Tevekkül Ve Çalışmanın Önemi
Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos 26 2015 09:27:09

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَكِيلاً

“O, doğunun da batının da Rabbidir. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Öyle ise onu vekil edin.”[1]

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا 

“Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah'a) tevekkül et. O'nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!”[2]

عنْ عمرَ رضي اللَّهُ عنه قال : سمعْتُ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ: « لَوْ أنَّكم تتوكَّلونَ على اللَّهِ حقَّ تَوكُّلِهِ لرزَقكُم كَما يرزُقُ الطَّيْرَ ، تَغْدُو خِماصاً وترُوحُ بِطَاناً» رواه الترمذي ، وقال : حديثٌ حسنٌ .

معْناهُ تَذْهَبُ أوَّلَ النَّهَارِ خِماصاً : أي ضَامِرةَ الْبُطونِ مِنَ الْجُوعِ ، وترْجِعُ آخِرَ النَّهَارِ بِطَاناً : أيْ مُمْتَلِئةَ الْبُطُونِ .

80. Ömer İbnü’l-Hattâb radıyalluha anh’den rivayet edildiğine göre “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:

“Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” [3]

Kıymetli Mü’minler!

Tevekkül: Allah’a güvenmek ve O’na dayanmak demektir.

İnsanın bir konuda kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdikten sonra, dışarıdan gelebilecek engelleyici unsurların bertaraf edilmesi için Allah’ı vekil kılması, yani O’na güvenmesi demektir.

Tevekkül, insanın sorumluluktan kaçması veya tembellik yapması, atalete düşmesi değildir. Tevekkül, çalışmaya ve ilerlemeye engel olmak, , hiçbir şey yapmadan yan gelip yatmak “kaderim buymuş “diyerek suçu kadere atma tembelliği değildir.

Tevekkül, var gücü ile çalışıp çabalamak, çalışırken Allah’ın bizimle beraber olduğunu asla hatırdan çıkarmamak, işlerin sonucunu Allah’a havale etmek demektir.

Tevekkül, kadere inancın bir sonucudur. Tevekkül eden, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş demektir.

Tevekkül, kul olarak üzerine düşeni yaptıktan sonra sonucu Allah’a havale etmek demektir.

Kader, yaptıklarımızı önceden Cenab ı Hakk’ın bilip takdir buyurması; kaza da, yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın zamanı gelince Allah’ın takdirine uygun olarak meydana gelmesidir.

Tevekkül, her iş ve güçte Allah’a güvenmek ve dayanmak demektir. Bu güçlü inanç, insana güç ve kuvvet verir.

 İnsan, sorumlu olduğu, mükellef olduğu hususlarda cüz’i irade sahibidir. İradesini kullanarak iyiyi veya kötüyü, faydalıyı ya da zararlıyı tercih eder. Allah da onun bu tercihine uygun olarak fiili yaratır. Fiilden kul sorumludur.  İyiyi faydalıyı seçen sevap alır, kötüyü zararlıyı tercih eden ise günahkâr olur.

İrademiz dışında gerçekleşen olaylar da var. Biz takdiri ilahi olan bu olaylardan sorumlu değiliz. Anne babamızın kim olacağını biz tercih etmedik, cinsiyetimizi, doğum yerimizi, zamanını biz belirlemedik. Bizim sorumluluğumuz, yapabildiğimiz, vüs’atimiz dâhilinde olan şeylerle ilgili.

لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْساً إِلاَّ وُسْعَهَا

“Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar.”[4] 

Bizler, cüz’i irademizi kullanarak, bize düşeni yaptıktan sonra sonucu Allah’a havale ederiz.

Kardeşlerim!

Tevekkül, uyuşukluk, pısırıklık değildir. Allah, mü’minlerin güçlü kuvvetli, kudretli olmalarını, çalışıp didinmelerini emreder. Allah’a en sevimli mü’min, kuvvetli mü’mindir. Kuvvet, çalışmakla elde edilir.

