ـ1ـ عن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما ]أنَّ رسول اللّه # دَخَلَ مَكَّةَ مِنْ كَدَاءَ مِنَ
الثَّنِيَّةِ الْعُلْيَا التى عِنْدَ البَطْحَاءِ. وَخَرَجَ مِنَ الثّنِيّةِ
السُّفْلَى[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.»كداءُ« بفتح الكاف والمدِّ من أعلى مكة
وبعضها والقصر مصروفاً من أسفلها .
1. (1536)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), Mekke'ye Kedâ'dan Bathâ'nın yanındaki yukarı yoldan girdi ve
aşağı yoldan da çıktı." [Buhârî, Hacc 41, 15; Müslim, Hacc 223 (1257); Ebu
Dâvud, Menâsik 45, (1866, 1867); Nesâz, 105, (5, 200); İbnu Mâce, Menâsik
26, (2940).]
AÇIKLAMA:
1-
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Mekke ve hatta Medine'ye girip
çıkarken belli kaidelere uyduğu, bir nevi protokol uyguladığı görülmektedir.
Sadedinde olduğumuz rivayet, Mekke'ye Kedâ mevkiinden girdiğini, buradaki
Bathâ denen mevziden geçen yukarı yolu takiben şehre indiğini
açıklamaktadır. "Seniyye; dağ yolu, geçit mânasına gelir.
2- İbnu Hacer, hadiste zikri geçen üst yolun,
Mekke ahalisinin el-Muallâ adındaki kabristanına indiğini, bu yolun sarp,
yokuş ve bozuk bulunduğunu, ilk defa Hz. Muâviye (radıyallahu anh)'nin,
sonra Abdülmelik Mehdi vs tarafından onarılıp düzlendiğini, hicrî 811'de
tekrar tamir edildiğini, daha sonra Mısır Sultanı el-Meliku'l-Müeyyed
tarafından 820 yılları civarında tamamen tamir edilip düzenlendiğini
belirtir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
Mekke'den çıkışta tâkip ettiği aşağı yola gelince, bu bazı rivayetlerde
es-Seniyyetü's-Süflâ diye geçerken bâzılarında Küdâ diye geçer. Burası
Kuaykıân dağı tarafında Şi'bu'ş-Şâmiyyîn'e yakın Şebîke kapısı yanındadır.
3- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Mekke'ye yukarıki yoldan girer, şehri bu aşağı yoldan terkedermiş. Girişte,
yukarı yolun tercih edilişi sebebiyle ilgili olarak şârihler muhtelif yorum
kaydederek burdaki hikmeti belirtmeye çalışırlar:
1) Girişte yükseği tercih etmede mekâna ta'zim
mevcuttur, aksi durumda ayrılığa işâret vardır.
2) Hz. İbrahim (aleyhisselam) Mekke'ye buradan
girdiği için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da onun sünnetine uymuştur.
3) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
hicret için ayrılırken, Mekke'den gizlice çıktı. Sonraki girişte zâhirdir ki
herkesce görülecek şekilde yüksekten girmeyi tercih etti.
4) Bu istikametten şehre giren, Beytullah'la
yüz yüze gelir.
5) Fetih günü oradan girmişti, sonra bunu âdet
hâline getirdi.
Başka yorumlar da yapılmıştır. Müteakip bazı
rivayetler de bu mevzuyu tamamlayacaktır.
ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما ]أنَّهُ كانَ يَبِيتُ بِذِى طَوىً بَيْنَ الثَّنِيَّتَيْنِ
ثُمَّ يَدْخُلُ مِنَ الثَّنِيَّةِ الَّتِى بأعلى مَكّةَ وَكانَ إذَا قَدِمَ
حَاجّاً أوْ مُعْتَمِراً لَمْ يُنِخْ نَاقَتَهُ إَّ عِنْدَ بَابِ المَسْجِدِ
ثُمَّ يَدْخُلُ ويَأتِى الرُّكْنَ ا‘سْوَدَ فَيَبْدَأُ بِهِ ثُمَّ يَطُوفُ
سَبْعاً: ثَثاً سَعياً وَأربعاً مَشْياً. ثمَّ ينصرفُ فَيُصَلِّى سَجْدَتَيْنِ
مِنْ قَبْلِ أنْ يَرجِعَ إلى مَنْزِلِهِ فَيَطُوفُ بَيْنَ الصَّفَا
وَالْمَرْوَةِ. وَكَانَ إذَا صدَرَ عَنِ الحَجِّ وَالْعُمْرَةِ أنَاخَ
بِالْبَطْحَاءِ الَّتِى بِذِى الحُليفةِ الَّتِى كانَ النَّبىُّ # يُنيخُ
بِها[. أخرجه الستة إ الترمذى .
