VEKALET. 2
Vekalet'in
Tarifi 2
Vekalet'in
Meşruiyeti 2
Vekalet'in
Meşruiyetinin Hikmeti 2
Vekalet' in
Hükmü. 3
Vekalet'in
Rükûnlan. 3
1.
Müvekkil (Kendisine Vekil Tutan) 3
2. Vekil 3
3. Siga. 4
4.
Kendisinde Tasarruf Edilecek Nesne. 4
Allah'ın
Haklarından Olan Hususlarda
Vekil Tayin Etmek. 5
Kulların
Haklarından Olan Hususlarda Vekil
Tayin Etmek. 5
Kısasta Vekil Tutmak. 6
Şahitlik,
Yemin ve Nezirlerde Vekalet 6
İlâ,
Lian, Kasame ve Zıhar Meselelerinde Vekalet 6
İkrar'da
Vekalet 6
Avlanmak,
Odun Toplamak Gibi
Mubah Hususlarda Vekil Tayin Etmek. 6
Haram Olan
Hususlarda Vekil Tayin Etmek. 6
Vekâlet, lugatta
birkaç mânâya gelir, onlardan biri korumaktır.
Allah bize yeter, O ne
güzel vekildir. . (Âiu İmran/173)
Yani Allah koruyucu ve
muhafaza edicidir.
Vekalet, tevfiz (işi
başkasına havale etmek) anlamına gelir:
Allah'a tevekkül et,
(Enfal/6l)
Yani işini Allah'a
havale et.
Fakihlerin ıstılahında
ise vekalet'in anlamı şudur; Bir kişinin sağken yapması kaydıyla, bir işi yapmak
üzere başka bir şahsı naib tayin etmesidir. Yalnız müvekkilin, vekalet konusu
olan bu işi yapmaya ehliyetli olması yapılacak işin de vekalet'e elverişli
olması şarttır. Bu tarif, vekalet'in rükün ve şartlarından bahsederken tam
olarak vuzuha kavuşacaktır.
Hem Kur'an, hem de
Sünnet vekalet'in meşruiyetine delâlet eder. Vekalet'in meşruiyetine delâlet
eden ayetler şunlardır:
Eğer (karı ile koca
arasında) ayrılık olacağından korkarsanız erkeğin ailesinden bir,
kadının ailesinden de bir hakem
(arabulucu ve hüküm verici) gönderin.
(Nisa/35)
Yani karı-koca
arasında bir anlaşmazlık olur da bu anlaşmazlık şiddetlenirse, iki hakem tayin
edilir. Bunlar kan-kocanın vekili olur, onların durumunu incelerler. Bu ayet
her ne kadar kan ile koca hakkında varid olmuşsa da genel olarak vekalet'in
meşruiyetine delâlet eder.
Şu ayet de vekalet'in
meşru olmasıyla uyum içindedir:
Şimdi siz içinizden
birini şu gümüş para ile şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha cemiz ise
ondan size erzak getirsin. (Kehf/19)
Topluluktan bir kişiyi
göndermek, onu o topluluğa vekil kılmak anlamına gelir.
Şu ayet de vekalet'in
meşru olmasıyla uyum içindedir:
Benim şu gömleğimi
götürün de babamın yüzüne sürün; gözü görür hale gelir.
(Yusuf/93)
Görüldüğü gibi Hz.
Yusuf (a.s) kardeşlerini, gömleğini götürüp babasının yüzüne sürmek üzere vekil
kılmıştır. Biz bu iki ayetin vekalet'in meşru olduğunun delili olduğunu
söylemedik, bu iki ayet vekalet'in meşru olmasıyla uyum içindedir dedik; zira
her iki ayet de bizden önceki kavimlerin şeriatlarını hikaye etmektedir. Daha
önce de birkaç defa söylediğimiz gibi, bizden öncekilerin şeriatları, bizim
için bağlayıcı değildir.
Vekalet'in meşru
olduğu hususunda birçok hadîs varid. olmuştur. Onlardan biri Siyer ehlinin
rivayet ettiği şu hadîstir: 'Hz. Peygamber, Amr b. Ümeyye ed-Damrî'yi, Ümmü
Habîbe Remle bintü Ebî Süfyan'in nikâhına talip olduğunu bildirmek üzere vekil
tayin etti'.
