ـ1ـ عن أبى سعيد الخدرى
رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]التّاجِرُ ا‘مِينُ الصَّدُوقُ مَعَ
النَّبِييِّنَ والصِّدِّقِينَ والشُّهَدَاءِ والصَّالِحِينَ[. أخرجه الترمذى .
1. (194)-
Ebu Sa'îd el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselam) şöyle buyurdu:
"Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli
(ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler,
şehidler ve sâlihlerle beraberdir."
AÇIKLAMA:
İşlerinde "doğruluk" ve "güven"i esas alan
kimseler insanların en üstün tabakasını teşkil eden peygamberler, sıddikler,
şehidler ve sâlihler zümresinde yer alabilirler. Hadiste bu durumun
tüccarlar hakkında zikredilmesi, bu iki vasfın bilhassa ticâret hayatındaki
ehemmiyetini ifâde eder. Bir memlekette iktisadî kalkınma, herhalde
öncelikle doğruluk ve güvene bağlıdır. Doğruluğun olduğu yerde güven hâsıl
olur. Güvenin olduğu yerde az sermayeler bile bir araya gelerek en büyük
kalkınma faaliyetlerine yönlendirilebilir. İslâm'ın yalan, aldatma, ölçü ve
tartılarda hile gibi ahlaksızlıklar karşısındaki şiddeti, tehdidatı,
sözkonusu doğruluk ve emniyeti sağlamaya yöneliktir.
ـ2ـ وله في أخرى عن
رِفاعة بن رافع قال: ]إنَّ التُّجَّارَ يُبعَثُونَ يومَ القيامَةِ فجَّاراً إّ
مَن اتَّقَى اللّهَ وَبَرَّ وصَدَقَ[ .
2. (195)-
Tirmizî'nin, Rifâ'a İbnu Râfi'den yaptığı diğer bir rivayetinde şöyle
buyrulmuştur:
"Kıyamet günü tüccarlar fâcirler (günahkârlar)
olarak diriltilecekler. Ancak Allah'tan korkanlar, iyilik yapanlar ve
doğruluktan ayrılmayanlar müstesna"
ـ3ـ وعن قيس بن أبى
غَرَزَةَ الغفارى رضى اللّه عنه قال: ]كُنَّا قَبلَ أن نُهَاجِرَ نُسَمَّى
السَّمَاسِرَةَ، فَمَرَّ بِنَا رَسُولُ اللّهِ # يوماً بالمدينةِ فَسَمَّانَا
باسْمٍ هُوَ أحْسَنُ منهُ. فقال: يَا مَعْشَرَ التُّجَّارِ إنَّ البيعَ
يَحضُرُهُ اللَّغْوُ والحَلِفُ[.وفي رواية: الحلِفَ والكذبُ فَشُوبُوهُ
بالصَّدَقَةِ. أخرجه أصحاب السنن.»شوبوه« أى اخلطوه .
3. (196)-
Kays İbnu Ebî Gareze el-Gıfârî (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Biz hicret etmezden önce simsarlar olarak
isimlendiriliyorduk. Bir gün, Medine'de, bize Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) uğradı. Bize ondan daha iyi bir isim verdi. Buyurdu ki:
"Ey tüccarlar, satış işine, yemin ve boş söz
karışır..."
Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Satış
işine yemin ve yalan bulaşmaktadır, siz (Rabbin gadabını söndüren) sadaka
karıştırın"
AÇIKLAMA:
Bu hadisin zâhirinden hareketle Zâhirîler
tüccarın zekatla mükellef olmayıp sadaka ile mükellef olduğunu söylemiştir.
Halbuki diğer ulema zekat, senelik belli nisabı olan bir vergi olduğu halde
sadakanın herhangi bir zamanı, nisabı olayan bir bağış olduğu, Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'in tüccarları zekattan başka olan sadaka vermeye de
teşvik ettiğini söylemiştir. Ümmetin ameli ve ulemanın icmâı bu görüş
üzeredir.
ـ4ـ وعن أبى هريرة رضى
اللّه عنه قال: ]سَمِعْتُ رَسُولُ اللّهِ # يقولُ: الحَلِفُ مَنْفَقَةٌ
لِلسَّلعةِ مَمْحَقَةٌ لِلْكَسْبِ[. أخرجه الشيخان، وهذا لفظهما، وأبو داود
ولفظهُ: مَمحقة للبركةِ.
4. (197)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'i işittim, diyordu ki:
"(Ticarette yalan) yemin, (tüccarın zannınca)
mala rağbeti artırır. (Halbuki gerçekte) kazancı giderir."
AÇIKLAMA:
Dinimiz, alışverişte satıcıların mala rağbeti
artırmak için yemin etmelerini hoş karşılamaz. Hadislerde "yemin" kelimesi
mutlak olarak gelmiştir, elhalif veya elyemîn şeklinde. Şarihler "yalan"
kelimesiyle kayıtlayarak anlamaya meylederler. Buhârî bu bahse tahsis ettiği
baba "Alışverişte mekruh olan yemin babı" adını vererek hadisin ruhuna uygun
bir sunuş yapar. Yani satıcının yemin etmesi mekruhtur. Yemin yalan yere
olursa tahrimen mekruhtur, doğru yemin olursa tenzihen mekruhtur.
Hülasa satıcının yemini mala olan alâkayı,
rağbeti artırırsa da kazancın bereketini yok eder. Muttakî ticaret ehlinin
herçeşit yeminden kaçınması, yemine dilini alıştırmaması gerekir.
Kazançta bereketin kalkması çeşitli şekillerde
tezâhür eder. Bunlardan bir kısmını izah kolay olmasa bile, bir kısmı
kolaydır. Meselâ şöyle bir izah makul gelmektedir: Yalan söylenerek satılan
malın ayıbı mutlaka ortaya çıkar. Müşteri, o tüccara artık kendisi
uğramayacağı gibi başkalarının uğramasına da mâni olur. Bu, kazancın
bereketini gideren bir durumdur. Gayr-i meşru yoldan kazanılan paranın
gayr-ı meşru harcamalara giderek sâhibini günaha soktuğu, bir kısım
taşkınlıklar, şımarıklıklar sonucu sıhhatini, istirahatini kaybettiğini,
hapishane, hastane ve hatta mezaristana düştüğünü çevremizde sıkca
görmekteyiz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ihbar ettği
bereketsizlik haktır, ama şöyle ama böyle, bugün veya yarın.
ـ5ـ وعن حكيم بن حزام
رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ] البيِّعانِ[ وفي رواية: ]مُحِقَتْ
بَرَكةُ بَيْعِهِمَا: اليمنُ الفاجرةُ مَنفَقةٌ للسَّلعةِ ممحقةٌ للكسبِ[.
أخرجه الخمسة.
بالخيارِ مالمْ
يتفرَّقا. فإنْ صَدَقَ البيِّعانِ وَبَيَّنا بُورِكَ لهُمَا في بَيْعِهِمَا،
وإنْ كَذَبَا وَكَتَمَا فَعَسَى أن يَرْبَحَا رِبحاً مّا، ويُمْحَقَا بَرَكةَ
بيعهِمَا[ .
5. (198)-
Hakim İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdu ki:
"Alıp-satanlar" birbirlerinden ayrılmadıkça
(vazgeçmekte) muhayyerdirler. Alıp-satanlar alışverişi sıdk ve doğruluk
üzere yapar (kusuru) beyan ederlerse alış-verişleri her ikisi hakkında da
mübarek kılınır. Yalan söylerler (kusurları) gizlerlerse, belli bir kâr
sağlasalar bile, alış-verişlerinin bereketini kaybederler."
Bir rivayet şöyledir: "Alış-verişlerinin
bereketi yok edilir: Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar."
AÇIKLAMA:
1-
Burada alışveriş akdine kesinlik kazandıran ayrılık üç şekilde
anlaşılmıştır:
a)
Kelamların ayrılması: Yani mal sâhibi: "sattım", müşteri de: "aldım" dedi
mi artık geri dönülemez. İmam Malik, Ebu Hanife ve bir kısım âlimler hadisi
böyle anlamışlardır.
b)
Ebu Yusuf, Şâfiî ve diğer bir kısım alimler de bedenlerinin ayrılmasını
anlarlar.
c)
Diğer bir grup âlim de meclisten ayrılmayı anlamıştır.
Şu halde Hanefîler'de esas olan akdin sözle
kesinleşmesidir. Bu tahakkuk etti mi, müşteri mala sâhib olur. Ancak
hıyâru'rrü'ye (görme muhayyerliği), hıyâru'l-ayb (kusur tesbiti hâlinde akdi
fesih hakkı), hıyâru'l-şart (hususî olarak belirtilen şarta bağlı fesih
hakkı) durumları söz konusu olursa akdi fesih hakkı doğar. Aksi takdirde
akid söz kesinleştikten sonra bozulamaz.
2-
Alış verişte gizlenmemesi, beyan edilmesi gereken hususa gelince, bunu bazı
âlimler malın ayıbı, kusuru varsa bunu satıcının açıklaması, semen (fiyat
bedel) ile alakalı bir husus varsa onu da müşterinin gizlememesi, açıklaması
gerekir diye izah etmişlerdir. Daha umumî bir ifade kullanarak: "Her iki
taraf için de açıklanması gerekli olan hususların açıklanması gerekir" diye
tasrih edenler de olmuştur.
Buhârî, Büyû: 26; Müslim, Müsâkât: 13 (1607); Ebu Dâvud, Büyû: 6,
(3335); Nesaî, Büyû: 5, (7, 246).