VASİYET. 2
Vasiyetin
Tarifi: 2
Vasiyetle
Temlik Etmek ile
Diğer Temlik Çeşitleri Arasındaki Fark. 2
Vasiyetin
Meşruiyetine Dair Delil 2
Hayatta İken
Sadaka Vermek Vasiyetten Daha Üstündür 2
Vasiyetin
Meşruiyetinin Hikmeti 3
Vasiyetin
Hükmü. 3
Vasiyetin
Diğer Hükümleri 3
Vasiyetin
Vacib Olduğu Durumlar 3
Vasiyetin
Haram Olduğu Durumlar 3
Vasiyetin
Mubah olduğu Durumlar 4
Vasiyetin
Mekruh Olduğu Durumlar 4
Vasiyetin Rükûnlan ve Her Rüknün Şartları 4
Vasiyet Eden
Kişide Bulunması Gereken Şartlar 4
Kendisine
Vasiyet Yapılan Kişide
Bulunması Gereken Şartlar. 5
Muayyen Bir
Kişiye Yapılan Vasiyetin Şartları 5
Muayyen
Olmayan Kişiye Yapılan Vasiyetin
Şartları 5
Kendisine Vasiyet
Yapılan Umumi Cihetler Şunlardır 5
Vasiyet Edilen
Malda Bulunması Gereken
Şartlar 6
Vasiyet
Sığasında Bulunması Gereken
Şartlar 6
Vasiyetin
Sınırları 7
Mirasçılara
Vasiyet Etmek. 8
Vasiyetten
Dönmek. 8
Vasiyetten
Dönmenin Keyfiyeti 8
Vâsi'nin
Tarifi- 9
İysâ'mn Hükmü. 9
Vâsi Tayin
Etmenin Meşruiyetinin Hikmeti 9
Vâsi'de
Bulunması Gereken Şartlar 9
Vâsi ve İysâ ile İlgili Birtakım Hükümler 10
Luğatta vasiyet
'bağlamak, bitiştirmek1 anlamına gelir. İysâ kelimesi ,Je aynı anlamdadır.
Vasiyet, ism-i mePui (vasiyet edilen şey mânâsına) . ayette kullanılmıştır:
Vasiyetlerinizin ve
borcunuzun ifa edilmesinden sonra... (Nisa/12)
Vasiyet kelimesi masdar
olduğunda iysâ mânâsını ifade eder ve nitekim şu ayette de bu anîamda
kullanılmıştır:
Ey mü'minler! Birinize
ölüm(ün belirtileri) geldiği zaman, vasiyet anında aranızda sizden olan iki
adil kimseyi şahitlik için tutun. (Mâide/106)
Fakat fakihler, iki kelime
arasında fark olduğunu söyleyerek, İysâ kökünden gelirse, kişinin ölümünden
sonra küçük çocuklarının ihtiyaçlarını gidermek ve malmı kullanmak üzere bir.
başkasına yetki vermesi anlamına gelir; vasiyet kökünden gelirse, bir kimsenin
ölümünden sonraya bağlı olmak üzere kendisine ait bir mala bir başkasını sahip
ve malik kılması anlamına gelir demişlerdir.
Şer'an ölümünden
sonraya bağlı olan bir hakkı bir başkasına teberru etmeye vasiyet denilmesinin
sebebi, vasiyet eden kişinin bu teberru ile ahiretin hayrını, dünya hayrına
bağlamasıdır.
. Vasiyetin
tarifinden, vasiyet ile temlik etmekle, diğer temlik çeşitleri arasındaki fark
açığa çıkar. Zira vasiyetteki temlik, ölümden sonraki zamana izafe edilmiştir.
f/i/?egibi akidlerdeki temlik ise yaşarken temliktir.
Vasiyetin meşruiyetine
hem Kur'an, hem Sünnet .em de ashabın tatbikatı delâlet etmektedir. Ayrıca
âlimler de vasiyet hususunda icma etmişlerdir.
Kur'an'dan delili şu
ayetlerdir:
İçinizden birine ölüm
gelip-çattiğında eğer bir mal bırakacak olursa, anaya-babaya ve akrabalara adil
bir tarzda vasiyet etmesi, üzerine ' farz kılınmıştır. Bunlar muttakiler
üzerinde (sabit) bir haktır. (Bakara/180)
Ayetteki 'farz
kılınmıştır' ibaresinden maksat, vasiyet etmenin hayırlı olduğudur. 'Adil bir
tarzda vasiyet etmek' ibaresinden maksat da mirasçılara zulmetmeyecek şekilde
davranmaktır.
Ey mü'minler! Sizden
birine ölüm(ün belirtileri) geldiği zaman, vasiyet anında aranızdan iki adil
kimseyi şahitlik için tutun. (Mâide /106)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Vasiyet etmek istediği
birşeyi bulunan bir müslümana vasiyeti yanında yazılı bulunmadıkça iki gece
yatması muhakkak surette caiz değildir.
Mahrum, vasiyetten
mahrum kalandır.
Vasiyet üzerine ölen
kişi yol ve sünnet, takva ve şahitlik üzerine bağışlanmış olduğu halde
ölmüştür.
Ashab-ı kiram ise
mallarının bir kısmını, Allah'a yaklaşmak için vasiyet ederlerdi. Rivayet
edildiğine göre sahabîler vasiyetnamelerinin başına bismilhhirmhmanirrahim
yazarlar ve şöyle devam ederlerdi:
Bu vasiyet falan oğlu
falanın vasiyetidir. O, Allah'tan başka ilah olmadığına, Allah'ın bir ve tek
olduğuna, ortağı bulunmadığına şeha-det eder ve yine Muhammed'in Allah'ın kulu
ve rasûlü olduğuna, kıyametin
geleceğine, onda şek
ve şüphe olmadığına,
Allah (! Teâlâ'nınkabirdekileri
hasredeceğine şehadet eder. Falan oğlu falan vasiyet eder ki aile fertlerinden
geride kalanlar gerçekten mü'min iseler Allah'tan korksunlar, aralarını
düzeltsinler, Allah ve Rasûlü'ne itaat etsinler. Onlara Hz. İbrahim'in ve Hz.
Yakub'un oğullarına vasiyet ettiğini vasiyet ediyorum: 'Ey oğullarım! Allah
sizi için bu dini seçti. (O halde siz de) ancak müslümanlar olarak can verin'
(Bakara/132)
Bu husustaki icma'ya
gelince, fakihlerin tamamı Hz. Peygamber döneminden beri vasiyetin caiz
olduğunda görüş birliğine varmışlardır. Hiç kimsenin vasiyeti men ettiği
nakledilmemiştir.