Hz. Peygamber'in
mevlası Râfî şöyle rivayet ediyor: 'Rasûlullah (s.a) ihramdan çıktıktan sonra Meymune
ile nikahlandı ve gerdeğe girdi. Peygamber ile Meymune arasında ben elçilik
yaptım'.
Urve el-Barikî şöyle
rivayet ediyor: "Rasûlullah (s.a) bana bir dinar vererek bir koyun almamı
emretti. Ben o bir dinar ile iki koyun satın aldım. Onlardan birini bir dinara
sattım, diğer koyun ile bir dinarı da Peygamber'e getirdim. Durumu anlatınca
Peygamber bana 'Allah senin alışverişinde bereket kılsın' diye dua etti".
İleride bu hususta
birçok hadîs zikredilecektir. Ayrıca ayet ve hadîslerin, meşruiyetine delâlet
ettiği vekalet hususunda âlimlerin tümü ittifak etmiştir.
Allah Teâlâ'nın
insanları nimet ve güç hususunda farklı yarattığında hiç şüphe yoktur. Allah,
insanlar için rızik kapılarını tamamen açmıştır. Herkes için bir veya birkaç
maişet yolu açmıştır. İnsanlardan bir kısmı hem gücü, hem de yeteneği olduğu
halde, bazen meşguliyetlerinin artması nedeniyle başkasının yardımına ihtiyaç
duyar. Bazı insanların da gücü ve yeteneği yoktur, dolayısıyla başkasının
yardımına daha çok muhtaçtırlar. Bazı insanların güç ve yeteneği olmakla
beraber bazı konuları, bazı işleri bilmezler. Bazı insanlar da haklı oldukları
halde hakkını savunmaktan, isbat etmekten yoksun olurlar, karşılarındaki
hasımları ise güzel konuşma, delil getirme yeteneğine sahip oldukları için
haklı çıkarlar. İşte bu ve benzeri nedenlerden ötürü insanın başkalarına
ihtiyacı olur. İşlerin yürümesi, ihtiyaçların karşılanması, sıkıntıların
giderilmesi, muamelelerin kolaylaşması için maslahat, vekil tayin etmeyi gerekli
kılmıştır. Çünkü Allah'ın şeriatı zorlukların kaldırılması İçin gelmiştir; zira
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;.
(Allah) size dinde
güçlük kılmadı. (Hac/78)
Vekalet'in caiz ve
meşru olduğunu söylemiştik. Vekalet'te aslolan ibahadır. Ancak mendub bir iş
hususunda olursa mendub, mekruh bir iş hususunda olursa mekruh, haram bir iş
hususunda olursa haram olur. Eğer bir kişiden zararı defetmek hususunda olursa
vacib olur. Meselâ yiyeceğe muhtaç olup onu satın almaktan aciz olan bir kişiye
vekil olmak vacibdir.
Vekalet'in dört rüknü vardır:
1. Müvekkil (kendisine vekil tutan)
2. Vekil
3. Siga
4. Kendisi için vekil tutulan mal veya tasarruf
Müvekkil, kendisine
niyabeten birtakım tasarruflarda bulunması için başkasından yardım isteyen,
vekil tutan kişidir. Kişi, ancak tasarruf edeceği mülkü veya velayeti altında
bulunmak suretiyle tasarruf edebileceği bir konuda vekil tayin edebilir; yani
şer'an tasarruf etme hakkına sahip olduğu hususlarda vekil tutabilir.
Kendisinin tasarruf etmesinin sahih olmadığı ve asılın tasarrufa yetkisi
olmadığı hususlarda ise, vekilin haydi haydi yetkisi olmaz. Mal sahibi
âkil-bâliğ ise, hacr altında değilse, malında tasarruf yapmak üzere vekil tayin
etme hakkına sahiptir. Çünkü âkil-bâliğ olan, hacr altında bulunmayan kişi,
malında tasarrufta bulunabilir. Bunun gibi -baba, dede ve vasi gibi- malın,
velîsi de başkasını kendisine vekil tutup o malda tasarruf etmesini
sağlayabilir. Âkil-bâliğ olan kişi, kendisini evlendirmesi için başka birini
vekil tayin edebilir, çünkü o,.bizzat evlenme hakkına sahiptir. Bakire bir
kızın adil velisi (babası) kızını veya velayeti altında bulunan başka bir
kadını evlendirmesi için bir başkasını veli tayin edebilir. Çünkü o, onları
'evlendirme hakkına sahiptir. Bu bakımdan çocuğun veya sürekli baygınlık
geçiren kişinin vekil tayin etmesi sahih olmaz; zira kendileri şer'an
tasarrufta bulunmaya yetkili değillerdir. Kendileri tasarrufta bulunmaya
yetkili olmayınca vekilleri haydi haydi olmaz. Sefihi iği nedeniyle hacr
altına alınmış bir kişi malî bir tasarruf hususunda vekil tayin edemez. Çünkü
kendisi bu tasarrufa ehil değildir. Kendisi ehil olmayınca, vekili evleviyetle
ehil olamaz. Fasık bir baba kızını evlendirmek hususunda vekil tayin edemez;
zira kendisi kızını evlendirme yetkisine sahip değildir ki bu hususta vekil
tayin edebiisin, Fasik olan diğer veliler için de durum böyledir.
Fasık baba bakire
kızını bizzat evlendiremez, evlendirmesi sahih olmaz. Bu hususta bir başkasını
da vekil tutamaz. Hac veya umre için ihrama
giren kişinin nikâh akdi yapması sahih olmadığı gibi, kendisinin nikâh akdini
yapması için başka birini vekil tayin etmesi de caiz değildir. Ancak ihramlı
olan kişinin 'Ben ihramdan çıktıktan sonra beni evlendir' diye birini vekil
tayin etmesi caizdir.
Bundan istisna
edilenler şunlardır: Gözleri kör olan kişi bundan istisna edilmiştir. Çünkü
gözleri kör olan kişi malını bizzat satamaz ve birşey satın alamaz, görülmesi
şart olan şeyleri alıp satamaz. Bunu daha önce belirtmiştik. Bu yüzden -zaruret
nedeniyle- vekil tayin etmesi caizdir; zira vekil tutması caiz olmazsa -kör
olduğu için kendisinin alışveriş yapması sahih olmadığından- şiddetli bir
sıkıntıya maruz kalır.
Vekil, başkası
tarafından tasarrufta bulunması için tayin edilen kişidir. Ancak vekil
olduğu işte, tasarruf edebilme durumunda olması .şarttır.
Bu bakımdan kişi, yapması haram olan bir iş hususunda vekil kılınmış ise
vekaleti sahih olmaz. Çünkü insanın kendi nefsi için tasarrufta bulunması,
başkası için tasarrufta bulunmasından daha kuvvetlidir; zira kişi kendi nefsi
için asalet yoluyla tasarrufta bulunmakta, başkası için ise niyabet (vekalet)
yoluyla tasarrufta bulunmaktadır. Asalet,
niyebetten (kefaletten) daha kuvvetlidir. Vekil tayin edilen kişi, o
işte. asaleten tasarrufta bulunamıyorsa, vekaleten o işte haydi haydi
tasarrufta bulunamaz. Başka bir ifadeyle kuvvetli olanı yapamıyorsa, zayıf
olanı evleviyet-le yapamaz. Bu bakımdan çocuğun, delinin, sürekli baygınlık
geçirenin vekaleti sahih olmaz. Çünkü bunların kendi nefisleri için bile bu
gibi tasarruflarda bulunamayacağını daha önce belirtmiştik. Çocuk nafile hac
için, kurban kesmek için,' zekâtı dağıtmak için vekil olabilir; zira bu tür
tasarrufları kendi nefsi için yapması caizdir.
Sefih bir kişi, malî
tasarruflarda vekil olamaz. Gözleri kör olan bir kişi, görülmesi gereken
işlerde vekil olamaz. Hac veya umre için ihrama girmiş olan bir kişi, nikah
akdinde vekil olamaz. Kadın da nikah akdinde vekil olamaz, çünkü kadın ve
ihramlı olan kişinin, kendi nefisleri için nikah akdi yapmaları helâl değildir.
