KEFARETLER.. 2
Kefaretin
Meşruiyeti 2
Kefaretin
Teşrî Kılınmasının Hikmeti 2
Kefaret
Çeşitleri 2
A)
Ramazan'da Cinsî Münasebet
Nedeniyle Orucu Bozmanın Kefareti 2
Ramazan'da
Cinsî Münasebette Bulunmanın
Kefareti Kime Vacib Olur?. 3
Kefareti Eda Ederken Niyet Etmek. 3
Kefaretle Beraber Kazanın da Vacib Olması 3
Cima
Yapmak Suretiyle Ramazan
Orucunu İfsad Eden Kişiye, Kefaretin
Vacib Olduğunun Delili 3
B)
Orucunu Aynı Sene
İçinde Kaza Etmeyen
Hastanın ve Seferinin Kefareti 3
C) Oruç Tutamayan Yaşlı Kişinin Kefareti 4
D) Hamile ve
Emzikli Kadının Kefareti 4
E)
Haccın Kefaretleri 4
F) Yemin
Kefareti 5
G) Nezr Kefareti 5
H) Zıhar
Kefareti 6
I) Adam
Öldürmenin Kefareti 6
Kati İçin
Kefaretin Vacib Olduğunun Delili 6
İ) Hadd Cezası
Suçun Kefaretidir 7
Ahvâl-i
Şahsiyye. 7
Kefaret kelimesi, küfr
kökünden gelir; 'kapatmak ve örtmek' anlamındadır. Kefaret kelimesi, bu. ismi,
günahı örttüğünden ve Allah'tan bir hafifletme olduğundan ötürü almıştır.
Kefaretin ıstılahı
mânâsı, özel şartlarıyla beraber köle âzad etmek, oruç tutmak, sadaka vermek
gibi fiilleri yapmaktır.
Kur'an ve Sünnet
kefaretin meşru olduğunu bildirmiştir.
Bunun (kasden
ettiğiniz yemini bozmanızın) kefareti, aile efradınıza yedirmekte olduğunuz
yiyeceklerin ortalamasından on fakire yedirmek...
(Mâide/89)
Hacca gitmelerine mani
olunanlar hakkında da Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Eğer bunlardan (hac ve
umreyi tamamlamaktan) ahkonulursanız,
kolaylıkla elde
edeceğiniz bir kurban (kesin).
(Bakara/196)
Bir mü'mini kazaen
öldüren kişi hakkında da Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Kim bir mü'mini
yanlışlıkla öldürürse, (kefaret olarak) mü'min bir
köle âzad etmesi (...)
farzdır.
(Nisa/92)
Zıhar yapanlar
hakkında da şöyle buyurmaktadır:
Kadınlara zıhar yapıp
ayrılmak isteyen, sonra da sözlerini geri alanlar, hanımlanyla temas etmeden
önce bir köle âzad etmelidirler.
(Mücadele/3)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Nezr'in kefareti,
yemin kefaretidir.
Kim birşeye yemin eder
de yemin ettiği şeyin gayrisini yemin edilenden daha hayırlı görürse, yemini
için kefaret versin ve o daha hayırlı olan şeyi yapsın.
Kefaretler, insanın
fiillerinde meydana getirdiği delikleri kapatan şeylerdir; yani insanın
bozduklarını tamir, yanlışlıkla yaptıklarını da ıslah eden fiillerdir. Bu
bakımdan kazaen öldürmenin kefareti, öldürdüğü kimsenin yerine bir köle âzad
ederek toplumdan eksilttiğini tamamlamaktır; zira kölelik hüküm bakımından,
herşeyden daha fazla ölüme benzemektedir. Kefaret olarak fakirleri doyurmada
da insanları açlık, çaresizlik ve mahrumiyetlerden kurtarmak sözkonusudur. Oruç
da nefsi günah kirlerinden temizlediği için kefaret olarak emredilmiştir. Hem
oruç, hem de diğer kefaretler insanın
derecesini yükseltir, onu
münkerâttan uzaklaştırırlar.
Meselâ zıhar
kefaretini örnek olarak verebiliriz. Zıhar yapan kişi, karısını annesine
benzeterek bir tür iftira etmiş sayılır. İşte zıhar kefareti hem bu günahı, hem
de yeminini yerine getirmediği için kazandığı günahı siler.