Hayatta iken verilen
sadaka, ölüm sonrası için vasiyet edilen sadakadan daha üstündür. Çünkü
hayatta iken verilen sadakanın ecir ve sevabı daha öncedir. Ayrıca mü'minin
imanında sadık olduğuna, hayır ve ihsana rağbet ettiğine delâlet eder.
Artık hayırlarda
yarışın. (Mâide/48)
Birinize ölüm gelip de
'Ey rabbim! Beni yakın bir süreye kadar erte-, leseydin de sadaka verip
iyilerden olsaydım' demesinden önce size '
verdiğim rızıktan (Allah için) harcayın. (Münafıkûn/10)
Ebu Hüreyre şöyle
rivayet ediyor: Rasûlullah'ın huzuruna bir kimse gelerek şöyle dedi:
- Ey Allah'ın Rasûlü!
(Sevapça) hangi sadaka daha büyüktür?
.:
- (Sevabı büyük
sadaka) senin sıhhatli, son derece mala düşkün, fakirlikten korkar,
zenginlikten hoşlanır bulunduğun halde verdiğin sadakadır. Can boğaza gelip de
'bu malım falan içindir, şu malım da falan
içindir' diyene ve
bunu da varislerin
olana kadar geri bırakma
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Ölümüne yakın bir köle
âzad eden kişi, karnı doyduktan sonra "bağışta bulunan gibidir.
Şer'î kaidelere göre,
kişinin malında hiçbir hakkı kalmadığı zaman vasiyet etmesi caiz olmaz. Zira
ölüm mülkiyeti izale eder. Fakat hikmetlerle dolu olan şeriat, vasiyeti caiz
kılmıştır. Çünkü vasiyette hem vasiyet yapanın, hem akrabaların, hem de
toplumun maslahatı vardır. Vasiyet yapan kişi ecir ve sevap kazanır, ölümünden
sonra güzel bir hatıra bırakmış olur. Akrabaların maslahatına gelince, vasiyet
genellikle mirasçı olmayan akrabalara yapılır, böylece onlar da o maldan
faydalanmış olurlar, zira o kişiler genellikle o mala muhtaçtır. Toplumun
maslahatına gelince, vasiyet mescidler, medreseler, kütüphaneler, hastaneler
ve benzeri umumi hayırlara açılan bir kapıdır. Ayrıca fakirler, yetimler, âlimler
ve mücahidler için de bir kapıdır. Vasiyetin İslâm'ın sosyal dayanışma kanunlarından
bir kanun olduğu ve bunda birçok hayır ve faydanın bulunduğu gizli değildir.
İslâm'ın başlangıcında
anne-babaya ve yakın akrabalara vasiyet etmek Bakara suresinin 180. ayeti ile
vacib kılınmıştı. Daha sonra bu hüküm miras ayetleriyle neshedilmiştir. Ayrıca
bu vücubun neshedildiğini bildiren hadîsler de vardır. Vasiyet etme hükmü,
mirasçılar dışındaki kişilere ve hayır yollarına tahsis edilmiştir. Bu da
varislerin rızası haricinde malın 1/3'inden fazlasının vasiyet edilemeyeceği
hükmüyle sınırlandırılmıştır.
İbn Abbas şöyle
demiştir: "Allah Teâlâ 'Sizden birinize ölüm gelip çattığı vakit eğer mal
bırakacaksa, anaya-babaya ve yakın akrabaya meşru bir surette vasiyette
bulunmak, takva sahipleri üzerine bir hak olarak farz kılındı1 (Bakara/180)
buyurarak vasiyeti farz kıldı. Bu ayeti, miras ayetleri (Nisa/11-12)
neshetti".
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Ulu ve yüce Allah, her
hak sahibine hakkını vermiştir; artık varise vasiyet yoktur. Çocuk yatak
sahibine aittir; zina edenin hakkı taştır (mahrum edilmektir).
Allah Teâlâ
(varislerden) her hak sahibine hakkını verdi. (Bundan böyle) varislere vasiyet
yoktur.
Vasiyetin, mirasçılara
yapılmamak şartıyla mendub olduğunu söy-lemiştikrFakat bazı durumlarda vasiyet
etmek farz, haram, mubah veya mekruh olabilir.
Bir kişinin üzerinde
zekât, hac gibi şer'î bir borç varsa, kişi de onun zayi olacağından korkuyorsa,
vasiyet etmesi vacib olur. Yine kişinin birisinde emanet ve alacakları varsa,
vasiyet etmesi vacibdir. Zira vasiyet etmediği takdirde, onların zayi olma
ihtimali vardır.
İşlenmesi şer'an haram
olan birşeyi -şarap veya ahlâka aykırı şeyleri-vasiyet etmek haram olduğu gibi,
bunları yerine getirmek de haramdır. Mirasçılara zarar vermek amacıyla yapıjan
vasiyet de haramdır. Bu, şer'an kendilerine takdir edilmiş olan payı almalarını
engellemek için yapılan vasiyettir. Allah Teâlâ bu tür vasiyetten nehyetmiştir:
Eğer kardeşler birden
fazla iseler hepsi vasiyet ve borç çıktıktan sonra zarara uğratılmış olmaksızın
terekenin 1/3'inde ortaktırlar. Bu Allah'tan bir tavsiyedir (emirdir). Allah
bilendir, halimdir.
(Nisa/12)
Şehr b. Havşeb, Ebu
Hüreyre'nin, kendisine Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu tahdis etmiştir:
'Erkek veya kadın altmış sene taat ile meşgul olurlar ve ölüm gelip çattığında
vasiyet hususunda (varislerine karşı) zarar verecek şekilde hareket ederler,
böylece cehennem ateşi kendilerine vacib olur'. Sonra Ebu Hüreyre bana şu
ayetleri okudu: 'Varislere zarar vermemek şartı ile vasiyetin ve borcun
ödenmesinden sonra... Bu Allah'tan bir tavsiyedir (emirdir). Allah bilendir, halimdir.
İşte bunlar Allah'ın hududlarıdır. Kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederse, Allah
o kimseyi (ağaçlarının) altından nehirler akan cennetlere yerleştirir. O
cennetlerde ebedî kalıcıdırlar. Bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir' (Nisa/12-13)
Kişinin ilim ve salah
ile meşhur olmayan bir dostuna veya bir zengine vasiyet etmesi mubahtır. Eğer
onlara yaptığı vasiyetle sıla-yı rahimi kasdederse, mendub olur, çünkü burada
taat mânâsı vardır.
