İKİNCİ BAB
KIRAATLER HAKKINDADIR
Bu babda iki fasıl vardır.
*
BİRİNCİ FASIL
İHTİLAFIN CEVAZI HAKKINDA
*
İKİNCİ FASIL
KIRAATLERLE İLGİLİ RİVAYETLER
ـ1ـ عن عمر بن الخطاب رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ هِشَامَ بْنَ حَكِيمِ
ابنِ حِزَامٍ يَقْرأُ سُورةَ الْفُرْقَانِ عَلى حُرُوفٍ كَثِيرةٍ لَمْ
يُقْرِئْنِىهَا رسول اللّه # فَكِدْتُ أنْ أُسَاوِرهُ في الصََّةِ
فَتَرَبَّصْتُ بهِ حَتَّى سَلّمَ فَلَبَّبْتُهُ بِردَائِهِ. فقُلْتُ: مَنْ
أقْرَأكَ هذِهِ السُّورةَ؟ قَالَ أقَرأنِيهَا رسول اللّه #. فَقُلْتُ:
كَذَبْتَ، إنَّ رسولَ اللّه # أقْرَأنِيهَا عَلى غَيْرِ مَا قَرَأْتَ.
فَانْطَلَقْتُ بِهِ أقُودُهُ إلى رسول اللّهِ # فقُلْتُ: يَا رسُول اللّهِ
إنِّى سَمِعْتُ هَذَا يَقْرَأ سُورَةَ الْفُرْقَانِ عَلى حُرُوفٍ كَثِيرةٍ لَمْ
يُقْرِئْنِيهَا. فقَالَ: أرْسِلْهُ. اقْرَأ يَا هِشَامُ. فقَرَأ الْقِرَاءَةَ
الَّتِى سَمِعْتُهُ يَقْرَأ. فقَالَ رسولُ اللّه #: هكَذَا أُنْزِلَتْ. ثُمَّ
قالَ لى اقْرَأ يَا عُمَرُ. فقَرَأتُ الْقرَاءَةَ الَّتِى أقْْرَأنِى. فقَالَ
رسولُ اللّه # هكَذَا أُنْزِلَتْ، إنَّ هذَا الْقُرآنِ أُنْزِلَ عَلى سَبْعَةِ
أحْرُف فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ[. أخرجه الستة. »المُسَاوَرَةُ«
المواثبة .
1. (922)-
Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hişâm İbnu Hakim İbni
Hizâm'ı, Furkân sûresini farklı şekillerde okurken dinledim. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) bana bu şekillerden hiçbiriyle okumamıştı. Namazın
içinde adamın üzerine atılacak oldum. Kendimi zorla zabtedip namazı
bitirmesini bekledim. Selâmı verir vermez ridasından tutup kendime doğru
çektim ve: "Sana bu sûreyi (böyle okumayı) kim öğretti?" diye sordum. Hişâm:
"Onu bana Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğretti!" demez mi! (Tepem
attı):
"- Yalan söylüyorsun, onu Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) bana da öğretti, ama senin okuduğuna hiç
benzemiyor!"
dedim. Adamı derdest edip doğru Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a götürdüm.
"- Ey Allah'ın Resûlü, dedim, bu adamı Furkan
sûresini, bana hiç okumadığın çok farklı şekillerde okuyor gördüm!"
Resûlullah, sükûnetle:
"- Hele yakasını sal!" diye emretti ve ona
dönerek:
"- Ey Hişâm oku bakalım!" dedi. Hişâm,
kendisinden işittiğim şekilde, sûreyi yeniden okudu. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) bana yönelerek:
"- Evet, sûre bu şekilde indirildi!" buyurdu.
Sonra bana:
"- Ey Ömer, dedi. Sen de oku!"
Aynı sûreyi ben de, bana öğretmiş olduğu
şekilde okudum. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu
açıklamayı yaptı:
"- Evet sûre bu şekilde (de) nâzil oldu.
Biliniz ki, bu Kur'ân yedi harf (şekil) üzere indirilmiştir. Bunlardan
hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun." [Buharî, Fedailu'l-Kur'ân 5, 27,
Husûmat 4, Tevhid 53; Müslim, Müsâfirin 270, (818); Ebû Davud, Salât 357,
(1475); Tirmizî, Kırâ'ât 2, (2944); Nesâî, Salât 37, (2, 150-152); Muvatta,
Kur'ân 5, (1, 102).
AÇIKLAMA:
Sadedinde olduğumuz hadiste Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm), Kur'ân-ı Kerim'in yedi harf üzerine indiğini
belirtmektedir. Yedi harf'ten maksad nedir?