İşte kefaretler, elden
kaçan iyilikleri, tekrar celbetmenin bedeli olduğu gibi, düşülen hata ve
günahları tamir edip silmekte ve Allah'a götüren ukarrub kapılarını açmaktadır.
Allah hakikati daha. iyi bilir.
Kefaretleri burada
tafsilatlı olarak ele alacağız. Her ne kadar bir kısmını ilgili konularda
zikretmiş ve bir kısmını da ileride zikredeceksek de okuyucu için müstakil bir
bölümde kefaret konusunu ayrıntılı olarak bir araya toplamanın daha yararlı
olacağını düşündük. Tevfik Allah'tandır.
Ramazan'da cinsî
münasebette bulunarak orucu bozmanın kefareti şöyledir:
1. Erkek
veya kadın mü'min bir köle âzad etmek.
Kefaretin sahih olması
için kölede bulunması gereken birtakım şartlar vardır:
a. Mü'min olmak.
b. Körlük, felç gibi çalışmaya mâni olacak
kusurlardan salim olmak.
' Eğer köle yoksa veya
âzad etmeye güç yetmiyorsa, peşpeşe 2 ay oruç tutmak farz olur. Eğer oruç
tutmaya da güç yetmezse, 60 fakiri doyurmak vacib olur.
Bunlar zikrettiğimiz
tertibe göre yapılmalıdır. Çünkü köle âzad etmeye gücü olan kişi, oruç tutamaz,
oruç tutmaya gücü yeten kişi de 60 fakiri doyuramaz.
Fakat bunlardan
hiçbirini yapamazsa, kefaret kişinin zimmetinde sabit olarak kalır. Bunlardan birini yapacak duruma geldiğinde
ise hemen onu yerine getirmesi gerekir.
Ramazan'da cinsî
münasebette bulunarak orucu bozmanın kefareti kocaya vacib olur. Kadın oruçlu
olsa bile ona kefaret vacib olmaz. Çünkü bu- günahın esas sorumlusu
erkektir. Bundan ötürü kefaret erkeğin
üzerine vacib kılınmıştır.
Bu kefaretin vacib
olması için şu şartların bulunması gerekir:
a. Oruçlu olduğunu bilerek cima etmiş olması
b. Ramazan'da oruçluyken cima yapmanın haram
olduğunu bilmesi
c. Sefer veya hastalık nedeniyle oruçlu olmaması
Bu bakımdan unutarak
veya haram olduğunu bilmeyerek veya Ramazan orucu dışındaki bir oruç esnasında
yapmak veya sefer ve hastalık gibi bir özür nedeniyle orucu bozmak kefareti
gerektirmez. Bu gibi durumlarda sadece kaza gerekir.
Kefareti eda ederken
niyet etmek farzdır. Eğer köle âzad ediyorsa 'Bu köleyi,
ifsad ettiğim Ramazan orucunun kefareti
olarak âzad ediyorum' demelidir. Çünkü bu, zekât ve oruç gibi malî ve bedenî
bir vecibedir, sahih olması için de niyet şarttır. Çünkü ameller ancak niyetlere göredir. Bu
bakımdan kefaret eda edilirken mutlak olarak köle âzad etmeye veya 2 ay oruç
tutmaya veya 60 fakiri doyurmaya niyet etmek yeterli olmaz. Çünkü bunlar, bazen
nezr için de yapılabilir. Bu bakımdan tayin suretiyle 'Şu orucun kefaretidir'
demek gerekir.
Ramazan orucunu cinsî
münasebette bulunmak suretiyle ifsad eden kişiye, cinsî münasebetin sayısınca
kefaret ve kaza gerekir. İki gün cinsî münasebette bulunmuşsa, iki kefaret ve
iki gün kaza gerekir. Üç gün cinsî münasebette bulunmuşsa, üç gün kaza ve üç
kefaret gerekir.
Cinsî rhünsebette
bulunarak Ramazan orucunu ifsad eden kişiye, kefaretin vacib olduğunun delili,
Ebu Hüreyre'nİn rivayet ettiği şu hadîstir: "Hz. Peygamber'e birisi geldi
ve 'Helak oldum ey Allah'ın Rasûlü' dedi. Hz.
