İslam Ve Irkçılık
Gönderen Kadir Hatipoglu - Haziran 05 2015 09:20:47

Hz. Muhammed  tarafından tebliğ edilen İslâm Dini, Allah'ın bütün insanlık için seçtiği son ilâhî kanunlar düzenidir.

Bu din insanlık için konulmuştur. Muhatabı bütün insanlıktır.

Bu sebepledir ki İslâm Dini ırk ayırımı yapmaksızın bütün insanlığı, sunduğu iman ve amel nizamına çağırmaktadır.

Bu Hak Din'in iki ana kaynağı Kur'an ve Sünnet'te çağrılar geneldir.

يَآاَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِى خَلَقَكُمْ 

«Ey İnsanlar!Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibâdet edin...» [1] şeklinde umumi vasıftaki hitaplar,

 «... Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır...»[2] şeklindeki genel bildiriler Kur'an ve Sünnet'te insanlığın bir bütün olarak değerlendirildiği belgelemektedir.

Muhterem Müminler!

insanlığı, İngiliz, Arab,Türk,Kürt ve Japon gibi ırkı özelliklerine göre ayırmayan İslâm Dini, onları temsil ettiği ilâhî Düzen'e iman eden ve etmeyenler olarak iki ana gruba ayırmıştır.Müminler, kâfirler ve münafıklar şeklinde de isimlendirmiştir.

İslâm Dini soya - ırka göre değil de inanca göre ayırım yaptığı içindir ki O'nun nazarında asıl olan soy - ırk değil inançtır. Ancak İslâm, inancı ana ayırım ölçüsü olarak kullanırken ırkı da bir hayat gerçeği olarak kabul etmiştir. Pek tabii ki kabul edilen bu gerçek izafî bir gerçektir. Zira Allah insanları bir tek nefisten, Âdem'den üretmiştir. Soy - ırk dediğimiz realite bir renk ve dil farklılığıdır.

Rabbimiz şöyle buyurur!

يَآاَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَآءً وَاتَّقُوا 

«Ey İnsanlar! Sizi birtek kişiden yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden pek çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbiniz (Allah'ın azabına uğramak) tan korunun...»[3]

يَآاَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَآئِلَ لِتَعاَرَفُوآ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ اَتْقَيكُمْ اِنَّ اللهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

«Ey İnsanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanımanız - kaynaşmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık...»[4]

Yüce Mevlâ’mız yarattığı bu soy-ırk gerçeğinin varlığı ve yüceliğine delâlet eden bir belge olduğunu da şöylece açıklamaktadır.

وَمِنْ اَيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ اِنَّ فِى ذَلِكَ لاَيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ

«O'nun (varlığına rahmeti ve gücüne delalet eden alâmetlerden biri de)göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için belgeler vardır.»[5]

Okumaya Çalıştığımız bu  ayetler  İslâm Dini'nin izafî de olsa soyu-ırkı bir gerçek olarak kabul buyurduğunu açıklamaktadır. Ayrıca İslâm Dini'nin yüklediği içtimaî görevlerde takip  ettiği usul de soy-ırk gerçeğini meşrulaştırmaktadır.

Şöyle ki, Dinimiz,Peygamberimize ve O'nun şahsında müminlere yüklediği Hakk'a çağırma ve Batıl'dan sakındırma vazifesine önce akrabadan başlanılmasını istemiştir. Daha sonra da içinde yaşanılan şehir halkı ve çevresinin muhatap edinilmesini emretmiştir. Ayrıca tebliğ edilecek ilâhî vahiy mesajlarının tebliğ yapılacak toplumun diliyle açıklanması da öğütlenmiştir.[6]

Akraba fertleri, şehir halkı ve çevresini oluşturan insanlar ve aynı dili konuşan topluluklar çoğu kez aynı ırktan oldukları içindir ki İslâm'da soy-ırk gerçeği meşru bir gerçektir.

Aziz Müminler!

Burada bilinmesi zarurî en önemli husus soy-ırk gerçeğinin tanışılıp-kaynaşılarak hayatın kolaylaştırılması ve bazı sosyal görevlerin öncelik sırasına göre muhataplarının belirlenmesi maksadıyla meşrulaştırılmış olmasıdır.

Bunun içindir ki soyculuk- ırkçılık İslâm'ın inanç sisteminin çizdiği dâire içinde meşrudur.

Bu mukaddes çemberin dışına taşan ve İslâm'ın inanç temeline dayalı değer ölçüleriyle çatışan bir soyculuk - ırkçılık menolunduğumuz bir cahiliyet geleneğidir.

Değindiğimiz bu hakikati açıklamak içindir ki Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

 

«Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık için vuruşan bizden değildir. Irkçılık üzerinde ölen bizden değildir.»[7]

Dinimizin bu ve benzeri nebevi buyruklarla yasakladığı ırkçılık şüphesiz İslâm Dininin inanca dayalı olarak yaptığı ayırım ret olunarak yapılan ırkçılıktır. İslâm Dini'nin emirleri ve yasakları ile çizdiği çerçevenin dışına çıkılarak yapılan soyculuk dur.

              Evet; dinimizin yasakladığı ırkçılık; İslâm dışı rejimlere bağlı olan ırkım bu bağlılığını fazilet kabul ederek sevmektir.

    Sömürü için yaptığı zulümleri meşru görerek, yardımcı olarak soyunu - ırkını yüceltmek istemektir.

قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ: مَا الْعَصَبِيَّةُ قَالَ: أنْ تُعِينَ قَوْمَكَ عَلى الْظُّلْمِ

Vâsile İbnu'l-Eska (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, asabiyet nedir?"