İslâm alimleri bu konuda farklı yorumlar ileri
sürmüşlerdir. İbnu Hacer bunların 35'e çıktığını Kurtubî'den naklen
kaydeder. Kurtubî de İbnu Hibbân'dan naklen bu rakamları vermiştir. Biz
hadisle ilgili fazla teferruata girmeden bilinmesi gereken mühim birkaç
hususu aydınlatacağız:
1- Yedi harf'ten maksad "yedi vecih"tir. Yani
yedi farklı okunuş. Kur'ân-ı Kerim'in, yedi vecihten her biriyle okunması
caizdir. Bu ifâde bizi Kur'ân'daki her kelime ve her bir cümlenin yedi ayrı
şekilde okunuşu vardır zannına götürmemelidir. Demek istenen şudur: Bazı
kelimeler farklı şekillerde okunabilir, bu farklılıklar yediye ulaşır, daha
fazla olmaz. Mamafih, fiiliyatta yediden fazla vecihte okunan kelime var ise
de bunlar nadirat nevindendir. Büyük çoğunluk yedi çeşitte kalmakta veya
farklılıklar medd ve imâle gibi edâ keyfiyetinde husule gelmektedir.
Yediden fazla okunuşu olan kelimelerin varlığı
ile hadisde gelen "yedi" rakamı arasındaki tezadı izah sadedinde, şu da
söylenmiştir: "Hadisteki "yedi" ile gerçek yedi sayısı kastedilmez. Bu,
ifadede kolaylık ve suhulet için başvurulan bir üslubtur. Arapça'da yedi,
"on"dan az sayılarda çokluğu ifade için kullanılır. Tıpkı "on"lu çokluğu
ifade için yetmiş, "yüz"lü çokluğu ifade için yedi yüz rakamının
kullanılması gibi" Kadı İyâz ve bir grup ulemânın görüşü budur.
2- Başka rivayetler de gözönüne alınınca
Resûlullah devrinde, kıraat hususunda ortaya çıkan anlaşmazlığın Hz. Ömer
ile İbnu Hakim arasında geçen bu hadiseden ibâret olmadığı anlaşılır. Başka
vak'alar da mevcuttur. Bilhassa Übey İbnu Kâ'b'la İbnu Mes'ud (radıyallahu
anhümâ) arasında cereyan eden ihtilâf bunlardan biri olarak hatırlatmaya
değer.
3- Kur'ân sûreleri Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'e bir kere inmiş olduğu halde "yedi harf üzerine
indirildi" ifadesi, bir sûrenin yedi kere indirilmiş olma ihtimalini hatıra
getirebilir. Âlimler bunu arza ile izâh ederler. Yani, her Ramazan'da, o
âna kadar inmiş olan bütün vahiyleri Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Cibrîl (aleyhisselam)'den dinler, sonra câmide cemaate okurdu. Bu hadiseye
arza denir. Şu halde, bu arza'ların herbirinde farklı kıraatler tâ'lim
buyurulmuştur. Nitekim Buharî'nin bir rivayetinde: "Kur'ân'ı Cebrâil
(aleyhisselam) bana bir harf üzerine okutmuştu. Ben kendisine müracaat
ederek daha çok harf üzerine okutmasını taleb ettim, o artırdı, ben tekrar
artırmasını taleb ettim, o da artırdı; böylece yedide karar kıldık"
buyurur.
4- Tirmizî'nin bir rivayeti, "yedi harf"
meselesinin içtimâî buudunu göstererek bir başka açıklık getirmektedir.
Rivâyete göre Hz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Cebrâil'e şöyle bir
endişe arzeder: "Ben ümmîlerden müteşekkil bir ümmete gönderildim. (Hepsi
aynı kapasite ve anlayışta değil), kimisi pek âciz, kimisi çok yaşlı, kimisi
köle, câriye ve kimisi de okuma yazması olmayan insanlar!" Bunun üzerine
Cebrâil, (Kur' ân'ın herkesin anlıyabileceği bir üslup zenginliğine sahip
olduğunu belirtmek maksadıyla):
يَا
مُحَمَّدُ إَنَّ الْقُرْآنَ اُنْزِلَ عَلَى سَبْعَةِ أحْرُفٍ
"Ey Muhammed, (merak etme) Kur'ân yedi harf
üzerine indirilmiştir" der. Aynı âyetten mizaçları, ilmî seviyeleri, içtimâî
muhitleri, hatta devirleri değişik olan kimselerin istifade etmeleri, farklı
mânalar çıkarmaları, onun yedi harf üzere gelişinin en güzel tezâhürü ve
te'yididir.
5- Kur'ân'ın yedi harf üzerine inmesi,
belirtileceği üzere değişik yorumlara tâbi tutulmuş olsa da orada keyfilik
sözkonusu değildir. Bu farklılıkların mûteber olması, Resûlullah'tan sahih
rivayetlerle intikâl etmesi şartına bağlıdır. Nitekim sadedinde olduğumuz
rivâyet bunu göstermektedir. Hem Hz. Ömer ve hem de Hz. Hişâm (radıyallahu
anhümâ) kendi "harf"lerini Resûlullah'tan işittiklerini söylemişlerdir.