Kendi nefisleri için nikah akdi yapmaları helal olmadığına göre bu hususla
başkalarına vekil olmaları evleviyetle helal olmaz. Bu hükümden şu kişiler
istisna edilmiştir: Mümeyyiz (baliğ olmamakla beraber iyiyi kötüden
ayırdedebilecek yaşa gelmiş) olan çocuk vekil olabilir. Selef bu hususta
müsamaha göstermiş, mümeyyiz olan çocuğun sözüne itibar etmişlerdir. Çocuk,
velime sahibinin davetini getirdiğinde ona itimat edilir. Fasık olan ve
müslüman olmayan kişiler de bu hususlarda çocuk hükmündedirler; yani bir kâfir,
velime sahibinin davetini getirirse, velimeye icabet edilir.
İmam Nevevî şöyle
diyor: 'Çocuk ile fasık1 a veya kâfir ile fasık'a itimat etmenin caiz olduğu
hususunda ihtilaf olduğunu bilmiyorum1; yani bu hususta ihtilaf yoktur.
Vekalet'in sahih
olması için vekil tayin edilen kişinin belli olması da şarttır. Meselâ bir kişi
iki avukata 'Sizden birine evimi satmak hususunda vekalet verdim' dese, vekalet
sahih olmaz. "Bir kişi 'İsteyen kişiye, evimi satma hususunda vekalet
verdim' dese, vekalet yine sahih olmaz. Vekil'in hükümde de adil olması
gerekir. Eğer kadı'dan veya velîden ötürü vekaleti altında bulunan çocuğun
malını satmak için vekalet verilmişse, adil olması şarttır.
Siga, icab ve
kabuldür. Siga'da bulunması gereken iki şart vardır: Birincisi, mal sahibinin,
vekil tayin ettiğine delâlet eden sarih veya kinayî bir lafız kullanması
gerekir. Çünkü mükellef bir kişinin rızası olmadan onun adına tasarrufta bulunmak
yasaklanmıştır. Vekalet hususunda mal sahibinin 'Seni evimi satmak hususunda
vekil kıldım' veya 'Evimin satış işini sana havale ettim' demesi, sarih
lafızdır. Mal sahibinin 'Seni evimin satışında kendi yerime kaim kıldım* veya
'Seni naib kıldım, sana haber veriyorum' demesi, kinayî lafızdır.
Vekalette yazı, mektup
lafız yerine geçer. Vekil tayin edilen kişinin vekaleti kabul ettiğine delâlet
eden birşey yeterlidir. Burada lafız şart değildir. Hatta fiil bile kâfi gelir.
Çünkü vekil tayin etmek, tasarrufu mubah kılar, daha önceki hacr'ı kaldırmaya
delâlet eder. Bu tıpkı misafir için getirilen yemeğin mubah kılınması gibidir
ki misafirin 'Ben kabul ettim' demesi şart değildir.
İkincisi, en sahih
görüşe göre vekalet'in bir şarta bağlanmaması gerekir. Meselâ kişi 'Zeyd
seferden dönerse, falan konuda benim veki-limsin' veya 'Ramazan ay'ı geldiğinde
falan konuda benim vekilimsin' şeklinde vekaleti şarta bağlarsa, bunda
belirsizlik vardır. Bununla beraber vekalet sahihtir, şart mevcut olduğunda
vekil'in tasarrufu geçerli olur; zira tasarrufu hususunda izin verilmiştir.
Vekalet kesin olursa, tasarrufun şarta bağlanmasında herhangibir mâni yoktur.
Meselâ mal sahibi 'Falan adam seferden döndüğünde satmak üzere evimin satışında
seni vekil tayin ettim',veya 'Falan ay geldiğinde satmak üzere seni evimin
satışında vekil tayin ettim' derse, vekalet sahih olur. Vekalet'i, zamanla
sınırlama hususunda da bir mâni yoktur. Meselâ kişi 'Bir aya kadar sen benim
vekilimsin' dese, vekalet sahih olur. Bir ay geçtiğinde vekalet sona erer; bir
aydan sonra vekil tasarruf yetkisine sahip değildir.
Kendisinde tasarruf
edilecek nesne, vekilin sahibi adına tasarrufta bulunacağı şeydir. Burada da
bulunması gereken birtakım şartlar vardır:
a. Vekalet
veren müvekkil, vekalet verdiği anda vekalet verdiği hususta tasarruf hakkına
sahip olmalıdır. Meselâ müvekkiPin, tasarrufu altında bulunan malları satmak
üzere vekil tayin etmesi veya velayeti altında bulunan mal hususunda vekil
tayin etmesi gibi.
Müvekkil, velayeti
altında bulunan çocuğun evini kiraya vermek üzere vekil tayin edebilir, çünkü o
mal onun velayeti altındadır. Velî, velisi bulunduğu kişinin malında tasarruf
edebilir. Bu nedenle kişinin 'Bundan sonra benim mülküme girecek olan mallarda
tasarruf etmek üzere seni vekil tayin ediyorum' demesi sahih olmaz veya
'Mülkümde olmayan mallarda tasarruf etmek üzere seni vekil tayin ettim' dese,
kendisi o eve sahip olmadığı için vekil tayin etmesi caiz değildir veya
'İleride alacağım evi,
satmak üzere seni vekil tayin ettim' demesi sahih olmaz veya ileride
evleneceğim falan kadını boşama hususunda seni vekil tayin ettim' demek caiz
değildir. Ancak kişi, mülkünde tasarruf etmek üzere birini vekil tayin ettikten
sonra 'Mülkiyetime girecek olan mallar hususunda da vekilimsin' dese, vekalet
sahih olur. Bu tür vekalet, kişinin 'Ağaçlarımın çıkacak meyvelerini satmak
üzere seni vekil tayin ettim' demesi gibidir ki bu caizdir. Çünkü kişi,
meyvelerin aslı olan ağaçların sahibidir veya elinde bulunan elbiseleri satmak
üzere vekil tayin ettikten sonra 'Mülkiyetime girecek olan mallar hususunda da
vekilimsin' dese vekalet sahih olur. Bu tür vekalet, kişinin 'Ağaçlarımın
çıkacak meyvelerini satmak üzere seni vekil tayin ettim' demesi gibidir ki bu
caizdir. Çünkü kişi, meyvelerin aslı olan ağaçların sahibidir veya elinde
bulunan elbiseleri satmak üzere vekil tayin ettikten sonra 'Bundan sonra
alacağım elbiseleri satmak hususunda da vekilimsin' derse, mülkünde olmayan
malların satışında da -mülkünde olan mallara tâbi olarak- vekâlet sahih olur.
Bir kişiyi, bir eşyayı satıp onun parasıyla başka bir eşya almak üzere vekil
tayin etmek caizdir. En meşhur görüşe göre satınaima hususunda da vekalet akdi
sahihtir.
b. Vekalet
konusu olan iş, bir bakıma da olsa belli olmalıdır. Çünkü, vekalet konusu olan
iş her bakımdan belirsiz olursa, bu belirsizlik taraflar arasında anlaşmazlığa
ve zarara sebep olur. Bu nedenle bazı yönlerden de olsa vekalet konusu olan iş
belli olmalıdır ki zarar azalsın, anlaşmazlığa sebep olacak meçhuliyet ortadan
kalksın. Ancak vekalet konusu olan İşin her bakımdan bilinmesi şart değildir;
zira işin her bakımdan bilinmesi zordur. Ayrıca vekalet de ihtiyaç nedeniyle
meşru kılınmıştır. Bu da vekalet hususunda müsamaha gösterilmesini gerektirir.
Meselâ kişinin, bir şahsa 'Mallarımı satmak, alacaklarımı tahsil etmek ve
emanette bulunan mallarımı getirmek üzere seni vekil tayin ettim' dese, vekalet
akdi sahih olur. Her ne kadar malların miktarı, alacakların miktarı ve kimin
üzerinde oldukları, emanetlerin kimde ve ne kadar olduğu bilinmiyorsa da yine
de sahihtir; zira burada zarar azdır ve vekalet konusu olan iş de bir bakıma
bilinmektedir. Mal sahibi, bir şahsa 'Seni tüm işlerimde vekil tayin ettim'
veya 'Herşeyi sana tevfiz ettim' veya 'Sen benim vekilimsin, dilediğin gibi
tasarruf et' dese, vekalet sahih olmaz. Çünkü bu şekildeki kefalette zararın
çok olması sözkonusu olduğu gibi, işler de her bakımdan meçhuldür. Buna binaen
günümüzde umumi vekalet diye isimlendirilen vekalet tarzı İslâm'a göre caiz ve
sahih değildir: zira bu tür kefalette zararın çok olması açıktır. Bazen
vekil'in tasarruf ettiği hususlarda müvekkil'in rızası olmaz.
Satılacak mal tayin
edilmeden, malın bir kısmını satmak üzere vekil tayin etmek de sahih olmaz.
Çünkü burada anlaşmazlığa neden olacak meçhuliyet sözkonusudur.
c. Vekalet
konusu iş, niyabete elverişli olmalıdır. Niyabeti kabul etmeyen işlerde vekalet
sahih olmaz. Bu nedenle namaz ve oruç gibi sırf bedenî olan ibadetleri ifa
etmek üzere başkasına vekalet vermek sahih değildir; zira bu ibadetler, nefisle
mücadele etme hususunda Allah tarafından insanları denemek için meşru kılınmıştır.
Bu da ancak mükellefin o ibadeti bizzat yapmasıyla hasıl olur. Edasında'bedenî
gücün şart olduğu ibadetlerde vekalet sahihtir. Çünkü bedenî gücün şart
olması, ibadetin vacib olmasının nedeni değil, sadece edası içindir. Hac ve
umre bunun misalidir. -Kişi hac ve umre yapmaktan aciz kaldığında vekil
tutabilir. Malî ibadetlerin tamamlayıcısı olan, onların edasına yardımcı olan
hususlarda da vekalet sahihtir. Meselâ zekât malını hak sahiplerine dağıtmak,
nezredilen bir malı yerine ulaştırmak, kurbanı kesmek, velime yemeği için
hayvan kesmek gibi konularda vekil tutmak caizdir,
Kısacası kulların
haklarından olan konularda kefalet caizdir, Allah'ın haklarından olan konularda
ise kefalet caiz değildir.
Allah Teâlâ'nın hakkı,
belli bir ferdîn maslahatı için değil, toplumun maslahatı içindir; Bu umumi bir
nizamdır. Fertlerin hakkı buna bağlıdır. Bu yüzden bunlar Allah'a nisbet
edilmiştir. Çünkü bunun tehlikesi çok büyük,, yaran da umumidir. Bunlara
Allah'ın hakkı denmiştir, zira sadece Allah bu hakka rrfüstehaktır. Aîiah'tan
başka hiç kimse bu hakkı ıskat edemez.
Katıksız (sırf bedenî) olan ibadetler de Allah'ın haklarından olduğu için
onlarda vekalet sahih olmaz. Nitekim bunu daha önce de belirtmiştik. Had
cezaları da Allah'ın haklarındandır. Suçun isbatı için vekâlet sahih olmaz.
Çünkü hadlerde aslolan isbat ve uygulama değil, hadlerin düşmesidir; yani
şeriat sahibi bu cezaların düşmesine taraftardır. Küçük bir şüphe olduğunda
hadler düşer. Bunları isbat etmek için vekil tutmak buna aykırıdır; zira vekil,
onu isbat etmek için çalışır. Oysa Allah Teâlâ küçük bir şüphe ile hadlerin
düşürülmesini emretmektedir. Ancak hadleri
uygulamak için vekil tutmak
caiz ve sahihtir.
Çünkü Hz. Peygamber'in, zina
suçu kesinleşen bir kişiyi recmetmek için vekil tayin ettiği sabit olmuştur.
İçki içen bir kişiye de hadd vurmak üzere Hz. Peygamber bir vekil tayin
etmiştir.
Kulların haklarından
maksat, satmak, almak, evlenmek,
boşanmak, şirket kurmak, sulh yapmak ve benzeri gibi fertlere bağlı olan
haklardır. Bu konularda vekil tayin etmek, âlimlerin ittifakıyla caiz ve
sahihtir. Bu tür konularda vekaletin meşru ve sahih olduğuna dair birçok delil getirmiştik. Bu haklardan biri de bu
hakların isbatı hususunda mücadeledir. Burada vekalet caizdir; zira Hz. Ali,
kardeşi Akil'i vekil tayin etmiş ve 'Ebubekir onun için neye hükmederse, o
benim üzerimedir' demiştir. Hz. Osman'ın katında da Abdullah b. Cafer'i vekil
etmiş ve 'Husumette zorluk vardır. Şüphesiz şeytan husumet anında hazır olur,
ben de o anda hazır olmayı hoş görmüyorum' demiştir.