2. (1537)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'den anlatıldığına göre: "O, iki dağ yolu
arasındaki Zu-Tuvâ nâm mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke'nin yukarı
yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke'ye geldiği
vakit, devesini doğruca Beytullah'ın kapısının yanında ıhdırırdı. Sonra
(hayvandan iner) Mescid-i Harâm'a girer, Haceru'l-Esved rüknüne gelir,
oradan başlayarak yedi kere Beyt'i tavaf eder, ilk üçünde koşar, dördünde de
yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek'at namaz kılar,
Safâ ile Merve arasında da tavafta (sa'y) bulunurdu.
Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe'deki
Bathâ'da devesini ıhtırırdı. Orada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da
devesini ıhtırırdı" [Buhârî, Hacc 38, 29, 148, 149; Müslim, Hacc 226 (1259);
Muvatta, Hacc 6, (1, 324); Ebu Dâvud, Menâsik 45, (1865); Nesâî, Hacc 103,
(5, 199).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet İbnu Ömer (radıyallahu
anhümâ)'in Mekke'yi ve Kâbe'yi ziyaret âdâbını tanıtmaktadır. İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine kılı
kılına riayet ettiği ve hiçbir şahsî katkı ve değiştirmede bulunmadığı için,
muhaddisler onun tarzını Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in tarzı
olarak değerlendirirler.
2- Mekke'ye girerken yıkanma meselesi bütün
ulemâca müstehab addedilmiştir. Bunun terki herhangi bir fidye gerektirmez.
Bir kısım âlimler: "Abdest de kifayet eder" demiştir. İbnu Ömer'in ihramlı
iken başını yıkamadığı 1227 numaralı hadiste belirtilmişti. Şu halde guslü
başı dışında kalan bedenini yıkamasıdır.
Şâfiîler "Mekke'ye giren kimse yıkanmakdan
âciz kalırsa teyemmüm eder" derler. Bazıları, Mekke'ye girerken müstehab
olan yıkanmanın, mücerred giriş için değil tavaf için oluduğunu, tavaf
yapayacaklara yıkanma terettüp etmeyeceğini söylemiştir.
3- Son paragrafta Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın ve Hz. Abdullah İbnu Ömer'in Mekke'den dönerken Medine'ye
girmezden önce Zülhuleyfe mevkiinin Bathâ noktasında bir müddet
durduklarını belirtmektedir. Bilindiği üzere Zülhuleyfe Medine'ye yakın bir
yerdir ve Medinelilerin mîkatıdır. Hacca gidenler orada ihram giyerler.
(Daha fazla bilgi için 1187 numaralı hadise bakın).
4- Bu rivayet Hz. Abdullah İbnu Ömer'in,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın konakladığı her noktada aynen
konakladığını ifade eder.
ـ3ـ وعن نافع قال: ]كانَ
ابْنُ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما يُصَلِّى بِالمُحَصَّبِ الظهرَ والْعَصْرَ
وَالْمَغْرِبَ وَالعِشَاءَ، وَيَهْجَعُ هَجْعَةً، وَيَذْكُرُ ذلِكَ عن رسولِ
اللّه #[. أخرجه الستة إ النسائى .
3. (1538)-
Nâfi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Muhassab'da öğle, ikindi,
akşam, yatsı namazlarını kılar, bir miktar uyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu
anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın böyle yaptığını söylerdi."
[Buhârî, Hacc 149; Müslim, Hacc 337, (1310); Muvatta, Hacc 207; Tirmizî,
Hacc 81, (921); Ebu Dâvud, Menâsik 87, (2012, 2013).]
ـ4ـ وفي رواية مسلم ]كان
ابْنُ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما يرَىَ التَّحْصِيبَ سُنَّةً[ .
4. (1539)-
Müslim'in bir rivayetinde: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) tahsib'i
(Muhassab'da konaklamayı) sünnet bilirdi" denir.
