NAFAKA.. 2
Nafakalarla
İlgili Hükümler 2
Nafakanın
Çeşitleri 2
1. İnsanın
Kendi Nafakası 2
2.
Kişinin Çocuklarına Nafaka
Vermesi 2
Babaların,
Evlatlarına, Nafaka Vermesinin
Vâcib Olmasının Şartları 2
Nafakanın
Miktarı 3
Bu
Nafaka Zamanın Geçmesiyle
Baba Üzerinde Borç Olarak Kalır mı? 3
Anne,
Baba, Dede ve Ninelerin Nafakalarının Evlatların
Üzerine Vacib Olduğunun
Delili 3
Ataların
Nafakalarının Evlatlar Üzerine
Vacib Olmasının Şartları 4
Ataların ve
Evlatların Nafakaları, Dinlerinin
Ayrı Olmasından Etkilenmez. 4
Evlatların,
Atalarına Vermesi Gereken Nafakanın
Miktarı 5
Nafakada Ataların ve Evlatların Tertibi 5
4.
Kadının Koca Üzerindeki
Nafakası 5
Kadının
Nafakasının Kocası Üzerine Vacib
Olmasının Hikmeti 6
Kadının
Nafakasının Kocası Üzerine
Farz Olmasının Şartları 6
Kadının
Nafakası Kocanın İktisadî
Durumuna Göredir 6
Yukarıda
Zikredilen Kocanın Hanımına
Vermesi Gereken Nafakaya Şunlar
da Dahildir 7
Nafaka Tayininde
Örfün Etkisi 7
Nafaka
Veremeyecek Durumdaki Kocanın
Üzerine Terettüb Eden
Vazifeler 8
Sahibinin
Bakmakla (Nafaka Vermekle)
Yükümlü Olduğu Hayvanlar 8
1. Eti Yenen
Hayvanlar 8
2. Muhterem
Olmakla Beraber Eti Yenmeyen Hayvanlar 8
3. Muhterem
Olmayan Hayvanlar 8
Eti
Yenen Hayvanlarla, Muhterem
Olan Hayvanların Yiyecek ve İçeceklerinin Verilmesi Gerektiğinin Delili 8
Ağaç ve Ekinlerin Nafakası (Bakımı) 8
Nafaka kelimesi, infak
kökünden gelmektedir. Lugatta nafaka, çıkarmak, bitirmek mânâsına gelir. İnfak
sadece haya için kullanılır, şer için kullanılmaz.
Nafakanın ıstılahı
mânâsı ise, insanın muhtaç olduğu yiyecek, içecek, giyecek ve mesken
ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bunlara nafaka denmiştir; zira bu ihtiyaçlar
insanın malını bitirir.
Beş çeşit nafaka
vardır;
1. İnsanın kendi nafakası
2. Çocuklarının nafakası
3. Babalarının nafakası
4. Karısının nafakası '
5. Diğer nafakalar
Şimdi bunların
hükümlerini sıra ile beyan edelim:
Gücü yeten kişinin,
herkesten önce kendi nafakasını temin etmesi gerekir. Bu, başkalarına nafaka
vermenin başlangıcıdır. Nafaka, elbise, mesken, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarına
şâmildir. Bu ihtiyaçlar, malı olan kişi üzerine vacibdir.
Bunun delili,
Cabir'den rivayet edilen şu hadîstir: "Uzre oğullarından bir zat bir
kölesine kendisi öldükten sonra âzad olup hürriyetine mâlik olacağını söyledi.
Bu haber Rasûlullah'a ulaştığında ona 'Senin bundan başka bir malın var mı?'
diye sordu. O 'hayır' dedi. Rasûlullah köleyi ondan alıp 'Bunu benden kim
satın alır?' dedi. Bu sual üzerine Nuaym b. Abdullah el-Adevî o köleyi 800
dirhem mukabilinde satıh aldı. Akabinde bu bedeli Rasûlullah'a getirdi.
Rasûlullah da o parayı Uzre oğullarından olan o zâta verdi ve şunları söyledi:
'Önce kendinden başlayıp zâtı ve nefsî ihtiyaçların ile vazifelerine sarfet.
Birşey artarsa bunu ev halkın için sarfet. Ailenden birşey artarsa bunu da sana
yakınlığı ve hısımlığı bulunanlara sarfet. Bunlardan birşey artarsa onu da
şöyle şöyle sadaka yap'. Bu son kısmı
söylerken; önündeki sağındaki
solundaki ihtiyaç sahiplerine
diye işaret ediyordu".
