ـ1ـ عن جابر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]كُنَّا نَتَمَتَّعُ مَعَ رسولِ اللّه # بِالْعُمْرَةِ
فَنَذْبَحُ الْبَقَرَةَ عَنْ سَبْعَةٍ نَشْتَرِكُ فِيهَا، وَالْبَدَنَةَ عَنْ
سَبْعَةٍ[. أخرجه الستة إ البخارى .
1. (1474)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ile birlikte (Hudeybiye senesi) umrede temettu yaptık. O zaman
yedi kişi adına bir sığır keserek iştirâk ettik. Keza deve de yedi kişi
adına kesilmişti." [Müslim, Hacc 355, (1318); Muvatta, Dahâyâ 9, (2, 486);
Timizî, Hacc 66, (904); Ebu Dâvud, Dahâya 7, (2807); Nesâî, Dahâyâ 16, (7,
222).]
ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]كُنَّا مَعَ رسولِ اللّه # في سَفَرٍ فَحضَرَ ا‘ضْحَى
فَاشْتَرَكْنَا في الْبَقَرَةِ سَبْعَةً، وفي الْبَعِيرِ عَشْرَةً[. أخرجه
الترمذى والنسائى .
2. (1475)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ile birlikte bir seferde iken Kurban Bayramı geldi. Kurban için,
sığırda yedi kişi, devede on kişi ortak olduk." [Tirmizî, Hacc 66, (905);
Nesâî, Dahâya (7, 222).]
AÇIKLAMA:
1-
Birinci rivayet kurban, deve, sığır, manda gibi büyük baş hayvandan
kesildiği takdirde âzamî kaç kişinin iştirak edebileceğini belirtmektedir.
Tirmizî der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashabı ve
diğerlerinden (Tâbiîn ve Etbauttâbiîn) ilim ehli bu hadisle amel etmiştir.
Deveye de, sığıra da yedi kişinin ortak olacağına hükmetmişlerdir. Bu, aynı
zamanda Süfyan Sevrî, Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel'in de kavlidir..."
2- Hanefîler de bu ve bu mânada başka
hadislerle ihticac ederek sığır ve deveye yedi kişinin iştirak
edebileceklerini söylemişlerdir.
3- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın deveye
on kişinin iştirak ettiğine dair rivayeti te'yid eden bir sahiheyn
rivayeti, buna Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ganimet taksiminde
yer verdiğini tasrih eder. Yâni ganimet taksiminde bir sığır yedi kişiye,
bir deve on kişiye "eşit pay"lar olarak hesaplanmıştır.
4- Hanefî mezhebine göre ortakların Müslüman
olması ve hepsinin de kurbana niyetle iştirak etmesi şarttır. Ama biri adak,
diğeri akîka gibi farklı kurbanlara niyet edebilir. Paylaşmak isterlerse
tartarak paylaşılır, göz kararı denen mücâzefe câiz değildir.
5- İmam Mâlik bir deve veya sığıra sayıca
yediden fazla bile olsalar bir âile halkının iştirak edebileceğini söyler.
Aynı âileden olmayanlar yediden az da olsalar iştirakleri câiz değildir.
ـ3ـ وعن حُجيّة بن
عِدىِّ قال: ]قال عليّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: الْبَقَرَةُ عَنْ سَبْعَةٍ.
قِيلَ: فَإنْ وََلَدَتْ؟ قال: اذْبَحْ وَلَدَها مَعَهَا. قِيلَ:
فَالْعَرْجَاءُ؟ قال: إذَا بَلَغَت المنسَكَ. قِيلَ: فَمَكْسُورَةُ الْقَرْنِ؟
قال: َ بَأسَ. أُمِرنَا أنْ نَسْتَشْرِفَ الْعَيْنَيْنِ وَا‘ُذُنَيْنِ[. أخرجه
الترمذى.ومعنى )ا‘سْتِشْرَافِ( اختبار العين وا‘ذن فَتُتَأمَّلُ سمتهما من آفةٍ
تكون بهما .
