BİRİNCİ FASIL
HACC-I İFRÂD
ـ1ـ عن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها. ]أنَّ رسولَ اللّه # أفْرَدَ الحَجَّ[.
أخرجه الستة إ البخارى، وَمثله عن ابن عمر. أخرجه مسلم والترمذى .
1. (1278)-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den rivayete göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) hacc-ı ifrad yapmıştır." [Müslim, Hacc 122, (1211); Muvatta, Hacc
38, (1,335); Tirmizî, Hacc 10, (820); Ebû Dâvud, Menâsik 23, (1777); Nesâî,
Hacc 48, (5, 145).]
AÇIKLAMA:
1- Hacc-ı ifrad, umresiz olarak yapılan hacca
denir. Hacc-ı ifrad yapmak isteyen kimse ihrama girerken sadece hacc yapmak
üzere niyet eder. Hacc menâsiki sona erinceye kadar ihramda kalır. Bu hacca
niyet eden âfakiler şükür kurbanı kesmeyebilirler, vâcib değildir.
2- Bu rivayet Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in hacc-ı ifrad yaptığını belirtiyor ise de, rivayetlerin tamamı
nazar-ı dikkate alınınca bu mevzuun ihtilâflı olduğu anlaşılır. Zîra,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hacc-ı kıran ve hatta hacc-ı temettu
yaptığına dair de rivayetler var. Bazı âlimler, bu farklı rivayetleri
cem'ederek aslında ihtilâf olmadığını göstermişlerdir. Bu meselede te'lifi
mümkün olmayan ihtilaf olamaz, zîra, hepsi de aynı sene içinde icrâ edilen
hacc hâdisesine dayanmaktadır. Gerekli açıklama, bahsin sonunda
yapılacaktır.
3- Hacc-ı ifrâdın efdal olduğunu söyleyenler,
(İmam Şâfiî ve İmam Mâlik), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in,
haccını bu tarzda eda etmiş olduğunu beyan eden bu ve benzeri rivayetlere
dayanırlar. Zîra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hacc-ı ifrad
yaptığına dair Hz. Câbir' den, ibnu Ömer'den, İbnu Abbâs'tan da (radıyallahu
anhüm ecmâin) rivayetler mevcuttur.
ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]افْصِلُوا بَيْنَ حَجّكُمْ
وَعُمْرَتِكُمْ فإنَّ ذلِكَ أتَمُّ لِحَجِّ أََحَدِكُمْ، وَأَتَمُّ
لِعُمْرَتِهِ أن يَعْتَمِرَ في غيْرِ أشْهُرِ الحَجِّ[. أخرجه مالك .
2. (1279)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) buyurmuştur ki: "[Babam Ömer (radıyallahu
anh) dedi ki]: "Haccınızla umrenizin arasını ayırın. Zîra böyle yapmak,
sizden birinin haccının daha mükemmel olmasını sağlar. Umrenizin mükemmel
olması da, onu hacc ayları dışında yapmaya bağlıdır." [Muvatta, Hacc 67, (1,
347).]
AÇIKLAMA:
1- Teysîr'de tayyedilen bazı kısımlar
sebebiyle, hadis Hz. İbnu Ömer (radıyallahu anh)'e ait gibi gözükmektedir.
Halbuki İbnu Ömer, rivayeti, peder-i muhteremleri Ömer efendimizden
nakletmektedir.
2- Hz. Ömer, rivayetten anlaşıldığı üzere,
hacc ve umre için ayrı ayrı ihrama girmeyi tavsiye etmekte, böylece haccın
da umrenin de daha rahat, daha mükemmel olacağını belirtmektedir. Hz. Ömer
(radıyallahu anh), Müslim'de, Hz. Câbir'in rivayetine göre, hacının
tereffühte bulunmasını hoş görmediği için temettu haccını tecviz etmiyordu.
ـ3ـ وعن معاوية رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. أنه قال: ]ياَ أصْحَابَ رسولِ اللّه #
هَلْ تَعْلَمُونَ أنَّ النَّبىَّ # نَهَى عَنْ كَذَا وَكَذَا، وَعَنْ رُُكُوبِ
جُلُودِ النِّمَارِ؟ قَالُوا نَعَمْ. قَالَ: أفَتَعْلَمُونَ أنَّهُ نَهى أنْ
يَُقْرَنَ بَيْنَ الحَجِّ وَالْعُمْرَةِ؟ قَالُوا أمَّا هذِهِ فََ. قالَ: أمَا
إنَّهَا مَعَهُنَّ وَلَكِنَّكُمْ نَسِيتُمْ[. أخرجه أبو داود .