Ne kadar aşağı inerse
insin baliğ olmayan çocukların nafakası, babaların üzerine vacibdir. Eğer
çocukların babası yoksa, nafaka vermek, babanın babası üzerine vacibdir. Bunun
delili şu ayettir:
Şayet sizler için
(çocuklarınızı) emzirirlerse onlara ücretlerini ödeyin. (Talak/6)
Çocuğun emzirilme
ücreti babanın üzerine olduğuna göre, giyecek, yiyecek ve mesken gibi
ihtiyaçları da babanın üzerinedir.
Anneler, çocuklarını
emzirmeyi tamamlatmak isteyen kimse (baba) için tam iki sene emzirirler. Bu
müddet zarfında (emziren annelerin) yiyeceği ve giyeceği mârufen çocuğun
babasına aittir. (Bakara/233) Çocuğun
babaya ihtisasının lâm
harfiyle nisbeti vardır. Allah Teâlâ'nin lehu (=onundur) sözü, ihtisas
sahibi olan babanın, çocuğunun nafakasından ve diğer ihtiyaçlarından sorumlu
olduğunu ifade eder. Çocuğu emziren kadının yiyeceği ve giyeceği de baba'nın
üzerine vacibdir.
Bunun Sünnet'ten
delili Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadîstir: "Hind binti Utbe b.
Rabia'nın bir kere RasûluIIah'ın huzuruna girip 'Ey Allah'ın Rasûlü! (Kocam)
Ebu Süfyan çok cimri bir kimsedir. O bize, bana ve çocuklarıma yetecek miktarda
nafaka vermiyor. Ben, ona ait olan maldan onun haberi olmaksızın alsam, bu alma
işi hususunda benim üzerime bir günah var mıdır?' diye sordu. Rasûlullah 'Sen
onun malından örfe göre sana ve oğullarına yetecek kadar al' buyurdu".
Bu hususta torunlar da
çocuklara ilhak edilmiştir. Çünkü çocuklarla torunlar arasındaki nisbet
aynıdır.
.
Babaların, evlatlarına
nafaka vermesinin vacib olması için şu şartlara
sahip olması gerekir:
A. Baba
zengin olmalıdır.
Buradaki zenginlik,
kendisinin ve hanımının 24 saatlik nafakasından fazla bir mala sahip olmaktır.
Kendisinin ve hanımının nafakasından başka malı olmayan babanın, çocuklarına
nafaka vermesi vacib değildir. Bunun
delili yukarıda naklettiğimiz 'nefsinden
başla' (Müslim/997) şeklindeki
hadîstir.
B. Evlat
fakir olmalıdır.
Ayrıca şu üç vasıftan
birine de sahip olmaları gerekir:
a. Fakir ve küçük olmalıdır.
b. Fakir ve sakat olmalıdır.
c. Fakir ve deli olmalıdır.
Fakir ve küçük olan
evladın nafakasıyla babası mükelleftir, eğer babası yoksa dedesi mükelleftir.
Fakir ve sakat olan veya fakir ve deli olan evladın durumu da aynı şekildedir.
Buradaki fakir
kelimesiyle kasdedilen, kişinin geçimini kazanmaktan aciz olmasıdır.
Buluğ yaşına gelen
evlat, çalışmaktan aciz değilse -bizzat çalışmıyor olsa bile- nafakası
babasının üzerine vacib değildir.
Evlat, akide ve ibadet
gibi şahsî vaciblere taalluk eden ilimlerle uğraştığından ötürü çaiışamıyorsa
nafakası babasının üzerine vacib olur.
Evlat tıb, sanat ve
benzeri gibi toplumun ihtiyaç duyduğu kifayî ilimlerden biriyle meşgul
oluyorsa, onun bu tür bir ilimle meşguliyeti kendisini 'geçimini sağlamaya
muktedir olma' vasfından çıkarmaz. Dolayısıyla babası, onun bu tür bir ilimle
meşguliyetini sağlamak ve nafakasını vermek ile nafakasını kesip onu çalışmak
durumunda bırakmak arasında muhayyerdir.
Bu nafakanın
-yeterlilik dışında- belirli bir sınırı yoktur. Yeterlilik ise
örfe ve nafaka verecek
kişinin durumuna bakılarak tayin edilir.
Genişliği olan
genişliğine göre infak etsin, rızkı dar olan da Allah'ın ona verdiğinden infak
eylesin. Allah bir nefse, verdiğinden başkasını teklif etmez. Allah her
zorluğun arkasından bir kolaylık kılar.
•
(Talak/7) .