ـ5ـ وعن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما أنَّهُ قال: ]لَيْسَ التَّحْصِيبُ بِشَئٍ إنَّمَا هُوَ
مَنْزِلٌ نَزَلَهُ رسولُ اللّه #[. أخرجه الشيخان والترمذى .
5. (1540)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Tahsib (menâsike dahil olan) bir şey
değildir, o, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın konakladığı bir
konaklama yeridir" derdi. [Buhârî, Hacc 147; Müslim, Hacc 341, (1312);
Tirmizî, Hacc 81, (921).]
ـ6ـ وفي أخرى لهم و‘بى
داود رحمه اللّه تعالى. عن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]إنَّمَا نَزَلَهُ
رسولُ اللّهِ # ‘نَّهُ كانَ أسْمَحَ لخُرُوجِهِ[ .
6. (1541)-
Yine aynı kaynaklar Hz. Aişe'nin şu sözünü kaydederler: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm), oraya inmiştir, çünkü orası, yola çıkmaya daha
uygundur." [Buhârî, Hacc 147; Müslim, 339, (1311); Tirmizî, Hacc 82, (923);
Ebu Dâvud, Menâsik 87, (2008).]
ـ7ـ وعن أبي رافع رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]لَمْ يَأمُرْنِى رسولُ اللّهِ # أنْ أنْزِلَ بِا‘بْطَحِ
حِينَ خَرَجَ مِنْ مِنىً وَلِكنِّى جِئْتُ فَضَربْتُ فِىهِ قُبَّةً فَجَاءَ
فََنَزَلَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .
7. (1542)-
Ebu Râfi' (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mina'dan
ayrıldığı zaman Ebtah'a inmemi emretmedi. Fakat ben önceden gelip oraya bir
çadır kurdum. Sonra O (aleyhissalâtu vesselâm) da gelip oraya indi."
[Müslim, Hacc 342, (1313); Ebu Dâvud, Menâsik 87, (2009).]
AÇIKLAMA:
1-
Son kaydedilen beş hadis (1538-1542 arasındakiler) Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın, haccın bitiminde Muhassab'a inişiyle ilgili. Görüldüğü üzere,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu inişi menâsikten mi, değil mi,
Ashab'ın farklı yorumu mevzubahis olmuştur.
Muhassab: burası Mina ile Mekke arasında
Mina'ya daha yakın bir yer adıdır. Düzlüktür, çakılla kaplı olduğu için bu
adı aldığı söylenir. Çünkü haseb "küçük taş, çakıl" mânasına gelir. Buraya
Ebtah da denir.
Tahsîb: Muhassab denen yere inmek orada
konaklamak demektir.
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm), Mina'da hacc menasikini tamamladıktan sonra
Medine'ye dönüş esnasında orada bir müddet konakladığı için, burada
konaklamayı menâsikten saymış, hacc yaptıkça her seferinde orada bir müddet
konaklamıştır. Sadece O değil, Ashab'tan başta Hülefâ-i Raşidîn olmak üzere
diğer bâzılarının da bu sünneti devam ettirdikleri rivayetlerde gelmiştir
(Müslim, Hacc 340).]
Ancak, yukarıda, İbnu Abbas, Hz. Aişe ve Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in âzadlısı ve hâdimi durumunda olan Ebu
Râfi'nin rivayetleri nazar-ı dikkate alınınca, Muhassab'a inmek (veya
tahsîb) menâsikden değildir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm),
Mina'yı terkedilmesi gereken müddeti içerisinde terketmiş Medine'ye yol
hazırlıklarını ikmal için, düz bir yer olan Muhassab'da bir müddet daha
kalarak oradan yola çıkmıştır. Şu halde Ashab'tan bazıları bunu, dönüş
hazırlığına giren bir amel saymıştır. Hattâ Hz. Aişe, Ahmed İbnu Hanbel'in
bir rivayetinde:
وَاللّهِ مَا نَزَ
لَهَا إَِّ مِنْ اَجْلِى "Oraya vallahi
benim yüzümden indi" diye kesin ifadede bulunur. (1313 numaralı hadise bak.)
Ancak İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) gibi sünnete son derece bağlı kimseler
için, sünnet olarak benimsenmesi için fiilin Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'tan suduru kâfidir.
