ـ1ـ عن جابر رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُ قال: ]لَمْ يَطُفِ النَّبىُّ # وََ
أصْحَابُهُ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ إَّ طَوافاً وَاحِداً طَوافَهُ
ا‘وَّلَ[. أخرجه أبو داود والنسائى .
1. (1387)-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ne Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ne de Ashab-ı Kirâm (radıyallahu anhüm)'ı Safâ ile Merve arasında
birden fazla tavafda bulunmadı, bu da ilk defa yaptıkları tavaf idi." [Ebu
Dâvud, Menâsik 54, (1895); Nesâî, Hacc 182, (5, 244); Müslim, Hacc 140,
(1215) İbnu Mâce, Menasik (2972).]
AÇIKLAMA:
1- Burada Safâ ve Merve arasındaki "tavaf"tan
maksad "sa'y"dir.
2- Görüldüğü üzere bu hadis, haccla birlikte
umre de yapmak isteyenlerin, hem hacc ve hem de umre için bir kere sa'y
etmelerinin yeterli olduğunu ifâde etmektedir. Daha önce de geçtiği üzere
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve ashabından bir kısmı hacc-ı kıran
yapmış idi. Diğer bir kısmı da hacc-ı temettu yapmış idi. Hacc-ı kıran
yapanlar, umre tavafından sonra sa'y yapınca, ifâza tavafı sırasında sa'y
yapmazlar.
Nevevî sadedinde olduğumuz hadisin hacc-ı
kıran yapanlarla ilgili olduğunu, hacc-ı temettu yapan Ashab'ın iki sa'y
yaptıklarını, birinci sa'y ilk gelindiği gün umre için, ikinci sa'y de hacc
tavafıyla birlikte hacc için olduğunu ve bu ikincinin yevm-i nahirde edâ
edildiğini belirtir. Ayrıca der ki: "Bu hadis hacc-ı kıran yapanlara İfâza
için bir tavaf ve bir sa'y gerektiğine hükmeden Şâfiî ve etbaına açık bir
delildir, İbnu Ömer, Câbir, Hz. Aişe, Tâvus, Atâ, Hasan Basrî, Mücâhid, İmam
Mâlik, İbnu'l-Macesun, Ahmed, Ishak, Dâvud ve İbn'l-Münzir de böyle
hükmetmişlerdir."
Ulemâdan bir diğer grup hacc-ı kırân yapanlara
da iki tavaf ve iki sa'y gerektiğine hükmetmiştir. Ebû Hanife, Şâ'bî, Nehâî,
Câbir İbnu Zeyd, Abdurrahman İbnu'l-Esved, Sevrî, Hasan İbnu Sâlih, iki
rivayetten birinde Ahmed İbnu Hanbel (rahimehumullah) bu görüştedir.
Ashab'tan Hz. Ali ve İbnu Mes'ud (radıyallahu anhümâ)'un dahi bu görüşte
oldukları rivayet edilmiştir.
Üçüncü bir görüşe göre, hacc-ı kıran yapsın,
hacc-ı temettu yapsın, her iki çeşit hacıya da bir tavaf bir sa'y gerekir.
Bu hadisin zâhiri de bunu ifâde etmektedir. Ahmed İbnu Hanbel'in, -oğlundan
gelen bir rivâyette- böyle hükmettiği bilinir.
Bu mevzuya daha önce de temas edilmiştir (1285
numaralı hadise bak.)
ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُما قال: ]رَأى النَّبىُّ # رَجًُ
يَطُوفُ بِالْكَعْبَةِ بِزِمَامٍ أوْ غَيْرِهِ فَقَطَعَهُ[. أخرجه البخارى وأبو
داود والنسائى.وفي رواية: يَقُودُ إنْسَاناً بِخِزَامَةٍ في أنْفِهِ
فَقَطَعَهَا ثُمَّ أمَرَهُ أنْ يَقُودَ بِيَدِهِ.»الْخِزَامَةُ« مَا يُجْعَلُ
في أنف البعير من شعر كالحلقة ليُقَادَ به .