Malı az olan, aynı
zamanda mirasçıları bulunan kişinin vasiyet etmesi mekruhtur. Fasıklara,
günahkârlara vasiyet edildiğinde onların bu mai ile günah işleyecekleri
sanıİıyorsa, onlara vasiyet etmek mekruh olur.
Vasiyetin dört rüknü
vardır:
a. Vasiyet
eden
'
b. Kendisine vasiyet edilen
c. Vasiyet
edilecek mal
d. Vasiyet
sigası
Bu rükûnların da ayrı
ayrı şartlan bulunmaktadır. Şimdi bunları beyan edelim:
Vasiyet, ancak şu
şartlara sahip olan bir kimseden sadır olursa geçerli kabul edilir:
1. Akıllı
olmak.
Bu şart hibe ve teberrularda
daha da önem kazanır. Bu bakımdan delinin veya bunayan kişinin vasiyeti sahih
olmaz. Baygın ve sarhoş olan kişinin de vasiyeti geçerli değildir. Çünkü bunlar
teklifin esası olan akıldan mahrum olmuşlardır.
2. Baliğ olmak.
Buluğ çağına gelmenin,
mükellef olmanın esasını teşkil ettiğini daha önce belirtmiştik. Öyleyse
mümeyyiz dahi olsa çocuğun vasiyeti geçerli olmaz. Zira çocuk, teberru
ehliyetine sahip değildir.
3. İstek ve iradeyle vasiyet etmek.
Bu bakımdan vasiyete
zorlanan kişinin yaptığı vasiyet sahih olmaz. Vasiyet, hakkını
teberru etmek olduğundan, teberru
edenin kendi isteğiyle yapması
şarttır.
4. Hür olmak.
Kölenin -bu kölenin
mudebber veya mukateb olması hükmü değiştirmez- vasiyeti geçerli kabul edilmez.
Çünkü köle mâlik değildir; köle ve malı efendisinindir.
Şeriat vasiyeti
mirasçı olmayanlar için meşru kabul etmiştir. Bu nedenle mirasçılar vasiyete
dahil değildir.
Vasiyet şartlarına
binaen şu iki sınıfın da vasiyeti sahih olur:
a. Kâfirin vasiyeti sahihtir. Çünkü kâfir
teberru ehlidir.
b. Sefihliğinden ötürü hacr altında olan kişinin
vasiyeti sahihtir.
Çünkü sefihin ibaresi
sahihtir, ayrıca ölümden sonra da sevaba ihtiyacı vardır.
Kendisine Vasiyet
yapılan kişide bulunması gereken şartlar, kişinin muayyen ve gayr-ı muayyen
olmasına göre değişir.
Kendisine vasiyet
edilen muayyen kişide bulunması gereken şartlar şunlardır:
a. Vasiyet
eden kişi öldüğünde kendisine vasiyet edilen kişi, mülke sahip olacak durumda
olmalıdır.
Bu bakımdan ölmüş bir
kişiye veya hayvana vasiyet etmek sahih olmaz. Çünkü ölü ve hayvan mülke sahip
olamaz. Ancak kişi 'Şu parayı falan hayvana yem alınmak üzere vasiyet ediyorum'
dese, vasiyet sahih olur ve o para hayvanın sahibine teslim edilir, zira
hayvanın yemi sahibinin üzerinedir. Hayvanın sahibi de vasiyet edenin arzusunun
yerine gelmesi için o para ile hayvana yem almalıdır.
Variyet yapılırken ana
rahminde bulunan bir çocuğa vasiyet yapılırsa, vasiyet sahih olur. Çocuk
annesinin karnından diri olarak ve hayan müstakırre ile -ki en azı altı aydır-
dünyaya gelirse vasiyetin gereği yapılır. Hamileliğin en az süresi altı aydır.
b. Yapılan vasiyet günaha vesile olmamalıdır.
Müslüman bir köleyi
bir kâfire vasiyet etmek caiz olmaz, müslüman-larla savaşanlara silâh veya mal
vasiyet etmek de caiz değildir. Çünkü bunlarda günaha vesile olmak vardır.
c. Vasiyet edilen kişi belli olmalıdır.
İki kişiden birine
yapılan vasiyet sahih olma'z. Çünkü kendisine vasiyet edilen kişi meçhuldür.
d. Kendisine vasiyet yapılan kişi, vasiyetin
yapıldığı zamanda mevcut olmalıdır.
Vasiyet yapıldıktan
sonra ana rahmine düşen çocuğa ve vasiyet yapıldıktan sonra bina edilen mescide
vasiyet etmek sahih olmaz. Belli bir kişiye yapılan vasiyete, bir mescidin
inşasına, tamirine veya diğer maslahatlarına yapılan vasiyetler de ilhak
edilmiştir. Medreseler, ribatlar, hastaneler ve imarethaneler de mescid
hükmündedir. Çünkü bunların tümünde Allah'a yaklaşmak sözkonusudur. Bunlar,
itibari bir şahsiyete sahiptirler. Bunlara vasiyet etmek, onlar üzerine vakıf
yapmak gibidir. Kişi vasiyet lafzını mutlak olarak kullanarak 'Ben şu mescide
vasiyet ettim' dese, onun tamirinden
ve diğer masraflarından bahsetmese, vasiyet sahih kabul edilir ve o mai
mescidin maslahatlarına sarfedilir, çünkü örfün gereği budur. Zikredilen
şartlardan anlaşılmıştır ki katile vasiyet etmek sahihtir (maktul kendi
katiline vasiyet edebilir). Zira bu, hibeye benzer bir akidle başkasına mal
vermektir. Diğer mirasçılar razı olduğunda, mirasçıya da vasiyet sahih olur. Bu
husus daha sonra beyan edilecektir.
Muayyen olmayan kişiye
yapılan vasiyet, fakirler, âlimler, mescidler, medreseler gibi genel cihetlere
yapılan vasiyetlerle aynı şartlara sahiptir; yani haram ve mekruh cihetlere
vasiyet yapılmamalıdır. Bu nedenle kâfirlerin mabedierine veya oyun ve eğlence
binası yapılmasına vasiyet etmek sahih değildir.