Peygamber 'Seni helak
eden nedir?' diye
sordu. O kimse 'Ramazan'da (oruçlu iken) zevcemle
cinsî münasebette bulundum' dedi. Rasûlullah 'Bir köleyi hürriyete kavuşturacak
birşey bulabilir misin?' dedi. O zât 'Hayır, bulamam' dedi. Rasûlullah 'Öyleyse
peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin?' dedi. Adam 'Hayır, buna muktedir olamam
(hem ben bu felâkete oruç yüzünden
uğramadim mı?)' dedi.
Rasûlullah 'Altmış yoksulu
doyuracak karşılığı bulabilir misin?' dedi.
(...) Sonra o zât oturdu. Derken Hz. Peygamber'e içi hurma ile dolu (15
sâ' alabilen) bir sepet getirildi. Hz. Peygamber o zâta 'Bunu (al da) sadaka
olarak ver' buyurdu. O kimse 'Benden fakir bir yoksula mı vereceğim? Medine'nin
karataşlı iki tarafı arasında buna benim ailemden daha muhtaç bir ev halkı
yoktur* dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber azı dişleri görülünceye kadar güldü.
Sonra o kişiye 'Haydi hurmayı götür de kendi ailene yedir' buyurdu".
Âlimler, yedirmeye
gücü yeten kişiye, onu ailesine yedirmenin caiz olmadığını, hadîste zikredilen
durumun ise sadece o sahabîye mahsus olduğunu söylemişlerdir. Diğer kefaretlerde
de aynı durum sözkonusudur.
* Sefer veya hastalık
nedeniyle Ramazan orucunu tutamayan kişinin, aynı sene içinde onu kaza etmesi
vacibdir.
İçinizden biri (oruç
ayına erişir de) hasta veya sefer halinde bulunursa, tutamadığı günler
sayısınca diğer günlerde (oruç tutsun). (Bakara/184)
Şayet kişi tutamadığı
günleri, ikinci Ramazan'a kadar kaza etmezse günahkâr olur ve kefaret vermesi
gerekir. Bu da tutmadığı her gün için bir fakiri doyurmaktır. Eğer üçüncü veya
dördüncü senenin Ramazan'ın-da da kaza etmezse, kefaret senelerin tekerrürü ile
tekerrür eder. Ancak ikinci senenin Ramazan
ayı geldiği halde
özürü devam ediyorsa, kaza'dan başka
kefareti yoktur. Kaza
etmeden önce ölürse mesul değildir.
Fakat kaza etme fırsatı bulduğu halde kaza etmeden ölen kişinin,
velisinin onun yerine kaza etmesi mendubtur. Eğer velisi bunu yapmazsa, ölenin
malından kefaret olarak her gün için 1 müdd yiyecek vermek farz olur.
Bunun delili, İbn
Ömer'den rivayet edilen şu haberdir:
Kim bir ay oruç kazası
olduğu halde ölürse, onun malından her gün için bir fakirin doyurulması
gerekir.
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Kim üzerinde oruç
borcu varken ölürse, ölünün velisi ölüye niyâbe-ten oruç tutabilir.
Oruç tutmaya gücü
yetmeyen yaşlı kişi, her gün için bir fakiri doyurmak zorundadır. Bundan başka
herhangibir yükümlülüğü yoktur.
Bunun delili, Atâ'nın
şu rivayetidir: "İbn Abbas, Bakara sûresinin 184. ayetini okudu ve 'Bu
ayet neshedilmemiştir. Bu ayet yaşlı erkek ve kadınlar hakkındadır. Bunlar oruç
tutmaya güç yetiremezler, her gün için bir fakiri doyururlar' dedi".
Hamile veya emzikli
kadın, çocuğu için endişelendiğinde oruç tutmayabilir. Daha sonra tutamadığı
oruçları kaza eder her gün için bir fakir doyumu kefaret verir.
Hamile veya emzikli
kadın, çocuğundan Ötürü değil de kendisi için endişelenip oruç tutmazsa, sadece
kaza eder. Ayrıca kefaret vermesi gerekmez.
Haccın kefaretleri beş
kısma ayrılır;
1. Takdir
edilen kurban.
Bu, haccın
yaciblerinden biri terkedildiğinde olur. Meselâ mîkat yerini ihramsız geçmek
veya cemrelere taş atmak gibi bir vacibi terkeden kişiye, bir koyun veya sığır
ve devenin 1/7'ine ortak olarak onlardan birini kurban etmek düşer. Eğer
bunları yapamazsa, 3 gün hac'da, 7 gün de memleketine döndükten sonra olmak
üzere 10 gün oruç tutması gerekir. Temettü kurbanı, Arafat'ta vakfe'ye durmayı
terkedip umre yapmak için tahallül eden kişinin kestiği kurban da bu kısma
dahildir.