3. (1280)-
Hz. Muâviye (radıyallahu anh)'den yapılan rivayete göre şöyle buyurmuştur:
"Ey Resûlullah'ın ashabı! Biliyor musunuz, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şunu şunu yapmayı yasakladı, kaplan derilerine oturmayı
yasakladı?" Dinleyenler: "Evet (biliyoruz!)" dediler. Hz. Muâviye
(radıyallahu anh) tekrar sordu: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hacc
ile umrenin arasını birleştirmenizi (hacc-ı kıran yapmanızı) da
yasakladığını biliyor musunuz?" Yanındakiler: "Hayır, bunu bilmiyoruz!"
dediler. Hz. Muâviye (radıyallahu anh):
"Öyleyse bilin, bu da öbürleriyle birlikte
(yasaklar arasında). Ne var ki, sizler unutmuşsunuz!" dedi. [Ebu Dâvud,
Menâsik 23, (1794).]
AÇIKLAMA
1- Burada, hacc-ı ifradın tavsiye edilmesinden
öte, hacc-ı kıranın yasaklanması mevzubahistir. Halbuki, Azîmâbadî'nin
belirttiği üzere, Resûlullah'ın hacc-ı kıran yaptığı hususunda 16 sahabe
rivayette bulunmuş, hacc-ı kıranın cevazı hususunda Resûlullah'tan gelen
fiilî ve kavlî rivayetler tevatür derecesine ulaşmıştır. Şu halde bu rivayet
açık bir şekilde mütevâtir habere muhalefette bulunmaktadır. Esasen, Hz.
Muâviye'ye bu meselede Ashab'tan hiç kimse muvafakat etmemiştir.
2- Hadis, sıhhat yönüyle çok cerhe mâruz
kalmış, çeşitli sebeplerle zayıf addedilmiştir. Senette kopukluktan, meçhul
şahsın varlığından söz edilmiş, bazı râvilerin hâfıza ve zabt yönüyle güven
vermediği belirtilmiştir. Bilhassa senette yer alan Ebu Şeyh'in üzerinde çok
durulmuş, adâlet ve hâfıza yönüyle zaafına dikkat çekilmiş, bu râviden gelen
bazı rivayetlerdeki fahiş hatalar örneklerle gösterilmiştir. Meseleye dikkat
çekip, açıklamaya girmeyeceğiz. Esasen hadis, dört başı mâmur sahih bile
olsa, mütevâtir derecesini bulan sahih rivayetlere muhalefeti sebebiyle
"şazz" sınıfına dahil edilir, yine de hükmüyle amel edilmez.
ـ4ـ وعن جابر وأبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قا: ]قَدِمْنَا مَعَ رسولِ
اللّه # وَنَحْنُ نَصْرُخُ بِالحَجِّ صُراخاً[. أخرجه مسلم.
4. (1281)-
Hz. Câbir ve Ebu Saîd el-Hudrî (radıyallahu anhümâ) şöyle demişlerdir: "Biz
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte hacc için avazımızın
çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek (Mekke'ye) geldik." [Müslim,
Hacc 212, (1248).]
AÇIKLAMA:
Daha önce de (1269 numaralı hadiste) geçtiği
üzere, telbiye çekmede esas, onun cehren ve yüksek sesle olmasıdır.
Peygamberimiz bunun, Cebrâil vasıtasiyle tebliğ edilen İlâhî bir emir
olduğunu belirtmiştir. Bu rivayet, sesin imkân nisbetinde
yükseltilebileceğini ifade eder. Ancak bu hal yine de kişiye zarar verecek
dereceyi bulmamalıdır. Zîra çok fazla bağırılacak olursa ses bozulabilir ve
normal halde bile çıkamayacak hale gelir. Telbiyenin ihram müddetince ve bir
gün içerisinde pek çok kereler, her defasında da normalde üç defa
söyleneceği gözönüne alınırsa, sesi ölçülü yükseltmenin gereği anlaşılır.
Zaten kadınlara kendileri işitecek kadar söylemeleri tecviz edilmiştir.
Telbiye, Mescid-i Haram, Mina ve Arafat'ta ve
hattâ mescid olmayan yerlerde hep yüksek sesle getirilir. Diğer mescidlerde
de yüksek sesle telbiye getirilip getirilmeyeceği hususunda ulemâ ihtilâf
etmiştir. İmam Mâlik ve İmam Şâfiî hazretlerinden bu hususta iki farklı
görüş rivayet edilmiştir. Esah olana göre diğer mecsidlerde de telbiye
yüksek sesle getirilmelidir.