1. Allah yolunda vasiyet etmek.
Kişi 'Ben malımın
1/3'ini Allah yolunda vasiyet ettim' dese, vasiyeti sahih olur. Bu, Allah'a
yaklaştırıcı bir fiildir. Vasiyet edilen bu mal zekât ehli olan gazilere
verûır. Bunlar şu ayette zikredilmişlerdir:
Sadakalar (zekâtlar)
Allah'tan bir farz olarak yalnızca ihtiyacından fazla malı olmayan fakirlere,
(hiçbirşeyi olmayan) miskinlere, zekât toplama işinde görevli olan amillere,
kalpleri (İslâm'a) ısındırılacak-lara,
kölelere, borçlulara, Allah yolundakilere ve yolda kalmış olanlara tahsis edilmiştir. (Tevbe/60)
2. Âlimlere vasiyet etmek.
Kişi 'Malımdan 100.000
dinarı vasiyet ettim' dese, vasiyeti sahih olur. Çünkü âlimler, kendilerine
vakfedilen malı mülk edinebilirler. Âlimlere in-fak etmek de Allah'a yaklaştınci
bir ameldir. Âlimlere vasiyet edilen mal, İslâm âlimlerine; yani tefsir, hadîs,
fıkıh, usul-ü fıkıh, akaid ve benzeri ilimlerle meşgul olanlara sarfedilir.
Çünkü âlimler lafzı örfen bunlara hamledilir. Bu nedenle âlimlere vasiyet
edilen mal edebiyatçılara, doktorlara, mühendislere ve benzeri bilim
adamlarına verilmez. Ancak örf değişir de âlimler lâfzı, dinî ilimlerle meşgul
olan kişiler ile bilim adamlarını kapsayan ortak bir lafız halini alırsa, o
zaman âlimlere yapılan vasiyetin kapsamına her türlü ilimle uğraşıp diploma
alan kişiler de dahil olur.
3. Fakirlere vasiyet etmek.
Fakirlere vasiyet
edildiğinde miskinler, miskinlere vasiyet edildiğinde de fakirler buna dahil
olurlar. Fakirlere vasiyet edilen mal, onlardan üç kişiye verilirse vasiyet
yerine gelmiş sayılır. Çünkü çoğulun en azı üçtür.
4. Ehl-i
beyte yapılan vasiyet.
Kişi 'Malımın 1/3'ini
ehl-i beyt'e vasiyet ettim' dediğinde, o mal Benû Hâşim ve Benû Muttalib'ten
olanlara verilir. Onlardan üç kişiye vermek yeterlidir. „
5. Akrabalara yapılan vasiyet.
Akrabalara yapılan
vasiyete, baba ve ana cihetinden tüm akrabalar dahil olur. Ancak bundan, miras
düşen akrabalar hariçtir.
6. Hac ve umreye gidecekler için vasiyet.
Kişi 'Malımdan 100.000
dinarı hac ve umreye gidecekler için vasiyet ediyorum' derse, vasiyeti sahih
olur. Çünkü hac ve umre Allah'a yaklaştırıcı amellerdendir. Vasiyet edilen bu
mal, hac ve umreye gidecek olanlara sarfedilir.
Kişinin kendisi için
hacca gitmeyi vasiyet etmesi ve bunun yerini belirtmesi halinde vasiyetine
uygun olarak biri vekil tutulur. Kendi memleketinden veya mîkat yerinden biri
onun yerine hacca gönderilir. Eğer mutlak şekilde söyler de mekân belirtmezse,
onun yerine mîkattan ihrama girilir. Bu da lafzı, derecelerin en düşüğüne
hamletmek demektir. Günümüzde olduğu gibi örf değişir de mîkat yeri belli
olmazsa, vasiyet eden kişinin memleketinden biri hacca gönderilir.
Vasiyet edilen malda
bulunması gereken şartlar şunlardır:
I. Vasiyet edilen mal, kendisinden
yararlanılması helâl olan mallardan olmalıdır.
Çalgı ve kumar
aletleri gibi kendilerinden yararlanılması haram olan birşeyi vasiyet etmek
sahih olmaz.
II. Vasiyet edilen malın devredilmesi meşru olmalıdır.
Bu bakımdan kısas
hakkı veya şufa hakkı bulunan bir malı vasiyet etmek sahih olmaz. Çünkü bu
malın devredilmesi caiz değildir.
Yukarıdaki şartlara
binaen şu durumlarda yapılan vasiyet sahih olur:
a. Meçhul olan bir malı vasiyet etmek sahihtir.
Meselâ ana karnında
bulunan bir yavru, memelerde olan bir süt, koyunlar üzerinde bulunan yün
vasiyet edilirse, sahih olur. Varis bunlarda, miras bırakanın halefi olduğuna
göre, kendisine vasiyet edilen de böyledir. Ayrıca vasiyette meçhuîiyet
geçerlidir.
b. Vasiyet yapılırken ortada olmayan bir mal
vasiyet edilirse, vasiyet sahih olur.
Meselâ kişi 'Bahçemde
olacak meyveleri vasiyet ediyorum' veya 'Eğer hayvanım doğurursa vasiyet
ediyorum' derse, vasiyeti sahih olur. Vasiyette yanılmak mümkün olmakla
beraber, halka genişlik ve şefkat olsun diye bu tür vasiyet sahih kabul
edilmiştir. Bu bakımdan vasiyet sırasında ortada bulunmayan birşeyi mülk
edinmek, tıpkı selem, musakat ve icar muamelelerinde ortada bulunmayan şeyleri
mülk edinmek gibi caizdir. Kişinin sekizinci ayda kuzuları teslim etmek üzere
parasını peşin alması veya üç ay önce sulama ve icare akdini yapıp mahsulünü üç
ay sonra alması ve bunları mülk edinmesi caiz olduğu gibi, vasiyet esnasında
ortada olmayan birşeyin vasiyet edilmesi ve bunun mülk olması caizdir.
c. Mübhem bir lafızla
vasiyet yapmak sahihtir.
Meselâ kişi 'Şu iki
elbisemden birini vasiyet ettim' dese, vasiyeti V °'ur' Çunku vasiyet
hususundaki bu tür hatalar vasiyetin sıhhatine vermezler. Vasiyet
edilen iki elbiseden,
hangisinin vasiyet edildiğine
mirasçılar karar verir.
d. Malın bizzat kendisi vasiyet edildiği gibi,
malın geliri de vasiyet edilebilir.