2. (1388)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), Kâbe'yi başına yular veya başka bir şey takılmış halde tavaf
eden bir adam görmüştü. Hemen yuları koparıp attı." [Buhârî, Hacc, 65, 66,
Eymân ve'n-Nüzûr 31; Ebu Dâvud, Eyman ve 'n-Nüzûr 23,(3302); Nesâî, Hacc
186, (5, 221-222), Eymân ve'n-Nüzûr 30, (7, 18).]
Bir başka rivayette şöyle denmiştir
"...burnuna geçirilmiş bir halka ile birisini yeden bir adam görmüştü,
derhal halkayı kopardı ve adama: "elinden tutarak yed!" diye emretti.
AÇIKLAMA:
1- Hadisin Nesâî'de gelen vechinde böyle
eziyetle kendini yeddirmeye nezretmiş olduğu belirtilir.
2- Hadiste geçen zimâm kelimesi yular demektir
ve kolayca yedmek için hayvana takılır. İnsanın yularlanması büyük hakâret
olur, kişinin kendi kendine takması, nefsini alçaltmaya yönelik bir
davranıştır.
Hadisin Buhârî'de gelen vechinde hizâme tâbiri
geçer. Bu yulardan öte bir yedme vasıtasıdır. Huysuz hayvanların kolayca
yedilebilmesi için hayvanlara, burun deliklerini ayıran zara takılan ip vs.
halkadır. İnsana bunun takılarak yedilmesi daha büyük bir hakaret, daha
büyük tezlil ve tezellüldür. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çeşit
terbiyeyi, taabbüdü, tevazu ve tezellülü yasaklamıştır.
ـ3ـ وعن ابن أبى مُليكة ]أنَّ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُ مَرَّ بِامْرَأةٍ
مَجْذُومَةٍ تَطُوفَ بِالْبَيْتِ فقَالَ: يَا أمَةَ اللّهِ تَعالى َ تُؤذِى
النَّاسَ، لَوْ جَلَسْتِ في بَيْتِكِ كانَ خَيْراً لَكِ، فَجَلَسَتْ في
بَيْتِهَا، فَمَرَّ بِهَا رَجُلٌ بَعْدَ مَا مَاتَ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ
َعَنْهُ. فقَالَ لَهَا: إنَّ الَّذِى نَهَاكِ قَدْ مَاتَ فَاخْرُجِى، فقَالَتْ:
وَاللّهِ مَا كُنْتُ ‘ُطِيعُهُ حَيّاً وَأعْصِيهِ مَيِّتاً[. أخرجه مالك .
3. (1389)-
İbnu Ebî Müleyke anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), Beytullah'ı tavaf
eden cüzzamlı bir kadın görmüştü, hemen:
"Ey Allah Teâla'nın câriyesi, insanlara ezâ
verme, sen evinde otursan kendin için daha hayırlı olurdu!" dedi. Kadın (söz
tutup) evinde oturdu. Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in vefatından sonra bir
adam kadına uğrayarak:
"Seni haccdan yasaklayan kimse artık vefat
etti, çık evinden!" dedi. Kadın adama şöyle cevap verdi:
"Allah'a yemin olsun, ben ona sağken itaat
edip, ölünce isyân edecek kimse değilim." [Muvatta, Hacc 250, (1, 424).]
AÇIKLAMA:
Cüzzam hastalığı, vücuddan deri ve et
parçalarının kopup dökülmesine sebep olan bir hastalıktır. Cüzzamlı hem
manzarası, hem pis kokusu ve hem de bulaşma durumuyla başkalarını rahatsız
edecektir.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) bu davranışıyla,
insanlara rahatsızık verecek bir hastalığa mübtelâ olanların haccdan
yasaklanabileceği prensibini va'zetmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) soğan sarımsak kokanları mescide almaz, Bakî'e kadar sürer
çıkartırdı. Öyle ise, soğan sarmısakdan çok daha rahatsızlık verici ve umumî
sağlığı tehdid edici durumlara haccda elbetteki müsaade edilemez.