Ulemâ büyük çoğunluğu ile tahsîbin yani hacc
dönüşü Muhassab veya Ebtah denen vâdide bir müddet konaklayıp dinlenmenin
müstehab olduğuna hükmetmiştir.
ـ8ـ وعن نافع. ]أنَّ
ابْنَ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما كانَ يَغْتَسِلُ لِدُخُولِ مكّةَ[ .
8. (1543)-
Nâfi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke' ye girmek için
guslederdi." [Tirmizî, Hacc 29, (852).
AÇIKLAMA
1537 numaralı hadise bakın.
ـ9ـ وفي رواية:
]اغْتَسَلَ النَّبىُّ # لِدُخُولِ مَكَّةَ[. أخرجه الترمذى .
9. (1544)-
Bir rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke' ye girmek için
gusletti" denmiştir. [Tirmizî, Hacc 29 (852).]
ـ10ـ وعن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما أنه كان يقول: ]لَيَالِى مِنىً َ يَبِيتَنَّ أحَدٌ من الحَاجّ
وَراءَ عَقبَةِ مِنىً[ .
10. (1545)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ): "Mina gecelerinde, hiçbir hacı, Mina
Akabesi'nin gerisinde geceyi geçirmemelidir."derdi. [Muvatta, Hacc 209, (1,
406).]
AÇIKLAMA:
Bayram günlerinde Mina'da kalmak ve geceyi
orada geçirmek, İbnu Ömer'e göre vacibtir. Hatta Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel ve
İmam Mâlik'in mezheplerinde vacibtir. Sâdece Ebu Hanife mezhebinde
sünnettir. Öyle ise, bu vâcibin tam yerine gelmesi, Mina hududu dahilinde
geceyi geçirmeye bağlıdır. Akabe denen yer Mina'dan sayılmaz. Mekke ile
Medine arasında hudud noktasıdır. Bu sebeple hiçbir geceyi bu hududun
dışında geçirmemelidir. Muvatta'dan kaydedeceğimiz müteakip rivayette Hz.
Ömer (radıyallahu anh)'in, hususî adamlar göndererek hudud dışına kimsenin
çıkmamasını sağladığını göreceğiz.
Diğer üç mezhebe göre bu yasağa uymayana dem
gerekir.
ـ11ـ وفي أخرى: ]كاَنَ
عُمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَبْعَثُ رِجَاً يُدْخِلونَ النَّاسَ مِنَ وَرَاءِ
الْعَقَبَةِ[. أخرجهما مالك .
11. (1546)-
Bir diğer rivayet şöyle: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), (eyyâm-ı Mina'da
hususî) adamlar göndererek, halkın Akabe'nin gerisine (Mina cihetine)
girmelerini sağlardı." [Muvatta, Hacc 208, (1/406).]
AÇIKLAMA:
Önceki hadiste geçti.
ـ12ـ وعن ابنِ عمر
رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. ]أنَّ العبَّاسَ استأذَنَ النَّبىَّ # أن يمكُثَ بمكةَ
ليالىَ مِنىً مِنْ أجْلِ سِقايتِهِ فأذِنَ لَهُ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .
12. (1547)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Hz. Abbâs (radıyallahu anh) Kâbe ile ilgili
sikâye vazifesi, kendi sorumluluğunda olduğu için, eyyâm-ı Mina'yı Mekke'de
geçirmek için izin istedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da ona izin
verdi." [Buhârî, Hacc 133, 75; Müslim, Hacc 346, (1315); Ebu Dâvud, Menâsik
75, (1959).]
AÇIKLAMA:
1-
Eyyam-ı Mina (Mina günleri): Mina'da şeytan taşlanan günler, yani bayram
günleri (Zilhicce'nin 10, 11 ve 12. günleri).
2-
Sikâye: Câhiliye devrinden kalma haccla ilgili bir hizmetti. Kureyşliler
hacılara kuru üzüm şerbeti sunarlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
Fetih'ten sonra Kâbe ile ilgili hizmetleri çoğunlukla lağvetmiş sadece
birkaç tanesini korumuştur. İşte bu korunanlardan biri de sikâye hizmeti
idi. Bu hizmet, câhiliye devrinde de Hz. Abbâs'ın üzerinde idi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) amcası Abbâs'ın bu hizmette devam etmesine izin
vermişti.