Geliri (akarı) olmasa
da malın bizzat kendisi vasiyet.edilebildiği gibi, malın geliri de vasiyet
edilse vasiyet sahih olur. Geliri olmayan malların bizzat kendisi vasiyet
edilebilir, çünkü bu tür mallar icare, iare, ibaha ve benzeri yollarla
kendisine vasiyet edilen kişiye gelir getirmek imkânına sahip olabilirler.' Bu
bakımdan malın bizzat kendisi bir kişiye, o malın geliri veya kullanımı da
başka bir kişiye vasiyet edilebilir. Meselâ kişi 'Şu ev Zeyd'indir, fakat
oturma hakkı Hâlid'indir' diye vasiyet edebilir.
e. Av köpeği, zibil, Sirke yapılmak için sıkılan
ve hürmeti olan şarap gibi kullanılması helâl olan necasetleri vasiyet etmek
sahihtir. Çünkü bunlan mülk edinmek caizdir, bunları zayi eden sahibine
tazminat öder. Ayrıca bunlar miras olarak intikal eder.
Vasiyet sığasının
şartlarını şöyle sıralayabiliriz:
A. Vasiyet sarih veya kinayî bir lafızla olmalıdır.
Meselâ kişinin 'Falan
için 1000 dirhem vasiyet ettim' veya 'Falana benim ölümümden sonra 1000 dirhem
verin' veya 'Benim ölümümden sonra malımı filana verin' veya 'Bu mal benim
ölümümden sonra falanındır' gibi lafızlar sarih lafızlardır. Sarih bir lafızla
vasiyet gerçekleşir.
Lafız sarih olduğu
için kişinin 'vasiyeti kasdetmedim' demesine bakılmaz. Dilsiz bir kişinin
anlaşılır bir işareti de sarih lafız hükmündedir.
Kinayî lafızlarda ise
lafızla beraber niyet de gerekir. Çünkü kinayî lafızlar vasiyetten başka
mânâlara da gelirler. Meselâ kişinin 'Benim bu kitabım Zeyd'indir' demesi
kinayî lafızlardandır, onunla beraber niyetin de bulunması gerekir ki -tıpkı
alışverişte olduğu gibi- vasiyet akdi gerçekleşsin.
B. Kendisine vasiyet yapılan kişinin de bu
vasiyeti kabul etmesi şarttır.
Ancak vasiyet,
fakirler ve âlimler gibi umumi sınıflara olursa kabul şartı aranmaz. Zira
burada kabul mümkün değildir. Vasiyet eden kişi öldüğünde bu mal âlimlere ve
fakirlere taksim edilir.
C. Kendisine vasiyet yapılan kişinin vasiyeti
kabul etmesi, vasiyet yapan kişinin ölümünden sonra olmalıdır.
Vasiyet edilen kişi,
vasiyet eden ölmeden önce 'Vasiyeti kabul ettim' veya 'Vasiyeti kabul
etmiyorum' derse, onun sözüne itibar edilmez. Zira vasiyet eden kişi ölmeden
önce onun hakkı yoktur. Bu durum aynen alışverişten önce şufa hakkını iskat
etmeye benzer. Buna binaen kendisine vasiyet yapılan kişi, vasiyet yapan şahıs
ölmeden önce vasiyeti kabul etse bile, vasiyet yapanın ölümünden sonra
reddedebilir veya . kabul edebilir.
Çünkü red veya kabulde esas olan, vasiyet eden kişinin ölümünden sonra
olmasıdır. Buna binaen kendisine vasiyet yapılan kişi vasiyet yapan şahıstan
önce ölürse vasiyet geçersiz olur. Çünkü vasiyet edilen mal, vasiyet yapan kişi
ölmeden vasiyet yapılan kişinin mülküne geçmez. Kendisine vasiyet edilen kişi
vasiyet edenden sonra ölürse, Ölmeden önce de vasiyeti kabul etmiş olursa
vasiyet sahih olur, onun mirasçıları onu kabul veya reddetme hususunda onun yerine
geçerler.
a. En uygun
vasiyet, malın 1/3'ini veya daha azını vasiyet etmektir.
Sa'd b. Ebî Vakkas'tan
şöyle rivayet edilmiştir: 'Veda haccında ölüme yaklaştığım bîr hastalıktan
dolayı Rasûluilah beni ziyarete geldi. Ben dedim ki:
- Ey Allah'ın Rasûlü!
Görmekte olduğunuz şu hastalık, bende bu dereceye ulaşmıştır. Ben servet
sahibiyim. Bir tek kızımdan başka da bana vâris olacak kimse yoktur. Bu
bakımdan malımın 2/3'sini lasad-duk edeyim mi?
- Hayır tasadduk etme!
- Yarısını edeyim mi?
- Hayır! 1/3'ini
tasadduk et, (hatta) 1/3 de çoktur. Ey Sa'd! Senin, vârislerini zengin
bırakman, onları muhtaç ve halka (sadaka için) ellerini açar bir haîde
bırakmandan daha hayırlıdır. Ey Sa'd! Allah rızası için sarfettiğin
her nafakadan şüphesiz
ecir alacaksın. Hatta hanımına
yedirdiğin bir lokmadan da.ecir alacaksın.
Vasiyet eden kişi
Rasûlullah'm sünnetine muhalefet ederse, bu vasiyetin hükmü nedir?
İmam Şafii bu hususta
şöyle demiştir: 'Malın üçte birinden fazlasını vasiyet etmek şer'an mekruhtur,
fakat vasiyet sahihtir. Ancak-malın üçte birinden fazlası vasiyet edildiğinde
bu vasiyet varislerin müsaadesiyle yerine getirilebilir'.
Varisler bu fazlalığı
reddederlerse, bu fazlalık hakkındaki vasiyet icma ile geçersiz olur. Çünkü
malın üçte birinden fazlası varislerin hakkıdır. Varisler bu fazlalığı kabul
ettikleri takdirde vasiyet yerine getirilir. Bu da mal sahibinin î/3'den
fazlasında da tasarruf etmesini geçerli kılar. Vasiyet eden kişinin mirasçıları
yoksa ve malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmişse, 1/3'inden fazlası
için yapılan vasiyet geçersiz olur. Çünkü bu mal müslümanların hakkıdır ve onu
geçerli sayacak muayyen kimseler yoktur. Bu nedenle Rasûlullah'ın 'Malının
1/3'ini tasadduk et. (Hatta) 1/3'i de çoktur' sözüne dayanarak vasiyetin malın
üçte birinden az olmasının müstehab olduğu söylenmiştir.
Ayrıca Hz.