ـ4ـ وعن عبداللّه بن السائب. ]أنَّهُ كانَ يَقُودُ ابْنَ عَبَّاسٍ: فَيُقِيمُهُ
عِنْدَ الشُّقَّةِ الثَّالِثَةِ مِمَّا يَلى الْبَابَ. فيَقُولُ لَهُ ابْنُ
عَبَّاسٍ: أُنْبِئْتُ أنَّ رسولَ اللّه # كانَ يُصَلِّى ههُنَا؟ فيقولُ:
نَعَمْ، فَِيَتَقَدَّمُ فَيُصَلِّى[. أخرجه أبو داود والنسائى .
4. (1390)-
Abdullah İbnu's-Sâib'in anlattığına göre, (yaşlanıp gözlerini kaybettiği
vakit) İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'a (tavaf sırasında) refakat edip,
Haceru'l-Esved'i takip eden (Haceru'l-Esved ile) kapı arasındaki kısımda
(mültezem) durdurmuş bu sırada İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) kendisine:
"Bana söylendiğine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) işte burada
namaz kılarmış" demiştir. Abdullah İbnu Sâib de "evet" demiş, bunun üzerine
İbnu Abbâs, kalkıp orada namaz kılmıştır." [Ebu Dâvud, Menâsik 55; Nesâî,
Hacc 133, (5, 221).]
ـ5ـ وعن مالك. ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ سَعدَ بنَ أبى وَقَّاصٍ كانَ إذَا دَخَلَ
مَكةَ مُرَاهِقاً خَرَجَ إلى عَرَفَةَ قَبْلَ أنْ يَطُوفَ بِالْبَيْتِ وَبَيْنَ
الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ ثُمَّ يَطُوفُ بَعْدَ أنْ يَرْجعَ[.والمراد بقوله
»مُرَاهِقاً« أى قد ضاق عليه الوقتُ حتى خاف فوْتَ الوقوف بعرفة .
5. (1391)-
İmam Mâlik'e ulaştığına göre, Sa'd İbnu Ebî Vakkâs (radıyallahu anh),
mürâhık (yani zaman bakımından daralmış, vakfeyi kaçırma endişesine
düşmüş) olarak Mekke'ye gelince, Beytullah'la Safâ ve Merve'yi tavaftan
önce, Arafat'a çıkar, Arafat'tan döndükten sonra tavafını îfa ederdi."
[Muvatta, Hacc 125, (1,371).]
AÇIKLAMA:
Burada, Sa'd İbnu Ebî Vakkâs'ın tatbikatından
verilen örnekle şu hüküm belirtiliyor:
Bir kimse hacc için Mekke'ye geldiği zaman
vakti daralmış ise, kudüm tavafını terkedip Arafat'taki vakfeye yetişir.
Vakfe haccın farzıdır, onu kaçıran o yıl haccı kaçırmış olur. Ama kudüm
tavafı farz değildir sünnettir, yapamayandan sâkıt olur ve herhangi bir şey
gerekmez.
Arafat'tan sonra îfa edilen tavaf, artık kudüm
tavafı olmaz, farz olan ifâza tavafı olur. Kudüm tavafı sâkıt olur.
ـ6ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ َعَنْها قالت: ]قالَ رسولُ اللّه #: إنَّمَا
جُعِلَ الطَّوَافُ بِالْبَيْتِ، وَبَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ وَرَمْىِ
الجِمَارِ “قَامَةِ ذِكْرِ اللّهِ تَعالى[. أخرجه أبو داود والترمذى،
6. (1392)-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
"Beytullah'ı tavaf etmek, Safâ ve Merve
arasında sa'yetmek ve şeytan taşlamak Allah'ı zikretmek için emredilmiştir."
[Ebu Dâvud, Menâsik 51, (1888); Tirmizî, Hacc 64, (902).]
AÇIKLAMA:
Aliyyu'l-Kârî, bu hadisi şöyle açıklar: "Yani
bu sayılan mübarek yerlerde Allah'ı zikretmek için onlar menâsik
kılınmıştır. Sakın ha gâfil olunmaya! Beytullah'ın etrafında tavaf ve
vakfeler dua için emredilmiştir. Zîra, bu iki yerde yapılan ibâdetler
parlaktır. Şeytan taşlama ile Safâ ile Mere arasında sa'y de, Allah'ı
zikretmek için sünnet kılınmıştır. Yâni atılan her taşla birlikte tekbir
getirmek sünnettir, sa'y sırasında da dualar sünnettir."