Mamafih, Resûlullah'tan işitilmemiş olan "müterâdif"lerle de okunduğunu
gösteren rivâyetler mevcuttur. Meselâ Hz.Ömer (radıyallahu anh): İbnu
Mes'ud'un,
حَتَّى حِينَ tabirini,
زعَتَّى حِينَ diye okuduğunu işitince:
"Kur' ân, Hüzeyl lehçesine göre inmedi, halka Kureyş lehçesine göre oku,
sakın Hüzeyl lehçesine göre okuma" diye yazarak müdahale eder. Mamafih, bu
çeşit örnekler Hz. Osman zamanında sağlanan icmadan önceye aittir.
6- Hz.Osman Zinnureyn efendimiz (radıyallahu
anh) Kur'ân-ı Kerim'i, Kureyş imlâsı üzerine yazdırmış, Kureyş lehçesine
göre okunmasını emretmiş ve böylece ümmet, tek bir kıraate sevkedilmiştir.
Bütün Ashâb bu dâvete uymuş, neticede kıraat birliği, icma ile sâbit
olmuştur.
Bu icmaya rağmen, âlimler, Kur'an'ın yedi harf
üzerine okunup okunmayacağını münakaşa etmiştir. Taberî ve diğer bazı
âlimler, sadece Hz.Zeyd İbnu Sâbit'in okuduğu şekil caizdir, öteki kıraatler
caiz değildir, demiştir. Bakillânî de bu görüşü benimser.
Eş'ârî hazretleri ise cevâzın asıl olduğu,
bunu yasaklamanın mümkün olmadığı kanaatindedir. Şöyle der: "Müslümanlar,
Allah tarafından indirilen ve okunmasına müsaade edilmiş bulunan kıraatleri
menetmenin câiz olmayacağında ittifak etmişlerdir. Allah'ın müsaade ettiği
bir şeye mâni olmak kimsenin yetkisine girmez. Bu yedi harf kıraatlerimizde
mevcuttur. Ancak Kur'ân'ın muhtevasında dağınık halde bulunmakta ve
nerelerde olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Buna göre tevâtüren nakledilen
yerlerde bir harfi, diğerinden ayırmaksızın Kur'ân'ı vücuh üzere okumak
câizdir. Meselâ Nâfi'in harfi, Kisâî ve Hamza'nın harfleri ile birlikte
ezberlenebilir. Bunda bir zorluk da yoktur. Zira Cenâb-ı Hakk, kullarına
kolaylık olsun diye Kur'ân'ı yedi harf üzere indirmiştir."
Kıraat hususunda Ashab'ın icma ettiğine
inanan Hattâbî de şöyle demiştir: "Bu meselede en mâkul söz şudur: "Kur'ân-ı
Kerim, okuyanın, kolayına geldiği şekilde okuyabilmesi için yedi harf üzere
indirilmiştir. Bu bir ruhsattır. Ancak bu ruhsat, mânanın birbirini
tuttuğu, yahut birbirine yakın olduğu yerlerde câizdir. Sonra bu, kıraat
hususunda Ashab'ın icmaından önceki devrede caizdi. Şimdi ise, icmaya
muhalif kıraat, câiz olamaz."
Tahavî de buna yakın bir kanaat beyan eder.
Ona göre, "Yedi harf üzerine kıraat, hassaten İslâm'ın bidayetindeki zaruret
sebebiyle câiz idi. Çünkü Arap kabileleri arasında ciddi lehçe farkları
vardı. Hepsini öğrenmek güç olduğu gibi, hepsini aynı lehçeye icbar da
mümkün değildi. Müslümanlar arasında okuma yazma bilenlerin sayısı artınca,
zaruret ortadan kalktı ve kıraatler de birleştirildi."
Bu meselede en muteber izah İbnu Mes'ud'a
aittir. Bu yüce sahabi (radıyallahu anh), hadiste geçen "yedi harf"le Arap
lehçelerinin kastedildiğine işareten şöyle der: "Ben muhtelif kabilelerden
Kur'ân okuyanların kıraatlerini dinledim, işittim. Hepsini mâna itibariyle
birbirine yakın buldum. Sizin aranızda, "geliniz" mânasına olan helümme,
akbil demeniz gibi -ki hepsi bir kapıya çıkar- artık nasıl öğrendiyseniz
öyle okuyunuz."
7- "Yedi harf" tabiriyle, çoğunluk, "Arap
lehçeleri"nin kastedildiğini kabul etmiş ve şu lehçeleri zikretmiştir:
Kureyş, Hüzeyl, Sakif, Havâzin, Kinâne, Temim ve Eymen.
Kur'ân, hicretten önce sadece Kureyş lehçesi
ile okunurdu. Hicretten sonra İslâm çeşitli kabilelerde intişara başlayınca
farklı okuyuşlara ihtiyaç hasıl olmuş, bunun üzerine -yukarıda belirtildiği
üzere- kolaylık için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), lehçelere göre
okunabilmesi için ısrarla ruhsat taleb etmiş, her talebine müsbet cevap
almış ve bu yediye kadar çıkmıştır. Bu ruhsat da, yukarda belirtildiği
üzere, Hz. Peygamber'in öğretmiş olma şartına bağlı idi. Hz. Osman'dan sonra
tekrar Kureyş lehçesine dönülmüş, birlik sağlanmıştır.