"Asabiyet, buyurdular, zulümde kavmine yardım etmendir." [8]

Dinimizin yasakladığı ırkçılık; iman ve takva ölçüleri dışındaki kriterlerle müminler arasında ayırım yaparak ırkının yüceliğini propaganda etmektir; soyunun kâfirlerini diğer soyların müminlerine tercih etmek ve desteklemektir.

            İslâm'dan kaynaklanmayan bir idealle ırkının diğer ırklara hâkim olmasının kültürel siyasî ve iktisadî yollarla ve silâhlı savaşla mücadelesini vermektir.

Evet haram kılınan ve mensupları İslâm'dan tard olunan soyculuk - ırkçılık budur.

Aziz Müminler

            Bildiğiniz gibi dilini konuştuğun, örfünü bildiğin ve aynı coğrafya üzerinde oturduğun için, daha kolay ve rahatlıkla kaynaşabileceğin ırkım İslâmî prensiplerle çatışmaksızın sevmek, yücelmesi için çalışmak ırkçılık değildir.Bu gerçeği aşağıda sunacağımız hadisten öğreniyoruz.

«Sahâbî Ebûl-Fesîle şöyle anlatıyor:

Hz. Peygambere sordum:

-Ya Resûlellah! (Siz ırkçılığı yeriyor, bu cahiliyet davasını güdenler bizden değildir buyuruyorsunuz.) Acaba kişinin ırkım sevmesi bir tür ırkçılık mıdır?(Ne buyurursunuz?)

Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

أنْ تُعِينَ قَوْمَكَ عَلى الْظُّلْم

-Hayır ırkçılık bu değildir. Ama kişinin zulmediyorken ırkına yardımcı olması ırkçılığın bir türüdür.»

Peygamberimiz bir diğer hadislerinde de şöyle buyurmuştur:

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: خَيْرُكُمُ الْمُدَافِعُ عَنْ عَشِيرَتِهِ مَالَمْ يَأثَمْ

«Sizin en hayırlınız, (ırkım zulmü üzerinde desteklemek gibi bir)    günaha girmeksizin soyunu müdafaa eden kişidir.» [9]

Aziz Müminler!

Burada üzerinde önemle durmamız gereken husus İslâmî kuralları çiğnemeksizin, soyunu - ırkını sevmenin ve gereğinde savunmanın İslâmî bir ruhsat olduğunu bilmektir.

Bu ruhsat pek tabii  ki propagandaya cevaz vermez. Zira İslâmî prensipler çiğnenmeksizin bile olsa ırk propagandası, özellikle farklı ırkların yaşadığı bir İslâm ülkesinde ayrılıklara, parçalanmalara sebep olur.

Bu da onları maddî ve manevî  bakımdan zaafa düşürür. İslâm Tarihi boyunca düşürmüştür. Devrimizde de düşürmektedir.

Çok iyi bilmeliyiz ki;İslâm ülkelerinin İslâm çizgisinde birleşerek siyasî ve iktisadî bir blok oluşturamamaları için Amerika ve Avrupa emperyalizmi ile Rus emperyalizminin devrimizde yerli işbirlikçileriyle tahrik ettiği en büyük manevî unsur bu menfi ırkçılık -milliyetçilik davası olmuştur ve olmaktadır.

Aziz Müminler

Vaazımızı  özetleyerek deriz ki soy-ırk gerçeği izafî bir gerçektir. Bütün soylar-ırklar Hz. Âdem'in çocuklarıdır. Mühim olan yaratanımızın  koyduğu ölçülerdir. Bu ölçülerin egemenliği için mücadele vermektir.

Peygamberimiz ne güzel buyurmuştur.

«Rabbiniz bir Rabdır. Babanız Âdemde birdir. Dininiz de tekdir. (İyice biliniz ki;) arablık sizin ne ananız nede babanızdır. O, dilden ibarettir.» [10]

Aziz Müminler

Soyculuk-ırkçılık bölücülüğe götürür. Bölücülük de ancak mevcut olan batı ve doğu emperyalizmini yaygınlaştırır.

Irk heyecanlarını İslâm potasında eritmeliyiz.  Müşterek değerimiz İslâm’dır. Gücümüz O’na dönüştedir.

Sohbetimizi  mevzuumuzla alakalı ayetlerle bitiriyorum.

Rabbimiz şöyle buyurur:

فَاِذَا نُفِخَ فِى الصُّورِ فَلاَ اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلاَ يَتَسَاءَ لُونَ

“Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır.”

فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَاُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

« Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَاُولَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا اَنْفُسَهُمْ فِى جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

 

“Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır.”[11]

O gün aralarında(savunacakları ya da yardımını görecekleri) soylar-ırklar yoktur. (Hiç bir yararı olmayacağı için) birbirlerine soylarını-ırklarını da sormazlar.

(O Yüce Gün'de) kimlerin(amellerinin) tartılan ağır gelirse onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.Kimlerin tartıları da hafif gelirse onlar nefislerini zarara uğratmışlardan ve Cehennem'de temelli kalacak kişilerden (olacaklar) dır.»  (10)



[1] Bakara Suresi Ayet 21

[2] Et-Tac, 5/60

[3] Nisa Suresi Ayet 1

[4] Hucurat, Suresi Ayet 13

[5] Rum Suresi Ayet 22

[6] Şuara, 214; Şûra,7; İbrahim, 4; Nahl, 44.

[7] Mişkâtül-Mesâbîh Han. 4906, 4902

[8] Ebu Davud, Edeb 121, (5519).]

[9] Ebu Davud, Edeb 121

[10] Bak. M. ErtuğrulDüzdağ, Türkiye'de İslâm ve Irkçılık Me­selesi, M.E.D. Yayınları, 1978, sh.103.

[11] Mü'minün, 101-103



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler