Komşuya şuf'a hakkı tanıyan hadislerde "komşu"
tabiri âm olduğu için kâfir, müslim, köylü, şehirli, büyük, küçük, hâzır,
gâib ayırımı yapılmaz, bütün komşular bu hakka sâhiptir. Ahmed İbnu Hanbel,
Şâbî ve Hasen Müslüman aleyhine zımmîye şuf'a hakkı olmayacağına kâil ise
de, Ebu Hanîfe, Mâlik, Şâfiî ve Cumhur'a göre zımmî de şuf'a hakkına
sahiptir.
Yukarıda kaydedilen hadisin bilhassa Müslim
tarafından rivayet edilen vechi, şuf'a'nın daha ziyade akar denen gayr-ı
menkulle (ev, arsa, bahçe gibi) ilgili olduğunu tasrih eder. Ancak, elbise
bile olsa, ortaklığın girdiği herşeyde şuf'a vardır diyen alim de olmuştur.
ـ2ـ وفي أخرى ‘بى داود
والترمذى قال: ]الجارُ أحقُّ بِشُفْعةِ جارِهِ يَنْتَظِرُ بِهَا وإنْ كانَ
غَائِباً إذا كانَ طَرِيقُهما واحِداً[ .
2. (356)-
Ebu Dâvud ve Tirmizî'de gelen bir diğer rivayet şöyledir: "Komşu, komşusuna
karşı şuf'a hakkına sâhiptir. Aynı yoldan işliyorlarsa, komşu bulunmadığı
takdirde, gıyâbında satış yapmaz, bekler."
AÇIKLAMA:
Bu hadis, şuf'a hakkının gaybûbetle ortadan
kalkmayacağını te'yid etmektedir. Şuf'a hakkına sahip kişi, çocuksa, onun
büluğa ermesi beklenir. Büluğa erince hakkını kullanır veya kullanmaz. Keza,
hak sâhibi, herhangi bir sebeple mevcut değilse, geldiği zaman hakkını
kullanabilir.
Bazı âlimler, bu hadise dayanarak şuf'a
hakkının sübûtu için, "mücerred komşuluk yeterli değildir, yol birliği de
gereklidir." hükmüne varmışlardır.
Bu hadis bazı âlimlerce sened yönüyle zayıf
addedilmiştir.
ـ3ـ وفي أخرى للترمذى:
]جارُ الدارِ أحَقُّ بالدار[ .
3. (357)-
Tirmizî'nin bir diğer rivayetinde: "Evin komşusu eve bir başkasından daha
çok hak sâhibidir" buyrulmuştur.
AÇIKLAMA:
Komşunun da şuf'a hakkına sâhip olduğuna
hükmetmiş olan Hanefiler bu hadisle istidlal etmişlerdir. Komşuluğun şuf'a
hakkı doğurmadığını söyleyenler, hadiste geçen câr (komşu)'dan murad ortak
(şerik)'dir derler.
Hadisi rivayet eden Ebu Râfi'dir. Sa'd İbnu
Ebî Vakkâs'ın binasında iki odalık mülkü mevcuttur. Sa'd'a bu iki odasını
satın almasını teklif eder. Sa'd, odalara dört yüz dinar verir. Ebu Râfi
şöyle der:
"- Bu iki oda için bana beşyüz dinar verdiler.
Şayet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "Evin komşusu, eve bir
başkasına nazaran daha çok hak sahibidir" dediğini işitmemiş olsaydım,
bu iki odayı dörtbin (dirhem)'e sana vermez, beş yüz dinara başkasına
verirdim.
"Ebu Râfi odalarını Sa'd (radıyallahu anh)'a
satar.
Bu hadisi, yukarıda belirttiğimiz gibi
Hanefîler, şuf'a-i câr'a yani komşuluğun şuf'a hakkına sebep olduğu
prensibine esas yaparken, şuf'a-i câr'ı inkâr edip şuf'a hakkının doğmasını
mülkiyette iştirake istinat ettiren Şâfiîler bu hadisi tevîl ederler. Derler
ki: "Muhtemelen, Ebu Râfi ile Sa'd İbnu Ebî Vakkas bu iki odada ortak
idiler. Hadiste her ne kadar "câr" yâni komşu kelimesi geçmiş ise de,
Arapça'da câr kelimesi şerîk (ortak) manasına da kullanılmaktadır. Nitekim
bir erkeğin hanımına câre denir ve hayat ortağı mânasına gelir, komşusu
mânasına değil" derler.
Hanefîler bunu tekellüflü ve gerçekten uzak
bir te'vil kabul ederler. Ve Ebu Râfi'in ortak olarak değil, müstakil olarak
orada mülk sâhibi bulunduğunu söylerler. Bu hususu bir başka rivayetle de
kuvvetlendirirler. Bu ikinci rivayet Ömer İbnu Şebbe'den yapılmıştır. Şöyle
der: "Sa'd İbnu Ebî Vakkas'ın düz bir zemin üzerinde birbirine mütekabil
olan iki evi vardı. Bu iki evin arasında on zira genişliğinde bir açıklık
vardı. Bunlardan, Mescid-i Nebevî'nin sağına rastlayanı önceleri Ebu Râfi'ye
ait idi. Bilâhere, burasını Sa'd İbnu Ebî Vakkâs ondan satın aldı."
İbnu Şebbe'nin bu rivayeti kesin şekilde Ebu
Râfî ile Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallahu anhüma) arasında ortaklık değil
komşuluk bulunduğunu te'yid ederek, Hanefi görüşün haklılığını destekler.