Bâzı rivayetler sikâye hizmetini "hacılara
zemzem suyu dağıtmak" diye tarif eder. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın ecdadından olan Abdümenaf, bu hizmet gereği tulumlarla su
taşır, Kâbe'nin avlusundaki deriden kaplara doldurur, sonra da hacılara
dağıtırmış. Bu vazife Abdumenaf'tan oğlu Hâşim'e, ondan da Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'in dedesi Abdulmuttalib'e geçmiş, Abdulmuttalib'ten
oğlu Abbâs'a intikal etmiştir.
Bu hizmet, asırlarca Abbâs ahfâdında devam
etmiştir.
3-
Mina'da gecelemeye vacib diyenler, bu hükmü, hadisin bazı vecihlerinde geçen
ruhsat kelimesinden çıkarırlar. "Hz. Abbas'ın izin talebi üzerine Mekke'de
kalmaya Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ruhsat veriyor. Ruhsatın zıddı
azimettir, öyleyse Mina'da kalmak vacibtir, vacib olmasaydı, bu tâbirler
kullanılmazdı..." vs. denmiştir. Üç mezhebten ayrı olarak, Hanefî mezhebinin
Mina'da gecelemeye sünnet dediğini daha önce de belirttik. Ancak şunu da
belirtelim ki, Mina gecelerinde orayı terketmek Hanefîlere göre de
mekruhtur. Çünkü sünnete aykırıdır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
ve ondan sonra diğer halifeler, hacc esnasında eyyam-ı Mina'da hep orada
gecelemişlerdir. Orada gecelememek diğer mezheplerde dem gerektirir;
Hanefîlerde fidye gerekmez.
ـ13ـ وعن العء بن
الحضرمى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّه #: المُهَاجِرُ يُقيمُ
بمكةَ بعدَ قضَاءِ نُسُكِهِ ثَثاً[. أخرجه الخمسة .
13. (1548)-
Alâ İbnu'l-Hadramî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Muhacir olanlar, menâsiklerini tamamladıktan sonra
Mekke'de üç gün kalırlar." [Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 47; Müslim, Hacc
441,(1352); Tirmizî, Hacc 103, (949); Ebu Dâvud, Menâsik 96, (2022); Nesâî,
Taksiru's-Salât 4, (3, 122).]
AÇIKLAMA:
1-
Mekke fethinden önce, Mekke'den Medine'ye hicret eden Muhacirlerin, tekrar
Mekke'ye dönüp yerleşmeleri haram kılınmıştı. Sonraları, bunlardan Mekke'ye
hacc ve umre niyetiyle gelenlere bu vazifeleri îfadan sonra Mekke'de üç güne
kadar oturmaları mübah kılındı. Ulemânın cumhuru bu hadislerden,
Muhâcirler'in Mekke'ye gelip yerleşmelerinin haram kılındığı hükmünü
çıkarmıştır.
Bazı âlimler ise bu yasağın hicretin her
mü'mine vâcib kılındığı ilk devrelere ait olduğunu söylemiş, Muhacirler'in
de Mekke'de veya bir başka yerde ikâmet edebileceklerini,
yerleşebileceklerini söylemiştir.
Bu yasak hükmü, Mekke'ye hacc için gelen
herkese ait bir yasak değildir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
zamanında Medine'ye hicret etmiş olan "Muhacirler"e aittir.
Üç gün kalma izni, onları "misafir" vasfından
çıkarıp "mukim" vasfına sokmayacağı içindir. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bu husustaki kararlılığını Muhacirler'den Sa'd İbnu Havle'nin,
Veda haccı sırasında Mekke'de vefat edince, hicretle terkettiği yer olan
Mekke'de vefat etmiş olmasından dolayı üzülmek suretiyle göstermiştir.
2- Bu
hadisten bazı âlimler veda tavafının hacc menâsikinden olmayan müstakil bir
ibadet olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Çünkü hadiste "....Menâsiklerini
tamamladıktan sonra" denmektedir. Veda tavafı menâsikinin tamamlanmasından
sonraki ikâmetin nihayetinde Mekke terkedilirken edâ edileceğine göre o ayrı
bir ibadet olmalıdır..."denmiştir.
ـ14ـ وعن جابر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ. أنه قيل له: ]أيَرْفَعُ الرَّجُلُ يَدَيْهِ إذَا رَأى
الْبَيْتَ؟ قَالَ حَجَجْنَا مَعَ رسولِ اللّهِ # فَكُنَّا نَفْعَلُهُ[. أخرجه
أصحاب السنن وهذا لفظ الترمذى .