Hac zamanına kadar
umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolaylıkla elde edebileceği bir kurbanı
kessin. Fakat bunu bulamayan kimse, 3 gün hac'da, 7 gün de memleketine
döndüğünde olmak üzere 10 gün oruç tutsun. (Bakara/196)
2. Muhayyer olarak takdir edilen kurban.
Bu, tırnak kesmek, kıl
kesmek, dikişli elbise giymek gibi hac'da yapılması mahzurlu olan şeyleri yapan
kişiye vacib olur. Bunlardan her-hangibirini yapanlara bir koyun kesmek veya
kurban edilecek deve veya sığıra ortak olmak veya harem halkından altı kişiyi
doyurmak vacib olur. Bu buğday veya arpadan olmak üzere her fakire yarım sa'
verilir. Bu kefaretin vacib olması için, üç kıl veya üç tırnağı kesmek
yeterlidir.
Bu kefaretlerin
delili, şu ayettir:
Kurban yerine
varmadıkça başlarınızı traş etmeyin. Sizden kim hasta olur veya başında eziyet
verici bir durum bulunur da traş olursa, buna karşılık oruçtan veya sadakadan
ya da kurbandan bir fidye versin. (Bakara/196)
Ayetteki kurban
yerinden maksat Mina'dır. Kurban kesme vakti ise Zilhicce ayının onuncu
gününden başlayıp teşrik günlerinin sonuna, kadar devam eder.
Bu ayet Ka'b b. Ucre
hakkında nazil olmuştur. Bu zât şöyle rivayet ediyor: "Hz. Peygamber,
Mekke'ye girmeden önce Hudeybiye'de iken gelip yanıma durdu. Benim başımdan bitler dökülüyordu. Rasûlullah 'Haşerelerin sana eziyet mi
veriyor?' dedi. Ben 'Evet' dedim. 'Öyle ise saçını traş et de 6 fakir arasında
1 farak taamı tasadduk et (1 farak 3 sâ'dır),
yahut 3 gün 'oruç tut veyahut da bir
hayvan kurban et' buyurdu".
3. Muayyen
ve muaddel olan kurban.
Bu, kişi hac veya umre
için ihrama girdiğinde, av hayvanı öldürmekle vacib olan bir kurbandır. Ayrıca
bu kurban, ihramsız olarak Harem dahiline giren kişiye de vacib olur.
Bir av hayvanı öldüren
kişiye, öldürdüğü hayvanın benzeri bir hayvan kurban etmek vacib olur ya da o
hayvanın bedeli tutarınca fakirlere yemek vermelidir veya her müdd için 1 gün
oruç tutmalıdır.
Avlanan hayvanın
benzeri, evcil hayvanlar arasında yoksa, kişi yemek yedirmek ile oruç tutmak
arasında muhayyerdir. Ancak Harem dahilinde güvercin cezası, bir koyun kurban
etmektir.
Bu kefaretlerin delili
şu ayettir:
Ey iman edenler!
İhramda iken av öldürmeyin! Sizlerden avı kasden öldürenin cezası, (evcil
hayvanlardan) onun benzeri (dengi)dir. Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu
cezayı sizden iki adaletli kişi hükm(edip tayin) edecektir. Veya (cezası),
fakirlere yedirmek suretiyle kefaret vermektir. Veya onun dengi oruçtur.
Yaptığının ağırlığını tatsın (önemini anlasın) diye (bu kefaret gerekli
kılınmıştır). Allah daha önce olanı affetmiştir. Kim bu işi yapmaya dönerse,
Allah ondan intikam alır (yaptığının cezasını çektirir). Allah azizdir ve
intikam sahibidir. (Mâide/95)
4. Muaddel
ve müretteb kurban.
Bu kurban, ihsar
suretiyle vacib olan kurbandır. Bu bakımdan ihrama girdikten sonra hac
yapmaktan menedilen kişi bulunduğu yerde bir koyun keserek tahallül etmelidir.
