BEY' (ALIŞ-VERİŞ) 2
Bey'in Tarifi 2
Bey'in
Meşruiyeti 2
Bey'in
Meşruiyetinin Hikmeti 2
Bey'
Akdinin Rükûnları 3
Siganın Sarih ve
Kinayî Şekilleri 4
Bey-i Muatad. 4
Akid
Sigasında Bulunması Gereken
Şartlar 4
Bey' lugatta birşeyin
başka birşeyle değiştirilmesi, karşılaştırılması anlamına gelir.
Doğrusu Allah
mü'minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.
Öyleyse O'nunla yaptığınız bu alışverişten ötürü sevinin. (Tevbe/111)
Şirâ' kelimesi de bey'
kelimesinin anlamdaşıdır; yani biri diğerinin yerine kullanılır.
Onu çok düşük bir
fiyata, birkaç paraya şirâ ettiler (sattılar).
(Yusuf/20)
Ayette geçen şerav
kelimesi, bey' anlamında kullanılmıştır.
Hadîs-i şerifte de
şöyle buyurulmuştur:
Kişi kardeşinin bey'i
(satışı) üzerine bey' yapmasın!
Burada ise bey'
kelimesi şirâ. mânâsında kullanılmıştır, Muhtar'us-Sıhah müellifi 'Hadîsteki
nehy, satana değil, alanadır' demiştir.
Satan ile alan için
enbeyyian kelimesi kullanılır. Nitekim bu, hadîste kullanılmıştır. Eğer Allah
izin verirse hıyar'uî-meclis' tek i pişmanlıktan bahsederken de gelecektir.
Fakihlerin ıstılahında
bey' bir akiddir; bir malı bir mal karşılığında başkasına ebedi olmak üzere
mülketmiştir; yani temellük (mülk edinme) niyetiyle akid yapılıp malların
değiştirilmesidir. Buna göre şeriat örfünde bey' ve şirâ, mal kabul edilen
şeylerde olur. Ayrıca bey'de temellük (mülk edinme) ve temlik'in (mülk olarak
vermenin) de bulunması gerekir. Temellük ve temlik, vakitle
sınırlandırılmamalıdır. Meselâ akid yapılırken 'Üç aya kadar senin malın benim,
benim malım da senin olsun' şeklinde olmamalıdır. Bunların tümü gelecek
bahislerde ayrıntılı bir şekilde izah edilecektir.
Kur'an, Sünnet ve İcma
bey'in meşru olduğna delâlet eder. Kur'an-ı Kerim, riba'yı alışverişe
benzeterek faizli muamelelerini meşru göstermek çabasında olanları reddederek
şöyle buyurmuştur:
Allah alım-satımı
helâl, faizi (ribayı) haram kılmıştır. (Bakara/275)
Allah Teâlâ, mallan
birbiriyle değiş-tokuş etmek hususunda da şöyle buyurmuştur. Mallarınızı
aranızda bâtıl bahanelerle yemeyin! Ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız
ticaret başkadır. (Nisa/29)
Ayette geçen yemek
tabirinden maksat, satın almaktır. Almak yerine yemek tabiri kullanılmıştır,
çünkü almak (mülk edinmek) genellikle yemek için olur. Ayette geçen bâtıPdan
maksat, haksız yere almaktır. Ticaretten maksat ise bey've
sırattır (alışveriştir). Bu konuda başka ayetler de vardır, ileride bu konular
incelenirken delil olarak zikredilecektir.
Bey'in meşruiyetine
dair Sünnet'ten olan delillere gelince, bu hu-susLa Hz. Peygamber'den fiilî,
kavlî ve takrirî olmak üzere birçok hadîs rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber
şöyle buyurmuştur:
Sizden birinizin ipini
alıp dağa çıkarak bir demet odun yüklenip onu satması, kendisi için verecek
yahut vermeyecek olan bir kimseye gidip istemesinden elbette daha hayırlıdır.