14. (1549)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, kendisine: "Kişi
Beytullah'ı görünce ellerini kaldırır mı." diye sorulunca şu cevabı
vermiştir:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la
haccettik. O zaman biz bunu yapardık." [Tirmizî, Hacc 32, (955). Bu metin
Tirmizî'ye aittir. Mevzu üzerine, Ebu Dâvud ve Nesâî'den gelen metin
müteakip rivayettedir.]
ـ15ـ وعن أبى داود
والنسائى: ]سُئِلَ عَنْ ذلِكَ. فقَالَ: مَا كُنْتُ أرَى أنَّ أحَداً يَفْعَلُهُ
إَّ الْيَهُودَ. وقد حَجَجْنَا معَ رسولِ اللّهِ # فَلَمْ نَكُنْ نَفْعَلَهُ[ .
15. (1550)-
Ebu Dâvud ve Nesâî'de bu rivayet şu şekildedir: "Bu hususta soruldu, şu
cevabı verdi:
"Yahudilerden başka birisinin yaptığını
görmedim. "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte haccettik, bunu
yapmadık." [Ebu Dâvud, Menâsik 46, (1870); Nesâî, Hacc 122 (5, 212).]
AÇIKLAMA:
1549 numaralı hadisi Tirmizî, "Beytullah'ı
görme anında elleri kaldırmanın mekruh olduğu hususunda gelen rivayet" adlı
bir bâb başlığı altında sunarken Ebu Dâvud 1550 numaralı hadisi "Beytullah'ı
görünce elleri kaldırma" adı altında verir.
Yani rivayetin birisi, Beytullah'ı görünce dua
için elleri kaldırmanın müstehab olduğunu ifade ederken, diğeri mekruh
olduğunu, sadece Yahudilerin (Beytü'l-Makdis'i) gördükleri zaman dua için
ellerini kaldırdıklarını ifade etmektedir.
Bu mesele üzerine, lehte ve aleyhte başka
rivayetler de gelmiştir. Beyhakî: "Elleri kaldırmayı te'yid eden Câbir'den
başkasının rivâyeti, ehl-i ilim nezdinde daha meşhurdur. Bu çeşit ihtilâflı
durumlarda hüküm, te'yid edene (müsbit'e) göre verilir" der.
Bu iki rivayeti cem etmek de mümkündür. Şöyle
ki: Elin kaldırılmasını te'yid eden rivayet ilk görmeye, reddeden rivayet de
her görmeye hamledilir. Yani birinci görüşte elleri kaldırarak dua etmek
müstehabdır, bilâhere her görmede el kaldırıp dua etmek gerekmez.
Hattâbî de şunu söylemiştir: "Bu meselede
ulemâ ihtilaf etmiştir. Süfyan-ı Sevrî, İbnu'l-Mübârek, Ahmed İbnu Hanbel,
İshak İbnu Râhuye gibi bâzıları Beytullah'ı görünce ellerini kaldırıp dua
etmişlerdir. Bunlar Câbir hadisini senette yer alan meçhul râvî sebebiyle
zayıf addederler. Bunlara göre bu babta gelen İbnu Abbâs hadisi müteberdir.
تُرْفَعُ
ا‘يْدِى في سَبْعَةِ مَوَاطِنَ إفْتِتَاحِ الصََّةِ واسْتِقْبَالِ الْبَيْتِ
وَعلى الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ وَالْمَوْقِفَيْنِ وَالْجَمْرَتَيْنِ.
"Yedi yerde el kaldırılıp (dua edilir): Namaza
başlarken, Beytullah'la karşılaşınca, Safâ ve Merve'de, Arafat ve Müzdelife
vakfelerinde, orta ve küçük şeytan taşlanırken."
Keza İbnu Ömer'den de "Beytullah'ı görünce
ellerini kaldırıp dua ettiği" rivayet edilmiştr.
Keza İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'tan da
aynı davranış rivayet edilmiştir.
İbnu'l-Hümâm, senedli olarak Said
İbnu'l-Müseyyeb'in şu sözünü kaydetmiştir:
"Ben Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den bir söz
işitmiştim, insanlar arasında benden başka bunu işiten kimse kalmadı. Ben
Beytullah'ı görünce onun şu duayı yaptığını işitmiştim:
اَللَّهُمَّ انْتَ
السََّمُ وَمِنْكَ السََّمُ فَحَيِّنَا بِالسََّمِ
"Ey Rabbim! Sen selâmsın, selâmet sendendir.
Bizi selâmet üzere yaşat."
İmam Şâfiî hazretleri Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'den Kâbe'yi görünce ellerini kaldırarak şu duayı
okuduğunu kaydetmiştir:
]اَللَّهُمَّ
زِدْ هذا الْبَيْتَ تَشْرِيفاً وَتَكْرِيماً وَتَعْظِيماً وَمَهَابَةً
وَرِفْعَةً وِبِرّاً وَزِدْ يَا رَبِّ مَنْ كَرَّمَهُ وَشَرَّفَهُ وَعَظَّمَهُ
مِمَّنْ حَجَّهُ أوِ اعْتَمَرَهُ تَشْرِيفاً وَتَعْظِيماً وَمَهَابَةً
وَرِفْعَةً وَبِرّاً[ اَللّهُمَّ اَنْتَ السََّمُ وَمِنْكَ السََّمُ فَحَيِّنَا
رَبَّنَا بِالسََّمِ وَاَدْخِلْنَا الْجَنَّةَ دَاركَ دَارَ السََّمِ
تَبَارَكْتَ وَتَعالَيْتَ يَا ذَا الْجََلِ واِكْرَامِ.
"Ey Rabbim, şu mübarek Beyt'in şeref, hürmet,
azamet, mehâbet, yücelik ve güzelliğini artır. Ey Rabbim, ona hacc, umre
gibi ibâdetler yaparak (kurbanlar sunarak) ona tâzim ve hürmet edenlerin
şeref, itibar ve makamlarını yücelt, iyiliklerini artır. Ey Rabbim, sen
selâmsın, selâmet sendendir. Rabbimiz bizi selâmet üzere yaşat. Bizi selâmet
yurdu olan cennetine koy. Ey celâl ve ikram sâhibi Rabbim, sen her şeyden
yüce ve her varlıktan üstünsün!"
ـ16ـ وعن أبى هريرة
رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أقْبَلَ النَّبىُّ # فَدَخَلَ مَكّةَ فأقْبَلَ إلى
الحَجَرِ ا‘سْوَدِ فَاسْتَلَمَهُ ثُمَّ طَافَ بِالْبَيْتِ ثُمَّ أتَى الصَّفَا
حَيْثُ يَنْظُرُ إلى الْبَيْتِ فرََفَعَ يَدَهُ فَجَعَلَ يَذْكُرُ اللّهَ
تَعالى مَا شَاءَ اللّهُ أنْ يَذْكُرَهُ وَيَدْعُو وَا‘نْصَارُ تَحْتَهُ[.
أخرجه أبو داود .
16. (1551)-
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ilerledi, Mekke'ye girdi. (Doğru Beytullah'a giderek)
Haceru'l-Esved'e geldi, (ilk iş) onu istilâm buyurdu. Sonra Beytullah'ı
(yedi şavtta) tavaf etti. (Tavaf tamamlanınca) Safâ tepesine geldi, oradan
Beytullah'a baktı. Ellerini kaldırıp Allah'ı (tekbir, tehlil, tahmid ve
tevhidlerle) zikretmeye başladı ve Allah'ın zikretmesini dilediğince
zikretti, dua etti. Bu sırada Ensâr (radıyallahu anhüm) da onun aşağısında
(aynı şekilde zikir ve duada bulunuyordu)." Ebu Dâvud, Menâsik 46, (1872).]
AÇIKLAMA:
1- İstilâm, Hacer-i Esved'i selâmlamaktır. İki
surette yapılır:
a) Yanaşmak mümkünse, yaklaşıp, Hacer'e
yöneldikten sonra, namaz vaziyetinde olduğu üzere elleri kulak hizasına
kadar kaldırıp: "Bismillahi Allahu ekber" diyerek eller aralıklı olarak
Hacer'in üzerine konur, aradaki boşluktan Hacer öpülür
b) Uzaktan istilâm: Eğer kalabalık sebebiyle
yaklaşmak mümkün değilse, Hacerü'l-Esved'in bulunduğu rüknün karşısına
gelince -ki zeminde kırmızı mermerle çizgi atılarak işâretlenmiştir- ellerin
iç kısmı Kâbe'ye gelecek şekilde, yine kulakların hizasına kadar kaldırılıp,
üzerine konuluyormuş gibi işaret edilerek "Bismillahi Allahu ekber" diyerek
Hacer selâmlanır ve sağ elin içi öpülür."
2- Şavt: Beytullah'ın Haceru'l-Esved
köşesinden başlayarak, tekrar oraya gelmek suretiyle yapılan bir turluk
tavafa bir şavt denir. Bir tavaf, yedi şavttan meydana gelir.
3- Şârihler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in Safâ ve Merve'de, "Allah'ın dilediğince zikir ve dua etmesi"ni
burada, duada kişinin serbest olduğuna; dilediği şekilde, içinden geçtiği
şekilde dua edebileceğine yorumlamışlardır. İmam Muhammed, hacc esnasında
muayyen yerlerde yapılacak duaların belirlenemeyeceğine, dileyenin dilediği
şekilde dua edebileceğine hükmetmiştir. Ona göre böyle davranmak, kişiye
huşu verir.
İbnu'l-Hümâm da: "Bunların tesbiti kalpteki
rikkati giderir, kişi ezberindekilerini otomatik şekilde tekrar eden bir
vasıta durumuna düşer, ancak sünnette gelen (me'sur) dualarla teberrük
ederse bu da güzeldir" der.
Sanki her ikisi de, ne istediğini bilerek,
mânayı fikren idrâk ederek dua etmenin daha uygun olduğunu, bu kayıtla
me'sur duaların tercih edilebileceğini söylemektedirler.
ـ17ـ وعن نافع. ]أنَّ
ابْنَ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما: أقبَلَ مِنْ مَكّةَ حَتَّى إذَا كانَ
بِقُدَيْدٍ جَاءَهُ خَبَرٌ مِنَ المَدِينَةِ فَرَجَعَ مَكّةَ بِغَيْرِ
إحْرَامٍ[. أخرجه مالك .
17. (1552)-
Nâfi' (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke'den
(ayrılıp Medine'ye) yönelmişti. Kudeyd'e gelmişti ki, kendisine Medine'den
bir haber ulaştı. Bunun üzerine, ihramsız olarak Mekke'ye döndü." [Muvatta,
Hacc 248 (1, 423).]
AÇIKLAMA:
1-
Abdurrezzak'ın rivayetine göre İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'in yarı
yoldan Mekke'ye dönmesine sebep olan haber, Medine'de çıkan bir fitne ile
ilgilidir. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Ashab'tan fitneye bulaşmama
hususunda gayret gösterenlerden biridir.
2- Bu
rivayetle ihticâc eden İbnu Şihâb, Hasan Basrî, Dâvud-u Zâhirî ve etbaı
Mekke'ye ihramsız girmenin câiz olduğuna hükmederler. Onlara göre, "İhramı
gerektiren husus hacc veya umredir. Ne Allah, ne de Resûlü bunların dışında
ihramı şart kılmamıştır..."
Ancak Cumhur bu görüşte değildir. İmam Mâlik
"Taif gibi yakın yerlerden meyve veya odun satmak üzere Mekke'ye gelenler
ihramsız girebilir" demiştir. Cumhur da böyle hükmeder. Mekke'den
memleketine müteveccihen yola çıkıp, yarı yoldan dönenlerin de İbnu Ömer
örneğinde olduğu gibi, Mekke'ye ihramsız girebileceğini söylemişlerdir.
Ancak hâriçten Mekke'ye ticaret, ziyaret her ne maksadla olursa olsun gelmek
isteyen kimse şehre ihramlı olarak girmelidir, zîra Harem bölgesine
girmektedir. Bu hususu teyid eden bir hüküm de şudur: "Kişi Mekke'ye
yürümeye nezretmiş olsa, kendisine hacc veya umre niyetiyle ihram giymek
vacib olur."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fetih
günü hâriç, her seferinde Mekke'ye ihramlı olarak girmiştir.
3-
Kudeyd: Mekke yakınlarında bir yer ismidir. Medine yolu üzerindedir.
Şafiî'nin rivayeti köşeli parantez içindeki kısımdır. Devamı, bir
başka duanın ilâvesidir.