ـ4ـ وعن جعفر بن محمد عن
أبيه قال: ]كَانَ عليٌّ رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُ يُلَبِّى بِالحَجِّ حَتَّى إذا
زَاغَتِ الشَّمْسُ مِنْ يَوْمِ عَرفَةَ قَطَعَ التَّلْبِيَةَ[. أخرجه مالك .
4. (1440)-
Ca'fer İbnu Muhammed babasından naklen anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh),
haccda, arefe günü güneşin zeval noktasına gelmesine kadar telbiyeye devam
eder, ondan sonra keserdi." [Muvatta,Hacc 44, (1, 338).]
ـ5ـ وعن أسامة رَضِىَ
اللّهُ َعَنْهُ قال: ]كُنْتُ رِدْفَ رسولِ اللّه # بِعَرَفَةَ فَرَفَعَ
يَدَيْهِ يَدْعُو فمََالَتْ بِهِ نَاقَتُهُ فَسَقَطَ خِطَامُهَا فَتَنَاوَلَ
الخِطَامَ بإحْدَى يَدَيْهِ وَهُوَ رَافِعٌ يَدَهُ ا‘خْرَى[. أخرجه النسائى .
5. (1441)-
Hz. Üsâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Arafat'da ben Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın devesinin terkisinde idim. Bir ara dua için ellerini
kaldırmıştı. (O esnada) deve, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı
eğdi.Derken yuları düştü. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yuları
elinin biriyle tutup, diğer elini kaldırarak duasına devam etti." [Nesâî,
Hacc 202, (5, 254).]
AÇIKLAMA:
İmam Nesâî bu hadisi, "Arafat'ta dua ederken
elleri kaldırmak" başlığı altında kaydetmek suretiyle dua ederken
Arafat'ta da ellerin kaldırılacağı hükmünü çıkarır.
Ayrıca, hayvanın üstünde giderken de dua
edilebileceği, bir elle hayvanın yularını tutarken veya bir el meşgulken,
diğer tek elin dua için kaldırılabileceğini de hadisten anlamaktayız.
Telbiye, ihrama giren hacının lebbeyk
Allahümme lebbeyk diye başlayan duayı, belli bir âdâba göre, yüksek sesle
okumasıdır. (Teferruat için 1164 numaralı hadise bak.)
ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُما قال: ]كانَ أُسَامَةُ رِدْفَ رسولِ
اللّهِ # مِنْ عَرَفَةَ إلى المُزْدَلِفَةِ. ثُمَّ أرْدَفَ الْفَضْلَ مِنْ
مُزدَلِفَةَ إلى مِنىً فَكَِهُمَا قاَ: لَمْ يَزَلْ رسولُ اللّه # يُلَبِّى
حَتَّى رَمَى جَمْرَةَ الْعَقَبَةِ[. أخرجه الخمسة .
1. (1437)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Üsâme (radıyallahu anh)
Arafat'tan Müzdelife'ye kadar Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
terkisinde idi. Sonra Müzdelife'den Mina'ya kadar da Fadl İbnu Abbâs'ı
terkisine aldı. Her ikisi de: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) büyük
şeytanı (Cemretu'l-Akabe) taşlayıncaya kadar telbiyeyi bırakmadı" demiştir."
[Buhârî, Hacc 86, Cihâd 126; Müslim, Hacc 266, (1281); Tirmizî, Hacc 78,
(918); Ebu Dâvud, Menâsik 28, (1815); Nesâî, Hacc 216, (5, 268), 229, (Buhârî'de
gösterilen bablarda rivayet mânâ yönüyle mevcuttur, lâfzan değil).]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, ihramın giyilme anından itibaren
yüksek sesle söylenmeye başlayan ve haccın alemi durumunda olan telbiyenin
ne zaman sona ereceğini belirlemektedir: Büyük şeytan diye bilinen cemretü'l-Akabe'ye
taş atıncaya kadar, yani bayramın birinci günü sabahına kadar devam
etmektedir.
Büyük şeytana ilk taşın atılmasıyla mı, yoksa
hepsinin atılmasıyla mı telbiye kesilmeli? sorusuna farklı cevap
verilmiştir. Cumhur "ilk taşlama ile kesilmesi gerekir" demiştir. Ahmed İbnu
Hanbel ve bâzı Şâfiîler "İkinciye kadar devam eder" demiştir.
Nevevî, bu konda Cumhur'un, Müslim'de tahric
edilmiş olan,
لَمْ يَزَلْ يُلَبِّى حَتَّى بَلَغَ الْجَمْرَةَ
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
cemretu'l-Akabe'ye (büyük şeytan) varıncaya kadar telbiye getirdi" hadisini
esas alarak: "Bayram sabahı büyük şeytana taş atmaya başlayıncaya kadar
telbiye devam eder" dediğini belirtir. İmam Şâfiî, Sevrî, Ebû Hanife, Ebu
Sevr, Sahâbe ve Tâbiîn'den birçok ulemâ grubu buna hükmetmiştir.
