaktadır. Tuz bir yerde, bir dağda maden halinde
mevcutsa ondan istifadede herkes eşittir. Ama bir kimsenin mülkü içinde ise
ondan istifade hakkı sâhibine aittir. Satmak, satmamak, mani olmak gibi her
çeşit tasarrufu vardır.
ـ11ـ وعن أبى أمامة رضى
اللّه عنه. أن رسولَ اللّه # قالَ: ] تَبيعُوا الفَيْناتِ المُغَنِّياتِ، وََ
تَشْتَروهُنَّ، وَ تُعلِّمُوهُنَّ، وَ خَيْرَ في تِجَارَةٍ فِيهنَّ،
وثمَنُهُنَّ حَرامٌ. قال: وفي مِثلِ هذا أنزَلتْ »وَمِنَ النَّاسِ مَنْ
يَشْتَرى لَهْو الحديثِ«[ .
11. (250)-
Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Şarkıcı cariyeleri satmayın, satın da
almayın. Onlara (musikî) de öğretmeyin. Onları alıp satmak şartıyla
yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para haramdır."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilave etti: "Şu âyet bu gibiler hakkında
nâzil olmuştur:
"İnsanlardan bazıları, bir bilgisi olmadığı
halde, Allah yolundan saptırmak için boş sözlere müşteri çıkarlar. Allah
yolunu alaya alırlar. İşte bunlara alçaltıcı bir azab vardır"
(Lokman: 31/6).
AÇIKLAMA:
Burada, çalgıcı olduğu için, cariyenin satın
alınması yasaklanıyor. Bazı âlimler böylesi cariyeler üzerinde yürütülen
akdin fâsid olacağını söylemiştir. Ancak Cumhur, sıhhatini kabul eder.
"Ancak onlardan alınan para haramdır. Tıpkı şarapçıya satılan üzümden alınan
para gibi, zîra bu satışta haram işe yardım var" demişlerdir. Alimler âyeti
bu makamda: "Allah'ı zikirden alıkoyan haram şarkıcı sesleri satın alan"
şeklinde anlamış, boş söz (Lehve'l- hadis) tabirinin içine her çeşit
zararlı, faydasız hakikatı olmayan şeyleri dâhil etmişlerdir.
Şarkıcılığın haram olduğuna kail olanlar da bu
hadis ve bu âyete dayanırlar.
ـ12ـ وعن أبى سعيد رضى
اللّه عنه قالَ: ]نَهَى رسولُ اللّهِ # عن شِرَاءِ الغنائِم حتى تُقْسَمَ[.
أخرجهما الترمذى .
12. (251)-
Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) taksimden önce ganimetin satılmasını
yasakladı."
AÇIKLAMA:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sahih
rivayetlerle de sabit olduğu üzere, savaş sırasında elde edilen ganimet
malından herhangi bir şeyi, taksim edilmezden önce temellük edinmeyi,
satmayı şiddetle yasaklamıştır. Bu davranış, gulûl yani devlet malından
yapılan hırsızlık olarak vasıflandırılmıştır. Ganimet malından bir iğne, bir
ayakkabı bağı çalanın bile, savaşta öldürülme hâlinde şehitlik mertebesini
kaybedeceği, cehenneme gideceği sarih olarak ifade edilmiştir.
Ancak, ganimet olarak elde edilen at, silah,
elbise, yiyecek gibi, savaş sırasında kullanılmasına ihtiyaç duyulan bazı
malzemenin, taksimden önce, savaş gayesine uygun olarak kullanılmasını
âlimler tecviz etmişlerdir. Savaş gayesi dışında bunlar da kullanılamaz,
hibe edilemez.
ـ13ـ وعن ابن عمر رضى
اللّه عنهما قالَ: ]كانَ أهلُ الجاهِليَّةِ يَتَبَايَعُونَ لحَمْ الجَزُورِ إلى
حَبْلِ اَلْحَبَلَةِ، وحَبْلُ الحَبلَةِ أن تُنْتِجَ الناقةُ ما في بَطْنِهَا
ثم تَحْملُ التى
تُنْتَجُ: فنهاهم رسولُ
اللّه # عن ذلكَ[. أخرجه الستة.وفي أخرى للبخارى: ثُم تُنتِجُ التى في بَطنِهَا
.
13. (252)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Cahiliye insanları, devenin
etini, karnındakinin hamileliği vaktine satarlardı. "Karnındakinin
hamileliği" devenin karnındakini doğurması, doğanın da büyüyüp hamile
kalmasıdır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu alışverişi yasakladı."
Buhârî'nin bir rivayetinde "...sonra
karnındaki de doğar" denir.
AÇIKLAMA:
Yukarıdaki hadis iki farklı anlayışa
götürmüştür:
1-
Buradaki satış, hayvanın doğuracağı yavrunun doğurma zamanında ödenmek üzere
veresiye yapılan satıştır.
2- Bu
satıştan maksad, hal-i hazırda hâmile olan devenin doğacak yavrusunun
satılmasıdır. Râvi İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in açıklamasına göre
birinci mâna esastır.
Her iki tefsirdeki satışı da Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamış bulunmaktadır. Birincisi yasaktır, çünkü
meçhul bir vadeye ta'lik edilen bir ödemeyle yapılan satıştır. İkinci de
yasaktır, çünkü, henüz mevcut olmayan (ma'dum), meçhûl ve satıcının elinde
bulunmayan bir şeyin satışıdır, teslimi kesin değildir.
