1- Hacc aylarında umre yapmak -cahiliye
Araplarının inançlarının aksine olarak câizdir.
2- Hz.İbnu Ömer gibi çok hadis rivayet eden,
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den ayrılmamayı kendine şiâr edinen
kadri yüce bir sahabiye bile, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bir
kısım ahvâli gizli kalabilmekte, bildiklerine vehim, nisyân (unutma), şekk
karışabilmektedir, zîra onlar gayr-ı mâsumdurlar.
3- Ulemâ birbirlerini bazı meselelerde
reddedebilmektedir.
4- Ulemâ reddederken edebe, iyi davranmaya
riayet etmektedir.
5- Hakkın ortaya çıkması için suâl sorarken,
mültefit ve nezâketli olmak gereklidir.
6- Hakkı görünce en azından sükûtla kabul
etmek gerekir. İbnu Ömer sükût etmekle hatasını itiraf etmiş oldu.
ـ6ـ وعن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]كُنَّا نَتَحَدَّثُ عَنْ حَجَّةِ الْوَدَاعِ وَرسولُ
اللّهِ # بَيْنَ أظْهُرِنَا وََ نَدْرِى ما حَجَّةُ الْوَدَاعِ حَتَّى حَمِدَ
اللّهَ تَعالى
وَأثْنى عَلَيْهِ ثُمَّ
ذَكَرَ المسيحَ الدَّجَّالَ فَأطْنَبَ في ذِكْرِهِ وَقَالَ: مَا بَعَثَ اللّهُ
مِنْ نَبىٍّ إَّ أنْذَرَهُ أُمَّتَهُ. لَقَدْ أنْذَرَهُ نُوحٌ وَالنَّبِيُّونَ
بَعْدَهُ. وَإنَّهُ يَخْرُجُ فِيكُمْ، فَمَا خَفِىَ عَلَيْكُمْ مِنْ شَأنِهِ
فَلَيْسَ يَخْفَى عَلَيْكُمْ؛ إنَّ رَبَّكُمْ لَيْسَ بِأعْوَرَ، وَإنَّهُ
أعْوَرُ عَيْنِ الْيُمْنى كَأنَّ عَيْنَهُ عِنَبَةٌ طَافِيَةٌ أَ وَإنَّ اللّهَ
تَعالى حَرَّمَ عَلَيْكُمْ دِمَاءَكُمْ وَأمْوَالَكُمْ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ
هذَا في بَلَدِكُمْ هذَا. أَ هَلْ بَلَّغْتُ؟ قالُوا: نَعَمْ. قاَلَ:
اللَّهُمَّ اشْهَدْ ثََثاً. وَيْلَكُمْ أوْ وَيْحَكُمْ َ تَرْجِعُوا بَعْدِى
كُفّاراً يَضْرِبُ بَعْضُكُمْ رِقَابَ بَعْض[. أخرجه الشيخان واللفظ البخارى .
6. (1582)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) aramızda
olduğu halde biz Veda haccından bahsederdik ve Veda haccının ne olduğunu
bilmezdik. (Veda haccında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Allah'a hamd
ve sena edip sonra da Mesih Deccâl'ı mevzubahis etmişti, sözü onun hakkında
epeyce uzatıp şunları da söylemişti:
"Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini
onunla korkuttu. Hz. Nuh (aleyhisselam) ve ondan sonra gelen bütün
peygamberler onunla korkuttular. Bilesiniz o, aranızdan çıkacaktır. Onun
şe'ninden (yapacağı icraatler) hiç bir şey size gizli kalmayacak. Çünkü
sizlere gizlemez. Rabbinizin gözü kör değildir. Halbuki onun sağ gözü
kördür. Onun gözü pertlek bir üzüm gibidir.
Haberiniz olsun! Allah sizlere birbirinizin
kanını, malını haram kıldı, bunlar şu günlerinizin, şu beldenizdeki
haramlığı gibi haramdır.
Acaba tebliğ ettim mi?" (Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu sorusuna cemaat hep bir ağızdan:
"Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine üç
sefer:
"Ya Rab şâhid ol! Ya Rab şâhid ol! Ya Rab
şâhid ol!" dedi ve tekrar cemaate yönelerek:
"Vah size! -veya eyvah size!- Benden sonda
dönüp birbirlerinizin boyunlarını vuran kâfirler olmayın!" dedi." [Buharî,
Hacc 132, Edeb 43, 95, Hudud 9, Diyât 2, Fiten 8; Müslim, İmân 119, (66).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın, Veda haccı sırasında yaptığı konuşmalardan birini
aksettirmektedir. Âhir zamanda çıkıp dini tahrip edecek ve insanlığa büyük
zarar verecek olan şahıslardan biri hakkında Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), Veda haccı gibi büyük bir kalabalığın bir araya geldiği fırsatta
bilgi vermektedir.
2- Deccâl yalancı demektir. Şu halde en büyük
vasfı, icraatını yalana ve aldatmacaya dayandırmasıdır. Uzun olan insanlık
târihi içinde en büyük tahribatı o yapacağı için Hz. Nuh (aleyhisselam)'tan
itibaren her peygamber, ümmetini onun hakkında uyarmış, onun dehşetli
icraatiyle korkutmuştur. Belki de bu sebeptendir, hemen hemen bütün dinlerde
buna müşâbih inançlara rastlanmıştır. Bilhassa kitabî dinlerde bu, pek
bârizdir. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Antechrist diye isimlendirilir.
3- Geniş açıklamayı Kıyametle ilgili bölümün
Deccal'la ilgili kısmında yapacağımız Deccâl, bir bakıma her devirde, her
bölgede çıkacak kötü şahısların müşterek ismi ve hem de vasfıdır.
Rivayetler, Deccal bilgisinin Sahabe devrinden beri mahalle mekteplerindeki
çocuklara bile öğretildiğini göstermektedir. Bu sanki her Müslümanın bilmesi
gereken temel İslâmî kültürün bir parçası kılınmıştır.
4- Deccal'la ilgili bir kısım tavsirleri,
yoruma muhtaç müteşâbihât kabul etmek gerekir. Sözgelimi sağ gözünün kör
olması, onun mâneviyatı kör, âhireti göremez, sâdece dünyaya, maddeye kıymet
verir olmasıdır. Aksi takdirde bir kısım tasvirleri aynen fiilî şekilde
aramak hem safdillik olur, hem de hurâfeye inanmak nev'inden saçmalıklara
düşülebilir.
5- Hadisin sonunda ifade edilen, "Benden sonra
dönüp birbirlerinizin boyunlarını vuran kâfirler olayın!" cümlesinden,
Nevevî'nin kaydına göre, yedi farklı hüküm çıkarılmıştır:
1- Müslümanın kanını haksız yere helâl addeden
Müslüman, kâfir olur.
2- Bundan maksad nimet ve İslâm'ın hakkına
karşı nankörlüktür, kadr u kıymetini tanımamaktır.
3- Bu hal (mü'minin, mü'mini öldürmesi) küfre
yakın bir ameldir ve küfre götürür.
4- Bu, kâfirlerinkine benzer bir fiildir.
Çünkü normalde mü'mini kâfirden başkası öldüremez.
5- Bundan murad küfrün hakikatidir, yani
mânası şöyledir: Sakın küfre dönmeyin, Müslüman olmaya devam edin!
6- Bu mânayı Hattâbî ve başkaları hikâye
etmişlerdir: Buradaki "kafirler"den (küffar) murâd, silah kuşananlardır.
Araplar,
تَكَفَّرَ الرَّجُلُ بِسَِحِهِ derler.
Yâni silâhını kuşandı. "Kuşandı" kelimesini tekeffür etti diyerek, küfr
kökünden bir kelime kullanarak ifade ederler. el-Ezherî, Tehzîbü'l-Lüga
adlı kitabında silah kuşanan, silah taşıyan mânasına kâfir kelimesini
kullanmıştır.
7- Hattâbî de şu mânayı anlamıştır:
"Birbirinizi tekfir etmeyin, sonra birbirinizi öldürmeyi helâl
addedersiniz."
Nevevî bu açıklamalardan sonra sözünü şöyle
noktalar: "Bunlardan en muvafık olanı dördüncü maddede söylenendir. Kadı
Iyaz (rahimehullah) da bunu tercih etmiştir."
ـ7ـ وعن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]انطلقَ النّبىُّ # مِنَ المَدِينَةِ بَعْدَ مَا تَرَجّلَ
وَادّهنَ وَلَبِسَ إزَارَهُ وَرِدَاءَهُ هُوَ وَأصْحَابُهُ فَلَمْ يَنْهَ عَنْ
شَئٍ مِنَ ا‘رْدِيَةِ وَا‘ُزُر تُلْبَسُ إَّ المُزَعْفَرَةَ الَّتى تَرْدَع
عَلى الجِلْدِ فَأصْبَحَ بِذِى الحُلَيْفَةِ فَرَكِبَ رَاحِلَتَهُ حَتَّى
اسْتَوَتْ بِهِ على الْبَيْدَاءِ أهَلَّ هُوَ وَأصْحَابُُهُ وَقَلّدَ بُدْنَهُ،
وَذلِكَ لِخَمْسِ بَقِينَ مِنْ ذِى الْقَعْدَةِ، وَقَدِمَ مَكَّةَ ‘رْبَعٍ
خَلَوْنَ مِنْ ذِى الحِجّةِ، وَطَافَ بِالْبَيْتِ وَسَعَى بَيْنَ الصّفَا
وَالْمَرْوَةِ وَلَمْ يُحِلَّ مِنْ أجَلِ بُدْنِهِ ‘نَّهُ قَلَّدَهَا. ثُمَّ
نَزَلَ بِأعْلَى مَكَّةَ عِنْدَ الحَجُونِ وَهُوَ مُهِلٌّ بِالْحَجِّ وَلَمْ
يَقْرَبِ الْكَعْبَةَ بَعْدَ طَوَافِهِ بِهَا حَتَّى رَجَعَ مِنْ عَرَفَةَ
وَأمَرَ أصْحَابَهُ أنْ يَطوفُوا بِالْبَيْتِ وَبَيْنَ الصّفَا وَالْمَرْوَةِ
ثُمَّ يُقَصِّرُوا رُؤُسَهُمْ ثُمَّ يُحِلُّوا، وَذلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ
مَعَهُ بَدَنةٌ قَلَّدَهَا وَمَنْ كَانَتْ مَعَهُ امْرَأتُهُ فَهِىَ لَهُ حََلٌ
وَالطِّيبُ وَالثِّيَابُ[. أخرجه البخارى.»تَرْدَعُ« بعين مهملة: أى تنْفُضُ
صِيغها عليه .
7. (1583)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
saçlarını tarayıp yağladıktan, rida ve izârını giydikten sonra Medine'den
ashabıyla birlikte ayrıldı. Rida ve izâr çeşitlerinden, vücudun cildine
boyası geçen za'feranla boyanmış olanlar dışında hiç bir şeyi yasaklamadı.
Böylece Zülhuleyfe'ye geldi. Orada devesine bindi. Devesi onu Beydâ sırtına
çıkarınca O (aleyhissalâtu vesselâm) da, Ashab'ı (radıyallahu anhüm) da
telbiye getirdiler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kurbanlığına
takısını takıp nişanladı. Bu iş, Zilkade ayının sondan beşinci gününde
cereyan etmişti. Mekke'ye Zilhicce'nin dördünde indi. (İlk iş) Beytullah'ı
tavaf etti, Safâ ve Merve arasında sa'yde bulundu. Kurbanlığı sebebiyle
ihramdan çıkmadı. Çünkü ona (kurbanlık alâmeti olan takıyı) takmıştı. Sonra
Mekke'nin Hacûn yanındaki en yüksek yerine indi. Artık hacc için telbiye
getiriyordu. Kâbe'ye, onu tavaf ettikten sonra, Arafat'tan dönünceye kadar
hiç yaklaşmadı. Ashabına ise, Kâbe'yi tavaf etmelerini, Safâ ile Merve
arasında sa'yetmelerini emretti, sonra saçlarını kısaltarak ihramdan
çıkmalarını emretti. Bütün bu emirler, berâberinde kurbanlık olarak
takılanmış devesi olmayanlar içindi. Berâberinde hanımı bulunanlara,
hanımları da helaldi. Keza koku ve elbise de helâldi." [Buhârî, Hacc 21, 70,
128.]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın Veda haccının bazı safhalarını anlatmaktadır: Zülhuleyfe'de
ihrama giriş, Mekke'ye gelince kurbanlığı olmayanlara, hacc için giydikleri
ihramı umreye çevirmelerini emretmesi, kurbanlığı olanların hacc-ı kıran
yapmak üzere ihramdan çıkmamaları vs. Bu meseleler daha önce açıklanmıştır.
Bilhassa şu numaralarda bulunmalıdır: 1288, 1292,1293, 1301.
ـ8ـ وعن على رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]وَقَفَ رسولُ اللّهِ # بِعَرفَةَ وقال: هذِهِ عَرفَة
وَهُوَ المَوْقِفُ وَعَرَفَةُ كُلُّهَا مَوْقِفٌ. ثُمَّ أفَاضَ حِينَ غَرَبَتِ
الشّمْسُ وَأرْدَفَ أُسَامَةَ بنَ زَيْدٍ وَجَعَلَ يُشِيرُ بِيَدِهِ عَلى
هَيْنَتِهِ وَالنّاسُ يَضْرِبُونَ يَمِيناً وَشِماً َ يَلْتَفِتُ إلَيْهِمْ.
وَيَقولُ: يَا أيُّهَا النَّاسُ عَلَيْكُمْ السّكِينَةُ. ثُمَّ أتَى جَمْعاً
فَصَلَّى بِهِمُ الصََّتَيْنِ جَمِيعاً. فَلَمَّا أصْبَحَ أتَى قُزَحَ وَوَقَفَ
عَلَيْهِ؛ وقال: هذَا قُزَحُ، وَهُوَ
المَوْقِفُ وَجَمْعٌ
كُلُّهَا مَوْقِفٌ. ثُمَّ أفَاضَ حَتَّى انْتَهى إلى وَادِى مُحَسِّرٍ، فقَرَعَ
نَاقَتَهُ فَخَبّتْ حَتَّى جَاوَزَ الْوَادِىَ فَوقفَ وَأرْدَفَ الْفَضْلَ.
ثُمَّ أتَى الجَمْرَةَ فَرَمَاهَا. ثُمَّ أتَى إلى المَنْحَرِ فقال: هَذَا
المَنْحَرُ وَمِنىً كُلُّهَا مَنْحَرٌ وَاسْتَفْتَتْهُ جَارِيَةٌ شَابَّةٌ مِنْ
خَثعَمَ قالَتْ يَا رسولَ اللّهِ إنَّ أبى شَيْخٌ كَبِيرٌ قَدْ أدْرَكَتْهُ
فَرِيضَةُ اللّهِ تَعالى في الحَجِّ أفَيُجْزِى أنْ أحُجَّ عَنْهُ؟ قال: حُجِّى
عَنْ أبِيكِ. قال: وَلوَى عُنُقَ الْفَضْلِ، فقَالَ الْعَبّاسُ رَضِىَ اللّهُ
عَنْهُ: يَارَسُولَ اللّهُ؟ لِمَ لَوَيْتَ عُنَقَ ابنِ عَمِّكَ؟ قال: رَأيْتُ
شَاباً وَشَابَةً، فَلَمْ آمَنِ الشَّيْطَانَ عَلَيْهِمَا. فَأتَاهُ رَجُلٌ
فقَالَ يارسُولَ اللّهِ: إنِّى أفَضْتُ قَبْلَ أنْ أحْلِقَ؟ فقَالَ: احْلِقْ
وََ حَرَجَ. وَجَاءَ آخَرُ: فقَالَ يَا رسُولَ اللّهِ: إنِّى ذَبَحْتُ قَبْلَ
أنْ أرْمِىَ؟ فقَالَ: ارْمِ وََ حَرَجَ. قالَ: ثُمَّ أتَى الْبَيْتَ فَطَافَ
بِهِ ثُمَّ أتَى زَمْزَمَ فقََالَ يَا بَنِى عَبدِالمطلبِ لَوَْ أنْ
يَغْلِبَكُمْ النَّاسُ عَلَيْهِ لَنَزَعْتُ[. أخرجه الترمذى .
8. (1584)-
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Arafat'ta
vakfe yaptı ve: "Burası Arafat'tır, vakfe yeridir, Arafat'ın her yeri vakfe
yeridir" dedi.
Sonra güneş batar batmaz ifâza yaptı.
(Arafat'ı terketti). Devesinin terkisine Üsâme İbnu Zeyd (radıyallahu
anhümâ)'i bindirdi. Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm), -halk sağında ve
solunda (develere telâşla vururlarken) onlara dönüp bakmadan- her zamanki
sükun ve rıfk hâlini koruyarak eliyle işaret edip: "Ey insanlar! Sakin olun"
diyordu.
Sonra Cem'e (Müzdelife'ye) geldi. Orada iki
namazı da (akşam ve yatsı) beraberce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine
gelip üzerinde vakfe yaptı."
Burası Kuzeh'dir, vakfe yeridir. Cem'in tamamı
vakfe yeridir!" dedi. Sonra oradan ayrıldı, Muhassır vâdisine geldi.
Devesine vurdu. Deve dört nala koşarak vâdiyi geçti. Orada durup, amcası
Abbâs (radıyallahu anh)'ın oğlu Fazl'ı devesinin terkisine aldı.
Oradan Cemretu'l-Akabe'ye geldi ve taşlama
yaptı. Sonra menhara (kesim yerine) geldi:
"Burası menhardır (kurbanlarımızı keseceğimiz
yer), Mina'nın her tarafı menhardır" buyurdu. Has'am kabilesinden genç bir
kadın gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü! Babam yaşlanmış bir
ihtiyardır, Allah'ın hacc farizası kendisine terettüp etmektedir. Ben ona
bedel hacc yapabilir miyim?" diye bir suâl sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Babana bedel hacc yap!" cevabını verdi. Bu
sırada eliyle, devenin terkisinde bulunan Fazl'ın başını büktü. Amcası Abbâs
(radıyallahu anh):
"Ey Allah'ın Resûlü! Amcanın oğlu Fazl'ın
başını niye büktün?" diye sordu.
"İkisini de birer genç görüyorum. Onlar
hakkında şeytanın şerrinden emin değilim!" dedi. Derken bir adam daha gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben traş olmazdan önce
ifâza tavafını yaptım!" dedi.
"Traş da ol, bunda mahzur yok!" cevabını aldı.
Derken bir başkası daha gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben taşlama yapmazdan
önce kurbanımı kesmiş bulundum!" dedi.
"Taşlarını da at, bunda bir mahzur yok!"
cevabını aldı. Sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Beytullah'a geldi,
onu tavaf etti, sonra zemzem'e geldi ve:
"Ey Abdulmuttaliboğulları, eğer halk size
bunun üzerine galebe etmeyecek olsa mutlaka çekerdim" dedi." [Tirmizî, Hacc
54, (885).]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadiste geçen:
* Arafat vakfesi,
* Oradan ifâza,
* Cem (Müzdelife) vakfesi, müddeti vs.
* Müzdelife ile ilgili açıklamalar: (Cem',
Kuzeh, Muhassır vs.)
* Mina'ya geliş, Mina'da taşlamalar,
* Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)' a
orada soru soranlar, aldıkları cevaplar,
* İfâza ziyâreti, gibi bir çok hususlar daha
önce açıklandı (şu hadislere bakılsın: 1422, 1428, 1431, 1461, 1553.
2- Bu hadiste izaha muhtaç ibâre, hadisin son
cümlesinde Abdülmuttaliboğulları'na Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
söylemiş olduğu sözdür. Bu sözden Nevevî'ye göre iki farklı mâna
çıkarılmıştır:
1- "İnsanların bunu hacc menâsikinden
zannederek (aynen yapmaya kalkıp) zemzemin etrafında izdihama sebep olarak
sizi itekleyip, hacıları sulama hizmetinize mani olacaklarından
korkmasaydım, faziletinin büyüklüğü sebebiyle sizinle birlikte zemzem verme
hizmetine ben de katılırdım."
2- Bazı âlimler şu mânayı da anlamışlar: "Bana
ittiba için halk size galebe çalmayacak olsa zemzem kuyusundan ben de su
çekip, sizin yaptığınız şekilde hacılara, ben de su verirdim."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, bu
sözü onları hacılara su verme hizmetinde sebat etmeye teşvik için söylediği,
ayrıca belirtilmiştir.