3. (1476)-
Huceyye İbnu Adiyy anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh):
"Sığır yedi kişi adına kesilir" demişti.
Kendisine:
"Ya doğurmuşsa?" diye soruldu.
"Öyleyse yavrusunu da beraber kes!" buyurdu.
Kendisine:
"Ya topalsa?" diye soruldu.
"Kesim yerine ulaşabildiyse tamam" dedi.
"Ya boynuzu kırıksa?" dendi.
"Zarar etmez. Biz göz ve kulaklarının
sağlamlığını kontrol etmekle emrolunduk!" diye cevap verdi." [Tirmizî, Edâhî
9, (1503).]
AÇIKLAMA:
1-Bu rivayet, kurban edilmek üzere satın
alınan hayvan doğurduğu takdirde onun da hemen kesilmesi gerektiğini ifade
eder. Âlimler "Satmışsa bedelini tasadduk eder" demiştir.
2- Ayrıca, kurbanlık hayvanın göz ve
kulaklarının sağlam olması gerektiğini belirtir. Kör hayvan veya kulağı
dipten kesilmiş hayvan kurban olarak kesilemez.
Bu hadis, kesim yerine yürüyerek gidebilecek
kadar topal hayvanın, boynuzunda kırıklık olanın kurban edilebileceğini
ifade etmektedir. Bu rivayet kırıklığa bir had tayin etmiyor. Hadis bu
mutlak ifadesiyle Hz. Ali'nin, boynuzu dipten kopmuş olan bir hayvanın bile
kurban edilebileceği kanaatinde olduğunu göstermektedir. Ancak, yine
Tirmizî'nin Hz. Ali (radıyallahu anh)'den yaptığı bir diğer rivayet boynuzu
veya kulağı yarıya kadar kopmuş olan hayvanın kurban olmayacağını ifade
eder:
نَهَى
رَسُولُ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اَنْ نُضَحِّى بِاَعْضَبَ
الْقَرْنِ وَاْ‘ُذُنِ
Ebu Hanife, Şâfiî ve Cumhur boynuzu kırık
hayvanın, kırık miktarına bakılmadan kurban olabileceğine hükmeder. İmam
Mâlik, kan akar ve hayvana kusur sayılacak durumda ise mekruh olacağına
hükmetmiştir.
Meseleyi muhtelif rivayetlerle değerlendiren
fukaha şu hükme varmışlardır:
* Kurban kesilecek hayvanın şaşı, topal,
uyuzlu ve deli olmasında, boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzun bir miktarı
kırık bulunmasında, kulaklarının delinmiş veya eni yarılmış olmasında,
kulaklarının uçlarından kesilip sarkık bir halde bulunmasında, dişlerinin
azı düşmüş olmasında, tenasül uzvu bulunmayıp mecbub, burulmuş bir halde
yaşamasında bir beis yoktur.
* İki gözü veya bir gözü kör olan, dişlerinin
ekserisi düşmüş veya kulakları kesilmiş olan, boynuzlarının biri veya ikisi
kökünden kırılmış olan, kulağının veya kuyruğunun yarısından ziyadesi veya
memelerinin başları kopmuş bulunan, kulakları veya kuyruğu hilkaten
bulunmayan bir hayvan, kurban olamaz.
ـ4ـ وعن نافع قال: ]كانَ
ابْنُ عُمرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما يَقُولُ في الضَّحَايَا: الْبُدْنُ
الثَّنِىُّ فَمَا فَوْقَهُ[. أخرجه مالك .
»الثّنىُّ« من ذَوات
الظلف والحافز: مادخل في السنة الثالثة، ومن ذوات الخُفِّ. مادخل في السنة
السادسة .
4. (1477)-
Nâfi' (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)
kurbanlıkların: "Tırnaklılar (yani sığırlar) hakkında üçüncü senesine
girmiş, veya geçmiş, etli ayaklılar (develer) hakkında da altıncı yaşına
girmiş veya geçmiş olmasını" şart koşardı." [Muvatta,Hacc 147, (1, 380).]