Hz. Aişe'den şöyle
rivayet edilmiştir: 'Hz. Peygamber bir yahudiden veresiye bir yiyecek satın
aldı da, satın aldığı bu yiyeceğe mukabil demirden bir zırhı ona rehin olarak
bıraktı'.
Hz. Peygamber'in
ashabı, onun yanında alışveriş yapıyorlardı. Hz. Peygamber ise onların
alışverişlerinin meşru olmadığını söylemiyordu. Bu husustaki misaller
sayılamayacak kadar çoktur.
Bunların bir kısmı araştırmamız esnasında zikredilecektir. Bunların tümü
alışverişin meşruiyetine delâlet eder. Bu, Kur'an ve Sünnet'le sabit olduğu
gibi, ümmet de bu hususta icma etmiştir.
İnsanların birçok şeye
ihtiyacı vardır ve bir insan muhtaç olduğu herşeyi tek başına yapamaz. Meselâ
insan tek başına hem kumaş, hem ekmek, hem ayakkabı, hem çorap yapamaz. Bu
nedenle de insanlar ellerinde bulunan mal veya mallarla ihtiyaç duydukları
malları değiştirmek durumunda kalırlar. İşte rıza ile yapılan bu değiş-tokuşa
bey' akdi denir. Bazen de insanın parası olur, ihtiyaç duyduğu eşyası olmaz;
birinin eşyaya ihtiyacı olurken diğerinin paraya ihtiyacı olur. Bu nedenle de
ticaret yapılır. Ayrıca insan kazanmak ister, en iyi kazanç da ticaretle olur.
Allah hakikati daha iyi bilir.
, Bey'in bir akid
olduğunu belirtmiştik. Her akdin de kendisiyle oluştuğu rükûnları vardır;
temel olmazsa duvar örülemez. Akdin sahih ve bağlayıcı olması için de bu rükûnların
birtakım şartlarının olması gerekir. Bağlayıcı olmasından maksat, şeriatın akid
için takrir ve tesbit ettiği hükümlerdir. Allah'ın izniyle bu hükümleri teker
teker beyan edeceğiz. Şimdi bey' akdinin rükünlarına gelelim. Bey' akdinin
rükûnları üçtür:
1. Akdin iki
kişi tarafından yapılması
Bu iki kişiden maksat,
satan ile alan kişidir. Akid, bu iki kişinin iradeleriyle gerçekleşir.
Bunlarda da birtakım şartların bulunması gerekir:
a. Akid
yapan kişilerin âkil-bâliğ olmaları ve mallarında güzel tasarrufta
bulunabilecek durumda olmaları gerekir. Bu bakımdan çocuğun ve delinin satması
da alması da sahih olmaz. Sefihliğinden ötürü hacr altına alman kişinin durumu
da böyledir. Bunun delili şu ayettir:
Yetimleri evlenme
çağına gelinceye kadar deneyin! Eğer onlarda olgunluk görürseniz, mallarını
kendilerine verin!
(Nisa/6)
Görüldüğü gibi Allah
Teâlâ yetimlerin âkil-bâliğ oldukjannda denenmelerini, onlarda mallarında
güzel tasarrufta bulunacak olgunluk görülürse mallarının kendilerine teslim
edilmesini emrediyor. Bu ayet, reşidli-ğin malın teslim edilmesinin şartı
olduğuna delâlet etmektedir. Ayrıca re-şidlik, kişinin malında tasarruf
etmesinin sahih olmasının da şartıdır. Alışveriş de malda tasarruf etmektir.
Öyleyse reşidlik bey1 akdinde de şarttır. Deli ve çocuk tasarruf ehli değildir,
çünkü mükellef değildirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kalem üç kişiden
kaldırılmıştır: Akilİanıncaya kadar deliden, uyanın-caya kadar uyuyandan, buluğ
çağına erişinceye kadar çocuktan.
b. Akid
yapan kişiler bunu istek ve iradeleriyle yapmalıdır.