Peygamber'in 'Varislerini zengin bırakman, onları muhtaç ve halka (sadaka için)
ellerini açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır' sözünden de bu mânâ
anlaşılır.
b. Maî, vasiyet sırasında değil, vasiyet edenin
öldüğü andan itibaren dikkate alınır. Çünkü vasiyet edilen mal, ancak vasiyet
eden kişinin ölümünden sonra mülk edinilebilir. Meselâ kişi 1000 lira
vasiyet-etse, vasiyet ettiği zaman malı da 3000 lira olsa, fakat vefat
ettiğinde 2000 lirası kalmış olsa, vasiyet 2000 liranın 1/3'i için geçerli
olur. Fazlası mirasçıların iznine bağlıdır, izin verirlerse geçerli olur,
vermezlerse geçersiz kabul edilir.
c. Vasiyet edilen malın 1/3'i, vasiyet eden
kişinin borçlan çıktıktan sonra tayin edilir; yani önce kişinin boçları
çıkarılır, geriye kalan malın 1/3'i verilir.
(Miras taksimi) ölünün
yaptığı vasiyetten ve borcunun ödenmesinden sonradır.
(Nisa/11)
Borcun vasiyetten önce
geldiği hususunda icma vardır. Kişinin borcu bütün malı kadarsa, yaptığı
vasiyet geçerli olmaz. Kişi çeşitli vasiyetler ve teberrular yapmışsa, bunlar
da malının 1/3'ini geçiyorsa, mirasçılar bu fazlalığı kabul etmeseler bile
onlar şu tertibe göre verilir:
1. Teberruların bir kısmı acil, bir kısma da
süreli ise acil olan teberrulann süreli olanlardan önce ödenmesi gerekir. Çünkü
acil olarak ödenmesi gereken teberrudan
dönülemez, fakat süreli
olanlardan dönülmesi
mümkündür. Sözgelimi bir kişi
evini 1000 lira
bedelle vakfetse, 1000 lira da vasiyette bulunsa, öldüğünde de terekesi
3000 lira ise vakıf öne alınır, vasiyet ise ilga edilir. Ancak mirasçılar
vasiyeti geçerli kabul ederlerse mesele değişir. Çünkü ölüm hastalığı esnasında
terekenin 1/3'inden yapılan teberru geçerlidir.
2. Kişi, teberrulan Ölümünden sonraya
bağfşlamışsa ve teberrular da malının üçte birinden fazla ise, mirasçılar da bu
fazlalığı kabul etmezlerse, teberrular sıraya konularak malın 1/3'inden
ödenir. Meselâ kişi Zeyd'e 100 lira, Halid'e 50 lira, Amr'a da 50 lira vasiyet
etse, malının 1/3'i de 100 liraya tekabül ediyorsa, Zeyd'e 50 lira, Halid'e 25
lira, Amr'a da 25 lira verilir.
3. Ölüm hastalığı esnasında yapılan vakıf ve
sadaka gibi teberrular derhal geçerli kabul edilir.
Bu teberrular malın
1/3'ini aşıyorsa, teberruların yapılış sırasına göre sıralanırlar, malın 1/3'i
bitinceye kadar onlar sırayla ödenir. Birinciyi ikincinin önüne almanın
nedeni, birincinin daha kuvvetli olmasıdır. Çünkü en baştaki mirasçıların
geçerli sayıp saymamalarına bağlı değildir.
4. Ölüm hastalığında yapılan ve derhal verilmesi
gereken leberrular sıraya konulmaz.
Çünkü onların birinin
diğerinden öne alınmasının hiçbir nedeni yoktur. Tüm teberrular bir araya
getirilir ve malın üçte birinden ödenir.
Vasiyetti1 ;ısıı olan,
mirasçı olmayanlara vasiyet yapılmasıdır. Çünkü vasiyetin amacı, kişinin
hayattayken yapamadığı, elden kaçırdığı fırsatları telafi ederek sevap kazanıp
Allah'a yaklaşmasıdır. Varis ise terekeden payını zaten almaktadır. Fakat kişi
mirasçılardan birine vasiyet ettiğinde bunun hükmü nedir?
Şafii mezhebinin en
meşhur görüşüne göre mirasçıya vasiyet etmek caizdir. Fakat bu vasiyet, diğer
mirasçılar izin verdiğinde yerine getirilir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Şüphesiz Allah her hak
sahibine hakkını vermiştir. Öyleyse varise vasiyet yoktur.
Varise vasiyet caiz
değildir. Ancak diğer varislerin bunu geçerli sayması hariç.
Varis olmayan kişiye
malın üçte birinden fazlasını vasiyet etmek, varise vasiyet etmeye kıyas
edilerek üçte birden fazlası varislerin iznine bağlanmıştır.
Mirasçılardan birine
yapılan vasiyet hususunda, vasiyet yapan kişi hayatta oldukça diğer
mirasçıların izin verip vermemesine bakılmaz. Çünkü mal sahibi hayatta oldukça
mirasçıların malda hakkı yoktur. Bu bakımdan varise yapılan vasiyeti, vasiyet
yapan kişi hayattayken diğer varisler kabul edebilir, vasiyet eden kişi
öldükten sonra bundan vazgeçebilirler veya önce reddedip sonra kabul
edebilirler.
Kendisine vasiyet
yapılan kişinin varis olup olmadığına, vasiyet esnasında değil, vasiyet yapan
şahsın ölümü halinde bakılır. Meselâ kişi kardeşine vasiyet ederse, vasiyet
esnasında da çocuğu yoksa, daha sonra ölmeden önce bir çocuğu dünyaya gelince
vasiyet sahih olur ve yerine getirilmesi gerekir; zira erkek çocuk olduğunda, kardeş,
mirasçı olmaz.
Mirasçıya yapılan
vasiyeti, diğer mirasçıların bir kısmı kabul eder, bir kısmı da reddederse,
vasiyet, vasiyeti kabul edenlerin hissesinden yerine getirilir, vasiyeti
reddedenlere normal payları verilir. Ancak vasiyet yerine getirilirken,
vasiyeti kabul eden miras sahiplerinin hisselerine göre ayarlanır.
Mirasçıya vakfetmek,
hibe etmek, onu mirasçıların hakkı olan bir alacaktan ibra etmek de vasiyet
etme hükmündedir. Bütün bunlar, vasiyet
eden kişinin ölümünden
sonraki mirasçıların iznine bağlıdır. Bu hüküm ölüm hastalığında yapılan
vasiyetler için geçerlidir.
Vasiyet alışveriş ve
nikâh akdi gibi lüzumlu akidlerden değil, caiz akidlerdendir. Bu bakımdan
vasiyetlerin tümünden veya bir kısmından vazgeçmek mümkün olduğu gibi, onlarda
değişiklik yapmak da mümkündür. Çünkü vasiyet ediien mal, hayatta kaldıkça
vasiyet edenin müi-kündedir ve dilediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir.