ـ14ـ وعن ابن عباس رضى
اللّه عنهما. أنّ رسولَ اللّهِ # قال: ]السَّلَفُ إلى حَبْلِ الحَبْلَةِ رباً[.
أخرجه النسائى .
14. (253)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anh)'ın naklettiğine göre Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle buyurmuştur:
"Ödemenin, karnındakinin doğumuna tehiri riba
(faiz)dır."
AÇIKLAMA:
Bu, müşterinin, hâmile devesi bulunan şahsa,
bu devenin bedelini vermesi ve şöyle demesidir: "Bu deve doğurur ve
doğurduğu da doğurursa, onun doğurduğunu bu fiyata senden satın alıyorum."
İşte bu çeşit bir muamele ribaya benzemektedir ve riba gibi haramdır. Çünkü
henüz mevcut olmayanın satışıdır ve bu, tam bir aldatmadır.
ـ15ـ وعن جابر رضى اللّه
عنه قال: ]نَهَى رسولُ اللّهِ # عن ضِرَابِ الْجَمَلِ[. أخرجه مسلم والنسائى.
15. (254)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
erkek deveye (parayla) çekmeyi yasakladı."
AÇIKLAMA:
Hadis, "...erkek deveye çekmeyi yasakladı"
şeklinde ise de, âlimler umumiyetle, para ile çekmeyi anlayarak alınan
paranın tahrimine hükmetmişlerdir. Bazı hadislerde daha açık bir tabirle
"erkek devenin suyunu (satmayı) yasakladı", şeklinde ifade edilmiştir.
Alimler, para mukabili damızlık hayvana dişilerinin çekilmesi caiz mi değil
mi diye ihtilâf etmişlerdir. Damızlığa çekilme normal olarak yasak olmayıp,
para ile bu işin yapılması münâkaşalıdır.
ـ16ـ وعن أنس رضى اللّه
عنه قال: ]بَاعَ حَسَّانُ رضى اللّه عنه حِصَّتَه من بَيْرُحاءَ مِنْ صَدَقَةِ
أبى طلحةَ رضى اللّه عنه. فقيلَ له: أتبِيعُ صَدَقةَ أبى طَلْحَةَ؟ فقال: أ
أبيعُ صاعاً مِنْ تَمْرٍ بصَاعٍ منْ دَرَاهِمَ[. أخرجه البخارى .
16. (255)-
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hassan (radıyallahu anh), Ebu Talha
(radıyallahu anh)'nın tasadduk ettiği Beyruha adlı bahçeden hissesine düşen
kısmı (Hz. Muâviye'ye yüzbin dirheme) satmıştı. Kendisine:
"Ebu Talha'nın sadakasını satıyor musun?"
dediler. Şu cevabı verdi:
"Yani bir sâ' hurmayı, bir sa' para
mukabilinde satmayayım mı?"
AÇIKLAMA:
Rivayetlerde geldiği üzere, "Sevdiğiniz
şeylerden infak etmedikçe iyiliğe erişemeziniz.." (Âl-i İmrân: 3/92)
meâlindeki âyet nâzil olunca, Ashabın sevdiği şeylerden infak etmeye
başlamıştı. Ebu Talha da, suyunun tatlılığı ve gölgesinin serinliği ve
tanziminin güzelliğiyle Medine'de şöhret yapmış olan Beyruha adındaki
bahçesini tasadduk eder. Bu bahçe o kadar hoştur ki Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) zaman zaman orayı şereflendirirdi. İşte Allah'ın
âyette vaadettiği iyiliğe (birr) nâil olmak arzusuyla Ebu Talha (radıyallahu
anh) bu en sevgili, en değerli malını, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın irşadı doğrultusunda yakınlarına bağışlar. Yukarıdaki rivayet
bu taksimden hissemend olanlardan birinin Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın şâiri Hassan (radıyallahu anh) olduğunu ifade ediyor.
Bu bahçenin Ebu Talha tarafından vakfedldiği
de söylenmiş ise de satış akdi, bunun vakıf değil temlik olduğunu gösterir.
Zîra vakıf olsa idi Hassan (radıyallahu anh)'ın satması caiz olmazdı. Ancak,
Ebu Talha, "hissesini satma ihtiyacını duyan satabilir" diye şart koyarak
vakfetmiş ise, bu şart caiz olabilir" denmiştir. Hz. Ali ve başka bazıları
vakıfta böyle bir şartın caiz olduğunu söylemişlerdir. Muhammed İbnu'l-Hasan
el-Mahzûmî Ahbâru'l-Medîne adlı kitapta Hz. Muâviye'nin bahçeden satın
aldığı hisseye yüzbin dirhem ödediğini belirtir. Buraya Hz. Muâviye
(radıyallahu anh) Kasru Benî Hudeyle adıyla bilinen bir köşk yaptırmıştır.
ـ17ـ وعن ابن المسيب
قال: ]نهى رسول اللّه #: عنْ بَيْعِ الْحَيَوَانِ باللَّحْمِ[. أخرجه مالك .
17. (256)-
İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayvanın et
mukabilinde satılmasını yasakladı."
AÇIKLAMA:
Canlı hayvanın "şu kadar et" mukabilinde
satılmasını yasaklamıştır. Bunlar aynı cinse girdikleri için misli
olmadıkları takdirde müzâbeneye girecektir. Zîra, hayvan kesilince ne kadar
et vereceği, az mı çok mu olacağı bilinemez.