عن أبي هريرة رضي اللَّه عنه قال: قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «المُؤمِن الْقَوِيُّ خيرٌ وَأَحبُّ إِلى اللَّهِ مِنَ المُؤْمِنِ الضَّعِيفِ وفي كُلٍّ خيْرٌ. احْرِصْ عَلَى مَا ينْفَعُكَ، واسْتَعِنْ بِاللَّهِ وَلاَ تَعْجَزْ. وإنْ أصابَك شيءٌ فلاَ تقلْ: لَوْ أَنِّي فَعلْتُ كانَ كَذَا وَكذَا، وَلَكِنْ قُلْ: قدَّرَ اللَّهُ، ومَا شَاءَ فَعَلَ، فَإِنَّ لَوْ تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَان». رواه مسلم.

101. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Kuvvetli mü’min, (Allah katında) zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah’dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” [5]

 Kuvvetli mü’min elinden gelen gayreti göstererek çalışıp çabalamış, güçlenmiştir. İyilik güzellik hayır yapabilecek kudrettedir. Gücünü marufu emr, münkeri nehye sarfeder. Haksızlıkların zulmün zalimin karşısında, haklının mazlumun yanındadır. Din mal can nesil ve akıl güvenliği vardır. Allah’ın dinini en güzel şekilde yaşamak için çalıştığı ve başarabildiği için Allah katında zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Bütün peygamberler ve peygamberimiz, çalışmışlar didinmişler sorumluluklarını yerine getirerek sonucu Allah’a havale etmişler, tevekkül hususunda da ümmetlerine örnek olmuşlardır.

ALLAH ÇALIŞIP TER DÖKENİ VE TEVEKKÜL EDENİ SEVER

فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

“Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”[6]

“Deveni bağla da öyle tevekkül et.”[7]

ALLAH RASULÜ EVİNDEN ALLAH’A TEVEKKÜL EDEREK ÇIKARDI, HER AN ALLAH’A DAYANIRDI

عَنْ أُمِّ المُؤمِنِينَ أُمِّ سلَمَةَ ، واسمُهَا هِنْدُ بنْتُ أبي أُمَيَّةَ حُذَيْفةَ المخزومية رضي اللَّهُ عنها أن النبيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كانَ إذَا خَرجَ مِنْ بيْتِهِ قالَ : « بسم اللَّهِ، توكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ، اللَّهُمَّ إِنِّي أعوذُ بِكَ أنْ أَضِلَّ أو أُضَلَّ ، أَوْ أَزِلَّ أوْ أُزلَّ ، أوْ أظلِمَ أوْ أُظلَم ، أوْ أَجْهَلَ أو يُجهَلَ عَلَيَّ » حديثٌ صحيحٌ رواه أبو داود والتِّرمذيُّ وَغيْرُهُمَا بِأسانِيدَ صحيحةٍ . قالَ التِّرْمذي : حديثٌ حسنٌ صحيحٌ ، وهذا لَفظُ أبي داودَ .

83. Asıl adı Hind Binti Ebû Ümeyye Huzeyfe el-Mahzûmiyye olan Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem evinden çıkacağı zaman şöyle dua ederdi:

“Allah’ın adıyla çıkıyorum, Allah’a güveniyorum. Allah’ım sapmaktan, saptırılmaktan, kaymaktan kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, câhilce davranmaktan ve câhillerin davranışlarına muhatap olmaktan sana sığınırım.”[8]

TEVVEKKÜL EDENLER SORGUSUZ SUALSİZ CENNETE GİRECEKLERDİR

عَن ابْن عَبَّاسٍ رضي اللَّهُ عنهما قال : قال رسولُ اللَّه صلى اللَّه عليه وآله وسلم : « عُرضَت عليَّ الأمَمُ ، فَرَأيْت النَّبِيَّ وَمعَه الرُّهيْطُ والنَّبِيَّ ومَعهُ الرَّجُل وَالرَّجُلانِ ، وَالنَّبِيَّ وليْسَ مَعهُ أحدٌ إذ رُفِعَ لِى سوادٌ عظيمٌ فظننتُ أَنَّهُمْ أُمَّتِي ، فَقِيلَ لِى: هذا موسى وقومه ولكن انظر إلى الأفق فإذا سواد عظيم فقيل لى انظر إلى الأفق الآخر فإذا سواد عظيم فقيل لي : هَذه أُمَّتُكَ ، ومعَهُمْ سبْعُونَ أَلْفاً يَدْخُلُونَ الْجَنَّة بِغَيْرِ حِسَابٍ ولا عَذَابٍ » ثُمَّ نَهَض فَدَخَلَ منْزِلَهُ ، فَخَاض النَّاسُ في أُولَئِكَ الَّذينَ يدْخُلُون الْجنَّةَ بِغَيْرِ حسابٍ وَلا عذابٍ ، فَقَالَ بعْضهُمْ : فَلَعَلَّهُمْ الَّذينَ صَحِبُوا رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وقَال بعْضهُم : فَلعَلَّهُمْ الَّذينَ وُلِدُوا في الإسْلامِ ، فَلَمْ يُشْرِكُوا باللَّه شيئاً وذَكَروا أشْياء فَخرجَ عَلَيْهمْ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَقَالَ : « مَا الَّذي تَخُوضونَ فِيهِ ؟ » فَأخْبَرُوهُ فَقَالَ : « هُمْ الَّذِينَ لا يرقُونَ، وَلا يَسْتَرْقُونَ ، وَلاَ يَتَطيَّرُون ، وَعَلَى ربِّهمْ يتَوكَّلُونَ » فقَامَ عُكَّاشةُ بنُ مُحْصِن فَقَالَ : ادْعُ اللَّه أنْ يجْعَلَني مِنْهُمْ ، فَقَالَ : « أنْت مِنْهُمْ » ثُمَّ قَام رَجُلٌ آخَرُ فَقَالَ : ادْعُ اللَّه أنْ يَجْعَلَنِي مِنْهُمْ فقال : «سَبَقَكَ بِهَا عُكَّاشَةُ » متفقٌ عليه .

« الرُّهَيْطُ بِضمِّ الرَّاء : تَصغيرِ رَهْط ، وهُم دُونَ عشرةِ أنْفُس . « والأفُقُ » : النَّاحِيةُ والْجانِب . « وعُكاشَةُ » بِضَمِّ الْعيْن وتَشْديد الْكافِ وَبِتَخْفيفها ، والتَّشْديدُ أفْصحُ

75. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve evfi şöyle buyurdu:

“(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana ‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır’ dediler.”

(İbni Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber aleyhisselâm kalkıp evine gitti. Oradaki sahâbîler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken, kimileri, “Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dediler. Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu.

Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber aleyhisselâm çıkageldi.

- “Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu.

- Hesapsız-azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler.

Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve evfi:

- “Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir” buyurdu.

Ukkâşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve:

- Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et (Yâ Resûlallah)! Dedi.

Peygamber aleyhisselâm da:

- “Sen onlardansın!” buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve:

- Beni de onlardan kılması için dua buyur, dedi.

Peygamber aleyhisselâm bu defa:

- “Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı” buyurdu.[9]

ALLAH RASULÜ ŞÖYLE SÖYLEMEYİ İTİYAT EDİNMİŞTİ

عَنْ ابْن عبَّاس رضي اللَّه عنهما أيْضاً أَنَّ رسول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كانَ يقُولُ : «اللَّهُم لَكَ أسْلَمْتُ وبِكَ آمنْتُ ، وعليكَ توَكَّلْتُ ، وإلَيكَ أنَبْتُ ، وبِكَ خاصَمْتُ . اللَّهمَّ أعُوذُ بِعِزَّتِكَ ، لا إلَه إلاَّ أنْتَ أنْ تُضِلَّنِي أنْت الْحيُّ الَّذي لا تمُوتُ ، وَالْجِنُّ وَالإِنْسُ يمُوتُونَ» متفقٌ عليه .وَهَذا لَفْظُ مُسْلِمٍ وَاخْتَصرهُ الْبُخَارِيُ .

76. Yine Abdullah İbni Abbas radıyalluha anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve evfi şöyle söylemeyi itiyat edinmişti:

“Allah’ım! Sana teslim oldum, ben sana inandım, sana dayandım. Yüzümü gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim.

Allah’ım! Beni saptırmandan yine sana, senin büyüklüğüne sığınırım, -ki senden başka ilah yoktur-. Ölmeyecek diri yalnız sensin. Cinler ve insanlar ise, hep ölümlüdürler!”[10]

İBRAHİM HALİLULLAH ATEŞE ATILIRKEN DE MÜTEVEKKİLDİ

عن ابْنِ عَبَّاسٍ رضي اللَّه عنهما قال : « كَانَ آخِرَ قَوْل إبْراهِيمَ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم حِينَ ألْقِي في النَّارِ « حسْبي اللَّهُ وَنِعمَ الْوَكِيلُ » .

Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’ şöyle demiştir:

“Ateşe atıldığı zaman İbrahim aleyhisselâm’ın son sözü:

“Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” demek olmuştur. [11]

HER AKŞAM UYKUDAN ÖNCE SÖYLENECEK SÖZ: TEVEKKELTÜ ALELLAH

عن أبي عِمَارةَ الْبراءِ بْنِ عازِبٍ رضي اللَّه عنهما قال : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « يا فُلان إذَا أَويْتَ إِلَى فِرَاشِكَ فَقُل : اللَّهمَّ أسْلَمْتُ نفْسي إلَيْكَ ، ووجَّهْتُ وجْهِي إِلَيْكَ ، وفَوَّضْتُ أمري إِلَيْكَ ، وألْجأْتُ ظهْرِي إلَيْكَ . رغْبَة ورهْبةً إلَيْكَ ، لا ملجَأَ ولا منْجى مِنْكَ إلاَّ إلَيْكَ ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذي أنْزَلْتَ، وبنبيِّك الَّذي أرْسلتَ ، فَإِنَّكَ إنْ مِتَّ مِنْ لَيْلَتِكَ مِتَّ عَلَى الْفِطْرَةِ ، وإنْ أصْبحْتَ أصَبْتَ خيْراً » متفقٌ عليه .

وفي رواية في الصَّحيحين عن الْبرَاء قال : قال لي رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « إذَا أتَيْتَ مضجعَكَ فَتَوَضَّأْ وُضُوءَكَ للصَّلاَةِ ، ثُمَّ اضْطَجِعْ عَلَى شِقِّكَ الأيْمَنِ وقُلْ : وذَكَر نحْوَه ثُمَّ قَالَ وَاجْعَلْهُنَّ آخرَ ما تَقُولُ »

81. Ebû Ümâre Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve evfi şöyle buyurdu:

- “Ey falân! Yatağına yattığında şöyle dua et:

Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım, işimde sana güvendim. (Rızânı) isteyerek, (azâbından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.

Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, iman üzere ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.” Buhârî, Vudû 75, Daavât 6; Müslim, Zikr 56-58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 98.

Buhârî ve Müslim’in Sahîh’lerinde (gösterilen yerlerde) yine Berâ İbni Âzib’den rivayet edildiğine göre Berâ, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve evfi bana şöyle buyurdu” demiştir:

- “Yatağına yatacağın zaman, namaz kılmak için abdest alıyor gibi abdest al, sonra sağ tarafına yat ve –yukarıdaki duayı aynen zikrederek- böyle dua et!” Sonra da şunu ilâve etti:

- “En son sözün bu dua olsun!”[12]

ÜÇÜNCÜLERİ ALLAH OLANLARA GAM YOKTUR

Allah var, gam yok.

عنْ أبي بَكْرٍ الصِّدِّيق رضي اللَّه عنه عبدِ اللَّه بنِ عثمانَ بنِ عامِرِ بنِ عُمَرَ ابن كعب بن سعد بْنِ تَيْمِ بْن مُرَّةَ بْنِ كَعْبِ بْن لُؤيِّ بْنِ غَالِب الْقُرَشِيِّ التَّيْمِيِّ رضي اللَّه عنه وهُو وأبُوهُ وَأُمَّهُ صحابَةٌ ، رضي اللَّه عنهم قال : نظرتُ إلى أقْدَامِ المُشْرِكِينَ ونَحنُ في الْغَارِ وهُمْ علَى رؤوسنا فقلتُ : يا رسولَ اللَّهِ لَوْ أَنَّ أحَدَهمْ نَظرَ تَحتَ قَدميْهِ لأبصرَنا فقال: « مَا ظَنُّك يا أبا بكرٍ باثْنْينِ اللَّهُ ثالثُِهْما » متفقٌ عليه .

82. Ebû Bekir es-Sıddîk, Abdullah İbni Osman İbni Âmir İbni Ömer İbni Kâ’b İbni Sa’d İbni Teym İbni Mürre İbni Kâ’b İbni Lüey İbni Galib el-Kureşî et-Teymî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre –ki Allah kendilerinden razı olsun, kendisi, babası ve annesi sahâbîdir- o şöyle demiştir:

(Hicret yolculuğunda) biz Resûlullah ile mağaradayken, tepemizde dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını gördüm ve:

- Ey Allah’ın elçisi! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi görür, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve evfi şöyle buyurdu:

- “Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyor (ve haklarında neler düşünüyor)sun, Ebû Bekr?” [13]

عَنْ أُمِّ المُؤمِنِينَ أُمِّ سلَمَةَ ، واسمُهَا هِنْدُ بنْتُ أبي أُمَيَّةَ حُذَيْفةَ المخزومية رضي اللَّهُ عنها أن النبيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كانَ إذَا خَرجَ مِنْ بيْتِهِ قالَ : « بسم اللَّهِ، توكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ، اللَّهُمَّ إِنِّي أعوذُ بِكَ أنْ أَضِلَّ أو أُضَلَّ ، أَوْ أَزِلَّ أوْ أُزلَّ ، أوْ أظلِمَ أوْ أُظلَم ، أوْ أَجْهَلَ أو يُجهَلَ عَلَيَّ » حديثٌ صحيحٌ رواه أبو داود والتِّرمذيُّ وَغيْرُهُمَا بِأسانِيدَ صحيحةٍ . قالَ التِّرْمذي : حديثٌ حسنٌ صحيحٌ ، وهذا لَفظُ أبي داودَ .

83. Asıl adı Hind Binti Ebû Ümeyye Huzeyfe el-Mahzûmiyye olan Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve evfi evinden çıkacağı zaman şöyle dua ederdi:

“Allah’ın adıyla çıkıyorum, Allah’a güveniyorum. Allah’ım sapmaktan, saptırılmaktan, kaymaktan kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, câhilce davranmaktan ve câhillerin davranışlarına muhatap olmaktan sana sığınırım.”[14]

TEVEKKÜL: ŞEYTANDAN ENİYET İÇİNDE OLMAK

عنْ أنسٍ رضيَ اللَّهُ عنه قال : قال : رسولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « مَنْ قَالَ يعنِي إذا خَرَج مِنْ بيْتِهِ : بِسْم اللَّهِ توكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ ، ولا حوْلَ ولا قُوةَ إلاَّ بِاللَّهِ ، يقالُ لهُ هُديتَ وَكُفِيت ووُقِيتَ ، وتنحَّى عنه الشَّيْطَانُ » رواه أبو داودَ والترمذيُّ ، والنِّسائِيُّ وغيرُهمِ : وقال الترمذيُّ : حديثٌ حسنٌ ، زاد أبو داود : « فيقول : يعْنِي الشَّيْطَانَ لِشَيْطانٍ آخر: كيْفَ لك بِرجُلٍ قَدْ هُدِيَ وَكُفي وَوُقِى»؟

84. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve evfi şöyle buyurdu:

“Kim, evinden çıkarken:

“Allah’ın adıyla çıkıyor, Allah’a güveniyorum. Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak Allah’ın evfik ve yardımıyladır” derse kendisine:

“Doğruya iletildin, ihtiyaçların karşılandı, düşmanlarından korundun, diye cevap verilir. Şeytan da kendisinden uzaklaşır.”

Ebû Dâvûd’un rivayetinde şu ilâve vardır:

Şeytan, diğer şeytana: Hidâyet edilmiş, ihtiyaçları karşılanmış ve korunmuş kişiye sen ne yapabilirsin ki? Der. [15]

Tevekkül, insanın çalışmayı bırakıp kendini, ailesini ve toplumunu ihmal etmesi değildir. İnsan çalışır, çabalar, neticeyi Allah’a havale eder. Sonuç olumsuz olursa “Ben bana düşeni yaptım, Allah takdir etmedi. Şer bildiğimde hayır; hayır bildiğimde şer olabilir. En iyisini Allah bilir.”der, teselli bulur, teslim olur.

وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ

“İnsan için ancak çalıştığı vardır.”[16]

Rızık Allah’dandır. Allah bu rızkın elde edilmesi için birtakım sebepler yaratmıştır. Bu sebeplere yapışmalı, Allah’ın takdir ettiği rızkı arayıp bulmalıdır. Hasta olmamak için tedbirini almak, hasta olunca da ilaçla tedavi olmak birer sebeptir. Çocuğunun olmasını isteyen kimse önce evlenmelidir. Neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratan Allah’dan beklemelidir. “Rızkım varsa gelir beni bulur. Ben Allah’a tevekkül ettim. O benim rızkımı verecektir.”demek yanlıştır. Allah rızkını, arayana, çalışana verir. Çalışmak bizden, nasip etmek Allah’ın izni ile Allah’dandır. Tedbir bizden, takdir Allah’dandır.

“Tevekkelin(tevekkül eden kimsenin) gemisi batmaz, eşeğini kurt yemez.”[17]

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Tefviznâme adlı şiirinde tevekkülü ne güzel açıklar:

Hak şerleri hayr eyler

Zannetme ki gayr eyler

Ârif anı seyreyler

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Sen Hakka tevekkül kıl

Tefviz[18] et ve rahat bul

Sabreyle ve râzı ol

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Kalbin O'na berk eyle

Tedbirini terk eyle

Takdirini derk eyle

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Hallâk-ı Rahim oldur

Rezzâk-ı Kerîm oldur

Fa'âl-i Hakîm oldur

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Bir işi murad etme

Olduysa inad etme

Haktandir o reddetme

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Hakkın olacak işler

Boştur gam-u tesvişler

Ol hikmetini işler

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Sen adli zulüm sanma

Teslim ol evde yanma

Sabret sakın usanma

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Deme şu niçin şöyle

Yerincedir o öyle

Bak sonuna sabreyle

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler

 

Vallâh güzel etmiş

Billâh güzel etmiş

Tallâh güzel etmiş

Allah görelim n'etmiş

N'etmişse güzel etmiş

 

 

Hazırlayan:

Halis BENLİ

İl Vaizi





[1] Müzzemmil, 73/9

[2] Furkan,25/58

[3] Tirmizî Zühd 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 14 (Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 350,   80 nolu hadis)

[4] Bakara,2/286

[5] Müslim, Kader 34. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 10. (Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 406,   101 nolu hadis)

[6] Al i İmran,3/159

[7] Hadis i Şerif

[8] Ebû Dâvûd, Edeb 103; Tirmizî, Daavât 34; İbni Mâce, Duâ 18 (Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 358,   83 nolu hadis)

[9] Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Müslim, Îmân 374. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 16(Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 337,   75 nolu hadis)

[10] Müslim, Zikir 67. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 1, Tevhîd 7, 8, 24, 35; Müslim, Müsâfirîn 199; Ebû Dâvûd, Salât 119; Tirmizî, Daavât 29; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 9; İbni Mâce, İkâmet 180(Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 341,   76 nolu hadis)

[11] Buhârî, Tefsîrû sûre (3), 13(Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 343,   77nolu hadis)

[12] (Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 352,   81 nolu hadis)

[13] Buhârî, Tefsîru sûre (9), 9; Fezâilü’l-ashâb 2; Müslim, Fezâilüs-sahâbe 1(Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 356,   82 nolu hadis)

[14] Ebû Dâvûd, Edeb 103; Tirmizî, Daavât 34; İbni Mâce, Duâ 18(Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 358,   83 nolu hadis)

[15] Ebû Dâvûd, Edeb 103; Tirmizî, Daavât 34(Riyazü’s Salihin, Erkam Yay. C:1 ,syf: 361,   84 nolu hadis)

[16] Necm, 53/39

[17] Atasözü

[18] Tefviz: Bir işi sebeblere yapıştıktan sonra Allahü teâlâya havâle etmek, helâl ve faydalı şeyleri kazanmaya çalışıp da, bunlara kavuşmayı Allahü teâlâdan beklemek.



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler