Hidâne, fukahanın târifine göre "Kız veya
erkek çocukların veya kendi işlerinde müstakil olmayan gayr-i mümeyyiz
mâtuhların muhafazasına bakmak, onların menfaatlerini mûcip hususları
deruhte etmek, ezâ ve zarar verecek şeylerden korumak, hayatın icabâtını
hakkı ile göğüsleyebilmeleri için bedenî, rûhî ve aklî terbiyeleri ile
meşgul olmak ve mesûliyetlerini duyurmaktır." Bu devre normal olarak,
erkeklerde 7-9, kızlarda 9-11 yaşları arasıdır. Çocuk, yemede, içmede,
giyinmede, taharet ve yıkanmada kadına müstağnî duruma gelince bu devre sona
erer. Kız çocuğu için, hayız yaşına gelince sona erer.
Çocuğun yetişmesinde birinci derecede muhtaç
olduğu şey şefkat olması hasebiyle anne ve babanın boşanmaları veya
bunlardan birinin veya her ikisinin de ölümleri hâlinde çocuğa bakmaya kimin
daha çok layık ve hak sâhibi olduğu meselesi mühim bir husustur. Normal
olarak annenin bu işe daha layık olduğu kabul edile gelmiştir. Çocuk Hakları
Beyannamesi'nin 6. maddesinde de: "küçük çocuk istisnâî durumlar dışında,
anasından ayrılmamalıdır" denmektedir.
Sünnet de annenin babaya nazaran daha şefkatli
olduğunu ifade eder. Bu sebeple henüz büluğ çağına ermeyen bir çocuğun
annesinden ayrılmaması, bir esâs olarak vazedilmiştir. "Allah anne ile
çocuğunun arasını açanı kıyamet günü sevdiklerinden ayrı tutar." Hatta anne
köle bile olsa satış sonucu ikisinin ayrılması yasaklanmıştır. Câfer İbnu
Muhammed babasından şunu nakleder: "Hz. Peygamber'e esirler getirildiği
zaman onları saf hâline koyar, sonra karşılarına geçip bakardı. Eğer ağlayan
bir kadın görürse niye ağladığını sorardı. Kadın çocuğunun satıldığını
söyleyecek olursa (akit bozulur) çocuğu kendisine iâde edilirdi." Râvî buna
bir de Ebû Üseyd es-Sa'ıdî ile ilgili bir misâl verir.
Ebû Dâvud'un bir tahricinde, Hz. Ali'nin satış
sonucu köle anne ile çocuğunu ayırdığını, fakat durumundan haberdâr olan
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bunu yasaklayarak satış aktini iptal
ettiğini öğreniyoruz. Bu hususa gereken titizliği Hz. Ömer de göstermiş,
civardaki sorumlulara mektuplar yazarak uyarmalarda bulunmuştur. Abdullah
İbnu Ferrûh babasından şunu nakleder: "Ömer İbnu'l-Hattab bize: "Ne
kardeşlerin, ne de anne ve evladlarının arasını satışla açmayın" diye
yazdı." Kaynağımız, Hz. Ömer'in aynı muhtevada Nâfi İbnu Abdi'l-Hâris'e de
yazdığını kaydeder.
Münâvî, "satış, hibe vs. yollarla anne ile
evladın arasını açmanın; Şâfiî, Ebû Hanîfe ve Mâlik nezdinde şiddetli haram
olduğunu, ancak Şâfiî'nin "temyiz yaşından önce", Ebû Hanîfe'nin de "Büluğ
yaşından önce" şartını koştuklarını" kaydeder.
Bu husustaki yasak sâdece anne ile evlâdın
değil, baba ile evladın ve kardeşlerin arasının açılmasına da şâmildir.
Ancak anne hususu, te'kîdle ifâde edilmiştir. Nitekim Saîd İbnu Mansur'un
bir tahricinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ayrı ayrı satılan iki
kız kardeşin satış aktini iptâl etmiştir.
Çocuğu annenin terbiyesi bir esâs olmakla
berâber, boşanma hâlinde çocuğa sâhib olma husûsunda anne ile baba
arasındaki ihtilaf, kezâ çeşitli durumlarda anne ile amca, baba ile
anne-annesi vs. arasında çıkacak ihtilâflar, karşımıza farklı meseleler ve
çözüm yolları çıkarmaktadır. Bu hûsusta sünnette çeşitli misâllere
rastlamaktayız.
1-
Çocuk temyiz yaşından küçükse; tekrâr evlenmedikçe anne ehaktır:
Abdullah İbnu Amr'ın rivayetinde; bir kadın
gelerek:
"Yâ Rasûlallâh, ben şu oğlumu karnımda
taşıdım, göğsümden emdirdim, kucağımda korudum. Şimdi babası beni boşadı ve
bunu elimden almak istiyor" der. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Evlenmediğin müddetçe çocuk senin hakkın"
cevabını verir. Kezâ Hz. Ebû Bekir de, Hz. Ömer'in boşamış olduğu karısından
doğan oğlu Âsım için: "Annesi evlenmediği müddetçe oğluna daha lâyıktır.
Zira o (anne), daha şefkatli, daha lütûfkâr, daha merhametli, çocuğa da
düşkün, daha re'fet sâhibidir" demiştir.
Annenin şefkatine muhtâc olduğu devrede,
hidâne işinin anneye terettüp edeceği hususunda âlimler ittifak etmiş
durumdadır. Fakihler hidâne meselesinde çocuğun anneye âit olduğu devreyi:
"Çocuğun; yeme, içme ve istincâ işlerinde annesine muhtaç olmaktan çıktığı,
bu işleri kendi kendine yapmaya başladığı zaman" olarak tavsif ve tahdid
ederler ve bunun 7-8 yaşlarına tekâbül ettiğini söylerler, ayrıca, kız
çocuklarının hayız oluncaya kadar anneye muhtaç olduklarını belirtirler.
2-
Çocuk temyiz yaşında ise: Muhayyerlik.
Boşanma durumunda çocuk hususunda ihtilâfa
düşen bir anne ile baba Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e mürâcaat
ederler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ikisini yan yana oturtup
"Ey çocuk işte baban, işte annen hangisini istersen ona git" der,
ikisinden birini seçmeyi çocuğa bırakır.
İbnu Abbas'ın rivayetinde Hz. Ebû Bekir, Hz.
Ömer'in oğlu Âsım'ın annesine hükmederken: "O, büyüyüp kendisi için
seçinceye kadar annesinin kokusu, harâreti ve yatağı, ona senden daha
hayırlıdır" dediğini ve Hz. Ömer'in hiç bir itirazî kelâmda bulunmadığını,
Ammâretu'bnu Rabî'a'nın rivayetinde ise yine amca ile anne arasında çocuğun
(ki 7 veyâ 8 yaşındadır) Hz. Ali tarafından muhayyer bırakıldığını, küçük
kardeşi için de Hz. Ali'nin: "Bu da aynı yaşa gelseydi onu da muhayyer
bırakırdım" dediğini, Abdurrahman İbnu Ganem'in rivayetinde ise henüz
konuşma safhasında olmayan bir çocuk için Hz. Ömer'in: "Lisanı açılıp
kendisi seçecek yaşa gelinceye kadar annesi ile berâberdir" hükmünü
verdiğini görmekteyiz. Bütün bu misâller küçük çocuğun behemahal annesinin
emânetinde olacağı, temyiz ve konuşma hâlinde tahyir (yâni muhayyer
bırakılma) meselesinin araya gireceği hükmünü ifade ederler.
Ancak şunu belirtmek gerekiyor: Temyiz yaşına
ulaşan bir çocuğun tahyîri (anne, baba, asabe veya zevi'l-erhâm'dan birini
seçmede serbest bırkılması) bir kısım fukaha nazarında ihtilaf konusu
olmuştur. Ahmed ve İshâk: "Anne ve baba arasında ihtilâf vâki olunca, yedi
yaşındaki çocuk muhayyer bırakılır, daha da küçükse anne ehaktır" demiştir.
Tahyîre taraftar olanlara karşı olanlar arasında mutavassıt ve her iki
tarafa da hak verir bir görüşe sâhip olan Şureyh: "baba ehak, anne erfak
(daha şefkatli)" der ve kendisine babaları ölmüş bir grup siyah çocuk
getirildikte: "Muhayyer bırakın, istedikleriyle beraber olsunlar" hükmünü
verir. İmam Şâfiî de tahyîri iltizam eder.
3-
Tahyiri kabûl etmeyen Hanefî görüşü savunan Tahâvî, Ebû Hüreyre'den gelen ve
böyle bir ihtilafı Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in "aranızda kur'a
çekin" teklifine babanın itiraz etmesi üzerine çocuğun ihtiyarına mürâcaat
ettiğine dair olan rivayete dayanarak çocuğun muhayyer bırakılmasının
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bir kazâsı olmadığı" hükmünü çıkarır
ve Kûfeliler'in ekserîsinin de buna kâil olduğunu belirtir. Hükmüne
sünnetten başka misâller de getirerek Hamza'nın kızıyla ilgili hadiste de
asebeden birini seçmede çocuğun serbest bırakılmayışını, karısı Müslüman
olmayan kocanın dâvasında, karıyla kocanın, "çocuğun muhayyer bırakılması"
teklifini kabul etmelerinden sonra tahyire tevessül edildiğini bildiren
Abdülhamîd İbnu Selemeti'l-Ensarî ve Râfi İbnu Sinan'dan gelen rivayetleri
de delil olarak zikreder. Hanefî fukahasından el-Kâsânî "Oğlan çocuğu temyîz
yaşına ulaşıp yeme, içme, giyinme gibi işlerinde istiğnâya ulaşsa bile yine
de annesine değil, babasına teslimi gerektiğini, zira alması gereken
erkeklere âit ahlâk ve âdabı babasından alabileceğini, annesine verildiği
takdirde kadınlara âit ahlâk ve âdabı alarak kadınlaşacağını kaydeder. Bu
mahzur kız çocuğu için söz konusu olmayacağından başka, kadınlığa ait
terbiyeyi alması için annesine teslim edileceğini de ayrıca ilâve eder.
Çocuğun tahyirine karşı çıkan Hanefî görüş bir
de şu mülâhazayı ileri sürer: "Çocuğun seçmeye bırakılmasında hikmet yoktur.
Çünkü ona hevâsı galebe çaldığı için hazır lezzet nerede varsa oraya
meyleder. Bu ise tembellik, havaîlik, mektep ve terbiye-i nefisten kaçmakta,
dinî bilgileri alma zahmetine girmemektedir. Binnetîce ebeveynden en
kötüsünü seçer. O da kendisini ihmâl eden, terbiyesi için titiz
davranmayandır." Ayrıca tahyire kâil olanların dayandıkları hadiste
mevzubahis olan çocuğun büluğ yaşına ulaştığını da göstererek tahyîrin ancak
büluğdan sonra câiz olduğunu söylerler.
Esasen temyiz yaşına basmış çocuğun
terbiyesinde babanın ehemmiyetini de gözden uzak tutmak istemeyen tahyîr
taraftarları: "Eğer çocuk anneyi seçmişse, sırf buna dayanarak onu ihmâli
gerekmez, te'dib ve tâlimleriyle ister bizzat, ister bil vâsıta ilgilenir,
ihtiyaçlarını te'min eder" demektedirler.
Son olarak şunu da belirtelim ki tahyire kâil
olanlar, bunu tarafeynin hidâne şartlarını (İslâm, hürriyet, akl, adâlet,
aynı yerde ikamet gibi) eşit olarak ihraz etmeleri hâlinde câiz görürler.
Bir taraf bu vasıtalardan birini kaybederse hidâne hakkını da kaybeder.
Çocuğun hangi hususlarda ebeveynden birine tâbi olacağı meselesinde umumî
kaide şudur: "Hürlük veya kölelikte anneye, neseb ve tesmiyede babaya, dinde
ise, en hayırlı olana tâbi olur."
4-
Anne tarafının baba tarafına takdimi: Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin
rivayetine göre umre yapıldıktan sonra Mekke'den ayrılırken Hz. Hamza'nın
kızı, "amca, amca!" diyerek peşlerine düşer. (İbnu Abbas'ın rivayetinde,
kendisini götürmeleri için ayrı ayrı görmüş olduğu) Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm), Zeyd İbnu Hârise ve Ca'fer, Kureyş ile yapılan
anlaşmaya uyarak talebe müsbet cevap vermezler. Hz. Ali elinden tutar ve
yeğenine sâhip çıkar. Ancak Hz. Ca'fer:
"Onu ben alacağım, amcamın kızıdır, üstelik
teyzesi de nikâhım altındadır, teyze anne gibidir, onu almakta ben daha çok
hak sâhibiyim" der. Ali de:
"Hayır ben daha çok hak sâhibiyim, zira
amcamın kızıdır ve yanımda da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kızı
vardır, o bana ehaktır" der. Hz. Zeyd de:
"Ben daha ziyade hak sahibiyim, kardeşimin
kızıdır..." der. Aralarında nizâ ederler. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) çıkar ve Ca'fer lehine hükmederek:
"Böylece teyzesinin yanında olur, teyze anne
demektir" der.
Çeşitli vecihleri muvacehesinde farklı
mülâhazalara, yorumlara sebep olan bu hâdiseden, "Hidâne meselesinde
teyzenin halaya mukaddem olduğu (....), anne cihetinden gelen akrabaların,
baba cihetinden gelen akrabalara takdim edileceği hükmü çıkarılmıştır.
Hidâne husûsunda teyzenin takdim edileceğini
te'yid eden başka rivayetlere de rastlanır. Keza Ebû'l-Velîd gelen
rivayette, anne ile amca arasında çıkan bir ihtilafta Hz. Ömer'in çocuğa:
"Annenin darlığı amcanın bolluğundan senin için daha hayırlıdır" demiştir.
Hidâne için İslâm, akl, büluğ, (terbiyye)
kudret, emânet (fâsık olmamak), hürriyet, evlenmemiş olmak gibi şartlar
koşan fukaha bu hususta, sünnette vâki olan -ki kısmen yukarıda zikrettik-
ahbârı nazar-ı itibara alarak, hidâneye ehak olanları sırayla şöyle tesbit
etmiştir:
1-
Anne.
2-
Annenin annesi.
3-
Babanın annesi.
4-
Ana baba bir kız kardeş.
5-
Anne bir kız kardeş.
6-
Baba bir kız kardeş.
7-
Ana baba bir kız kardeşin kızı.
8-
Anne bir kız kardeşin kızı.
9-
Anne baba bir teyze.
10-
Anne bir teyze.
11-
Baba bir teyze.
12-
Baba bir kız kardeşin kızı.
13-
Anne baba bir erkek kardeşin kızı.
14-
Anne bir erkek kardeşin kızı.
15-
Baba bir erkek kardeşin kızı.
16-
Anne baba bir hala.
17-
Anne bir hala.
18-
Baba bir hala.
19-
Annenin teyzesi.
20-
Babanın teyzesi.
21-
Annenin halası.
22-
Babanın halası.
Her durumda anne baba bir olanlar takdim
edilir. Bu mehârim arasında çocuk için kadın akraba yoksa veya olmakla
beraber hidâne için ehil değilse, hidâne irsteki tertibe göre erkek tarafı
mehâriminden olan asebâta intikâl eder.
Eğer ricâl-i mehâriminden gelen asabe arasında
kimse bulunmaz veya bulunmasına rağmen hidâne için ehil olmazsa, hidâne
hakkı asabeden olmayan erkek mehârime intikal eder. Hidâne hususunda böyle
bir tertib ortaya konmuştur. Zîra çocuğun hidânesi, ihmâli imkânsız bir
keyfiyettir. Bu işe en elyak olanı da akrabasıdır. Akrabanın da biri
diğerinden evlâdır. Çocuğa bakacak hiçbir akraba bulunmazsa çocuğun hidânesi
için uygun olanı tâyin etme vazifesi hâkime terettüp eder.