Vasiyetten dönmek,
vasiyetten dönmeye .delâlet eden lafızlarla olur. Meselâ kişi 'Ben vasiyetimi
bozdum' veya 'Vasiyetimi iptal ettim1 veya 'Malım mirasçılanmındır' derse
vasiyetinden dönmüş olur. Vasiyet ettiği malda tasarruf etmek de vasiyetten
dönmeye delâlet eder. Meselâ kişi vasiyet ettiği malı satarsa veya mehir
olarak verirse veya birine hibe ederse veya borcuna karşılık rehin verirse,
bütün bunlar kişinin vasiyetten döndüğüme delâlet eder. Ayrıca şu durumlar da
kişinin vasiyetinden döndüğüne delâlet .eder:
1. Kişi belli bir buğdayı vasiyet eder, sonra o
buğdayı başka bir . buğdaya katarsa, bu işlem onun vasiyetinden döndüğüne
delâlet eder.
Çünkü vasiyet edilen buğdayı
diğerinden ayırıp vermek mümkün
değildir.
2. Kişi bir yığın buğdaydan bir ölçek vasiyet
eder, sonra onu daha temiz bir buğday ile kanştırırsa, bu işlem onun
vasiyetinden döndüğüne delâlet eder. Çünkü vasiyet ettiğimiktarı ayırması
mümkün değildir.
3. Kişi bir yığın buğdaydan 1 sâ vasiyet eder,
sonra da o buğday yığınına, aynı temizlikte bir yığın buğday katarsa, bu işlem
onun vasiyetinden döndüğüne delâlet etmez. Çünkü katılan buğday diğı.r buğday
yığınında bir değişiklik meydana getirmez. Vasiyet edilen buğdaya, daha düşük
kalitede bir buğday katarsa, vasiyet yine geçerli olur. Zira bu, vasiyetten
sonra meydana gelen bir kusur sayılır ve vasiyete zarar vermez.
4. Kişi bir buğdayı vasiyet eder-sönra onu un
yaparsa veya tohum olarak tarlaya saçarsa veya~bu unu vasiyet eder sonra onu
hamur yaparsa veya bir pamuğu vasiyet eder sonra onu ip yaparsa veya bir ipi
vasiyet eder sonra onu kumaş yaparsa veya bir kumaşı vasiyet eder sonra onu
elbise diktirirse veya bir arsa vasiyet eder sonra o arsa ü/erine bina yaparsa
veya arsaya ağaçlar dikerse, bütün bunlar vasiye1 ren döndüğü anlamına gelir.
Böyle hükmedilmesinin iki sebebi vardır:
ı. Kendisine vasiyet
edilen kişi, vasiyet edilen mala sahip olmadan önce bu hakkı ortadan
kalkmıştır. Bu durum, vasiyet ediien malın Lelef olması gibidir.
ıı. Bu ve benzeri
tasarruflarda vasiyetten vazgeçme anlamı vardır. İysâ (Vâsi) Tayin Etmek
Biz vasiyet
kelimesinin anlamını izah ederken vasiyet ile iysâ kelime-:erinin aynı kökten
geldiğini söylemiştik. Fakat fakihler, iysi'yı, baliğ olmayan veya aciz olan
kimselerin durumlarına nezaret eden vâsi mânâsında kullanmışlardır. Buna
binaen iysâ, kişinin ölmeden önce itimad etliği bir kimseye; çocuklarına
bakmayı, vasiyetlerini yerine getirmeyi, borçlarını ödemeyi ve yanındaki
emanetleri sahiplerine iade etmeyi vasiyet etmesi, onun da kabul etmesidir.
'Vâsi, ölen bir
kişinin çocuklarına göz-kulak olmak, ölen kişinin yanında bulunan emanetleri
sahiplerine iade etmek, borçlarını ödemek, vasiyetlerini yerine getirmek üzere
ölen kişinin hayattayken tayin ettiği kişidir.
İysâ'da asıl olan,
onun mçndub olmasıdır. Fakat bazı durumlarda vacib olur.
Ezraî şöyle demiştir;
'Eğer çocukların dedesi vâsi ve veli olmaya ehil değilse, babanın ölmeden önce
çocuklarına vâsi tayin etmesi vacibdir. Bu vâsinin güvenilir ve işbilir olması
da gerekir. Zira çocuklara vâsi tayin edilmezse, zâlim bir kadı veya bir
başkası çocukların haklarını, mallarını gasbedebilir. Bu nedenle baba her ne
kadar hasta olup ölümle pen-çeleşiyor olsa da çocuklarının malını muhafaza etmek
babanın üzerine vacibdir'.
Bacurî de İbn Kasim
üzerine yazdığı haşiyede şöyle diyor: 'Normal durumda (yukarıda zikredilen
durumda) vâsi tayin etmek sünnettir. Ancak yerine getirilmesi gereken,
şahitleri de olmayan bir hakkı yerine getirmek için vâsi tayin etmek vacibdir.
Zira burada vâsi tayin etmemek o hakkın zayi olmasına yol açar'.
Bunlardan anlaşılıyor
ki üzerinde başkasının hakları varsa veya kişinin başkaları üzerinde hakları
varsa ve şahit de yoksa, bu hakların zayi olmaması için vâsi tayin etmek vacib
olur. Çünkü vâsi tayin edilmezse bu haklar zayi olur ve ölen kişinin çocukları
zarara uğrar. Eğer böyle bir durum sözkonusu değilse vâsi tayin etmek müstehab
olur.
Vâsf tayin etmenin
meşru kılınmasının nedeni, buna ihtiyaç olması ve halkın maslahatlarının göze
ti İm esidir. Zira insan birtakım alacak-vereceklerini halletmeden ölüm
döşeğine düşebilir. Meselâ ölüm döşeğine düşen kişinin borçlan veya alacakları
olabilir veya yanında birtakım emanetler bulunabilir veya haklarını ve mallarım
koruyamayacak küçük çocukları olabilir, işte böyle durumlarda hakların yerine
getirilmesi için vâsi tayin etmek meşru kılınmıştır.
Vâsi'nin, kendisini
vâsi tayin eden kişinin ölümünden sonra onun mallarında tasarruf etme yetkisine
sahip olduğunu söylemiştik. Vâsi'nin kendisine devredilen haklan yerine
getirmesi için şu şartlara sahip olması gerekir:
a. Mükellef olmalı
Yani akil ve baliğ
olmalıdır; zira akü ve baliğ olmayan kişi kendi işlerini yürütme ye? kişine
bile sahip değildir.
b. Hür olmalı
Zira kölenin hiçbir
malda tasarruf etme hakkı yoktur, isterse efendisi vâsi olmasına izin vermiş
olsun.
c. Müslüman olmalı
Bir müslümana,
kâfirlerden biri vâsi olamaz. Çünkü kâfir sürekli itham altındadır. Allah
Teâlâ kâfirleri müslümanlar üzerine veli kılmamıştır.