Daha sonra saçının tamamını veya bir kısmını kesmelidir. Eğer kesecek kurban bulamazsa,
kurbanın bedeli nis-betinde yiyecek alıp fakirlere dağıtmalıdır. Buna da gücü
yetmezse her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
Hac ve umre'yi Allah
için tamamlayın! Eğer bunlardan alıkonu-lursanız, kolaylıkla elde
edebileceğiniz bir kurban (kesin!) (Bakara/196)
Hz. Peygamber, ihrama
girdiği halde müşrikler onun umre yapmasına mani olmuşlardı. Hz. Peygamber de
Hudeybiye de tahallül etti. Önce kurban kesti, sonra da traş oldu.
Kurban yerine
varmadıkça başlarınızı traş etmeyin. (Bakara/196)
Fakat koyun kesmekten
ve yemek yedirmekten aciz olan kişi oruç tutar ve saçını da oruçtan sonra traş
eder.
5. Müretteb
ve aynı zamanda muaddel kurban.
Bu kurban, birinci
ihlâlden önce cinsî münasebette bulunan kişiye vacib olur. Bu durumdaki
kişinin, bir deve kesmesi, deve kesemezse bir sığır kesmesi, sığır da kesemezse
yedi koyun kesmesi vacibdir. Bunları bulamazsa devenin fiyatı nisbetinde
yiyecek alıp Harem dahilindeki fakirlere dağıtması gerekir. Buna da güç
yetiremezse, her müdd için 1 gün oruç tutması gerekir. Kurban kesmek veya yemek
yedirmek harem'de olmalıdır. Oruç ise harem dışında da tutulabilir.
Kurbanlardaki tertib ile maksat, birincisini yapamayan kişinin ikinciye
geçebilmesidir. Muhayyerlik ise kişiye havale edilmiştir. Takdir'e gelince,
tertibi veya takdiri kendisine biçilen bedeli şeriatın belirlemesidir.
Mukabili tâdil'dir. Tâdil ise kişinin o hususta daha kuvvetliyle mesul
tutulması ve değer itibariyle başka birşeye dönebil mesidir.
Bu hususta daha
fazla açıklama Haccı İhlâl Etmek bahsinde yapılmıştır.
Yemin-i gamvs veya
başka bir yeminden ötürü, kefaret vermek zorunda kalan kişi şu üç şık arasında
muhayyerdir:
1. Mü'min bir köle âzad etmek.
2. Ailesine
yedirdiği yemeğin ortalamasından on fakiri doyurmak.
3. On fakiri giydirmek.
Bu üç şıktan birine
gücü yetmezse, üç gün oruç tutmalıdır. Orucun peşpeşe tutulması şart değildir.
Bu kefaretin delili şu
ayettir:
Allah, sizi katıksız
olarak ağzınızdan çıkan yeminlerinizden ötürü cezalandırmaz. Fakat sizi kasden
ettiğiniz yeminlerden ötürü muahaze eder. Bunun (kasden ettiğiniz yemini
bozmanızın) kefareti, aile efradınıza yedirmekte olduğunuz yiyeceklerin ortalamasından on fakire yedirmek veya onları
(on fakiri) giydirmek ya da (mü'min) bir köle âzad etmektir. Bunları bulamayan
(yapmaya gücü yetmeyen) kimse(nin kefareti) ise üç gün oruçtur. İşte yemin edip
bozduğunuz takdirde yeminlerinizin kefareti budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah
size ayetlerini böylece açıklar ki şükredesiniz.
(Mâide/89)
Kefareti vacib olan
nezr, nezr-i leccac'dır. Meselâ kişinin husumet ve öfkeyle 'Eğer seninle
konuşursam, Allah için üzerime bir hac vacib olsun' demesi böyledir. Bu tür
nezr, şartı tahakkuk ettiğinde kişiye vacib olur. Bu da ya hacca gitmek veya
kefaretini yerine getirmektir. Kefareti de mü'min bir köle âzad etmek veya on
fakiri ctoyurmak veya on fakiri giydirmektir. Kişi bunları bulamazsa üç gün
oruç tutması gerekir. Bunun delili yemin'in kefareti konusunda geçmişti. Diğer
yemin çeşitlerinde de kişinin kendine vacib kıldığı şeyi -şartı oluştuğunda-
yerine getirmesi gerekir. Başka birşey onun yerine geçmez.
Nezr-i leccac'ın
kefareti gerektirdiğinin delili şu hadîstir:
Nezr'in kefareti,
yemin kefaretidir.