Evlada verilecek
nafaka, zamanın geçmesiyle nafakayı verecek olan kişi üzerinde borç olarak
kalmaz.:Çünkü'bu nafaka, asil'dan (baba'dan) fer'e (evîad'a) bir iyilik
sayılır. Bu, yerine getirilmesi zorunlu olan birşey değildir. Zira bu, yakınlıktan
ötürü verilen bir nafakadır. Evladın ihtiyacı biterse veya unutkanlık gibi
sebeplerden ötürü nafakasını zamanında almazsa, bu nafaka baba üzerinde borç
olarak kalmaz. Bu hüküm, baba ile evlat arasındaki tabii durumlarda
sözkonusudur.
Baba ile evlat
arasında ihtilaf çıkarsa, kadı meseleye müdahale ederek babayı, belli bir
miktar malı, belli bir zamanda evlada vermeye mecbur kılar veya evlada, baba
hesabına borç etme yetkisi verir. Bu durumda babanın zamanında vermediği
nafaka, üzerinde borç olarak kalır. Zamanın geçmesiyle de borç düşmez. Çünkü
zamanında verilmeyen nafaka, kadı'nın hükmüyle temlik'e (mülk edinmeye)
dönüşmüştür.
3. Baba ve Dedelerin Nafakası,
Evlatların Üzerinedir
Yukarıda zikrettiğimiz
delil ve şartlar 'dahilinde çocukların nafakasının baba ve dedeler üzerine
olduğu gibi, babanın, annenin, dedenin, ninenin nafakası da evlatların
üzerinedir. Bunun delil ve şartlan daha önce zikredilmişti.
Annenin, babanın, dede
ve ninelerin nafakasının, evlatların üzerine vacib olduğu Kur'an, Sünnet ve
Kıyas ile sabittir. Bunun Kur'an'dan delili şu ayetlerdir:
Onlarla (anne ve baban
ile) dünyada iyi geçin (=mârufen). (Lokman/15)
Rabbin yalnız kendisine
kulluk etmenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı,(ihsan etmenizi) emretti.
(İsra/23)
Birinci ayetteki
ma'rufen (=iyi geçinmek) ibaresinden maksat, nafakalarını normal şekilde vermektir.
İkinci ayetteki ihsan etmekten. maksat da ihtiyaç anında nafakalarını vermek
mesuliyetini ifa etmektir.
Hadîs'ten delili ise
Hz. Peygamber'in şu sözleridir:
Kişinin yediğinin en
hayırlısı kendi kazancından olandır.
Kişinin çocuğu da onun kazançındandır.
Amr b. Şuayb'ın
babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, bir zat Hz. Peygamber'e
gelerek 'Ey Allah'ın RasûlüîaBenim annem-babam var, malım da var. Babam benim
malıma muhtaçtır' dedi. 'Rasûlullah 'Sen ve malın babanındır. Sizin çocuklarınız
sizin en güzel kazançlarınizdandır. Öyle ise çocuklarınızın kazancından yeyin'
buyurdu.
Tarık el-Muhâribî
şöyle anlatıyor: Medine'ye
geldik, baktık ki Rasûlullah ayağa kalkmış minberde cemaate
şöyle hitap ediyordu: Li. üstün el
verenin elidir. Geçimini sağlamak için anneden, babadan, kız ve erkek
kardeşlerinden başla, daha sonra yakınlık derecesine. et'
Kuleyb b. Menfea'dan,
o da dedesinden rivayet ettiğine göre Rasûlullah'a gelerek şöyle dedi: 'Ey
Allah'ın Rasûlü! Ben kime iyilik edeyim?' Rasûlullah 'Annene, babana,
kızkardeşine, erkek kardeşine ve onu takip eden yakınlarına... Bu bir sıla-yı
rahimdir' buyurdu.
Atalar aciz
olduklarında nafakalarının evlatları üzerine vacib olduğunun kıyas ve
ietihad'dan delili ise şudur: Evlatlar aciz olduklarında nafakalarının ataları
üzerine vacib olmasına kıyas edilerek, aciz olan ataların nafakalarının da
evlatlar üzerine vacib olduğuna hükmedilir. Çünkü biri diğerinin parçasıdır..
Ataların nafakalarının
evlatlar üzerine vacib olması için şu şartlara sahip olmaları gerekir:
1. Evladın,
kendisine ve karısına yirmidört saat yetecek maldan fazla mala sahip olması
gerekir.
Eğer kendisine ve
hanımına 24 saat yetecek maldan başka bir yoksa, anne ve babasına nafaka
vermesi vacib değildir. Çünkü fakirlerin nafakası, başka bir fakirin üzerine
vacib olmaz. Eğer zaruri nafakasından başka bir malı varsa anne ve babasına
vermesi gerekir. O mal ikisine kâfi gelmeyecekse önce annesine vermelidir.
