KORKU NAMAZI 2
Korku
Namazının Mânâsı ve Meşruiyetinin Esası 2
Korku Namazının
Halleri 2
Birinci Hâl 2
I. Keyfiyet 2
II. Keyfiyet 2
İkinci Hâl 3
Korku
Namazının Meşruiyetinin Hikmeti 3
Namaz
Hiçbir Durumda Mükellefin
Üzerinden Düşmez. 4
Bu namazın mânâsı ve
meşruiyetinin esası şudur: Korku, emniyetin zıddıdır. Korku namazından maksat,
savaş durumunda kılınan namazdır. Bu namazın birtakım ruhsat ve kolaylıkları
vardır. Bu kolaylıklar cemaat için daha da fazladır. Bu ruhsat ve kolaylıklar
başka namazlarda bulunmazlar. Bu namazın meşru olduğunun delili ayet ve
hadîslerdir ki bunlar korku namazının hâl ve keyfiyetleri bahsinde
görülecektir.
Korku namazının savaş
durumuna nisbetle iki hâli vardır:
Bu hâl, sınırda ve
diğer yerlerde nöbet tutma ve düşmanla çarpışma halidir. Bu durumlarda korku
namazının şekli, bazı noktalarda normal namazdan daha değişik olur. Bu durum müslümanların devlet başkanının, ordu komutanının veya
vekilinin arkasında namaz kılmak istediklerinde meydana çıkmaktadır. Bu
durumdaki namazın meşruiyetine delil, şu ayettir:
(Ey Muhammedi) Onların
içinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman onlardan bir grup seninle beraber
namaza dursun ve silahlarını kuşansın. (Namaza duranlar) secdeye vardıkları
zaman diğerleri arkanızda sizi korusunlar. Namaz kılmayan başka bir grup gelsin
ve seninle beraber namaz kılsın. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler
isterler ki siz silah ve eşyanızdan gafil olasınız ki onlar da ani bir hücumla
üzerinize çullansınlar. Eğer yağmurdan ötürü size bir eziyet olursa veya hasta
iseniz silahlarınızı çıkarmanızda üzerinize günah yoktur. Bununla beraber
tedbirinizi alın. Şüphesiz ki Allah kâfirlere rüsvay
edici bir azap hazırlamıştır. (Nisa/102)
Ayette zikredilen
korku namazının bu şeklinin iki keyfiyeti vardır. Hz.
Peygamber bunları fiiliyle göstermiştir. Bu durum düşmanın bulunduğu mevkiye göre değişmektedir.
Fiilen savaşılmıyorsa,
düşman da kıble tarafında değilse ve müslü-manlar da namazı tek bir cemaatle kılmak istiyorlarsa imam,
onları iki dört veya daha fazla saf yaparak önlerine geçer. Eğer ordu iki safa
ayrılmışsa imam secdeye gittiğinde birinci saf da imam ile beraber secdeye
gider. Eğer ordu dört safa ayrılmışsa birinci ve ikinci saf imam ile birlikte
secdeye gider. Böylece secdeye gitmeyenler, secdeye gidenleri herhangibir saldırıdan korurlar. İmam kendisiyle beraber
secdeye gidenlerle ayağa kalktığında diğer saflar secdeye giderken ve imam
ikinci rekâtın kıyamında iken imam'a yetişirler. İmam üçüncü rekâtın secdesine
gittiğinde birinci rekâtın secdelerinde imamla beraber olanlar kıyamda kalıp
nöbet tutarlar, diğerleri imam ile beraber secdeye giderler. Sonra teşehhüd için hep birlikte oturup selâm verirler. Hz. Peygamber Asfan gazvesinde de
böyle yapmıştı. Korku namazını, bu gazveye benzer her durumda bu şekilde kılmak
sünnettir.
İbn Abbas şöyle rivayet ediyor:
'Hz. Peygamber tekbir aldı, halk da tekbir aldı. Hz. Peygamber ve bazıları rükûya
gidip sonra secde ettiler. Hz. Peygamber ve onunla
secdeye gidenler ikinci rekâta kalktılar. Bu defa ikinci saf Hz. Peygamber ile rükû ve secdeye gittiler. Böylece tümü
aynı anda namazlarını kıldılar. Fakat birbirlerini de korudular'.
Düşman kıble tarafında
değilse ve savaş da fiilen devam etmiyorsa, bu durumda namazın mendub olan keyfiyeti şöyledir:
a. Namazı kılanlar iki gruba ayrılır. Bir grup
düşmanın karşısında durarak onları gözetleyip müslümanları
korur, diğer grup da imam ile beraber namaza durur.
b. İmam ile namaza duranlar bir rekât kılıp
ikinci rekâta kalktıklarında geriye çekilip ikinci rekâtı tek başlarına kılarlar
ve düşmanın karşısında beklerler.
c. Diğer grubun gelip imam'a uyması için
imam'ın, ikinci rekâtın kıyamını uzatması uygun olur. Böylece imam kendisi için
ikinci rekâtı kılarken, ikinci grup için de birinci rekâtı kıldırmış olur. İmam
teşehhüd için oturduğunda onlar kalkıp tek başlarına
ikinci rekâtı kılarlar. Sonra hep beraber imam'a uyarlar. İmam da teşehhüd'ü uzatır ve onlarla beraber selâm verir. Hz. Peygamber Zât'ur-Rika gazvesinde bu şekilde namaz kıldırmıştır.
Salih b. Havvat -Zat'ur-Rika günü Hz. Peygamberle
birlikte bulunan kimselerdendir- şöyle rivayet etmektedir: 'Hz.
Peygamber korku zamanında ashabına namaz kıldırdı; sahabîlerin
bir kısmını arkasında saf yaptı. Bir kısmı da düşmanın karşısında bekledi. Hz. Peygamber arkasında bulunan safa bir rekât kıldırdı.
Sonra kalktı, daha arkada bulunanlar
bir rekâtı kılıncaya
kadar kendisi ayakta
kaldı. Sonra arkasındakiler öne
geçti, önlerinde bulunanlar da geriye gittiler. Hz.
Peygamber yeni gelenlere de bir rekât kıldırdı. Sonra geri çekilenler bir rekât
kılıncaya kadar oturdu, sonra selâm verdi'.
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, müslümanların bir
kısmı düşman karşısında olduğu halde cemaat namazını bu iki keyfiyet üzerine
eda etmiştir. Bunda, müslümanları korumak ve cemaat
namazını da muhafaza etmek birleştirilmiştir. Düşmanın hilelerine meydan
verilmemelidir. Bunun en büyük meziyeti ise Hz. Peygarîıber'e uymaktır. Bunun amacı, namazları tek bir
cemaatle halife, ordu komutanı veya vekilinin arkasında kılmak faziletini elde
etmektir.
Bu hâl, müslümanların düşmanla fiilen savaştıkları, korku ve
tehlikenin şiddetlendiği bir durumda kılınan namazdır. Bu durumda iken namazın
belli bir şekli yoktur, nasıl kılınabüiyorsa öyle
kılınmalıdır. İster yaya, ister binekli, ister kıbleye yönelik olsun, ister
olmasın hangi durumda olursa olsun namaz ima ile kıhnabilir.
Ancak secde için yapılan işaret, rükû için yapılandan biraz daha fazla
olmalıdır. Eğer bu durumda iken bir kısmı diğerine uyarak namazı cemaatle
kılabiliyorlarsa bu daha efdaldir. Yönlerinin değişik
olması veya cemaatin imam'm önünde olması namazı
bozmaz.
Namazlara ve orta
namaza itina gösterin, can-ı gönülden boyun bükerek Allah için namaza durun!
Eğer korkarsanız yaya veya binekli olarak namazı eda edin! Emniyete
kavuştuğunuzda, size bilmediğinizi öğrettiği gibi Allah'ı anın!
(Bakara/238-239)
İbn Ömer, korku namazını vasıflandırdıktan ve sözügeçen iki şekilde namazın kılınmasını zikrettikten
sonra şöyle demiştir: 'Eğer daha şiddetli bir korku varsa yaya veya binekli,
kıbleye yönelmiş veya yönelmemiş olarak nam olarak namazınızı kılın!
İmam Mâlik, Nâfi'nin şöyle dediğini nakleder: 'Benim kanaatime göre İbn Ömer, Hz. Peygamber'den
duyduğu için böyle söylemiştir'.
Böyle bir durumda
savaşın gerekli kıldığı birtakım hareketlerin yapılması namaza zarar vermez.
Ancak konuşmak, bağırmak mazeret sayılmaz. Çünkü konuşmayı, bağırmayı
gerektiren bir zaruret yoktur.
Savaş esnasında
kişiye, affedilmeyecek kan ve benzeri gibi necasetler bulaştığında namazın
sıhhatine zarar vermez. Fakat savaştan sonra o namazı kaza etmesi vacib'dir.
Meşru olan her savaşta
namazı bu şekilde kılmaya ruhsat verilmiştir. Mükellefin şiddetli bir korku
içerisinde bulunduğu her durumda da namazın böyle kılınmasına ruhsat
verilmiştir. Mükellef, bir düşmandan, yırtıcı bir hayvandan veya benzeri birşeyden kaçıyorsa namazı bu şekilde kılabilir.
Bu meşru
olan keyfiyette namazın
tahdidi, namazı vaktinde kılmaktır. Bu da şeriat sahibinin
emrini yerine getirmek içindir.
Şüphesiz ki namaz, mü'minlerin üzerine vakitli bir farzdır. (Nisa/103)
Namazın bu
keyfiyetlerde kılınmasının hikmeti, mükellef için kolaylık olmasıdır. Böylece
mükellef Allah ile bağ kurmaya en fazla ihtiyaç duyduğu bir zamanda yardım
talep etmeye ve kâfirlerle savaştığı esnada bu farzı yerine getirmeye fırsat
bulup kalbi Allah'ın zikriyle meşgul olabilir. Allah'ın yardımına ümidi ve
güveni artar. Savaş meydanında ayağı yere sağlam basar. Böylece bâtıl yıkılır,
hak muzaffer olur. Allah Teâlâ ne kadar doğru
söylemiştir!
Ey iman edenler!
(Kâfir) bir toplulukla (savaş için) karşılaştığınızda sebat gösterin ve Allah'ı
çokça anın. Umulur ki felaha erişirsiniz. (EnfaI/45)
Burada şunu da
zikretmek uygun olur: Korku namazı sözü geçen keyfiyeti eriyle beraber müslüman bir askerin namazını sıkıntısız olarak kılmasına
imkân vermektedir. Savaşın zorlukları ne kadar değişik, vesileleri ne kadar
çeşitli, zaman ve mekânı nasıl olursa olsun müslüman
asker namazını kılabilir. Hele savaş insanların karşı karşıya gelmelerini
gerektirmiyorsa -nitekim yeni savaşların çoğunda durum böyledir-namazı kılmak
daha da kolay olur.
Korku namazı hakkında
söylediklerimizden namazın hiçbir durumda mükellef üzerinden düşmediği açıkça
anlaşılmaktadır. Özür ne kadar şiddetli olursa olsun mükellefiyet devam ettikçe
namaz da devam eder. Fakat Allah Teâlâ sefer namazı
gibi iki namazı birleştirmeye, dört rekâtlı namazları iki rekât kılmaya ruhsat
vermiş veya korku ve hastalık' namazı gibi namazların keyfiyetinde kolaylık
göstermiştir. Bu kolaylıklar çeşitli sebeplere ve durumlara göre değişmektedir.