Zıhar, sırt anlamına
gelen zahir kökünden gelir. Zıhar'ın ıstılahı mânâsı, kişinin hanımını
annesine veya kızkardeşine benzetmesidir. Meselâ kişinin hanımına 'Sen bana
annemin sırtı gibisin' demesi zihar'dır. Cahi-liyye döneminde Araplar, zıhar'ı
talak gibi görürlerdi. Fakat İslâm, zıhar'ın üzerine talak'tan başka hükümler
bina etti. Burada sadece zıhar'ın kefaretinden bahsedecek, diğer hükümlerini
ise zıhar bahsinde beyan edeceğiz.
Kişinin, hanımını
annesine veya başka bir mabfemine benzetmesi olan zıhar ibaresini söyleyen
kişinin durumuna göre hüküm değişiklik ar-zeder. Eğer bu ifade ile talak
kasdedilmiş olursa, zıhar hükmü talak'ın hükmüne dercedilir. Eğer bununla talak
kasdedilmemiş ise bu durumda kişinin sözüne itibar edilir ve kendisine kefaret
vacib olur.
Zıhar'ın kefareti;
mü'min bir köle âzad etmek veya peşpeşe iki ay oruç tutmak veya altmış fakiri
doyurmaktır. Kefaret bu tertibe göre eda edilmelidir. Kefaret eda edilmeden,
eşiyle münasebet kurması kişiye helâl olmaz.
Zıhar kefaretinin
vacib olduğunun delili şu hadîstir: Evs b. Samit'in hanımı Hz. Peygamber'e
gelerek kocasını şikayet etti. Kocasının kendisine zıhar yaptığını söyledi. Hz.
Peygamber 'Sanırım sen ondan boşanmış oldun' deyince, kadın 'Ey Allah'ın
Rasûlü! Benim küçük çocuklarım var. Eğer onları bana verirseniz açlıktan
ölürler, kocama terkedersem de zayi olurlar1 dedi. Kadın bu hususta Hz.
Peygamber ile tartıştı. Hz. Peygamber ise 'Sanırım sen boşanmış oldun' sözünü
tekrar etti ve bunun üzerine şu ayetler nazil oldu:
(Ey Rasûlüm!) Kocası
hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan o kadının sözünü Allah
kabul etmiştir. Allah ikinizin de konuşmasını işitti. Zira Allah işiten ve
görendir, içinizden hanımlarına zıhar.yapanların hanımları onların anneleri
değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğurup dünyaya getiren
kadınlardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Fakat Allah
affedici ve bağışlayıcıdır. Kadınlara zıhar yapıp ayrılmak isteyen, sonra da
sözlerini geri alanlar, hanımlarıyla temas etmeden önce bir köle âzad
etmelidirler. Size öğütlenen
budur. Allah, bütün yaptıklarınızdan
haberdardır. Kim (âzad edecek bir köle) bulamazsa, (onun kefareti), hanımıyla
birleşmeden önce iki ay oruç tutmaktır. Kimin
gücü buna yetmezse
altmış fakiri doyurmak (o
kişinin kefaretidir). Bu emir
Allah'a ve Peygamber'e inanmanız içindir. Allah'ın hududu bunlardır. Kâfirler için şiddetli bir azap vardır.
(Mücadele/1-4)
I) Adam Öldürmenin
Kefareti
Öldürülmesi haram olan
bir kişiyi öldürene kefaret vermesi farz olur. Bu kefaret Allah'ın hakkı
olduğundan, öldürülen kişi yanlışlıkla öldürülse de, maktulün velileri katili
bağışlasalar da, katil çocuk da olsa kefaret va-cibdir. Bunun kefareti, mü'min
bir köle âzad etmektir. Şayet köle âzad edilemezse peşpeşe iki ay oruç
tutulması gerekir. Oruç tutmaya güç yetirilemezse, oruç yerine yemek yedirmek
vacib değildir. Çünkü bu hususta herhangibir nass yoktur. Bu durumda kefaret
onun zimmetinde kalır. Köle âzad etmeye veya oruç tutmaya gücü yetince kefareti
eda eder.