Yani satan da alan da,
bu tasarrufu istek ve iradeleriyle gerçekleştirmelidir. Bunun delili de şu
ayettir:
Mallarınızı aranızda
bâtıl bahanelerle yemeyin! Ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret
başkadır.
(Nisa/29)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur: ;
Alışveriş ancak rıza
ile olur.
Yani alışveriş akdi,
ancak kişilerin rızası olduğunda sahih olur. Bu nedenle zorlanan bir kimsenin
-rızası olmadığı İçin- akdi (alışverişi) sahih olmaz. Kişinin rızası gizli
birşeydir. Kişinin rızası olduğuna -zorlama sözkonusu olmazsa- ancak fiilî veya
kalbî tasarruf delâlet eder. Fakat tehdit ve zorlama sözkonusu olduğunda fiili
tasarruf, rızanın varlığına delil olamaz. Böyle bir akid şüpheli veya bâtıl
kabul edilir ve bu durumda söz yeterli olmaz.
Şaka ile aldım veya
sattım diyen kişinin sözü, zorlanan kimsenin sözü gibidir. Çünkü ikisinde de
satan veya alanın rızası yoktur. Ancak zorlanan kişinin alışverişi bir durumda
bundan istisna edilir: Meselâ borçlu olan
kişi, borcunu ödeyebilecek mala
sahip olduğu halde borcunu
ödemezse, kadı onu mallarını satıp borcunu ödemeye zorlar ve bu satış -zorlama
olmasına rağmen- sahih olur. Çünkü
şâri'nin rızası, akid yapanın da rızası sayılır; yani kadı'nın rızası, maİ
sahibinin rızası gibidir ve onun yerine kaim olur. -
c. Akid iki
taraflı olmalıdır.
Yani hem satıcının,
hem de alıcının bulunması gerekir; bir kişi hem satıcı, hem de alıcı
olmamalıdır. Çünkü alıcının ve satıcının maslahatları birbirinin zıddıdır;
satan pahalı satmak, alan da ucuz almak ister. Ayrıca alışverişin birtakım
hükümleri vardır ki bunlar satın alınan malın teslim edilmesine bağlıdır, bazı
hükümleri de alınan malın bedelinin ödenmesine bağlıdır. Bu hükümlerin
herbirinin üzerine bazı mesuliyetler terettüb eder. Bütün bunların bir kişiyle
olması mümkün değildir. Buna binaen kişi bir başkasını bazı malları teslim
almak üzere vekil tayin ederse, vekil o mallan kendi için alamaz. Kişi bir
başkasını mal almak hususunda vekil tayin ederse, vekilde de o mallar varsa,
vekil kendi mallarını müvekkili için satın alamaz. Bir kişi, iki şahsın da
vekili olursa, birinin malını diğeri için alamaz ve birinin malını diğerine
satamaz. Bunun nedeni yukarıda geçen şartlardır. Dolayısıyla kişi, aynı anda
hem davacı, hem de davalı olamaz. Bu kaideden şu durum istisna edilir: Hem baba
hem velî olan kişi, kendini idare edemeyen oğlunun malını kendi kendinden satın
alabilir, çünkü baba oğluna zarar vermekle itham edilemez, zira oğluna karşı
şefkati çok fazladır. Ayrıca kadı da özürlü ve hacr altında bulunan kişilerin
mallarını onlar adına satabilir. Çünkü kadı'nın velayeti umumidir. Bazen kadı
bu şekilde hareket etmek zorunda kalabilir.
d. Bey' akdi
yapanların kör olmaması gerekir.
Kör olan kişinin
birşey alması ve satması sahih olmaz, çünkü ne sattığının kusurunu, ne de
aldığının kusurunu görebilir. Bu bakımdan kör olan kişi, kendisi için alışveriş
yapacak bir vekil tayin-etmelidir.