* Hasan Basrî: "Arefe günü sabah namazını
kılıncaya kadar telbiyeye devam edilir" demiştir.
* Hz. Ali, İbnu Ömer, Hz. Aişe, Mâlik, Medine
fukahâsının cumhuru: "Arefe günü, güneşin zevâline kadar telbiye okunur,
vakfeler başlayınca kesilir" demiştir.
* Ahmed İbnu Hanbel, İshak ve bazı selef:
"Büyük şeytan taşlaması bitinceye kadar devam edilir" demiştir.
Nevevî bu bilgileri verdikten sonra der ki:
"Şâfiî'nin ve Cumhur'un delili, sadedinde olunan sahih hadistir. Bunun
dışındakilerin muhalefette delilleri yoktur, Cumhur'un bu görüşü sünnete
uygundur.
Ahmed İbnu Hanbel'in dayandığı rivayeti de
Cumhur: "Ondan murad taşların atılmasına başlamaktır" diyerek iki rivayeti
te'lif etmiştir.
ـ2ـ وعن سعيد بن جبير قال: ]كُنْتُ مَعَ ابنِ عَبّاسٍ بِعَرفَةَ فقَالَ: مَالِى
َ أسْمَعُ النَّاسَ يُلَبُّونَ؟ قُلتُ: يَخَافُونَ مِنْ مُعَاوِيةَ. فَخَرَجَ
مِنْ فُسْطَاطِهِ وَهُوَ يَقُولُ: لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ فإنَّهُمْ
قَدْ تَرَكُوا السُّنّةَ عَنْ بُغْضِ عَلىٍّّّ[. أخرجه النسائى .
2. (1438)-
Said İbnu Cübeyr anlatıyor: "Ben, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) ile
Arafat'ta beraberdim. Bir ara bana
:"Niye halkın telbiyesini işitmiyorum?" diye
sordu, ben kendisine:
"Muâviye (radıyallahu anh)'den korkuyorlar!"
dedim. Bunun üzerine:
"Lebbeyk Allahümme lebbeyk, bu insanlar Ali'ye
buğuzları sebebiyle sünneti terketmişler!" diyerek çadırından çıktı."
[Nesâî, Hacc 197 (5, 253).]
AÇIKLAMA:
Sindî der ki: "Bu rivayetle, Arafat'ta telbiye
okumak hususunda âlimler arasındaki ihtilâfın kaynağı ve iki fırkadan hangi
tarafın haklı olduğu ortaya çıkmaktadır." Ancak rivayetler arasındaki
irtibatı değerlendirmeden acele hükme gitmek tatminkâr olmamaktadır. İbnu
Abbâs (radıyallahu anhümâ)'a göre telbiye haccın şiârıdır
التلبية
شِعَارُ الحج
ve ihramdan çıkıncaya kadar devam
etmelidir. İhramdan çıkma da remyü'lcimarla (şeytan taşlamak) tahakkuk
eder. Cumhur da bunu benimsiyor. Bu görüşün isabetliliğini kabul ederken,
Ashab-ı Kiram (radıyallahu anhüm ecmaîn)'ı rencide etmenin hiçbir gereği
yok.
Hz. Ali, Hz.Aişe, İbnu Ömer, İmam Mâlik ve
Medine fukahâsının çoğunluğunun: "Telbiye, arefe günü öğleye kadar, yani
vakfelerin başlamasına kadar devam eder" dediklerini önceki rivayette
belirtmiş idik.
Şu halde, arefe günü öğleden sonra telbiye
getirmemek Hz.Ali'nin zaten mezhebi olmaktadır. Mâlikî mezhebinden olan
Zürkânî: "Hz. Ali ve Hz. Aişe gibi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
yakınlığı ile bilinen iki sahâbenin, arefe günü öğleden itibaren telbiyeyi
kesmeleri, Cumhur'un amel ettiği, Fadl İbnu Abbâs'ın hadisinin -sahih olsa
dahi- amel dışı tutulması gereğine en kuvvetli delildir" der. Bir kısım tâli
meselelerde ulemâ ve Ashab arasında ihtilaf görüldüğü gibi burada da bir
ihtilâf sözkonusudur. Rivayetler değerlendirilirken hepsinin birlikte
gözönüne alınması gerekir. Sadedinde olduğumuz rivâyet, siyasetle ilmi
karıştıran istisnâî bir muhtevâ taşır ve Ashâb'a ta'nı işmâm eder. Ulemâ,
"Ashab'a ta'nı mutazammın rivayet, öyle olmayanla teâruz ederse mercuh
olur" prensibini va'zeder. Binaenaleyh bu rivayeti tahlil etmeden Sindî'nin
acele hükme gitmesini ilmî bulmuyoruz. Sadece Nesâî'de yer almış olan
rivayetin diğerlerine muhâlefeti zâhirdir.
İbnu Hacer, Tahâvî'den yaptığı bir naklin
yorumunda, "meşru olmadığı için değil, başka zikirlerle meşgul oldukları
için vakfe yerlerinde hacıların telbiyeyi terketmiş olduklarını belirterek:
"Böylece ihtilâflar da birleştirilmiş olur" der.
ـ3ـ وعن محمد ابن أبى بكر الثَّقَفِى قال: ]سَألْتُ أنَسَ بنَ مالكٍ وَنَحْنُ
غَادِيَانِ مِنْ مِنىً إلى عَرَفَاتَ عَنِ التَّلْبِيَةِ كَيْفَ كُنْتُمْ
تَصْنَعُونَ مَعَ النَّبىِّ #؟ قال: كانَ يُلَبِّى المُلَبِّى فََ
يُنْكِرُ عَلَيْهِ، وَيُكَبِّرُ فََ يُنْكِرُ عَلَيْهِ. وَيُهَلّلُ فََ
يُنْكِرُ عَليْهِ، وََ يَعِيبُ أحدٌ عَلى صَاحِبِهِ[. أخرجه الثثة والنسائى .
3. (1439)-
Muhamed İbnu Ebî Bekr es-Sakafî anlatıyor:
"Arafat'tan Mina'ya gelirken, beraberindeki Enes İbnu Mâlik (radıyallahu
anh)'e telbiyeden sorarak:
"Siz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile
nasıl yapıyordunuz?" dedim. Bana:
"Dileyen telbiye getirirdi, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) müdâhale etmezdi. Dileyen tekbir getirirdi,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona da mudâhale etmezdi! Dileyen de
tehlil getirirdi, ona da müdâhale etmezdi. Bizden kimse, (farklı zikirler de
bulunduğu için) arkadaşını ayıplamazdı." [Buhârî, Hacc 86, İydeyn 12;
Müslim, Hacc 274, (1285); Nesâî, Hacc 192, (5, 250).]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, ihramlının telbiye ile birlikte
başka zikirler de yapabileceğine delildir. Telbiye ile birlikte tehlil,
tekbir gibi diğer zikirler de meşru olmakla birlikte, hacc sırasında telbiye
hepsinden efdaldir. İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) telbiye için "Haccın
şiârıdır" der. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da hacc sırasında
okunacak telbiyelerin ehemmiyetini belirtmiş ve şahsen remy-i cimâr denen
şeytan taşlamasına kadar aralıksız devam etmiştir (1437. hadis). İbnu Abbâs
(radıyallahu anhümâ): "Ben Hz.Ömer'le on bir kere haccettim. Ömer, remy-i
cimâra kadar telbiye bırakmazdı" der.
Şu halde yukarıdaki hadis, haccda tekbir veya
tehlilin, telbiyenin yerini tutacağına, telbiyenin terkedileceğine delil
olmayıp, hacda ara sıra telbiyeyi ile birlikte başka zikirlerin de
olabileceğine bir ruhsattır, ulemâ böyle anlamıştır.
Nevevî: "Haccda telbiye, tekbirden efdaldir"
der.
يُنْكِرُ عَلَيْهِ، وَيُكَبِّرُ فََ يُنْكِرُ عَلَيْهِ. وَيُهَلّلُ فََ
يُنْكِرُ عَليْهِ، وََ يَعِيبُ أحدٌ عَلى صَاحِبِهِ[. أخرجه الثثة والنسائى .
3. (1439)-
Muhamed İbnu Ebî Bekr es-Sakafî anlatıyor: "Arafat'tan Mina'ya gelirken,
beraberindeki Enes İbnu Mâlik (radıyallahu anh)'e telbiyeden sorarak:"Siz
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile nasıl yapıyordunuz?" dedim.
Bana:"Dileyen telbiye getirirdi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
müdâhale etmezdi. Dileyen tekbir getirirdi, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ona da mudâhale etmezdi! Dileyen de tehlil getirirdi, ona da
müdâhale etmezdi. Bizden kimse, (farklı zikirler de bulunduğu için)
arkadaşını ayıplamazdı." [Buhârî, Hacc 86, İydeyn 12; Müslim, Hacc 274,
(1285); Nesâî, Hacc 192, (5, 250).]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, ihramlının telbiye ile birlikte
başka zikirler de yapabileceğine delildir. Telbiye ile birlikte tehlil,
tekbir gibi diğer zikirler de meşru olmakla birlikte, hacc sırasında telbiye
hepsinden efdaldir. İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) telbiye için "Haccın
şiârıdır" der. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da hacc sırasında
okunacak telbiyelerin ehemmiyetini belirtmiş ve şahsen remy-i cimâr denen
şeytan taşlamasına kadar aralıksız devam etmiştir (1437. hadis). İbnu Abbâs
(radıyallahu anhümâ): "Ben Hz.Ömer'le on bir kere haccettim. Ömer, remy-i
cimâra kadar telbiye bırakmazdı" der.Şu halde yukarıdaki hadis, haccda
tekbir veya tehlilin, telbiyenin yerini tutacağına, telbiyenin
terkedileceğine delil olmayıp, hacda ara sıra telbiyeyi ile birlikte başka
zikirlerin de olabileceğine bir ruhsattır, ulemâ böyle anlamıştır.Nevevî: "Haccda
telbiye, tekbirden efdaldir" der.