Kısasın isbat
edilmesinde ve cezasının uygulanmasında vekil tutmak sahihtir. Çünkü burada kul
hakkı galiptir. Kullar, öldürülen kişinin velîleridir. Bu nedenle kısası isbat
edebilir, hadd cezası yerine diyet alabilirler.
' Şahitlikte vekalet
sahih değildir. Meselâ kişinin,, bir başkasına 'Falan konuda benim yerime
şahitlik yapmak üzere seni vekil tayin ettim' demesi caiz değildir. Çünkü bunun
hükmü şahidin bilgisine bağldır. Şahitlik, şahidin' gördüğünü veya duyduğunu
ifade etmesidir. Bu ise, . vekil için hasıl olmamıştır. Şehadet, şahidin bizzat
kendisine bağlıdır, burada vekalet kabul edilmez. Eğer şahit, bir vekil tayin
ederse vekil, şahidin şahidi olur. Yine nezir ve yeminlerde de vekalet sahih
olmaz. Meselâ kişi, bir başkasına 'Seni falan konuda benim yerime yemin etmek
üzere vekil tayin ettim' veya 'Falan şeyi benim adıma nezretmek üzere seni
vekil tayin ettim' dese, vekalet sahih, olmaz; zira burada Allah Teâlâ'mn tazim
edilmesi sözkonusudur ki bu, katıksız ibadete (sırf bedenî olan ibadete)
benzer. Bu da yemin etmesi gereken ve nezretmek isteyen kişinin bizzat
kendisine bağlıdır. Bu bakımdan bu konularda vekil tayin etmek sahih değildir.
ilâ, lian ve kasame
hususunda vekil tayin etmek caiz değildir;2 zira bunlar yemin'dir. Lian'ın ise
şehadet olduğu söylenmiştir. Şehadet ve yeminlerin hiçbirinde vekalet caiz
değildir.
Kasame bir mahalle
veya bir köyde kim tarafından öldürüldüğü belli olmayan bir-kışı bulunduğunda o
mahalle veya köy sakinlerinden ölünün velisinin seçtiği eli. kışının teker
En sahih görüşe göre
zıharda da vekalet caiz değildir. Çünkü bu -galiben- birtakım lafız ve
yeminlere bağlıdır. Âlimlerin bazıları, zıharda vekaletin caiz olduğunu
söylemişlerdir. Zıhar, talak'a bağlıdır. Çünkü
zıhar'ın amacı,
hanımına yaklaşmayı kendine haram kılmaktır. Bu da ancak talak ile sabit
olur. Zıhar hususunda vekil
tayin edilen kişi
- müvekkilinin
hanımına hitaben 'Sen müvekkilim için, müvekkilimin annesinin sırtı gibisin'
veya 'Ben sana müvekkilim adına zıhar yaptım' der.
Meselâ kişinin, başka
birine 'Falan adamın bende 1000 dinar alacağı olduğunu ikrar etmek üzere seni
vekil tayin ettim' demesi -en sahih görüşe göre- sahih değildir. Eğer vekil bu
borcu müvekkili adına ikrar ederse, müvekkilin bu parayı ödemesi gerekmez. Çünkü
ikrar, hakkın varlığını itiraf etmektir ve şahitlikte olduğu gibi vekalet kabul
etmez.
Kişinin, bir başkasını
kendisine odun toplamak veya avlanmak üzere vekil tayin etmesi -en sahih görüşe göre- caizdir. Vekilin, topladığı odunlar, tuttuğu
avlar, balıklar ve, benzerleri müvekkilin mülkü olur. Çünkü mubahların temellük
edinilmesi, mülkiyetin sebeplerinden biridir. Bu tıpkı satın almak gibidir ve
dolayısıyla burada vekalet sahihtir.
Kişinin, birşeyi
çalmak veya gasbetmek ya da cinayet işlemek hususunda vekil tayin etmesi caiz
değildir. Eğer vekil bunları yaparsa kendisi zâmin olur, günahı da kendi
üzerinedir. Çünkü haramların vebali, Sadece işleyene aittir; zira sâri bunları
herkes için yasaklamıştır.