Allah elbette kâfirler
için mü'minlerin aleyhine bir yol kılmamıştır. (Nisa/141)
Ey iman edenler!
Sizden olmayanı sakın sırdaş edinmeyin. (Çünkü) onlar* sizi saptırmaktan geri
kalmazlar ve sizin sıkıntı çekmenizi temenni ederler.
(Âluİnınn/118)
Fakat bir zımmî, diğer
bir zımmî'yi veya bir müslümanı vâsi tayin edebilir.
d. Adil olmalı
.
Adil olmaktan maksat,
büyük günahlara yaklaşmamak, küçük günahlarda da ısrar etmemektir. Vâsi tayin
edilen kişide zahirî adaletin bulunması yeterlidir, onun içi Allah'a aittir.
Bu bakımdan fasığın vâsi tayin edilmesi
sahih olmaz. Çünkü
vasilik veliliktir ve güvenilir olmayı gerektirir. Fasık ise güvenilir
değildir.
e. Tayin
edilen vâsi, malda tasarruf yapmaya ehil olmalıdır.
Sefih, hasta, ihtiyar,
bunamış, hafıza. kaybına uğramış kişiyi vâsi tayin etmek sahih olmaz. Zira bu
tür kişileri vâsi tayin etmenin hiçbir faydası yoktur.
Vâsi'de bulunması
gereken şartlardan, şu kişileri vâsi tayin etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır:
1. Kör olan bir kişi vâsi tayin edilebilir.
Çünkü gözleri kor olan
vâsi, görmenin şart olduğu hususlarda vekil tayin ederek görevini yapabilir.
2. Kadın vâsi tayin edilebilir.
Çünkü kadın malda
tasarruf etme yetkisine sahiptir. Hz. Ömer'in, kızı Hz. Hafsa'yı vâsi tayin
ettiği rivayet edilmiştir.
Hatta kadında vasilik
şartları mevcutsa, çocuklarına vâsi olmak hususunda başkalarından daha
evladır. Çünkü çocuklarına karşı herkesten daha şefkatlidir.
Vâsi ve İysâ ile
ilgili bazı hükümleri şöyle sıralayabiliriz:
a. Vâsi,
kendi yerine başka birini vâsi tayin edemez.
Çünkü birinci vâsi'yi
tayin eden kişi, ikinci vâsi'nin tasarrufuna izin vermemiştir. Bu hüküm mutlak
olarak vâsi tayin edilmesi halinde veya vâsinin, yerine vekil tayin edemeyeceği
şarhyla vâsi tayin edilmesi halinde geçerlidir. Fakat vâsi tayin eden kişi izin
verirse, vâsi kendi yerine bir başkasını vâsi tayin edebilir.
b. İysâ'da, bir vakte bağlamak veya birşeye
talik etmek caizdir.
Meselâ kişi 'Ben falan
adamı, oğlum baliğ oluncaya kada vâsi tayin ettim' veya 'Kardeşim gelinceye
kadar' veya 'Ben ölünce' dese, bu caiz olur. Çünkü iysâ, vasiyet gibi haLaya
tahammül eden bir muameledir. Ayrıca iysâ, emirlik gibidir. IIz. Peygamber,
Zeyd b. Hârise'yi Mûte savaşı için emîr tayin ettikten sonra 'Eğer Zeyd şehid
olursa, Cafer emîrdir, o da şehid olursa Abdullah b. Revaha emîrdir' demişür.1
c. Kişi, iki şahsı vâsi tayin eder de 'Ancak
ikisi birden tasarruf edebilir' derse, bunların hiçbiri tek başına tasarruf
edemez. Bu, birinci durumda şarta binâen, ikinci durumda da ihtiyata binaen
böyledir.
Eğer kişi vâsi tayin
ederken 'Onların herbiri tasarruf yetkisine sahiptir' veya 'İkisini de vâsi
tayin ettim1 Veya orbiri benim vâsimdir' dese, ikisi de tek başlarına tasarruf
yetkisine sahip olur, çünkü onları tayin eden kişi bu hususta izin vermiştir.
d. İysâ akdi, caiz bir akid olduğundan geri
dönmek mümkündür.
Vâsi tayin eden kişi,
İstediği zaman vâsi'yi azledebilir. Vâsi, tıpkı vekil gitjidir. Fakat bu azl,
vasiyeti yerine getirmek sadece ona düşmediği takdirde caizdir. Meselâ vâsi,
vasilik görevini bıraktığında kendini tayin eden kişinin malının zâlimler
tarafından gasbedileceğini veya yağma edileceğini zannediyorsa kendini a,,
üemez; zira hak sahibinin haklarının gözetilmesi, tehlikenin bertaraf edilmesi
gerekir.
e. Tayin edilen vâsi'nin, baba ve dede gibi
çocuklar üzerinde velilik hakkı olan kişilerden olması gerekir.
Bir babanın, dedeleri
hayatta olduğu müddetçe çocuklarına ba?ka vâsi tayin etmesi caiz değildir.
Çünkü dedenin veliliği şer'an sabiitır ve onun velilik hakkı başkasına
devredilemez. Evlendirme hususunda Ja durum aynıdır; yani dede, oğlunun kızını
re'sen evlendirebilir. Baba 'Sen benim kızımı evlendiremezsin' diyemez.
f. Çocuk baliğ olduktan sonra vâsi ile ihtilafa
düşer ve 'Sen benim malımı israf etmişsin' derse, vâsi'ye yemin etmesi teklif
edilir, eğer yemin ederse israf etmediği kabul edilir. Çünkü o emin bir
kişidir.
Eğer çocuk baliğ
olduktan sonra 'Vâsi, bana malımı ven.ıedi' d...-İddia ederse, bu hususta
çocuğa yemin teklif edilir, eğer yemin ederse mal çocuğa verilir. Bu hüküm şu
ayetten anlaşılmaktadır:
Yetimlere mallarını
verdisini/ zaman, yanlarında şahit bulundurun.. (Nisa/6)
Ayrıca vâsi olan kişi
eğer malı çocuğa teslim etmişse, bu hususta beyyine bulmakta zorluk çeknu
/.. .
En doğrusunu
Allah bilir.