Çünkü 'tamamı elde edilemeyen birşeyin tümünden vazgeçilmeyeceği1 bir
kaidedir. ,
2. Ata, fşkir olmalıdır.
Ata'nın fakir
olmasından maksat, zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olmasıdır.
Ata'nın kazanıp kazanmamaya gücünün yetmesi hükmü değiştirmez. Ama ata'nın,
çocuklarına nafaka vermesinin vacib olması farklıdır. Zira çocukların
nafakasını vermenin ata'ya vacib olması için fakirlikle beraber çocukluk,
kötürümlük veya delilik bulunması gerekir.
Bu iki hükmün şartlan
arasındaki fark şudur: Baba, gücü olan çocuğunu çalışmaya zorlayabilir ve bu
çirkin sayılmaz. Fakat evladın babasını çalışmaya zorlaması çirkin bir
harekettir. Zira baba çocuklarını büyütmek için en zor işleri bile yapmıştır.
Hele baba yaşlanmış olursa, çocuk da onu çalışmaya zorlarsa bu çok daha çirkin
bir hareket olur.
3. Annenin,
baba tarafından nafakası,
fiilen veya hükmen karşılanamıyor olması gerekir.
Bu şart, annenin
nafakasının iki durumda çocuğu üzerine vacib olduğu anlamına gelir:
a. Baba (koca), annenin (karısının) nafakasını
karşılamaktan aciz olduğunda, annenin nafakası evladı üzerine vacib olur.
b. Baba ölmüş de anne yalnız kalmışsa, annenin
nafakası evladı üzerine vacib olur.
'
Kadın evlenecek
durumda . olduğu halde evlenmiyorsa, evlat annesini evlenmeye zorlayamaz.
Bu şarttan,
annenin nafakasının iki
durumda evlat üzerinden düşeceği
anlaşılır;
a. Babası, annesinin nafakasını'
karşılayabiliyorsa, evladın üzerine nafaka vacib olmaz.
b. Babası ölür de annesi fakir veya zengin başka
birisiyle evlenirse, annesinin nafakası evlat üzerinden düşer.
Evlatların
nafakalarının atalar üzerine vacib olmasının, ataların nafakalarının da
evlatlar üzerine vacib olmasının şartları incelendiğinde, birbirleri arasında
din birliğinin bulunmasının şart olmadığı anlaşılır.
Müslüman bir evlat,
müslüman olmayan anne veya babasına infak etmekle mükelleftir. Müslüman bir
baba da müslüman olmayan evlatlarına -yukarıda zikredilen şartlar tahakkuk
ettiğinde- infak etmekle mükelleftir. Fakat mürted (sonradan dinini değiştiren)
bu hükümden istisna edilmiştir. Mürted ister baba olsun, ister evlat olsun, ona
nafaka verilmez. Bunun dışında anne veya baba müşrik de olsa, evlat onlara
nafaka vermek zorundadır.
Esma binti Ebubekir
şöyle anlatıyor: 'Rasûlulîah Kureyş ile antlaşmalı bulunduğu vakit, annem
müşrik olduğu halde bana ziyarete geldi. Ben (hediyelerini kabulden ve kendisini
evime almaktan çekinerek bu hususta) Rasûlullah'm fikrini sordum:
- Ey
Allah'ın Rasûlü! Annem
beni görmek için
yanıma geldi. Anneme yakınlık
göstereyim mi (sıla-yı rahimde bulunayım mı)?
- Evet! Annene
yakınlık göster!'
Evlatların, atalarına
vermesi gereken nafakanın sınırı belirlenmemiştir. Bu, örf ve âdete göre takdir
edilir. Eğer anne veya baba nafakayı vaktinde almazsa, evlat borçlu sayılmaz.
Ata ile evlat arasında nafaka hususunda ihtilaf çıkarsa, kadı belli bir
zamanda belli bir miktar nafakayı evlat üzerine zorunlu kılar. Bu durumda
zamanında ödemediği nafakadan ötürü borçlu olur.
Anne ve baba muhtaç
iseler, çocuklarının tümü onların nafakalarını vermekle mükelleftirler. Çünkü
nafakanın onlar üzerine vacib olmasının illeti hepsini kapsamaktadır. Kız
çocuklar, mirasta erkeklerin yansı kadar aldıkları için, nafaka verirken de
erkek çocukların verdiklerinin yarısı kadar verirler.
Muhtaç olan
anne-babanın bir oğlu, bir de torunu varsa, nafaka oğulun üzerine vacib olur.
Oğulun varis olup olmaması hükmü değiştirmez. Anne-babanın bir kızı, bir de
erkek torunu olsa, nafaka kızın üzerine vacib olur. Zira nafaka hususunda
yakınlığı itibara almak en güzelidir. .
Evlat muhtaç olur da
annesi veya babası zengin olursa, çocuğun nafakası babasına aittir. Çünkü baba,
çocuğunun nafakasını vermekle mükellef kılınmıştır. Bunun delili şu ayettir:
Şayet sizler için
(çocuklarınızı) emzirirlerse onlara ücretlerini ödeyin. (Talak/6)
Muhtaç ve yaşlı olan
kişinin nafakası, babası da evlatları da zengin olursa, evlatlarının
üzerinedir. Çünkü evladın babaya yakınlığı, babanın evlada yakınlığından daha
fazladır. Bu yüzden babanın nafakasını evlat vermelidir. Çünkü babanın evladı
üzerindeki hürmeti daha fazladır. Ata ve ev!stiardan muhtaç olanlar birkaç kişi
İse, kişinin de zaruri ihtiyacından artan mali onlara yetmiyorsa, şu tertibe
göre biri diğerine takdim edilir:
A. Kişi kendisinden sonra, önce karısına nafaka
vermelidir.
Çünkü karısının
nafakası her durumda kendisinin üzerinedir, karısının nafaka hakkı zamanın
geçmesiyle üzerinden düşmez. Fakat atalarının veya evlatlarının nafakası böyle
değildir. Onların nafakası -daha önce de belirttiğimiz gibi- zamanla düşer.
B. Kazançtan aciz olan çocuk ile deliye nafaka
vermelidir.
C. Annesine nafaka vermelidir.
Çünkü nafaka temininde
anne de acizdir. Ayrıca annenin çocuk üzerindeki hakkı daha fazladır. Zira
dokuz ay karnında taşımış, acılarla doğurmuş, emzirmiş ve büyütmüştür.
D. Babanın nafakasını vermelidir.
Babanın da çocuğu
üzerinde hakkı büyüktür.
E. Büyük oğulun nafakasını vermelidir.
F. Dedenin nafakasını vermelidir.
Çünkü dedeye hürmet,
babaya hürmettendir.
İleride zikredeceğimiz
şartlar dairesinde kadının nafakasının koca üzerine vacib olduğunda icma
vardır.
Kadının Nafakasının
Kocası Üzerine Vacib
Olduğunun Delili
Kadının nafakasının
kocasının Ü7erine vacib oldueu Kur'an ve Sünnet'le sabittir. Bunun Kur'an'dan
cıciı"H şU ayetlerdir:
Erkekler kadınların
yöneticisi ve koruyucusudurlar. Çünkü Allah onların bazılarını (erkekleri)
bazılarına (kadınlara) üstün kılmıştır.
Çünkü erkekler mallarından harcarlar (kadınların nafakasını verirler).
(Nisa/34)
Anneler, çocuklarını
emzirmeyi tamamlatmak isteyen kimse (baba) için tam iki sene emzirirler. Bu
müddet zarfında (emziren) annelerin yiyeceği ve giyeceği mârufen çocuğun
babasına aittir. (Bakara/233)
Ayetteki 'çocuğun
babası' ifadesiyle koca kasdedilmektedir. 'Annelerin' ibaresi de kocanın
hanımı olan kadına işaret etmektedir. Bu durumda ayetin mânâsı 'Karısının
nafakası koca üzerine vacibdir' demek olur.
Kadının nafakasının,
kocası üzerine vacib olduğunun Sünnet'ten delili, Cabir'den rivayet edilen şu
hadîstir:
Kadınlar hakkında
Allah'tan sakının! Çünkü sizler onları Allah'ın emanı ile aldınız ve ferderini
Allah'ın kelimesiyle helâl kıldınız. Sizin onlar üzerindeki hakkınız,
hoşlanmayacağınız kimselere döşeklerinizi çiğnetmemeleridir. Eğer bunu
yaparlarsa onları şiddetli olmayacak şekilde dövünüz. Onların sizin
üzerinizdeki haklan da mâruf veçhile yedirilmeleri ve giydirilmeleridir. Ben
size öyle birşey bıraktım ki eğer ona sıkı tutunursanız ondan sonra asla dalâlete
düşmezsiniz. O, Allah'ın Kitabı'dır.
Evlilik hayatı, ancak
şu üç temelden biri üzerine bina edilebilir:
1. Ailenin nafakasından, korunmasından ve idare
edilmesinden kocanın sorumlu olması.
2. Ailenin nafakasından, korunmasından ve idare
edilmesinden kadının sorumlu olması.
3. Ailenin nafakasından, korunmasından ve idare
edilmesinden karı ile kocanın eşit bir şekilde sorumlu olması.