Bu kefaretin vacib
olduğunun delili şu ayettir:
Bir mü'minin diğer bir mü'mini öldürme yetkisi
yoktur. Ancak yanlışlıkla .olması
müstesna! Kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse, (kefaret olarak) mü'min bir
köle âzad etmesi ve öldürülenin ailesine de teslim edilecek bir diyetin
verilmesi farzdır. Meğer (öldürülenin varisleri o diyeti sadaka olarak)
bağışlamış olsunlar. (Bu takdirde diyet düşer). Eğer yanlışlıkla öldürülen,
mü'min olup size düşman olan bir kavimdense o takdirde (diyet yoktur. Sadece)
bir mü'min köleyi âzad etmek lâzımdır.
Eğer öldürülen, sizinle aralarında
sözleşme bulunan bir kavimden ise onun aile efradına teslim edilen bir diyetle
beraber mü'min olan bir köleyi âzad etmek lâzım gelir. Kimin gücü bunlara
yetmiyorsa, ona peşpeşe iki ay oruç tutması farzdır ki Allah tarafından tevbesi
kabul edilsin. Allah bilendir ve hikmet sahibidir. (Nisa/92)
Kazaen öldürmede
kefaret vacib olduğuna göre, kasden öldürmede kefaretin vacib olması daha
evladır.
Vasile b. Eska şöyle
rivayet etmiştir: Biz insan öldürmek suretiyle ateşe hak kazanmış bir dostumuz
hakkında Rasûlullah'a gitmiştik. Rasûlullah bize şöyle buyurdu:
O arkadaşınız nâmına
bir köleyi hürriyete kavuşturun. Çünkü âzad ettiğiniz o kölenin herbir uzvu karşılığında
Allah arkadaşınızın bir azasını ateşten âzad eder.
Dinde cezası tayin
edilen kati, hırsızlık, zina, zina iftirası, içki içmek gibi haramları işleyene
hadd cezası tatbik edildiğinde, bu ceza o suçun dünyadaki kefareti olur.
İsterse suç işleyen kişi tevbe etmemiş olsun. Bu suçtan ötürü Allah o kişiyi
ahirette cezalandırmaz.
Hadd cezasının, o
suçun kefareti olduğunun delili, Ubade b. Samit'ten rivayet edilen şu hadîstir:
Biz bir mecliste Rasûlullah'la beraber bulunuyorduk, şöyle buyurdu:
Allah'a (ibadette)
hiçbir şeyi ortak kılmamak, zina etmemek, hırsızlık yapmamak, haklı olmak
müstesna Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmemek üzere bana biat edeceksiniz.
İçinizden sözünde duran olursa ecr ve mükâfatı Allah'ın fazl u keremindedir. Bu
dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa, bu
ceza ona bir kefarettir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah örterse
işi-Allah'a kalır; isterse onu affeder, dilerse ona azap eder.
Ubade der ki; 'Biz de
bu şartlar üzere ona biat ettik1. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.-
Kim şer'î bir cezayı
(gerektiren bir suç) işler de cezası öne alınarak dünyada verilirse, Allah
ahirette kuluna cezayı iki kere vermekten daha adaletlidir. Kim şer'î bir ceza gerektiren
suç işler de Allah onu örter ve kendisini affederse, Allah'ın keremi, affettiği
birşeye dönmekten daha üstündür.
Allah herşeyi,
herkesten daha iyi bilendir.
Aile ve evlilikle
ilgili meseleleri yedi kısımda inceleyeceğiz.
1. Nikâh ve nikâhla ilgili meseleler ve
hükümleri
2. Talak (boşama), zıhar, ilâ ve lian
3. Nafakalar ve nafakalarla ilgili meseleler
4. Çocuğun bakım ve eğitimi ile ilgili meseleler
5. Emzirme ve hükümleri
6. Neseb ve neseble ilgili meseleler
7. Lakit ile ilgili meseleler ve hükümleri
Ahval-i şahsiyye'den
maksat, kişi ile ailesi arasındaki hallerdir. Buna ahval-i şahsiyye isminin
verilmesi yenidir. Biz bunu medenî ilişkiler anlamında kullandık. Medenî
ilişkiler, kişinin toplumun diğer bireyleriyle olan ilişkilerini ele alır ve
düzenler. Bu tanzim, aile ilişkilerini kapsamaz. Eskiden fakihler, aile ve
aileyle ilgili meselelerin tümünü kapsamak üzere tek bir isim -meselâ şahsî
haller- vermezler, bunların her bölümü için ki-tab'un-nikâh, kitab'ut-talak, kitab'un-nafaka,
kitab'ul-mehr, kitab'ul-feraiz gibi ayrı isimler verirlerdi.