ـ5ـ وعن أبى أيوب رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]ما كُنَّا نُضَحِّى إَّ بِالشَّاةِ الْوَاحِدَةِ
يَذْبَحُهَا الرَّجُلُ عَنْهُ وَعَنْ أهْلِ بَيْتِهِ ثُمَّ تَبَاهَى النَّاسُ
بَعْدُ وَصَارَتْ مُبَاهَاةَ[. أخرجه مالك والترمذى .
5. (1478)-
Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bizden biri, kendisi ve ailesi halkı
için tek bir koyun kurban eder, (etinden hem yerler hem de başkalarına
yedirirlerdi). Sonra insanlar, övünmeye başladılar ve (kurbanlar) bir övünme
vâsıtası oldu." [Muvatta, Dahâya 10, (2, 486); Tirmizî, Dahâya 10, (1505);
İbnu Mâce, Dâhâya 10, (3147).]
AÇIKLAMA:
1- Ebu Eyyub el-Ensârî (radıyallahu anh)
hazretleri -Tirmizî'nin rivayetine göre- bir soru üzerine bu açıklamayı
yapar.
2- Parantez içerisindeki ziyadeleri, hadisin
Tirmizî'deki vechinden aldık.
3- Ebu Eyyûb el-Ensârî hazretleri, kurbanın
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında ihlâsla, sırf rızayı Bârî için
kesildiğini, sonradan sünnet terkedilerek bir övünme ve iftihar vasıtası
yapıldığını belirtmekte ve bu bozulmadan yakınmaktadır.
ـ6ـ وعن ابن شهاب قال:
]مَا نَحَرَ رسولَ اللّه # عَنْهُ وَعَنْ أهْلِ بَيْتِهِ إَّ بَدَنَةً
وَاحِدَةً أوْ بَقَرَةً وَاحِدَةً[. أخرجه مالك .
6. (1479)-
İbnu Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
(Veda haccı sırasında) kendisi ve âile halkı için sadece bir deve veya bir
sığır kesmiştir." [Muvatta, Dâhâya 11, (2, 486).]
ـ7ـ وعن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما. ]أنَّهُ كانَ يَقُولُ: َتُذْبَحُ الْبقَرَةُ إَّ عَنْ إنْسَان
واحِدٍ، وََ الشَّاةُ إ َعَنْ إنْسَانٍ وَاحِدٍ، وََ الْبَدَنَةُ إَّ عَنْ
إنْسَانٍ وَاحدٍ؛ وقال: َ يَشْتَرِكُ في النُّسُكِ الجََمَاعَةُ، إنَّمَا
يَكُونُ ذلِكَ في أهْلِ الْبَيْتِ الْوَاحِدِ فَقَطْ[. أخرجه رزين .
7. (1480)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: "Sığır, sadece (bir kimse için
kesilir, koyun da bir kimse için kesilir, deve de bir kimse adına kesilir."
(Keza İbnu Ömer) derdi ki: "İbadet için
kesilen hayvana cemaat iştirak edemez. İştirak olsa olsa aynı aile halkı
arasında olur." [Rezîn ilâve etmiştir.]
ـ8ـ وعن أنس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]نَحَرَ النَّبىُّ # سَبْعَ بَدَنَاتٍ بِيَدِهِ قِيَاماً
وَضَحَّى في المدينةِ كَبْشَيْنِ أقْرَنَيْنِ أمْلَحَيْنِ، يَذْبَحُ
وَيُكَبِّرُ وَيُسَمَّى وَيَضَعُ رِجْلَهُ عَلى صَفْحَتَهما[. أخرجه
الخمسة.»ا‘مْلَحُ« الذي كيون بياضه أكثر من سوَادِهِ .
8. (1481)-
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
ayakta olduğu halde yedi deveyi kendi eliyle kesti. Medine'de ise, boynuzlu
ve alacalı iki koyun kurban etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
keserken tekbir getiriyor, besmele çekiyor ve ayağını hayvanların
boyunlarının üzerine koyuyordu." [Buhârî, Hacc 117, 119, Cihâd 104, 126;
Müslim, Edâhî 17, (1966); Tirmizî, Edâhî 2, (1494); Ebu Dâvud, Edâhî 4,
(2793, 2794); Nesâî, Dahâyâ 28-31, (7, 219-230); İbnu Mâce, Edâhi 1,
(3120).]
ـ9ـ وعن أبى سعيد رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال : ]كانَ رسولُ اللّه # يُضَحِّى بِكَبْشٍ أقْرَنَ فَحِيلٍ
يَنْظُرُ في سوادٍ ويَمشى في سَوادٍ ويَأكُلُ في سوادٍ[. أخرجه أصحاب
السنن.والمراد اختيارُ الفخل على الخَصىِّ والنَّعْجَةِِ، واختيار نُبْله وعظم
خَلْقِهِ.
9. (1482)-
Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
boynuzlu erkek bir koçu kurban etti. Koç siyahın içinde bakar, siyahın
içinde yürür, siyahın içinde yerdi." [Tirmizî, Edâhî 4, (1496); Ebu Dâvud,
Dahâyâ 4, (2796); Nesâî,Dahâyâ 14, (7, 221); Müslim, Edâhî 19, (1967).]
AÇIKLAMA:
1- Koçun siyahta bakması gözünün etrafı siyah
olmasıdır. Tasvirden anlaşılacağı üzere ağzının etrafı, bacakları siyah bir
koyundu. Müslim'in rivayetinde "siyah içinde yatan" tâbiri geçer. Bu koçun
önceki hadiste zikri geçen ve emlah olarak tasvir edilen koçdan ayrı bir
hayvan olduğu söylenebilir. Çünkü emlah beyazı fazla olan siyahlı koyun
mânasına gelir, alacalı diye tercüme etik. Bazı dilciler emlahı, saf beyaz
olarak da açıklamışlardır. Bu ikinci hadisteki koyunun "siyah içinde
yatması" siyahının fazla, belki de tamamen siyah olabileceğini gösterir.
2- Koçun, fahîl olduğu bilhassa
belirtilmiştir. Fahîl, iğdiş edilmemiş, husyeleri burulmamış demektir.
Mamafih, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, husyeleri burulmuş koç da
kurban ettiği şârihlerce belirtilmiştir.
ـ10ـ وعن أبى أُمامة
رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّه #: خَيْرُ ا‘ُضْحِيَةِ الْكَيشُ،
وََخَيْرُ الكَفنِ الحُلَّةُ[. أخرجه الترمذى. وأخرجه أ بو داود من رواية
عُبادة بن الصامتِ ينحوه .
10. (1483)-
Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Kurbanlığın en hayırlısı (boynuzlu) koçtur. Kefenin en
hayırlısı da takımdır." [Tirmizî, Edâhî 18, (1517).]
AÇIKLAMA:
1- Âlimler: "Boynuzlu koçun diğerlerine üstün
tutulması, cüsse yönüyle iriliği ve umumiyetle fiyatça da yüksekliği
sebebiyledir" demişlerdir.
2- Kefenin hayırlısı hulledir deniyor. Hulle
Arapça'da biri alt, diğeri üst olmak üzere iki parçalı giysiye denir. Ancak,
hulle denebilmesi için her iki parçanın da aynı cinsten olması gerekir. Bunu
dilimizdeki takım(elbise) tâbiri ile karşılayabiliriz.
Kefen hususunda Cumhur'un ittifak ettiği
üzere erkekler için efdal olanı üç parçadır. Bu sebeple bazı şârihler: "Bu
hadisten maksad: "İki parçalı kefenin tek parçalıdan efdal" olduğunu
belirtmektir" demişlerdir.
Hulle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
zamanında -bazılarına göre- pamuktan mâmul çizgili bir kumaştır. Yemen'de
îmal edilmektedir. Bu sebeple kefenlerin bundan yapılmasına hükmeden olmuşsa
da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın:
اَلْبَسُوا
من ثيابكم البياضَ فانها مِن خير ثيا بكم وكَفِّنُوا فِيهَامَوْتَاكم
"Elbiselerinizden beyaz olanı giyin, zira o
giysilerinizin en hayırlısıdır, ölülerinizi de onunla kefenleyin" gibi
hadislerde beyazı tavsiye ettiğini gözönüne alınarak: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)' ın hulleyi tavsiyesi, o devirde onun te'mini daha
kolay olduğu içindir" denmiştir.
ـ11ـ وعن عائشة رَضِىَ
اللّهُ عَنْها قالت: ]نَحَرَ النَّبىُّ # عَنْ آلِ مُحَمدٍ في حَجَّةِ
الْوَدَاعِ بَقَرَةً وَاحِدَةً[. أخرجه أبو داود .
11. (1484)-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Veda haccında, Muhammed âilesi için tek bir sığır kesti" [Ebu Dâvud, Menâsik
14, (1750).]
ـ12ـ وعن حَنَشٍ قال:
]رَأيْتُ عَلِيّاً رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ ضَحَّى بِكَبْشَيْنِ. وقال: أحَدُهُمَا
عَنِّى، وَاŒخِرُ عَنْ رسولِ اللّهِ #. وقالَ: أمَرَنِى بذلِكَ أوْ قالَ أوْ
صَانِى بِهِ فََ أَدَعُهُ أبَداً[. أخرجه أبو داود والترمذى .
12. (1485)-
Haneş (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh)'yi gördüm, iki
koç kesmişti. Dedi ki:
"Biri kendim için, diğeri Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) için"
Hz. Ali (radıyallahu anh) ilâve etti:
"[Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)] böyle
emretti -veya şöyle demişti: Böyle vasiyet etti- Ben (hayatta olduğum
müddetçe ebediyyen terketmeyeceğim." [Tirmizî, Edâhi 1, (1495); Ebu Dâvud,
Dahâya 2, (2790).]
AÇIKLAMA:
Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin kestiği bu
kurban Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatından sonrası için
mevzubahistir. Ebu Dâvud, hadisi "Ölü Adına Kurban" adını taşıyan bir babta
kaydeder. Onun kaydettiği hadis, kesilen iki koçun da Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) adına olmaya da yorumlanabilecek bir üslub
taşımaktadır. Ancak Hâkim'in bir rivayeti, Hz.Ali'nin, iki kendi adına, iki
de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) adına olmak üzere dört koç kestiğini
sarih olarak ifade eder.
أنَّهُ يُضَحِّى
بِكَبْشَيْنِ عَنِ النَّبِىِّ # وَبِكَبْشَيْنِ عَنْ نَفْسِهِ. ..
Tirmizî, ölü adına kurban kesmeye, bir kısım
âlimlerin cevaz verirken bir kısım âlimlerin câiz bulmadığını kaydeder.
İbnu'l-Mübarek: "Ölü adına tasaddukta bulunmak, kurban kesmekten daha
iyidir; şâyet kesecek olursa, kesen hiçbir şey yememeli, ölü adına tamamıyla
tasadduk etmelidir" der. Gunyetu'l-Elmaî'de: "Ölü adına kurban kesilebilir
diyen âlimlerin sözü delillere uygundur. Bunu caiz görmeyenlerin iddialarını
te'yid edecek herhangi bir delil yoktur. Kabul edenlerinkinden daha kanî
delil getirmedikçe onların sözü makbul değildir" denir.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in,
ümmetinden Allah'ın birliğine ve kendisinin peygamberliğine şehadet edenler
adına da kurban kestiği muhtelif rivayetlerde gelmiştir.
İbnu Mâce'nin bir rivayeti şöyle:
اَنَّ رَسُولَ اللّهِ #
كَانَ إِذَا اَرَادَ اَنْ يَضِحِّىَ اِشْتَرَى كَبشَيْنِ عَظِيمَيْنِ
سَمِيَنَيْنِ اَقْرَنَيْنِ اَمْلَحَيْنِ مَوْجُوءَيْنِ فذَبَحَ اَحَدَهُمَا
عَنْ اُمَّتِهِ لِمَنْ شَهِدَ ِللّهِ بِالتَّوْحِيدِ وَشَهِدَ لَهُ بِالْبََغِ
وَذَبَحَ اŒخَرَ عَنْ مُحَمَّدٍ وَعَنْ الِ مُحَمّدٍ #.
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kurban
kesmek istediği vakit iri, şişman, boynuzlu, alaca, husyeleri burulmuş iki
koç satın alırdı. Birini ümmetinden Allah'ın birliği ve kendi peygamberliği
için şehâdet edenler adına keserdi. Diğerini de Muhammed ve Muhammed
(aleyhissalâtu vesselâm)'in ailesi adına keserdi."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde
hayatta olan Ashab olduğu gibi, çok sayıda ölmüş olanlar da vardı. Öyleyse
sağ ve ölü herkes "ümmeti"ne dahil idi.
ـ13ـ وعن عروة: ]أنَّهُ
كانَ يَقُولُ لِبَنيهِ يَا بَنِىَّ َ يُهْدِينَّ أحَدُكُمْ للّهِ شَيْئاً
يَسْتَحِى أنْ يُهْدِيهُ لِكَرِيمٍ فإنَّ اللّهَ تعالى أكْرَمُ الْكُرَمَاءِ
وَأحَقُّ مَنِ اخْتِيرَ لَهُ[. أخرجه مالك.
13. (1486)-
Urve (rahimehullah)'den anlattığına göre, evladlarına şöyle demiştir:
"Evlâtlarım, sakın biriniz, bir büyüğe hediye edince utanacağı bir şeyi
Allah için kurban sunmasın. Zîra Allah, büyüklerinin büyüğüdür ve O, en
seçkine herkesten ziyâde lâyıktır." [Muvatta, Hacc 147, (1, 380).]
AÇIKLAMA:
Muvatta'da rivayetin aslında: "Büyüğüne hediye
edince utanacağı deveden Allah için kurban sunmasın" şeklinde bizzat deve
zikredilir.
Burada kurbanlıkların haysiyetli, değerli ve
makbul bir hayvandan seçilmesi istenmektedir. Boynuzu kırık, gözü kör,
dişleri dökük, kulağı kesik, son derece cılız, hastalıklı hayvanın kurban
olarak kesilmesi, dinî emirlere karşı kişinin saygısızlığının ifadesi olur.
Onun için bâriz ve müsellem kusurları taşıyan hayvanların kurban edilmesi
peşinen yasaklanmıştır. Bu mevzuda âyet-i kerime şöyle:
وَمَنْ يُعَظِّمْ
شَعَائِرَ اللّهِ فَإنَّهَا مِنْ تَقْوى الْقُلُوبِ
(Hacc 32). "Allah'ın şeâirine kimler saygı
gösterirse bu onların kalplerindeki takvadan olur." Müfessirlerin bir kısmı:
"Burada geçen şeâir'den maksad, kurban edilmek üzere işâretlenmiş hayvandır,
bunlara tâzimden maksad da hayvanlarının kıymetlilerinden kurban kesmektir"
demiştir. Keşşaf ve Fahreddin-i Râzî'nin açıklamasıyla bu onun irisini,
semizini, güzelini, fiyatı yüksek olanını seçmekle, satınalırken pazarlığı
terketmekle gerçekleşir. Selef üç şeyde pahalıyı seçer, pazarlık yapmazmış:
Hacc kurbanı (hedy), kurban bayramında kesilen kurban (uhdiye) ve köle.
Allah'ın şeâiri deyince, bir kısım
müfessirlerimiz de, dinimizin koyduğu her çeşit emir ve yasakları, farz ve
vacibleri, ibadetleri, hukuku anlamış, bunlara ihlâsla riâyeti şeâire hürmet
ve tâzim olarak değerlendirmiştir. Haccla ilgili menâsik ve kurban, bu
nokta-i nazardan da âyet-i kerimenin mânasına dahil olur."