Eğer biz İslâm'ın
hükmü olan birinci esasa uymaz da ikinci veya üçüncü esasa uyarsak, şu
meselelerle karşılaşırız;
a. Kadın, kocasına mehir verecek veya bu hususta
ortak hareket edeceklerdir.
Bunun, doğal ve
kaçınılmaz neticeleri şunlardır: Kadın, Allah Teâlâ tarafından şerefli
kılındıktan sonra, koca arayan bir duruma düşmekle kendi değerini düşürmüş
olur. Erkeklerin oyuncağı'haline gelerek batağa sürüklenir.
b. Kadın, rızkını temin etmek için erkeklerle
omuz omuza çalışmak zorunda kalır.
Böyle olunca da kötü
yollara düşmemesi mümkün olmaz. Bugün görünen durum da bunun delilidir. Kadın
evin idarecisi olup çalışmak zorunda kaldığında, evi çekip çevirecek, çocukları
büyütecek kimse olmayacaktır. Hatta çocuk yapmaktan kaçınacağı için evin
huzuru da olmayacaktır. Bu durumun ardından da boşanma gelecektir. Bugün görünen
manzara, bunun en açık kanıtıdır.
c. Boşama yetkisi kadına ait olacak veya koca
ile aynı yetkiye sahip olacaktır. Çünkü iktisadî ve içtimaî kanunlar, nafakayı
verenin idareci olmasını zorunlu kılmaktadır.
Özel durumlar dışında
boşama yetkisinin erkeğe verilmesinin hikmetini Talak bahsinde beyan etmiştik.
Eşlerin herbirinin
diğeri için saadet kaynağı olması, ev işlerinin çeki-lip-çevirilmesi, kadının
aziz olması, erkeğin kadının peşinden koşması, kadının ahlâksız kişiler
tarafından rahatsız edilmemesi, erkeğin kadından yüzçevirmemesi için kadının ve
çocukların geçimi koca üzerine farz kılınmıştır.
Kadının nafakasının
kocası üzerine farz olmasının şartlan şunlardır:
1. Kadın kendini kocasından esirgememelidir.
Kadın, meşru olan her
zevki kocasından men etmemelidir. Eğer kadın kocasını, bu zevklerin tümünden
veya bir kısmından menederse, kadının nafakasını vermek koca üzerine farz
olmaz.
2. Kocanın
hazırladığı mesken hususunda kocaya tâbi olmalıdır.
Kadın, kocasının
kendisi için hazırladığı evde oturmalıdır. Ancak ev, oturmaya elverişli
olmalıdır. Eğer kadın, kocasının oturduğu beldeye şer'î bir özür nedeniyle
gidemiyorsa, onunla beraber yaşayamıyorsa, o ev de ikâmete elverişli ise, koca
karısının nafakasını vermekle yükümlü değildir. Çünkü kadın bu durumda naşize
(=sının aşmış) sayılır.
Şartlar tahakkuk
ettiğinde kadının tüm ihtiyaçlarını karşılamak koca üzerine farz olur. Kadının
nafakasının neleri kapsadığını ileride beyan edeceğiz.
Kadının nafakasının,
sadece nikâh akdiyle koca üzerine vacib olmadığı anlaşılmıştır.
Kadının nafakası,
kocanın iktisadî durumuna göre takdir edilir: Koca zengin ise çok, fakir ise az
nafaka verir. Burada kadının zengin veya fakir olmasının hiçbir rolü yoktur.,
Çünkü nafakanın durumu verene göre değişir. Bunun delili şu ayettir:
Eli geniş olan, elinin
genişliğine göre nafaka versin, eli dar olan kimse de Allah'ın kendisine
verdiğinden versin. Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu yükler. Allah her
güçlükten sonra bir kolaylık ihsan eder.
(Talak/7)
Görüldüğü üzere Allah
Teâlâ nafakayı, kocanın iktisadî durumuna bırakmıştır. Kadının zengin veya
fakir olması dikkate alınmamıştır.
Kocanın iktisadî
durumu şer'an şöyle tasnif edilir:
1. Zengin olan koca
2. İktisadî durumu normal olan koca
3. Fakir olan koca
Bir kişinin zengin,
orta halli veya fakir olup olmadığını örf belirler. 1, Zengin olan koca'nın
vermesi gereken nafakanın keyfiyeti:
a. Yaşadığı
memlekette çoğunlukla yenen yiyecekten her gün için 2 müdd nafaka vermelidir.
Ayrıca çocuğun yetişme masraflarını ile benzeri masrafları da kârşılamahdır
veya bunu hazırlanmış ekmek olarak vermelidir.
b. Yaşadığı memleketteki zenginlerin yediği
katık neyse onun benzerini vermelidir. Fakihler bu hususu ayrıntılı şekilde
belirtmişlerdir. Fakat buradaki esas, yaşadığı memleketin örf ve âdetidir.
c. Yaşadığı memlekette zenginlerin hanımlarının giydiği
elbiselerin benzerinden vermelidir.
Elbisenin çeşitliliğini, güzelliğini örf belirler. Elbiselerin sayısı
ise örfe göre değil, ihtiyaca göre belirlenir. Mobilya, sergi, kap-kacak gibi
ev eşyaları da elbise hükmündedir. Yukarıdaki hususlarda örfün belirleyici
olduğunun delili şu ayettir:
Bu müddet zarfında
(emziren annelerin) yiyeceği ve giyeceği örf ve adet gereğince çocuğun babasına
aittir. (Bakara/233)
2. Orta halli koca'nın vereceği nafakanın
keyfiyeti:
a. Yaşadığı memleketin, çoğunlukla yediği
yiyecekten her gün 1.5 müdd vermelidir.
b. Yaşadığı memlekette orta halli kimselerin
yediği katığın benzerini vermelidir.
c. Yaşadığı memlekette, orta halli kişilerin
hanımlarına giydirdikleri elbiselerin benzerini ve elbise hükmünde olan ev
eşyalarını vermelidir.
3. Fakir kocanın vermekle mükellef olduğu
nafaka:
a. Yaşadığı memlekette genellikle yenen
yiyecekten 1 müdd vermelidir.
b. Yaşadığı
memleketteki fakirlerin verdiği katığın benzerini verrneli-
c. Yaşadığı memleketteki fakirlerin,
hanımlarına giydirdikleri
elbisenin ve kullandıkları ev eşyasının benzerini vermelidir.
Kocanın durumunun
dikkate alınmasının vacib olduğunun delili, Bchz b. Ilâkim'in babasından,
babasının da dedesinden rivayet ettiği şu hadîstir: RasûluIIah'a 'Ey Allah'ın Rasûlü!
Kadınlarımıza ne yapalım, ne yapmayalım?' dedim. Rasûlullah 'Ekin -tarlana
(hanımına) dilediğin gibi yakın ol, yediğinden onu da doyur, elbise aldığında
ona da al, yüzüne karşı sen çirkinsin deme ve onu dövme' buyurdu.
Kocanın durumuna göre
karısına vermesi gereken nafakalara şunlarda dahildir:
a. Kocanın hanımıyla beraber oturmak için
durumuna göre bir ev ve zaruri eşyalar.
b. Ev ve eşyaların temiz olması için gerekli
olan temizlik alet ve araçları.
Ayrıca koca hanımının
süslenmesini istiyorsa süslenme malzemeleri
c. Eğer hanımı, babasının evinde hizmetçi
kullanmaya alışmışsa, ona bir hizmetçi de tutulmalıdır. Koca fakir de olsa,
karısına hizmetçi tutmak zorundadır. Hizmetçi, kadın veya buluğa ermeyen çocuk
veya mahremlerinden biri olmalıdır.
Kocanın Hanımına
Verdiği Nafaka, Kadının
Mülkü mü Olur, Yoksa Tasarruf Hakkına Sahip Olduğu Bir Mal
mı?
Temlik (mülk edinme)
ile temkin (tasarruf hakkına sahip olma) arasındaki farkı babanın nafakasının
evladın, evladın nafakasının da babanın üzerine olduğunu anlatan bölümde izah
etmiştik. Günümüzde olduğu gibi karı
ile koca yemeği birlikte yiyorlarsa, bu nafaka temlik değil, temkin sayılır. Bu
nafakanın zamanı geçerse, zamanında yerine getirilmezse, sonradan istenmez.
Koca ile kadın belli bir miktar nafaka üzerinde anlaşmışlarsa veya kadı, kadın
için belli bir miktar nafaka tayin etmişse, bu nafaka -vakti geçse bile-
kocadan istenir. Çünkü bu, artık temlik (kadının mülkü) gibidir.
Daha önceki
meselelerin izahından da anlaşılacağı üzere yiyeceklerde asıl olan katıkların
miktarı örfe bağlı değildir. Ancak diğer durumlarda bu tahdid edilmiş ve 2
müdd zengin kocaya, 1.5 müdd orta halli kocaya, 1 müdd ise fakir kocaya vacib
kılınmıştır. Bunların herbiri eşine bu miktarı pişirilmiş ekmek olarak veya
bunun yerine öğütme ve pişirme ücretlerini verebilir; zira esas oLm yiyecektir
ve örfün değişik olmasının bu hususta bir tesiri yoktur. Bunun dışında ve
fazladan olarak yiyecek, giyecek ve benzerlerine gelince, bunları örf tayin ve
tahdid eder; yani bu, bir memlekette -sert bir hükme ters düşmemek kaydıyla- o
zamanın örfüne göre tayin olunur. Bu bakımdan örf israf sayılacak miktardaki nafakalara
nisbeten veya -günümüzde olduğu gibi- bazı münasebetlere bağlı olarak insanları
sıkıntıya sokacak şekilde nafakaları tayin edecek olursa, bu örfe bağlı olarak
verilen hükümler bâtıldır.
Koca, zenginlerin
verdiği nafakayı vermekten acizse, orta halli veya fakir kabul edilir. Bu
durumda karısının, kocasının durumuna tâbi olması gerekir. Fakat koca,
fakirlerin verdiği nafakayı da vermekten aciz ise, kadın nikâhın feshini
isteyebilir. Bu durumda kadı'nın nikâhı feshetmesi vacib olur. Ancak nikâhın
fesholması için, kocanın en az üç gün nafakayı vermekten aciz olması şarttır.
Acizlik, en az üç gün ile sabit olur; zira acizlik, bazen arızi bir nedenden
dolayı olabilir.
Hz. Peygamber,
hanımının nafakasını karşılamayan kişinin hanımından ayrılmasını söylemiştir.
Kadın, kocasının
nafaka vermekten aciz olmasına rağmen onunla kalmaya razı olur da bir süre
sonra ayrılmaya karar verirse, nikâhın feshini yine isteyebilir. Çünkü kadın
zarar görmektedir. Ancak kocanın fakir olmasından ötürü kadının, nikâhın
feshini istemesi caiz değildir. Meselâ koca ekmek veriyor da katık veremiyorsa,
kadın nikâhın feshini isteyemez. Zira katık olmadan da yaşamak mümkündür veya
koca hizmetçi tutamıyorsa, kadın nikâhın feshini isteyemez. Çünkü hizmetçi olmadan
da yaşamak mümkündür. Ancak koca, nafaka olarak hiçbir şey veremeyecek durumda
ise, kadın nikâhın feshini isteyebilir.
İnsan, mülkünde olan
hayvanların da nafakasını vermekle mükelleftir. Bunlar üç sınıfa ayrılır: .
1. Eti yenilen hayvanlar. .
2. Muhterem olmakla beraber eti yenmeyen
hayvanlar.
3. Muhterem olmayan hayvanlar.
Eti yenen evcil
hayvanların ve eti yenen diğer hayvanların sahibi, bunlara bakmakla
mükelleftir. Sahibi, o hayvanlara bakmazsa (yeterli miktarda yem ve su
vermezse) kadı onu satmaya mecbur eder, satmadığı f takdirde kadı onun hesabına
onları satar.
Av köpeği ve yırtıcı
olmayan köpek, kedj, doğan, an, ipek böceği ve benzeri hayvanların sahibi,
onlara bakmakla.mükelleftir. Eğer hayvanların sahibi onlara bakmazsa, kadı onu
satmaya mecbur eder. Satmadığı
veya alıcı bulamadığı
takdirde -hayvanları ölümden kurtarmak için-onlara bakacak birine vermesi vacib
olur.
Yırtıcı köpek ve
benzeri gibi zararlı olan hayvanların nafakalarını vermek gerekmez. Zira onları
öldürmekte bir sakınca yoktur.
Bunun delili, Ebu
Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadîstir:
Bir kadın kendine ait
olan bir kediden dolayı cehenneme girmiştir: Kadın onu bağladı da artık ne
yiyeceğini verdi, ne de yerin haşerelerinden tutup yemesi için salıverdi.
Nihayet kedi açlıktan öldü.
Kedi, muhterem olan
hayvanlar için bir örnektir. Muhterem olmayan hayvanlar bu hükmün dışında
kalırlar. Şu hadîs muhterem olmayan hayvanların bazılarına işaret etmiştir:
Beş nevi fasık hayvan
hıll'de (her yerde) ve harem'de (Mekke dahilinde) öldürülürler: Yılan, sırtı
ve karnı beyaz karga, fare, saldırgan köpek ve çaylaklar.
Ağaç ve ekinlerin
nafakası, onları sulamak ve korumaktır. Zaruret .olmaksızın onları ihmal etmek
-zayi edilen ma! hükmünde olduğundan- caiz değildir. Kişi ağaçların veya ekinin
yerine ev yapmak isterse onları kesip biçebilir. Çünkü burada makul bir neden
vardır
En doğrusunu Allah
bilir.