2. Siga
Siga, alan ve satan
kişinin akde razı olduklarını belirten sözdür. Rızanın, akdin sahih olmasının
şartı olduğunu söylemiştik. Siga, alıcı ve satıcının akde razı olduklarını
ifade eder ve gizli olan rıza yerine geçer. Meselâ satıcının 'Şu elbiseyi sana
100 liraya sattım1 demesi, alıcının da 'Kabul ettim' veya 'Satın aldım' demesi
sigadır.
Almaya ve satmaya
açıkça delâlet eden her siga sarihtir. Meselâ satıcının 'Şu malı sana sattım'
veya 'Şu malı sana mülk ettim' demesi, alıcının da 'Satın aldım' veya 'Mülk
edindim' demesi, sarih lafızlardandır.
Alışveriş mânâsına
delâlet ettiği gibi, başka mânâlara da delâlet eden lafızlara kinayî lafızlar
denir. Meselâ satıcının 'Şu malı şu kadar para ile sana kıldım' veya 'Şu mah şu
kadarla al' veya 'Şu malı şu kadarla teslim al' demesi, alıcının da 'Onu aldım'
veya 'Onu teslim aldım' demesi, kinayî lafızlardandır.
Şartlar mevcut ise
sarih siga ile alışveriş akdi -niyet olsun, olmasın-gerçekleşir. Kinayî
lafızlar da ise niyete veya karinelerin niyetin varlığına delâlet etmeleri
şarttır.
Bey-i Muatad, alıcı
veya satıcıdan birinin veya her ikisinin, konuş-maksızın (sigasız olarak)
alışveriş yapmalarıdır. Şafii mezhebinin meşhur olan görüşüne göre bey-i muatad
sahih olmaz; satıcının da alıcının da siga kullanması şarttır. Diğer
mezheblerin fakihlerinin bazıları, bir batman gibi kıymetsiz şeylerde, sigasız
olarak alışverişi caiz görmüşler, fakat kıymetli şeylerde caiz görmemişlerdir.
Müteahhir Şafii
âlimleri, kıymetli kıymetsiz her malın sigasız olarak alınıp satılabileceğini,
zira bunun halk için daha kolay olduğunu, hele bugünkü gibi alışveriş yapıldığı
bir zamanda bunun daha uygun oldu ğunu söylemişlerdir. Dilsizin işareti de siga
(lafız) yerine geçer, tıpkı lafı-zin kalpteki gizli rıza yerine geçtiği gibi.
Ayrıca dilsizin yazısı da lafız yedine geçer, hatta yazı, rızasını, ve
maksadını daha iyi anlatır.
Akid sigasında
bulunması gereken şartlar şunlardır:
a. İcab
ile kabul arasında örfen
vazgeçtikleri anlamına gelecek kadar bir fasıla olmamalıdır.
Bu duruma, akid
birliği denir. Meselâ satıcı 'Bu malı sana sattım' dedikten sonra alışverişte
normal olmayan bir zaman geçer de alıcı 'Ben de aldım' derse, akid sahih olmaz.
Fakat satıcı 'Ben bu malı sana sattım' dedikten sonra alışverişle ilgili
olarak araya giren konuşmalar olur da alıcı ondan sonra 'Ben de aldım' derse,
icab ve kabul (sattım, aldım) arasına her ne kadar fasıla girmişse de akid
sahih olur.
b. Kabul, her yönüyle icaba muvafık ve mutabık
olmalıdır.
Meselâ satıcı 'Ben bu
malı 100 liraya sattım' dese, alıcı da '50 liraya aldım' dese veya satıcı 'Ben
şu evi 1000 liraya sattım' dese, alıcı da 'Ben yarısını 500 liraya aldım' dese
veya satıcı 'Ben şu malı peşin olarak 1000 liraya sattım' dese, alıcı da 'Ben
sonra ödemek üzere 1000 liraya aldım' dese, alışveriş akdi sahih olmaz, çünkü
kabul, icaba muvafık değildir. Fakat satıcı, alıcının kabul ettiği fiyatı kabul
ederse, birinci icabının anlamı
kalmaz; birinci kabul
ona icab olur, ikinci
kabul ise icaba muvafık olan kabuldür.
c. Alışveriş akdi herhangibir şarta
bağlanmamalı veya bir vakitle sınırlandırılmamahdır.
Yani siga alışverişin
hemen ve ebedi olduğuna delâlet etmelidir. Meselâ satıcı 'Ben şu evi, falan
kişi gelince sattım' veya 'Falan bay gelince sattım' dese, alıcı da 'Kabul
eltim' dese, akid şarta bağlandığından sahih olmaz. Oysa akidde şart olmaması
gerekir; şart, kesinlik olmadığına delâlet eder, kesinlik olmayınca da istek ve
irade yok demektir. Yukarıda alışverişte rızanın şart olduğunu söylemiştik.
Satıcı 'Ben şu arabayı bir seneye.kadar sattım' dese, alıcı da 'Ben de kabul
ettim' dese, yine akid sahih olmaz, çünkü akid bir vakitle sınırlandırılmıştır.
Bu tür akdin sahih olmamasının nedeni, malların mülkiyetinin vakitle
sınırlandırmayı kabul etmemesidir; yani bir malı mülk'edinmek isteyen kişinin
'Bu malı bir seneye kadar, bir aya kadar mülk edindim' demesi veya 'Bir seneye
kadar sattım' demesi, akdin bozuk olduğuna delâlet eder. Fakat para ile işlem
yapılırsa, meselâ mah alan kişi, parasını falan ayda veya iki ayda öde -yeceğini
söyler, satıcı da kabul ederse, akid sahih olur, çünkü bu durumda malın parası
alıcının üzerinde sabit bir borçtur. Borç ise sınırlandırmayı kabul eder.
Fakat mallar böyle değildir. Alışveriş bir eşyayı, başka bir eşya ile
değiştirmek şeklinde olursa, meselâ bir araba başka bir
araba ile
değiştirilirse veya bir ev başka bir ev ile değiştirilirse, bu işlem vakitle
sınırlandırmayı kabul etmez.
3. Üzerinde
akid yapılan malın bulunması.
Buna âkdin yeri denir.
Alışveriş akdinde satılan mal ile karşılığında verilen para akdin yeridir.
Satılan malda ve karşılığında şu şartların bulunması gerekir:
a. Satılan
mal, akid yapıldığı anda mevcut olmalıdır.
Henüz ortada olmayan
bîrşeyi satmak caiz değildir. Meselâ kişinin ağaçlarında ileride yetişecek olan
meyveleri satması, koyunlarının doğuracağı
kuzuları satması, hayvanın
memesindeki sütü satması
caiz değildir. Bunun delili, Hz. Peygamber'in hazır olmayan birşeyin
satılmasını yasaklanış olmasıdır.
Hakîm b. Hizam'dan
rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber'e 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bana bir müşteri
gelir, benden dükkanımda olmayan bir malı ister. Ben o kimseye o malı çarşıdan
alıversem almaz mı?' diye sormuş. Hz. Peygamber ise 'Hayır, sende bulunmayan
malı satma' buyurmuştur.
Bey'e dahil olan
aldatma da bu nevidendir. Çünkü bu şey, bir var-hk-yokluk tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Ve bir de burada cehalet sözkonu-sudur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a)
bey'ul-garar denilen bu tür bir alışverişi yasaklamıştır.
b. Malın,
şer'an kıymetli bir mal olması gerekir.
Değİş-tokuş yapılan
her iki malın da kıymetli olması gerekir. Bu şarta binan necis ve haram olan
mallar bu hükümden istisna edilmiştir. Bu bakımdan İçki, murdar hayvan, kan,
tezek, köpek ve benzerlerinin satılması veya mal karşılığında verilmesi
haramdır. Bunun delili Cabir b. Abdullah'ın rivayet ettiği şu hadîstir:
Rasûlullah fetih yılı Mekke'de iken 'Allah ve Allah'ın Rasûlü şarabın,
meytenin, domuzun, putların alınmasını ve satılmasını haram kıldı' buyuruyordu.
Kendisine 'Ey Allah'ın Rasûlüî Ölmüş murdar hayvanın iç yağı hakkında ne
buyurursunuz? Ölü hayvanların iç yağları ile gemiler cilalanır, deriler
yağlanır, insanlar da (kandillerde yakar, mum yapar) ışıklanırlar'
denildiğinde, Rasûlullah 'Hayır, murdar yağı alıp satmayın, bu alışveriş
haramdır' buyurdu. Sonra Rasûluliah bunun ardından 'Allah yahudileri kahretsin.
Çünkü aziz ve celil olan
Allah, ölmüş hayvanın
yağlarını onlara haram kıldığında, bu yağları eritip satarak parasını yediler'
buyurdu.
Hadîste sözü geçen
hayvanların yağından maksat, sığır ve koyunların yağıdır. Nitekim bu,
En'am/146 ayetinde zikredilmiştir.
Ebu Mes'ud el-Ensarî
Rasûlullah'ın, köpek pahasından, zina kazancından, kahinlik ücretinden
nehyettiğini rivayet etmiştir.
İçine necis bîr madde
düştüğünde temizlenmesi mümkün olmayan sirke, süt, sıvı yağlar ve benzeri
maddeler de alınıp satılmaz. Ancak içine necis bir madde düştüğünde
temizlenmesi mümkün olan maddeleri alıp satmak caizdir. Çünkü bunlar temiz mal
hükmündedir.
c. Satılan (değiş-tokuş) yapılan malın
karşılığı, kendisinden şer'an ve örfen yararlanılan birşey olmalıdır.
Yani bu malın şer'an
mubah olması, örfen de yararlı bulunması gerekir. Bu bakımdan haşeratı veya
eziyet verici ve kendilerinden yararlanılmayan hayvanları satmak caiz değildir.
Kendilerinden şer'an yararlanılması caiz olmayan lehv (oyun) aletlerinin
satılması da yasaktır. Çünkü mal veya para vererek yararı olmayan birşeyi
almak, malı zayi etmek anlamına gelir. Hz. Peygamber, malı zayi etmekten
nehyetmiştir.
Avlanmak için
kaplanın, savaş için filin, bekçilik yapması için maymunun, bal için
batanlarının ve benzerlerinin alınıp satılması caizdir. Çünkü bunlarda örfün
kabul ettiği bir yarar olduğu gibi, bunları alıp satmak şer'an da caizdir;
bunların hiçbiri hakkında -köpek hakkında olduğu gibi- özel bir hüküm varid
olmamıştır.
Satılan mal veya
satılan malın bedeli oiân para akid esnasında işe yaramaz da ileride işe
yarayacaksa alınıp satılabilir. Meselâ akid esnasında işe yaramayan, fakat
ileride işe yarayacak olan at yavrusunu alıp satmak ve mal karşılığında vermek
caizdir.
d. Satılan malın ve karşılığının teslim
edilmesi kudret dahilinde olmalıdır.
Satılan malın veya
karşılığının teslim edilmesi kudret dahilinde olmazsa, akid sahih olmaz-: Buna
binaen kaybolan bir otomobili, havadaki bir kuşu, sudaki balığı ve bu tür
şeyleri satmak caiz değildir. Çünkü bunlan teslim etmek satıcının kudreti
dahilinde değildir. Gasbedilen bir malı satmak da caiz değildir, fakat malı
gasbeden kişi bizzat müşteri ise veya müşteri gasbedilen malı gasbeden kişiden
alabilecek güçteyse, gasbedilen malı satmak caiz olur. Ancak bu mal, taksimi
kabul etmeyen cinsten olmalıdır; yani taksim edildiği takdirde kıymeti
düşecekse veya yararlanılmayacak hale gelecekse -meselâ bir kitap, bir piliç,
küçük bir ev gibi-o malı satmak ve almak caiz olmaz, çünkü bu alıcı açısından
malı zayi etmek olur ki bu da yasaklanmıştır. Ancak malın muayyen olmayan bir
parçasını satmak caizdir.
Çünkü bu durumda
alıcının, malı taksim etmeye hakkı yoktur; sahipleri o
maldan sıra ile yararlanırlar.
e. Akid
yapan kişi satüğı malın sahibi veya sahibinin velîsi olmalıdır.
Mal sahibinin, malını
satma veya malıyla birşey satın alma yetkisine sahip olması nedeniyle
alışverişi sahihtir. Çünkü şeriat onun, malı üzerindeki tasarrufunu geçerli
kabul etmiştir. Velî veya vâsi de velayeti altında bulunan kişilerin mallarım
satabilir veya o mallarla birşey satın alabilir. Çünkü hem mal sahibi, hem de
vekil mal Üzerinde hâkimdir. Mal sahipleri, bizzat malları üzerine vekil tayin
edebilirken, velîleleri, vâsileri ise şeriat mal üzerine Hâkim kılmıştır. Bu
bakımdan kişinin malda -satmak veya almak gibi- hâkimiyeti yoksa -buna
fakihlerin örfünde fuzuli denir-onun tasarrufu geçerli olmaz. Çünkü Hz.
Peygamber, alışverişin ancak mülkünde olan bir mal. ile olabileceğini
söylemiştir. Bu hükümden şu durum
istisna edilmiştir: Kişi, mirasçısı olduğu kimsenin -yaşadığı zannıyla- malını
satsa ve fakat akid sırasında o kişinin ölü olduğu ortaya çıksa satış tashih
edilir ve gerekli hususiyetler o kimsenin üzerine terettüb eder. Çünkü zannınin
hatalı olduğu anlaşılmıştır. Oysa o tasarruf ettiği malın gerçekte mâlikidir ve
mal fuzuli değildir. Alışverişte durumun hakikatine İtibar edilir, zannî
oluşuna değil.
f. Satılan
mal, hem satan hem de alan tarafından bilinmelidir.
Bu bakımdan satılacak
birşey veya satın alınan mala karşılık verilecek şey, satıcı ve alıcı
tarafından veya onlardan biri tarafından bilinmiyorsa, bu da insanları
genellikle hataya sürüklüyorsa bey'ul-garar olur. Bey'ul-garar'in yasak
olduğunu belirtmiştik. Öyleyse akid yapan kişilerden biri veya ikisi tarafından
bilinmeyen bir malın satın alınması veya satılması caiz değildir. Sözgelimi
birşeyi '1000'e karşılık satıyorum' demek sahih değildir; zira '1000' ile neyin
miktarının kastedildiği belirtilmemiştir. Ancak örfte bu ifade geçerli ise
(yani '1000'e karşılık' dendiğinde, [meselâ 'bir binliğe...' vb.] muayyen bir
miktar anlaşıhyorsa)
lafız o örfle tayin
olunur. Ancak kişi herhangibir eşyayı veya evi 'Falan adam eşyasını veya evini
kaça sattıysa, ben-de o fiyata sattım' dese, satıcı ve alıcı da o evin veya
eşyanın kaç liraya satıldığım bilse,
yine de akidîeri sahih olmaz.
Şu aşağıdaki meseleler
doğrultusunda bir bilgi edinmek mümkündür.
ı. Satılacak
mal hazırda olup görünüyorsa, sıfatları veya miktarı belirtilmeden o malın
satılması caizdir. Meselâ hazırda olup görünen bir otomobili işaret edip
fiyatını soran bir kişiye, modelini, meziyet veya zaaflarını belirtmeden belli
bir fiyatla satmak caizdir. Yine hazırda olup görünen bir malı, 'şu fiyata
satıyorum' diyen kişinin satışı sahih olur. Çünkü müşahade, ilim yerine geçer.
ıı. Alıcı
ile satıcı akîdden önce malı veya malın karşılığı olan şeyi görseler ve aradan
bir müddet zaman geçse, malın veya malın karşılığı olan şeyin vasıflarını da
hatırlasalar mal veya malın karşılığı olan şey zamanın geçmesiyle bozulmayacak
-meselâ elbise ve ev gibi- mallardan ise, akidden önceki görmek yeterli;
alışveriş ise sahih olur. Ancak akidden önce görülen mal veya malın karşılığı
olan şey, o geçen zaman içerisinde bozulacak mallardan ise akidden önceki
görmek yeterli olmaz.
ııı. Malın bir kısmını
görmek, tamamını görmeye gerek bırakmıyorsa, o malın satılması caizdir. Meselâ
kişi alacağı kumaşın bir parçasını görürse, kumaş sahibinin o kumaşın tümünü
satması caizdir. Alacağı eşyaların.numunesini görmek de bunun gibidir.
iv. Kavun,
nar, yumurta gibi yiyeceklerin koruyucu dış kabuğunu görmek yeterlidir.
Olgunlaştığı takdirde
cevizin, bademin kabuğunu görmek de yeterli olur. Çünkü bu kabukların onların
üzerinde kalması maslahat gereğidir. Dış kabuğu ile yenilen yiyeceklerin
kabuğunun görülmesi yeterlidir ve onu o şekilde satmak da caizdir.
Satılan malın ve
bedelinin bilinmesine bağlı olan şartlardan biri de -eğer borca verilmişse-
borcun ne zaman ödeneceğinin bilinmesidir. Meselâ bir malı hasad zamanı ödenmek
üzere veya falan adam seferden döndüğünde ödenmek üzere satmak sahih olmaz.
Rehin ve kefil gibi tevsikin vesilelerini bilmek de böyledir. Meselâ rehin veya
kefil belirlenmeden 'Şu malı rehin veya kefil tayin etmek şartıyla sana satıyorum'
denirse, satış akdi sahih olmaz, çünkü rehin veya kefil belli değildir. Bu
durumda 'Falan adamı bana kefil olarak getirmek veya falan malı bana rehin
vermek şartıyla sana şu malı satıyorum' demek gerekir.
Satılan Malı
ve Tazminatını Kabul Etmek
Rükün ve şartlar
tahakkuk eder de satış akdi tamam olursa, satılan mal da hâlâ satanın elinde
ise, tazminat ona aittir; yani o mal telef olursa veya satan kişi onu telef
ederse, alışveriş feshedilir; alıcının herhangi bir-şey ödemesi gerekmez, eğer
malın parasını ödemişse geri alır. Alıcı, malı aldıktan sonra o mal telef
olursa, zarar alıcıya aittir.
Alıcının malı aldığı,
malın durumuna göre belirlenir. Alınan mal elbise, kitap v.s. gibi menkul
mallardan ise alıcının eline almasıyla, otomobil, binek hayvanı gibi mallardan
ise nakledilmek suretiyle, ev, arazi gibi gayr-i menkul mallardan ise
tahliyesiyle, yani mal sahibinin müşteri ile .mal arasından çekilmesiyle
alışveriş akdi gerçekleşmiş, aiıcı malını almış olur. Kısacası alıcının malı
teslim almasına ve tasarruf etmesine mani olan engellerin ortadan kalkmasıyla,
müşteri malı almış sayılır; bundan sonra mala gelen bir zarar alıcıya aittir.
Satılan ev ise, anahtarını vermek suretiyle teslim edilir. Bir malın
kabzedilmesi satanın iznine bağlıdır, çünkü asıl olan o malın onun mülkü
olmasıdır.